TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
MESUT ÇAKAN BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2020/11455)
Karar Tarihi: 19/10/2023
Başkan
:
Hasan Tahsin GÖKCAN
Üyeler
Muammer TOPAL
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
Selahaddin MENTEŞ
İrfan FİDAN
Raportör
Ayşe Didem ÖZDEMİR AKCA
Başvurucu
Mesut ÇAKAN
Vekili
Av. Hüseyin BOĞATEKİN
I. BAŞVURUNUN ÖZETİ
1. Başvuru, kolluk görevlilerinin fiziksel şiddet kullanması şikâyeti hakkında etkili bir ceza soruşturması yürütülmemesi nedeniyle kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
2. Başvurucu, başvuru formunda 12/2/2018 tarihinde gece saat 02.00 sıralarında İstanbul'un Beyoğlu ilçesinde bulunan evinin penceresini açıp sigara içmek üzereyken dışarıdan sivil giyimli polislerce çağrıldığını, aşağıya indiğinde kolluk görevlilerinin hakaretine, tehdidine, küfrüne ve fiziksel şiddetine maruz kaldığını belirtmektedir.
3. Başvurucu, olay günü sabah saatlerinde Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesinden adli muayene raporu almıştır. Raporda; başvurucunun darp edildiğini beyan ettiği belirtilerek “sağ lateral boyun bölgesinde ekimoz bilateral dizlerde yüzeyel sıyrık sol toraks bazalinde ağrı hassasiyet bilateral el bilekte ağrı” tespiti yapılmıştır. Raporun sonuç kısmında tetkiklerde acil patoloji saptanmadığı, hayati tehlikesinin bulunmadığı, basit tıbbi müdahale ile giderilebileceği ifade edilmiştir.
4. Başvurucu, olay sebebiyle aynı gün İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına (Başsavcılık) sunduğu şikâyet dilekçesinde özetle; evinin penceresindeyken aşağıdan kendisine bakan kişi tarafından aşağıya inmesinin istendiğini, bu kişiye kim olduğunu sorduğunda polis olduğunu söylediğini, aşağıya indiğinde aynı kişinin kimlik ve telefonunu istediğini, telefonunu neden istediğini sorunca polis memurunun sövdüğünü, 3 defa tokat attığını, üçüncü tokattan sonra 6-7 kişinin kollarından ve bacaklarından tutarak yere yatırdıklarını, ellerini arkadan kelepçelediklerini, kelepçeli olarak evden kimlik ve telefonunu getirmesini istediklerini, telefon ve kimliğini getirdikten sonra karanlık bir sokağa götürdüklerini, Genel Bilgi Toplama Sistemi (GBT) sorgulaması yaptıkları hâlde kaydının olup olmadığını sorup sonrasında tehdit ederek evinin önünde getirdiklerini ve kelepçeyi açtıklarını belirtmiştir.
5. Soruşturma kapsamında alınan 16/2/2018 tarihli Adli Tıp Kurumu raporunda, Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesinin adli muayene raporu ile aynı bulguların mevcut olduğu tespit edilmiştir.
6. Başsavcılık tarafından şikâyete ilişkin olarak 14/2/2018 tarihinde yazılan yazıya İstanbul İl Emniyet Müdürlüğünce (Emniyet Müdürlüğü) verilen 21/3/2018 tarihli cevapta şikâyetçi hakkında herhangi bir sorgulama veya işlemin yapılmadığı bildirilmiştir.
7. Başsavcılık 5/4/2018 tarihinde şikâyetçinin mücerret iddiası dışında şüpheli emniyet görevlilerinin atılı suçları işlediklerine dair haklarında dava açılmasını gerektirir nitelikte delil olmadığı gerekçesiyle kimliği belirsiz polis memurları hakkında basit yaralama, hakaret, tehdit suçlarından kovuşturmaya yer olmadığına dair karar vermiştir.
8. Başvurucu; etkili soruşturma yürütülmediğini, olayın gerçekleştiği bölgedeki güvenlik ve işyeri kamera kayıtlarının taranmadığını, olay yerine yakın çalışan sivil polis memurlarının listesinin getirtilmediğini belirterek karara itiraz etmiştir.
9. Başvurucunun itirazın inceleyen İstanbul 2. Sulh Ceza Hâkimliğince 18/6/2018 tarihinde fotoğraf teşhisi yapılması ve teşhis hâlinde şüphelilerin ifadesinin alınması gerekliliklerinden bahsedilerek itirazın kabulüne ve kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın kaldırılmasına karar verilmiştir.
10. Başsavcılık tarafından soruşturmanın genişletilmesi kararı üzerine yeniden yürütülen soruşturmada İstanbul Emniyet Müdürlüğüne yazı yazılarak olay saatinde görevli polis memurlarının açık kimlik bilgileri ve fotoğraflarının temin edilmesi, müştekiye fotoğraflardan şüphelilerin teşhisinin yaptırılması ve kimlikleri tespit edilecek şüphelilerin ifadelerinin alınması istenmiştir.
11. İstanbul Emniyet Müdürlüğünce başvurucunun müşteki sıfatıyla ifadesi alınmış, görevli personel listesi temin edilmiş, başvurucuya fotoğraf üzerinde teşhis işlemi yaptırılmış ve başvurucunun bir polisi kesin ve net olarak teşhis ettiğini beyan etmesi üzerine bu kişinin ve olay tarihinde güven timinde birlikte görev yaptığı diğer 7 polisin ifadeleri alınmıştır. Şüpheliler ifadelerinde müştekinin GBT kontrolünü yapıp yapmadıklarını hatırlamadıklarını, olayın gerçekleşmesinin mümkün bulunmadığını, görev yaptıkları sırada kişisel veri yardımcısı (PDA) cihazı olmadığı için kontrolün telefon ile şubeyi arayarak gerçekleştirildiğini belirtmiştir.
12. Başsavcılık tarafından 10/6/2019 tarihinde olay günü güven timinde görev yaptığı tespit edilen 8 şüpheli hakkında hakaret, basit yarama ve tehdit suçlarından yürütülen soruşturma neticesinde müştekinin soyut iddiası dışında şüphelilerin isnat edilen suçu işlediklerine dair dava açılmasını gerektirir delil bulunmadığı gerekçesi açıklanarak kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiştir.
13. Başvurucu karara polis memurlarının ifadelerinde PDA cihazları bulunmadığını söyledikleri hâlde bu hususta araştırma yapılmadığını, GBT araştırması yapılıp yapılmadığının araştırılmadığını, şüphelilerin cep telefonu sinyal bilgilerinin ve HTS kayıtlarının çıkartılmadığını belirterek itiraz etmiştir.
14. Başvurucunun itirazını inceleyen İstanbul 11. Sulh Ceza Hâkimliğince 10/1/2020 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın usul ve yasaya uygun olduğu, kararda değişiklik yapılmasını gerektirir bir neden bulunmadığı gerekçesiyle itirazın kesin olarak reddine karar verilmiştir.
15. Başvurucu, nihai hükmü 18/2/2020 tarihinde öğrendikten sonra 18/3/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
II. DEĞERLENDİRME
16. Ödeme gücünden yoksun olduğu anlaşılan başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir.
17. Başvurucu, kolluk görevlilerinin fiziksel şiddetine maruz kalması sebebiyle etkili ceza soruşturması yürütülmediğini belirterek kötü muamele yasağı ve etkili başvuru hakkının ihlal edildiğinden şikâyet etmiştir. Adalet Bakanlığı (Bakanlık), kovuşturmaya yer olmadığına dair karardan ayrılmak için kuvvetli neden bulunmadığı görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı soruşturma sırasında verdiği bilgilerin değerlendirilmediğine, soruşturmanın bağımsız ve yeterli olmadığına ilişkin beyanda bulunmuştur.
18. Başvuru, kötü muamele yasağı kapsamında incelenmiştir.
19. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
20. Devletin bireyin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına saygı gösterme yükümlülüğü, öncelikle kamu otoritelerinin bu hakka müdahale etmemelerini yani Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında belirtilen şekillerde kişilerin fiziksel ve ruhsal zarar görmelerine neden olmamalarını gerektirir. Bu, devletin bireyin vücut ve ruh bütünlüğüne saygı gösterme yükümlülüğünden kaynaklanan negatif ödevidir (Cezmi Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293, 17/7/2014, § 81).
21. Devletin kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı kapsamında sahip olduğu pozitif yükümlülüğün usule ilişkin boyutu çerçevesinde bireyin bir devlet görevlisi tarafından hukuka aykırı olarak ve Anayasa’nın 17. maddesini ihlal eder biçimde bir muameleye tabi tutulduğuna ilişkin savunulabilir bir iddiasının bulunması hâlinde olay hakkında etkili bir resmî soruşturmanın yürütülmesi gerekmektedir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 110; Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 25).
22. Ancak bir soruşturma yükümlülüğünün başlaması için öncelikle işkence ve kötü muamele konusundaki iddialar uygun delillerle desteklenmelidir. İddia edilen olayların gerçekliğinin tespit edilebilmesi için her türlü makul şüpheden uzak kanıtların varlığı gerekir. Bu nitelikteki bir kanıt yeterince ciddi, açık ve tutarlı emarelerden ya da aksi ispat edilemeyen birtakım karinelerden de oluşabilir. Ancak bu uygun koşulların tespiti hâlinde bir soruşturma yükümlülüğünün bulunduğundan bahsedilebilir (C.D., B. No: 2013/394, 6/3/2014, § 28). Öte yandan bir şikâyet yapılmadığında bile kötü muameleyi gösteren yeterli belirtiler olduğunda soruşturma açılması sağlanmalıdır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 116).
23. Kötü muameleye maruz kalması nedeniyle mağdur olduğunu ileri süren kişilerin kötü muamele yasağı kapsamına giren ağırlıkta bir muamele görmüş olabileceklerini gösteren emareleri ve delilleri sunmaları gerekir. Bu kapsamda mağdur olduğunu ileri süren kişilerin olgulara dayanmayan yetersiz açıklamaları, iddialarının delillerle desteklenmemesi hatta kimi zaman delillerin uyumsuzluğu, kötü muamelenin yapıldığı yer, zaman ve diğer konulardaki çelişkili ifadeleri gibi hususlar kötü muamelenin gerçekliğini şüpheye düşürür. Bu durumda iddiaların savunabilir olduğundan, dolayısıyla bu iddialara ilişkin derhâl resmî bir soruşturma başlatılması gerekliliğinden söz edilemeyecektir. Bu gibi durumlar -iddiaların güçlü dayanak ile birlikte yetkili merciler nezdinde dile getirilmemesi- söz konusu olduğunda mağdur olduğunu ileri süren kişilerin etkili soruşturma yürütülmesine ilişkin meşru (haklı) bir beklentiye girebileceklerini söyleyebilmek de mümkün değildir (Beyza Metin, B. No: 2014/19426, 12/12/2018, §§ 45, 46).
24. Etkili soruşturma yükümlülüğünün yerine getirildiğinin kabulü için;
- Yetkili makamların olaydan haberdar olur olmaz resen harekete geçerek olayı aydınlatabilecek ve sorumluların belirlenmesini sağlayabilecek bütün delilleri tespit etmeleri (Cezmi Demir ve diğerleri, § 114),
- Soruşturmanın kamu denetimine açık olması ve mağdurların meşru menfaatlerini korumak için soruşturmaya gerekli olduğu ölçüde etkili katılımlarının sağlanması (Cezmi Demir ve diğerleri, § 115),
- Soruşturmadan sorumlu ve incelemeleri yapan kişilerin olaylara karışan kişilerden bağımsız olması (Cezmi Demir ve diğerleri, § 117),
- Soruşturmaların makul özen ve süratle yürütülmesi (Cezmi Demir ve diğerleri, § 114),
- Soruşturma sonucunda alınan kararın soruşturmada elde edilen tüm bulguların kapsamlı, nesnel ve tarafsız bir analizine dayalı olması (Cemil Danışman, B. No: 2013/6319, 16/7/2014, § 99) gerekir.
25. Başvurucu, kolluk görevlileri tarafından hukuka aykırı şekilde fiziksel müdahaleye maruz kalarak yaralandığını iddia etmiş ve kolluk görevlileri hakkında şikâyetçi olmuştur.
26. Başvurucu, olay yeri ve zamanını belirterek maruz kaldığını iddia ettiği muameleyi ayrıntılarıyla şikâyet dilekçesinde açıklamıştır. Ayrıca olay günü düzenlenen adli muayene raporunu soruşturma dosyasına sunmuştur. Başvurucu hakkında olay günü düzenlenen raporda başvurucunun fiziksel şiddete maruz kaldığına ilişkin beyanlarına yer verildiği ve fiziki yaralanma bulgularının tespit edildiği dikkate alındığında başvurucunun iddiasının savunulabilir olduğu kabul edilmelidir. Kötü muamele yasağı hususunda savunulabilir bir iddia mevcut ise etkili soruşturma yükümlülüğünden söz edilebilecektir.
27. Başvurucu, yürütülen soruşturmanın etkili ve yeterli olmadığını ileri sürmüştür.
28. Başvurucu, olay günü aldığı adli raporu takiben aynı gün şüpheliler hakkında şikâyetçi olmuş ve bu şikâyet üzerine derhâl soruşturma işlemlerine başlanmıştır.
29. Başsavcılık tarafından yürütülen soruşturma kapsamında başvurucu tarafından sunulan sağlık raporuna göre yaralanmasının niteliğinin belirlenmesi amacıyla Adli Tıp raporu alınmış, olay günü görev yapan kolluk görevlilerinin tespiti, fotoğraftan teşhis işlemi yaptırılması ve ifadelerinin alınması için Emniyet Müdürlüğüne yazı yazılmıştır. Soruşturma neticesinde şüpheli kolluk görevlileri hakkında isnat edilen eylemlerin gerçekleştiğine dair delil bulunmadığına kanaat getirilerek kovuşturma yapılmasına yer olmadığına dair karar verilmiştir.
30. Soruşturma mercii tarafından, şüpheli polis memurlarının ifadelerinde müştekinin GBT kontrolünü yapıp yapmadıklarını hatırlamadıklarını, görev yaptıkları sırada PDA cihazı olmadığı için kontrolün telefon ile şubeyi arayarak gerçekleştirildiğini belirtmelerine rağmen olay saatlerinde cep telefonu vasıtası ile gelen kontrol talebi bulunup bulunmadığına ilişkin bir araştırma yapılmadığı anlaşılmaktadır.
31. Diğer taraftan, kovuşturmaya yer olmadığına dair kararda, başvurucunun olay günü yaralandığını destekleyen adli muayene raporu ile şüphelilerin olayın gerçekleşmediğine ilişkin ifadelerinin meydana getirdiği çelişki tartışılmaksızın iddiaları destekleyen delil bulunmadığı sonucuna ulaşılmasından dolayı soruşturma makamınca delillerin nesnel olarak analiz edildiği hususunda tereddüt oluşmuştur.
32. Bütün bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde yürütülecek adli sürecin mutlaka bir dava açılması ya da açılan davanın belli bir hükümle sonuçlanması gerektiği anlamına gelmemekle birlikte başvurucuya karşı kötü muamele oluşturduğu iddia edilen eylemlere yönelik olayın aydınlatılması amacıyla etkili bir ceza soruşturması yürütülmediği sonucuna ulaşılmıştır.
33. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağının usul boyutunun ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
34. Bu aşamada kötü muamele yasağının maddi boyutu yönünden bir inceleme yapılmasına olanak bulunmadığı değerlendirilmiştir.
35. Selahaddin MENTEŞ bu görüşe katılmamıştır.
III. GİDERİM
36. Başvurucu; ihlalin tespiti, yeniden yargılama yapılması ile miktar belirtmeksizin maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
37. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği soruşturma mercilerince yapılması gereken iş, yeniden soruşturma işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).
38. Ayrıca başvurucuya manevi zararları karşılığında net 60.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
39. Başvurucu, maddi zarara ilişkin olarak bilgi/belge sunmadığından maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
IV. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,
B. Kötü muamele yasağının usul boyutunun ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
C. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağının usul boyutunun İHLAL EDİLDİĞİNE OYBİRLİĞİYLE,
D. Kötü muamele yasağının maddi boyutu yönünden bir inceleme yapılmasına YER OLMADIĞINA Selahaddin MENTEŞ'in karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
E. Kararın bir örneğinin kötü muamele yasağının usul boyutunun ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmak üzere İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına (Sor. No: 2018/108345) GÖNDERİLMESİNE,
F. Başvurucuya net 60.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
G. Vekâlet ücretinden oluşan toplam 18.800 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
H. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
İ. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 19/10/2023 tarihinde karar verildi.
KARŞIOY
1. Anayasa Mahkemesi 1.Bölüm 2020/11455 Esas sayılı dosyada sayın çoğunluk başvurucunun Anayasanın 17. Maddesinde 3. Fıkrasında yer alan kötü muamele yasağının usul boyutunun ihlal edildiğine karar verilmiştir. Somut olayda kötü muamele yasağının maddi boyutunun da ihlal edildiği gerekçesiyle sayın çoğunluğun görüşüne katılmadım.
2. Olay ve olgular mahkemenin gerekçeli kararında özetlenmiştir.
3. Başvurucu 12/2/2018 tarihinde gece 02.00 sularında İstanbul’un Beyoğlu ilçesinde bulunan evinin penceresini açıp sigara içmek üzereyken dışarıdan sivil giyimli polislerce çağrıldığını aşağıya indiğinde kolluk görevlilerinin hakaretine ve tehditine ve fiziksel şiddetine maruz kaldığını belirtmiştir. Başvurucu olayın görevlilerin kendisinden kimlik ve cep telefonunu istemesi üzerine kendisinin kimliğini getirebileceğini ancak cep telefonunu neden istediğini anlamadığını ifade etmesi üzerine polisin kendisine tokat attığını dayaktan kurtulmak için polisi ittirmesi üzerine görevlilerin kendisine kelepçe taktıklarını kafasına tekme ve yumruklarla vurduklarını polisin evden cep telefonu ile kimliğini aldığını GBPT’sine baktığını daha sonra polisin kendisini serbest bıraktığını belirtmiştir. Başvurucu sabah saatlerinde kendi imkanlarıyla Haseki Eğitim Araştırma Hastanesinde adli rapor almıştır. Rapora göre “sağ lateral boyun bölgesinde ekimos bileteral dizlerde yüzeyel sıyrık sol torost bazelinde ağrı hassasiyet bileteral el bilekte ağrı” tespiti yapılmıştır. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına yapılan şikayet üzerine ATK raporunda da Haseki Araştırma Hastanesinin bulgularının mevcut olduğu tespit edilmiştir. Olayla ilgili Cumhuriyet Başsavcılığınca takipsizlik kararı verilmiştir. Başvurucu takipsizlik kararına itiraz etmiş Sulh Ceza Hakimliği fotoğraf teşhisi yapılmadığı için kararı kaldırmıştır.Bilhare Cumhuriyet Başsavcılığınca müştekinin soyut iddiası dışında şüphelilerin suçu işlediklerine dair dava açılmasını gerektirir delil bulunmadığı gerekçesi ile kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiştir.
4. Kötü muameleye maruz bırakılma iddiaları hakkında etkili soruşturma yürütülmemesi nedeniyle kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddiasına ilişkin genel ilkeler Mahkememizin Turan Günana (B. No: 2015/9042, 4/4/2019) kararında aşağıdaki şekilde ortaya konulmuştur.
5. Herkesin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkı Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınmıştır. Anılan maddenin birinci fıkrasında insan onurunun korunması amaçlanmıştır. Üçüncü fıkrasında da kimseye işkence ve eziyet yapılamayacağı, kimsenin insan haysiyetiyle bağdaşmayan ceza veya muameleye tabi tutulamayacağı hüküm altına alınmıştır
6. Devletin bireyin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına saygı gösterme yükümlülüğü, öncelikle kamu otoritelerinin bu hakka müdahale etmemelerini yani anılan maddenin üçüncü fıkrasında belirtilen şekillerde kişilerin fiziksel ve ruhsal zarar görmelerine neden olmamalarını gerektirir. Bu, devletin bireyin vücut ve ruh bütünlüğüne saygı gösterme yükümlülüğünden kaynaklanan negatif ödevidir (Cezmi Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293, 17/7/2014, § 81).
7. Devletin negatif yükümlülüğünün yanı sıra etkili ceza soruşturması yürütülmesine ilişkin pozitif bir yükümlülüğü de bulunmaktadır. Bu usul yükümlülüğü çerçevesinde devlet, doğal olmayan her türlü fiziksel ve ruhsal saldırı olayının sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili resmî bir soruşturma yürütmek durumundadır. Bu tarz bir soruşturmanın temel amacı, söz konusu saldırıları önleyen hukukun etkin bir şekilde uygulanmasını güvenceye almak ve kamu görevlilerinin ya da kurumlarının karıştığı olaylarda bunların sorumlulukları altında meydana gelen olaylar için hesap vermelerini sağlamaktır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 110).
8. Buna göre bireyin bir devlet görevlisi tarafından hukuka aykırı olarak ve Anayasa’nın 17. maddesini ihlal eder biçimde bir muameleye tabi tutulduğuna ilişkin savunulabilir bir iddiasının bulunması hâlinde Anayasa’nın 17. maddesi -"Devletin temel amaç ve görevleri" kenar başlıklı 5. maddedeki genel yükümlülükle birlikte yorumlandığında- etkili bir resmî soruşturmanın yapılmasını gerektirmektedir. Bu soruşturma, sorumluların belirlenmesini ve cezalandırılmasını sağlamaya elverişli olmalıdır. Bu mümkün olmazsa anılan madde, sahip olduğu öneme rağmen pratikte etkisiz hâle gelecek ve bazı durumlarda devlet görevlilerinin fiilî dokunulmazlıktan yararlanarak kontrolleri altında bulunan kişilerin haklarını istismar etmeleri mümkün olacaktır (Tahir Canan, § 25).
9. Yürütülen ceza soruşturmalarının amacı, kişinin maddi ve manevi varlığını koruyan mevzuat hükümlerinin etkili bir şekilde uygulanmasını ve sorumluların ölüm ya da yaralama olayına ilişkin hesap vermelerini sağlamaktır. Bu bir sonuç yükümlülüğü değil, uygun araçların kullanılması yükümlülüğüdür (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 56). Ceza soruşturmaları, sorumluların tespitine ve cezalandırılmalarına imkân verecek şekilde etkili ve yeterli olmalıdır. Soruşturmanın etkili ve yeterli olduğundan söz edilebilmesi için soruşturma makamlarının resen harekete geçerek olayı aydınlatabilecek ve sorumluların tespitine yarayabilecek bütün delilleri toplamaları gerekir. Dolayısıyla kötü muamele iddialarının gerektirdiği soruşturma, bağımsız, hızlı ve derinlikli bir şekilde yürütülmelidir. Diğer bir ifadeyle yetkililer, olay ve olguları ciddiyetle öğrenmeye çalışmalı; soruşturmayı sonlandırmak ya da kararlarını temellendirmek için çabuk ve temelden yoksun sonuçlara dayanmamalıdırlar. Bu kapsamda yetkililer diğer deliller yanında görgü tanıklarının ifadeleri ile kriminalistik bilirkişi incelemeleri dâhil söz konusu olayla ilgili kanıtları toplamak için alabilecekleri bütün makul tedbirleri almalıdırlar (Cezmi Demir ve diğerleri, § 114).
10. Soruşturmanın etkililiğini sağlayan en alt seviyedeki inceleme, başvuruya konu soruşturmanın kendine özgü koşullarına göre değişir. Bu koşullar, ilgili bütün olay ve olgular temelinde ve soruşturmanın pratik gerçekleri dikkate alınarak değerlendirilir. Bu nedenle soruşturmanın etkililiği bakımından her olayda geçerli olmak üzere bir asgari soruşturma işlemler listesi veya benzeri bir asgari ölçüt belirlemek mümkün değildir. Bununla birlikte soruşturma sonucunda alınan kararın soruşturmada elde edilen tüm bulguların kapsamlı, nesnel ve tarafsız bir analizine dayalı olması gerekir (Fahriye Erkek ve diğerleri, B. No: 2013/4668, 16/9/2015, § 68,69).
11. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan, maddi ve manevi varlığı koruma ve geliştirme hakkına saygı gösterme yükümlülüğü negatif yükümlülük olarak kamu otoritelerinin kişilerin fiziksel ve ruhsal olarak zarar görmelerine neden olmamalarını gerektirdiği gibi ayrıca pozitif yükümülük olarak devlete kişilerin işkence ve eziyete ya da insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir ceza veya muameleye maruz bırakılmalarını engelleyecek tedbirler alma ödevi yüklemektedir. Müdahaleyi oluşturan tedbirin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığının kabul edilebilmesi için amaca ulaşmaya elverişli olması, başvurulabilecek en son çare ve alınabilecek en hafif önlem olarak kendisini göstermesi gerekmektedir. Müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olup olmadığı incelenirken derece mahkemelerinin kararlarında ortaya konulan gerekçeler değerlendirilmeli ve müdahaleyi doğuran gerekçelerin inandırıcı bir şekilde ortaya konulup konulmadığına ve müdahalenin ölçülülük ilkesine uygun olup olmadığına bakılmalıdır (Cezmi Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293, 17/7/2014; Ali Rıza Özer ve diğerleri [GK], B. No: 2013/3924, 6/1/2015; Serdar Avci, B. No: 2015/19474, 9/1/2020; Cengiz Kahraman ve Kenan Özyürek, B. No: 2013/8137, 20/4/2016; S.D. B. No: 2013/3017, 16/12/2015; Turan Günana (5), B. No: 2013/5545, 15/12/2015; Ferhat Üstündağ, B. No: 2014/15428, 17/7/2018; Beşir Doğan, B. No: 2013/2335, 15/12/2015).
12. Bir kişinin devletin gözetimi altındayken vücudunda yaralanma tespit edildiği durumlarda, söz konusu yaralanmanın nasıl oluştuğu hususunda makul bir açıklama getirme ve mağdurun bu yöndeki iddialarını şüphede bırakacak kanıtları sunma yükümlülüğünün devlete aittir (S.D. §§ 89, 90).
13. Somut olay yukarıda belirtilen ilkeler bağlamında değerlendirildiğinde başvurucunun iddialarının ceza soruşturma sırasında aydınlatılmadığı açıktır. Her şeyden önce başvurucunun fiziki bir müdahaleye maruz kaldığı iki ayrı kurumdan alınan raporla sabittir. Savcılıkça verilen kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin karar müştekinin soyut iddiası gerekçesi ile sonuçlandırılmıştır. Başvurucunun yaralanma iddiasının soyut olmadığı iki ayrı kurumdan alınan hekim raporları ile sabittir. Sadece kamu görevlilerine yönelik iddiasına soyut iddia denilebilir. Ancak bu iddianın soyut kalabilmesi için Cumhuriyet savcılığınca etkili bir soruşturma yürütülmelidir. Yürütülen soruşturma içerik itibarıyla yetersizdir. Maddi olayı aydınlatmaya yönelik deliller araştırılmamıştır. Yapılan araştırmada maddi olay aydınlatmamıştır. Başvurucu eline kelepçe takıldığını, karakola özellikle götürülmediğini, tenha bir alanda şiddete maruz kaldığını olayın sıcaklığı içerisinde ileri sürmüştür. Hemen akabinde Cumhuriyet savcılığına gidip şikâyette bulunmuştur. Üstelik kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin karara karşı yaptığı itirazdan sonra fotoğraf teşhisinde bir kişiyi de teşhis etmiştir. Başvurucunun iddiaları bu yönüyle kamu makamları tarafından açıklığa kavuşturulmamıştır. Başvurucunun görevli polis memurlarıyla bir husumeti bulunmakta mıdır?Yoksa kendi kendini mi yaralamıştır? Ya da başka biri tarafından yaralandığı hâlde görevli polisleri mi suçlamaktadır? Bütün bunlar soruşturmanın maddi boyutunun da ihlal edildiği anlamına gelmektedir. Bu çerçevede soruşturma makamlarınca bu yönleriyle de soruşturmanın yürütülerek aydınlatılması gerekmektedir. Başvurucunun sayın çoğunluk tarafından karakolda görevli polislerin hâkimiyet alanına girmediği, bu nedenle sadece kötü muamele yasağının usul boyutu yönüyle soruşturmada ihlal sonucuna varması yönündeki görüşü yukarıda belirtilen Anayasa Mahkemesi kararlarıyla uyumlu değildir. Başvurucu evinden çağrılarak kendisine kelepçe takıldığını ve kötü muameleye maruz kaldığını iddia etmektedir. Başvurucu evinden çağrıldıktan sonra görevli polislerin gözetimi altına girmiştir. Bu sebeple S.D. kararında belirtildiği üzere devletin gözetimi altındayken başvurucunun vücudunda yaralanma meydana gelen yaralanmanın nasıl oluştuğu hususunda makul bir açıklama getirme ve başvurucunun bu yöndeki iddialarını şüphede bırakacak kanıtları sunma yükümlülüğü devlete ait olup başvuru konusu olayda bu yükümlülüğün yerine getirilmediği kanaatindeyim.Dolayısıyla başvuruda kötü muamele yasağının maddi boyutuyla da ihlal edildiğine karar verilmesi gerektiği düşüncesiyle sayın çoğunluğun görüşüne katılmadım.
Üye