TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ABDULLAH ZEYDAN BAŞVURUSU (2)
|
(Başvuru Numarası: 2019/38573)
|
|
Karar Tarihi: 3/12/2020
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
Raportör
|
:
|
Ali Rıza SÖNMEZ
|
Başvurucu
|
:
|
Abdullah ZEYDAN
|
Vekili
|
:
|
Av. Ramazan DEMİR
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; kesinleşen mahkûmiyet hükmünün infazının
yürürlüğe giren kanun gereği durdurulmasına rağmen yapılan itiraz üzerine isnat
edilen suçlardan biri yönünden hükmen tutukluluğun devamına, diğeri yönünden
ise ilk kez tutuklamaya karar verilmesinin hukuka aykırı olması ve Cumhuriyet
savcısının itirazının tebliğ edilmemesi nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği
hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 26/11/2019 tarihinde yapılmıştır.
3. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
4. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
5. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda
bulunmuştur.
III. OLAY VE
OLGULAR
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve
Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
A. Başvurucu Hakkındaki Soruşturma ve Kovuşturma
Süreçleri
7. Başvurucu 7/6/2015 ve 1/11/2015 tarihlerinde yapılan
genel seçimlerde Halkların Demokratik Partisinden (HDP) Hakkâri milletvekili
seçilmiştir. Başvurucu, tutuklandığı tarihte de milletvekilidir.
8. Başvurucu hakkında milletvekili olarak görev yaptığı
dönemde işlediği iddia olunan bazı suçlara ilişkin olarak Hakkâri Cumhuriyet
Başsavcılığınca (Başsavcılık) soruşturmalar yürütülmüştür. Anayasa'nın 83.
maddesinin ikinci fıkrasının birinci cümlesinde yer alan "Seçimden önce
veya sonra bir suç işlediği ileri sürülen bir milletvekili, Meclisin kararı
olmadıkça tutulamaz, sorguya çekilemez, tutuklanamaz ve yargılanamaz."
hükmü uyarınca yasama dokunulmazlığına sahip olan başvurucunun
dokunulmazlığının kaldırılması istemiyle ilgili Başsavcılıkça yedi ayrı fezleke
düzenlenmiş ve bu fezlekeler Türkiye Büyük Millet Meclisine (TBMM) sunulmak
üzere Bakanlık Ceza İşleri Genel Müdürlüğüne gönderilmiştir (Abdullah Zeydan,
B. No: 2016/29875, 14/11/2018, § 11).
9. 2014 yılının Ekim ayında yaşanan ve ülkenin büyük bir
bölümünü etkileyen şiddet olayları ve sonrasında 2015 yılının Haziran ayından
itibaren ülkede yaşanan terör saldırılarının artması dolayısıyla (Gülser
Yıldırım (2) [GK], B. No: 2016/40170, 16/11/2017, §§ 21-27) siyasi
çevrelerde ve kamuoyunda milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması
hususunda yoğun tartışmalar yaşanmıştır. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nda
değişiklik yapılmasına dair kanun teklifi TBMM Başkanlığına 12/4/2016 tarihinde
sunulmuştur. Bu teklif; hâlihazırda Bakanlıkta, Başbakanlıkta, TBMM
Başkanlığında, Anayasa ve Adalet Komisyonlarının üyelerinden kurulu Karma
Komisyonda bulunan yasama dokunulmazlığı dosyalarıyla ilgili olarak Anayasa ve
TBMM İçtüzüğü'nde öngörülen yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına ilişkin
usulün uygulanmamasını ve bu dosyaların gereğinin yapılması amacıyla yetkili
mercilere iade edilmesini öngörmektedir (Abdullah Zeydan, § 13).
10. TBMM Genel Kurulunda kabul edilen 20/5/2016 tarihli
ve 6718 sayılı Kanun'un 1. maddesiyle Anayasa'ya eklenen geçici 20. madde,
8/6/2016 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Buna göre
anılan maddenin TBMM tarafından kabul edildiği 20/5/2016 tarihi itibarıyla
maddede sayılan mercilere intikal etmiş olan dosyalar hakkında Anayasa'nın 83.
maddesinin ikinci fıkrasının birinci cümlesinde yer alan yasama
dokunulmazlığına ilişkin hüküm (bkz. § 8) uygulanmayacaktır. Ayrıca Anayasa
değişikliğinin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren on beş gün içinde Anayasa ve
Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Başkanlığında, TBMM
Başkanlığında, Başbakanlıkta ve Bakanlıkta bulunan yasama dokunulmazlığının
kaldırılmasına ilişkin dosyaların gereğinin yapılması amacıyla yetkili merciye
iade edileceği öngörülmüştür (Abdullah Zeydan, § 15).
11. Bu kapsamda başvurucu hakkındaki yedi ayrı fezlekeye
konu olan soruşturma dosyaları da Bakanlık Ceza İşleri Genel Müdürlüğü
aracılığıyla 2016 yılının Haziran ayında gereğinin takdir ve ifası için ilgili
Cumhuriyet başsavcılıklarına gönderilmiştir. Hakkâri ve Şırnak Cumhuriyet
Başsavcılıklarınca verilen yetkisizlik ve birleştirme kararları sonrasında
soruşturmalar Hakkâri Cumhuriyet Başsavcılığınca 2016/1526 sayılı dosyada
birleştirilmiş ve soruşturmaya devam edilmiş, böylece ayrı fezlekelerde suça
konu edilen tüm fiillerin birlikte değerlendirilmesi mümkün hâle gelmiştir (Abdullah
Zeydan, §§ 17-18).
12. Diğer taraftan başvurucu, ifadesi alınmak üzere
soruşturma makamları tarafından her bir fezlekeye konu soruşturma için ayrı
çağrı kâğıtları gönderilmek suretiyle Başsavcılığa davet edilmiş ancak
başvurucu bu çağrıya uymamıştır (Abdullah Zeydan, § 19).
13. Başsavcılığın yürüttüğü soruşturma kapsamında verilen
gözaltı kararı uyarınca başvurucu 4/11/2016 tarihinde yakalanarak gözaltına
alınmıştır. Başvurucu, suçlamalarla ilgili olarak Başsavcılıktaki aynı
tarihteki ifadesinde susma hakkını kullandığını belirterek suçlamalara ilişkin
bir açıklama yapmamıştır (Abdullah Zeydan, § 21).
14. Başsavcılık, silahlı terör örgütüne (PKK/KCK) üye
olma suçundan tutuklanması istemiyle başvurucuyu aynı gün Hakkâri Sulh Ceza
Hâkimliğine sevk etmiştir.
