TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
OSMAN KARACA BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2019/41752)
|
|
Karar Tarihi: 13/1/2021
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Kadir ÖZKAYA
|
Üyeler
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Basri BAĞCI
|
Raportör
|
:
|
Fatih HATİPOĞLU
|
Başvurucu
|
:
|
Osman KARACA
|
Vekili
|
:
|
Av. Münevver ÖZ
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, yakalama, gözaltına alma ve tutuklama
tedbirlerinin hukuki olmaması, sulh ceza hâkimliğinin bağımsız ve tarafsız
olmaması ve yakalamanın derhâl yakınlarına bildirilmemesi nedenleriyle kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının; soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanması
nedeniyle de adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 20/12/2019 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyon tarafından başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına ve başvurucunun adli yardım
talebinin kabulüne karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
6. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
III. OLAY VE
OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve
Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
8. Türkiye 15 Temmuz 2016 tarihinde askerî bir darbe
teşebbüsüyle karşı karşıya kalmış, bu nedenle 21/7/2016 tarihinde ülke
genelinde olağanüstü hâl ilan edilmesine karar verilmiştir. Olağanüstü hâl
19/7/2018 tarihinde son bulmuştur. Kamu makamları ve yargı organları -olgusal
temellere dayanarak- bu teşebbüsün arkasında Türkiye'de uzun yıllardır
faaliyetlerine devam eden ve son yıllarda Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ)
ve/veya Paralel Devlet Yapılanması (PDY) olarak isimlendirilen bir yapılanmanın
olduğunu değerlendirmiştir (Aydın Yavuz ve diğerleri [GK], B. No:
2016/22169, 20/6/2017, §§ 12-25).
9. Darbe teşebbüsü sırasında ve sonrasında ülke genelinde
darbe girişimiyle bağlantılı ya da doğrudan darbe girişimiyle bağlantılı olmasa
bile FETÖ/PDY'nin kamu kurumlarındaki örgütlenmesinin yanı sıra eğitim, sağlık,
ticaret, sivil toplum ve medya gibi farklı alanlardaki yapılanmasına yönelik
olarak Cumhuriyet başsavcılıkları tarafından soruşturmalar yürütülmüş; çok
sayıda kişi hakkında gözaltı ve tutuklama tedbirleri uygulanmıştır (Aydın
Yavuz ve diğerleri, § 51, Mehmet Hasan Altan (2) [GK], B. No:
2016/23672, 11/1/2018, § 12).
10. Başvurucu 14/10/2019 tarihinde ilgili yabancı devlet
yetkilileri tarafından yakalanarak gözaltına alınmıştır. Başvurucu 18/10/2019
tarihinde Türk yetkililere teslim edilmiş ve 19/10/2019 tarihinde Türk
yetkililer tarafından İstanbul'a getirilmiştir.
11. Başvurucu, Gaziantep 5. Sulh Ceza Hâkimliğinin
tutuklamaya yönelik verdiği 30/5/2018 tarihli yakalama kararına istinaden
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca (Başsavcılık) FETÖ/PDY ile bağlantılı
suçlar nedeniyle yürütülen soruşturma kapsamında 19/10/2019 tarihinde
İstanbul'da hava limanında gözaltına alınmıştır.
12. Başvurucunun ilk ifadesi İstanbul Emniyet
Müdürlüğünde alındıktan sonra başvurucu 25/10/2019 tarihinde Başsavcılığa sevk
edilmiştir.
13. Başsavcılık aynı tarihte başvurucunun ifadesini
almış, terör örgütü kurma ve yönetme ve uluslararası casusluk yapma suçlarından
tutuklanması istemiyle başvurucuyu İstanbul Sulh Ceza Hâkimliğine sevk
etmiştir.
14. İstanbul 10. Sulh Ceza Hâkimliği (Hâkimlik) aynı
tarihte başvurucunun sorgusunu yapmıştır. Sorgu esnasında şüphelinin kendisinin
belirlediği avukatı da hazır bulunmuştur. Başvurucu sorgudaki ifadesinde özetle
Türkçe öğretmeni olduğunu ve yurt dışındaki özel eğitim kurumlarında öğretmenlik
ve idarecilik yaptığını, Bank Asyadaki hesabını 1998 yılında açtırdığını, bu
hesaba 2014 yılından sonra talimatla para yatırmasının söz konusu olmadığını,
ByLock programını kullanmadığını, ayrıca bu program üzerinden görüşme
yaptığı belirtilen Ö.Ö., A.U.S., İ.N., C.K. ve M.Y. isimli kişileri
tanımadığını, A.K.yı ilgili yabancı devlette bulunduğu sırada tanıdığını ve
suçlamaları kabul etmediğini ifade etmiştir.
15. Hâkimlik 25/10/2019 tarihinde başvurucunun terör
örgütüne üye olma suçundan tutuklanmasına karar vermiştir. Kararın
ilgili kısmı şöyledir:
"... Şüphelinin üzerine atılı
Silahlı Terör Örgütü Kurma veya Yönetme ve Uluslararası Casusluk Yapma
suçlarından tutuklanması talep edilmekle; şüphelinin FETÖ/PDY silahlı terör
örgütü ile iltisaklı olan
... [ilgili yabancı devlet] dış yapılanmasında yer alan Zaman International
School'da okul müdürü olarak, sonrasında Meksika ülkesi dış yapılanmasında
terör örgütüne müzahir Colegio De Excelenci A Raindrop isimli eğitim kurumu
yöneticisi olarak görev yapmış olması, terör örgütü ile müzahir TUSKON ile
bağlantılı olan Meksika ülkesindeki Türkiye Meksika Endüstri ve Ticaret Odası
isimli dernekte etkin şekilde faaliyet göstermesi, şüpheli tarafından
kullanıldığı HTS kayıtları ile tespit olan ... numaralı hat ile örgütün kripto
haberleşme programı olan Bylock programını kullandığı, bu program üzerinden
örgütün tepe yöneticilerinden [D.K.], [Ö.Ö.], [A.U.] (Çin
Sorumlusu), [İ.N.], [A.K.], [M.Y.] ile örgütsel
yazışmaları olması, terör örgütü liderinin talimatı sonrası döneme denk gelen
tarihlerde Bankasya'da bulunan hesabındaki bakiye artışı birlikte
değerlendirildiğinde; şüphelinin üzerine atılı suçları işlediği hususunda
kuvvetli suç şüphesinin bulunduğu, atılı suçların vasıf ve mahiyeti ile kanunda
öngörülen cezasının alt ve üst sınırı, müsnet suçun CMK 100/3 maddesi ile
düzenlenen katalog suçlardan olması karşısında tutukluluk sebeplerinin mevcut
olduğunun varsayılması, şüphelinin kaçma ve saklanma ihtimalinin yüksek olduğu,
bu aşamada adli kontrol hükümlerinin uygulanmasının yetersiz kalacağı, bu
doğrultuda tutuklamanın ölçülü olduğu kanaatine varılarak CMK'nın 100 ve devamı
maddeleri gereğince, şüphelinin Silahlı Terör Örgütü Kurma veya Yönetme ve
Uluslararası Casusluk Yapma suçlarından tutuklanmasına ... karar verildi."
16. Başvurucu tutuklama kararına 30/10/2019 tarihinde
itiraz etmiş, İstanbul 11. Sulh Ceza Hâkimliği 4/11/2019 tarihinde başvurucunun
itirazını kesin olarak reddetmiştir.
17. Başvurucu anılan kararın tebliğ edilmediğini ve
kararı 25/11/2019 tarihinde öğrendiğini bildirmiştir.
18. Başvurucu 20/12/2019 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
19. Başsavcılık 3/7/2020 tarihli iddianame ile
başvurucunun terör örgütü kurma veya yönetme ve uluslararası casusluk yapma
suçlarından cezalandırılması istemiyle aynı yer ağır ceza mahkemesinde kamu
davası açmıştır.
20. İddianamede öncelikle FETÖ/PDY'nin yapılanmasına ve
faaliyetlerine ilişkin açıklamalar yapılmış sonrasında başvurucuya yönelik
suçlama ve delillere yer verilmiştir. Başsavcılık, dosya kapsamında bulunan
olgu ve delillere göre başvurucunun FETÖ/PDY yöneticisi olma ve uluslararası
casusluk suçlarını işlediğini iddia etmiştir. Bu bağlamda iddianamede
başvurucunun;
i. FETÖ/PDY'nin ilgili yabancı devlet dış yapılanmasında
yer alan Zaman İnternational Schoolda okul müdürü olarak görev yaptığı, ayrıca
örgütün Meksika Birleşik Devletleri (Meksika) imamı olarak görevlendirildiği,
ii. Başvurucunun birden fazla ID numarası ve kullanıcı
adı ile FETÖ/PDY üyelerinin kullandığı kriptolu haberleşme programı olan
ByLock'u kullandığı ileri sürülerek kullanıcı adlarının "001sahinbey",
"027krc", ''011011" ve şifrelerinin de "adkm-027",
"adkm-027", "adkm-27" olduğu, bu bağlamda başvurucunun ByLock
uygulamasını aktif bir şekilde kullandığı, toplamda 468 adet mail aldığı, 128
mail attığı, 1.899 mesaj gönderdiği, 335 mesaj attığı, 28 kez arandığı, 54 kez
arama yaptığı, ByLock uygulaması üzerinden 10 arkadaş eklediği, ayrıca
başvurucuyu ekleyen ByLock kullanıcılarının başvurucuyu ''osman bey
mks'', "meksika osman by", ''osman bey mexsico'', ''osman'', "3
osman bey meksika", "001sahinbey osmankaraca" olarak
kaydettikleri,
iii. Hakkında FETÖ/PDY ile bağlantılı suçlardan
soruşturma yürütülen ve örgütün tepe yöneticilerinden olduğu belirtilen C.K.
ile telefonla (sekiz) görüşme kaydının bulunduğu ileri sürülmüştür.
21. İstanbul 29. Ağır Ceza Mahkemesi (Mahkeme) 24/7/2020
tarihinde iddianamenin kabulüne karar vermiş ve Mahkemenin E.2020/145 sayılı
dosyası üzerinden kovuşturma aşaması başlamıştır.
22. Mahkeme 6/10/2020 tarihinde yaptığı ilk duruşmada
yargılamayı yapmakla görevli ve yetkili mahkemenin Gaziantep Ağır Ceza
Mahkemeleri olduğundan bahisle yetkisizlik kararı vermiştir. Mahkeme
yetkisizlik kararıyla birlikte başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına da
karar vermiştir.
23. Yetkisizlik kararı üzerine dosyanın tevzi edildiği
Gaziantep 7. Ağır Ceza Mahkemesi (E.2020/236) 6/11/2020 tarihinde karşı
yetkisizlik kararı vermiş ve olumsuz yetki uyuşmazlığının çözümü için dosyayı
Yargıtay 5. Ceza Dairesine göndermiştir.
24. Dava, bireysel başvurunun incelendiği tarih
itibarıyla Yargıtayda derdesttir.
IV. İLGİLİ
HUKUK
25. İlgili ulusal ve uluslararası hukuk için bkz. Mehmet
Sabri Şirin, B. No: 2016/10825, 12/2/2020, §§ 28-47; Mustafa Özterzi [GK],
B. No: 2016/14597, 31/10/2019, §§ 33-48;
26. Ayrıca Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Abdullah
Öcalan/Türkiye ( [BD], B. No: 46221/99, 12/5/2005) kararında başvurucunun
uygulanabilecek iade süreci izlenmeden, kanuna aykırı olarak özgürlüğünden
mahrum bırakıldığı şikâyetine ilişkin olarak esas alacağı ilkeleri aşağıdaki
şekilde belirlemiştir:
"83. Gözaltının 'kanunun öngördüğü
prosedüre' uygun olup olmadığını da içine alan gözaltının 'yasal' olup olmadığı
sorusu üzerinde, AİHS esasen ulusal hukuka atıfta bulunur ve ulusal hukukun
maddi ve usule ait kurallarına uyma zorunluluğu koyar. Bununla beraber, AİHS
ayrıca, özgürlük mahrumiyetinin 5. maddenin amacına, özellikle bireyleri
keyfilikten korumaya uymasını gerektirmektedir. Burada tehlikede bulunan
yalnızca “özgürlük hakkı” değil, aynı zamanda “kişinin güvenlik hakkıdır”
(bkz., diğer kararlar arasında, Bozano, yukarıda kayıtlı, s. 23, § 54; ve
Wassink / Hollanda, 27 Eylül 1990 tarihli karar, A Serisi no. 185-A, s. 11, §
24).
84. İç hukuku yorumlamak ve uygulamak en
başta ulusal makamların, özellikle de mahkemelerin görevidir. Bununla beraber,
5 § 1 maddesi uyarınca, iç hukuka uymamakla AİHS ihlal edildiği için, AİHM bu
kanuna uyulup uyulmadığını gözden geçirmek için belli bir yetki kullanabilir ve
kullanmalıdır (bkz. Benham / İngiltere, 10 Haziran 1996 tarihli karar, Hüküm ve
Karar Raporları 1996-III, s. 753, § 41; ve Bouamar / Belçika, 29 Subat 1988
tarihli karar, A Serisi no. 129, s. 21, § 49).
85. Bir Devletin yetkililerinin bir
diğer Devletin topraklarında bu Devletin onayı olmadan gerçekleştirdikleri
yakalama, 5 § 1 maddesi uyarınca, ilgili kişinin bireysel güvenlik haklarını
etkilemektedir (bkz., aynı etkiye iliskin Stocké / Almanya, 12 Ekim 1989, A
Serisi no. 199, Komisyon görüsü, s. 24, § 167).
86. AİHS, iade anlasmaları ya da
sınırdışı etme konuları çerçevesinde, AİHS’de tanınan özel haklara müdahale
etmemesi koşuluyla kaçak suçluları adaletin önüne çıkarabilmek için yapılan
Devletler arası işbirliğini engellemez (bkz. Stocké, yukarıda kayıtlı Komisyon
görüsü, s. 24-25, § 169).
87. Biri AİHS’ye taraf olan, diğeri
olmayan Devletler arasındaki iade anlaşmalarıyla ilgili olarak, bir iade
anlaşmasının koymuş olduğu kurallar ya da, böyle bir anlaşmanın olmaması
durumunda, ilgili Devletler arasındaki işbirliği de, AİHM’ye şikayet edilmesine
neden olan yakalanmanın yasal olup olmadığına karar vermede gözönüne alınması
gereken ilgili faktörlerdendir. Devletler arasındaki işbirliği sonucu bir kaçağın
teslim edilmesi, tek başına yakalamayı kanuna aykırı kılmamakta ya da bu
nedenle 5. madde çerçevesinde bir soruna yol açmamaktadır (bkz. Freda /
Đtalya, no. 8916/80, 7 Ekim 1980 tarihli Komisyon kararı, DR 21, s. 250;
Klaus Altmann (Barbie) / Fransa, no.10689/83, 4 Temmuz 1984 tarihli Komisyon
kararı, DR 37, s. 225; Luc Reinette/ Fransa, no. 14009/88, 2 Ekim 1989 tarihli
Komisyon kararı, DR 63, s. 189).
88. AİHS’nin tamamında var olan,
toplumun genel çıkarına ilişkin talepler ile bireyin temel haklarının
korunmasına ilişkin gereklilikler arasında adil bir denge kurma arayışıdır.
Dünyadaki dolaşım daha kolay hale geldikçe ve suç daha geniş çaplı bir
uluslararası boyut aldıkça, yurtdışına kaçan şüphelilerin adalete teslim
edilmesi, giderek bütün ulusların çıkarına olmaya başlamıştır. Bunun tersine,
kaçaklar için güvenli sığınaklar tesis etmek, yalnızca korunan kişiyi
barındırma zorunluluğu bulunan Devlet için tehlike oluşturmakla kalmayacak,
bunun yanısıra iade kurumunun temellerinin zayıflamasına da sebep olacaktır.
(bkz. Soering / Đngiltere, 7 Temmuz 1989 tarihli karar, A Serisi no. 161,
s. 35, § 89).
89. AİHS, iadenin sağlanabileceği
koşullara ya da iadenin sağlanmasından önce izlenecek prosedüre ilişkin hiçbir
hüküm içermemektedir. İlgili Devletler arasındaki işbirliğinin sonucu olmuş ve
kaçağın yakalanmasına ilişkin emrin yasal temelinin, kaçağın menşe Devletinin
yetkilileri tarafından çıkarılan bir tutuklama emri olması sağlanmışsa,
sıradışı bir iade bile AİHS’ye aykırı olarak değerlendirilmemektedir (bkz.
Illich Ramirez Sánchez, yukarıda kayıtlı, s. 155).
90. Yakalamanın, kaçağın sığınmacı
olarak bulunduğu Devletin kanunlarına aykırılık oluşturup oluşturmadığı dikkate
alınmaksızın -bu, sadece ev sahibi Devletin AİHS’ye taraf olması halinde AİHM
tarafından incelenecek bir husustur - AİHM, başvuranın gönderildiği Devletin
yetkililerinin ev sahibi Devletin egemenliğine aykırı şekilde ve dolayısıyla
uluslararası hukuka ters düşen bir biçimde, kendi toprakları dışında hareket
ettiklerine dair, birbiriyle tutarlı çıkarımlardan oluşan kanıta ihtiyaç
duymaktadır (bkz., mutatis mutandis, Stocké / Almanya, 19 Mart 1991 tarihli
karar, A Serisi, no. 199, s. 19, § 54). Ancak bundan sonra ev sahibi Devletin
egemenliğine ve uluslararası hukuka uygun hareket edildiğini ispat külfeti,
savunmacı Hükümet’e ait olacaktır. Bununla beraber, Daire’nin ileri sürmüş
olduğu üzere (12 Mart 2003 tarihli karar, § 92), bu noktada başvurandan 'her
türlü makul süpheden uzak' bir kanıt göstermesi istenmemektedir."
27. AİHM yukarıda yer verilen ilkeler ışığında yaptığı
incelemede ise başvuranın Nairobi Havaalanı'nın uluslararası sahasında Türk
güvenlik kuvvetleri mensupları tarafından yakalandığına değinerek söz konusu
olayda Türkiye'nin yetkisini kendi ülkesi sınırları dışında kullanmış olmasına
rağmen başvuranın Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (AİHS/Sözleşme) 1.
maddesinin kapsamı doğrultusunda, Türk yetkilileri tarafından Türkiye'ye
dönmeye fiziksel olarak zorlandığının ve yakalanmasını takiben dönüşünde Türk
yetkililerinin yetki ve kontrolü altında bulunduğunun kabul edilmesi
gerektiğini söylemiştir (bkz. Öcalan/Türkiye, § 91).
28. AİHM yakalamanın Türk iç hukukuna uyup uymadığı ile
ilgili olarak başvuranın yakalanması için Türk Ceza Mahkemeleri tarafından yedi
tutuklama emrinin ve İnterpol tarafından bir arama bülteninin çıkarıldığını
belirterek belgelerin her birinde, başvuranın Türk Ceza Kanunu uyarınca cezai
suçlarla özellikle devletin toprak bütünlüğünü bozmak için silahlı bir örgüt
kurmakla ve yaşam kaybıyla sonuçlanan bir dizi terör eylemini kışkırtmakla
itham edildiğine ve yakalanmasının ardından gözaltında tutulabileceği kanuni
süre sona erdiğinde bir mahkeme huzuruna çıkartıldığına, akabinde
yargılandığına ve mahkûm edildiğine vurgu yaparak başvuranın yakalanmasının ve
gözaltına alınmasının Türk mahkemeleri tarafından bir suç islediğine dair
makul bir şüphe üzerine yetkili bir yasal makam huzuruna getirme amacıyla
çıkartılmış bulunan emirlere uygun olduğunu belirtmiştir (bkz. Öcalan/Türkiye
§ 92).
29. AİHM nihai olarak başvuranın Türk yetkiler tarafından
yakalanması sürecinde Kenyalı yetkililerin Türk yetkililerle işbirliği
yaptığına da değinerek başvuranın yakalanması ve gözaltına alınmasının AİHS'in
5. maddesinin 1. fıkrasının amaçları dâhilinde "hukukun öngördüğü
usul" ile uyumlu olduğu, dolayısıyla anılan hükmün ihlalinin söz
konusu olmadığı sonucuna varmıştır (bkz. Öcalan/Türkiye, §§ 93-99).
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
30. Mahkemenin 13/1/2021 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kişi
Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar
1. Yakalama ve
Gözaltına Alınmanın Hukuki Olmadığına İlişkin İddia
a. İlgili
Yabancı Devlette Yakalama ve Gözaltına Alma Yönünden
i. Başvurucunun
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
31. Başvurucu, ilgili yabancı devlet yetkilileri
tarafından hakkında herhangi bir soruşturma açılmadan yakalanmasının ve
gözaltında tutulmasının hukuka aykırı olduğunu belirterek kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
32. Bakanlık görüşünde, AİHM ve Anayasa Mahkemesi
kararlarına değinilerek başvurucunun ilgili yabancı devlet yetkilileri
tarafından gerçekleştirilen eylem ve işlemler yönünden temel hak ve
özgürlüklerinin ihlal edildiğine ilişkin iddialarının Türkiye Cumhuriyeti
devletine atfedilemeyeceği ileri sürülmüş ve bu nedenle başvurunun yer
bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerektiği belirtilmiştir.
ii. Değerlendirme
33. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının birinci
cümlesi şöyledir:
"Herkes, Anayasada güvence altına
alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi
kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla
Anayasa Mahkemesine başvurabilir."
34. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Bireysel başvuru
hakkı" kenar başlıklı 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
" Herkes, Anayasada güvence altına
alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve buna
ek Türkiye'nin taraf olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü
tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir."
35. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ve 6216
sayılı Kanun'un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca Anayasa'da güvence
altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden AİHS ve buna ek Türkiye'nin taraf
olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından ihlal
edildiğini iddia eden herkese Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yapma hakkı
tanınmıştır. Dolayısıyla belirtilen bu hak ve özgürlüklerin kamu gücünü
kullanan organlar tarafından ihlal edildiğine ilişkin iddialar bireysel başvuru
yoluyla ileri sürülebilir. 6216 sayılı Kanun'un 45. maddesi kapsamında
başvurunun konusu kamu gücünün işlemleri, eylemleri ya da ihmalleridir. Kamu
gücünü kullanan organlar ise başta devlet tüzel kişiliği içinde yer alan
yasama, yürütme ve yargı organları ve bu organlara tabi olan merciler ile yerinden
yönetim kuruluşlarıdır (Ali Kemal Renklioğlu, B. No: 2012/171,
12/2/2013, § 15).
36. Anayasa'nın 148. ve 6216 sayılı Kanun'un 45.
maddeleri uyarınca işlem, eylem ya da ihmali nedeniyle bireysel başvuruda
bulunulan kamu gücü faaliyeti, Türkiye Cumhuriyeti devletine ait veya onun
adına kullanılmış olmalıdır. Bu anlamda ancak Türkiye Cumhuriyeti devletinin
kamu gücü kullanan organlarına atfedilebilir şekilde gerçekleşmiş temel hak ve
özgürlük ihlalleri bireysel başvuru konusu olabilir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesinin,
yabancı devletlerin işlemleri aleyhine yapılacak bireysel başvuruları inceleme
yetkisi bulunmamaktadır (Ali Kemal Renklioğlu, § 17).
37. Anayasa Mahkemesi Ali Zeki Irmak (B. No: 2014/15990,
16/2/2017, § 67) kararında benzer şikâyetle ilgili olarak yaptığı incelemede "Başvurucunun
Fas Krallığı tarafından gerçekleştirilen eylem ve işlemler yönünden temel hak
ve özgürlüklerinin ihlal edildiğine ilişkin iddiaları, Türkiye Cumhuriyeti
devletine atfedilemez." şeklinde değerlendirme yaparak yer bakımından
yetkisizlik nedeniyle kabul edilemezlik kararı vermiştir.
38. Somut olayda başvurucu, ilgili yabancı devlet
yetkilileri tarafından 14/10/2019 tarihinde yakalanmış; 18/10/2019 tarihinde
Türk yetkililere teslim edilmiş ve 19/10/2019 tarihinde Türk yetkililerce
uçakla Türkiye'ye getirilmiştir.
39. Buna göre başvurucunun bireysel başvuruya konu olan
14/10/2019 tarihinde yakalanarak hürriyetinden yoksun bırakılması, ilgili
yabancı devlet yetkilileri tarafından yapılan işlemler sonucunda
gerçekleşmiştir. Başvurucunun ilgili yabancı devlet yetkilileri tarafından
gerçekleştirilen eylem ve işlemler yönünden temel hak ve özgürlüklerinin ihlal
edildiğine ilişkin iddiaları Türkiye Cumhuriyeti devletine atfedilemez.
40. Nitekim Anayasa Mahkemesi Ali Zeki Irmak (B.
No: 2014/15990, 16/2/2017, § 67) kararında benzer şikâyetle ilgili
olarak yaptığı incelemede "Başvurucunun Fas Krallığı tarafından
gerçekleştirilen eylem ve işlemler yönünden temel hak ve özgürlüklerinin ihlal
edildiğine ilişkin iddiaları, Türkiye Cumhuriyeti devletine atfedilemez." şeklinde
değerlendirme yaparak yer bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemezlik
kararı vermiştir.
41. Açıklanan gerekçelerle başvurunun yer bakımından
yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Türkiye
Cumhuriyeti Devleti Görevlileri Tarafından Gözaltına Alınma Yönünden
i. Başvurucunun
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
42. Başvurucu, hakkında sınır dışı edilmesine ilişkin bir
karar olmadığı hâlde ve uluslararası suçluların iadesine dair prosedür
işletilmeden yakalanarak Türkiye'ye getirilmesi ve gözaltına alınması nedeniyle
kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir. Başvurucu
bu bağlamda suçluların iadesine dair prosedüre uyulmaması nedeniyle sonraki
işlemlerin de hukuka aykırı hâle geldiğini ileri sürmüştür. Başvurucu ayrıca
yakalandığı sırada kendisine yakalama nedenlerinin ve suçlamaların
bildirilmediğini, gözaltına alınmasının hukuka aykırı olduğunu, gözaltı
süresinin makul olmadığını, gözaltı kararına ve gözaltı süresinin uzatılması
kararına yaptığı itirazlar hakkında herhangi bir karar verilmediğini belirterek
kişi hürriyeti ve güvenliği ile etkili başvuru haklarının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
43. Bakanlık görüşünde; yakalama ve gözaltına alınmanın
hukuka aykırı olduğu iddialarına ilişkin olarak bireysel başvurunun incelendiği
tarih itibarıyla asıl dava sonuçlanmamış da olsa 4/12/2004 tarihli ve 5271
sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 141. maddesinde öngörülen tazminat davası
açma imkânının tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu, başvurucunun
bu yola başvurduğuna ilişkin herhangi bir bilgi/belge sunmadığı belirtilmiş ve
başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul
edilemez olduğuna karar verilmesi gerektiği ileri sürülmüştür.
ii. Değerlendirme
44. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013,
§ 16). Başvurucunun bu bölümdeki iddialarının Anayasa'nın 19. maddesi
bağlamında, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi gerekir.
45. Anayasa Mahkemesi, kanunda öngörülen gözaltı
süresinin aşıldığı veya yakalama ve gözaltına alınmanın hukuka aykırı olduğu
iddialarına ilişkin olarak bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla
asıl dava sonuçlanmamış da olsa -ilgili Yargıtay içtihatlarına atıf yaparak-
5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının
tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Hikmet
Kopar ve diğerleri [GK], B. No: 2014/14061, 8/4/2015, §§ 64-72; Hidayet
Karaca [GK], B. No: 2015/144, 14/7/2015, §§ 53-64; Günay Dağ ve
diğerleri [GK], B. No: 2013/1631, 17/12/2015, §§ 141-150; İbrahim Sönmez
ve Nazmiye Kaya, B. No: 2013/3193, 15/10/2015, §§ 34-47).
46. Bununla birlikte Anayasa Mahkemesine bireysel
başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi
hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir hak arama yoludur. Bireysel
başvuru yolunun ikincillik niteliği gereği Anayasa Mahkemesine bireysel
başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi
zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403,
26/3/2013, § 17).
47. Öte yandan Anayasa Mahkemesi olağanüstü hâl ilanı
sonrasında uygulanan olağan döneme göre daha uzun süreli gözaltı tedbirleri
yönünden de bu sürelerin makul olmadığı şikâyetlerini incelemiş ve bu konuda
5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının
tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Neslihan
Aksakal, B. No: 2016/42456, 26/12/2017, §§ 30-37; Mehmet Hasan Altan
(2), §§ 84-93).
48. Diğer taraftan Anayasa Mahkemesi, suç isnadıyla
yakalanan kişilerle ilgili olarak yakalama nedenlerinin veya suçlamaların
-yakalama sırasında- bildirilmediği iddiasıyla yapılan bireysel başvurular
bakımından asıl dava sonuçlanmamış da olsa -ilgili Yargıtay içtihatlarına atıf
yaparak- 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma
imkânının tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Deniz
Özfırat, B. No: 2013/7929, 1/12/2015, §§ 42-54).
49. Somut olayda başvurucu yönünden yakalama ve gözaltı
tedbirlerine ilişkin iddialarla ilgili olarak anılan kararlarda varılan
sonuçlardan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
50. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru
yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
2. Tutuklamanın
Hukuki Olmadığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
51. Başvurucu; somut bir delil olmaksızın tutuklanmasına
karar verildiğini, tutuklama nedenlerinin somut gerekçelerle açıklanmadığını ve
kaçma şüphesinin olmadığını, tüm bu nedenlerle tutuklanmasının hukuka aykırı
olduğunu belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
52. Bakanlık görüşünde, tutuklama kararında kuvvetli suç
şüphesinin ortaya konulduğu ileri sürülerek tutuklama kararının verildiği
andaki genel koşullar ve somut olayın özel koşulları ile İstanbul Sulh Ceza
Hâkimlikleri tarafından verilen kararların içeriği birlikte
değerlendirildiğinde başvurucu yönünden kaçma ve delilleri etkileme tehlikesine
yönelen tutuklama nedenlerinin olgusal temellerinin olmadığının söylenemeyeceği
belirtilmiştir.
53. Bakanlık görüşünde ayrıca soruşturma konusu suç için
öngörülen yaptırımın ağırlığı, işin niteliği ve önemi de gözönünde tutulduğunda
başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu ve adli kontrol
uygulamasının yetersiz kalacağı sonucuna varılmasının keyfî olduğunun
savunulamayacağı ileri sürülmüştür. Bakanlık görüşünde, bu hususlar dikkate
alınarak başvurucunun tutuklanmasında herhangi bir keyfiyetin bulunmadığı
hususuna vurgu yapılmış ve tutuklamanın hukuki olmadığına dair şikâyetin açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilmez bulunması gerektiği ifade
edilmiştir.
b. Değerlendirme
54. Anayasa'nın "Temel hak ve hürriyetlerin
sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
55. Anayasa'nın "Kişi hürriyeti ve
güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin birinci fıkrası ile üçüncü
fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
"Herkes, kişi hürriyeti ve
güvenliğine sahiptir.
...
Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti
bulunan kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini veya
değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan
ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla tutuklanabilir."
56. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, § 16). Başvurucunun
şikâyetinin özü, tutukluluğun hukuki olmadığına ilişkindir. Dolayısıyla
başvurucunun iddialarının Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası bağlamında,
kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi gerekir.
i. Genel
İlkeler
57. Genel ilkeler için bkz. Mustafa Özterzi, §§
85-90; Zafer Özer, B. No: 2016/65239, 9/1/2020, §§ 38-45.
ii. İlkelerin
Olaya Uygulanması
58. Somut olayda öncelikle başvurucunun tutuklanmasının
kanuni dayanağının olup olmadığının belirlenmesi gerekir.
59. Başvurucu, darbe teşebbüsünün arkasındaki yapılanma
olduğu belirtilen FETÖ/PDY ile bağlantılı suçlardan yürütülen soruşturma
kapsamında terör örgütü yöneticisi olma suçlamasıyla 5271 sayılı Kanun'un 100.
maddesi uyarınca tutuklanmıştır. Dolayısıyla başvurucu hakkında uygulanan
tutuklama tedbirinin kanuni dayanağı bulunmaktadır.
60. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan tutuklama
tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığı ve ölçülülüğü incelenmeden önce
tutuklamanın ön koşulu olan suçun işlendiğine dair kuvvetli belirti
bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerekir.
61. İstanbul 3. Sulh Ceza Hâkimliğinin tutuklama
kararında, başvurucunun 15 Temmuz darbe teşebbüsünü gerçekleştiren FETÖ/PDY'nin
yöneticisi olduğuna dair kuvvetli şüphelerin bulunduğu belirtilmiş ve başvurucu
yönünden kuvvetli suç şüphesini oluşturan somut olguların dosyada bulunduğu
sonucuna varılmıştır. Bu bağlamda tutuklama kararında başvurucunun ilgili
yabancı devlette faaliyet gösteren ve FETÖ/PDY ile iltisaklı olan Zaman
International Schoolda okul müdürü olarak ve Meksika'da faaliyet gösteren ve
örgütle irtibatlı Colegio De Excelenci A Raindrop isimli eğitim kurumunda yönetici
olarak görev yaptığı, ayrıca örgütün kripto haberleşme programı olan ByLock uygulamasını
kullandığı ve bu program üzerinden örgütün tepe yöneticileri ile örgütsel
yazışmalar yaptığı ileri sürülerek örgütün hiyerarşik yapılanması içinde yer
aldığı belirtilmiştir (bkz. § 15).
62. İddianamede de benzer olgular ileri sürülerek
başvurucunun terör örgütü yöneticisi olma ve uluslararası casusluk suçlarını
işlediği iddia edilmiştir (bkz. § 20).
63. Soruşturma makamlarınca başvurucunun; farklı
ülkelerde örgüt adına faaliyetler yürüttüğü ve elde edilen telefon görüşme
kayıtlarına göre örgütün üst düzey yöneticisi olduğu belirtilen kişilerle
irtibat hâlinde olduğu ayrıca FETÖ/PDY'nin örgütsel haberleşme programı olduğu
belirtilen ByLock programını aktif şekilde kullandığı iddia edilmiştir.
64. Anayasa Mahkemesi, ByLock uygulamasının
özellikleri gözönüne alındığında kişilerin bu uygulamayı kullanmalarının veya
kullanmak üzere elektronik/mobil cihazlarına yüklemelerinin soruşturma
makamlarınca FETÖ/PDY ile olan ilgi bakımından bir belirti olarak
değerlendirilebileceğini belirtmektedir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§
106, 267; M.T. [GK], 2018/10424, 4/6/2020, §§ 112-116). Buna göre
soruşturma makamlarınca ve tutuklama tedbirine karar veren mahkemelerce
FETÖ/PDY üyesi olmakla suçlanan başvurucunun ByLock uygulamasını
kullanmasının somut olayın koşullarına göre tutuklamanın hukukiliği bağlamında
başvurucunun FETÖ/PDY ile bağlantılı bir suç işlediğine dair kuvvetli
belirti olarak kabul edilmesi anılan programın özellikleri itibarıyla
temelsiz ve keyfî bir tutum olarak değerlendirilemez (Selçuk Özdemir
[GK], B. No: 2016/49158, 26/7/2017, § 74).
65. Diğer taraftan başvurucu hakkında uygulanan ve
kuvvetli suç şüphesinin bulunması şeklindeki ön koşulu yerine gelmiş olan
tutuklama tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığının değerlendirilmesi
gerekir. Bu değerlendirmede tutuklama kararının verildiği andaki genel koşullar
gözardı edilmemelidir.
66. Başvurucunun tutuklanmasına karar verilen silahlı
terör örgütü üyesi olma suçu, Türk hukuk sistemi içinde ağır cezai yaptırımlar
öngörülen suç tipleri arasında olup (bkz. § 32) isnat edilen suça ilişkin
olarak kanunda öngörülen cezanın ağırlığı kaçma şüphesine işaret eden
durumlardan biridir (aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Hüseyin Burçak,
B. No: 2014/474, 3/2/2016, § 61; Devran Duran [GK], B. No: 2014/10405,
25/5/2017, § 66). Ayrıca anılan suç 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3)
numaralı fıkrasında yer alan ve kanun gereği tutuklama nedeni varsayılabilen
suçlar arasındadır (bkz. § 32; Gülser Yıldırım (2) [GK], B. No:
2016/40170, 16/11/2017, § 148).
67. Somut olayda Hâkimlikçe başvurucunun tutuklanmasına
karar verilirken işlendiği iddia olunan terör örgütü yöneticisi olma suçunun
vasıf ve mahiyetine, suçun 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3) numaralı
fıkrasında yer alan katalog suçlar arasında olmasına, suça ilişkin kanunda öngörülen
yaptırımın ağırlığına, delillerin toplanmamış olmasına ve kaçma şüphesine
dayanıldığı görülmektedir (bkz. § 15).
68. Dolayısıyla tutuklama kararının verildiği andaki
genel koşullar ve somut olayın yukarıda belirtilen özel koşulları ile Hâkimlik
tarafından verilen kararın içeriği birlikte değerlendirildiğinde başvurucu
yönünden kaçma ve delilleri etkileme tehlikesine yönelen tutuklama nedenlerinin
olgusal temellerinin olmadığı söylenemez.
69. Öte yandan başvurucu hakkındaki tutuklama tedbirinin
ölçülü olup olmadığının da belirlenmesi gerekir. Bir tutuklama tedbirinin
Anayasa'nın 13. ve 19. maddeleri kapsamında ölçülülüğünün belirlenmesinde somut
olayın tüm özellikleri dikkate alınmalıdır (Gülser Yıldırım (2), § 151).
70. Öncelikle terör suçlarının soruşturulması kamu
makamlarını ciddi zorluklarla karşı karşıya bırakmaktadır. Bu nedenle kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkı, adli makamlar ve güvenlik görevlilerinin
-özellikle organize olanlar olmak üzere- suçlarla ve suçlulukla etkili bir
şekilde mücadelesini aşırı derecede güçleştirmeye neden olabilecek şekilde
yorumlanmamalıdır (aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Süleyman
Bağrıyanık ve diğerleri, B. No: 2015/9756, 16/11/2016, § 214; Devran
Duran, § 64). Özellikle darbe teşebbüsüyle bağlantılı ya da doğrudan darbe
girişimiyle bağlantılı olmasa bile FETÖ/PDY ile bağlantılı soruşturmaların
kapsamı ve niteliği ile FETÖ/PDY'nin özellikleri (gizlilik, hücre tipi
yapılanma, her kurumda örgütlenmiş olma, kendisine kutsallık atfetme, itaat ve
teslimiyet temelinde hareket etme gibi) de dikkate alındığında bu
soruşturmaların diğer ceza soruşturmalarına göre çok daha zor ve karmaşık
olduğu ortadadır (Aydın Yavuz ve diğerleri, § 350).
71. Somut olayın yukarıda belirtilen özellikleri dikkate
alındığında başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin ölçülü olmadığı
söylenemeyecektir.
72. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutuklamanın
hukuki olmadığı iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık
olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
73. Buna göre başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği
hakkına tutuklama yoluyla yapılan müdahalenin Anayasa'da (13. ve 19. maddeler)
bu hakka dair yer alan güvencelere aykırılık oluşturmadığı görüldüğünden
Anayasa'nın 15. maddesinde yer alan ölçütler yönünden ayrıca bir inceleme
yapılmasına gerek bulunmamaktadır.
3. Yakalamanın
Yakınlarına Bildirilmediğine İlişkin İddia
a. Başvurucunun
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
74. Başvurucu, yakalanmasının kısa sürede yakınlarına
bildirilmediğini ileri sürerek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal
edildiğini iddia etmiştir.
75. Bakanlık görüşünde, başvurucunun bu bölümdeki
iddialarına yönelik herhangi bir açıklamaya yer verilmemiştir.
b. Değerlendirme
76. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, § 16). Başvurucunun bu
bölümdeki iddialarının Anayasa'nın 19. maddesinin altıncı ve sekizinci
fıkraları bağlamında, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi
gerekir.
77. Anayasa'nın 19. maddesinin altıncı fıkrasında "Kişinin
yakalandığı veya tutuklandığı, yakınlarına derhal bildirilir."
denilmek suretiyle bir kişi hakkında yakalama veya tutuklama tedbirlerine
başvurulması durumunda bunun yakalanan veya tutuklanan kişinin yakınlarına
derhâl bildirilmesi gerektiği ifade edilmiştir. Buna göre bir kimse hakkında
ilk kez tutuklama kararı verildiğinde bunun tutuklunun yakınlarına ivedilikle
haber verilmesi Anayasa'dan kaynaklanan bir güvencedir.
78. 6216 sayılı Kanun'un 45. maddesinin (1) numaralı
fıkrası uyarınca bireysel başvurunun incelenebilmesi için kamu gücü tarafından
ihlal edildiği iddia edilen hakkın Anayasa'da güvence altına alınmış olmasının
yanı sıra Sözleşme ve Türkiye'nin taraf olduğu Sözleşme'ye ek protokoller
kapsamına da girmesi gerekir.
79. Yakalanan kişilerin yakalandıklarının yakınlarına
bildirilmesi Anayasa'nın 19. maddesinde güvence altına alınmış olmakla birlikte
Sözleşme'de düzenlenen haklardan değildir. Dolayısıyla başvurucunun ihlal
edildiğini ileri sürdüğü yakalandığının yakınlarına bildirilmesi hususunun
Anayasa ve Sözleşme ile buna ek Türkiye'nin taraf olduğu protokollerin ortak
koruma alanına girmediği anlaşılmaktadır.
80. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun yakalanmasının
yakınlarına bildirilmemesi nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal
edildiğine ilişkin iddianın Anayasa ve Sözleşme'nin ortak koruma alanı dışında
kaldığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının konu bakımından yetkisizlik nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
4. Sulh Ceza
Hâkimliklerinin Bağımsız ve Tarafsız Olmadığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
81. Başvurucu, gözaltı ve tutuklama kararını veren
hâkimlerin bağımsız ve tarafsız olmadığını ileri sürerek kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
82. Bakanlık görüşünde, başvurucunun bu bölümdeki
iddialarına yönelik herhangi bir açıklamaya yer verilmemiştir.
b. Değerlendirme
83. Anayasa Mahkemesince sulh ceza hâkimliklerinin kanuni
hâkim güvencesini sağlamadıkları, tarafsız ve bağımsız mahkeme olmadıkları ve
tutukluluğa itirazın bu yargı mercilerince karara bağlanmasının hürriyetten
yoksun bırakılmaya karşı etkili bir itirazda bulunmayı imkânsız hâle
getirdiğine ilişkin iddialar birçok kararda incelenmiş; bu kararlarda sulh ceza
hâkimliklerinin yapısal özellikleri dikkate alınarak söz konusu iddiaların
açıkça dayanaktan yoksun olduğu sonucuna varılmıştır (Hikmet Kopar ve
diğerleri, §§ 101-115; Mehmet Baransu (2), B. No: 2015/7231, §§
64-78, 94-97).
84. Somut başvuruda, aynı mahiyetteki iddialara ilişkin
olarak anılan kararlarda varılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum
bulunmamaktadır.
85. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının
açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
B. Adil
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
86. Başvurucu; soruşturma dosyasına erişimin olağanüstü
hâl dönemi için geçerli olan kanun hükmünde kararname hükmüne göre Cumhuriyet
savcısı tarafından kısıtlanması ve kısıtlama şartlarının bulunmaması nedeniyle
hukuka aykırı olduğunu, bu bağlamda hukuka aykırı olan kısıtlama kararına
istinaden dosyadan suret verilmemesinin ve savunma hazırlanması için gerekli
kolaylığın sağlanmamasının silahların eşitliği ilkesine aykırı olduğunu ve bu
nedenle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini, ayrıca kısıtlama kararına
yaptığı itiraz hakkında herhangi bir karar verilmemesi nedeniyle etkili başvuru
hakkının da ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
87. Bakanlık görüşünde, başvurucunun bu bölümdeki
iddialarına yönelik herhangi bir açıklamaya yer verilmemiştir.
2. Değerlendirme
88. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, § 16). Başvurucunun bu
bölümdeki iddialarının Anayasa'nın 36. maddesi bağlamındaki adil yargılanma
hakkı kapsamında incelenmesi gerekir.
89. Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek
için ihlale neden olduğu iddia edilen işlem veya eylem için öngörülen idari ve
yargısal başvuru yollarının tamamının tüketilmiş olması gerekir (Ayşe
Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, §§ 16, 17).
90. Somut olayda başvurucu hakkındaki yargılamanın
sonuçlanmadığı (bkz. § 21), buna göre de adil yargılanma hakkı kapsamında ileri
sürülen bu iddiaların yargılama sürecinde ve kanun yolunda incelenmesi
imkânının bulunduğu anlaşılmaktadır.
91. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru
yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A.1. İlgili yabancı devlet yetkilileri tarafından
yakalama ve gözaltına alınmanın hukuki olmadığına ilişkin iddianın yer
bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Türkiye Cumhuriyeti devleti görevlileri tarafından
yakalama ve gözaltına alınmanın hukuki olmadığına ilişkin iddianın başvuru
yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Tutuklamanın hukuki olmadığına ilişkin iddianın
açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Yakalamanın yakınlarına bildirilmediğine ilişkin
iddianın konu bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
5. Sulh ceza hâkimliklerinin bağımsız ve tarafsız
olmadığına ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
6. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
B. 6100 sayılı Kanun’un 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası
uyarınca tahsil edilmesi mağduriyetine neden olacağından adli yardım talebi
kabul edilen başvurucunun yargılama giderlerini ödemekten TAMAMEN MUAF
TUTULMASINA 13/1/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.