|
TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
|
|
KARAR
|
|
|
|
ORHAN AYDİN BAŞVURUSU (2)
|
|
(Başvuru Numarası: 2020/11744)
|
|
|
|
Karar Tarihi: 16/7/2025
|
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
|
|
KARAR
|
|
|
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
|
Üyeler
|
:
|
Recai AKYEL
|
|
|
|
Selahaddin MENTEŞ
|
|
|
|
Muhterem İNCE
|
|
|
|
Yılmaz AKÇİL
|
|
Raportör
|
:
|
Hüseyin Ozan ADIYAMAN
|
|
Başvurucu
|
:
|
Orhan AYDİN
|
I. BAŞVURUNUN ÖZETİ
1. Başvuru, sosyal medya hesabından yapılan paylaşım ve yorumdan dolayı manevi tazminata hükmedilmesi nedeniyle ifade özgürlüğünün ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
2. DAEŞ, Avrupa Birliği ve Birleşmiş Milletler ile aralarında Türkiye'nin de bulunduğu pek çok ülke ve kuruluş tarafından terör örgütü olarak tanınmaktadır. Anılan örgüt canavarca hisle işledikleri cinayetleri kaydettikleri video görüntülerini paylaşmış ve kısa sürede uluslararası kamuoyunun nefretini üzerine çekmiştir. DAEŞ, 2013 yılında birçok sivilin hayatını kaybettiği, Hatay'ın Reyhanlı ilçesinde yapılan terör saldırısı başta olmak üzere Türkiye'ye karşı da birçok eylem gerçekleştirmiştir. Bunun yanında örgüt 20/7/2015 tarihinde Suruç'ta bombalı intihar saldırısı düzenlemiştir. Bu saldırıda otuz dört kişi hayatını kaybetmiş, yüzden fazla kişi yaralanmıştır.
3. DAEŞ, hâkimiyeti olmayan ülkelerde de eylemlerini koordine etmek amacıyla alt örgütler ve sözde eyalet yönetimleri kurmuş ya da farklı örgütleri bünyesine katmıştır. Sözde Lazika İslam Emirliği adıyla bilinen bir örgütün de bu kapsamda DAEŞ'in bünyesinde faaliyet gösterdiği iddia edilmektedir. Bu alt örgütün sözde lideri Almanya'da ikamet eden C.M.dir. Almanya kaynaklı bir web sitesindeki yayında C.M., kamuoyu tarafından tanınan S.E.ye evlilik teklifi ilan etmiştir. Yayında silahlı fotoğrafına yer veren C.M., kendisini Laz Konseyinin öncüsü olarak tanıtmış ve S.E.yi kendisine münasip gördüğünü ifade etmiştir.
4. Türkiye Büyük Millet Meclisinde (TBMM) ana muhalefet partisi grubunda milletvekili olarak görev yapan M.T. 27/7/2015 tarihinde İçişleri Bakanı'na hitaben yazılı olarak verdiği soru önergesinde diğer hususlar yanında Lazika İslam Emirliğinin Türkiye'deki faaliyet alanlarının ne olduğunu, bu örgütün Türkiye'nin kuzeydoğusunda bir sözde İslam devleti kurmayı amaçladıklarına, gerekirse DAEŞ ile birleşebileceklerine dair açıklamaları karşısında İçişleri Bakanlığının bir önlem alıp almadığını sormuştur. Ana Muhalefet Partisi bu soru önergesini kendi internet sitesinde "Yeni DAEŞ emirinden [S.E.ye] evlilik teklifi" ifadesi ile yayımlamıştır. Böylece kamuoyunda, soru önergesinde adı geçen web sitesindeki evlenme teklifinin bilinirliği artmıştır.
5. Bu paylaşımdan sonra evlenme teklifi, yazılı ve görsel medyada haberleştirilmiştir. Genel olarak bu teklif ve teklif üzerinden S.E. ile ilgili yapılan olumsuz yorumlar kamuoyunun tepkisini çekmiştir. Tiyatro sanatçısı ve yazar olan başvurucu, internet üzerinden yayın yapan bir haber portalında köşe yazarlığı yapmakta olup Türkiye Komünist Partisi üyesidir. Başvurucu kendisine ait X (Twitter) hesabından 25/8/2015 tarihinde "Niye kızılıyor? Adam gönül koymuş, ne var bunda? Hem İslam'da 4 evlilikserbestdeğil mi? Ayrıca yakışıyorlar." şeklindeki açıklamayı S.E. ve C.M.nin fotoğraflarını da ekleyerek paylaşmıştır. Öte yandan İstanbul 1. Sulh Ceza Hâkimliğinin 2015/3101 D. İş sayılı dosyasında verilen 26/8/2015 tarihli kararla 238 internet adresinde yayımlanan "Yeni Işid emirinden [S.E.ye] evlilik teklifi" konulu paylaşıma erişim engellenmiştir.
6. Ana Muhalefet Partisi Genel Başkanı 27/8/2015 tarihinde yaptığı açıklamada; soru önergesinde S.E. isminin yer almadığını ancak bu önergenin medyaya duyurulması sırasında bir danışmanın hatası sonucunda ismin konuya dâhil edildiğini, bu hususta kusurlu olduğu değerlendirilen danışmanın görevine son verildiğini ifade etmiştir.
7. Bahse konu sosyal medya paylaşımında kullanılan ifadelerle kişilik haklarına saldırıldığını ileri süren S.E., başvurucu aleyhine İstanbul 24. Asliye Hukuk Mahkemesinde (Asliye Hukuk Mahkemesi) 20.000 TL talepli manevi tazminat davası açmıştır. İhtilaflı mesajın terörist olduğu bilinen bir kişinin fotoğrafıyla kendi fotoğrafının bir araya getirilerek oluşturulduğu görsel eşliğinde paylaşıldığına vurgu yapan davacı; başvurucunun dikkate alınmaması gereken, gayriciddi ve yakışıksız bir teklifi aşağılayıcı bir üslup kullanarak ve alaycı bir şekilde yorumlamak suretiyle şeref ve namusuna saldırıda bulunduğunu belirtmiştir. Bunun yanında kendisini küçük düşürmek amacıyla hareket ettiğini ileri sürdüğü başvurucunun akıl sağlığı yerinde olmayan birinin internet ortamında paylaştığı videoyu dinî inancı aşağılayan ve kadın haklarını yok sayan bir üslupla gündeme getirdiğini ifade etmiştir. Ayrıca kendisinin toplum tarafından tanınan bir kişi olması, davalının da tanınan bir oyuncu olduğunun altını çizen davacı, anılan tanınırlık seviyeleriyle birlikte davaya konu mesajın belirsiz birçok kişiye ulaşacak şekilde sosyal medya ortamında paylaşılması nedeniyle mağduriyetinin arttığını iddia etmiştir.
8. Başvurucu ise uyuşmazlığın esasına ilişkin beyanlarında evlenme teklifine ilişkin haberi uydurmadığını, paylaşıma konu olan evlilik teklifine birçok haber sitesinde yer verildiğini belirtmiştir. Bunun yanında adı geçenlerin birbirlerine yakıştıklarına dair açıklamasının onur kırıcı olmadığını ifade eden başvurucu iki kişinin birbirine yakışıp yakışmayacağı hakkında yorum yapmanın kişisel beğeniyle ilgili olduğunu ileri sürmüştür. Ayrıca C.M. ve S.E.nin dinî inançlarına sıkı bir biçimde bağlı olduklarını iddia ettikleri ve inandıkları dine göre bir erkeğin dört kadınla aynı anda evlilik yapmasına izin verildiği için paylaştığı mesajdaki ifadelerin dinî inancı aşağılamak için değil kişilerin inançlarına vurgu yapmak için seçildiğini açıklamıştır. Davacının tanınılırlığına vurgu yapan başvurucu, paylaşımının bir bütün olarak ifade özgürlüğü kapsamında olduğunu iddia etmiştir.
9. Davanın görüldüğü Asliye Hukuk Mahkemesi 22/3/2018 tarihinde davanın kısmen kabulüyle 4.000 TL manevi tazminatın başvurucudan alınarak davacıya verilmesine karar vermiştir. Karar gerekçesinde Mahkeme, tartışmalı iletinin davacıyı küçük düşürmek amacıyla paylaşıldığını kabul etmiştir. Paylaşımın rahatsız edici nitelikte olduğunun altını çizmiş, davacının dinî inancını da konu ederek paylaşılan iletinin haber içeriğinin dışına çıkılmak suretiyle hazırlandığını değerlendirmiştir.
10. Asliye Hukuk Mahkemesinin kararına karşı davalı ve davacı, istinaf kanun yoluna başvurmuştur. İstinaf dilekçesinde başvurucu; davanın esasına ilişkin taleplerini tekrar ederek dava konusu paylaşımın ifade özgürlüğü kapsamında kalması nedeniyle davanın reddine karar verilmesi gerektiğini, davacı ise hükmedilen manevi tazminat miktarının düşük olduğunu ileri sürmüştür. İstinaf talepleri İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesince (Bölge Adliye Mahkemesi) incelenmiştir. Bölge Adliye Mahkemesi, davacının istinaf talebinin kabulüyle ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına ve davanın kısmen kabulüyle 7.000 TL manevi tazminatın davalıdan tahsiline kesin olarak karar vermiştir. İlk derece mahkemesinin kararındaki dava konusu paylaşımın niteliğiyle ilgili değerlendirmeleri yerinde bulan Bölge Adliye Mahkemesi davacının kişilik haklarını ihlal eden mahiyetteki paylaşımın düşünce ve ifade özgürlüğü kapsamında olduğunun kabul edilemeyeceğini vurgulamıştır.
11. Bölge Adliye Mahkemesi kararı 19/2/2020 tarihinde başvurucu vekiline tebliğ edilmiş, başvurucu 16/3/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur. Başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
II. DEĞERLENDİRME
12. Başvurucu, gerçekliği davacı tarafından da kabul edilen ve birçok basın yayın kuruluşunda yayımlanan evlenme teklifiyle ilgili olarak sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımla yorumda bulunduğunu ifade etmiştir. Davacı S.E. ve C.M.nin fotoğraflarına yer verdiği paylaşımda davacının kişilik haklarına zarar verecek nitelikte ve hakaret içeren bir söz kullanmadığını belirten başvurucu, sadece genç bir erkekle genç bir kadının birbirine yakıştığına dair düşüncesini ifade ettiğini ileri sürmüştür. Buna ek olarak paylaşımı, yorumlarda kendisine yöneltilen hakaret söylemleri nedeniyle yayımlanmasından bir gün sonra sildiğini açıklamıştır. Sonuç olarak sosyal medya hesabından paylaştığı yorumdan dolayı gerekçesi açıklanmadan tazminat ödemeye mahkûm edilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ve ifade özgürlüğünün ihlal edildiğini iddia etmiştir.
13. Adalet Bakanlığı (Bakanlık) görüşünde; başvuru konusu ifadenin kamu yararını ilgilendiren ve kamusal bir tartışmaya katkı sağlayan bir yönü olmayıp hakaret kastıyla söylendiği, niteliği itibarıyla da muhatabının şeref ve itibarını zedelediği bildirilmiştir. Buna ek olarak somut olayda başvurucu aleyhine hükmedilen manevi tazminatın demokratik toplumda gerekli ve orantılı bir müdahale olmadığının söylenemeyeceğini belirtmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
14. Başvurucunun iddiaları ifade özgürlüğü kapsamında incelenmiştir.
15. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
16. İfade özgürlüğüne yapılan müdahalenin dayanağı olan 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 58. maddesinin kanunla sınırlama ölçütünü karşıladığı sonucuna varılmıştır. Müdahalenin Anayasa'nın 26. maddesinin (2) numaralı fıkrasında öngörülen başkalarının şöhret veya haklarının korunmasına yönelik önlemlerin bir parçası olduğu ve meşru bir amaç taşıdığı kabul edilmiştir. Bu belirlemenin ardından müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluk ölçütü bakımından incelenmesi gerekir.
17. Anayasa'nın 26. maddesinde korunan ifade özgürlüğüne yapılan bir müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için zorunlu bir ihtiyacı karşılayan orantılı bir müdahale olması gerekir (Bekir Coşkun [GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015, §§ 53-55; Mehmet Ali Aydın [GK], B. No: 2013/9343, 4/6/2015, §§ 70-72). Somut olayda başvurucunun ifade özgürlüğü ile bu özgürlüğe yapılan müdahalenin meşru amacı olan davacının şeref ve itibarının korunması hakkı arasında adil bir denge kurulmalıdır. Çatışan bu haklar arasında dengeleme yapılırken kullanılabilecek ölçütler genel olarak şunlardır:
i. İfadelerin kim tarafından dile getirildiği (Nihat Zeybekci [1. B.], B. No: 2015/5633, 8/5/2019, § 29; Kemal Kılıçdaroğlu [1. B.], B. No: 2014/1577, 25/10/2017, § 59),
ii. Hedef alınan kişinin kim olduğu, ünlülük derecesi ile ilgili kişinin önceki davranışları, katlanması gereken, kabul edilebilir eleştiri sınırlarının sade bir vatandaş ile karşılaştırıldığında daha geniş olup olmadığı (hedef alınan kişinin kamusal yetki kullanan bir görevli olması nedeniyle yapılan değerlendirmelerin bulunduğu kararlar için bkz. Ali Suat Ertosun (7) [2. B.], B. No: 2014/1416, 15/10/2015, § 36; Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri [GK], B. No: 2018/17635, 26/7/2019, §§ 128, 129; Nilgün Halloran [2. B.], B. No: 2012/1184, 16/7/2014, § 45; İlhan Cihaner (2) [1. B.], B. No: 2013/5574, 30/6/2014, § 82; Kadir Sağdıç [GK], B. No: 2013/6617, 8/4/2015, §§ 60-66; hedef alınan kişinin siyasetçi olması nedeniyle yapılan değerlendirmelerin bulunduğu kararlar için bkz. Bekir Coşkun, §§ 66, 67; Ergün Poyraz (2) [GK], B. No: 2013/8503, 27/10/2015, § 56; Kemal Kılıçdaroğlu, §§ 59-61),
iii. İfadelerin genel yarara ilişkin bir tartışmaya katkı sağlayıp sağlamadığı, kamuoyu ile diğer kişilerin düşünce açıklamaları karşısında sahip oldukları hakların ağırlığı (Bekir Coşkun, § 69; Çetin Doğan (2) [GK], B. No: 2014/3494, 27/2/2019, § 62; Ergün Poyraz (2), § 56; Kadir Sağdıç, §§ 60-66; İlhan Cihaner (2), §§ 66-73; Nihat Zeybekci, § 32),
iv. Kamuyu bilgilendirme değeri, toplumsal ilginin varlığı ve konunun güncel olup olmadığı (Seray Şahiner Özkan [1. B.], B. No: 2016/6439, 9/6/2021, § 44; İbrahim Okur (2) [1. B.], B. No: 2018/12363, 26/5/2021, § 28),
v. Şikâyetçinin kendisine yöneltilen ifadelere cevap verme olanağının bulunup bulunmadığı (Temel Coşkun [1. B.], B. No: 2017/1632, 29/1/2020, § 33; Şaban Sevinç (2) [1. B.], B. No: 2016/36777, 26/5/2021, § 42; Nihat Zeybekci, § 39),
vi. İfadelerin hedef alınan kişinin hayatı üzerindeki etkisi (Ali Suat Ertosun (2) [2. B.], B. No: 2013/1592, 20/5/2015, § 33; Hüseyin Kocabıyık [1. B.], B. No: 2020/15593, 22/11/2022, § 24),
vii. Basın özgürlüğünün korumasından faydalanan kişilerin meslek ahlakına saygı gösterip göstermedikleri, doğru ve güvenilir bilgi verecek şekilde ve iyi niyetli hareket edip etmedikleri (İbrahim Özden Kaboğlu [GK], B. No: 2015/18503, 30/5/2019, § 43; Ali Suat Ertosun (12) [2. B.], B. No: 2016/14295, 3/11/2020, § 34; Hacı Yakışıklı ve diğerleri [1. B.], B. No: 2019/13768, 26/5/2021, §39; İleri Yayımcılık Tanıtım ve Tic. Ltd. Şti. [1. B.], B. No: 2017/30756, 1/7/2020, § 41)
viii. Hukuki yaptırıma konu edilen ifadelerin kullanıldığı bağlamdan koparılıp koparılmadığı (Nilgün Halloran, § 52; Bekir Coşkun, §§ 62, 63; Önder Balıkçı [2. B.], B. No: 2014/6009, 15/2/2017, § 45; Nihat Zeybekci, § 36),
ix. Başvurucunun yaptırıma maruz kalma endişesinin kendisi üzerinde caydırıcı etki yaratıp yaratmayacağı (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Ergün Poyraz (2), § 79; Kemal Kılıçdaroğlu (3) [2. B.], B. No: 2015/1220, 18/7/2018, § 71),
x. Dava konusu söylemlerin maddi vakıaların açıklanması veya değer yargısı olarak nitelendirilip nitelendirilemeyeceği (Durmuş Fikri Sağlar (2) [GK], B. No: 2017/29735, 17/3/2021, § 50; Deniz Karadeniz ve diğerleri [GK], B. No: 2014/18001, 6/2/2020, §§ 48-49).
18. Anayasa Mahkemesi başvurunun şartlarına göre bazıları yukarıda sayılan kriterlerin gerektiği gibi değerlendirilip değerlendirilmediğini denetler (Nilgün Halloran, § 44; Ergün Poyraz (2), § 56; Kadir Sağdıç, §§ 58-66; İlhan Cihaner (2), §§ 66-73). Bu kapsamda somut olayda başvuru konusu ifadelerin bağlamı, konusunun kamu yararına ilişkin bir tartışmaya katkı sağlayıp sağlamadığı, hedef alınan ve ifadeleri sarf eden kişilerin kimlikleri, hedef alınan üzerindeki etkisi ile derece mahkemelerinin bu konuda ilgili ve yeterli bir gerekçe sunup sunmadıkları hususlarında değerlendirme yapılmalıdır.
19. Başvuruya konu ifadenin kullanılmasına dayanak teşkil eden olay; kendisini DAEŞ'in alt örgütlerinden birinin lideri olarak tanıtan C.M.nin silahlı fotoğrafına yer verdiği bir internet sitesindeki yayında S.E.ye evlilik teklif etmesidir. Evlilik teklifinin herkesin ulaşabileceği bir platformda, üstenci bir dil kullanılarak (bkz. § 3) teklif edenin silahlı fotoğrafı ile birlikte yöneltilmesi olguları bir bütün olarak değerlendirildiğinde davacının kişilik haklarına açık bir saldırı niteliğinde olduğunun kabul edilmesi gerekir. Nitekim ana muhalefet partisinin konuya ilişkin verdiği soru önergesini kendi internet sitesinden kamuoyuna duyururken kullandığı haber başlığı nedeniyle bundan sorumlu olan danışmanın görevine son vermesi (bkz. § 6) de anılan teklif yayınının davacının kişilik haklarına saldırı niteliğinde olduğuna işaret etmektedir.
20. Başvurucu evlilik teklifini ve karşısında ortaya çıkan tepkiyi sosyal medya hesabındaki paylaşımında "Niye kızılıyor? Adam gönül koymuş ne var bunda? Hem İslam'da 4 evlilikserbestdeğil mi? Ayrıca yakışıyorlar." şeklinde yorumlamıştır. Yukarıdaki açıklamanın aksine başvurucu "Niye kızılıyor? Adam gönül koymuş ne var bunda?" şeklindeki tespitiyle teklifin normal olduğunu belirtmiştir. Bu tespitinin ardından başvurucu "Hem İslam'da 4 evlilikserbestdeğil mi?" şeklindeki ifadesiyle teklifin normalliğine dair kabulünü gerekçelendirmiştir. Davaya cevap dilekçesinde anılan ifadeyi, C.M. ve S.E.nin sıkı biçimde bağlı olduklarını iddia etikleri dinî inançlarına vurgu yapmak için seçtiğini açıklamıştır (bkz. § 8). Bu açıklamasıyla başvurucunun bir terör örgütü liderinin sahip olduğu ideolojik dogmalar ile davacının dinî inancı gereği kabul ettiği ilkelerin aynı anlama gelebileceğini kabul ederek dinî değerler üzerinden de bir aşağılamaya gittiği anlaşılabilmektedir. Ayrıca bu açıklamanın içinde bir kadının dinî inancı nedeniyle herhangi birinin hatta bir terör örgütü liderinin bile birden fazla karısından biri olabileceğini kabul etmesi gerektiği imasının bulunduğu değerlendirilmiştir.
21. Başvurucu; son olarak evlilik bahsinde, paylaşımında fotoğraflarına da yer verdiği C.M. ve S.E.nin birbirlerine yakıştıklarını belirtmiştir. İki insanın evlilik birliği içinde birbirlerine yakışacaklarını söylemek; görünüşleri, yaşam biçimleri ve dünya görüşleri bakımından birbirine benzedikleri anlamını ihtiva eder. Bir bütün olarak değerlendirildiğinde birçok açıdan bir terör örgütü lideriyle benzediği ima ve iddiasını taşıyan başvuru konusu ifadelerin davacıyı kadın kimliği ve özellikle dinî değerleri üzerinden küçümseme amacıyla kullanıldığı değerlendirilmiştir. Başvurucunun paylaşımından yaklaşık bir ay önce DAEŞ terör örgütü tarafından gerçekleştirilen bombalı intihar saldırısında otuz dört kişinin hayatını kaybettiği ve yüzden fazla kişinin yaralandığı dikkate alındığında toplumun anılan terör örgütüne karşı son derece tepkili ve hassas olduğu bir dönemde kullanılan ifadelerin küçümseme amacı olduğu ve davacı üzerindeki etkisinin arttığı kabul edilmelidir. Davacıdan sadece sahip olduğu tanınırlıktan ötürü böyle ağır bir külfete katlanmasının beklenemeyeceği açıktır.
22. Yukarıdaki açıklamalar dikkate alındığında "Niye kızılıyor? Adam gönül koymuş ne var bunda? Hem İslam'da 4 evlilikserbestdeğil mi? Ayrıca yakışıyorlar." şeklindeki ifadenin değer yargısı niteliğinde olduğu açıktır. Başvurucu anılan yorumunun kişisel beğeniyle ilgili subjektif görüşü olduğunu belirtmiştir. Bu açıklamasıyla başvurucu; değer yargısı niteliğindeki açıklamalarının davacının bir davranışına ya da söylemine dayanmadığını, olgusal temellerinin bulunmadığını kabul etmiştir. Olgusal temelleri bulunmayan ihtilaflı ifadelerin başvurucunun tiyatrocu ve yazar kimliğiyle ilişkisi kurulamadığı gibi kendisi de bu hususta herhangi bir bağlantı ileri sürmediğinden bu konuda ayrıca bir değerlendirme yapılmamıştır.
23. Mevcut olayda olduğu gibi toplum tarafından aşağılayıcı bulunan sözler, ifade sahiplerince bağlamı ortaya konmadığı yahut olayların bütününden bağlamı anlaşılamadığı müddetçe yalnızca kişisel anlaşmazlık çıkarmaya yönelik bir tutumun parçası olarak nitelendirilebilir. Mevcut koşullarda başvuruya konu ifadelerin yaralayıcı ve yakışıksız bir nitelikte olduğu açıktır. Buna rağmen başvurucunun kullandığı ifadelerin davacının somut bir davranışına karşı ortaya konulmadığı, açıklanmasında kişisel yahut toplumsal yarar bulunmadığı ve kendisini destekleyen somut unsurlara yani olgusal temele sahip olmadığı kanaatine varılmıştır. Sonuç olarak başvurucunun sözlerinin davacıya yönelik sebepsiz ve keyfî bir saldırı oluşturduğunun kabul edilmemesi için bir neden bulunmamaktadır.
24. Buna göre somut olaya konu edilen kaba, aşağılayıcı, küçük düşürücü, abartılı kişisel saldırı içeren sözlerle davacı yönünden yaratılan külfetin başvurucunun paylaşımının ifade özgürlüğü kapsamında görmesi gereken değer karşısında açıkça ağır bastığı değerlendirilmiştir. Nihayetinde başvurucu aleyhine tazminata hükmedilmesinin toplumsal ihtiyacı karşıladığı, dolayısıyla demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olduğu kabul edilmiştir.
25. Bu aşamada başvurucu aleyhine hükmedilen tazminatın gözetilen amaç ile makul bir orantılılık ilişkisi içinde olup olmadığı da değerlendirilmelidir. Somut olayın koşullarında muhatabın fotoğrafına yer verilerek sosyal medyada paylaşılan mesaj kapsamında 7.000 TL manevi tazminata hükmedilmesinin -söz konusu kelimenin belirsiz sayıda kişiyle paylaşılması ve ihtiva ettiği anlamın ağırlığı dikkate alındığında- ulaşılmak istenen amaçla orantısız olduğu değerlendirilmemiştir.
26. Dolayısıyla verilen tazminat miktarının -bu tür davalarda genellikle verilen tutarlar ve söz konusu konuşmanın ağırlığıyla karşılaştırıldığında- ulaşılmak istenen amaç ile orantılı olduğu sonucuna varılmıştır.
27. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
III. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. İfade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA,
D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 16/7/2025 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.