logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Hakan Kaya [1.B.], B. No: 2019/39669, 10/5/2023, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

HAKAN KAYA BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2019/39669)

 

Karar Tarihi: 10/5/2023

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Muammer TOPAL

 

 

Selahaddin MENTEŞ

 

 

İrfan FİDAN

 

 

Muhterem İNCE

Raportör

:

Duygu KALUKÇU

Başvurucu

:

Hakan KAYA

Vekili

:

Av. Derya ÇELİK

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, güven ilişkisinin bozulduğu gerekçesine dayalı olarak iş akdine son verilmesi üzerine açılan işe iade davasında adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru, 5/12/2019 tarihinde yapılmıştır.

3. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

4. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.

III. OLAY VE OLGULAR

5. Başvuru formu ve eklerinde, yargılama sürecindeki dava dosyalarında ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden elde edilen bilgi ve belgelerde yer aldığı şekliyle olaylar özetle şöyledir:

6. 1978 doğumlu olan başvurucu, 15/1/2007 tarihinden itibaren Borsa İstanbul Anonim Şirketi (Kurum) bünyesinde çalışmaya başlamış; en son uzman olarak çalışmakta iken 10/2/2017 tarihinde başvurucunun iş akdi feshedilmiştir. Fesih bildiriminde, istihbarat kurumlarından gelen bilgilerin değerlendirilmesi neticesinde başvurucunun Fethullahçı Terör Örgütü ve/veya Paralel Devlet Yapılanması (FETÖ/PDY) ile iltisaklı olduğu kanaatine varıldığı belirtilmiştir.

7. Başvurucu, feshin geçersizliğinin tespitine ve işe iadesine karar verilmesi talebiyle Kurum aleyhine 9/3/2017 tarihinde dava açmıştır. İstanbul 26. İş Mahkemesine (Mahkeme) sunduğu dava dilekçesinde başvurucu; iş akdinin haklı ve geçerli bir sebep olmaksızın feshedildiğini, fesih işleminin usul ve yasaya aykırı olduğunu, savunması dahi alınmadan işten çıkarıldığını, hakkında adli yahut idari bir soruşturma bulunmadığını ileri sürmüştür.

8. Davalı Kurum ise cevap dilekçesinde darbe teşebbüsün yaşandığı gece ekonomi ve finans kurumlarından sadece Borsa İstanbul A.Ş.nin kritik önemi nedeniyle darbeciler tarafından işgale uğradığını belirtmiştir. Bu kapsamda personele yönelik inceleme başlatıldığını ifade eden Kurum, Borsa İnsan Kaynakları Direktörlüğünden alınan bilgilere göre başvurucunun cari hesap kaydı ile kardeşi hakkında birtakım tespitler bulunduğunu (kardeşinin ByLock kullanıcısı olduğu, 15/7/2016 tarihinden sonra yurt dışında bulunduğu, Türkiye'ye giriş yapmadığı), bu kapsamda 1/9/2016 tarihli ve 29818 (2. mükerrer) sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan 673 sayılı Olağanüstü Hal (OHAL) Kapsamında Bazı Tedbirler Alınması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname'nin (KHK) verdiği yetkiye istinaden iş akdinin haklı nedenle feshedildiğini ileri sürmüştür.

9. Öte yandan 26/10/2016 tarihinde davalı Kurum, işten çıkarılan personele yönelik olarak FETÖ/PDY kapsamında suç duyurusunda bulunmuş; İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı (Başsavcılık) soruşturma başlatmıştır.

10. Mahkeme, başvurucu hakkında müzekkere yazarak bilgi/belge toplama yoluna gitmiş; bu kapsamda Başsavcılıktan gelen cevabi yazıda örgüt üyeliği kapsamında yürütülen soruşturmanın devam ettiği bilgisi verilmiştir.

11. Mahkeme 21/12/2017 tarihli kararı ile 673 sayılı KHK'nın 7. maddesi gereği başvurucunun iş akdinin geçerli nedenle feshedildiği ve yine anılan madde gereğince işe iadesinin mümkün olmadığı kanaatiyle davanın reddine hükmetmiş; başvurucu, karara karşı istinaf talebinde bulunmuştur.

12. Başvurucu, istinaf dilekçesinde ceza soruşturmasının bekletici mesele yapılmasını talep etmiş; davalı Kurumun feshe dayanak olarak ileri sürdüğü cari hesap bilgisi ile kardeşi yönünden ileri sürdüğü iddialara da ayrıca cevap vermiştir. Bu kapsamda Bank Asyadan 2010 yılında konut kredisi çektiğini belirten başvurucu; İzmir'den İstanbul'a taşınması sebebiyle 31/1/2014 tarihinde evini sattığını, banka ipoteğinin kaldırılması amacıyla gerekli parayı yatırdığını, akabinde söz konusu Banka ile tüm ilişkisini kestiğini, ipotek kaldırma işlemleri sonrası hesabında kalan tüm parasını (2.583,36 TL) Garanti Bankasındaki hesabına aktardığı ifade etmiştir. Banka hesabını tamamen boşaltarak ilgili şubeye hesap kapama talimatı verdiğini belirten başvurucu 10/2/2014 tarihinden sonrası için hesap hareketliliği bulunmadığını, ayrıca ev satış bedeli olan 257.500 TL'yi de direkt olarak eşinin Ziraat Bankası hesabına yatırdıklarını beyan etmiştir. Ağabeyi ile ilgili olarak ise iddia edildiği gibi ağabeyinin ByLock kullanıcı olması sebebiyle kaçak durumda olmadığını, aksine yurt dışında ikamet etmesine rağmen B. Üniversitesinde Skype programı üzerinden ders veren bir eğitmen olduğunu, ağabeyi hakkında herhangi bir soruşturma olmadığını belirtmiştir. FETÖ/PDY ile hiçbir bağlantısı ve irtibatı bulunmadığını ifade eden başvurucu, işveren Kurum tarafından da iddialarını somutlaştıracak nitelikte bir kanıt ibraz edilemediğini ileri sürmüştür.

13. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 29. Hukuk Dairesi (Bölge Adliye Mahkemesi) tarafından 8/5/2018 tarihinde yapılan değerlendirmede eksik inceleme ile yargılamanın neticelendirildiğini belirterek kararın kaldırılmasına ve dosyanın Mahkemeye iadesine hükmetmiştir.

14. Bu süreçte Başsavcılık, başvurucu hakkında 17/9/2018 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir. Karar gerekçesinin ilgili kısmı şu şekildedir:

"Şüphelinin çalıştığı kurum tarafından FETÖ/PDY silahlı terör örgütü ile iltisaklı olduğu gerekçesi ile iş akdine son verildiği ve Cumhuriyet Başsavcılığımıza bildirimde bulunulduğu, yapılan soruşturmada şüphelinin telefon rehberinde 'abi, abla, hoca' lakaplarıyla kayıtlı çok sayıda kişi bulunmasının örgüt üyeliğine delil olarak kabul edilemeyeceği, Bank Asya'da hesabı bulunmakla birlikte 2014 yılı Ocak ayında bu hesaba son kez para yatırıp hemen ertesi ay hesabı sıfırladığı ve bir daha para yatırmadığı, dolayısıyla örgüt elebaşının talimatı doğrultusunda bankayı kurtarmak amacıyla hareket ettiğinin kabul edilemeyeceği, Yargıtay 16. Ceza Dairesinin kararları da dikkate alındığında Türk Ceza Kanununun 314. maddesinde düzenlenen Silahlı Terör Örgütüne Üye Olmaksuçunun maddi ve manevi unsurlarının oluştuğunun kabulü için iltisak, sempati gibi kavramların yeterli olmadığı, dosya kapsamında şüphelinin örgütün hiyerarşik yapısına dahil olduğuna, hiyerarşik yapıya uygun olarak talimat aldığına veya verdiğine, diğer örgüt üyeleriyle iletişim kurabilmek için özel yöntem ve araçlar kullandığına, örgütle devamlılık arz edecek şekilde organik bir bağının bulunduğuna, özetle örgütle 'üyelik' olarak nitelendirilebilecek seviyede bir ilişki içerisinde olduğuna dair kamu davasına dayanak teşkil edecek yeterli delil bulunmadığı anlaşılmakla,

CMK 172 maddesi uyarınca KAMU ADINA KOVUŞTURMA YAPILMASINA YER OLMADIĞINA..."

15. Mahkeme 28/3/2019 tarihli kararı ile davanın kabulüne ve başvurucunun işe iadesine hükmetmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şu şekildedir:

"Davalı tarafından yargılama aşamasında fesih gerekçesi olarak bildirilen iddia haklı sebep yönünden incelendiğinde ise yargılama aşamasında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 2016/130801 soruşturma nolu dosyasında davacı hakkında kovuşturmaya yer olmadığı şeklinde karar verildiğinin bildirildiği görülmüştür. Dolayısıyla davacının FETÖ/PDY ile ilişkili olduğu iddiasına yönelik olarak davalı işverenlik tarafından dosyaya sunulmuş her hangi bir kanıt ve ihbar olmadığı gibi hakkında açılan soruşturma da kamu adına kovuşturma yapılmasına yer olmadığına dair karar ile sonuçlandığı anlaşılmıştır."

16. Davalı Kurum, karara karşı istinaf talebinde bulunmuş; verilen hükmün Yargıtay içtihadına aykırı olduğunu, Başsavcılığın kararının hukuk mahkemeleri açısından bağlayıcı olmadığını belirtmiştir. Başvurucu hakkında yapılan tespitlere değinen Kurum, şüphe feshi için yeterli somut bilgi ve belge olduğunu ileri sürmüştür.

17. Bölge Adliye Mahkemesi 10/10/2019 tarihli kararı ile istinaf başvurusunun kabulüne ve davanın reddine kesin olarak hükmetmiştir. Karar gerekçesinin ilgili kısmı şu şekildedir:

"Dosya kapsamı ve tüm delillerin birlikte değerlendirilmesinden; davacının davalı şirkete ait iş yerinde 15/01/2017-10/02/2017 tarihleri arasında İç Kontrol Yetkilisi, uzman olarak çalıştığı, işten ayrılış sebebinin sigortalı işten ayrılış bildirgesinde (37 kodu ile) 'KHK ile Kamu görevinden çıkarma' olarak belirtildiği, 10/02/2017 tarihli fesih bildirimi ile Devlet İstihbarat Kurumlarından gelen istihbari bilgiler değerlendirilerek FETÖ/PDY terör örgütü ile iltisakı olması nedeniyle davacının iş akdinin kıdem ve ihbar tazminatı ödenmeksizin feshedildiği anlaşılmıştır. Dosya kapsamından davacı tarafından Asya Katılım Bankası A.Ş.'den konut kredisi çekildiği, 29/09/2013 tarihinde konutun satışı için ilan verildiği, konut satışından eline geçen 257.500,00 TL'nin 31/01/2014 tarihinde T.C. Ziraat Bankası A.Ş. hesabına yatırıldığı, söz konusu bankadaki mevduat hesabının 2014 yılı Ocak ayında 2.583,36TL'ye yükseltildiği, 2014 yılı Şubat ayında hesabın sıfırlandığı ve 2016 yılı Temmuz ayına kadar hiç para yatırılmadığı anlaşılmıştır. İstanbul C. Başsavcılığının 2018/149876 soruşturma nolu soruşturma dosyasında kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiştir. Davacının Asya Katılım Bankasındaki hesap hareketleri, telefon rehberinde 'abi, abla, hoca' lakaplı kayıtlar olması, davacının iş akdinin devlet istihbarat kurumlarından gelen bilgiler doğrultusunda feshedilmesi, davacı hakkında Savcılık soruşturması açılması hususları nazara alındığında davacının şüphe feshi nedeniyle iş akdinin geçerli nedenle feshedildiğinin kabulü gerektiği, ancak haklı feshin koşullarının oluşmadığı anlaşılmakla, ilk derece mahkemesince davanın reddi gerekirken, davanın kabulü ile davacının işe iadesine karar verilmesi isabetli değildir.

Dosya kapsamı, ilk derece mahkemesi kararının dayandığı deliller, delillerin takdiri, karar gerekçesine göre istinaf başvuru nedenleriyle sınırlı olmak ve kamu düzeni kapsamında yapılan inceleme sonucunda davalı vekilinin istinaf başvurusunun kısmen KABULÜ ile, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına oy birliği ile karar vermek gerekmiş olup, aşağıdaki hüküm kurulmuştur."

18. Nihai karar 11/11/2019 tarihinde başvurucu vekiline tebliğ edilmiştir.

19. Başvurucu 5/12/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. İlgili Mevzuat

20. İlgili mevzuat için bkz. Berrin Baran Eker [GK], B. No: 2018/23568, 2/7/2020, §§ 20-25.

B. Yargıtay Kararları

21. Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 22/10/2007 tarihli ve E.2007/16878, K.2007/30923 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"Davalı işveren, davacının geçmişten gelen sabıkası ve özellikle yasadışı örgütle bağlantısı nedeni ile güvenlik önlemi olarak iş sözleşmesini feshetmiştir. Bu fesih Alman Hukukunda ve Alman Federal Mahkemelerinde şüphe feshi olarak adlandırılmaktadır. Böyle bir fesihte, işverenin işçisine karşı duyduğu şüphe, aralarındaki güven ilişkisinin zedelenmesine yol açmaktadır. İşverenden katlanması beklenemeyecek bir şüpheden dolayı, işçinin iş ilişkisinin devamı için gerekli olan uygunluğu ortadan kalktığından, güven ilişkisinin sarsılmasına yol açan şüphe, işçinin kişiliğinde bulunan bir sebeptir. Ciddi, önemli ve somut olayların haklı kıldığı şüphe, güven potansiyeline sahip olmaksızın ifa edilemeyecek iş için işçinin uygunluğunu ortadan kaldırdığından, şüphe feshi, işçinin yeterliliğine ilişkin fesih türü olarak gündeme gelecektir. Davacının geçmişte yasadışı örgüt üyesi olması, davacının görev yaptığı bölgede terör olaylarının artması ve demiryolu ulaşımının da hedefte bulunması, davalı işveren açısından iş ilişkisinin devamı için gerekli olan güvenin sarsıldığı, elverişli objektif olay ve vakıalara dayanan güçlü bir şüphenin bulunduğu anlamına gelmektedir. Davacının iş sözleşmesinin feshinin geçerli nedenle yapıldığı kabul edilmelidir. Davanın reddi yerine yazılı şekilde kabulü hatalıdır."

22. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 15/11/2018 tarihli ve E.2015/22-2715, K.2018/1720 sayılı kararı şöyledir:

"... şüphe feshinin söz konusu olabilmesi için iş ilişkisinin devamı için gerekli olan güveni yıkmaya elverişli, objektif olay ve vakıalara dayanan güçlü bir şüphe mevcut olması ve ayrıca olayın aydınlatılması için işverenin kendisinden beklenebilecek bütün çabaları göstermesine karşın eylemin gerçekleştiğinin kanıtlanamaması gerektiğinden, somut uyuşmazlıkta davacının sabit olan, doğruluk ve bağlılığa uymayan nitelikteki eyleminin şüphe feshi teşkil etmediği de açıktır..."

23. Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin 26/11/2018 tarihli ve E.2018/11097, K.2018/25472 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"Taraf iradesine öncelik verilmesi sadece davanın açılmasında değil, yargılama sırasında taraflara ait bir çok usul işleminde de kendisini gösterir...Yani, yargılamada esas olan, dava malzemelerinin taraflarca toplanması ve mahkemeye sunulması olarak tanımlayabileceğimiz 'taraflarca hazırlama (getirilme) ilkesi' dir. Bu ilkenin geçerli olduğu davalarda, dava malzemelerinin mahkemeye tam olarak getirilmemesinin sorumluluğunu taraflar üstlenmiş olup; hakim, kural olarak tarafların ileri sürmediği vakıaları ve belirli bir delili kendiliğinden araştıramaz ve taraflara hatırlatamaz. Diğer yandan, kamu düzenini ilgilendiren davalarda, irade serbestisinin ve taraf iradesine tanınan üstünlüğün bir sonucu olan 'taraflarca hazırlama ilkesi' yerine, kendiliğinden (resen) araştırma ilkesinin uygulanması esastır. Kendiliğinden araştırma ilkesinin uygulandığı davalarda; hâkim, davanın ispatı için gereken bütün delillere kendiliğinden başvurur; taraflar da yargılama bitinceye kadar delil gösterebilirler. Bu davalarda bir bakıma, dava ile ilgili olguların hazırlanmasında, tarafların yanında, hakimin de görevli olması söz konusudur.

Bu açıklamalar karşısında kamu ya da özel hukuk tüzel kişiliği de olsa işçinin terör örgütleri ile irtibatının bulunması halinde bu durumun hem kamu güvenliğini hem de özel güvenliği tehdit edeceği açıktır. Bu nedenle davalı tarafın cevap dilekçesi ile davacının iş akdinin .../... bağlantısı bulunduğuna dair kuvvetli şüphe duyulması sebebi ile feshedildiğini belirttiği görülmekle; eldeki davada taraflarca hazırlama ilkesi yerine istisnai nitelikteki kendiliğinden araştırma ilkesinin uygulanması gerekmektedir."

24. Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin 17/10/2018 tarihli ve E.2018/11972, K.2018/22382 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"Davacının ... sözleşmesinin feshinin 667 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 4. maddesi doğrultusunda davalı işverence oluşturulan komisyon kararıyla davalı kurum tarafından gerçekleştirilmiştir.

Davacı işçi 4857 sayılı ... Kanunu hükümleri çerçevesinde çalışmış olmakla ... sözleşmesinin 06.09.2016 tarihindeki feshinde ... Kanunu'nun 18. ve devamı maddeleri hükümleri uygulanmalıdır.

Somut olayda davacının ... akdinin feshine neden olan bilgi ve belge işverence ibraz edilememiştir. Davacının ... akdinin feshine dayanak objektif değerlendirmelerin neler olduğu, hangi bilgi ve belgelerin feshe gerekçe yapıldığı davalı Kurumdan araştırılmalı; ayrıca davacı hakkında mevcut ise adli ya da idari soruşturma evrakları, Emniyet Genel Müdürlüğü ve Jandarma Genel Komutanlığı'nın Terörle Mücadele, Kaçakçılık, Organize Suçlar ve İstihbarat ile ilgili birimlerinden ve Bilgi Teknolojileri Kurumundan varsa davacı ile ilgili bilgi ve belgeler ile yine Bank Asyaya açılmış mevduat hesapları, hesap hareketleri ve bankacılığa ilişkin işlemler olup olmadığı sorulmalı, tüm bilgi ve belgeler değerlendirilerek sonucuna göre hüküm kurulmalıdır. Eksik incelemeyle yazılı gerekçe ile davanın reddi hatalı olup bozmayı gerektirir."

25. Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 8/4//2019 tarihli ve E.2019/1352, K.2019/7992 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"Somut uyuşmazlıkta davalı işveren tarafından yapılan fesih bildiriminde, fesih nedeni olarak davalı işverene ait fabrikada 04/02/2015 tarihi ve öncesinde davacı ile bir kısım çalışanların işyerinde üretilen rakıları çaldıkları ve çalışan işçilerden ...'in hırsızlık suçuna yardım ettikleri iddiasının feshe gerekçe gösterildiği ve davacının iş akdinin davalı şirkette çalışırken 17/03/2015 tarihinde ahlak ve iyi niyet kurallarına uymayan haller ve benzeri nedenle feshedildiği anlaşılmıştır.

...2. Asliye Ceza Mahkemesi'nin 2015/257 esas 2015/777 karar sayılı dosyası kapsamına göre davacının hırsızlık olayından mahkum olan ... ile aynı fabrikada çalışıp, işyerinde servis bulunmaması nedeniyle aynı kişinin aracı ile muhtelif zamanlarda iş yerinden ayrıldığı, davacının sırf bu kişinin aracına binmesinin ve araçtaki alkol kokusunu farketmemesinin feshe dayanak yapılamayacağı, rakı dinlenme bölümünde çalışan davacının aynı araçta bulunan ve hırsızlığa konu olan rakının ... tarafından araçta taşındığına ilişkin bilgi sahibi olamayacağı, işverenin davacının bu hırsızlık olayından haberdar olduğu yönündeki şüphesinin makul ve objektif bir şüphe olarak değerlendirilmesinin mümkün olmadığı anlaşılmakla, davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken aksi gerekçeler ile reddine karar verilmesi hatalıdır."

26. Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 18/4/2013 tarihli ve E.2012/32147, K.2013/12471 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"Somut olayda bir şüphe feshi söz konusudur. Bu tür fesihte, işverenin işçisine karşı duyduğu şüphe, aralarındaki güven ilişkisinin zedelenmesine yol açmaktadır. İşverenden katlanması beklenemeyecek bir şüpheden dolayı, işçinin iş ilişkisinin devamı için gerekli olan uygunluğu ortadan kalktığından, güven ilişkisinin sarsılmasına yol açan şüphe, işçinin kişiliğinde bulunan bir sebeptir. Ciddi, önemli ve somut olayların haklı kıldığı şüphe, güven potansiyeline sahip olmaksızın ifa edilemeyecek iş için işçinin uygunluğunu ortadan kaldırdığından, şüphe feshi, işçinin yeterliliğine ilişkin fesih türü olarak gündeme gelecektir.

Davalı işyerinde fesih bildirgesinde anılan olayın davacı tarafından gerçekleştirildiği ceza yargılaması sonucunda da ispatlanmamış, davacı hakkında delil yetersizliğinden beraat kararı verilmiştir. Ancak davacının kendi kredi kartının sorgulanması ile bilgisi olmaksızın kredi kartından alışveriş yapılan müşterinin kredi kartının sorgulanmasının zamanlama yönünden iç içe geçmesi ve sorgulamanın yapıldığı terminalin aynı olması dikkate alındığında, bu hususun iş ilişkisinin devamı için gerekli olan güveni ortadan kaldırmaya elverişli bir şüphe olup, davacı ile işveren arasındaki güven ilişkisinin sarsıldığı kabul edilmelidir. Bu durumda davalı işverenin artık işçiyi çalıştırması mümkün değildir. Bu sebeple iş sözleşmesinin feshi haklı sebebe dayanmasa da, feshin geçerli nedene dayandığı kabul edilmelidir. İşverence yapılan fesih geçerli nedene dayandığından davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçe ile kabulü hatalı olmuştur."

V. İNCELEME VE GEREKÇE

27. Anayasa Mahkemesinin 10/5/2023 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

28. Başvurucu; iş akdinin usul ve yasaya aykırı olarak feshedildiğini, görevine son verilmesini gerektirecek haklı yahut geçerli bir neden sunulmadığını, bu kapsamda işe iade talebiyle başlatılan yargılama neticesinde varılan sonucun hakkaniyete aykırı olduğunu, eksik incelemeye dayalı olarak karar verildiğini belirtmiştir. İşveren Kurumun yaptığı ihbar neticesinde hakkında başlatılan ceza soruşturmasının neticesiz kaldığını ve takipsizlik kararı verildiğini ifade eden başvurucu, Bank Asya tespitine dair açıklamaların ilgili belgeler de ibraz edilmek suretiyle ortaya konulduğunu ancak derece mahkemelerinde iddia ve itirazlarının incelenmediğini, lehe delillerin tartışılmadığını, bu kapsamda hakkaniyete uygun yargılanma hakkı ile gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

29. Bakanlık görüş yazısında Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına atıf yapılarak -davalı Kurum tarafından gönderilen bilgi ve belgeler de dikkate alınmak suretiyle- başvurucunun iddialarının kanun yolu şikâyeti kapsamında kalıp kalmadığı hususunun değerlendirilmesi gerektiği belirtilmiştir.

B. Değerlendirme

30. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

 “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”

31. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Somut olayda başvurucunun temel iddiası; iş akdinin somut bir gerekçe gösterilmeksizin asılsız iddialar ile feshedildiği, derece mahkemelerince de yeterli inceleme ve araştırma yapılmadan, iddia ve itirazları karşılanmadan davasının reddine karar verildiği hususuna ilişkindir. Bu kapsamda başvurunun adil yargılanma hakkı kapsamındaki iddialarının gerekçeli karar hakkı yönünden incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

32. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

a. Genel İlkeler

33. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı maddi adaleti değil şeklî adaleti temin etmeye yönelik güvenceler içermektedir. Bu bakımdan adil yargılanma hakkı davanın taraflardan biri lehine sonuçlanmasını garanti etmemektedir. Adil yargılanma hakkı temel olarak yargılama sürecinin ve usulünün hakkaniyete uygun olarak yürütülmesini teminat altına almaktadır (M.B. [GK], B. No: 2018/37392, 23/7/2020, § 80).

34. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin yargı organlarına davacı ve davalı olarak başvurabilme ve bunun doğal sonucu olarak da iddia, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır. Anılan maddeyle güvence altına alınan hak arama özgürlüğü, kendisi bir temel hak niteliği taşımasının ötesinde diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmayı ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biridir. Bu bağlamda Anayasa’nın bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılmasını ifade eden 141. maddesinin de hak arama hürriyetinin kapsamının belirlenmesinde gözetilmesi gerektiği açıktır (Vedat Benli, B. No: 2013/307, 16/5/2013, § 30).

35. Anılan kurallar uyarınca ilke olarak mahkeme kararlarının gerekçeli olması adil yargılanma hakkının bir gereğidir. Derece mahkemeleri, dava konusu maddi olay ve olguların kanıtlanmasını, delillerin değerlendirilmesini, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanmasını, uyuşmazlıkla ilgili vardığı sonucu, sonuca varmada kullandığı takdir yetkisinin sebeplerini makul bir şekilde gerekçelendirmek zorundadır. Bu gerekçelerin oluşturulmasında açık bir keyfîlik görüntüsünün olmaması ve makul bir biçimde gerekçe gösterilmesi hâlinde adil yargılanma hakkının ihlalinden söz edilemez (İbrahim Ataş, B. No:2013/1235, 13/6/2013, § 23).

36. Makul gerekçe; davaya konu olay ve olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak, olay ve olgular ile hüküm arasındaki bağlantıyı gösterecek nitelikte olmalıdır. Zira tarafların o dava yönünden hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri için ortada usulüne uygun şekilde oluşturulmuş, hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş, kuşkuya yer vermeyecek açıklıkta olan bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur (İbrahim Ataş, § 24).

37. Kararların gerekçeli olması, davanın taraflarının mahkeme kararının dayanağını öğrenerek mahkemelere ve genel olarak yargıya güven duymalarını sağladığı gibi tarafların kanun yoluna etkili başvuru yapmalarını mümkün hâle getiren en önemli faktörlerdendir. Gerekçesi bilinmeyen bir karara karşı gidilecek kanun yolunun etkin kullanılması mümkün olmayacağı gibi bahsedilen kanun yolunda yapılacak incelemenin de etkin olması beklenemez (Vesim Parlak, B. No: 2012/1034, 20/3/2014, § 34).

b. İlkelerin Olaya Uygulanması

38. Somut olayda işveren nezdinde 2007 yılından beri çalışmakta olan başvurucunun iş sözleşmesi, 10/2/2017 tarihinde FETÖ/PDY ile iltisaklı olduğu kanaati ile feshedilmiştir. Başvurucu, iş akdinin geçerli bir nedene dayanmadan feshedildiğini belirterek işveren aleyhine işe iade talebiyle dava açmış; yargılama sürecinde işveren Kurum başvurucu hakkındaki istihbari bilgiler kapsamında cari hesap ve kardeşi ile ilgili birtakım nedenlerden ötürü işine son verildiğini ileri sürmüştür. İşveren ayrıca başvurucu hakkında suç duyurusunda bulunmuş, bu kapsamda soruşturma başlatılmıştır. İşe iade davası devam ederken başvurucu hakkında kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilmiş, ancak Bölge Adliye Mahkemesince soruşturma kapsamında elde edilen bilgilerin şüphe feshi için yeterli olduğu değerlendirilmek suretiyle işe iade davasının reddine hükmedilmiştir (bkz. §§ 6-17).

39. Şüphe feshinin mahiyeti gereği ispatı beklenemese de Yargıtay içtihadında da belirtildiği üzere şüphenin işçinin kişiliğinden kaynaklanan bir sebebe dayanması, bu sebebin de ciddi, önemli ve somut nitelikte objektif olay ve vakıalar ile desteklenmesi gerekir (bkz. §§ 21, 22). Aksi hâlde hukuk devletinin bir gereği olan hukuki güvenlik ilkesine aykırı bir şekilde keyfî uygulamaların gündeme gelmesi söz konusu olabilecektir.

40. Kişilerin hukuki güvenliğini sağlamayı amaçlayan hukuki güvenlik ilkesi hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerinde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar. Belirlilik ilkesi ise yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır ve uygulanabilir olmasını, ayrıca kamu otoritelerinin keyfî uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesini ifade etmektedir (AYM, E.2013/39, K.2013/65, 22/5/2013). Bu noktada gerekçeli karar hakkının hukuki güvenlik ve belirlilik ilkelerinin tesisinde önemli bir araç olarak işlev gördüğünü söylemek yanlış olmayacaktır. Zira kişiler ancak gerekçeli karar vasıtasıyla somut olayın hukuk kuralları karşısında nasıl konumlandırıldığını öğrenebilmekte ve buna karşı etkili bir savunma geliştirme imkânı bulabilmektedir.

41. Derece mahkemelerince gerçekleştirilen araştırma ve incelemeler neticesinde tespit edilen hususların hukuki güvenlik ve belirlilik ilkelerini temin edecek ve keyfî uygulamaların önüne geçecek şekilde somut olayın özelliği dikkate alınarak gerekçeli kararda ortaya konulması gerekmektedir. Bu kapsamda sadece şeklî anlamda bir gerekçenin varlığı yeterli değildir, aynı zamanda gerekçenin makul olması şartı aranmaktadır. Makul gerekçeden anlaşılması gereken mahkemelerin dava konusu maddi olay ve olguların kanıtlanmasını, delillerin değerlendirilmesini, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanmasını, uyuşmazlıkla ilgili vardığı sonucu, sonuca varmada kullandığı takdir yetkisinin sebeplerini ortaya koymasıdır (bkz. §§ 33-37).

42. Tüm bu açıklamalar karşısında şüphe feshi gerekçesiyle iş akdinin sonlandırıldığı davalarda özellikle işvereni fesih sonucuna götüren hususların aydınlatılması önem arz etmektedir. Bu kapsamda derece mahkemelerinden beklenen, şüphe feshini doğuran durum veya olayın/vakıanın -Yargıtay içtihadında da değinildiği gibi- doğrudan işçiden kaynaklanması, millî güvenliği tehdit eden yapı veya oluşum ile işçi arasında güncel ve kişisel bir bağlantıyı ortaya koyabilecek nitelikte olması gerekmektedir. Yine bu noktada derece mahkemelerince söz konusu bağlantının nasıl kurulduğunun detaylı bir şekilde gerekçelendirilmesi keyfîliğin önüne geçilebilmesi adına önemlidir.

43. Somut olayda, gerekçeli karara göre başvurucu hakkında işvereni şüphe feshine götüren olgular şunlardır:

- Başvurucu hakkında yürütülen soruşturma kapsamında alınan bilirkişi raporunda, başvurucunun telefonundaki kişi listesi (rehber) alanında "abi", "abla" ve "hoca" ibareli, 74 kayıtlı şahıs olduğu

- İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü tarafından yapılan tahkikat sonucunda başvurucunun Bank Asyada çok sayıda ve farklı türde hesap açtırdığı, farklı meblağlarda hesap hareketlerinin bulunduğu

44. Bank Asyanın FETÖ/PDY liderinin ve yöneticilerinin çağrıları üzerine örgüt üyelerinin yatırdığı paralar üzerinden gelir elde ettiği, bu suretle örgüt faaliyetlerine mali yönden kaynak sağladığı ve örgütün finans merkezi olduğu hususu yargı kararlarıyla tespit edilmiştir (Aydın Yavuz ve diğerleri [GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017, 35; Metin Evecen, B. No: 2017/744, 4/4/2018, § 59; Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 20/12/2017 tarihli ve E.2017/1862, K.2017/5796 sayılı kararı). Aynı zamanda mutat hesap hareketlerinin örgütsel faaliyette bulunma ya da örgüte yardım etme kapsamında değerlendirilemeyeceği de Yargıtay tarafından kabul edilmiştir (Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 25/6/2020 tarihli ve E.2020/1974, K.2020/3079 sayılı kararı). Her durumda Bank Asyaya para yatırılarak FETÖ/PDY ile irtibat veya iltisak içinde olunduğu ve bu suretle işçi işveren arasındaki güven ilişkisinin bozulduğu gerekçesine dayanılarak sözleşmenin feshedilebilmesi için yukarıda açıklanan ilkelere uygun şekilde hareket edilmesi gerektiği açıktır (Ayla Demir İşat [GK], B. No: 2018/24245, 8/10/2020, § 137).

45. Başvuruya konu olayda başvurucunun Bank Asyada hesabının bulunduğu ve bunu aktif bir şekilde kullandığı belirtilmiş ancak başvurucunun bu tespite ilişkin itirazlarına yönelik herhangi bir değerlendirme yapılmamıştır. Zira başvurucu, Bank Asyadan 2010 yılında konut kredisi çektiğini, İzmir'den İstanbul'a taşınması sebebiyle 31/1/2014 tarihinde evini sattığını, banka ipoteğinin kaldırılması amacıyla gerekli parayı yatırdığını, akabinde söz konusu Banka ile tüm ilişkisini kestiğini, ipotek kaldırma işlemleri sonrası hesabında kalan tüm parasını (2.583,36 TL) Garanti Bankasındaki hesabına aktardığı ifade etmiştir. Banka hesabını tamamen boşaltarak ilgili şubeye hesap kapama talimatı verdiğini belirten başvurucu 10/2/2014 tarihinden sonrası için hiçbir hesap hareketliliğinin bulunmadığını, ayrıca ev satış bedeli olan 257.500 TL'yi de direkt olarak eşinin Ziraat Bankası hesabına yatırdıklarını beyan etmiştir. Nitekim bu kapsamda Başsavcılık tarafından yapılan inceleme neticesinde başvurucunun hesap hareketlerinden örgüt elebaşının talimatı doğrultusunda bankayı kurtarmak amacıyla hareket ettiğinin tespit edilemediği kanaati ile takipsizlik kararı verildiği görülmüştür.

46. Aynı somut olaya ilişkin ceza mahkemeleri ile hukuk mahkemeleri tarafından yapılan yargılama sonucu verilen kararların birbirleri yönünden mutlak surette bağlayıcı olduğunu söylemek mümkün olmamakla birlikte somut olay kapsamında derece mahkemelerinden beklenen; rutin bankacılık işlemleri dışında terör örgütünün talimatı üzerine hesap açılıp açılmadığı, önemli sayılabilecek bir mevduat artışı gibi mutat dışına çıkan bir hesap hareketinin olup olmadığı ya da başka bir örgütsel faaliyet çerçevesinde bir işlem yapılıp yapılmadığı, feshi geçerli kılan başkaca bir nedenin bulunup bulunmadığı hususlarının açıklığa kavuşturulmasıdır. Dolayısıyla söz konusu kararlarda başvurucunun silahlı terör örgütüyle aidiyeti, iltisakı veya irtibatı olduğu için işverenle güven ilişkisinin bozulduğunu gösteren ilgili ve yeterli bir gerekçenin bulunduğu söylenemeyecektir (Ayla Demir İşat, § 140).

47. Başvurucu ile ilgili olarak Kurum tarafından yapılan ve gerekçeli karara yansıtılan bir diğer husus ise telefonundaki kişi listesinde tam 74 adet "abi", "abla" ve "hoca" ibareli, 74 kayıtlı şahıs olduğu tespitidir. Söz konusu hususun ceza soruşturması kapsamında da ele alındığı, telefon ile ilgili bilirkişi incelemesi yaptırıldığı ancak mevcut tespitlerin örgüt ile ilişkilendirilemediği belirtilmiştir. Bu kapsamda işe iade davasında mevcut tespite ilişkin ayrıca bir inceleme yapılıp yapılmadığı dosya kapsamından anlaşılmadığı gibi bu durumun başvurucunun örgüt ile bağlantısına dair gerekçeli kararda somut ve makul kabul edilebilecek bir değerlendirmede de bulunulmamıştır.

48. Sonuca varmadan önce belirtmek gerekir ki derece mahkemeleri, kendisine sunulan tüm iddialara yanıt vermek zorunda değildir. Ancak ileri sürülen iddialardan biri kabul edildiğinde davanın sonucuna etkili olması hâlinde mahkeme, bu hususa belirli ve açık bir yanıt vermek zorunda olabilir (Yasemin Ekşi, B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 56).

49. Başvuruya konu olaya ilişkin yukarıda yapılan tüm incelemeler neticesinde -ilgili mevzuat, Yargıtay ve Anayasa Mahkemesi içtihadı da dikkate alındığında- başvurucunun iddia ve itirazlarının yargılamanın esasına temas eden ve davanın sonucu değiştirebilecek nitelikte olduğunu söylemek mümkündür. Bu kapsamda derece mahkemelerinden beklenen, başvurucu ile FETÖ/PDY arasındaki bağlantıyı gösteren somut, kişisel ve güncel sebepleri gerekçeli kararda ayrıntılı bir şekilde ortaya koymak, davanın reddi sonucuna götüren sebepleri net bir şekilde karara yansıtmaktır.

50. Dolayısıyla gerekçeli kararda, işveren yönünden başvurucu ile aralarındaki güven ilişkisinin sarsılmasına neden olan olay ve olgulara dair yeterli inceleme ve araştırmanın yapılmadığı, başvurucunun yargılamanın esasına tesir eder nitelikteki iddia ve itirazlarının incelenmediği ve bu iddiaların karşılanmadığı görülmüştür. Bu nedenle yargılama süreci bir bütün olarak değerlendirildiğinde başvurucunun gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

51. Açıklanan gerekçelerle, başvurucunun Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

52. Başvurucu; ihlalin tespiti ile yargılamanın yenilenmesi ve tazminat talebinde bulunmuştur.

53. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü yeniden yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar için bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

54. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılamanın yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.

55. Dosyalardaki belgeden tespit edilen 364,60 TL harç ve 9.900 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 10.264,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin gerekçeli karar hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak amacıyla İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 29. Hukuk Dairesine (E.2019/2405, K.2019/2698) iletilmek üzere İstanbul 26. İş Mahkemesine (E.2018/139, K.2019/201) GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvurucunun tazminat talebinin REDDİNE,

E. 364,60 TL harç ve 9.900 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 10.264,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

F. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 10/5/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim Birinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal)
Künye
(Hakan Kaya [1.B.], B. No: 2019/39669, 10/5/2023, § …)
   
Başvuru Adı HAKAN KAYA
Başvuru No 2019/39669
Başvuru Tarihi 5/12/2019
Karar Tarihi 10/5/2023

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, güven ilişkisinin bozulduğu gerekçesine dayalı olarak iş akdine son verilmesi üzerine açılan işe iade davasında adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Adil yargılanma hakkı (Medeni Hak ve Yükümlülükler) Gerekçeli karar hakkı (hukuk) İhlal Yeniden yargılama

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 4857 İş Kanunu 2
18
19
21
25
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi