logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Zeynep Dilek Hattatoğlu (2) [2.B.], B. No: 2020/12032, 25/1/2024, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

ZEYNEP DİLEK HATTATOĞLU BAŞVURUSU (2)

(Başvuru Numarası: 2020/12032)

 

Karar Tarihi: 25/1/2024

R.G. Tarih ve Sayı: 20/5/2024-32551

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

M. Emin KUZ

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Basri BAĞCI

 

 

Kenan YAŞAR

Raportör

:

Ceren Sedef EREN

Başvurucu

:

Zeynep Dilek HATTATOĞLU

Vekili

:

Av. Tamer DOĞAN

 

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru, başvurucunun davalının sözleri ile kişilik haklarına saldırıda bulunduğundan bahisle açtığı manevi tazminat davasının reddedilmesi nedeniyle şeref ve itibarının korunması hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

2. Başvurucu, bir üniversitede akademisyen olarak görev yapmaktayken basında "Akademisyenler Bildirisi" olarak anılan "Bu Suça Ortak Olmayacağız" başlıklı bildiriye imza atmıştır. Başvurucu, söz konusu metnin kamuyla paylaşılmasının akabinde kendisinin de içinde yer aldığı imzacı gruba yönelik olarak Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın çeşitli tarihlerde ve çeşitli yayın kuruluşları aracılığıyla ağır hakaretlerde bulunduğunu iddia etmiş; Cumhurbaşkanı aleyhine manevi tazminat davası açmıştır.

3. Başvurucunun Cumhurbaşkanı aleyhine açtığı manevi tazminat davası için verdiği dava dilekçesinde şikâyet ettiği ifadeleri gazete gibi kaynaklardan aldığı, bireysel başvuru formundakilerle ortak ifadeler bulunmakla birlikte ifadelerin yarıya yakınının farklı olduğu görülmüştür. Cumhurbaşkanı'nın bireysel başvuru formunda yer verilen konuşma tarihleri ile dava dilekçesindeki konuşma tarihleri birbirinden büyük ölçüde farklıdır. Başvurucu, bireysel başvuru formunda Cumhurbaşkanı'nın bu ifadeleri nerede ve hangi bağlamda sarf ettiğine ilişkin bir bilgi de vermemiştir.

4. Başvurucunun manevi tazminat talebiyle açtığı dava, ilk derece mahkemesince reddedilmiştir. Ret kararının gerekçesinde, başvurucunun şikâyet ettiğini belirttiği farklı tarihteki konuşmalar bağlamlarıyla birlikte sırasıyla değerlendirilmiştir. Sonuçta Cumhurbaşkanı'nın söz konusu konuşmalarda genel olarak Türkiye'nin iç ve dış meselelerine değindiği, dışarıda ve içeride Türkiye'ye yönelik mihraklardan ve tehlikelerden bahsettiği, terör örgütlerine ilişkin açıklamalarda bulunduğu, ayrıca Türkiye ekonomisini ve ticari ilişkileri değerlendirdiği kabul edilmiştir. Bu esnada "Akademisyenler Bildirisi"ne de değindiği ifade edilen Cumhurbaşkanı'nın bildiriyi imzalayan grupla ilgili olarak "sözde" ya da "hain" gibi kelimeler kullanmasına rağmen somut bir kişiyi hedef almadığı, isim vermediği, dolayısıyla matufiyet unsurunun gerçekleşmediği belirtilmiş; Cumhurbaşkanı'nın şikâyet edilen konuşmalarının bir bütün olarak değerlendirildiğinde ifade özgürlüğü kapsamında kaldığı sonucuna varılmıştır.

5. Başvurucu, ilk derece mahkemesinin ret kararına karşı istinaf talebinde bulunmuştur. İstinaf mercii, talebi reddetmiş; ilk derece mahkemesinin gerekçesine ek olarak başvurucunun siyasi bir kimliği bulunduğundan bahsedilemeyecek olmasına rağmen siyasi bir metin niteliğindeki söz konusu bildiriyi imzalayarak kamuda tartışma başlattığını, bu nedenle Cumhurbaşkanı'nın görevi gereği verdiği siyasi nitelikteki cevap ve eleştirilerine katlanması gerektiğini belirtmiştir.

6. Başvurucu, istinaf merciinin ret kararını temyiz etmiştir. Yargıtay 10/2/2020 tarihinde, usul ve kanuna uygun olduğu gerekçesiyle temyiz talebinin reddine ve kararın onanmasına hükmetmiştir.

7. Başvurucu 5/3/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

8. Başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

II. DEĞERLENDİRME

9. Başvurucu; bildirinin ulusal gazetelerde ve internet sitelerinde yoğun biçimde tartışıldığını, bazı gazete ve internet sitelerinde bildiriyi imzalayan akademisyenlere karşı ağır hakaret ve tehditlerde bulunulduğunu, fotoğrafları ve çalıştıkları üniversiteler yayımlanmak suretiyle hedef gösterildiklerini hatta bazı üniversitelerde akademisyenlerin odalarının üzerine çarpı işareti konulduğunu, Cumhurbaşkanı'nın başvuru konusu ifadelerinin eleştiri kapsamında görülmesinin mümkün olmadığını, açıkça hakaret boyutuna vardığını ve kendisinin yaşam hakkını dahi riske attığını iddia etmiştir. Cumhurbaşkanı'nın konuşmalarından sonra gizli ve açık sosyal medya hesaplarından tehdit edildiğini, hedef gösterildiğini, bu durumla ilgili olarak yetkili makamlara yaptığı şikâyetine de dava dilekçesinde yer verdiğini ifade etmiştir. Ayrıca bir suç örgütü lideri tarafından da açıkça tehdit edildiklerini ve hedef gösterildiklerini belirtmiştir. Başvurucu; bu hususların derece mahkemelerince değerlendirmeye alınmadığını, ilgili ve yeterli gerekçe sunulmadığını, "cahil, tiksinti verici, vatan haini, lümpen, güruh, terör örgütünün maşası, ahlaksız, mandacı artığı, ruhu kirlenmiş” ifadelerinin hakaret olup olmadığının da tartışılmadığını vurgulamıştır. Başvurucu; bu nedenlerle gerekçeli karar hakkının, maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkının ve eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

10. Başvurucu; Türkiye'de özellikle olağanüstü hâl döneminden sonra bağımsız ve tarafsız bir yargı bulunmadığını, yargıçların tutuklanma korkusuyla iş yaptıklarını, başvuru konusu yargılamada da siyasi erkin sahibi olan Cumhurbaşkanı karşısında bu tutumlarını sürdürmemelerinin mümkün olmadığını, bu durumun başvuru konusu kararın gerekçesinden anlaşıldığını belirterek bağımsız ve tarafsız bir mahkemede yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.

11. Başvurucunun yukarıda yer verilen iddialarının özü, Cumhurbaşkanı'nın hakaret olduğunu iddia ettiği konuşmalarının derece mahkemelerince ilgili ve yeterli bir gerekçe sunulmadan ifade özgürlüğü kapsamında görülmesine ilişkindir. Bu bağlamda başvurucunun tüm şikâyetleri, Anayasa'nın 17. maddesi kapsamında şeref ve itibarın korunması hakkı yönünden incelenecektir.

12. Somut olayda şeref ve itibarın korunması hakkı ile ifade özgürlüğü arasında adil bir denge kurulmalıdır. Bu kapsamda başvuru konusu ifadelerin bağlamı, konunun kamu yararına bir tartışmaya katkı sunup sunmadığı, hedef alınan ve ifadeleri sarf eden kişilerin kimlikleri ile derece mahkemelerince bu hususta ilgili ve yeterli bir gerekçe sunulup sunulmadığı dikkate alınmalıdır (ifade özgürlüğü ile şeref ve itibarın korunması hakkının dengelenmesinde dikkate alınacak kriterlere ilişkin daha detaylı açıklama için bkz. Bilal Uçar, B. No: 2019/10122, 21/9/2022, § 14).

13. Başvurucu, başvuru konusu olayların gerçekleştiği tarihlerde bir üniversitede akademisyendir. Diğer kamu görevlileri gibi kamunun güvenine sahip olması gereken akademisyenlerin eleştiriye tahammül etme yükümlülükleri siyasetçiler kadar geniş değildir ve devletin onları asılsız suçlamalardan koruması gerekir (İlhan Cihaner (2), B. No: 2013/5574, 30/6/2014, § 83). Öte yandan derece mahkemelerinin de gerekçelerinde dikkate aldıkları üzere Cumhurbaşkanı yaptığı konuşmalarda başvurucuyu doğrudan ve somut olarak hedef almamış ya da hedef göstermemiştir (ifadelerin hedefi konusunda derece mahkemelerince ilgili ve yeterli gerekçe gösterilmesine ilişkin bir karar için bkz. Yaşar Gökoğlu, B. No: 2017/6162, 8/6/2021, § 45).Başvurucunun şikâyet ettiği konuşmalarda esas hedef alınan ve eleştirilen husus, başvurucunun da içinde bulunduğu grup ve bu grubun imzaladığı bildiridir.

14. Söz konusu bildiri; PKK terör örgütünün on bir şehirde özerkliğini ilan etmeye kalkıştığı ve bu şehirlerde hendekler açarak güvenlik güçleriyle uzun süren bir çatışmaya giriştiği, önemli sayıda güvenlik görevlisinin şehit olduğu, çok sayıda sivilin de hayatını kaybettiği bir arka plan dâhilinde imzalanmış ve kamuyla paylaşılmıştır (Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri [GK], B. No: 2018/17635, 26/7/2019, § 87). Bildiriye göre devlet, başta Kürtler olmak üzere bölgede yaşayanlara karşı katliam gerçekleştirmektedir ve bu "katliam" dan ve uyguladığı "bilinçli sürgün" politikasından derhâl vazgeçmelidir (Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri, § 88). Dolayısıyla söz konusu bildirinin güncel bir terörle mücadele meselesine ilişkin olarak devlete karşı birtakım iddiaları ve devletten bazı talepleri içerdiği, bu hâliyle de siyasi bir metin olduğu açıktır.

15. Elbette diğer vatandaşlar gibi terörle mücadele şeklindeki en hassas devlet politikalarında ve işlemlerinde akademisyenlerin de eleştiri ve devlete çağrı yapma haklarını kullanabilecekleri kuşkusuzdur. Bu konuda akademisyenler gibi bilim insanlarının yapacakları değerlendirmeler, toplum ve ülke için oldukça önemlidir (Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri, § 112). Bu nedenle ifade ve eleştiri özgürlüklerini kullananların haksız ve orantısız devlet müdahalelerinden korunması gerekir.

16. Somut olayda başvurucunun da içinde bulunduğu grup, sözü edilen bildirinin altına imza atarak devleti ve devlet yetkililerini aleni şekilde ve ağır biçimde eleştirmiş; onları yıkım, işkence, katliam, kasıtlı ve planlı kıyım yapmak ve bilinçli sürgün uygulamakla suçlamış, meydana gelen maddi kayıplar nedeniyle şehirleri yıkım bölgeleri olarak nitelendirmiştir.

17. Anayasa Mahkemesi Zübeyde Füsun Üstel kararında, anılan bildirinin dilinin sert, suçlayıcı ve kamu otoriteleri açısından rahatsız edici olduğunu, tartışmalı ifadelerin bildiriyi kaleme alanların açıkça polemik çıkarmaya ve şiddetli tepkiler yaratmaya yönelik üsluplarının bir parçası niteliğinde bulunduğunu, ayrıca öfke dilinin kullanılmasında muhatabı sarsma amacı güdüldüğünü kabul etmiştir. Nitekim başvurucular da uzunca bir süre devam ettiğini belirttikleri şiddet sarmalının sona erdirilmesi için seslerini duyurmaya çalıştıklarını, yetkililerin dikkatini çekmeyi amaçladıklarını, bu nedenle de şoke edici ve rahatsızlık verici ifadeleri tercih ettiklerini belirtmiştir (Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri, §§ 102, 103).

18. Bildirinin açıklanmasıyla birlikte kamusal bir tartışma başlamıştır. Bu bağlamda başvurucunun da aynı alenilikte ve ağırlıkta cevap verilmek suretiyle altına imza attığı bildirinin ve bildiriyi yayımlayan grubun hedef alınacağınıöngörmesi gerektiği açıktır. Başvuru konusu olayda da devleti temsilen Cumhurbaşkanı bildirideki iddialara ve ithamlara bildirinin konusu bağlamında, bildiriyi imzalayan grubu da ağır bir şekilde eleştirerek cevap vermiştir.

19. Başvurucunun şikâyet ettiği konuşmalarda Cumhurbaşkanı'nın en temelde başvurucunun içinde bulunduğu grubu, söz konusu bildiriyi imzalayarak -devleti ve terörle mücadele politikalarını eleştirmekten ziyade- terör örgütüne ve bu örgütü himaye eden kuvvetlere destek vermiş oldukları; terör örgütüyle aralarına koymaları gereken mesafeyi -bildiri bağlamında- koyamadıkları konusunda eleştirdiği görülmektedir. Cumhurbaşkanı bu eleştirileri yaparken başvurucunun da içinde yer aldığı gruba karşı "Bulundukları ihanet çukuru, mandacı artıkları, terörist oldukları gerçeğini değiştirmemektedir." şeklinde ithamlarda bulunmuştur. Öte yandan Cumhurbaşkanı'nın bu sözleri, söz konusu bildiride başvurucu ve diğer akademisyenler tarafından ifade edilen hususları eleştirirken bir değer yargısı olarak kullandığı görülmektedir (benzer bir değerlendirme için bkz. Hasip Kaplan (2), B. No: 2014/2420, 8/11/2017, § 38).

20. Anayasa Mahkemesi maddi olgular ile değer yargıları arasında dikkatli bir ayrıma gidilmesi, maddi olgular ispatlanabilse de değer yargılarının doğruluğunu ispatlamanın mümkün olmadığının dikkate alınması gerektiğini kabul etmiştir (İlhan Cihaner (2), § 64; açıkça yanlış olgusal isnatlarda bulunulması hâlinde devletin pozitif yükümlülüğüne ilişkin kararlar için bkz. Uğurlu Gazetecilik Basın Yayın Matbaacılık Reklamcılık Ltd. Şti. (2) [GK], B. No: 2016/12313, 26/12/2019;Çetin Doğan (2) [GK], B. No: 2014/3494, 27/2/2019). Bunun yanında Anayasa Mahkemesi, yeterli bir olgusal temele sahip olması beklenmekle birlikte başvuru konusu ifadelerin bütün olarak ele alındığında kamu yararını ilgilendirmesi hâlinde bu durumun değer yargısı kavramının çok daha geniş yorumlanması gerekliliğini ortaya çıkarabileceğini de belirtmiştir(Yıldız Oto Ağca (3), B. No: 2014/1032, 29/6/2016, § 22). Cumhurbaşkanı'nın başvuru konusu ifadeleri, kamu yararını ilgilendiren bir tartışmaya ilişkindir. Ayrıca Cumhurbaşkanı, söz konusu ifadeleri başvurucunun imzaladığı ve kamuyla paylaştığı bildiri bağlamında kullanmıştır. Başvurucunun derece mahkemelerince değerlendirilmemesinden şikâyet ettiği diğer ifadelerin bir kısmının ise başvuru formunda yer verdiği konuşmalarda geçmediği, diğer kısmının da açıkça devletin şeref ve itibarın korunması hakkı kapsamındaki pozitif yükümlülüklerini harekete geçirecek nitelikte olmadığı görülmüştür.

21. Öte yandan başvurucu; söz konusu konuşmalardan sonra bazı gazete ve internet sitelerinde hedef olarak gösterildiğini, sosyal medya hesaplarından tehdit nitelikli mesajlar aldığını belirtmiştir. Tabiidir ki bildiriyi imzalayan gruba karşı şiddet ve nefrete teşvik eden ya da açıkça doğru olmayan ithamlarda bulunulamaz (şiddet ve nefrete teşvik eden ifadeler nedeniyle devletin pozitif yükümlülüğüne ilişkin kararlar için bkz. İbrahim Özden Kaboğlu [GK], B. No: 2015/18503, 30/5/2019; Mehmet Aytaç, B. No: 2017/26514, 11/2/2021).Buna rağmen başvurucunun şikâyet ettiği konuşmaların gerek lafzına gerekse bağlamına bakıldığında başvurucuya karşı şiddete ya da nefrete teşvik eden bir niteliği bulunmadığı gibi başvurucunun iddia ettiği şiddet riski ile Cumhurbaşkanı'nın konuşmaları arasında doğrudan ya da dolaylı bir ilişki bulunduğundan bahsetmek de mümkün görünmemektedir.

22. Yukarıdaki değerlendirmelerin tamamı, yargı mercilerinin farklı çıkarları dengelerken sahip oldukları takdir payları ve derece mahkemelerince somut olayda yarışan değerler arasında adil bir denge kurulduğu hususları dikkate alındığında somut olayda devletin başvurucunun şeref ve itibarının korunması hakkı bağlamındaki pozitif yükümlülüklerine aykırı davranmadığı değerlendirilmiştir.

23. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Anayasa Mahkemesince kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Bu bağlamda başvurucunun ihlal iddialarını kanıtlayamadığı, temel haklara yönelik bir müdahalenin olmadığı veya müdahalenin meşru olduğu açık olan başvurular ile karmaşık veya zorlama şikâyetlerden ibaret başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir (Hikmet Balabanoğlu, B. No: 2012/1334, 17/9/2013, § 24).

24. Açıklanan gerekçelerle şeref ve itibarın korunması hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

III. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Şeref ve itibarın korunması hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 25/1/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim İkinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Kabul Edilemezlik vd.
Künye
(Zeynep Dilek Hattatoğlu (2) [2.B.], B. No: 2020/12032, 25/1/2024, § …)
   
Başvuru Adı ZEYNEP DİLEK HATTATOĞLU (2)
Başvuru No 2020/12032
Başvuru Tarihi 5/3/2020
Karar Tarihi 25/1/2024
Resmi Gazete Tarihi 20/5/2024 - 32551

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, başvurucunun davalının sözleri ile kişilik haklarına saldırıda bulunduğundan bahisle açtığı manevi tazminat davasının reddedilmesi nedeniyle şeref ve itibarının korunması hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
İfade özgürlüğü İfade özgürlüğü - şeref ve itibar dengesi Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi