TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
HÜSEYİN ÖZHAN BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2019/4121)
Karar Tarihi: 26/5/2022
Başkan
:
Hasan Tahsin GÖKCAN
Üyeler
Hicabi DURSUN
Recai AKYEL
Selahaddin MENTEŞ
İrfan FİDAN
Raportör
Hikmet Murat AKKAYA
Başvurucu
Hüseyin ÖZHAN
Vekili
Av. Faruk TOK
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, tıbbi ihmal sonucu zarara uğranılması nedeniyle kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 5/2/2019 tarihinde yapılmıştır. Komisyon başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.
3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir. Başvurucu Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden temin edilen ek bilgilere göre olaylar özetle şöyledir:
A. Uyuşmazlığın Arka Planı
5. Başvurucu, İzmir/Konak Diş Eğitim Hastanesine 12/1/2016 tarihinde dişine dolgu yapılması talebiyle müracaat etmiştir. Yapılan muayene sonucunda dolgu yerine kanal tedavisinin yapılmasının gerekebileceği düşüncesiyle film istenmiştir. Film sonucunda ilgili diş hekimi Z.İ. tarafından 26 No.lu dişe anestezi uygulandıktan sonra diş çekimi gerçekleştirilmiştir. Çekimin ardından meydana gelen kanama nedeniyle tampon uygulandığı, ilaç reçetesi yazıldığı ve başvurucunun bir süre bekletildikten sonra ertesi gün kontrole çağrıldığı anlaşılmıştır.
6. Dişteki kanamanın durmaması üzerine başvurucu aynı hastanenin acil servisine başvurmuştur. Acil serviste nöbetçi iki diş hekimi tarafından 12/1/2016 tarihinde saat 17.55'te el yazısıyla hazırlanan yazıda özetle; hastanın akşam saatinde kliniğe acil olarak başvurduğu, 26 No.lu diş çekimi ardından 27 No.lu dişte lüksasyon (dişin yerinden çıkması) ve tüber kırığı olduğu, kanama nedeniyle hastanın genel durumunun bozulduğu ve 112 Acil Servis ile hastanın Yeşilyurt Atatürk Devlet Hastanesine sevkinin uygun görüldüğü, hastayla ilgili olarak devlet hastaneleri ile irtibata geçildiğinin kayıtlı olduğu belirtilmektedir.
7. Başvurucunun Yeşilyurt Atatürk Devlet Hastanesine gitmesi üzerine başvurucuya tampon uygulaması yapılmış, kanama durdurulmuştur. Başvurucu diş tedavisine devam edilmek üzere kendi isteğiyle 13/1/2016 tarihinde taburcu edilmiştir.
8. Başvurucu daha sonra tedavisi için İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi Ağız Diş ve Çene Cerrahisi Bölümüne 13/1/2016 tarihinde başvuru yapmıştır. Başvurucunun genel anestezi altında ameliyat edilmesi kararı alınmıştır. Bu nedenle ameliyat öncesi yapılması gereken tetkikler doğrultusunda başvurucu, İzmir Çiğli Devlet Hastanesine yönlendirilmiştir. Daha sonra bir ekip hâlinde başvurucunun ameliyatı 15/1/2016 tarihinde gerçekleşmiştir. Bu ameliyat kapsamında gerekli işlemler yapılarak başvurucu aynı gün taburcu edilmiştir.
B. Ceza Soruşturması Süreci
9. Başvurucu, olay günü acil serviste görevli diş hekimi B.A.Ü. hakkında taksirle yaralama ve görevi kötüye kullanma suçları kapsamında 18/5/2016 tarihinde şikâyetçi olmuştur. Bu dilekçe üzerine ilgili diş hekimi hakkında soruşturma izni istenmiştir.
10. Soruşturma izni işlemleri için bilirkişi raporu istenmiştir. Ameliyatı gerçekleştiren ve üniversite hastanesinde görevli öğretim üyesi tarafından hazırlanan 17/11/2016 tarihli raporda; ameliyat sırasında hareketli olan kemik segmentinin içerdiği diş ile birlikte üst çeneden tamamen uzaklaştırıldığı, açık olan sinüs boşluğunun cerrahi tekniklerle kapatıldığı, ağız içini örten yumuşak dokuların sağlıklı hâle getirildiği ve çıkartılan kemik dokusu incelendiğinde dişin kemiğe tamamen kaynaşmış (ankiloz) olduğu belirtilmektedir. Raporda ayrıca ankilozlu dişin çekimi sırasında çene kemiğinin kırılmasının her hekimin başına gelebilecek nitelikte istenmeyen bir komplikasyon olduğu, burada esas olanın gelişen komplikasyondan sonraki sürecin nasıl idare edildiği, olay esnasında acil serviste görevli diş hekimi B.A.Ü.nün bir ihmalinin olmadığının düşünüldüğü ifade edilmiştir.
11. Bunun üzerine 25/11/2016 tarihinde ilgili diş hekimi hakkında soruşturma izni verilmemiştir. Bu karara karşı başvurucunun itirazı ise İzmir 1. İdari Dava Dairesi tarafından kabul edilmiştir. Gerekçede; başvurucunun diş çekimi esnasında sonuç olarak çene kemiğinin kırıldığı, bu nedenle detaylı bir soruşturma yapılması gerektiği belirtilmektedir.
12. Daha sonra İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı, İstanbul Adli Tıp Kurumu Başkanlığından 9/6/2017 tarihinde rapor istemiştir. Bu kapsamda; yapılan ameliyatın niteliği de dikkate alınarak başvurucunun geçirdiği tedavi sürecinde meydana gelen rahatsızlık nedeniyle tedaviyi gerçekleştiren doktorun/doktorların üzerlerine yüklenilebilecek herhangi bir kusur ve ihmallerinin bulunup bulunmadığı, meydana gelen sonucun tıbbi bir komplikasyon olarak kabul edilip edilemeyeceği veya meslekte özensizlik, yetersizlik ya da yanlış bir uygulamadan kaynaklanıp kaynaklanmadığı hususlarının tespit edilmesi talep edilmiştir.
13. Adli Tıp Kurumu Başkanlığı 2. İhtisas Kurulu (ATK), 25/10/2017 tarihinde Kurulda görevli diş hekiminin katılımıyla değerlendirme yapmıştır. ATK tarafından başvurucunun tedavilerine ilişkin tıbbi belgelere, idari soruşturma kapsamında alınan ifadelere ve daha önce alınan bilirkişi raporuna yer verilmek suretiyle inceleme yapılmıştır. Buna göre genel diş hekimliği uygulamalarında ankilozlu dişlere nadir olarak rastlandığı, bu durumun radyolojik bulgular ya da oral muayene ile tespit edilemeyeceği ve ankilozlu çekimlerde kemik defekti oluşumunun tıbben kabul edilmiş komplikasyon olduğu belirtilmiştir. Bu kapsamda çekim sonrası başvurucuda meydana gelen komplikasyonların tıbbi kurallara uygun yönetildiği ve atf-ı kabil kusur bulunmadığı oybirliğiyle ifade edilmiştir.
14. Söz konusu rapor doğrultusunda İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı 15/12/2017 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığına dair karar vermiştir. Başvurucunun itirazı, İzmir 5. Sulh Ceza Hâkimliği tarafından 6/3/2018 tarihinde reddedilmiştir.
C. Tam Yargı Davası Süreci
15. Başvurucu, yaşadığı olaylar nedeniyle Sağlık Bakanlığından 100.000 TL manevi tazminat, 1.000 TL maddi tazminat istemiştir. Talebin zımnen reddi üzerine İzmir 3. İdare Mahkemesi nezdinde 30/3/2017 tarihinde tam yargı davası açılmıştır. Dava dilekçesinde, diğer hususların yanı sıra, hekimin genel uygulamada röntgen ve benzeri tıbbi yöntemlerle ankiloz durumunu veya olası komplikasyon durumlarını tespit edebileceği ileri sürülmüştür. Bu kapsamda başvurucunun tıbbi müdahale öncesinde yeterli şekilde bilgilendirilmediğini belirtmiştir.
