TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
SELMA IRMAK BAŞVURUSU (2)
|
(Başvuru Numarası: 2020/1986)
|
|
Karar Tarihi: 13/1/2021
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Kadir ÖZKAYA
|
Üyeler
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Basri BAĞCI
|
Raportör
|
:
|
Ali Rıza SÖNMEZ
|
Başvurucu
|
:
|
Selma IRMAK
|
Vekili
|
:
|
Av. Reyhan YALÇINDAĞ BAYDEMİR
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; kesinleşen mahkûmiyet hükmünün infazının
yürürlüğe giren kanun gereği durdurulmasına rağmen Cumhuriyet savcısının
itirazı üzerine yargılama konusu suçtan hükmen tutuklama kararı verilmesinin
hukuka aykırı olması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal
edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 30/12/2019 tarihinde yapılmıştır.
3. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
4. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
5. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda
bulunmuştur.
III. OLAY VE
OLGULAR
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve
Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
A. Başvurucu
Hakkındaki Soruşturma ve Kovuşturma Süreçleri
7. Başvurucu 7/6/2015 ve 1/11/2015 tarihlerinde yapılan
genel seçimlerde Halkların Demokratik Partisinden (HDP) Hakkâri milletvekili
seçilmiştir. Somut olayda başvurucu, tutuklandığı tarihte milletvekilidir.
8. Başvurucu hakkında milletvekili olarak görev yaptığı
dönemde işlediği iddia olunan bazı suçlara ilişkin olarak farklı Cumhuriyet
başsavcılıklarınca soruşturmalar yürütülmüştür. Anayasa'nın 83. maddesinin
ikinci fıkrasının birinci cümlesinde yer alan "Seçimden önce veya sonra
bir suç işlediği ileri sürülen bir milletvekili, Meclisin kararı olmadıkça
tutulamaz, sorguya çekilemez, tutuklanamaz ve yargılanamaz." hükmü
uyarınca yasama dokunulmazlığına sahip olan başvurucunun dokunulmazlığının
kaldırılması istemiyle ilgili Başsavcılıklarca yirmi üç ayrı fezleke
düzenlenmiş ve Türkiye Büyük Millet Meclisine (TBMM) sunulmak üzere Adalet
Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğüne gönderilmiştir (Selma Irmak, B.
No: 2016/32948, 7/3/2018, § 14).
9. 2014 yılının Ekim ayında yaşanan ve ülkenin büyük bir
bölümünü etkileyen şiddet olayları ve sonrasında 2015 yılının Haziran ayından
itibaren ülkede yaşanan terör saldırılarının artması dolayısıyla (Gülser
Yıldırım (2) [GK], B. No: 2016/40170, 16/11/2017, §§ 21-27) siyasi
çevrelerde ve kamuoyunda milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması
hususunda yoğun tartışmalar yaşanmıştır. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nda
değişiklik yapılmasına dair kanun teklifi TBMM Başkanlığına 12/4/2016 tarihinde
sunulmuştur. Bu teklif; hâlihazırda Bakanlıkta, Başbakanlıkta, TBMM
Başkanlığında, Anayasa ve Adalet Komisyonlarının üyelerinden kurulu Karma
Komisyonda bulunan yasama dokunulmazlığı dosyalarıyla ilgili olarak Anayasa ve
TBMM İçtüzüğü'nde öngörülen yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına ilişkin
usulün uygulanmamasını ve bu dosyaların gereğinin yapılması amacıyla yetkili
mercilere iade edilmesini öngörmektedir (Selma Irmak, § 16).
10. TBMM Genel Kurulunda kabul edilen 20/5/2016 tarihli
ve 6718 sayılı Kanun'un 1. maddesiyle Anayasa'ya eklenen geçici 20. madde,
8/6/2016 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Buna göre
anılan maddenin TBMM tarafından kabul edildiği 20/5/2016 tarihi itibarıyla
maddede sayılan mercilere intikal etmiş olan dosyalar hakkında Anayasa'nın 83.
maddesinin ikinci fıkrasının birinci cümlesinde yer alan yasama
dokunulmazlığına ilişkin hüküm (bkz. § 8) uygulanmayacaktır. Ayrıca Anayasa
değişikliğinin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren on beş gün içinde Anayasa ve
Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Başkanlığında, TBMM
Başkanlığında, Başbakanlıkta ve Bakanlıkta bulunan yasama dokunulmazlığının
kaldırılmasına ilişkin dosyaların gereğinin yapılması amacıyla yetkili merciine
iade edileceği öngörülmüştür (Selma Irmak, § 18).
11. Bu kapsamda başvurucu hakkındaki yirmi üç ayrı
fezlekeye konu olan soruşturma dosyaları da Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel
Müdürlüğü aracılığıyla 2016 yılının Haziran ayında gereğinin takdir ve ifası
için Diyarbakır, Şırnak ve Hakkâri Cumhuriyet Başsavcılıklarına gönderilmiştir.
Diyarbakır ve Şırnak Cumhuriyet Başsavcılıkları başvurucu hakkındaki soruşturma
dosyalarını yetkisizlik kararıyla Hakkâri Cumhuriyet Başsavcılığına
(Başsavcılık) göndermiştir. Başsavcılık, başvurucu hakkındaki fezlekelere konu
tüm soruşturma dosyalarının 2016/1535 sayılı soruşturma dosyasında
birleştirilmesine karar vermiştir. Böylece başvurucu hakkında farklı Cumhuriyet
başsavcılıklarınca düzenlenen fezlekelerde suça konu edilen tüm fiillerin
birlikte değerlendirilmesi mümkün hâle gelmiştir (Selma Irmak, §§ 20,
21).
12. Diğer taraftan başvurucu, ifadesi alınmak üzere
soruşturma mercii tarafından her bir fezlekeye konu soruşturma için ayrı çağrı
kâğıtları gönderilmek suretiyle Başsavcılığa davet edilmiş ancak başvurucu bu
çağrıya uymamıştır (Selma Irmak, § 22).
13. Başsavcılığın yürüttüğü soruşturma kapsamında verilen
gözaltı kararı uyarınca başvurucu 4/11/2016 tarihinde yakalanarak gözaltına
alınmıştır. Başvurucu, üzerine isnat edilen suçlamaları kabul etmediğini ifade
etmiştir (Selma Irmak, §§ 23, 25).
14. Başsavcılık; silahlı terör örgütüne (PKK/KCK) üye
olma, terör örgütü propagandası yapma, suçu ve suçluyu övme, halkı kin ve düşmanlığa
alenen tahrik etme, kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşleri düzenleme,
yönetme ve bunların hareketlerine katılma suçlarından ayrı ayrı tutuklanması
istemiyle başvurucuyu aynı gün Hakkâri Sulh Ceza Hâkimliğine sevk etmiştir.
15. Hakkâri Sulh Ceza Hâkimliği 4/11/2016 tarihli kararı
ile başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçundan tutuklanmasına, diğer
suçlar yönünden ise tutuklama talebinin reddine karar vermiştir. Başvurucu
tutuklama kararına itiraz etmiş, Yüksekova Sulh Ceza Hâkimliği 20/11/2016
tarihinde itirazın kesin olarak reddine karar vermiştir.
16. Başsavcılık 16/11/2016 tarihli iddianamesi ile
başvurucu hakkında silahlı terör örgütüne üye olma, terör örgütü propagandası
yapma, suçu ve suçluyu övme, kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşü
düzenleme, yönetme ve bunların hareketlerine katılma suçlarını işlediğinden
bahisle cezalandırılması istemiyle aynı yer ağır ceza mahkemesinde dava
açmıştır.
17. Hakkâri 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 21/11/2016
tarihinde iddianamenin kabulüne karar vermesi ile kovuşturma aşaması başlamış
olup ardından anılan Mahkeme kamu güvenliği nedeniyle davanın naklini talep
etmiştir. Talebin kabulü ile davanın nakline dair verilen Yargıtay kararı
doğrultusunda 16/1/2017 tarihinde dava dosyasının Diyarbakır Nöbetçi Ağır Ceza
Mahkemesine gönderilmesine, bu kararla başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına
da karar verilmiştir. Bunun üzerine yargılamaya Diyarbakır 5. Ağır Ceza
Mahkemesinde (Mahkeme) E.2017/49 sayılı dosya üzerinden devam edilmiştir (Selma
Irmak, §§ 35, 36).
18. Mahkeme 3/11/2017 tarihli kararıyla başvurucunun silahlı
terör örgütüne üye olma suçundan 7 yıl 6 ay hapis ve terör örgütünün
propagandasını yapma suçundan 1 yıl 18 ay hapis cezaları ile
cezalandırılmasına, diğer suçlardan ise beraatine karar vermiştir. Kararda
ayrıca başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçundan hükümle birlikte
tutukluluk hâlinin devamına da karar verilmiştir.
19. Başvurucu verilen kararı istinaf etmiştir. Gaziantep
Bölge Adliye Mahkemesi 3. Ceza Dairesinin 15/2/2018 tarihli kararıyla başvurucu
hakkında terör örgütü propagandası yapma suçundan verilen hüküm yönünden
istinaf talebini reddederek hükmü onamış ve anılan mahkûmiyet kararı
kesinleşmiştir. Daire, silahlı terör örgütüne üye olma suçundan verilen hüküm
yönünden de istinaf talebinin reddine karar vermiş, başvurucu -ceza süresi
itibarıyla temyiz yolu açık olan- bu hüküm yönünden kararı temyiz etmiştir (Selma
Irmak, § 38).
20. Öte yandan başvurucu hakkında mahkûmiyet kararına
konu suçların da aralarında olduğu bazı suçlar bakımından verilen hükümlere
karşı -ceza miktarı önemli olmaksızın- temyiz yoluna başvurulmasına imkân
tanıyan 17/10/2019 tarihli ve 7188 sayılı Kanun'un 29. maddesi ile değişik
4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 286. maddesinin (3)
numaralı fıkrası gereği, madde metninde belirtilen suçlar bakımından bölge
adliye mahkemesi ceza daireleri kararlarının temyiz edilebilmesi mümkün hâle
geldiğinden başvurucu, Mahkemeye müracaat etmiş; söz konusu hükme karşı temyiz
kanun yoluna başvurması dolayısıyla infazın durdurulmasına ve tahliyesine karar
verilmesini talep etmiştir.
21. Mahkeme 1/11/2019 tarihinde talebin kabulü ile terör
örgütü propagandası yapma suçundan verilen hapis cezasının infazının
durdurulmasına karar vermiştir. Kararın gerekçesinin ilgili bölümü şu
şekildedir:
" ...
1-Hükümlü Selma IRMAK vekili ... talebinin KABULÜNE,
2-Hükümlü hakkında 5275 Sayılı Cezave Güvenlik
Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun 98/1 ve 7188 sayılı kanunun 31. maddeleri
gereğince Terör örgütü propagandası yapma suçundan İNFAZININ DURURULMASINA,
hükümlü başka suçtan hükümlü veya tutuklu değil ise serbest bırakılması için
Diyarbakır ilamat infaz bürosuna bildirilmesine,
...
4-Dosyanın temyiz başvurusu ile ilgili işlemlerin
yapılması için Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 3. Ceza Dairesine
gönderilmesine,... [karar verildi.] "
22. Anılan ek karara Cumhuriyet savcısı tarafından
4/11/2019 tarihinde itiraz edilmiştir. İtiraz başvurusunda başvurucuya yönelik
olarak aşağıdaki hususlar ileri sürülmüştür:
" ...
Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesi'nin 2017/49 Esas sayılı
dava dosyasında sanık Selma Irmak'ın Silahlı Terör Örgütü Üyesi Olma suçundan
5237 Sayılı TCK'nın 314/2,62,53,58/9 ve 3713 Saylı TMK'nın 5/1 sevk maddeleri
uyarınca 7 yıl 6 ay hapis cezasına hükmedildiği, sanık hakkında ayrıca bu suç
yönünden Hükmen Tutukluluğun Devamına Karar Verildiği, sanık hakkında Terör
Örgütü Propagandası Yapmak Suçundan 3713 Sayılı yasanın 7/2 1.cümle, 7/2
2.cümle, 5237 Sayılı TCK'nın 43/1, 62,53 sevk maddeleri uyarınca 1 yıl 18 ay
hapis cezasına hükmedildiği, sanık müdafiilerinin ve ilgili Cumhuriyet
Savcısının mahkemenin ilgili kararına karşı İstinaf Kanun Yoluna başvurması
üzerine dosyanın Gaziantep BAM 3. Ceza Dairesine gönderildiği, Gaziantep BAM 3.
Ceza Dairesi'nin 15/02/2018 tarih, 2017/2122 Esas Numaralı, 2018/329 Karar
Numaralı kararı istinaf başvurularının esastan reddine karar verildiği, sanık
Selma IRMAK hakkında Terör Örgütü Propagandası Yapmak suçundan bu şekilde
İstinaf Kanun Yolundan geçilmek suretiyle 15/02/2018 tarihinde kesinleştiği,
sanık müdafiilerinin Terör Örgütü Propagandası Yapmak suçu yönünden daha önce
kesinleşen mahkeme kararına karşı 24.10.2019 tarihli 30928 Saylı Resmi Gazetede
yayınlanarak yürürlüğe giren 7188 Ceza Muhakemesi Kanunu ve bazı kanunlarda
değişiklik yapılmasına dair yeni yasal düzenlemeye göre, İnfazın Durdurulmasını
ve dosyanın Temyiz incelemesi için ilgili Yargıtay Ceza Dairesine
gönderilmesini talep ettikleri, sanık müdafiilerinin talebi üzerine Diyarbakır
5. Ağır Ceza Mahkemesi'nin 01.11.2019 tarihli 2017/49 Esas, 2017/654 Karar
sayılı ek kararında, daha önce verilen kararın tekrar değerlendirildiği,
mahkemenin ilgili ek kararında;
24.10.2019 tarihli 30928 Saylı Resmi Gazetede
yayınlanarak yürürlüğe giren 7188 Ceza Muhakemesi Kanunu ve bazı kanunlarda
değişiklik yapılmasına dair kanunun 29. Maddesi ile 5271 Sayılı Kanunun 286.
Maddesine yeni düzenleme getirildiği, aynı kanunun geçici 5.maddenin f
fıkrasında yeni yasal düzenlemenin getirildiği, sanık hakkında hüküm kurulan
suç yönünde 7188 Sayılı Kanun'un 29. Maddesi ile değişik 5271 Sayılı Kanun'un
286/3. maddeleri gereğince temyiz kanunun yolu açıldığı ve süresinde temyiz
yasa yoluna başvurulduğu, sanık hakkında Terör Örgütü Propagandası Yapmak
suçundan ileride telafisi imkansız veya mümkün olmayan zararların ortaya çıkma
ihtimaline binaen infazın durdurulmasına, sanık hakkında başka suçtan hükümlü
veya tutuklu olmaması halinde serbest bırakılması için Diyarbakır İlamat İnfaz
Bürosuna bildirilmesine dair karar verilmiş ise de;
Sanık hakkında üzerine atılı Terör Örgütü Propagandası
Yapmak suçundan temyiz kanun yoluna başvuru hakkı getirilmiş ise de; sanık
hakkında yeni yasa değişikliğinin sadece temyiz kanun yoluna başvuru hakkı
getirdiği, sanık hakkında üzerine atılı suç yönünden otomatik tahliye yolunu
açmadığı, dosya kapsamında sanığın üzerine atılı suç yönünden CMK'nun 100.
maddesi gereği tutukluluk hali koşullarının oluşup oluşmadığının ayrıca
değerlendirilmesi gerektiği, sanığın üzerine atılı suç yönünden mahkemece
hükmedilen ceza miktarı, dosya kapsamı itibariyle sanığın üzerine atılı suç
yönünden Tutukluluk halinin orantılı ve ölçülü olacağı, tüm bu hususlar
birlikte değerlendirildiğinde sanık hakkında infazın durdurulmasına ve
tahliyesine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup,
Yukarıda açıklan nedenlerle sanık Selma IRMAK hakkında
verilen Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesi'nin 01/11/2019 tarih ve 2017/49 Esas
sayılı, 2017/654 Karar sayılı infazın durdurulması ve tahliyesine ilişkin ek
kararın itirazen kaldırılmasına karar verilmesi ve sanık hakkında hükmen
tutuklanması amacıyla yakalama emri çıkartılması kamu adına talep ve mütalaa
olunur."
23. Mahkeme yaptığı itiraz incelemesi neticesinde
5/11/2019 tarihli karar ile Cumhuriyet savcısı tarafından yapılan itirazın
kabulüne karar vermiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:
" ...
24/10/2019 tarihli 7188 sayılı yasanın 31. Maddesinin
Gerekçesinde; 'İnfaz aşamasında bulunan kararlar bakımından maddenin 1.
Fıkrasının (d) bendince temyiz kanun yoluna başvurulduğu takdirde 5275 sayılı
kanunun 98. Maddesine göre; İlk Derece Mahkemesince İnfazın devam edip
etmeyeceğine ilişkin bir karar verilmesi gerekmekte olup, hükümlülerin doğrudan
tahliye olma imkanı bulunmamaktadır. Düzenlemeye göre cezası infaz edilmekte
olan hükümlülerin [Ceza Muhakemesi
Kanunu] 100. Madde uyarınca tutukluluğunun devam edip etmeyeceği hususunda
hükmü veren İlk Derece mahkemesince bir değerlendirme yapılması koşulları
bulunması halinde tutukluluğun devamına karar verilmesi gerekmektedir.'
düzenlemesi mevcut olup, bu hüküm uyarınca yasa yoluna başvurulması halinde
doğrudan tahliye yolunun açılamayacağı mahkememizin bu konuda değerlendirme
yapması gerektiği, dosya kapsamına göre Mahkememizin 2017/49 E. ve 2017/654 K.
Sayılı kararı ile hükümlü hakkında 'Silahlı Terör Örgütüne Üye Olma' suçundan
neticen 7 yıl 6 ay hapis cezası verildiği ve hükmen tutukluluk halinin devamına
karar verildiği, yine hükümlü hakkında 'Terör Örgütünün Propagandasını Yapmak'
suçundan neticeten 1 yıl 18 ay hapis cezası verildiği söz konusu terör örgütü
propagandası yapma suçunun Gaziantep 3. Ceza Dairesinin 15/02/2018 tarih ve
2017/2122 Esas 2018/329 Karar sayılı ilamı ile kesinleştiği, 24/10/2019
tarihinde yürürlüğe giren 7188 sayılı Yasanın 29. ve devamı maddeleri uyarınca,
hükümlü hakkında daha önce mahkememizce verilen propaganda suçunun temyiz
edilebilir suçlar kapsamında yer aldığından hükümlünün temyiz talebinin
kabülüne, mahkememizin 2017/49 esas ve 2017/654 sayılı karar sayılı dosyasında
mevcut hükümlünün katılmış olduğu eyleme ilişkin olay tutanakları, görüntü
inceleme ve tespit tutanakları, çözüm tutanakları, bilirkişi raporu ve hükümlü
hakkında silahlı terör örgütüne üye olma ve propaganda suçlarından kuvvetli suç
şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin bulunması sanık hakkında hükmen
tutukluluk kararı verilen suçun CMK'nin 100/3 maddesinden sayılan katalog
suçlardan olması, üyelik ile içtima edilen propaganda suçunun ceza miktarının
fazla oluşu gözetildiğinde kaçacağı şüphesini uyandıran somut olguların
oluştuğu anlaşılmakla;
Sanığın üzerine atılı suçun vasıf ve mahiyeti, sanık
hakkında daha önce hükmen tutukluk halinin devamı yönünde karar verilmesi
hususları dikkate alınarak infaz durdurma talebinin reddine, ölçülü ve orantılı
olan hükmen tutukluluk halinin devamına, Terör Örgütü Propagandası Yapmak
suçundan verilen hüküm yönünden ceza miktarı, üzerine atılı suçu işlediğine
ilişkin kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut deliller bulunması
diğer suçla içtima edilen ceza miktarının fazla oluşu, sanığın serbest kalması
durumunda kaçma, saklanma veya kaçacağı şüphesi uyandıran somut olguların
oluştuğu anlaşılmakla, 'Terör Örgütü Propagandası Yapmak' suçundan hükmen
tutuklanmasına ilişkin aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığının 04/11/2019 tarihli
ve 2019/115 sayılı itirazının KABULÜNE;
1-Hükümlü Selma IRMAK vekili ...'in propaganda suçu
yönünden infazın durdurulması talebinin KABULÜNE;
2-Hükümlü hakkında 5275 Sayılı Cezave Güvenlik Tedbirlerinin
İnfazı Hakkında Kanunun 98/1 ve 7188 sayılı kanunun 31. maddeleri gereğince
'Terör Örgütü Propagandası Yapma' suçundan İNFAZININ DURDURULMASINA, 'Silahlı
Terör Örgütüne Üye Olma' suçunun vasıf ve mahiyeti, sanık hakkında daha önce
hükmen tutukluk halinin devamı yönünde karar verilmesi hususları dikkate
alınarak Tahliye talebinin reddine, ölçülü ve orantılı olan HÜKMEN TUTUKLULUK
HALİNİN DEVAMINA;
...
5-Terör Örgütü Propagandası Yapmak suçundan verilen hüküm
yönünden ceza miktarı, üzerine atılı suçu işlediğine ilişkin kuvvetli suç
şüphesinin varlığını gösteren somut deliller bulunması diğer suçla içtima
edilen ceza miktarının fazla oluşu, sanığın serbest kalması durumunda kaçma,
saklanma veya kaçacağı şüphesi uyandıran somut olguların oluştuğu anlaşılmakla,
'Terör Örgütü Propagandası Yapmak' suçundan HÜKMEN TUTUKLANMASINA, ... [karar verildi.] "
24. Başvurucu söz konusu karara 7/11/2019 tarihinde
itiraz etmiş, Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesi 22/11/2019 tarihinde "dosya
kapsamı, diğer bilgi ve belgeler dikkate alındığında, Diyarbakır 5. Ağır Ceza
Mahkemesinin ek kararının usul ve yasaya uygun olduğu, verilen kararda herhangi
bir isabetsizlik bulunmadığı..." gerekçesiyle itirazın kesin olarak
reddine karar vermiştir.
25. Nihai karar başvurucuya 3/12/2019 tarihinde tebliğ
edilmiş, başvurucu 30/12/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
26. Başvurucu hakkında her iki suçtan verilen mahkûmiyet
hükümleri Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 20/1/2020 tarihli kararıyla onanarak
kesinleşmiştir.
27. Kocaeli 1 No.lu F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza
İnfaz Kurumu Müdürlüğünün 4/11/2019 tarihli yazısı ile Mahkemenin 6/11/2019
tarihli cevap yazısının içeriklerine ve Kocaeli Cumhuriyet Başsavcılığınca
düzenlenen 15/5/2020 tarihli müddetnameye göre;
i. Başvurucu hakkında silahlı terör örgütüne üye olma
suçundan düzenlenen tutuklama müzekkeresinin 4/11/2016 ile 12/3/2018 tarihleri
arasında infaz gördüğü,
ii. Başvurucunun terör örgütü propagandası yapma suçundan
verilip istinaf kararı ile kesinleşen mahkûmiyet hükmünün 12/3/2018 ve
21/3/2018 tarihleri arasında infaz edildiği, anılan ilamın infazının -başvurucunun
milletvekilliğinin TBMM'de düşürülmesinden sonra hükmün infazına başlanması
gerektiği değerlendirildiğinden- 21/3/2018 tarihinde durdurulduğu ve aynı
tarihte yeniden silahlı terör örgütüne üye olma suçundan düzenlenen tutuklama
müzekkeresinin infazına başlandığı,
iii. Gerekli usule ilişkin işlemlerin yapılmasının
ardından silahlı terör örgütüne üye olma suçundan düzenlenen tutuklama
müzekkeresinin infazının durdurularak terör örgütü propagandası yapma suçuna
ilişkin mahkûmiyet ilamının infazına 8/11/2018 tarihinde kaldığı yerden devam
edildiği,
iv. Bununla birlikte Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesinin
5/11/2019 tarihli ek kararı ile -7188 sayılı Kanun ile hükmedilen ceza
miktarına bakılmaksızın temyiz edebilme hakkı getirildiğinden- terör örgütü
propagandası yapma suçuna ilişkin mahkûmiyet hükmünün infazının durdurulduğu,
anılan tarihten itibaren silahlı terör örgütüne üye olma suçundan düzenlenen tutuklama
müzekkeresinin infazına başlandığı,
v. Silahlı terör örgütüne üye olma ve terör örgütü
propagandası yapma suçlarından verilen hapis cezalarının Yargıtayca onanmasının
ardından kesinleşen bu mahkûmiyet hükümlerinin infazına başlandığı, Mahkemenin
15/5/2019 tarihli kararı ile başvurucunun başka bir suçtan tutuklu kaldığı
1.722 günlük sürenin mahsubuna karar verilmesi ile birlikte anılan mahsup
kararı gözönüne alınarak yapılan hesaplamaya istinaden başvurucunun ceza infaz
kurumundan -9/8/2019 tarihinden geçerli olmak üzere- 15/5/2020 tarihinde
koşullu salıverildiği görülmektedir.
B. Bireysel Başvuru Süreci
28. Başvurucu; Anayasa ile öngörülen usulün dışında
yasama dokunulmazlığı kaldırılarak hakkında uygulanan yakalama, gözaltına alma
ve tutuklama tedbirlerinin hukuki olmaması ve soruşturma dosyasına erişiminin
kısıtlanması nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının; tutuklamaya
konu suçlamaların ifade özgürlüğü ve siyasi faaliyet kapsamındaki eylemlere
ilişkin olması ve tutukluluk nedeniyle milletvekilliği görevinin yerine
getirilememesi nedenleriyle ifade özgürlüğü ile seçilme ve siyasi faaliyette
bulunma haklarının ihlal edildiğini belirterek 1/12/2016 tarihinde Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuruda (B. No: 2016/32948) bulunmuştur.
29. Anayasa Mahkemesince 7/3/2018 tarihinde yapılan
inceleme sonunda tutuklamanın hukuki olmadığına, soruşturma dosyasına erişimin
kısıtlandığına, tutuklanma dolayısıyla ifade özgürlüğü ile seçilme ve siyasi
faaliyette bulunma haklarının ihlal edildiğine ilişkin iddialar yönünden
açıkça dayanaktan yoksun olması, yakalama ve gözaltına almanın hukuka
aykırı olması iddiası yönünden ise başvuru yollarının tüketilmemesi
nedenleriyle başvurucu tarafından yapılan bireysel başvurunun kabul edilemez
olduğuna karar verilmiştir (B. No: 2016/32948).
IV. İLGİLİ
HUKUK
30. 5271 sayılı Kanun'un "Tutuklama
nedenleri" kenar başlıklı 100. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"(1) Kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren
somut delillerin ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli veya
sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi beklenen
ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama kararı
verilemez.
(2) Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni var
sayılabilir:
a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı
şüphesini uyandıran somut olgular varsa.
b) Şüpheli veya sanığın davranışları;
1. Delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme,
2. Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması
girişiminde bulunma,
Hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa.
(3) Aşağıdaki suçların işlendiği hususunda kuvvetli
şüphe sebeplerinin varlığı halinde, tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) 26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda
yer alan;
...
11. Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar
(madde 309, 310, 311, 312, 313, 314, 315),
..."
31. 7188 sayılı Kanun'un 29. maddesi şöyledir:
"5271 sayılı Kanunun 286 ncı maddesine aşağıdaki
fıkra eklenmiştir.
(3) İkinci fıkrada belirtilen temyiz edilemeyecek
kararlar kapsamında olsa bile aşağıda sayılan suçlar nedeniyle verilen bölge
adliye mahkemesi ceza dairelerinin kararları temyiz edilebilir:
a) Türk Ceza Kanununda yer alan;
1. Hakaret (madde 125, üçüncü fıkra),
2. Halk arasında korku ve panik yaratmak amacıyla tehdit
(madde 213),
3. Suç işlemeye tahrik (madde 214),
4. Suçu ve suçluyu övme (madde 215),
5. Halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama (madde
216),
6. Kanunlara uymamaya tahrik (madde 217),
7. Cumhurbaşkanına hakaret (madde 299),
8. Devletin egemenlik alametlerini aşağılama (madde 300),
9. Türk Milletini, Türkiye Cumhuriyeti Devletini,
Devletin kurum ve organlarını aşağılama (madde 301),
10. Silâhlı örgüt (madde 314),
11. Halkı askerlikten soğutma (madde 318),
suçları.
b) Terörle Mücadele Kanununun 6 ncı maddesinin ikinci ve
dördüncü fıkrası ile 7 nci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan suçlar.
c) Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanununun 28 inci
maddesinin birinci fıkrası, 31 inci maddesi ve 32 nci maddesinde yer alan
suçlar.”
32. 7188 sayılı Kanun'un 31. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
"...
f) 286 ncı maddenin üçüncü fıkrasında yapılan düzenleme,
bu maddenin yayımlandığı tarihten itibaren on beş gün içinde talep etmek
koşuluyla aynı suçlarla ilgili olarak bölge adliye mahkemelerince verilmiş
kesin nitelikteki kararlar hakkında da uygulanır. Bu bendin uygulandığı hâlde,
cezası infaz edilmekte olan hükümlülerin, 100 üncü madde uyarınca
tutukluluğunun devam edip etmeyeceği hususu, hükmü veren ilk derece
mahkemesince değerlendirilir."
33. Anılan maddenin gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"...
İnfaz aşamasında bulunan kararlar bakımından bu bent
uyarınca temyiz kanun yoluna başvurulduğu takdirde, 5275 sayılı Kanunun 98 inci
maddesine göre ilk derece mahkemesince infazın devam edip etmeyeceğine ilişkin
bir karar verilmesi gerekmekte olup, hükümlülerin doğrudan tahliye olma imkanı
bulunmamaktadır. Düzenlemeye göre cezası infaz edilmekte olan hükümlülerin, [Ceza Muhakemesi Kanunu] 100 üncü madde uyarınca
tutukluluğunun devam edip etmeyeceği hususunda hükmü veren ilk derece
mahkemesince bir değerlendirme yapılması, koşulları bulunması halinde
tutukluluğun devamına karar verilmesi gerekmektedir. "
34. Terör örgütünün propagandasını yapma suçunun düzenleyen
12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu'nun 7. maddesinin 2.
fıkrası şöyledir:
“Terör örgütünün; cebir, şiddet veya tehdit içeren
yöntemlerini meşru gösterecek veya övecek ya da bu yöntemlere başvurmayı teşvik
edecek şekilde propagandasını yapan kişi, bir yıldan beş yıla kadar hapis
cezası ile cezalandırılır. Bu suçun basın ve yayın yolu ile işlenmesi hâlinde,
verilecek ceza yarı oranında artırılır. Ayrıca, basın ve yayın organlarının
suçun işlenmesine iştirak etmemiş olan yayın sorumluları hakkında da bin günden
beş bin güne kadar adli para cezasına hükmolunur. (Ek cümle:17/10/2019-7188/13.
md.) Haber verme sınırlarını aşmayan veya eleştiri amacıyla yapılan düşünce
açıklamaları suç oluşturmaz. Aşağıdaki fiil ve davranışlar da bu fıkra
hükümlerine göre cezalandırılır:
a) (Mülga: 27/3/2015-6638/10 md.)
b) Toplantı ve gösteri yürüyüşü sırasında gerçekleşmese
dahi, terör örgütünün üyesi veya destekçisi olduğunu belli edecek şekilde;
1. Örgüte ait amblem, resim veya işaretlerin asılması ya
da taşınması,
2. Slogan atılması,
3. Ses cihazları ile yayın yapılması,
4. Terör örgütüne ait amblem, resim veya işaretlerin
üzerinde bulunduğu üniformanın giyilmesi...”
35. 13/12/2004 tarihli 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik
Tedbirlerinin İnfazı Hakkındaki Kanun'un "Mahkûmiyet hükmünün yorumunda
veya çektirilecek cezanın hesabında duraksama" kenar başlıklı 98.
maddesinin (1) ve (3) numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Mahkûmiyet hükmünün yorumunda veya çektirilecek
cezanın hesabında duraksama olursa, cezanın kısmen veya tamamen yerine
getirilip getirilemeyeceği ileri sürülür ya da sonradan yürürlüğe giren kanun,
hükümlünün lehinde olursa, duraksamanın giderilmesi veya yerine getirilecek
cezanın belirlenmesi için hükmü veren mahkemeden karar istenir.
...
(3) Yukarıdaki fıkralar uyarınca yapılan başvurular
cezanın infazını ertelemez. Ancak, mahkeme olayın özelliğine göre infazın
ertelenmesine veya durdurulmasına karar verebilir."
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
36. Mahkemenin 13/1/2021 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
37. Başvurucu; isnat edilen terör örgütü propagandası
yapma suçundan soruşturma ve kovuşturma süreçlerinde tutuklanmadığı gibi kanun
yolu incelemesi sırasında da yargı makamlarınca tutuklanmasına dair bir karar
verilmediğini, 7188 sayılı Kanun gereğince hakkında kesinleşen mahkûmiyet
hükmünün infazının durdurularak tahliye edilmiş olması dikkate alındığında
delilleri karartma tehlikesi ve kaçma şüphesi olgularından somut olayda
bahsetmenin artık mümkün olmadığını, aynı suçtan tahliye edilmesine rağmen
gerekçesiz bir kararla itiraz üzerine yeniden -hükmen- ilk kez tutuklanmasının
ve bu tutukluluğunun öngörülebilir olmayan kanun maddelerine dayandırılarak
devam ettirilmesinin hukuki olmadığını ileri sürmüştür.
38. Diğer yandan başvurucu; terör örgütü propagandası
yapma suçundan tutuklamaya dayanak oluşturan konuşma ve açıklamalarının,
katıldığı ileri sürülen protesto eylemlerinin siyasi faaliyet kapsamında
yaptığı düşünce açıklamaları olduğunu, bu nedenle ifade özgürlüğünün, toplantı
ve gösteri yürüyüşü düzenlenme hakkının ve kanunilik ilkesinin ihlal edildiğini
de iddia etmiştir.
39. Bakanlık görüşünde özetle 7188 sayılı Kanun'un
yürürlüğe girmesi ile birlikte mahkûmiyet hükmüne dair kesinleşme olgusu
ortadan kalkmış olsa da Mahkemece verilen hükmün otomatik olarak iptal
edilmediği ve geçerliliğini korumaya devam ettiği belirtilmiştir. Bu kapsamda
Bakanlık, başvurucu hakkında tesis edilen söz konusu hükme dayalı tutma
kararının mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı ceza olarak kabul
edilerek başvurucunun şikâyeti açısından kabul edilemezlik kararı verilmesi
gerektiğini ifade etmiştir. Bakanlık somut olayda başvurucunun suç işlemiş
olabileceğinden şüphelenilmesi için inandırıcı delillerin bulunduğunu,
tutuklama nedenlerinin mevcut olduğunu ve tutuklama kararlarının ölçülü
olduğunu belirterek bu kapsamda başvurucunun yalnızca ifade özgürlüğü
kapsamında kalan eylemleri nedeniyle soruşturmaya maruz kaldığına ve
tutuklandığına ilişkin iddiaları yönünden farklı bir sonuca varılmasını gerekli
kılan bir durumun bulunmadığını da ifade etmiştir.
40. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında genel
olarak başvuru formunda belirttiği iddiaları tekrar ederek Bakanlık görüşünü
kabul etmediğini belirtmiştir.
B. Değerlendirme
41. Anayasa'nın "Kişi hürriyeti ve
güvenliği" kenar başlıklı19. maddesinin birinci, ikinci, üçüncü ve
sekizinci fıkraları şöyledir:
"Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine sahiptir.
Şekil ve şartları kanunda gösterilen :
Mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı cezaların ve
güvenlik tedbirlerinin yerine getirilmesi; ... halleri dışında kimse
hürriyetinden yoksun bırakılamaz.
Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişiler,
ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini veya değiştirilmesini önlemek
maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda gösterilen
diğer hallerde hâkim kararıyla tutuklanabilir. Hâkim kararı olmadan yakalama,
ancak suçüstü halinde veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde yapılabilir;
bunun şartlarını kanun gösterir.
Her ne sebeple olursa olsun, hürriyeti kısıtlanan kişi,
kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu kısıtlamanın kanuna
aykırılığı halinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak amacıyla yetkili bir
yargı merciine başvurma hakkına sahiptir."
42. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013,
§ 16). Başvurucunun iddialarının özü, mahkûmiyet hükmüyle birlikte tutukluluk
hâlinin devam ettirilmesine karar verilmesinin -cezalandırma kararından sonra
7188 sayılı Kanun kapsamında verilen kararda belirlenen hukuki durum
çerçevesinde- hukuka aykırı olması nedeniyle temel hak ve özgürlüklerinin ihlal
edildiğine yöneliktir. Başvurucu bu bağlamda tutuklamaya konu terör örgütü
propagandası yapma suçu bakımından kuvvetli suç belirtisinin bulunmadığını
ileri sürerken suçlamaya -ve dolayısıyla tutuklamaya- konu edilen eylemlerin
ifade özgürlüğü ile toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenlenme hakkı kapsamındaki
fiiller olduğunu iddia etmiştir. Başvurucunun anılan iddiası bağlamında tutuklamaya
konu fiillerin temel hak ve özgürlüklerin kullanımıyla ilgili olup olmadığı
hususu, bunların kuvvetli suç belirtisi teşkil edip etmediği konusunda
yapılacak incelemeyle doğrudan bağlantılıdır. Esasen başvurucu da ifade
özgürlüğü ile toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenlenme hakkının ihlal edildiğine
yönelik şikâyetlerini tutuklamanın hukuka aykırı olduğu iddiası temelinde dile
getirmiştir. Bu itibarla başvurucunun bu bölümdeki iddialarının bir bütünlük
içinde Anayasa'nın 19. maddesinin ikinci fıkrası bağlamındaki kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi gerekir. Dolayısıyla tutuklamayla
bağlantılı olarak diğer temel hak ve özgürlükler yönünden ayrıca bir inceleme
yapılmasının gerekli olmadığı değerlendirilmiştir (aynı yöndeki değerlendirme ve
uygulamalar için bkz. Ayhan Bilgen [GK], 2017/5974, 21/12/2017, § 126; Meral
Danış Beştaş (2), B. No: 2017/5845, 4/7/2018, § 102; Selahattin Demirtaş
(3), B. No: 2017/38610, 9/6/2020, § 233).
43. Somut olayda başvurucu, hakkında yürütülen soruşturma
kapsamında PKK/KCK terör örgütü üyesi olma suçlamasıyla 5271 sayılı Kanun'un
100. maddesi uyarınca tutuklanmıştır. Soruşturma sürecinde uygulanan bu
tutuklama tedbiriyle ilgili olarak başvurucu tarafından yapılan bireysel
başvuruda Anayasa Mahkemesince verilen kararda, yargı makamlarınca silahlı bir
terör örgütü olduğuna karar verilen PKK/KCK üyesi olma suçundan tutuklanması ve
bu suç yönünden yasama dokunulmazlığından yararlanamayacağı yönünde soruşturma
mercilerince yapılan değerlendirmelerin olgusal ve hukuki temelden yoksun ve
keyfî olduğunun kabulü mümkün görülmemiştir. Dolayısıyla başvurucunun
milletvekili olmasından kaynaklanan güvencelere riayet edilmeksizin
tutuklandığından bahisle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği
iddiası Anayasa Mahkemesince açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul
edilemez bulunmuştur. Bu bağlamda başvurucunun bir suç isnadına bağlı olarak
milletvekili olmasından kaynaklı muhakeme usulüne riayet edilmeden kanuna
aykırı olarak tutuklandığı iddiası hakkında Anayasa Mahkemesince daha önceki
bireysel başvurusunda karar verildiği görülmektedir (bu yöndeki ayrıntılı
açıklama için bkz. Selma Irmak, §§ 63-98).
44. Başvurucu, terör örgütü propagandası yapma suçundan
hakkında kesinleşen hapis cezasının infazına devam etmekteyken 7188 sayılı
Kanun'un yürürlüğe girmesi nedeniyle Mahkemece infazın durdurulmasına karar
verilmesinin ardından Cumhuriyet savcısınca yapılan itiraz üzerine yasal
düzenlemelere aykırı olarak ilk kez infaz aşamasında söz konusu suçtan
tutuklanmasının hukuka aykırı olduğunu iddia etmektedir.
45. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı devletin,
bireylerin özgürlüğüne keyfî olarak müdahale etmemesini güvence altına alan
temel bir haktır (Erdem Gül ve Can Dündar [GK], B. No: 2015/18567,
25/2/2016, § 62).
46. Anayasa Mahkemesi, Anayasa'nın 19. maddesi kapsamında
hürriyetten yoksun bırakma kavramını tanımlamıştır. Buna göre hürriyetten
yoksun bırakma, bir kimsenin kısıtlı bir alanda ihmal edilemeyecek bir süre
için tutulması ve bu kişinin söz konusu tutmaya rıza göstermemiş olması
şeklinde ifade edilebilecek iki unsuru içermektedir (Cüneyt Kartal, B.
No: 2013/6572, 20/3/2014, § 17).
47. Anayasa'nın 19. maddesinin birinci fıkrasında
herkesin kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına sahip olduğu ilke olarak konduktan
sonra ikinci ve üçüncü fıkralarında şekil ve şartları kanunda gösterilmek
şartıyla kişilerin hürriyetlerinden mahrum bırakılabileceği durumlar sınırlı
olarak sayılmıştır (Murat Narman, B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 42).
Devam eden fıkralarda ise hürriyetinden yoksun bırakılan kişiler bakımından
güvencelere yer verilmiştir. Bu bağlamda maddenin dördüncü fıkrasında yakalama
veya tutuklama sebepleri ile iddiaların bildirilmesi, beşinci fıkrasında
gözaltı süresi, altıncı fıkrasında yakalama veya tutuklamanın yakınlara
bildirilmesi, yedinci fıkrasında tutuklanan kişilerin makul sürede yargılanmayı
ve soruşturma veya kovuşturma sırasında serbest bırakılmayı isteme hakkı,
sekizinci fıkrasında hürriyetten yoksun bırakılmaya karşı yargı merciine
başvurma hakkı, dokuzuncu fıkrasında tazminat hakkı güvence altına alınmıştır (Galip
Öğüt [GK], B. No: 2014/5863, 1/3/2017, § 33).
48. Maddenin birinci fıkrasında geçen "hürriyet"
sözcüğü, özgürlük ve bağımsızlığın yanı sıra serbestlik anlamına da
gelmektedir. Bu anlamda kişi hürriyetine yönelik bir müdahalenin bulunduğunun
söylenebilmesi için kişinin hareket serbestisinin maddi olarak sınırlandırılmış
olması gerekir. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına yönelik bir müdahale için
kişi, rızası olmaksızın en azından rahatsızlık verecek uzunlukta bir süre
boyunca belirli bir yerde fiziki olarak tutulmalıdır (Galip Öğüt, § 34).
49. Anayasa'nın 19. maddesinin metni bir bütün olarak
değerlendirildiğinde maddenin ikinci ve üçüncü fıkralarındaki sınırlama
sebeplerinin kişilerin fiziksel özgürlüklerine ilişkin olduğu, ayrıca devam
eden fıkralardaki güvencelerin de fiziki olarak hürriyetinden yoksun bırakılmış
kişiler bakımından getirildiği görülmektedir. Dolayısıyla kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının güvence altına aldığı şey, bireylerin yalnızca fiziksel
özgürlüğüdür (Galip Öğüt, § 35).
50. 7188 sayılı Kanun'un 31. maddesindeki düzenleme ve
anılan maddenin gerekçesi birlikte gözönüne alındığında infaz aşamasında
bulunan mahkûmiyet kararları bakımından temyiz yoluna başvurulmuş olması
hükümlülerin doğrudan tahliye edilmesi zorunluluğunu da gerektirmemektedir. Bu
anlamda anılan yasal düzenlemeye göre cezası infaz edilmekte olan hükümlülerin
5271 sayılı Kanun'un 100. maddesi uyarınca tutukluluğunun devam edip etmeyeceği
hususunda hükmü veren ilk derece mahkemesince bir değerlendirme yapılarak
koşulları bulunması hâlinde tutukluluğun devamına karar verilebileceği
görülmektedir (bkz. §§ 32, 33).
51. Somut olayda, başvurucu silahlı terör örgütüne üye
olma suçundan yargılandığı dava kapsamında Mahkemece 7 yıl 6 ay hapis cezası
ile cezalandırılmış ve anılan hükümle birlikte tutukluluk hâlinin devamına
karar verilmiştir. Anılan bu hüküm -bireysel başvuruda bulunulduğu tarihte-
temyiz incelemesi için Yargıtay nezdinde derdesttir ve Yargıtay tarafından
inceleme sürecinde başvurucu hakkında belirtilen suç yönünden bir tahliye
kararı da verilmemiştir. Ayrıca Mahkemece 5/11/2019 tarihli ek karar ile
birlikte 7188 sayılı Kanun'un 31. maddesi gözetilerek başvurucunun silahlı
terör örgütüne üye olma suçundan hükmen tutukluk hâlinin devamına da
hükmedilmiştir.
52. Öte yandan aynı yargılama kapsamında başvurucu, terör
örgütü propagandası yapma suçundan da 1 yıl 18 hapis cezası ile mahkûm edilmiş
olup anılan hüküm istinaf incelemesi sonucunda kesinleşerek infaz edilmeye
başlanmıştır. Başvurucu 7188 sayılı Kanun'un lehine düzenlemeler getirdiğini
belirterek terör örgütü propagandası yapma suçundan verilen hapis cezasının
infazının durdurulmasını talep etmiş; Mahkemece başvurucunun talebi önce kabul
edilmiş, ardından ise anılan karara Cumhuriyet savcısı tarafından yapılan
itiraz üzerine 7188 sayılı Kanun'un 31. maddesi gerekçe gösterilerek infazın
durdurulması ile birlikte anılan suç yönünden hükmen tutuklama kararı
verilmiştir.
53. Yukarıda da değinildiği üzere bireysel başvuruda
bulunulduğu tarih itibarıyla başvurucu hakkında iki tane -hükmen- tutuklama
kararı bulunmaktadır. Anayasa Mahkemesi kişiler hakkındaki birden fazla suça
ilişkin soruşturma ve kovuşturmaların bir dosya üzerinden yürütülmesi veya bir
dosyada birleştirilmiş olması hâlinde -bu soruşturma ve kovuşturmaların belli
bir bütünlük içinde yürütüleceğini gözönüne alarak- uygulanan bir tutuklama
tedbirinin soruşturma ve kovuşturmaların tamamı açısından sonuç doğuracağına
vurgu yapmıştır (Burak Döner, B. No: 2012/521, 2/7/2013, §§ 46-48; Abdullah
Ünal, B. No: 2012/1094, 7/3/2014, § 41).
54. Bu kapsamda silahlı terör örgütüne üye olma suçundan
verilen tutuklama kararının "mahkemelerce verilmiş hürriyeti
kısıtlayıcı cezaların ve güvenlik tedbirlerinin yerine getirilmesi" niteliğinde
olduğu anlaşılmaktadır. Bu nitelikteki bir tutmayla ilgili olarak suç
isnadına bağlı tutmaya ilişkin güvencelerin uygulanması mümkün değildir.
Diğer yandan UYAP'tan yapılan incelemede terör örgütü propagandası yapma suçuna
ilişkin olan 5/11/2019 tarihli hükmen tutuklama kararının başvurucunun ceza
infaz kurumunda bulunduğu zaman diliminin herhangi bir sürecinde de fiziksel
özgürlüğünün anılan tutuklama kararı yönünden maddi olarak kısıtlanmadığı açık
bir şekilde görülmektedir (bkz. § 27). Kaldı ki söz konusu tutuklama kararının
infazının yapıldığına dair başvurucunun herhangi bir iddiası bulunmadığı gibi
Anayasa Mahkemesince bu yönde bir tespit de yapılmamıştır. Zira bireysel
başvurunun yapıldığı tarihte ve sonrasında da başvurucunun silahlı terör
örgütüne üye olma suçundan mahkûmiyete bağlı tutulma hâli devam etmektedir.
55. Bu itibarla somut başvuruya konu edilen terör
örgütünün propagandasını yapma suçundan verilen hükmen tutuklama kararı
nedeniyle başvurucunun -başvuru tarihinde silahlı terör örgütüne üye olma
suçundan hükmen tutuklu bulunduğu- ceza infaz kurumunda fiziksel olarak
özgürlüğünden yoksun bırakılması söz konusu olmadığından kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkına yönelik bir ihlalin bulunmadığının açık olduğu anlaşılmıştır.
56. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun iddiasına ilişkin
olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan başvurunun açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekmektedir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde
BIRAKILMASINA 13/1/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.