logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Zekeriya Akın [1.B.], B. No: 2020/10117, 17/7/2024, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

ZEKERİYA AKIN BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2020/10117)

 

Karar Tarihi: 17/7/2024

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

Selahaddin MENTEŞ

 

 

İrfan FİDAN

 

 

Muhterem İNCE

Raportör

:

Çağlar ÖNCEL

Başvurucu

:

Zekeriya AKIN

Vekili

:

Av. Süleyman ÜNLÜ

 

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru, kamu görevine yeniden atanma talebinin kabul edilmemesi nedeniyle masumiyet karinesinin, kamu hizmetine girme hakkının ve bir kısım Anayasal haklarının ihlali iddialarına ilişkindir.

2. Kilis'te vaiz olarak görev yapan başvurucu hakkında kamu kurumunun misafirhanesinde konakladığı süreçte burada bulunan telefon hattından özel görüşmeler yaparak kurumu zarara uğrattığından bahisle tutanak düzenlenmiş ve suç duyurusunda bulunulmuştur. Bu kapsamda Kilis Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen soruşturma neticesinde başvurucunun 1/7/1926 tarihli 765 sayılı mülga Türk Ceza Kanunu'nun 491. maddesinin (1) numaralı fıkrasında düzenlenen resmî telefona saplama yapmak suretiyle hırsızlık suçundan cezalandırılması talebiyle iddianame düzenlenmiştir.

3. Kilis Sulh Ceza Mahkemesinde yapılan yargılama sonucunda, 5/5/1999 tarihinde başvurucunun 900.000 TL ağır para cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiş, anılan karar 8/6/1999 tarihinde kesinleşmiştir. Öte yandan Diyanet İşleri Başkanlığı Teftiş Kurulunca (Kurul) yapılan idari soruşturma sonucunda, başvurucu hakkındaki mahkûmiyet kararı nedeniyle 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 48. maddesinin (A) bendinde belirtilen giriş şartını sonradan kaybettiği belirtilerek aynı Kanun'un 98. maddesi uyarınca başvurucunun kamu görevine 2/8/1999 tarihinde son verilmiştir.

4. Başvurucu 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun yürürlüğe girmesi üzerine Kilis Asliye Ceza Mahkemesine (Mahkeme) başvurarak uyarlama yargılaması yapılmasını talep etmiştir. Mahkeme, başvurucunun sabit olan eyleminin 5237 sayılı Kanun gereğince karşılıksız yararlanma suçunu oluşturduğunu belirleyerek 5/5/1999 tarihli hükmün kaldırılmasına ve başvurucunun anılan suçtan mahkûmiyetine karar vermiştir. Mahkeme ayrıca, başvurucu hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesi için gerekli koşulların oluşması ve 5/5/1999 tarihli hükmün kesinleşmesinden itibaren başvurucunun beş yıllık süre içerisinde kasti bir suç işlemediğinin belirlenmesi nedeniyle davanın düşmesine karar vermiştir.

5. Başvurucunun itirazı üzerine Kilis Ağır Ceza Mahkemesi, başvurucunun kamu zararını ödeyip ödemediğinin araştırılmadığı gerekçesiyle itirazın kabulüne karar vermiştir. Bunun üzerine Mahkeme, yeniden yargılama yaparak 6/4/2018 tarihinde başvurucunun beraatine karar vermiştir. Gerekçede; tanık beyanlarında başvurucunun kullanmış olduğu telefonun misafirhaneye gelen diğer personeller tarafından da kullanıldığı, başvurucunun üzerine atılı suçu işlemediğine yönelik ısrarlı savunmaları ve kurumun zararını gidermiş olması itibarıyla karşılıksız yararlanma suçuna ilişkin kastının bulunmadığı belirtilmiştir. Söz konusu karar, istinaf yoluna başvurulmaksızın 18/4/2018 tarihinde kesinleşmiştir.