15. Hakkâri Sulh Ceza Hâkimliğinin 4/11/2016 tarihli
kararı ile başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçundan tutuklanmasına
karar verilmiştir. Başvurucu tutuklama kararına itiraz etmiş, Yüksekova Sulh
Ceza Hâkimliği 20/11/2016 tarihinde itirazın kesin olarak reddine karar
vermiştir.
16. Başsavcılık 16/11/2016 tarihli iddianamesi ile
başvurucu hakkında silahlı terör örgütüne üye olma, terör örgütü propagandası
yapma, suçu ve suçluyu övme, kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşü
düzenleme, yönetme ve bunların hareketlerine katılma suçlarını işlediğinden
bahisle cezalandırılması istemiyle aynı yer ağır ceza mahkemesinde dava
açmıştır.
17. Hakkâri 2. Ağır Ceza Mahkemesi 17/11/2016 tarihinde
iddianamenin kabulüne karar vermesiyle kovuşturma aşaması başlamış olup
ardından anılan Mahkeme, kamu güvenliği nedeniyle davanın naklini talep
etmiştir. Talebin kabulü ile davanın nakline dair verilen Yargıtay kararı
doğrultusunda 16/1/2017 tarihinde dava dosyasının nöbetçi Diyarbakır Ağır Ceza
Mahkemesine gönderilmesine, bu kararla başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına
karar verilmiştir. Bunun üzerine yargılamaya Diyarbakır 5. Ağır Ceza
Mahkemesinde (Mahkeme) E.2017/111 sayılı dosya üzerinden devam edilmiştir (Abdullah
Zeydan, §§ 31-34).
18. Mahkeme 14/7/2017 tarihli kararıyla başvurucunun
silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüte yardım etme suçundan 5 yıl
hapis ve terör örgütünün propagandasını yapma suçundan 3 yıl 1 ay 15 gün hapis
cezalarıyla cezalandırılmasına, diğer suçlardan ise beraatine karar vermiştir.
Kararda ayrıca başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte
örgüte yardım etme suçundan hükümle birlikte tutukluluk hâlinin devamına karar
verilmiştir.
19. Başvurucu ve Cumhuriyet savcısı verilen kararı
istinaf etmişlerdir. Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 4. Ceza Dairesinin
25/11/2017 tarihli kararıyla hapis cezalarına dair hükümler, usule ilişkin
nedenlerle bozulmuştur.
20. Bozma kararı sonrasında yargılamaya devam eden
Mahkemece 11/1/2018 tarihinde, başvurucunun silahlı terör örgütüne üye
olmamakla birlikte örgüte yardım etme suçundan 5 yıl hapis ve terör örgütünün
propagandasını yapmak suçundan 3 yıl 1 ay 15 gün hapis cezalarıyla
mahkûmiyetine, diğer suçlardan ise beraatine karar verilmiştir. Mahkeme anılan
hükümle birlikte silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüte yardım
etme suçundan başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir.
21. Cumhuriyet savcısı ve başvurucu istinaf yoluna
başvurmuşlardır. Gaziantep Bölge Adliye 4. Ceza Dairesi 25/4/2018 tarihli kararla
istinaf taleplerinin esastan reddine karar vermiş, bu şekilde mahkûmiyet
hükümleri kesinleşmiştir.
22. Öte yandan başvurucu hakkında mahkûmiyet kararına
konu suçların da aralarında olduğu bazı suçlar bakımından verilen hükümlere
karşı -ceza miktarı önemli olmaksızın- temyiz yoluna başvurulmasına imkân
tanıyan 17/10/2019 tarihli ve 7188 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ve Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un 29. maddesi ile değişik
4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 286. maddesinin (3)
numaralı fıkrası gereği, madde metninde belirtilen suçlar bakımından bölge
adliye mahkemesi ceza daireleri kararlarının temyiz edilebilmesi mümkün hâle
geldiğinden başvurucu 25/10/2019 tarihli dilekçe ile Mahkemeye müracaat etmiş, söz
konusu hükme karşı temyiz kanun yoluna başvurulması dolayısıyla infazın
durdurulmasına ve tahliyesine karar verilmesini talep etmiştir.
23. Mahkeme 1/11/2019 tarihinde talebin kabulü ile
infazın durdurulmasına ve başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olmamakla
birlikte örgüte yardım etme suçundan mahkûmiyet hükmü bakımından "ceza
miktarı itibarıyla tutukluluğun devamının ölçülü olmayacağı"
gerekçesiyle başvurucunun tahliyesine karar vermiştir. Bununla birlikte
Mahkeme, başvurucu hakkında yurt dışına çıkışının yasaklanması adli kontrol
tedbirinin uygulanmasına hükmetmiştir.
24. Anılan ek karara aynı tarihte Cumhuriyet savcısı
tarafından itiraz edilmiştir. İtiraz başvurusunda başvurucuya yönelik olarak
aşağıdaki hususlar ileri sürülmüştür:
" ...
Sanık [başvurucu]
hakkında üzerine atılı Terör Örgütü Propagandası Yapma ve Silahlı Terör Örgütü
Üyesi Olmamakla Birlikte Örgüte Bilerek ve İsteyerek Yardım Etme suçlarından
temyiz kanun yoluna başvuru hakkı getirilmiş ise de; sanık hakkında yeni yasa
değişikliğinin sadece temyiz kanun yoluna başvuru hakkı getirdiği, sanık
hakkında üzerine atılı suçlar yönünden otomatik tahliye yolunu açmadığı, dosya
kapsamında sanığın üzerine atılı suçlar yönünden CMK'nun [Ceza Muhakemesi
Kanunu] 100. maddesi gereği tutukluluk hali koşullarının oluşmadığının
ayrıca değerlendirilmesi gerektiği, sanık hakkında istinaf kanun yolu
incelemesi sırasında tutukluluk halinin ölçülü olduğu gerekçesi zaten
tutukluluk halinin devamına karar verildiği, sanığın üzerine atılı suçlar yönünden
mahkemece hükmedilen ceza miktarları, sanığın tutuklu kaldığı süre, tutukluluk
halinin orantılı ve ölçülü olduğu, sanığın kaçma şüphesinin bulunması hususları
birlikte değerlendirildiğinde sanığın hükmen tutukluluğun devamına karar
verilmesi gerekirken tahliyesine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup,
Yukarıda açıklan nedenlerle sanık Abdullah ZEYDAN
hakkında verilen Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesi'nin 01/11/2019 tarih ve
2017/816 esas sayılı, 2018/17 karar sayılı infazın durdurulması ve tahliyesine
ilişkin ek kararın itirazen kaldırılmasına karar verilmesi kamu adına talep ve
mütalaa olunur."
25. Mahkeme yaptığı itiraz incelemesi neticesinde
1/11/2019 tarihli karar ile Cumhuriyet savcısı tarafından yapılan itirazın
kısmen kabulüne karar vermiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:
" ...
24/10/2019 tarihli 7188 sayılı yasanın 31. maddesinin
gerekçesinde; 'İnfaz aşamasında bulunan kararlar bakımından maddenin 1.
Fıkrasının (d) bendince temyiz kanun yoluna başvurulduğu takdirde 5275 sayılı
kanunun 98. Maddesine göre; İlk Derece Mahkemesince İnfazın devam edip
etmeyeceğine ilişkin bir karar verilmesi gerekmekte olup, hükümlülerin doğrudan
tahliye olma imkanı bulunmamaktadır. Düzenlemeye göre cezası infaz edilmekte
olan hükümlülerin [Ceza Muhakemesi
Kanunu] 100. madde uyarınca tutukluluğunun devam edip etmeyeceği hususunda
hükmü veren ilk derece mahkemesince bir değerlendirme yapılması koşulları
bulunması halinde tutukluluğun devamına karar verilmesi gerekmektedir.'
düzenlemesi mevcut olup, bu hüküm uyarınca yasa yoluna başvurulması halinde doğrudan
tahliye yolunun açılamayacağı mahkememizin bu konuda değerlendirme yapması
gerektiği, dosya kapsamına göre Mahkememizin 2017/816 E. ve 2018/17 K. Sayılı
kararı ile hükümlü hakkında 'Silahlı Terör Örgütüne Yardım Etme' suçundan
neticen 5 yıl hapis cezası verildiği ve hükmen tutukluluk halinin devamına
karar verildiği, yine hükümlü hakkında 'Terör Örgütünün Propagandasını Yapmak'
suçundan neticeten 3 yıl 1 ay 15 gün hapis cezası verildiği söz konusu
kararların Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 4. Ceza Dairesinin 25/4/2018
tarihli kararı ile kesinleştiği, 24/10/2019 tarihinde yürürlüğe giren 7188
sayılı Yasanın 29. ve devamı maddeleri uyarınca, hükümlü hakkında daha önce
mahkememizce verilen kararların temyiz edilebilir suçlar kapsamında yer
aldığından hükümlünün temyiz talebinin kabülüne, mahkememizin 2017/816 esas ve
2018/17 sayılı karar sayılı dosyasında mevcut hükümlünün katılmış olduğu eyleme
ilişkin olay tutanakları, görüntü inceleme ve tespit tutanakları, çözüm
tutanakları ve hükümlü hakkında silahlı terör örgütüne yardım etme suçundan
kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin bulunması sanık
hakkında hükmen tutukluluk kararı verilen suçun CMK'nun 100/3 maddesinden
sayılan katalog suçlardan olması, sanık hakkında hüküm olunan ceza miktarı
gözetildiğinde kaçacağı şüphesini uyandıran somut olguların oluştuğu
anlaşılmakla; 01/11/2019 tarihli Ek kararımızın kaldırılarak sanık müdafinin,
infazın durdurulması yönündeki talebinin kabulüne, sanığın tutuklu
kaldığı süre, üzerine atılı suçun vasıf ve mahiyeti, sanık hakkında daha önce
hükmen tutuk halinin devamı yönünde karar verilmesi hususları dikkate alınarak
Tahliye talebinin reddine, ölçülü ve orantılı olan hükmen tutukluluk halinin
devamına, Terör Örgütü Propagandası Yapmak suçundan verilen hüküm yönünden ceza
miktarı, üzerine atılı suçu işlediğine ilişkin kuvvetli suç şüphesinin
varlığını gösteren somut deliller bulunması diğer suçla içtima edilen ceza
miktarının fazla oluşu, sanığın serbest kalması durumunda kaçma, saklanma veya
kaçacağı şüphesi uyandıran somut olguların oluştuğu anlaşılmakla, 'Terör Örgütü
Propagandası Yapmak' suçundan hükmen tutuklanmasına... [karar verildi.]
"
26. Başvurucu söz konusu karara 4/11/2019 tarihinde
itiraz etmiş, Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesi 11/11/2019 tarihinde "dosya
kapsamı, diğer bilgi ve belgeler dikkate alındığında, Diyarbakır 5. Ağır Ceza
Mahkemesinin ek kararının usul ve yasaya uygun olduğu, verilen kararda herhangi
bir isabetsizlik bulunmadığı..." gerekçesiyle itirazın kesin olarak
reddine karar vermiştir.
27. UYAP Evrak İşlem Kütüğü üzerinde yapılan incelemede
anılan kararın başvurucu avukatı tarafından 18/11/2019 tarihinde açılarak
okunduğu tespit edilmiştir.
28. Başvurucu 26/11/2019 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
29. Edirne F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz
Kurumu Müdürlüğünün 18/8/2020 tarihli yazısında;
i. Başvurucunun söz konusu silahlı terör örgütüne üye
olma suçundan düzenlenen tutuklama müzekkeresinin 5/11/2016 ile 5/11/2018
tarihleri arasında infaz gördüğü,
ii. Silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüte
yardım etme ve terör örgütü propagandası yapma suçlarından verilip Diyarbakır
5. Ağır Ceza Mahkemesinin 2018/268 D. İş sayılı kararıyla içtima edilen hapis
cezalarını başvurucunun 5/11/2018 ile 1/11/2019 tarihleri arasında kesintisiz
infaz ettiği,
iii. Bununla birlikte Diyarbakır 5. Ağır Ceza
Mahkemesinin 1/11/2019 tarihli ek kararı ile mahkûmiyet hükümlerinin infazının
durdurulduğu,
iv. Başvurucunun şu anda silahlı terör örgütüne üye olma
suçu yönünden hakkında düzenlenen tutuklama müzekkeresine istinaden 1/11/2019
tarihinden itibaren tutuklu olarak infaz gördüğü belirtilmiştir.
30. Temyiz incelemesi bireysel başvurunun incelendiği
tarih itibarıyla Yargıtayda devam etmektedir.
B. Başvurucu Hakkındaki Bireysel Başvuru Süreci
31. Başvurucu; Anayasa ile öngörülen usulün dışında
yasama dokunulmazlığı kaldırılarak hakkında uygulanan yakalama, gözaltına alma
ve tutuklama tedbirlerinin hukuki olmaması ve soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanması
nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının, tutuklamaya konu
suçlamaların ifade özgürlüğü ve siyasi faaliyet kapsamındaki eylemlere ilişkin
olması ve tutukluluk nedeniyle milletvekilliği görevinin yerine getirilememesi
nedenleriyle de ifade özgürlüğü ile seçilme ve siyasi faaliyette bulunma
haklarının ihlal edildiğini belirterek 28/11/2016 tarihinde Anayasa Mahkemesine
bireysel başvuruda (B. No: 2016/29875) bulunmuştur.
32. Anayasa Mahkemesince 14/11/2018 tarihinde yapılan
inceleme sonunda tutuklamanın hukuki olmadığına, soruşturma dosyasına erişimin
kısıtlandığına, tutuklanma dolayısıyla ifade özgürlüğü ile seçilme ve siyasi
faaliyette bulunma haklarının ihlal edildiğine ilişkin iddiaların açıkça
dayanaktan yoksun olması, yakalama ve gözaltına almanın hukuka aykırı olması
iddiasının ise başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmiştir (B. No: 2016/29875).
IV. İLGİLİ
HUKUK
33. 5271 sayılı Kanun'un "Tutuklama
nedenleri" kenar başlıklı 100. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"(1) Kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren
somut delillerin ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli veya
sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi beklenen
ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama kararı
verilemez.
(2) Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni var
sayılabilir:
a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı
şüphesini uyandıran somut olgular varsa.
b) Şüpheli veya sanığın davranışları;
1. Delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme,
2. Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması
girişiminde bulunma,
Hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa.
(3) Aşağıdaki suçların işlendiği hususunda kuvvetli
şüphe sebeplerinin varlığı halinde, tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) 26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda
yer alan;
...
11. Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar
(madde 309, 310, 311, 312, 313, 314, 315),
..."
34. 5271 sayılı Kanun'un "Tutuklama kararı"
kenar başlıklı 101. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"(1) Soruşturma evresinde şüphelinin tutuklanmasına
Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi tarafından, kovuşturma
evresinde sanığın tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine veya
re'sen mahkemece karar verilir. Bu istemlerde mutlaka gerekçe gösterilir ve
adlî kontrol uygulamasının yetersiz kalacağını belirten hukukî ve fiilî
nedenlere yer verilir.
(2) Tutuklamaya, tutuklamanın devamına veya bu husustaki
bir tahliye isteminin reddine ilişkin kararlarda;
a) Kuvvetli suç şüphesini,
b) Tutuklama nedenlerinin varlığını,
c) Tutuklama tedbirinin ölçülü olduğunu,
gösteren deliller somut olgularla gerekçelendirilerek
açıkça gösterilir. Kararın içeriği şüpheli veya sanığa sözlü olarak bildirilir,
ayrıca bir örneği yazılmak suretiyle kendilerine verilir ve bu husus kararda
belirtilir."
35. 7188 sayılı Kanun'un 29. maddesi şöyledir:
"5271 sayılı Kanunun 286 ncı maddesine aşağıdaki
fıkra eklenmiştir.
(3) İkinci fıkrada belirtilen temyiz edilemeyecek
kararlar kapsamında olsa bile aşağıda sayılan suçlar nedeniyle verilen bölge
adliye mahkemesi ceza dairelerinin kararları temyiz edilebilir:
a) Türk Ceza Kanununda yer alan;
1. Hakaret (madde 125, üçüncü fıkra),
2. Halk arasında korku ve panik yaratmak amacıyla tehdit
(madde 213),
3. Suç işlemeye tahrik (madde 214),
4. Suçu ve suçluyu övme (madde 215),
5. Halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama
(madde 216),
6. Kanunlara uymamaya tahrik (madde 217),
7. Cumhurbaşkanına hakaret (madde 299),
8. Devletin egemenlik alametlerini aşağılama (madde 300),
9. Türk Milletini, Türkiye Cumhuriyeti Devletini,
Devletin kurum ve organlarını aşağılama (madde 301),
10. Silâhlı örgüt (madde 314),
11. Halkı askerlikten soğutma (madde 318),
suçları.
b) Terörle Mücadele Kanununun 6 ncı maddesinin ikinci ve
dördüncü fıkrası ile 7 nci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan suçlar.
c) Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanununun 28 inci
maddesinin birinci fıkrası, 31 inci maddesi ve 32 nci maddesinde yer alan
suçlar.”
36. 7188 sayılı Kanun'un 31. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
"...
f) 286 ncı maddenin üçüncü fıkrasında yapılan düzenleme,
bu maddenin yayımlandığı tarihten itibaren on beş gün içinde talep etmek koşuluyla
aynı suçlarla ilgili olarak bölge adliye mahkemelerince verilmiş kesin
nitelikteki kararlar hakkında da uygulanır. Bu bendin uygulandığı hâlde, cezası
infaz edilmekte olan hükümlülerin, 100 üncü madde uyarınca tutukluluğunun devam
edip etmeyeceği hususu, hükmü veren ilk derece mahkemesince
değerlendirilir."
37. Anılan maddenin gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"...
İnfaz aşamasında bulunan kararlar bakımından bu bent
uyarınca temyiz kanun yoluna başvurulduğu takdirde, 5275 sayılı Kanunun 98 inci
maddesine göre ilk derece mahkemesince infazın devam edip etmeyeceğine ilişkin
bir karar verilmesi gerekmekte olup, hükümlülerin doğrudan tahliye olma imkanı
bulunmamaktadır. Düzenlemeye göre cezası infaz edilmekte olan hükümlülerin, [Ceza Muhakemesi Kanunu] 100 üncü madde uyarınca
tutukluluğunun devam edip etmeyeceği hususunda hükmü veren ilk derece
mahkemesince bir değerlendirme yapılması, koşulları bulunması halinde
tutukluluğun devamına karar verilmesi gerekmektedir. "
38. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun
"Silâhlı örgüt" kenar başlıklı 314. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Bu kısmın dördüncü ve beşinci bölümlerinde yer
alan suçları işlemek amacıyla, silahlı örgüt kuran veya yöneten kişi, on yıldan
onbeş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Birinci fıkrada tanımlanan örgüte üye olanlara, beş
yıldan on yıla kadar hapis cezası verilir."
39. Terör örgütünün propagandasını yapma suçunu
düzenleyen 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu'nun 7.
maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Terör örgütünün; cebir, şiddet veya tehdit içeren
yöntemlerini meşru gösterecek veya övecek ya da bu yöntemlere başvurmayı teşvik
edecek şekilde propagandasını yapan kişi, bir yıldan beş yıla kadar hapis
cezası ile cezalandırılır. Bu suçun basın ve yayın yolu ile işlenmesi hâlinde,
verilecek ceza yarı oranında artırılır. Ayrıca, basın ve yayın organlarının
suçun işlenmesine iştirak etmemiş olan yayın sorumluları hakkında da bin günden
beş bin güne kadar adli para cezasına hükmolunur. (Ek cümle:17/10/2019-7188/13.
md.) Haber verme sınırlarını aşmayan veya eleştiri amacıyla yapılan düşünce
açıklamaları suç oluşturmaz. Aşağıdaki fiil ve davranışlar da bu fıkra
hükümlerine göre cezalandırılır:
a) (Mülga: 27/3/2015-6638/10 md.)
b) Toplantı ve gösteri yürüyüşü sırasında gerçekleşmese
dahi, terör örgütünün üyesi veya destekçisi olduğunu belli edecek şekilde;
1. Örgüte ait amblem, resim veya işaretlerin asılması ya
da taşınması,
2. Slogan atılması,
3. Ses cihazları ile yayın yapılması,
4. Terör örgütüne ait amblem, resim veya işaretlerin
üzerinde bulunduğu üniformanın giyilmesi...”
40. 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik
Tedbirlerinin İnfazı Hakkındaki Kanun'un "Mahkûmiyet hükmünün yorumunda
veya çektirilecek cezanın hesabında duraksama" kenar başlıklı 98.
maddesinin (1) ve (3) numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Mahkûmiyet hükmünün yorumunda veya çektirilecek
cezanın hesabında duraksama olursa, cezanın kısmen veya tamamen yerine
getirilip getirilemeyeceği ileri sürülür ya da sonradan yürürlüğe giren kanun,
hükümlünün lehinde olursa, duraksamanın giderilmesi veya yerine getirilecek
cezanın belirlenmesi için hükmü veren mahkemeden karar istenir.
...
(3) Yukarıdaki fıkralar uyarınca yapılan başvurular
cezanın infazını ertelemez. Ancak, mahkeme olayın özelliğine göre infazın
ertelenmesine veya durdurulmasına karar verebilir."
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
41. Mahkemenin 3/12/2020 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Hükmen
Tutuklama Kararının Hukuki Olmadığına İlişkin İddia
1. Başvurucunun
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
42. Başvurucu; silahlı terör örgütüne üye olmamakla
birlikte örgüte yardım etme suçundan kesinleşen mahkûmiyet hükmünün infazının
durdurularak tahliye edilmiş olması dikkate alındığında delilleri karartma
tehlikesi ve kaçma şüphesi olgularından somut olayda bahsetmenin artık mümkün
olmadığını, aynı suçtan tahliye edilmesine rağmen gerekçesiz bir kararla
yeniden hükmen tutuklanmasının ve bu tutukluluğunun öngörülebilir olmayan kanun
maddelerine dayandırılarak devam ettirilmesinin hukuki olmadığını ileri
sürmüştür.
43. Başvurucu ayrıca terör örgütü propagandası yapma suçu
yönünden ise soruşturma ve kovuşturma süreçlerinde tutuklanmadığı gibi kanun
yolu incelemesi sırasında da tutuklanmasına ilişkin olarak yargı makamlarınca
bir karar verilmediğini, 7188 sayılı Kanun'un 31. maddesi gereğince yapılacak
incelemenin yalnızca daha önce verilen tutuklama kararına bağlı hükmen
tutukluluğun devam edip etmeyeceğini kapsadığını, dolayısıyla bu kapsamda
yapılması gereken bir incelemede ilk kez bir tutuklama kararı verilmesinin
hukuken mümkün olmadığını belirtmiştir.
44. Diğer yandan başvurucu terör örgütü propagandası
yapma suçundan tutuklamaya dayanak oluşturan konuşma ve açıklamalarının,
katıldığı ileri sürülen protesto eylemlerinin siyasi faaliyet kapsamında
yaptığı düşünce açıklamaları olduğunu, bu nedenle ifade özgürlüğünün ihlal
edildiğini iddia etmiştir.
45. Bakanlık görüşünde özetle 7188 sayılı Kanun'un
yürürlüğe girmesi ile birlikte mahkûmiyet hükmüne dair kesinleşme olgusu
ortadan kalkmış olsa da Mahkemece verilen hükmün otomatik olarak iptal
edilmediği ve geçerliliğini korumaya devam ettiği belirtilmiştir. Bu kapsamda
Bakanlık, başvurucu hakkında tesis edilen söz konusu hükme dayalı tutma
kararının mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı ceza olarak kabul
edilerek başvurucunun şikâyeti açısından kabul edilemezlik kararı verilmesi
gerektiğini ifade etmiştir. Bakanlık somut olayda başvurucunun suç işlemiş
olabileceğinden şüphelenilmesi için inandırıcı delillerin bulunduğunu,
tutuklama nedenlerinin mevcut olduğunu ve tutuklama kararlarının ölçülü
olduğunu belirterek bu kapsamda başvurucunun yalnızca ifade özgürlüğü kapsamında
kalan eylemleri nedeniyle soruşturmaya maruz kaldığına ve tutuklandığına
ilişkin iddiaları yönünden farklı bir sonuca varılmasını gerekli kılan bir
durumun bulunmadığını da ifade etmiştir.
46. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında genel
olarak başvuru formunda belirttiği iddiaları tekrar ederek Bakanlık görüşünü
kabul etmediğini belirtmiştir.
2. Değerlendirme
47. Anayasa'nın "Temel hak ve hürriyetlerin
sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın
yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve
ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna,
demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük
ilkesine aykırı olamaz."
48. Anayasa'nın "Kişi hürriyeti ve
güvenliği" kenar başlıklı19. maddesinin birinci, ikinci, üçüncü ve
sekizinci fıkraları şöyledir:
"Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine sahiptir.
Şekil ve şartları kanunda gösterilen :
Mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı cezaların ve
güvenlik tedbirlerinin yerine getirilmesi; ...halleri dışında kimse
hürriyetinden yoksun bırakılamaz.
Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişiler,
ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini veya değiştirilmesini önlemek
maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda gösterilen
diğer hallerde hâkim kararıyla tutuklanabilir. Hâkim kararı olmadan yakalama,
ancak suçüstü halinde veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde yapılabilir;
bunun şartlarını kanun gösterir.
...
Her ne sebeple olursa olsun, hürriyeti kısıtlanan kişi,
kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu kısıtlamanın kanuna
aykırılığı halinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak amacıyla yetkili bir
yargı merciine başvurma hakkına sahiptir."
49. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013,
§ 16). Başvurucunun iddialarının özü mahkûmiyet hükmüyle birlikte tutukluluk
hâlinin devam ettirilmesine karar verilmesinin -cezalandırma kararından sonra
7188 sayılı Kanun kapsamında verilen kararda belirlenen hukuki durum
çerçevesinde- hukuka aykırı olması nedeniyle temel hak ve özgürlüklerinin ihlal
edildiğine yöneliktir. Başvurucu bu bağlamda tutuklamaya konu suçlar bakımından
kuvvetli suç belirtisinin bulunmadığını ileri sürerken suçlamaya -ve
dolayısıyla tutuklamaya- konu edilen eylemlerin ifade özgürlüğü kapsamındaki
fiiller olduğunu iddia etmiştir. Başvurucunun anılan iddiası bağlamında
tutuklamaya konu fiillerin temel hak ve özgürlüklerin kullanımıyla ilgili olup
olmadığı, bunların kuvvetli suç belirtisi teşkil edip etmediği konusunda
yapılacak incelemeyle doğrudan bağlantılıdır. Esasen başvurucu da ifade
özgürlüğünün ihlal edildiğine yönelik şikâyetlerini tutuklamanın hukuka aykırı
olduğu iddiası temelinde dile getirmiştir. Bu itibarla başvurucuların bu
bölümdeki iddialarının bir bütünlük içinde Anayasa'nın 19. maddesi bağlamındaki
kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi gerekir. Dolayısıyla
tutuklamayla bağlantılı olarak diğer temel hak ve özgürlükler yönünden ayrıca
bir inceleme yapılmasının gerekli olmadığı değerlendirilmiştir (benzer yöndeki
değerlendirme ve uygulamalar için bkz. Ayhan Bilgen, [GK], 2017/5974,
21/12/2017, § 126; Meral Danış Beştaş (2), B. No: 2017/5845, 4/7/2018, §
102; Selahattin Demirtaş (3), B. No: 2017/38610, 9/6/2020, § 233).
a. Genel
İlkeler
50. Genel ilkeler için bkz. Kadri Enis Berberoğlu, B.
No: 2017/27793, 18/7/2018, §§ 44-50; Ç.Ö.,[GK], B. No: 2014/5927,
19/7/2018, §§ 29-38.
b. İlkelerin
Olaya Uygulanması
51. Somut olayda başvurucu, hakkında yürütülen soruşturma
kapsamında PKK/KCK terör örgütü üyesi olma suçlamasıyla 5271 sayılı Kanun'un
100. maddesi uyarınca tutuklanmıştır (bkz. § 15). Soruşturma sürecinde
uygulanan bu tutuklama tedbiriyle ilgili olarak başvurucu tarafından yapılan
bireysel başvuruda Anayasa Mahkemesince verilen kararda, yargı makamlarınca
silahlı bir terör örgütü olduğuna karar verilen PKK/KCK üyesi olma suçundan
tutuklanması ve bu suç yönünden yasama dokunulmazlığından yararlanamayacağı
yönünde soruşturma mercilerince yapılan değerlendirmelerin olgusal ve hukuki
temelden yoksun ve keyfî olduğunun kabulü mümkün görülmemiştir. Dolayısıyla
başvurucunun milletvekili olmasından kaynaklanan güvencelere riayet
edilmeksizin tutuklandığından bahisle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının
ihlal edildiği iddiası Anayasa Mahkemesince açıkça dayanaktan yoksun olması
nedeniyle kabul edilemez bulunmuştur (bkz. § 32). Bu bağlamda başvurucunun bir
suç isnadına bağlı olarak milletvekili olmasından kaynaklı muhakeme usulüne
riayet edilmeden kanuna aykırı olarak tutuklandığı iddiası hakkında Anayasa
Mahkemesince daha önceki bireysel başvurusunda karar verilmiş olup anılan
karardan ayrılmayı gerektirecek bir husus bulunmamaktadır (bu yöndeki ayrıntılı
açıklama için bkz. Abdullah Zeydan, §§ 61-93).
52. Başvurucu, hakkında kesinleşen mahkûmiyet
hükümlerinin infazına devam etmekteyken 7188 sayılı Kanun'un yürürlüğe girmesi
nedeniyle Mahkemece infazın durdurulması ile birlikte hükmen tutuklu bulunduğu
suçtan tahliye edilmesine karar verilmesinin ardından Cumhuriyet savcısınca
aynı gün yapılan itiraz üzerine yasal düzenlemelere aykırı olarak hükmen
tutukluluk hâlinin devam etmesine karar verildiğini iddia etmektedir.
53. Buna göre hakkında silahlı terör örgütüne üye
olmamakla birlikte örgüte yardım etme suçundan mahkûmiyet hükmüyle birlikte
tutukluluğunun devamına karar verilen başvurucunun bireysel başvuruya konu
ettiği tutulma hâlinin Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında bir
suç isnadına bağlı tutma niteliğinde değil aynı maddenin ikinci fıkrası
kapsamında mahkûmiyete bağlı tutma, bir diğer ifadeyle mahkemelerce
verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı cezaların ve güvenlik tedbirlerinin yerine
getirilmesi niteliğinde incelenmesi gerektiği anlaşılmaktadır. Bu
nitelikteki bir tutmayla ilgili olarak yapılan bireysel başvuruda suç
isnadına bağlı tutmaya ilişkin güvencelerin uygulanması mümkün değildir (Kadri
Enis Berberoğlu, § 54).
54. Anayasa'nın 19. maddesinin ikinci fıkrasında
belirtilen "mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı cezaların ve
güvenlik tedbirlerinin yerine getirilmesi" ile bağlantılı bir ihlal
iddiası söz konusu ise Anayasa Mahkemesinin görevi kişinin hürriyetten yoksun
bırakılmasının kısmen ya da tamamen bu koşullarda gerçekleşip gerçekleşmediğini
tespit etmekle sınırlıdır. Bir kimse Anayasa'da yer alan diğer sebepler
(yakalama, gözaltı ve tutuklama gibi) dışında ancak "mahkemelerce
verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı cezaların ve güvenlik tedbirlerinin yerine
getirilmesi" kapsamında hürriyetinden yoksun bırakılabilir. Eğer
tutmanın kısmen veya tamamen bu koşulları taşımadığı tespit edilirse bu durumun
meşru bir amacının olduğundan veya ölçülü olduğundan söz edilemez, doğrudan
kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı ihlal edilmiş olur (Ercan Bucak (2),
B. No: 2014/11651, 16/2/2017, § 39; Şaban Dal, B. No: 2014/2891,
16/2/2017, § 31).
55. Bir kimsenin "mahkemelerce verilmiş hürriyeti
kısıtlayıcı cezaların ve güvenlik tedbirlerinin yerine getirilmesi" kapsamında
hürriyetinden yoksun bırakıldığının söylenebilmesi için her şeyden önce
hürriyeti kısıtlayıcı ceza veya güvenlik tedbirinin bir mahkeme tarafından
verilmesi, ikinci olarak yerine getirilecek kararın hürriyeti kısıtlayıcı ceza
veya güvenlik tedbirlerine ilişkin olması gerekir. Ceza veya güvenlik tedbiri
içermeyen bir karara dayanılarak bir kimsenin hürriyetinden yoksun bırakılması
mümkün değildir. Son olarak hürriyetten yoksun bırakılmanın mahkemece verilen
hürriyeti kısıtlayıcı ceza veya güvenlik tedbirinin kapsamını aşmaması gerekir
(Ercan Bucak (2), § 40; Şaban Dal, § 32).
56. Bu kapsamda yapılan incelemede başvurucunun
mahkûmiyet hükmünü ve mahkûmiyete bağlı tutulma kararını veren mercinin bir
mahkeme olmadığı, kararın hürriyeti kısıtlayıcı bir niteliğinin bulunmadığı
veya hürriyetten yoksun bırakılmanın mahkemece verilen hürriyeti kısıtlayıcı
ceza veya tedbirin kapsamını aştığı şeklinde bir iddiasının olmadığı
görülmektedir. Ayrıca Anayasa Mahkemesince bu yönde herhangi bir tespit de
yapılmamıştır.
57. Nitekim Anayasa Mahkemesi benzer nitelikteki çok
sayıda başvuruda, hükümle birlikte tutukluluk hâlinin devamına karar verilen
başvurucuların hüküm sonrasındaki tutulmalarına ilişkin olarak kişi hürriyeti
ve güvenliği haklarının ihlal edildiği iddialarını, tutulmanın Anayasa'nın 19.
maddesinin ikinci fıkrası kapsamında "mahkemelerce verilmiş hürriyeti
kısıtlayıcı cezaların yerine getirilmesi" niteliğinde olduğunu belirterek
açıkça dayanaktan yoksun bulmuş ve kabul edilemezlik kararı vermiştir (Murat
Dağ, B. No: 2014/125, 4/2/2016, §§ 45-48; Güven Ersoy, B. No:
2014/126, 4/2/2016, §§ 45-48).
58. Öte yandan Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci
fıkrası uyarınca, hürriyeti kısıtlanan kişi kısa sürede durumu hakkında karar
verilmesini ve bu kısıtlamanın kanuna aykırılığı hâlinde hemen serbest
bırakılmasını sağlamak amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına
sahiptir (Mehmet Haberal, B. No: 2012/849, 4/12/2013, § 122; Ç.Ö.,
§ 43).
59. Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrasında, her
ne sebeple olursa olsun hürriyeti kısıtlanan bir kimsenin kısa sürede durumu
hakkında karar verilmesini ve bu kısıtlamanın kanuna aykırılığı hâlinde hemen
serbest bırakılmasını sağlamak amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma
hakkı bulunduğu belirtilirken kısıtlama sebebi bakımından bir ayrım
yapılmadığından buradaki başvuru hakkı, elbette mahkûmiyet hükmüne bağlı olarak
tutulma nedeniyle özgürlüğünden yoksun bırakılmayı da kapsamaktadır (Mehmet
İlker Başbuğ, B. No: 2014/912, 6/3/2014, § 80; Ç.Ö., § 46).
60. Bununla birlikte Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci
fıkrasında güvence altına alınan -tutulmaya karşı- yetkili bir yargı merciine
başvuru hakkı, tutulmanın niteliğine uygun başvuruları kapsamaktadır.
Tutulmanın niteliği ile bağdaşmayan başvuruların Anayasa'nın 19. maddesinin
sekizinci fıkrası kapsamında olduğunun kabulü mümkün değildir (Ç.Ö., §
47).
61. Bu bağlamda mahkûmiyete bağlı olarak tutulmanın
koşulları ile suç isnadına bağlı olarak tutulmanın koşulları farklı olduğundan
mahkûmiyete bağlı olarak hürriyetinden yoksun bırakılan kişilerin suç isnadına
bağlı olarak tutulmaya ilişkin koşulların bulunmadığına yönelik başvuruları,
Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrasındaki güvencelerden yararlanamaz (Ç.Ö.,
§ 48).
62. Mahkûmiyete bağlı tutulma hâlinde bir mahkeme
tarafından verilmiş olan hürriyeti bağlayıcı cezanın infazı söz konusu
olduğundan mahkûmiyete bağlı olarak tutulan kişi ancak tutulmasının bu niteliğine
ilişkin iddialarla -serbest bırakılmak amacıyla- yetkili bir yargı merciine
başvurduğu taktirde Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrasında yer alan
güvencelerin -bunlardan tutulmanın niteliğine uygun olanlarının- uygulanması
söz konusu olabilir. Bu kapsamda ileri sürülebilecek nedenlerin neler olduğu
Anayasa Mahkemesince genel olarak belirtilmiştir (bkz. § 55).
63. Bunların yanı sıra mahkûmiyete bağlı olarak tutulan
kişilerin tutulmalarının dayanağını oluşturan mahkûmiyet hükmüyle ilgili olarak
tutulmaya devam edilmeyi hukuka aykırı hâle getirecek yeni bir meselenin
(mahkûmiyete konu olan eylemin suç olmaktan çıkarılması, bir cezasızlık hâlinin
bulunduğunun anlaşılması, mahkûmiyet hükmünü geçersiz kılan bir kanun
değişikliği yapılması gibi) ortaya çıktığını belirterek serbest bırakılmak
amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurduğunda da Anayasa'nın 19. maddesinin
sekizinci fıkrası kapsamındaki güvencelerin tatbiki söz konusu olabilecektir (Ç.Ö.,
§ 50).
64. Başvuru formu ve ekleri ile UYAP aracılığıyla
erişilen tutukluluğunun devamına yönelik -7188 sayılı Kanun kapsamında derece
mahkemelerince verilen kararlardan sonraki süreçte yazılan- itiraz
dilekçelerinde ileri sürülen iddiaların mahkûmiyete bağlı tutulmanın
koşullarına ilişkin olduğu yönünde bir olgu ve açıklamanın ortaya konulmadığı
görülmektedir. Kaldı ki 7188 sayılı Kanun'un 31. maddesindeki düzenleme ve
anılan maddenin gerekçesi birlikte gözönüne alındığında infaz aşamasında
bulunan mahkûmiyet kararları bakımdan temyiz yoluna başvurulmuş olması
hükümlülerin doğrudan tahliye edilmesi zorunluluğunu da gerektirmemektedir. Bu
anlamda anılan yasal düzenlemeye göre cezası infaz edilmekte olan hükümlülerin
5271 sayılı Kanun'un 100. maddesi uyarınca tutukluluğunun devam edip etmeyeceği
hususunda hükmü veren ilk derece mahkemesince bir değerlendirme yapılarak
koşulları bulunması hâlinde tutukluluğun devamına karar verilebileceği
görülmektedir (bkz. §§ 36, 37). Bu durumda mahkûmiyete bağlı olarak tutulmakta
olan başvurucunun suç isnadına bağlı olarak tutulmanın koşullarının
oluşmadığını ileri sürdüğü bu itirazının Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci
fıkrasındaki güvencelerden yararlanması mümkün değildir. Kaldı ki başvurucunun
bir suç isnadına bağlı olarak kanuna aykırı tutuklandığı iddiası Anayasa Mahkemesince
incelerek karara bağlanmıştır (bkz. § 32).
65. Öte yandan Edirne F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı
Ceza İnfaz Kurumu Müdürlüğü başvurucunun şikâyetine konu terör örgütü
propagandası yapma suçuna ilişkin olarak düzenlenen tutuklama
müzekkeresinin infaz görmediğini, anılan davada 5/11/2016 ile 5/12/2018
tarihleri arasında infaz gören ve ayrıca 1/11/2019 tarihinden bireysel
başvurunun incelendiği tarihe kadar infaz edilmeye devam edilen tutuklama
müzekkeresinin terör örgütüne üye olma suçuna ilişkin olduğunu
bildirmiştir (bkz. § 29).
66. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kişilerin fiziksel
hürriyetlerini güvence altına alır (Galip Öğüt [GK], B. No: 2014/5863,
1/3/2017, § 35). Anayasa'nın 19. maddesinin kişi hürriyetinin kısıtlanmasına
imkân tanıdığı durumlardan biri de maddenin üçüncü fıkrasında düzenlenen
tutuklama tedbiridir (Halas Aslan, B. No: 2014/4994, 16/2/2017, § 65).
67. Anayasa Mahkemesi, Anayasa'nın 19. maddesi kapsamında
hürriyetten yoksun bırakma kavramını tanımlamıştır. Buna göre hürriyetten
yoksun bırakma, bir kimsenin kısıtlı bir alanda ihmal edilemeyecek bir süre
için tutulması ve bu kişinin söz konusu tutmaya rıza göstermemiş olması
şeklinde ifade edilebilecek iki unsuru içermektedir (Cüneyt Kartal, B.
No: 2013/6572, 20/3/2014, § 17).
68. Somut olayda başvurucu hakkında iki tutuklama
müzekkeresi bulunmakta olup bunlardan terör örgütü propagandası yapma suçuna
ilişkin olan tutuklama kararının henüz infaz edilmediği yani başvurucunun
fiziksel özgürlüğünün anılan tutuklama müzekkeresi yönünden bugüne kadar
kısıtlanmadığı görüldüğünden başvurucunun şikâyete konu ettiği -soruşturma ve
kovuşturma aşamasında tutuklanmasına karar verilmeyen- terör örgütü
propagandası yapma suçundan 7188 sayılı Kanun'daki düzenleme gözetilerek ilk
kez infaz aşamasında tutuklanmasının hukuka aykırı olduğuna yönelik iddiası
açısından ayrıca bir değerlendirme yapılmasına gerek görülmemiştir.
69. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun mahkûmiyet
hükmüyle birlikte verilen tutukluluk hâlinin devamına dair karara ilişkin
tahliye taleplerinin değerlendirilmemesi ve tutukluluğunun sürdürülmesi
yönünden bir ihlalin olmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
B. Cumhuriyet Savcısının İtirazının Tebliğ Edilmediğine
İlişkin İddia
1. Başvurucunun
İddiaları
70. Başvurucu; Mahkemenin 1/11/2019 tarihinde infazın
durdurulmasına ve başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte
örgüte yardım etme suçundan mahkûmiyet hükmü bakımından tahliye edilmesine
karar vermesine ilişkin karara yönelik Cumhuriyet savcısı tarafından yapılan
itiraza (bkz. § 24) karşı savunmasını yapmak için kendisine söz konusu itirazın
tebliğ edilmediğini belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
71. Bakanlık, bu konuda görüş bildirmemiştir.
2. Değerlendirme
72. Bireysel başvurunun ikincil niteliğinin bir sonucu
olarak olağan kanun yollarında ve mahkemeler önünde ileri sürülmeyen iddialar
ile bu mahkemelere sunulmayan bilgi ve belgeler bireysel başvuru konusu
edilemez (Bayram Gök, B. No: 2012/946, 26/3/2013, § 20).
73. Somut olayda başvurucu, savunmasını hazırlayabilmesi
için Cumhuriyet savcısının itirazının kendisine tebliğ edilmediğini belirterek
kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüşse de anılan
ihlal iddialarını olağan kanun yolu olan Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesi
nezdinde yapılan itiraz incelemesi sırasında vekilleri aracılığıyla sunduğu
4/11/2019 tarihli dilekçesinde ileri sürmediği ve bu şekilde başvuru yollarını
usulüne uygun şekilde tüketmeksizin bireysel başvuruda bulunduğu
sonucuna ulaşılmıştır.
74. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer
kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının
tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Hükmen tutuklama kararının hukuki olmamasından
dolayı kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Cumhuriyet savcısının itirazının tebliğ edilmemesinden
dolayı kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru
yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde
BIRAKILMASINA 3/12/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.