16. Dilekçe teatisi aşamalarından sonra, diş çekimini gerçekleştiren diş hekimi ile acil serviste başvurucuyu sonradan muayene eden diş hekiminin davaya müdahil olma talepleri kabul edilmiştir. Daha sonra hakkında aynı zamanda ceza soruşturması yürütülen ferî müdahil, ATK'nın hazırlamış olduğu raporu ek beyanla 27/12/2017 tarihinde yerel mahkemeye sunmuştur.
17. Mahkeme, söz konusu bilirkişi raporunun taraflara tebliğ edilmesine dair ara kararı almıştır.
18. İzmir 3. İdare Mahkemesi 11/6/2018 tarihinde davayı reddetmiştir. Bu kapsamda Adli Tıp Kurumu raporunun hükme esas alınabilecek nitelikte olduğu, yapılan tetkik, tedavi ve müdahalelerin tıp biliminin genel kabul görmüş ilke ve kurallarına uygun olduğu, davalı idarenin ve personelinin hizmet kusurunun bulunmadığı belirtilmiştir.
19. Başvurucu, dava dilekçesinde belirttiği hususları istinaf başvuru dilekçesinde de ileri sürmüştür. İstinaf başvurusu, İzmir Bölge İdare Mahkemesi 6. İdari Dava Dairesi (Daire) tarafından 27/12/2018 tarihinde kesin olarak reddedilmiştir.
20. Nihai karar, başvurucuya 9/1/2019 tarihinde tebliğ edilmiştir.
IV. İLGİLİ HUKUK
21. İlgili hukuk için bkz. Fındık Kılıçaslan, B. No: 2015/97, 11/10/2018, §§ 19-27; Cihan Beyribey, B. No: 2014/19450, 26/12/2018, §§ 23-28; Fesih Aydar, B. No: 2015/4259, 10/1/2019, §§ 24-30.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
22. Anayasa Mahkemesinin 26/5/2022 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
23. Başvurucu, tıbbi ihmal sonucu diş ve çene yapısında kalıcı kayba uğranılması nedeniyle maddi ve manevi varlığın korunması hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Ayrıca uygulanması planlanan tıbbi işlemin öngörülebilir sonuçları hakkında önceden bilgi vermeyi sağlayacak tedbirlerin alınmasının zorunlu olduğu belirtilmiştir. Bunun bir sonucu olarak önceden bilgilendirilmesi söz konusu olmadan öngörülebilir nitelikte bir riskin ortaya çıkması durumunda bilgi verilmemesinden dolayı özel hayata saygı hakkının ihlal edileceği ileri sürülmüştür. Diğer taraftan istinaf inceleme sürecinin çok kısa bir sürede sonuçlanması nedeniyle eksik inceleme yapıldığı, adil yargılanma hakkının ihlal edildiği belirtilmiştir.
24. Bakanlık görüşünde, başvurucunun itirazları dikkate alınarak ilgili mevzuat uyarınca dava konusu işlemin incelendiği ve ATK raporuna dayanılarak idarenin hizmet kusurunun bulunmadığı sonucuna varıldığı belirtilmiştir. Mevcut başvuruda başvurucunun maddi ve manevi varlığını koruma hakkının ihlal edilip edilmediği konusunda yapılacak incelemede, Anayasa ve ilgili mevzuat hükümleri ile Anayasa Mahkemesi içtihadı ve somut olayın kendine özgü koşullarının dikkate alınması gerektiği ifade edilmiştir.
B. Değerlendirme
25. Anayasa’nın iddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak "Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı" kenar başlıklı 17. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes, yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir."
26. Anayasa'nın 56. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
"Devlet, herkesin hayatını, beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesini sağlamak; insan ve madde gücünde tasarruf ve verimi artırarak, işbirliğini gerçekleştirmek amacıyla sağlık kuruluşlarını tek elden planlayıp hizmet vermesini düzenler."
27. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).
28. Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip olduğu belirtilmekte olup söz konusu düzenleme, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 8. maddesi çerçevesinde özel hayata saygı hakkı kapsamında güvence altına alınan fiziksel ve zihinsel bütünlüğün korunması hakkına karşılık gelmektedir.
29. Anayasa Mahkemesi daha önceki kararlarında, kasıt söz konusu olmaksızın hekim kusuru nedeniyle vücut bütünlüğünün zarar gördüğü şeklindeki tıbbi ihmale dair şikâyetleri Anayasa'nın 17. maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı kapsamında incelemiştir (Melahat Sönmez, B. No: 2013/7528, 9/9/2015; Ahmet Sevim, B. No: 2013/474, 9/9/2015; Hilmi Düzgüner, B. No: 2014/9690, 11/5/2017).
30. Anılan kararlar doğrultusunda somut olayda başvurucunun tıbbi ihmale dayalı tüm şikâyetlerinin Anayasa'nın 17. maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı kapsamında incelenmesi gerekmektedir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
31. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Genel İlkeler
32. Anayasa'nın 17. maddesinin birinci fıkrasında herkesin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip olduğu belirtilmektedir. Bu kapsamda anılan Anayasa hükmü ile kişinin maddi ve manevi varlığının bütünlüğü gerek kamusal yetkilerle donatılmış kişilerin gerekse özel kişilerin müdahalelerine karşı güvence altına alınmıştır (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 40).
33. Anayasa’nın 17. maddesinin amacı, esas olarak bireylerin maddi ve manevi varlığına karşı devlet tarafından yapılabilecek keyfî müdahalelerin önlenmesidir. Bunun yanı sıra devletin tıbbi müdahaleler nedeniyle kişilerin maddi ve manevi varlığını etkili olarak koruma, maddi ve manevi varlığına saygı gösterme şeklinde pozitif yükümlülüğü de bulunmaktadır (Ahmet Acartürk, B. No: 2013/2084, 15/10/2015, § 49). Nitekim Anayasa’nın 56. maddesinde de belirtildiği üzere pozitif yükümlülük, sağlık alanında yürütülen faaliyetleri de kapsamaktadır (İlker Başer ve diğerleri, B. No: 2013/1943, 9/9/2015, § 44).
34. Devlet, bireylerin yaşam hakkı ile maddi ve manevi varlıklarını koruma hakkı kapsamında -ister kamu isterse özel sağlık kuruluşları tarafından yerine getirilsin- sağlık hizmetlerini hastaların yaşamları ile maddi ve manevi varlıklarının korunmasına yönelik gerekli tedbirlerin alınabilmesini sağlayacak şekilde düzenlemek zorundadır (Ahmet Acartürk, § 51).
35. İlke olarak tıbbi ihmallere ilişkin şikâyetler konusunda temel başvuru yolu, hukuki sorumluluğu tespit adına takip edilecek olan hukuk veya idari tazminat davası yoludur (Nail Artuç, B. No: 2013/2839, 3/4/2014, § 38).
36. Maddi ve manevi varlığı koruma hakkı kapsamında hukuki sorumluluğu ortaya koymak adına adli ve idari yargıda açılacak tazminat davalarının makul derecede dikkatli ve özenli inceleme şartını yerine getirmesi gerekmektedir. Derece mahkemelerinin bu tür olaylara ilişkin yürüttükleri yargılamalarda Anayasa’nın 17. maddesinin gerektirdiği seviyede derinlik ve özenle bir inceleme yapıp yapmadıklarının ya da ne ölçüde yaptıklarının da Anayasa Mahkemesi tarafından değerlendirilmesi gerekmektedir. Zira derece mahkemeleri tarafından bu konuda gösterilecek hassasiyet, yürürlükteki yargı sisteminin daha sonra ortaya çıkabilecek benzer hak ihlallerinin önlenmesinde sahip olduğu önemli rolün zarar görmesine engel olacaktır (Yasin Çıldır, B. No: 2013/8147, 14/4/2016, § 57; Tevfik Gayretli, B. No: 2014/18266, 25/1/2018, § 32).
37. Diğer taraftan belirtmek gerekir ki olayların oluşumuna ilişkin delillerin değerlendirilmesi öncelikle idari ve yargısal makamların ödevidir. Aynı şekilde başvuru dosyasında bulunan tıbbi bilgi ve belgelerden hareketle bilirkişilerin vardığı sonuçların doğruluğu hakkında fikir yürütmek Anayasa Mahkemesinin görevi değildir (Mehmet Çolakoğlu, B. No: 2014/15355, 21/2/2018). Ancak kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı kapsamında yerine getirmek zorunda olduğu usul yükümlülüklerinin somut olayda yerine getirilip getirilmediğinin nesnel bir şekilde değerlendirilmesi için ilgili anayasal kurallar bağlamında derece mahkemelerinin kendilerine tanınmış takdir yetkileri çerçevesinde hareket edip etmediklerinin denetlenmesi gerekir. Bu bağlamda müdahaleyi haklı göstermek için öne sürülen gerekçelerin ilgili ve yeterli olup olmadığı incelenmelidir (Murat Atılgan, B. No: 2013/9047, 7/5/2015, § 44).
38. Bu bağlamda derece mahkemelerinin gerekçeleri, tarafların kanun yoluna başvuru imkânını etkili şekilde kullanabilmesini sağlayacak surette ayrıntılı olarak ortaya konulmalı; ulaşılan sonuçlar yeterli açıklıktaki bilimsel görüş ve raporlar gibi somut, nesnel verilere dayandırılmalıdır (Murat Atılgan, § 45).
39. Tıbbi müdahaleden önce gerektiği şekilde bilgilendirilerek rızasının alınmaması kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkının ihlaline sebep olabilir. İstisnai hâller dışında tıbbi müdahale, ilgili kişinin ancak bilgilendirilip rızası alındıktan sonra yapılabilir. Hastaların durumun farkında olarak karar verebilmelerini sağlamak için uygulanması düşünülen tedavi ve bununla bağlantılı riskler hakkında kendilerine bilgi verilmiş olmalıdır. Bunun yanı sıra yapılan bilgilendirme ile tıbbi müdahale arasında hastanın sağlıklı bir kanaate varmasını sağlayacak kadar uygun bir zaman aralığı bırakılmış olmalıdır (Ahmet Acartürk, § 56).
b. İlkelerin Olaya Uygulanması
40. Anayasa Mahkemesi yukarıda değinilen Anayasa'nın 17. maddesi kapsamında devlete düşen pozitif yükümlülüklerin somut olay bağlamında yerine getirilip getirilmediğini denetlemek durumundadır (Tevfik Gayretli, § 36). Bu sebeple başvuruya konu olay, devletin kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına ilişkin pozitif yükümlülüğü bakımından incelenmiştir.
41. Somut olayda başvurucunun olaydan üç gün sonra ameliyat edilmesine, bu ameliyat kapsamında tıbbi bir ihmalde bulunulduğuna dair herhangi bir şikâyeti bulunmamaktadır.
42. Hükme esas alınan ATK raporunda tarafların iddialarına, alınan ifadelere, başvurucu hakkında düzenlenen tıbbi belgelerdeki bulgulara yer verilmiştir. Bu kapsamda başvurucunun çenesinde meydana gelen kemik defekti oluşumunun ankilozlu dişin çekilmesine bağlı olarak gelişen bir komplikasyon olduğu, daha sonraki süreçte komplikasyonların uygun bir şekilde yönetildiği sonucuna varılmıştır. İdare Mahkemesi, idarenin kusurunun bulunmadığı yönünde görüş bildiren ATK raporuna dayanarak davanın reddine karar vermiştir.
43. Buna göre derece mahkemesince yapılan yargılamada tıbbi ihmal iddialarının araştırılması ve durumun açıklığa kavuşturulması için alınan bilirkişi raporunda yeterli somut bulgu ve tespitlere yer verilerek başvurucunun iddialarının ayrıntılı bir biçimde tartışıldığı ve karşılandığı görülmektedir.
44. Yargılama sürecinde bir avukat tarafından temsil edilen başvurucunun, bilirkişi raporuna ve kararlara karşı kanuni yollara başvurabildiği ve bu surette meşru çıkarlarının korunması için söz konusu davaya gerekli olduğu ölçüde etkili katılımının sağlandığı, dava dosyasını inceleyip ayrıca bilgi ve belge sunabildiği, toplanan delillerden haberdar edildiği anlaşılmaktadır.
45. Diğer taraftan başvurucunun diş çekimi öncesi muhtemel komplikasyonlar hakkında bilgi verilmesi gerektiği şikâyeti bakımından da değerlendirme yapmak gerekir. Nitekim başvurucu, tıbbi müdahale öncesinde yeterli şekilde bilgi verilmediğini dava dilekçesinde ileri sürmüş ve başvuru formunda öngörülebilir nitelikte bir riskin ortaya çıkması durumunda bilgi verilmesi gerektiğini ifade etmiştir. Başvurucunun bu iddiasını dava ve istinaf dilekçelerinde ileri sürdüğü ancak yerel mahkemenin ve Dairenin kararında bu konuyla ilgili hiçbir gerekçeye yer verilmediği gözetildiğinde anılan iddianın yargılama makamları tarafından karşılanmadığı anlaşılmaktadır.
46. Bu durumda tıbbi müdahale sonucu oluşabilecek komplikasyon riski yönünden başvurucuya bilgi verilip verilmediğine ilişkin olarak yargılama sürecinde bir araştırma yapılmamış ve bu konu açıklığa kavuşturulamamıştır. Dolayısıyla derece mahkemelerinin kararlarında, başvurucunun tıbbi müdahale öncesinde yeterli bir biçimde aydınlatılıp aydınlatılmadığı ve bu durumun hukuken sonuca etkisi araştırılıp tartışılmamıştır.
47. Sonuç olarak; başvurucunun vücut bütünlüğüne yönelik tıbbi müdahale öncesinde tıp kurallarına göre öngörülebilir nitelikte komplikasyon ve riskler hakkında yeterli bir biçimde aydınlatılmadığı iddiası yönünden mahkeme kararlarında konuyla ilgili ve yeterli bir gerekçe ortaya konulmamıştır. Üstelik başvurucunun belirtilen iddia ve şikâyetleri, yargılamanın sonucuna doğrudan etki edebilecek mahiyettedir. Dolayısıyla yargısal makamlarca bu değerlendirmelerin yapılmaması nedeniyle kişinin maddi ve manevi varlığının korunması ve geliştirilmesi hakkı bakımından kamu makamlarının pozitif yükümlülüklerini yerine getirmedikleri kanaatine varılmıştır.
48. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan kişinin maddi ve manevi varlığının korunması hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. Giderim Yönünden
49. Başvurucu, ihlalin tespitiyle birlikte manevi tazminata hükmedilmesini ve yeniden yargılama yapılmasını talep etmiştir.
50. Tespit edilen ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına ilişkin usul ve esaslar 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinde yer almaktadır.
51. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü yeniden yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar için bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).
52. Öte yandan ihlalin niteliğine göre yeniden yargılamanın yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından başvurucunun tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere İzmir 3. İdare Mahkemesine (E.2017/600, K.2018/773) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucunun tazminat talebinin REDDİNE,
E. 364,60 TL harç ve 4.500 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 4.864,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin bilgi için İzmir Bölge İdare Mahkemesi 6. İdari Dava Dairesine (E.2018/2382, K.2018/2538) ve Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 26/5/2022 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.