6. Başvurucu, 2/5/2018 tarihinde Diyanet İşleri Başkanlığına (İdare) başvurarak beraat kararı gereğince yeniden atanma talebinde bulunmuştur. İdare 11/5/2018 tarihli yazısında; atama işlemlerinde yalnızca 657 sayılı Kanun'un 48. maddesindeki şartların değil aynı zamanda Diyanet İşleri Başkanlığı Atama ve Yer Değiştirme Yönetmeliği'nin (Yönetmelik) 5. maddesinde belirtilen "itikat, ibadet, tavır ve hareketlerinin İslam törelerine uygunluğunun çevresinde bilinir olduğu" şeklinde ortak bir nitelik aranacağının düzenlenmesi nedeniyle talebin reddedildiğini bildirmiştir.

7. 20/7/2018 tarihinde Ankara 18. İdare Mahkemesinde (İdare Mahkemesi) dava açan başvurucu, Mahkemece yapılan uyarlama yargılamasının sonucunda beraatine karar verilerek kesinleştiğini, işlemediği bir suç nedeniyle tesis edilen göreve son verme işlemi dolayısıyla eşinin ve çocuklarının kendisini terk etmesine yol açan ağır mağduriyetler yaşadığını beyan etmiştir. Başvurucu, görevine son verilmesine ilişkin kararda ortak niteliği kaybetmiş olmasına ilişkin bir tespite yer verilmediğini ve yalnızca 657 sayılı Kanun'da yer alan 98. maddeye atıfta bulunduğunu belirterek hukuka aykırı olan işleminin iptaline karar verilmesini talep etmiştir. İdare, cevap dilekçesinde; başvurucu hakkında geçmişte kesinleşen mahkeme kararına dayanılarak işlem tesis edildiği, mevzuatın değiştirilmesi sonucunda başvurucunun sabit olan suç vasfının değişmesinin başvurucuya yeniden atanma hakkı vermeyeceği belirtilmiştir. Ayrıca hırsızlık suçunun din görevlileri için tanımlanan ortak nitelik şartını kaybetmesine yol açtığı hususunda şüphe bulunmadığından başvurucu hakkında yapılan işlemin hukuka uygun olduğu vurgulanmıştır.

8. İdare Mahkemesi 4/4/2019 tarihinde davanın reddine karar vermiştir. Gerekçede; başvurucunun memur olarak atanmasına engel olacak bir mahkûmiyet kararının bulunmadığı ancak mevzuata göre; devlet memurluğuna ilk defa ve yeniden atanacakların 657 sayılı Kanun'un 48. maddesindeki genel şartların yanında kurumların özel kanun veya diğer mevzuatında aranan özel şartları da sağlaması gerektiği belirtilmiştir. Gerekçede, İdarenin dinî öğrenim yapmış olma niteliği aranan kadrolarına yapılacak atamalar bakımından, itikat, ibadet, tavır ve hareketlerinin İslam törelerine uygunluğunun çevresinde bilinir olması şeklinde özel bir şartın da arandığını ancak başvurucunun, anılan özel şartı sağlamaması nedeniyle işlemin hukuka uygun olduğu bildirilmiştir.

9. Başvurucu istinaf talebinde bulunmuştur. Ankara Bölge İdare Mahkemesi 1. İdare Dava Dairesi 12/12/2019 tarihinde kararın usul ve yasaya uygun olduğu gerekçesiyle istinaf talebini kesin olarak reddetmiştir.

10. Başvurucu nihai kararı 5/2/2020 tarihinde öğrendikten sonra 2/3/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

11. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

II. DEĞERLENDİRME

A. Masumiyet Karinesinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia

12. Başvurucu, hakkındaki ceza davasının beraat kararı ile sonuçlanmasına rağmen yeniden atanma talebine ilişkin yargı sürecinden olumlu sonuç alınamaması nedeniyle masumiyet karinesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

13. Adalet Bakanlığı (Bakanlık) görüşünde; dava konusu idari işlemin başvurucunun devlet memurluğundan çıkarılmasına ilişkin bir disiplin işlemi olmayıp başvurucunun atanırken aranan ortak nitelik şartını görevi esnasında kaybettiğinden kamu hizmetinin daha hızlı işlemesini ve İdareye bağlı il/ilçe müftülüklerinin din hizmetlerine ilişkin fonksiyonlarını daha verimli biçimde yerine getirmesini sağlamak amacıyla başvurulan idari bir tedbir mahiyetinde olduğu ifade edilmiştir. Görüşte ayrıca başvurucunun temel hak ve hürriyetlerinin ihlal edilip edilmediği konusunda yapılacak incelemede Anayasa ve ilgili mevzuat hükümleri ile somut olayın kendine özgü koşullarının da dikkate alınması gerektiği bildirilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.

14. Masumiyet karinesi, kişinin suç işlediğine dair kesinleşmiş bir yargı kararı olmadan suçlu olarak kabul edilmemesini güvence altına almaktadır. Ayrıca hiç kimse, suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar yargılama makamları ve kamu otoriteleri tarafından suçlu olarak nitelendirilemez ve suçlu muamelesine tabi tutulamaz (Kürşat Eyol, B. No: 2012/665, 13/6/2013, § 26).

15. Adil yargılanma hakkının bir unsuru olan masumiyet karinesinin sağladığı güvencenin iki yönü bulunmaktadır. Güvencenin ilk yönü; kişi hakkındaki ceza yargılaması sonuçlanıncaya kadar geçen, bir başka ifadeyle kişinin ceza gerektiren bir suçla itham edildiği (suç isnadı altında olduğu) sürece ilişkin olup suçlu olduğuna dair hüküm tesis edilene kadar kişinin suçluluğu ve eylemleri hakkında erken açıklamalarda bulunulmasını yasaklar. Güvencenin ikinci yönü ise ceza yargılaması sonucunda mahkûmiyet dışında bir hüküm kurulduğunda devreye girer ve daha sonraki yargılamalarda ceza gerektiren suçla ilgili olarak kişinin masumiyetinden şüphe duyulmamasını, kamu makamlarının toplum nezdinde kişinin suçlu olduğu izlenimini uyandıracak işlem ve uygulamalardan kaçınmasını gerektirir (Galip Şahin, B. No: 2015/6075, 11/6/2018, §§ 39-40).

16. İdare Mahkemesi, somut olayda başvurucu hakkında uygulanan Yönetmelik hükmüne yer vererek başvurucunun dinî öğrenim yapmış olma niteliği aranan kadrolarına yapılacak atamalar bakımından, itikat, ibadet, tavır ve hareketlerinin İslam törelerine uygunluğunun çevresinde bilinir olması şartını sağlanamadığı sonucuna ulaşmıştır. Dolayısıyla anılan kararda başvurucunun suçlu olduğunu ifade veya ima eden bir ibareye yer verilmediği ve başvurucu hakkındaki ceza yargılaması sürecine dayanılmadığı anlaşılmıştır. Bu sebeple, bireysel başvuruya konu edilen kararda masumiyet karinesine yönelik bir müdahalenin bulunmadığı sonucuna varılmıştır.

17. Açıklanan gerekçelerle masumiyet karinesine yönelik bir ihlalin olmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

B. Kamu Hizmetine Girme Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

18. Başvurucu; hukuken hiçbir engel olmamasına rağmen atanma talebinin reddedilmesi nedeniyle kamu hizmetine girme hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

19. Bakanlık görüşünde; İdarenin yapmış olduğu hizmetin özellik ve hassasiyeti dikkate alınarak başvurucu hakkında tesis edilen işlemlerin tamamının mevzuata, kamu yararına ve kamu hizmeti gereklerine uygun olarak tesis edildiği bildirilmiştir. Ayrıca başvurucunun sadece din hizmetleri sınıfında görev almasının mevzuat yönünden uygun olmadığı dolayısıyla diğer kamu kurumlarında görev alması hususunda bir engel bulunmadığı belirtilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.

20. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrasına göre bireysel başvurunun incelenebilmesi için kamu gücü tarafından ihlal edildiği iddia edilen hakkın Anayasa’da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) ve Türkiye’nin taraf olduğu Sözleşme'ye ek protokoller kapsamına da girmesi gerekir. Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kalan hak ihlali iddiasını içeren başvurular bireysel başvurunun kapsamında değildir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18).

21. Bireyin kamu hizmetine girme hakkı Anayasa’nın 70. maddesinde güvence altına alınmış olmakla birlikte Sözleşme’de düzenlenen haklardan değildir. Dolayısıyla başvurucunun başvuru formunda ifade ettiği şekliyle ihlal edildiğini ileri sürdüğü kamu hizmetine girme hakkı, Anayasa ve Sözleşme ile Türkiye’nin taraf olduğu ek protokollerin ortak koruma alanına girmemektedir.

22. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının konu bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

Selahattin MENTEŞ bu görüşe katılmamıştır.

C. Diğer İhlal İddiaları

23. Başvurucunun; yargılamada ileri sürdüğü iddiaların yeterince değerlendirilmeden karar verildiği iddialarının Ahmet Sağlam (B. No: 2013/3351, 18/9/2013, §§ 43-46) kararı doğrultusunda açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle, çalışma hakkının ihlal edildiği iddialarının Serkan Acar (B. No: 2013/1613, 2/10/2013, §§ 22-25) kararı doğrultusunda konu bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

III. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Masumiyet karinesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,

2. Kamu hizmetine girme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın konu bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA Selahaddin MENTEŞ'in karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,

 3. Diğer ihlal iddialarının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,

B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 17/7/2024 tarihinde karar verildi.

 

 

 

KARŞIOY GEREKÇESİ

1. Mahkemenin sayın çoğunluğunca başvurucunun kamu görevine yeniden atanma talebinin kabul edilmemesi nedeniyle masumiyet karinesi ve kamu hizmetine girme hakkının ihlali ve hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiaların kabul edilemez olduğuna karar verilmiştir. Başvurucunun adil yargılanma hakkı bağlamında ilgili ve yeterli gerekçe içermemesi nedeniyle hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiği gerekçesiyle sayın çoğunluğun görüşüne katılmadım.

2. Olay ve olgular mahkememizin gerekçeli kararında ayrıntılı olarak özetlenmiştir. Başvurucu Kilis'te vaiz olarak çalışırken hakkında düzenlenen tutanak nedeniyle mülga TCK'nın 491. maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca resmî telefona saplama yapmak suretiyle hırsızlık suçu sabit görülerek 900.000 TL ağır para cezası ile cezalandırılmıştır. Diyanet İşleri Başkanlığı Teftiş Kurulunun 8/6/1999 tarihli teftiş kurulu raporuyla başvurucunun memuriyete giriş şartlarını sonradan kaybettiği gerekçesiyle kamu görevine son verilmiştir.

3. TCK'nın yürürlüğe girmesi üzerine başvurucu tarafından uyarlama yargılaması talebinde bulunulmuştur. Uyarlama yargılama sonucu başvurucunun eyleminin karşılıksız yararlanma suçunu oluşturduğu belirtilerek ceza verilmiştir. Verilen ceza hükmün açıklanmasının geri bırakılarak geçtiği sürede hesap edilerek düşme kararı verilmiştir. Başvurucunun HAGB kararına itirazı sonucu beraat kararı verilmiş, başvurucu hakkında eylem nedeniyle kesinleşmiş bir beraat kararı nihai olarak verilmiştir.

4. Başvurucu Diyanet İşleri Başkanlığına 2/5/2018 tarihinde yeniden atanma talebinde bulunmuştur. Diyanet İşleri Başkanlığı başvurucunun talebini Atama ve Yer Değiştirme Yönetmeliği'nin 5. maddesinde belirtilen " itikat, ibadet, tavır ve hareketlerin İslam törelerine uygunluğunun çevresinde bilinir olduğu" şeklindeki düzenleme gerekçesiyle reddetmiştir. İdari işleme karşı başvurucunun talebi derece mahkemelerince idarenin belirtilen gerekçesi esas alınarak reddedilmiştir. Karar kesinleşerek Anayasa Mahkemesi'nin önüne gelmiştir.

5. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin yargı organlarına davacı ve davalı olarak başvurabilme ve bunun doğal sonucu olarak da iddia, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır. Anılan maddeyle güvence altına alınan hak arama özgürlüğü, kendisi bir temel hak niteliği taşımasının ötesinde diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmasını ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biridir. Bu bağlamda Anayasa'nın bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılmasını ifade eden 141. maddesinin de hak arama hürriyetinin kapsamının belirlenmesinde gözetilmesi gerektiği açıktır (Vedat Benli, B. No: 2013/307, 16/5/2013, § 30).

6. Anılan kurallar uyarınca ilke olarak mahkeme kararlarının gerekçeli olması, adil yargılanma hakkının bir gereğidir. Derece mahkemeleri, dava konusu maddi olay ve olguların kanıtlanmasını, delillerin değerlendirilmesini, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanmasını, uyuşmazlıkla ilgili vardığı sonucu, sonuca varılmasında kullandığı takdir yetkisinin sebeplerini makul bir şekilde gerekçelendirmek zorundadır. Bu gerekçelerin oluşturulmasında açıkça bir keyfîlik görüntüsünün olmaması ve makul bir biçimde gerekçe gösterilmesi hâlinde adil yargılanma hakkının ihlalinden söz edilemez (İbrahim Ataş, B. No: 2013/1235, 13/6/2013, § 23).

7. Makul gerekçe; davaya konu olay ve olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak, olay ve olgular ile hüküm arasındaki bağlantıyı gösterecek nitelikte olmalıdır. Zira tarafların o dava yönünden hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri için ortada usulüne uygun şekilde oluşturulmuş, hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur (İbrahim Ataş, § 24).

8. Kararların gerekçeli olması, davanın taraflarının mahkeme kararının dayanağını öğrenerek mahkemelere ve genel olarak yargıya güven duymalarını sağladığı gibi tarafların kanun yoluna etkili başvuru yapmalarını mümkün hâle getiren en önemli faktörlerdendir. Gerekçesi bilinmeyen bir karara karşı gidilecek kanun yolunun etkin kullanılması mümkün olmayacağı gibi bahsedilen kanun yolunda yapılacak incelemenin de etkin olması beklenemez (Vesim Parlak, B. No: 2012/1034, 20/3/2014, § 34).

9. Yukarıda belirtilen ilkeler çerçevesinde başvuruya konu olay değerlendirmelidir. Başvurucunun vaiz olarak görevine engel teşkil eden hal; itikat, ibadet, tavır ve hareketlerini İslam törelerine uygunluğunun çevresinde bilinir olma ortak özelliğinin kaybedilmesi nedeniyledir. Dosya kapsamından derece mahkemelerindeki dayanılan gerekçeler değerlendirildiğinde başvurucunun ortak niteliği kaybedilmesine neden olan olayın yargılandığı olay olduğu anlaşılmaktadır. Yargılamaya konu olaydan başka başvurucunun yeniden müracaatı değerlendirilirken herhangi bir fiil ve davranışı belirtilmemiş, bu konuda da bir araştırma yapılmamıştır. Başvurucunun yeniden müracaatı değerlendirilirken sicil dosyasında bulunan adli olay değerlendirilerek sonuca varılmıştır. Adli olaydan sonraki fiil ve davranışları İslam törelerine uygunluğunun varlığı değerlendirilirken göz önüne alınmamıştır. Adli olayla ilgili olarak da başvurucunun yeniden yargılama ile de olsa kesinleşmiş bir beraat kararı bulunmaktadır. Bu beraat kararı idarece değerlendirilmemiştir. Derece mahkemeleri de idarenin yönetmeliğinin 5. maddesinde belirtilen "itikat, ibadet, tavır ve hareketlerin İslam törelerine uygunluğunun çevresinde bilinir olması" değerlendirilmesini taşımadığı gerekçesini olduğu gibi kabul etmiştir. İdarenin bu kanaate nasıl vardığı derece mahkemelerince araştırılarak denetlenmemiştir. Bu nedenlerle başvurucunun hakkaniyete uygun yargılama hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekmektedir.

 

 

 

 

Üye

 Selahaddin MENTEŞ

 

 

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim Birinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Kabul Edilemezlik vd.
Künye
(Zekeriya Akın [1.B.], B. No: 2020/10117, 17/7/2024, § …)
   
Başvuru Adı ZEKERİYA AKIN
Başvuru No 2020/10117
Başvuru Tarihi 2/3/2020
Karar Tarihi 17/7/2024

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, kamu görevine yeniden atanma talebinin kabul edilmemesi nedeniyle masumiyet karinesinin, kamu hizmetine girme hakkının ve bir kısım Anayasal haklarının ihlali iddialarına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Adil yargılanma hakkı (Medeni Hak ve Yükümlülükler) Masumiyet karinesi (idare) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
Hakkaniyete uygun yargılanma hakkı (bariz takdir hatası, içtihat farklılığı vs.-idare) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
Kapsam dışı haklar Kapsam dışı (hak) Konu Bakımından Yetkisizlik
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi