TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
OSMAN AKGÜL BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2019/4912)
Karar Tarihi: 21/9/2022
Başkan
:
Hasan Tahsin GÖKCAN
Üyeler
Muammer TOPAL
Recai AKYEL
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
İrfan FİDAN
Raportör
Ayhan KILIÇ
Başvurucu
Osman AKGÜL
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; murisin kooperatif ortaklık payının güncel bedelinin tespiti isteminin reddi nedeniyle mülkiyet hakkının, yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle de makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 11/2/2019 tarihinde yapılmıştır. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
3. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
4. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.
5. Anayasa Mahkemesinin Nevriye Kuruç ([GK], B. No: 2021/58970, 5/7/2022) kararında uzun süren yargılamalar nedeniyle tazminat talep edilebilecek bir mekanizmanın mevcut olmaması sebebiyle makul sürede yargılanma hakkıyla bağlantılı olarak etkili başvuru hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır. Bunun yanında söz konusu kararın Resmî Gazete'de yayımlandığı tarihe kadar makul sürede yargılanma hakkının ihlali iddiasıyla yapılmış olan başvurular ile bu tarihten sonra kaydedilecek aynı mahiyetteki başvuruların incelenmesinin kararın Resmî Gazete'de yayımlanmasından itibaren dört ay süreyle ertelenmesine karar verilmiştir (Nevriye Kuruç, § 114). Bu durumda başvurunun makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyet yönünden ayrılmasına karar verilmesi gerekir.
III. OLAY VE OLGULAR
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu, 1953 doğumlu olup Konya'da ikamet etmektedir.
8. Başvurucunun murisi M.A. 19/10/1953 tarihinde kurulan K. İstihsal Kooperatifine (Kooperatif) kurucu üye olarak 500 (eski) TL ile ortak olmuştur. Başvurucunun murisi M.A. 16/2/1999 tarihinde ölmüştür. M.A.nın ölümünden sonra mirasçıların Kooperatife ortak olmak için girişimde bulunduklarına dair herhangi bir bilgi bireysel başvuru dosyasında bulunmamaktadır. Kooperatifin bireysel başvuruya konu yargılamanın kesinleştiği tarih itibarıyla hukuki varlığını sürdürdüğü anlaşılmıştır.
9. Kooperatifin ana sözleşmesinin 17. maddesi şöyledir:
"Kooperatiften çıkan veya çıkarılan ortakların yahut varislerinin, o yılın bilançosuna göre kooperatife olan borçları kapatıldıktan sonra ödenmiş olan ortaklık payları ve varsa hesaplarına kaydedilmiş olan şahsi alacaklardan başka kooperatifin varlıkları ve yedek akçeleri üzerinde hiçbir hakları yoktur. Ayrılan ortaklarla hesaplaşma işlemleri ayrıldıkları yıla ait bilançonun genel kurulca kabulünden sonra yapılır. Bu ortaklara ortaklık paylarından yapılacak ödemeler yekünü bir yıl için o yıl bilançosunda görülen ödenmiş kooperatif sermayesinin %2'sini geçemez. Sermayesinin %2'sini aşan kısmı ayrılış tarihlerine göre ortakların adları, ödeme listesinin başına yazılmak suretiyle ertesi yıla bırakılır. Ödeme listelerindeki hesaplaşma sırası ayrılan ve çıkarılan ortakların hal ve durumları gözününde tutularak yönetim kurulunca tespit edilir. Ancak varisleri tarafından veraset ilamı ibraz edilmek şartıyla ölen ortakların ve malul hale düşenlerin hesapları yönetim kurulu kararı ile yukarıda şartlara bakılmaksızın derhal ödenir. Kooperatif mevcudiyetini tehlikeye düşürecek miktarlara yükselen iade ve ödemeler 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu 17.maddesine göre yapılır"
10. Mirasçıların murisin ortaklık sermayesinin güncellenmiş değerinin bildirilmesi amacıyla ihtarname göndermesi üzerine Kooperatif, 10/4/2012 tarihli cevabında murisin ortaklık sermayesinin değerinin 0,1 (yeni) TL olduğunu mirasçılara bildirmiştir.
11. Başvurucu tarafından 30/5/2012 tarihinde Konya 1. Asliye Ticaret Mahkemesinde (Mahkeme) Kooperatif aleyhine dava açılmıştır. Başvurucu, murisin 1953 yılında ödediği 500 (eski) TL ortaklık payının güncel değerinin tespitini talep etmiştir. Dava dilekçesinde, murisin ve mirasçıların kâr paylarından ve bunların faizlerinden yararlandırılmadığı ileri sürülmüştür. Diğer mirasçılar da davaya sonradan dâhil olmuştur.
12. Davalı Kooperatifin cevap dilekçesinde, ortaklık payının güncellenmesi talebinin kanuni temelinin bulunmadığı ileri sürülmüştür.
13. Mahkeme 17/12/2012 tarihinde davayı hukuki yarar yokluğu nedeniyle usulden reddetmiştir. Başvurucunun temyizi üzerine karar, Yargıtay 23. Hukuk Dairesinin (Daire) 18/3/2013 tarihli kararıyla bozulmuştur. Bozma kararının gerekçesinde ölümle birlikte murisin ortaklığının son bulduğu tespiti yapıldıktan sonra ortaklık payının dava tarihi itibarıyla değerinin tespitinden başvurucunun hukuki yararının bulunduğu vurgulanmıştır.
14. Bozma kararına uyan Mahkeme, bilirkişi incelemesi yaptırmıştır. İki akademisyenden oluşan bilirkişi heyetince hazırlanan 22/5/2014 havale tarihli raporda, 1991-2002 yılları arasında eklenen faizler neticesinde murisin ortaklık payının 23/3/2006 tarihi itibarıyla 3.186 (eski) TL'ye ulaştığı, Türk lirasından altı sıfır atılmasından sonra bu tutarın 0,1 (yeni) TL'ye dönüştüğü belirtilmiştir. Raporda 24/4/1969 tarihli ve 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu'nun 17. maddesine atıfta bulunularak davacının muris tarafından ödenmiş bulunan ortaklık payından başka bir bedel talep edemeyeceği görüşü açıklanmış, bu durumda 1953 tarihinde ödenen ortaklık payının güncellenmesinin geçerli bir iddia olup olmadığının Mahkemenin takdirinde olduğu ifade edilmiştir.
15. Mahkeme 8/1/2015 tarihinde davayı reddetmiştir. Kararın gerekçesinde, 1163 sayılı Kanun'un 17. maddesiyle atıfta bulunulan ana sözleşmenin 11. maddesinde Kooperatiften çıkan veya çıkarılanların ödemiş olduğu ortaklık paylarından başka Kooperatifin diğer varlıkları üzerinde hiçbir haklarının bulunmadığı hatırlatılmıştır. Kararda, davacılar murisinin ölümüyle kooperatif ortaklığının sona erdiği ifade edilmiş; mirasçıların murise ait ortaklık payının davalı Kooperatifin tasfiyesi dışındaki hâllerde güncellenmesinin mümkün bulunmadığı belirtilmiştir.
16. Başvurucu, bu karara karşı temyiz yoluna başvurmuştur. Temyiz dilekçesinde, talebin ortaklık payının güncel değerinin tespiti isteminden ibaret olmasına rağmen Mahkemenin talebi aşarak alacağın esasıyla ilgili olarak hüküm kurduğundan yakınılmıştır. Temyiz dilekçesinde ayrıca 1953 yılında kurulan Kooperatife ilişkin uyuşmazlığın 1969 tarihinde yürürlüğe giren 1163 sayılı Kanun'a göre çözümlenmesinin hukuka aykırı olduğu savunulmuştur. Temyiz dilekçesinde son olarak 1953 yılında ödenen ortaklık payının güncel değerinin tespit edilmemesinin hukuka aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
17. Daire 15/2/2016 tarihli kararıyla ilk derece mahkemesi kararını düzelterek onamıştır. Daire, tespit talebinin reddine ilişkin hüküm fıkrasının karara eklenmesine hükmetmiştir. Kararın gerekçesinde ise Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 16/4/2014 tarihli ve E.2013/23-1616, K.2014/540 sayılı kararı ile aynı Dairenin bazı kararlarına atıfta bulunularak kooperatif ile ortağının karşılıklı hak ve yükümlülüklerinin belirlendiği ana sözleşmede ve 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu'nda karşılığı bulunmayan denkleştirme, yeniden değerleme, sepet hesabı, eskalasyon vs. yöntemler kullanılarak çıkma payının hesaplanmasının yasal dayanaktan yoksun olduğu, ayrıca böyle bir yöntemin kooperatiflerin kuruluş amacına ve Kooperatiflerin mevcudiyetinin tehlikeye düşürülmemesini hedefleyen uygulamaya da aykırı bir yorum olacağı vurgulanmıştır.
18. Karar düzeltme istemi Dairenin 16/1/2019 tarihli kararıyla reddedilmiştir. Nihai karar 4/2/2019 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
IV. İLGİLİ HUKUK
19. 1163 sayılı Kanun'un 1. maddesi şöyledir:
"Tüzel kişiliği haiz olmak üzere ortaklarının belirli ekonomik menfaatlerini ve özellikle meslek veya geçimlerine ait ihtiyaçlarını işgücü ve parasal katkılarıyla karşılıklı yardım, dayanışma ve kefalet suretiyle sağlayıp korumak amacıyla gerçek ve tüzel kişiler tarafından kurulan değişir ortaklı ve değişir sermayeli ortaklıklara kooperatif denir. "
20. 1163 sayılı Kanun'un 17. maddesi şöyledir:
"Kooperatiften çıkan veya çıkarılan ortakların kendilerinin yahut mirasçılarının kooperatif varlığı üzerinde hakları olup olmadığı ve bu hakların nelerden ibaret bulunduğu anasözleşmede gösterilir. Bu haklar, yedek akçeler hariç olmak üzere, ortağın ayrıldığı yıl bilançosuna göre hesaplanır.
Kooperatifin mevcudiyetini tehlikeye düşürecek nitelikteki iade ve ödemeler, anasözleşmede daha kısa bir süre tespit edilmiş olsa bile genel kurulca üç yılı aşmamak üzere geciktirilebilir. Bu durumda kooperatifin muhik bir tazminat isteme hakkı saklıdır. Çıkan veya çıkarılan ortaklar ile mirasçılarının alacak ve hakları bunları istiyebilecekleri günden başlıyarak beş yıl geçmekle zamanaşımına uğrar.
Çıkan veya çıkarılan ortağın sermaye veya mevduatından kısmen veya tamamen yoksun kalacağı hakkındaki şartlar hükümsüzdür."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
21. Anayasa Mahkemesinin 21/9/2022 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
22. Başvurucu, tespit talebiyle sınırlı olarak açılan davada talep edilmediği hâlde işin esası hakkında değerlendirme yapılmasının ve davanın bir eda davası gibi karara bağlanmasının bariz takdir hatası teşkil ettiğini ileri sürmüştür. Başvurucu, tasfiye hâli dışında güncelleme yapılmasının mümkün olmadığı yorumunun hatalı olduğunu ve adil yargılanma hakkını ihlal ettiğini belirtmiştir. Başvurucu 29/5/1926 tarihli ve mülga 865 sayılı Ticaret Kanunu ile 29/6/1956 tarihli ve 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu hükümlerine göre kurulan Kooperatifin ortaklık payı ile ilgili uyuşmazlığa 1969 yılında yürürlüğe giren 1163 sayılı Kanun hükümlerinin uygulanmasının kanunların geriye yürümezliği ilkesini, adil yargılanma hakkını ve mülkiyet hakkını ihlal ettiğini iddia etmiştir. Ortaklık payının denkleştirilemeyeceğinin kabulünün silahların eşitliği ilkesini zedelediğini savunan başvurucu, bilirkişi raporuna yönelik itirazın dikkate alınmamasının adil yargılanma hakkını ihlal ettiğini öne sürmüştür.
B. Değerlendirme
23. Anayasa'nın "Mülkiyet hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:
"Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz."
24. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucu, temel olarak murisin 1953 yılında ödediği ortaklık payının güncel değerinin belirlenmemesinden yakınmaktadır. Başvurucunun adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine yönelik olarak ileri sürdüğü tüm iddiaların mülkiyet hakkı kapsamında incelenmesinin uygun olacağı değerlendirilmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
25. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
26. Somut olayda kamu makamlarının başvurucunun mülkiyet hakkına yönelik doğrudan bir müdahalesi olmayıp özel kişiler arası bir uyuşmazlık söz konusudur. Dolayısıyla başvuruda, devletin mülkiyet hakkına ilişkin pozitif yükümlülükleri yönünden inceleme yapılması gerekmektedir.
a. Mülkün Varlığı
27. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğinden şikâyet eden bir kimse, önce böyle bir hakkının var olduğunu kanıtlamak zorundadır (Mustafa Ateşoğlu ve diğerleri, B. No: 2013/1178, 5/11/2015, §§ 49-54). Bu nedenle öncelikle başvurucuların Anayasa'nın 35. maddesi uyarınca korunmayı gerektiren mülkiyete ilişkin bir menfaati olup olmadığı noktasındaki hukuki durumunun değerlendirilmesi gerekir (Cemile Ünlü, B. No: 2013/382, 16/4/2013, § 26; İhsan Vurucuoğlu, B. No: 2013/539, 16/5/2013, § 31). Anayasa'nın 35. maddesiyle güvenceye bağlanan mülkiyet hakkı, ekonomik değer ifade eden ve parayla değerlendirilebilen her türlü mal varlığı hakkını kapsamaktadır (AYM, E.2015/39, K.2015/62, 1/7/2015, § 20).
28. Somut olayda başvurucunun murisinin ölümüyle Kooperatif ortaklığının sona erdiği gerek Dairenin 18/3/2013 tarihli bozma kararında gerekse Mahkemenin 8/1/2015 tarihli kararında tespit edilmiştir. Başvurucunun da aksine bir iddiasının bulunmadığı anlaşılmıştır. Bu durumda Kooperatif ortaklığının mirasçılar yönünden mülk teşkil etmediği görülmüştür. Bununla birlikte murisin 1953 yılında ortaklık payı olarak Kooperatife 500 (eski) TL ödeme yaptığı ihtilafsızdır. Mirasçıların muris tarafından 1953 yılında yapılan ortaklık payı ödemesinden kaynaklı olarak mülkiyet haklarının bulunduğu değerlendirilmiştir.
b. Genel İlkeler
29. Mülkiyet hakkının korunmasının devlete birtakım pozitif yükümlülükler yüklediği hususu Anayasa'nın 35. maddesinin lafzında açık bir biçimde düzenlenmemiş ise de bu güvencenin sadece devlete atfedilebilen müdahalelere yönelik sınırlamalar getirdiği, bireyi üçüncü kişilerin müdahalelerine karşı korumasız bıraktığı düşünülemez. Pozitif yükümlülüklerin ortaya çıkmasının nedeni gerçek anlamda koruma sağlanmasıdır. Buna göre anılan maddede bir temel hak olarak güvence altına alınmış olan mülkiyet hakkının gerçekten ve etkili bir şekilde korunabilmesi yalnızca devletin müdahaleden kaçınmasına bağlı değildir. Gerçek anlamda koruma sağlanması için devletin negatif yükümlülükleri dışında pozitif yükümlülüklerinin de olması gerekir. Dolayısıyla Anayasa'nın 5. ve 35. maddeleri uyarınca devletin mülkiyet hakkının korunmasına ilişkin pozitif yükümlülükleri bulunmaktadır. Bu bağlamda söz konusu pozitif yükümlülükler, kimi durumlarda özel kişiler arasındaki uyuşmazlıklar da dâhil olmak üzere mülkiyet hakkının korunması için belirli tedbirlerin alınmasını gerektirmektedir (Türkiye Emekliler Derneği, B. No: 2012/1035, 17/7/2014, §§ 34-38; Eyyüp Boynukara, B. No: 2013/7842, 17/2/2016, §§ 39-41; Osmanoğlu İnşaat Eğitim Gıda Temizlik Hizmetleri Petrol Ürünleri Sanayi Ticaret Limitet Şirketi, B. No: 2014/8649, 15/2/2017, § 43).
30. Devletin pozitif yükümlülükleri, mülkiyet hakkına yapılan müdahalelere karşı usule ilişkin güvenceleri sunan yargısal yolları da içeren etkili hukuksal bir çerçeve oluşturma, oluşturulan bu hukuksal çerçeve kapsamında yargısal ve idari makamların bireylerin özel kişilerle olan uyuşmazlıklarında etkili ve adil bir karar vermesini temin etmek sorumluluklarını da içermektedir (Selahattin Turan, B. No: 2014/11410, 22/6/2017, § 41).
31. Özel kişiler arasındaki uyuşmazlıklarda olayda tarafların birbirleriyle çatışan menfaatleri bulunmaktadır. Dolayısıyla tarafların karşı karşıya gelen menfaatleri çerçevesinde mülkiyet hakkını korumakla yükümlü bulunan devletin maddi ve usule ilişkin pozitif yükümlülüklerini yerine getirip getirmediği dikkate alınarak sonuca varılmalıdır. Bu bağlamda ilk olarak belirli, ulaşılabilir ve öngörülebilir bir kanun hükmünün mevcut olup olmadığı irdelenmelidir (Hüseyin Ak, B. No: 2016/77854, 1/7/2020, § 53).
32. İkinci olarak başvuruculara mülkiyet hakkına yapılan müdahaleye etkin bir biçimde itiraz edebilme, savunma ve iddialarını yetkili makamlar önünde ortaya koyabilme olanağının tanınıp tanınmadığı incelenmelidir. Anayasa'nın 35. maddesi usule ilişkin açık bir güvenceden söz etmemektedir. Bununla birlikte mülkiyet hakkının gerçek anlamda korunabilmesi bakımından bu madde, Anayasa Mahkemesinin çeşitli kararlarında da ifade edildiği üzere mülk sahibine müdahalenin kanun dışı veya keyfî ya da makul olmayan şekilde uygulandığına ilişkin savunma ve itirazlarını sorumlu makamlar önünde etkin bir biçimde ortaya koyabilme olanağının tanınması güvencesini kapsamaktadır. Bu değerlendirme ise uygulanan sürecin bütününe bakılarak yapılmalıdır (Züliye Öztürk, B. No: 2014/1734, 14/9/2017, § 36; Bekir Yazıcı [GK], B. No: 2013/3044, 17/12/2015, § 71).
33. Mülkiyet hakkının usule ilişkin güvenceleri hem özel kişiler arasındaki mülkiyet uyuşmazlıklarında hem de taraflardan birinin kamu gücü olduğu durumlarda geçerlidir. Bu bağlamda mülkiyet hakkının korunmasının söz konusu olduğu durumlarda usule ilişkin güvencelerin somut olayda yerine getirildiğinden söz edilebilmesi için derece mahkemelerinin kararlarında konu ile ilgili ve yeterli gerekçe bulunmalıdır. Ayrıca belirtmek gerekir ki bu zorunluluk davacının bütün iddialarına cevap verilmesi anlamına gelmemekle birlikte mülkiyet hakkını ilgilendiren davanın sonucuna etkili esasa ilişkin temel iddia ve itirazların yargılama makamlarınca özenli bir şekilde değerlendirilerek karşılanması gerekmektedir (Kamil Darbaz ve GMO Yapı Grup End. San. Tic. Ltd. Şti., B. No: 2014/12563, 24/5/2018, § 52).
34. Son olarak ise başvurucuların mülkiyet haklarını koruyacak ve yeterli güvenceler sağlayacak hukuksal mekanizmaların oluşturulup oluşturulmadığı incelenmelidir. Özel kişilerin mülkiyet haklarının çatıştığı bu gibi durumlarda bunlardan hangisine üstünlük tanınacağının takdiri, kanun koyucuya ve somut olayın koşulları gözönünde bulundurularak derece mahkemelerine ait bir yetkidir. Bununla birlikte her iki tarafın menfaatlerinin mümkün olduğunca dengelenmesi ve sürecin taraflardan biri aleyhine ölçüsüz bir sonuca da yol açmaması gerekir. Menfaatler dengesinin kurulmasında taraflardan biri aleyhine bireysel olarak aşırı ve olağan dışı bir külfetin yüklenmesi, pozitif yükümlülüklerin ihlali sonucunu doğurabilir. Olayın bütün koşulları ve taraflara tanınan tüm imkânlar ile tarafların tutum ve davranışları gözönünde bulundurularak menfaatlerin adil bir şekilde dengelenip dengelenmediği değerlendirilmelidir (Faik Tari ve Sultan Tari, B. No: 2014/12321, 20/7/2017, § 52).
c. İlkelerin Olaya Uygulanması
35. Somut olayda başvurucunun murisi 9/10/1953 tarihinde kurulan Kooperatife, kurucu üye olarak 500 (eski) TL ödemiştir. Başvurucunun murisinin 16/2/1999 tarihinde ölümünden sonra mirasçılar Kooperatife ortak olmak için bir girişimde bulunmamıştır. Mirasçılar, murisin 1953 yılında ödediği 500 (eski) TL ortaklık payının güncel değerinin tespiti talebiyle 30/5/2012 tarihinde dava açmıştır. Mahkeme 8/1/2015 tarihinde, 1163 sayılı Kanun'un 17. maddesiyle atıfta bulunulan ana sözleşmenin 11. maddesine dayanarak tespit talebini reddetmiştir. Mahkeme, ana sözleşmenin anılan hükmünde Kooperatiften çıkan veya çıkarılanların ödemiş olduğu ortaklık paylarından başka kooperatifin diğer varlıkları üzerinde hiçbir haklarının bulunmadığını vurgulamıştır. Mahkeme kararını onayan Daire de ana sözleşmede karşılığı bulunmayan denkleştirme talebinin reddedilmesinin hukuka uygun olduğuna işaret etmiştir.
36. Devletin Kooperatif ortaklarının ve bunların mirasçılarının haklarının kooperatif yönetimi tarafından ihlal edilmesini önlemeye yönelik tedbirler alması mülkün korunması kapsamında devlete yüklenen pozitif yükümlülüklerin bir gereğidir. Bu bağlamda öncelikli olarak incelenecek mesele, ölümle kooperatif ortaklığı sona eren kişinin mirasçılarının haklarını koruyucu tedbirler alınıp alınmadığıdır. Murisin ölümü -Kooperatif üyeliğinin sona erdiği- tarihte yürürlükte bulunan 1163 sayılı Kanun'un 14. ve devamı maddelerinde kooperatif ortağının ölümünün hüküm ve sonuçları düzenlenmiştir. Başvurucuların bu yasal altyapının yetersizliğiyle ilgili olarak bir iddiası bulunmamaktadır. Dolayısıyla bu yönüyle daha öte bir inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.
37. Pozitif yükümlülükler yönünden ikinci olarak incelenmesi gereken mesele, mülkiyet hakkına yapılan müdahaleye ilişkin olarak başvurucuya etkin bir biçimde itiraz edebilme, savunma ve iddialarını yetkili makamlar önünde ortaya koyabilme olanağının tanınıp tanınmadığıdır. Başvurucunun Kooperatif aleyhine tazminat davası değil, murisin ortaklık payının güncel bedelinin tespiti davası açtığını not etmek gerekir. Başvurucunun tespit talebiyle ilgili olarak bütün iddialarını ileri sürebildiği, Mahkemece verilen hükme karşı da kanun yollarına başvurabildiği gözlemlenmiştir. Başvurucu temel olarak 1953 yılındaki ortaklık payı olarak ödenen tutarın davanın açıldığı tarihteki güncel değerinin hesaplanması talebinde bulunmuştur. Mahkeme, başvurucunun bu talebini incelemiş ancak özellikle 1163 sayılı Kanun'un 17. maddesi ile ana sözleşme hükümlerine dayanarak başvurucunun dava tarihi itibarıyla güncelleme yapılması talebini reddetmiştir.
38. 1163 sayılı Kanun'un 17. maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesinde kooperatiften çıkan veya çıkarılan ortakların kendilerinin yahut mirasçılarının kooperatif varlığı üzerinde hakları olup olmadığı ve bu hakların nelerden ibaret bulunduğunun ana sözleşmede gösterileceği hükme bağlanmıştır. Ana sözleşmenin 11. maddesinde ise Kooperatiften çıkan veya çıkarılan ortakların yahut varislerinin, o yılın bilançosuna göre kooperatife olan borçları kapatıldıktan sonra ödenmiş olan ortaklık payları ve varsa hesaplarına kaydedilmiş olan şahsi alacaklardan başka kooperatifin varlıkları ve yedek akçeleri üzerinde hiçbir haklarının bulunmadığının düzenlendiği görülmektedir. Mahkemenin bu hükmü gözeterek başvurucunun dava tarihi itibarıyla güncelleme yapılması talebini reddettiği görülmektedir. Nitekim Daire de ana sözleşmede hüküm olmaması sebebiyle güncelleme talebinin karşılanamayacağını vurgulayarak Mahkeme kararını onamıştır. Özel kişiler arasındaki uyuşmazlıklarda Anayasa Mahkemesinin yetkisinin oldukça sınırlı olduğu ve derece mahkemelerinin değerlendirmelerinin bariz takdir hatası veya keyfîlik içerip içermediğinin denetlenmesiyle sınırlı olduğu hatırlanmalıdır. Mahkemenin ve Dairenin sözü edilen değerlendirmelerinin bariz takdir hatası veya keyfîlik içerdiği söylenemeyecektir.
39. Başvurucu ayrıca tespit davası olarak açtığı davada Mahkemenin talebi aşarak işin esasına dair değerlendirme yaptığından yakınmıştır. Öncelikle Mahkemenin bir eda hükmü kurmadığına, ortaklık payının güncel değerinin tespiti talebinin reddiyle sınırlı bir hüküm kurduğuna işaret etmek gerekir. Mahkeme kararının hüküm fıkrasında açıkça tespit talebinin reddedildiğine ilişkin bir hükme yer verilmemiş ise de bu eksikliğin Daire tarafından düzeltildiği görülmektedir. Öte yandan, tespit talebiyle açılan bir davada nasıl bir inceleme yapılacağını değerlendirmek Anayasa Mahkemesinin görevi olmayıp bu husus derece mahkemelerinin takdirindedir.
40. Başvurucu bunun yanında 865 ve 6762 sayılı Kanunlara göre kurulan Kooperatifin ortaklık payıyla ilgili uyuşmazlığa 1969 yılında yürürlüğe giren 1163 sayılı Kanun hükümlerinin uygulanmasının kanunların geriye yürümezliği ilkesini zedelediğini ileri sürmüştür. Bu bağlamda ölümün gerçekleştiği 1999 yılında 1163 sayılı Kanun'un yürürlükte bulunduğuna dikkat çekilmelidir. Dolayısıyla Mahkemenin başvurucunun talebini 1163 sayılı Kanun hükümlerini uygulayarak çözümlemesinin kanunun geriye yürütülmesi mahiyetinde olduğu kabul edilemez. Kaldı ki başvurucunun 865 ve 6762 sayılı Kanunların uygulanmasının sonucu nasıl etkileyeceğine ilişkin olarak bir açıklaması da bulunmamaktadır.
41. Son olarak her iki tarafın menfaatlerinin yeterince dengelenip dengelenmediği, taraflardan biri aleyhine bireysel olarak aşırı ve olağan dışı bir külfetin yüklenip yüklenmediği incelenmelidir. Bu bağlamda başvurucunun murisinin ana sözleşme hükümlerinin farkında olarak Kooperatife ortak olduğu not edilmelidir. Özerk bir varlık olarak birey kendi çıkarının ne olduğunu ve ne tür bir edimin kendi menfaatine sonuç doğuracağını en iyi bilebilecek konumdadır. Buna bağlı olarak bireyin yaptığı sözleşmenin hukuki sonuçlarına katlanma sorumluluğu ve mecburiyeti bulunmaktadır. Devletin tarafların iradeleri arasında uyumsuzluk bulunması ya da hata, hile, zorlama gibi bireyin iradesini sakatlayan hâllerin varlığı veya sözleşmenin kamu düzenine, hukuka ve ahlaka açıkça aykırı hükümler içermesi gibi durumlar müstesna olmak üzere taraflar arasında akdedilen özel sözleşmelere müdahale etmesi sözleşme özgürlüğüyle bağdaşmaz. Devletin özel borç ilişkilerindeki rolü üstün buyurma gücüne dayanarak sözleşmelerin ifasını sağlamaktan ibarettir (Mustafa Karaca, B. No: 2014/11657, 22/6/2017, § 54). Somut olayda geçersiz olduğu ispatlanamayan veya kamu düzenine, hukuka ve ahlaka açıkça aykırı hükümler içerdiği iddia edilmeyen Kooperatif ana sözleşmesi uyarınca, başvurucunun muris tarafından ödenmiş olan ortaklık payı ve varsa hesaplarına kaydedilmiş olan şahsi alacaklarıyla sınırlı olarak hak sahibi olduğu kabulünün başvurucuya aşırı ve katlanılamaz bir külfet yüklemediği değerlendirilmiştir.
42. Bu itibarla -yargılama bir bütün olarak gözetildiğinde- başvurucunun murisin ortaklık payının dava tarihindeki güncel değerinin hesaplanması talebinin reddedilmesinin devletin Anayasa'nın 35. maddesinin öngördüğü pozitif yükümlülüklerine aykırı olmadığı kanaatine ulaşılmıştır.
43. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurunun makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin kısmının AYRILMASINA,
B. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
C. Anayasa'nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
D. Yargılama giderlerinin AYRILAN DOSYADA KARARA BAĞLANMASINA,
E. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 21/9/2022 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.