logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Bedriye Öğke ve Cemal Öğke [2.B.], B. No: 2019/4799, 27/2/2024, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

BEDRİYE ÖĞKE VE CEMAL ÖĞKE BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2019/4799)

 

Karar Tarihi: 27/2/2024

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

M. Emin KUZ

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Yıldız SEFERİNOĞLU

Raportör

:

Hasan SARAÇ

Başvurucular

:

1. Cemal ÖĞKE

 

 

2. Bedriye ÖĞKE

Vekilleri

:

Av. Tuğba DENİZ KUTLAY

 

 

Av. Canan SALTAŞ FİDAN

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, polis memurunun ateşli silahla ateş etmesi sonucu meydana gelen ölümden doğan zararların tazmini istemiyle açılan tam yargı davasında maddi tazminat talebinin reddedilmesi nedeniyle yaşam hakkıyla bağlantılı etkili başvuru hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 4/2/2019 tarihinde yapılmıştır. Komisyon, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.

3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir. Başvurucular, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmuştur.

III. OLAY VE OLGULAR

4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden ulaşılan bilgi ve belgelere göre ilgili olaylar özetle şöyledir:

A. M.Ö.nün Ölümü ve Bu Konuya İlişkin Ceza Soruşturması Süreci

5. Kocaeli ili Gebze ilçesinde 15/4/2013 tarihinde 02.30 sıralarında Gebze İlçe Emniyet Müdürlüğü Beylikbağı Ş.F.A. Polis Merkezi Amirliğine bağlı ekipler Amirliğe 80-90 metre uzaklıkta bulunan bir kuyumcuda hırsızlık yapıldığı ihbarı alınması üzerine, olay saatinde görevli olan F.K ve H.E. isimli memurlar, görev nedeniyle kendilerinde bulunan silahlarını alarak hızlıca olayın meydana geldiği mahale doğru intikal etmişlerdir.

6. Olay yerinde yüzleri maskeli olan şüphelilerin ihtara rağmen çaldıkları suç unsuru malzemeler ile daha önceden çalındığı sonradan ortaya çıkan bir araca binmeye çalıştıkları sırada polis memuru H.E. ''Dur, polis!'' şeklinde bağırdıktan sonra bir el ateş etmiştir. Olayda yaralanan başvurucuların çocuğu olan M.Ö., arkadaşları tarafından yaralı olarak İstanbul Sultanbeyli Devlet Hastanesi Acil Servisine bırakılmış ise de burada ölmüştür.

7. Olayla ilgili olarak Gebze Cumhuriyet Başsavcılığı (Başsavcılık) tarafından başlatılan soruşturmada, otopsi işlemi yapılmış ve M.Ö.nün ateşli silah yaralanmasına bağlı olarak öldüğü tespit edilmiştir.

8. Başsavcılık, polis memuru hakkında kasten öldürme suçundan Gebze 2. Ağır Ceza Mahkemesinde (Ceza Mahkemesi) 14/1/2014 tarihinde dava açmıştır.

9. Ceza Mahkemesi 30/3/2015 tarihinde, sanık polis memurunun taksirle adam öldürme suçunu işlediğini kabul ederek sanığın cezalandırılmasına karar vermiştir. Hükmün gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:

'' ..Olayın oluş şekli, yukarıda belirtilen ifade ve delillerle tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde, ihbarı alarak olay yerine koşan ve olaya sıcağı sıcağına müdahale eden polis memuru sanığın olay anındaki durumu, kapşonlu, atkılı, ellerinde torbayla kaçmakta olan şüphelerin durumu, şüphelilerin çalışmakta olan araca binip kaçıyor oluşları, suç üstü hali olması, sanığın tekrar ateş etme imkanı varken atmaması vs. hususları birlikte değerlendirildiğinde, sanığın eyleminin ceza sorumluluğunu kaldıran nedenlerde kasıt olmadan sınırın aşılması suretiyle işlendiği, eylemin taksirle işlenmiş olması halinde de cezalandırılıyor olması sebebiyle sanığın eylemine uyan TCK'nın 27/1 maddesi delaletiyle TCK 85/1 maddesi kapsamında kaldığı kanaatine varılmıştır.

Zira, Anayasanın 17. maddesi 1. fıkrasında “herkesin yaşama hakkına” sahip olduğu belirtilmiş, ancak aynı maddenin 4. fıkrasında “meşru müdafaa hali, yakalama ve tutuklama kararlarının yerine getirilmesi, bir tutuklu veya hükümlünün kaçmasının önlenmesi, bir ayaklanma veya isyanın bastırılması, sıkıyönetim veya olağanüstü hallerde yetkili merciin verdiği emirlerin uygulanması sırasında silah kullanılmasına kanunun cevaz verdiği zorunlu durumlarda meydana gelen öldürme fiilleri, birinci fıkra hükmü dışındadır.” denilmek suretiyle birinci fıkradaki hakkın istisnalarını düzenlemiş,

Ülkemizin taraf olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 'Haklar ve Özgürlükler' başlıklı bölümünde yer alan 2. maddesinde “yaşama hakkı” düzenlenmiş, aynı maddenin b bendinde “Usulüne uygun olarak yakalamak veya usulüne uygun olarak tutuklu bulunan bir kişinin kaçmasını önlemek için kuvvete başvurulmasının kesin zorunluluk haline gelmesi sonucunda ölüm meydana gelmişse yaşama hakkının ihlal edilmiş sayılamayacağı [belirtilmiştir].

....

Somut olayda, sanığın, Anayasanın 17., AİHS.nin 2. ve PVSK.nun 16/7-c maddelerine uygun hareket ederek kaçan ve suçüstü halinde bulunan maktulün kaçmasını engellemek için uyarıda bulunduğu, maktulün buna rağmen kaçmaya devam etmesi nedeniyle de öldürme kastı olmaksızın aracın arkasından ateş ederek kaçmalarını engellemeye çalıştığı, ancak sanığın koşarak olay yerine gelmesi, nefes nefese kalması ve faillerin de o sırada kaçmakta olmaları nedeniyle hedefi tam olarak ayarlayamadığı ve mermilerden bir tanesinin aracın arka plakasının yanından girip bagaj içinden ve koltuklardan geçerek maktulün sırt bölgesine isabet etmek suretiyle maktulün ölümüne neden olduğu olayda, olayın oluşu, sanığın olay anındaki durumu ve atış sayısı dikkate alındığında, hukuka uygunluk nedenlerinden 'kanunun emrini yerine getirmede sınırın taksirle aşılması' söz konusu olduğundan, TCK.nun 24/1, 27/1 ve 85/1 maddeleri uyarınca uygulama yapılarak aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.

.....[S]anığın sübuta eren eyleminin kanunun emrini yerine getirmede sınırın taksirle aşılması suretiyle taksirle bir kişinin ölümüne sebebiyet vermek suçunu oluşturduğu anlaşıldığından sanığın eylemine uyan TCK.nun 24/1 ve 27/1 yollaması ile TCK.nun 85/1. maddesi uyarınca suçun işleniş biçimi, Suçun konusunun önem ve değeri ve sanığın taksire dayalı kusurunun ağırlığı nazara alınarak takdiren ve teşdiden sanığın 6 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına,

Sanığın yargılama sürecindeki davranışları, cezanın geleceği üzerinde ki olası etkileri, sabıkasız oluşu nazara alındığında, bu durum sanık lehine takdiri indirim nedeni olarak kabulü ile sanığa verilen cezanın TCK’nun 62. maddesi uyarınca takdiren 1/6 oranında indirimi ile sanığın 5 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına,

Sanık hakkında bundan başkaca yasal ve takdiri artırım ve indirim maddelerinin uygulanmasına yer olmadığına,

Sanığın işlemiş olduğu suçun taksirli suç oluşu, suçun işleniş özellikleri, sanığın sabıkasız kişiliği, verilen hürriyeti bağlayıcı cezanın miktarı, sanığın şahsi ve sosyal durumu nazara alınarak, TCK’nun 50/4 maddesi uyarınca verilen hürriyeti bağlayıcı cezanın günlüğü takdiren 20 TL den adli para cezasına çevrilerek sanığın sonuç olarak 36.500 TL ADLİ PARA CEZASI İLE CEZALANDIRILMASINA ... [karar verildi.] ''

10. Bireysel başvuru yapıldıktan sonra bu hüküm Yargıtay 12. Ceza Dairesi (Ceza Dairesi) tarafından özetle, 4/7/1934 tarihli ve 2559 sayılı Polis Vazife ve Salâhiyet Kanunu’nun16. maddesi uyarınca silah kullanma yetkisi bulunan polis memuru olan sanığın, kanun hükmünü yerine getirdiği ve bunu yaparken de hukuka uygunluk nedeninin sınırını aşmadığının anlaşılması karşısında, beraatine karar verilmesi yerine, yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı biçimde mahkûmiyet kararı verilmesi gerekçesiyle 14/2/2021 tarihinde bozulmuştur.

11. Ceza Dairesinin 4/2/2021 tarihli bozma kararından sonra Gebze 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 2021/145 esas sayılı dosya üzerinden başlayan yargılama sürecinde Ağır Ceza Mahkemesi bozma kararına uyarak sanığın beraatine 21/10/2021 tarihinde karar vermiştir. Başvurucuların karara karşı temyiz başvurusunda bulunması nedeniyle dosya hâlen derdest olup yargılamada henüz kesin bir hüküm bulunmamaktadır.

B. Ölümden Doğan Zararların Tazmini İçin Açılan Tam Yargı Davasıyla İlgili Süreç

12. Aralarında başvurucuların da bulunduğu M.Ö.nün mirasçıları, olaya müdahale eden Beylikbağı Polis Merkezi Amirliğine bağlı polis memurunun, olay sırasında kanunun emrinini yerine getirme sınırının aşılması nedeni ile M.Ö.nün öldüğünü, olay ve ölüm nedeniyle maddi ve manevi zararlarının bulunduğunu, idarenin hizmetin kötü işlemesi nedeniyle kusur sorumluluğunun olduğunu, polis memurunun herhangi bir uyarıda bulunmadan ve dur ihtarı yapmadan karakoldan gelerek doğrudan ateş ettiğini ileri sürmüşler ve maddi ve manevi zarara karşılık fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla başvurucular için 58.475,48 TL maddi ve 7.500 TL manevi, M.Ö.nün beş kardeşi için ayrı ayrı 5.000 TL toplamda 25.000 TL manevi tazminatın olay tarihinden itibaren yasal faiz işletilerek ödenmesi için Kocaeli 1. İdare Mahkemesinde (İdare Mahkemesi) tazminat davası açmışlardır.

13. İdare Mahkemesi 20/3/2018 tarihinde verdiği kararla davacıların maddi tazminat istemlerini tamamen, manevi tazminat istemlerini ise kısmen kabul etmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:

''...İdarenin hukuki sorumluluğunu gerektiren unsurlardan olan 'Hizmet kusuru' idarenin yapmakla yükümlü olduğu kamu hizmetinin yürütülmesinde eksiklik, aksaklık ve bozukluklar bulunduğunu ifade eden bir kavramdır.

Dava dosyasının incelenmesinden; Gebze İlçe Emniyet Müdürlüğü Beylikbağı Polis Merkezinde görev yapan polis memurlarının 15/04/2013 tarih ve saat 02:30 sıralarında karakola 80-90 m mesafede bulunan kuyumcuda hırsızlık olayı olduğuna dair yapılan anons üzerine olay yerine ulaştıkları, maktul ve diğer hırsızların çaldıkları malzemeler ile birlikte yine çalıntı olan araca bindikleri sırada polis memuru [H.E.nin] 'dur polis' diye bağırarak araca doğru bir el ateş ettiği, hırsızlık olayını gerçekleştiren şüphelilerin olay yerinden araçla kaçıp uzaklaştıktan sonra, polis memuru [H.E.nin] ateş etmesi sonucu maktulün yaralı olduğunun anlaşılması üzerine hastaneye bırakıldığı, maktulün hastanede yapılan kontrollerde ölmüş olduğunun anlaşılması sonucunda soygununa müdahale eden Beylikbağı Polis Merkezi Amirliğine bağlı polis memuru [H.E.nin] olay sırasında kanunun emrini yerine getirme sınırının aşılması nedeni ile maktulün ölmesi sonucu ortaya çıkan maddi ve manevi zarara karşılık fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik maktulün anne ve babası için ayrı ayrı 10.000-TL (Islah edilen miktar itibariyle 58.475,48-TL) maddi ve 7.500-TL manevi, maktulün beş kardeşi için ayrı ayrı 5.000-TL toplamda 25.000-TL manevi tazminat istemiyle bakılan dava açılmıştır.

Dava konusu olayda, Gebze 2. Ağır Ceza MahkemesininE:2014/26, K:2015/176 sayılı kararında polis memuru [H.E.nin] ''kanunun emrini yerine getirmede sınırın taksirle aşılmasının sonucunda taksire dayalı kusurun ağırlı nazara alınarak taktiren altı yıl hapis cezası ile cezalandırıldığı, cezasına indirim uygulanarak beş yıla indirilip, adli para cezasına çevrilerek 36.500-TL para cezası ile cezalandırıldığı anlaşılmaktadır.

Bu durumda; polis memuru [H.E.nin] olay yerine vardıkları sırada kuyumcuda maktul ve diğer hırsızların gördüğü, 'dur polis' diye bağırdığı, maktulün çaldıkları malzemeler ile birlikte yine çalıntı olan araca bindikleri sırada polis memuru [H.E.nin] bir el ateş ettiği, araçta yapılan incelemede merminin arka plakaya yakın bir kısımdan girip maktulün sol sırt kısmından girerek yaraladığı, sonrasında hastaneye bırakıldığında ise ölmüş olduğu, olayın oluşunda olmasa da sonucun meydana gelme aşamasında müteveffanın kusuru bulunmadığı, idarenin sunduğu hizmette gerekli olan özen yükümlülüğünü yerine getirmediği, polis memuru [H.E.nin] müteveffanın ölümünde kusurlu olduğu görüldüğünden, hizmetin kötü işlemesi nedeniyle davalı İçişleri Bakanlığı'nın hizmet kusurunun bulunduğu, bu nedenle de davacının maddi ve manevi zararlarını karşılamakla yükümlü olduğu sonucuna varılmıştır.

Destekten yoksun kalma tazminatının amacı, desteğini yitiren kimsenin, ölümün meydana gelmesinden önce içinde bulunduğu sosyal ve ekonomik yaşama düzeyinin devamını sağlayacak yardımın karşılığı olan paranın ödettirilmesidir. Kanundan veya sözleşmeden doğan bir bakım yükümlülüğü bulunmasa dahi, fiilen ve düzenli biçimde yardım eden kimsenin destek sayılacağı yargı kararları ile kabul edilmiştir.

Bakılan davada, davalı idarenin hizmet kusuru nedeniyle aleyhine hükmedilecek olan maddi tazminat miktarının belirlenmesi için destekten yoksun kalma tazminatının hesaplanması amacıyla Mahkememiz tarafından dosya üzerinde bilirkişi incelemesi yapılmasına karar verildiği, 07.11.2017 tarihinde Mahkememiz kaydına giren bilirkişi raporunda; maktulün babası için 27.342,31-TL, annesi için 31.133,17-TL, olarak hesaplandığı görülmekte olup, bilirkişi raporuna yapılan itirazlar yerinde görülmeyerek raporda tespit edilen tazminat miktarının Mahkememizce hükme esas alınabilecek nitelikte olduğu kanaatine varılmıştır.

Bu bakımdan; davacının yukarıda yer verilen hesaplamaya göre uğradığı 10.000,00 TL maddi tazminatın davalı idareye başvuru tarihi olan 16/12/2015 tarihinden itibaren, 48.475,48-TL'nin ise ıslah dilekçesinin davalı idareye tebliğ tarihi olan 12.02.2017 tarihinden itibaren itibaren yürütülecek yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi gerekmektedir.

Davacıların manevi tazminat istemine gelince;

Manevi tazminat, Patrimuanda meydana gelen bir eksilmeyi karşılamaya yönelik bir tazmin aracı olmayıp, manevi tatmin aracıdır. Başka türlü giderim yollarının bulunmayışı ve yetersiz kalışı, manevi tazminatın parasal olarak belirlenmesi zorunlu hale getirmektedir. Manevi tazminata hükmedilebilmesi için kişinin fizik yapısını zedeleyen, yaşama ve kazanma gücünün azalması sonucunu doğuran olayların meydana gelmesi veya idarenin hukuka aykırı bir işlem veya eylemi sonucunda elem ve üzüntünün duyulmuş olması veya şeref ve haysiyetin rencide edilmiş olması gerekir.

Olayda, daha önceden birden fazla hırsızlık suçu işlemiş olan maktulün askerlik görevini yerine getirirken kaçıp, kendisi gibi birden fazla hırsızlık suçuna karışmış arkadaşıyla birlikte çalıntı bir araçla kuyumcu soygunu yaparken gerçekleşmiş ise de olayın ölümle sonuçlandığı ve ölüm olayının ailede elem ve üzüntü oluşturduğu açık olup, manevi tazminata hükmedilmesi gerektiğinden, olayın oluş biçimi, davalı idareyle birlikte diğer kişilerin de sorumlulukları ve davalı idarenin kusuru dikkate alınmak suretiyle Mahkememizce takdiren davacı anne ve baba lehine her biri için ayrı ayrı olmak üzere 3.000,00 TL manevi tazminatın, davacı kardeşler için ise her biri için ayrı ayrı olmak üzere 2.000,00 TL manevi tazminatın davalı idareye başvuru tarihi olan 16/12/2015 tarihinden itibaren yürütülecek yasal faiziyle birlikte davacılara ödenmesine karar verilmesi gerekmektedir.

Açıklanan nedenlerle, davacıların maddi tazminat isteminin kabulüne, manevi tazminat isteminin kısmen kabulüne, 10.000,00 TL maddi ve 16.000,00 TL manevi tazminatın davalı idareye başvuru tarihi olan 16/12/2015 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle, 48.475,48-TL'nin ıslah dilekçesinin davalı idareye tebliğ tarihi olan 12/02/2017 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalı idare tarafından davacılara ödenmesine, fazlaya ilişkin tazminat taleplerinin reddine .. [karar verilmiştir.]''

14. Anılan karar, davalı idarece yapılan istinaf başvurusu üzerine İstanbul Bölge İdare Mahkemesi Dokuzuncu İdare Dava Dairesi (Dava Dairesi) tarafından incelenmiştir. Yapılan inceleme sonunda davalı idarenin istinaf istemi manevi tazminata ilişkin hüküm yönünden reddedilmiş, maddi tazminata ilişkin hüküm yönünden ise kabul edilerek, İdare Mahkemesininmaddi tazminat yönünden kurduğu hüküm kaldırılıp davacıların maddi tazminat talepleri reddedilmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:

''...Olayda; maddi tazminata hükmedilmesi boyutuyla mahkeme kararı incelendiğinde;

İdarelerin eylemlerinden ve işlemlerinden dolayı açılacak tazminat davalarında, idarelerin hizmet kusurunun, kusursuz sorumluluğun ve sosyal risk ilkesinin irdelenmesi ve incelenmesi ile kusur oranlarının belirlenmesi ve tazminatın hesaplanması sırasında eylem veya işlem nedeniyle zarar gören kişi veya kişilerin, ya da üçüncü kişilerin olayın oluşuna, zararın meydana gelmesine etkilerinin, müterafik kusur durumunun, yahut mücbir sebeplerin de dikkate alınması gerekmektedir.

Destekten yoksun kalma tazminatıyla, ölenin gelecekte elde etmesi muhtemel gelirinin güncelleştirilerek, destekten yoksun kalanın ölüm olayından önceki sosyal ve ekonomik yaşam düzeyinin devamını sağlayacak gelire kavuşturulması amaçlanmaktadır.

Olayın meydana gelmesi sonrasında yapılan ceza yargılama sonucunda davacıların yakının ölümüne neden olan polis memurunun suçlu bulunarak cezalandırılmış olması karşısında, idarenin ajanının söz konusu görev kurusu kapsamındaki fiilinden dolayı idarenin hizmet kusurunun bulunduğu açık olmakla davacılar murisinin ölüm tarihi dikkate alınarak destekten yoksun kalma tazminatının hesaplandığı, hükme esas alınabilecek nitelikte bulunan bilirkişi raporuna göre destekten yoksun kalma tazminatının kabulüne karar verildiği görülmektedir.

Bu durumda, davacılar murisi yönünden ceza davasının yürütülmesine hukuki olanak bulunmamakla birlikte, öldürülmemiş olması halinde, ceza davasına ilişkin dosyada yer alan bilgi, belge ve alınan ifadelere göre (varsa aynı olaydan dolayı yargılanan diğer sanıkların ceza davasındaki bilgi ve belgelerden de yararlanmak suretiyle) alması muhtemel hapis cezası da dikkate alınarak davacıların destekten yoksun kalma tazminatının hesaplanması gerekmektedir.

Yukarıda da belirtildiği üzere olayın meydana gelmesi sonrasında yapılan ceza yargılama sonucunda davacıların yakınının ölümüne neden olan polis memurunun suçlu bulunarak cezalandırılmış olması karşısında, idarenin ajanının söz konusu görev kusuru kapsamındaki fiilinden dolayı idarenin hizmet kusurunun bulunduğu açık olmakla birlikte; davacıların yakını herhangi bir olaya karışmaksızın, kendi halinde bir haldeyken polis memurunun ateş açması sonucunda yaralanarak vefat etmemiş, arkadaşlarıyla tasarlayarak ve planlayarak soyguna kalkıştıkları bir olay sonrasında polisin müdahalesi ilede teşebbüs aşamasında kalan ancak işyeri dokunulmazlığının ihlali durumunun gerçekleştiği ( olaya karışan üçüncü şahısla ilgili olarak verilen Gebze 5. Asliye Mahkemesi'nin 08/09/2017 günlü ve E:2017/232, K:2017/476 sayılı kararı, Yargıtay 13. Ceza Dairesi'nin 18/06/2018 günlü ve E:2018/1367, K:2018/9041 sayılı onama kararı ile ortaya konulan ) bir olay sonrasında polislerden kaçarken ateş açılması sonucunda yaralanması ve arkadaşları tarafından olay yerinden kaçırıldıktan sonra başka bir ilçe hudutları dahilinde hastane önüne bırakılması sonrasında vefat etmiş olmakla davacıların yakının bu fiilleri nedeniyle olayda müterafik kusurunun bulunduğu açık olmasına karşın idare mahkemesince bu husus dikkate alınmadığı gibi destekten yoksun kalma hesabının yapılması sırasında davacıların yakınının belirtilen fiili nedeniyle yaşaması halinde alacağı ceza ve buna bağlı olarak cezaevinde kalacağı muhtemel süre ile res'en inceleme yetkisi kapsamında yapılan inceleme sonucunda UYAP kayıtlarından yukarıda belirtilen kararlarla birlikte temin edilen ve dosyaya konulan muhtelif ceza mahkemesi kararlarında müteveffanın sağlığında çeşitli fiileri nedeniyle yargılanması sonucunda(Kartal 2. Çocuk Mahkemesi'nin 08/04/2010 günlü ve E:2008/305, K:2010/211 sayılı kararıyla hırsızlığa teşebbüs, konut dokunulmazlığını ihlal, İstanbul Anadolu 3.Asliye Ceza Mahkemesi'nin 12/05/2011 günlü ve E:2011/67, K:2011/368 sayılı kararıyla hırsızlık, Gebze 5. Asliye Ceza Mahkemesi'nin E:2011/669, K:2012/361 sayılı kararıyla hırsızlık, Şile Asliye Ceza Mahkemesi'nin17/04/2012 günlü ve E:201/84, K:2012/125 sayılı kararıyla hırsızlık, Kadıköy 1. Çocuk Mahkemesi'nin 12/10/2010 günlü ve E:2009/341, K:2010/213 sayılı kararıyla hırsızlık suçlarından ) mahkum olması (vefat neticesinde bu davaların düşmesi gerektiğine ilişkin Yargıtay Ceza Dairelerinin bozma kararı olmakla birlikte) durumları dikkate alınarak yaşaması halinde cezaevinde kalacağı muhtemel sürenin de dikkate alınmasının yerleşik idari yargı içtihatlarıyla hakkaniyete ve mümkün olduğunca gerçeğe yakın destekten yoksun kalma hesabının yapılması çerçevesinde daha uygun olacağı sonucuna varılmıştır.

Bu durumda; gerek davacıların yakının olaydaki müterafik kusuru, gerekse ilgilinin sağlığında aldığı ancak vefatı nedeniyle ceza davası düşen mahkumiyetleri ile olay sonucunda alacağı ceza nedeniyle muhtemel mahkumiyeti dikkate alındığında söz konusu kişinin bil fiil çalışarak destek sağlayabileceğinin mümkün olamayacağı sonucuna varılmakla davacıların maddi tazminat istemlerinin reddi gerekirken bu hususlar dikkate alınmaksızın maddi tazminata hükmedilmesinde hukuka uyarlık görülmemiştir.''

15. Karar 11/1/2019 tarihinde başvurucular vekiline tebliğ edilmiştir.

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

16. Anayasa Mahkemesinin 27/2/2024 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucuların İddiaları ve Bakanlık Görüşü

17. Başvurucular; idarenin ajanının eyleminin görev kusuru kapsamında kaldığının hem ceza yargılaması hem de İdare Mahkemesinin kararı ile kabul edildiğini, M.Ö.nün idarenin kusuru sonucunda öldüğünü, buna rağmen maddi tazminat talepleriyle ilgili olarak Dava Dairesince hukuka aykırı kabullere dayalı yanlış değerlendirmeler yapıldığını ve maddi tazminat taleplerinin reddi nedeniyle yaşam hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir. Başvurucular ayrıca ölenin herhangi bir olaya karışmamasına ve kendi hâlinde bir insan olmasına rağmen teşebbüs aşamasında kalan bir suçun sonrasında polis tarafından öldürüldüğünü belirterek diğer insanlardan ayrı tutularak gerçekleştirilen bu ölüm nedeniyle eşitlik ilkesinin ihlal edildiğinden yakınmışlardır.

18. Bakanlık görüşünde, söz konusu iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde olup olmadığının değerlendirilmesi gerektiği belirtilip ihlal iddialarının değerlendirilmesinde konuyla ilgili Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatlarının dikkate alınması gerektiği açıklanmıştır.

19. Başvurucular, Bakanlık görüşüne karşı beyanında ihlal iddialarını yinelemiştir.

B. Değerlendirme

20. Anayasa Mahkemesi olayların başvurucular tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder. Başvurucuların yakını M.Ö. polisin ateşli silah kullanması sonucunda vefat etmiş ve bu olay hakkında yürütülen ceza yargılaması henüz sona ermemiştir. Başvurucuların anılan yargılamanın etkililiğine ilişkin bir şikâyeti de yoktur. Bununla birlikte İdare Mahkemesi, ölüm olayında idarenin kusurlu olduğunu tespit edip başvurucular lehine manevi tazminata hükmetmiş ve bu hüküm istinaf incelemesinden geçerek kesinleşmiştir. Bu durumda başvurucuların maddi tazminat talebinin reddine ilişkin şikâyetin yaşam hakkıyla bağlantılı olarak etkili başvuru hakkı kapsamında incelenmesi gerekir.

21. Anayasa’nın “Kişinin dokunulmazlığı, maddî ve manevî varlığı” kenar başlıklı 17. maddesinin birinci fıkrasının ilgili kısmı ile iddianın değerlendirilmesinde esas alınacak “Temel hak ve hürriyetlerin korunması kenar başlıklı 40. maddesi şöyledir:

''Madde 17:

Herkes, yaşama... hakkına sahiptir

Madde 40:

Anayasa ile tanınmış hak ve hürriyetleri ihlâl edilen herkes, yetkili makama geciktirilmeden başvurma imkânının sağlanmasını isteme hakkına sahiptir.

Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır.

Kişinin, resmî görevliler tarafından vâki haksız işlemler sonucu uğradığı zarar da, kanuna göre, Devletçe tazmin edilir. Devletin sorumlu olan ilgili görevliye rücu hakkı saklıdır.”

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

22. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan yaşam hakkıyla bağlantılı olarak etkili başvuru hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

a. Genel İlkeler

23. Anayasa'nın 40. maddesinde güvence altına alınan etkili başvuru hakkı; anayasal bir hakkının ihlal edildiğini ileri süren herkese hakkın niteliğine uygun olarak iddialarını inceletebileceği makul, erişilebilir, ihlalin gerçekleşmesini veya sürmesini engellemeye ya da sonuçlarını ortadan kaldırmaya (yeterli giderim sağlamaya) elverişli idari ve yargısal yollara başvuruda bulunabilme imkânı sağlar. Bunun için sözü edilen başvuru yollarının sadece hukuken mevcut bulunması yeterli olmayıp uygulamada da etkili olması, eş ifadeyle başarı şansı sunması gerekir. Bununla birlikte bir başvuru yolunun gerek hukuken gerekse uygulamada genel anlamda etkili olması, somut olay bakımından etkili başvuru hakkına ilişkin bir müdahale bulunup bulunmadığının değerlendirilmesine engel değildir (Yusuf Ahmed Abdelazım Elsayad, B. No: 2016/5604, 24/5/2018, §§ 60, 61). Ayrıca etkili başvuru hakkı bakımından inceleme yapılabilmesi kural olarak Anayasa'da teminat altına alınan ve ihlal edildiği yönündeki hakkın, özgürlüğün ya da yasağın ihlal edildiğine önceden karar verilmesi şartına bağlı değildir (Abdullah Yaşa [GK], B. No: 2015/12486, 5/11/2020, § 64).

b. İlkelerin Olaya Uygulanması

24. Başvurucular, olay nedeniyle maddi ve manevi tazminat taleplerine dayalı olarak tam yargı davası açmışlardır. İdare Mahkemesi, ilgili Ağır Ceza Mahkemesi kararını esas alarak, idarenin somut olayda kusurlu olduğunu kabul edip başvurucular lehine maddi ve manevi tazminata hükmetmiştir.

25. İdarenin istinaf başvuru üzerine Dava Dairesi, manevi tazminata ilişkin hüküm yönünden istinaf istemini kabul etmemiş ancak İdare Mahkemesinin maddi tazminat talebi hakkında kurduğu hükmü kaldırıp başvurucuların maddi tazminat istemini reddetmiştir. Dava Dairesine göre başvurucuların yakını M.Ö. arkadaşlarıyla tasarlayarak ve planlayarak soyguna kalkışmış, polisin silahlı güç kullanması sonucunda suç işlediği sırada vurularak yaralanmış ve arkadaşları tarafından olay yerinden kaçırıldıktan sonra başka bir ilçe hudutları dâhilinde hastane önüne bırakılması sonrasında vefat etmiştir. Dolayısıyla ölüm olayının meydana gelmesinde M.Ö.nün müterafik kusuru bulunmaktadır. Ayrıca destekten yoksun kalma hesabı yapılırken M.Ö.nün yaralandığı sırada işlediği tamamlanmış/teşebbüs aşamasında kalmış suçlar nedeniyle alacağı cezanın yanı sıra, gerek bu suçlar gerekse ölmesinden önce mahkûm olduğu kesinleşmemiş cezalar nedeniyle ceza infaz kurumunda kalacağı muhtemel sürenin dikkate alınması gereklidir. M.Ö.nün müterafik kusuru, sağlığında devam eden ancak vefatı nedeniyle düşen ceza davaları ve yargılamaya konu olay nedeniyle verilmesi muhtemel mahkûmiyet kararı dikkate alındığında M.Ö.nün başvuruculara maddi destek sağlaması mümkün değildir.

26. Maddi tazminat taleplerine ilişkin olarak Dava Dairesinin dava dosyasında mevcut nesnel veriler yerine birtakım varsayımlardan hareketle sonuca vardığı görülmektedir(bkz. § 14).Gerçekten de Dava Dairesi, başvurucuların ölen yakınının mahkûm olduğu ceza yargılamalarına ve ceza infaz kurumunda tutulacağı süreye işaret edip bilfiil çalışamayacağına ilişkin değerlendirmelerde bulunmuş ve böylece başvurucuların maddi tazminata ilişkin iddiaları yönünden teoride ve uygulamada etkili olan tam yargı davası yolunu, varsayıma dayalı hüküm tesis etmek suretiyle etkisiz kılmıştır. Şüphesiz Dava Dairesinin somut olaya ilişkin bilgi ve belgeleri değerlendirmesinin önünde herhangi bir engel bulunmamaktadır. Diğer bir ifadeyle Dava Dairesi, somut olayın oluş şeklini de dikkate alarak -varsayıma dayanmadan ve masumiyet karinesini etkilemeyecek bir değerlendirme ile- sonuca varabilir.

27. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkıyla bağlantılı olarak Anayasa'nın 40. maddesinde düzenlenen etkili başvuru hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

28. Başvurucular; M.Ö. hakkında, olay nedeniyle hiçbir ceza soruşturması ve kovuşturması işlemi yapılmadığını, böylece bir suç isnadı altında olmadığını, olay nedeniyle M.Ö.nün kesin olarak herhangi bir mahkûmiyet hükmünün bulunmamasına ve bu nedenle masum olmasına rağmen Dava Dairesi kararında muhtemel faraziyelere dayalı olarak müterafik kusurlu olduğunun kabul edilmesi, kararda M.Ö.nün yargılama olmaksızın doğrudan suçlu kabul edilmesi nedeniyle de masumiyet karinesinin ihlal edildiğini iddia etmişlerdir.

29. Somut olayda yaşam hakkıyla bağlantılı olarak etkili başvuru hakkının ihlal edildiğine ilişkin yapılan değerlendirme göz önünde bulundurulduğunda başvurucuların diğer şikâyetleri hakkında ayrıca bir inceleme yapılmasına yer olmadığına karar verilmesi gerekir.

V. GİDERİM

30. Başvurucular, ihlalin tespiti ile birlikte yeniden yargılama yapılması, 58.475,48 TL maddi ve20.000 TL manevi tazminat ödenmesi talebinde bulunmuştur.

31. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

32. Yaşam hakkıyla bağlantılı olarak etkili başvuru hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasının yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Yaşam hakkıyla bağlantılı olarak etkili başvuru hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

2. Diğer ihlal iddialarının İNCELENMESİNE YER OLMADIĞINA,

B. Yaşam hakkıyla bağlantılı olarak Anayasa’nın 40. maddesinde güvence altına alınan etkili başvuru hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin yaşam hakkıyla bağlantılı olarak etkili başvuru hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere İstanbul Bölge İdare Mahkemesi Dokuzuncu İdare Dava Dairesine (E.2018/997, K.2018/1525) iletilmek üzere Kocaeli 1. İdare Mahkemesine (E.2016/447, K.2018/324) GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvurucuların tazminat talebinin REDDİNE,

E. 364,60 TL harç ve 18.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 19.164,60 TL yargılama giderinin başvuruculara MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,

F. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucuların Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 27/2/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim İkinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal)
Künye
(Bedriye Öğke ve Cemal Öğke [2.B.], B. No: 2019/4799, 27/2/2024, § …)
   
Başvuru Adı BEDRİYE ÖĞKE VE CEMAL ÖĞKE
Başvuru No 2019/4799
Başvuru Tarihi 4/2/2019
Karar Tarihi 27/2/2024

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, polis memurunun ateşli silahla ateş etmesi sonucu meydana gelen ölümden doğan zararların tazmini istemiyle açılan tam yargı davasında maddi tazminat talebinin reddedilmesi nedeniyle yaşam hakkıyla bağlantılı etkili başvuru hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Yaşam hakkı Yaşam hakkı ile bağlantılı etkili başvuru hakkı İhlal Yeniden yargılama
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi