logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Mutlu Coşar [1.B.], B. No: 2020/12553, 5/9/2023, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

MUTLU COŞAR BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2020/12553)

 

Karar Tarihi: 5/9/2023

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Muammer TOPAL

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

İrfan FİDAN

 

 

Muhterem İNCE

Raportör

:

Volkan ÇAKMAK

Başvurucu

:

Mutlu COŞAR

Vekili

:

Av. İlke IŞIK

 

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru, toplantı ve gösteri yürüyüşü sırasında gaz fişeği isabetine bağlı olarak gerçekleşen yaralanma, bu olaya bağlı olarak yürütülen soruşturmanın etkisiz olması ve açılan tazminat davasının süre aşımından reddedilmesi nedeniyle yaşam hakkı ile adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

2. Başvurucu, kamuoyunda Gezi Parkı eylemleri olarak bilinen protestolara yönelik kolluk müdahalesi nedeniyle Ankara'da 1/6/2013 tarihinde gerçekleşen gösteri yürüyüşü ve basın açıklamasına katılmak istemiştir. Başvurucu, açıklamanın yapılacağı alanın yakınlarında cadde üzerinde bulunduğu sırada yüzüne isabet eden gaz fişeği nedeniyle yaralanmıştır. Bilincini kaybeden başvurucu, Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesine (sağlık kurumu) kaldırılarak kafa travması tanısıyla tedavi altına alınmış ve 4/6/2013 tarihinde taburcu edilmiştir. Başvurucu 19/6/2013 tarihinde Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına (Başsavcılık) sunduğu dilekçeyle, kafasına isabet eden gaz fişeği sonucu ağır yaralandığını, ölümden döndüğünü ve kolluk görevlilerinin kontrolsüz güç kullandığını belirterek olayda sorumluluğu bulunan kamu görevlilerinden şikâyetçi olmuştur.

A. Ceza Soruşturması Süreci

3. Başsavcılık 3/7/2013 tarihli yazısı ile Ankara İl Emniyet Müdürlüğünden 1/6/2023 tarihinde herhangi bir toplumsal olaya müdahale edilip edilmediği hususunda bilgi istemiş, varsa olay tutanaklarının, vakanın gerçekleştiği yeri gören kameraların kayıtlarının, olay günü gaz fişeği kullanmakla görevli kolluk görevlilerinin listesinin gönderilmesini talep etmiştir. 31/10/2013 tarihli yazısı ile ilgili hastaneden başvurucuya ait tıbbi belgeleri talep eden Başsavcılık 6/2/2014 tarihinde de Adli Tıp Kurumundan başvurucunun yaralanmasının niteliğini tespit eder nitelikte tıbbi rapor düzenlenmesini istemiştir. Adli Tıp Kurumu sunduğu 6/2/2014 tarihli raporda başvurucunun yaralanması nedeniyle hayati tehlikeye maruz kaldığını, yaralanmasının basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif olmadığını, yaralanma sonucunda kemik kırıkları oluştuğunu ve kemik kırıklarının yaşam fonksiyonlarını ağır derecede etkilediğini, aynı zamanda yaralanmanın yüzde sabit iz bıraktığını belirtmiştir.

4. Başvurucu 6/2/2014 tarihinde müşteki sıfatıyla verdiği ifadesinde özetle basın açıklamasının yapılacağı alanın yakınlarında bulunduğu sırada gaz bombası fişeğinin yüzüne isabet ettiğini, o anda bilincini kaybettiği için akabinde gerçekleşenleri hatırlamadığını, hastanede bir süre yoğun bakımda kaldığını, yüzünde ciddi yaralanmalar olduğunu, kendisine gaz bombası fişeği atan polisi görmediğini, internet üzerinden olay anına ilişkin görüntülerin bir kısmına ulaştığını, elde edilecek görüntülerden yararlanılarak failin tespit edilebileceğini, ilgililerden şikâyetçi olduğunu beyan etmiştir.

5. Başsavcılık 8/1/2015 tarihinde olaya ilişkin olarak elde edilen görüntü kayıtları üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılmasına karar vermiştir. 23/1/2015 tarihli bilirkişi raporunda; görüntülerdeki şahsın kafasına cisim isabet ettiği, cismin polis aracının (TOMA) geçişi sırasında kolluğun ve göstericilerin bulunduğu taraftan geldiği, çözünürlük ve kamera hareketi nedeniyle cismin hareket hâlinde görüntülenmesinin mümkün olmadığı ve kim tarafından atıldığının anlaşılamadığı belirtilmiştir.

6. Başsavcılık, Ankara Emniyet Müdürlüğüne gönderdiği 2/2/2015 tarihli yazı ile şüphelilerin araştırılmasını, yapılan işlemlerle ilgili olarak her üç ayda bir kendilerine bilgi verilmesini talep etmiştir.

7. 7/6/2018 tarihinde 2/2/2015 tarihli yazısını tekrarlayan Başsavcılık 27/11/2018 tarihinde daimî arama kararı vermiş, 30/11/2018 tarihinde de dosyayı Zamanaşımı Bürosuna tevdi etmiştir.

8. Başvurucu, ceza soruşturması sürecine ilişkin olarak 19/3/2020 tarihinde (2020/12553 ve 2020/34039 sayılı dosyalar) bireysel başvuruda bulunmuştur.

B. Tam Yargı Davası Süreci

9. Başvurucu 23/11/2020 tarihli dilekçeyle, kolluk müdahalesi sonucu yaralanması nedeniyle uğradığı maddi ve manevi zararının tazmin edilmesini İçişleri Bakanlığından talep etmiştir. Talebin zımnen reddi üzerine başvurucunun 23/3/2021 tarihinde açtığı tam yargı davası Ankara 7. İdare Mahkemesi tarafından süre aşımı nedeniyle reddedilmiştir. Gerekçede özetle eylemi kimin gerçekleştirdiği bilmese de eylemin idariliğinden olay tarihi itibarıyla haberdar olan başvurucunun tam yargı davası için geçerli olan bir ve beş yıllık süreleri aşması suretiyle olayın üzerinden yedi yılı aşkın süre geçtikten yaptığı idari başvuru üzerine açtığı davanın süre aşımına uğradığı ifade edilmiştir. 8/4/2021 tarihli karara yönelik istinaf talebi 23/12/2021 tarihinde reddedilmiştir.

10. Başvurucu 28/1/2022 tarihinde tam yargı davasına ilişkin nihai hükmü tebliğ aldıktan sonra 19/3/2022 tarihinde (2022/28662 sayılı dosya) bireysel başvuruda bulunmuştur.

11. Başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir. Bölümler Başraportörlüğü tarafından 2022/28662 ve 2020/34039 sayılı dosyaların 2020/12553 sayılı dosya ile birleştirilmesine ve incelemenin 2020/12553 sayılı dosya üzerinden yapılmasına 27/9/2022 tarihinde karar verilmiştir.

II. DEĞERLENDİRME

12. Başvurucu; kolluk kuvvetinin orantısız güç kullanımı nedeniyle ciddi şekilde yaralandığını, ölüm tehlikesi atlattığını buna karşın etkili bir soruşturma yürütülmediğini, delillerin toplanmasında özensizlik olduğunu, uzun süre hareketsiz kalındığını belirterek yaşam hakkının, kötü muamele yasağının, tazminat davasının süre aşımı nedeniyle reddedilmesi nedeniyle de adil yargılanma ve mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Adalet Bakanlığı görüşünde konuya ilişkin insan hakları yargısı içtihadı, mevzuat sunularak olay detaylı şekilde aktarılmış; değerlendirme yapılırken bu hususların dikkate alınması gerektiği beyan edilmiştir. Başvurucu, karşı beyanında formdaki iddiaları yinelemiştir.

13. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Anayasa Mahkemesinin yerleşik içtihadı uyarınca, ölüm gerçekleşmese dahi bazı hâllerde başvurunun yaşam hakkı çerçevesinde incelenebilmesi mümkündür (Mehmet Karadağ, B. No: 2013/2030, 26/6/2014, § 20) ve bu hâllerde başvurunun yaşam hakkı kapsamında incelenip incelenmeyeceğinin tespitinde diğer faktörlerle birlikte kişiye karşı kullanılan gücün derecesi ve türü de değerlendirilir (Mustafa Çelik ve Siyahmet Şeran, B. No: 2014/7227, 12/1/2017, § 69). Başvurucunun iddialarının özü kamu gücü nedeniyle hayati tehlike yaşadığı ve olaya dair etkili bir ceza soruşturması yürütülmediğine ilişkindir. Başvurucuya isabet eden gaz fişeği netice itibarıyla ölüme neden olmasa da başvurucunun hayatını tehlikeye atacak şekilde (bkz. § 3) yaralanmasına sebebiyet verdiğinden ihlal iddialarının yaşam hakkı ve tazminat davası süreci yönünden de adil yargılanma (mahkemeye erişim) hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.

A. Yaşam Hakkı Yönünden İnceleme

14. Anayasa Mahkemesi, kolluk görevlilerinin güç kullanımı sonucunda gerçekleştiği ileri sürülen Anayasa'nın 17. maddesine yönelik ihlal iddialarını incelediği birçok başvuruda tüketilmesi gereken etkili hukuk yolunun ceza soruşturması olduğunu, tazminat davasının sürece etkisinin bulunmadığını açıkça belirtmiştir (birçok karar arasından bkz. Onur Cingil, B. No: 2013/7836, 16/4/2015, § 52; Zeki Güngör, B. No: 2013/8491, 31/3/2016, § 39; Seyfullah Turan ve diğerleri, B. No: 2014/1982, 9/11/2017, § 140; N.T.U. ve N.T., B. No: 2014/4372, 19/12/2017, § 28). Başvuru yollarının tüketilmesi kuralı, bir soruşturmanın etkili olup olmadığı yönünde inceleme yapılabilmesi için mutlak surette gerekli olmasa da yürütülen soruşturmanın -makul bir süreyi aşmaması şartıyla- ilgili kamu makamları tarafından nasıl sonlandırılacağının beklenmesi, bireysel başvuru ile getirilen koruma mekanizmasının ikincil niteliğine uygun olacaktır. Buna karşın başvurucunun bir soruşturmanın açılmayacağının veya açılmış soruşturmada ilerleme olmadığının, etkili bir ceza soruşturması yapılmadığının, ileride de böyle bir soruşturmanın yürütüleceği konusunda gerçekçi bir şans olmadığının farkına vardığı veya varması gerektiği andan itibaren yaptığı bireysel başvurular kabul edilebilmelidir. Böyle bir durumda başvurucu, gerekli özeni göstermeli ve şikâyetini çok uzun süre geçirmeden Anayasa Mahkemesine sunmalıdır. Zira böyle bir soruşturmanın etkililiğini sağlayacak bir başvuru yolu bulunmamaktadır. O hâlde anılan ihlal iddiaları yönünden başvuru yollarının tüketilmesi gerekmemektedir. Böyle bir durumda başvurucu, etkili bir soruşturma yürütülmediğinin farkına vardığı veya varması gerektiği andan itibaren süresi içinde bireysel başvuruda bulunmalıdır. Doğal olarak başvurucunun etkili bir soruşturma yürütülmediğinin ne zaman farkına varması gerektiği her başvurunun şartlarına bağlı olarak değerlendirilecektir (aktarılan ilkeler için bkz. Rahil Dink ve diğerleri, B. No: 2012/848, 17/7/2014; Yasin Ağca, B. No: 2014/13163, 11/5/2017; Adle Azizoğlu ve Sadat Azizoğlu, B. No: 2014/15732, 24/1/2018; Sultani Acar, B. No: 2014/16344, 22/3/2018).

15. Başvuruya konu sürece bakıldığında 1/6/2013 tarihinde meydana gelen olayla ilgili olarak 3/7/2013 tarihinde Başsavcılık tarafından soruşturma işlemlerine başlandığı, 31/10/2013 tarihli yazı ile ilgili sağlık kurumundan başvurucuya ait tıbbi belgelerin talep edildiği, 6/2/2014 tarihinde Adli Tıp Kurumu tarafından rapor düzenlendiği, başvurucunun ifadesinin alındığı, 23/1/2015 tarihinde görüntülerin incelenmesi suretiyle bilirkişi raporu düzenlendiği, 2/2/2015 tarihinde Emniyet Müdürlüğüne gönderilen yazı ile şüphelilerin araştırılmasına dair her üç ayda bir bilgi verilmesinin istendiği görülmüştür. 2/2/2015 tarihinden sonra Başsavcılığın uzun süre hareketsiz kaldığı, soruşturmaya ilişkin bir edimde bulunmadığı gözlemlenmiştir. 7/6/2018 tarihinde 2/2/2015 tarihli yazısını tekrarlayan Başsavcılık 27/11/2018 tarihinde daimî arama kararı vermiş, 30/11/2018 tarihinde de dosyayı Zamanaşımı Bürosuna tevdi etmiştir.

16. Özetlenen somut sürece bakıldığında vakanın ortaya çıkarılmasına yönelik son edimin 23/1/2015 tarihli bilirkişi raporu olduğu açıktır. Başsavcılık 2015 yılından sonra somut bir girişimde bulunmadan (tanık dinlemek, şüpheli ifadesi almak, olay yeri incelemesi yapmak vb.) emniyet birimine yazdığı yazı ile üç ayda bir bildirimde bulunulmasını istemiş ve daimî arama kararı vererek dosyayı Zamanaşımı Bürosuna tevdi etmiştir. Söz konusu yazışmaların ve daimî arama kararının sürecin artık yeni bir şey üretmediğinin kabulü anlamına gelen edimler olduğu açıktır.

17. Bu hale göre 2015 yılından sonra olayın ortaya çıkarılmasına yönelik hiçbir edimde bulunulmayan soruşturma sürecinde artık bir ilerleme kaydedilmediğinin başvurucu tarafından anılan süreç içinde bilinebilir bir durum olduğunun kabulü gerekir. Daimî arama kararı alınması öncesi üç yıl boyunca hareketsiz kalınması, daimî arama kararından da bir buçuk yıla yakın süre sonra bireysel başvuruda bulunulması dikkate alındığında 19/3/2020 tarihli başvurunun süresinde yapılmadığı değerlendirilmiştir.

18. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin süre aşımı nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

B. Mahkemeye Erişim Hakkı Yönünden İnceleme

19. Dava açmayı imkânsız kılacak ölçüde kısa olmadıkça dava açma ya da kanun yollarına başvuru için belli sürelerin öngörülmesi, hukuki belirlilik ilkesinin bir gereğidir ve tek başına bu durum mahkemeye erişim hakkına aykırılık oluşturmaz. Bu nedenle mahkemelerin usul kurallarını uygularken yargılamanın hakkaniyetine zarar getirecek ölçüde katı şekilcilikten kaçınmaları gerektiği gibi kanunla öngörülmüş usul şartlarının ortadan kalkmasına neden olacak ölçüde aşırı esneklikten de kaçınmaları gerekir. Dava açma süresinin işlemeye başladığı an, mahkemeye erişim hakkına yapılan müdahalenin ölçülülüğü bağlamında büyük önem taşımaktadır. Dava açma süresinin hangi tarihte başlayacağını belirlemek ve mevzuatı bu yönüyle yorumlamak görevi esasen derece mahkemelerine aittir. Bireysel başvurunun ikincillik ilkesi gereği, dava açma süresinin başlatılacağı tarihin belirlenmesi noktasında Anayasa Mahkemesinin bir görevi bulunmamaktadır. Anayasa Mahkemesinin bu hususta üstleneceği rol, dava açma süresinin hangi tarihten itibaren başlatılması gerektiğiyle ilgili derece mahkemelerinin yorumlarının mahkemeye erişim hakkına etkisini somut olayın koşulları ışığında incelemektir (aktarılan ilkeler için bkz. Remzi Durmaz, B. No: 2013/1718, 2/10/2013; Kamil Koç, B. No: 2012/660, 7/11/2013; Aktif Elektrik Müh. İnş. San. ve Tic. Ltd. Şti., B. No: 2012/855, 26/6/2014; Mohammed Aynosah, B. No: 2013/8896, 23/2/2016; Yaşar Çoban [GK], B. No: 2014/6673, 25/7/2017).

20. Somut olayda başvurucu 1/6/2013 tarihinde meydana gelen yaralanma nedeniyle uğradığı zarar için 2020 yılında idari başvuruda bulunarak tam yargı davası açmıştır. İdare Mahkemesi olay tarihi itibarıyla eylemin idariliğinden haberdar olan başvurucunun bir ve beş yıllık süreler geçirildikten sonra yaptığı başvuru üzerine açtığı davanın süresinde olmadığına karar vermiştir.

21. 4/6/2013 tarihinde taburcu olan ve ilgili kolluk görevlilerinin soruşturulması için 2013 yılında Başsavcılık nezdinde şikâyette bulunan başvurucu için tazminat davası açma süresinin 2013 yılında başladığı değerlendirmesini yapan İdare Mahkemesinin yorumunun öngörülemez veya dava açmayı aşırı derecede zorlaştıracak, imkânsız kılacak nitelikte katı bir yaklaşım içerdiği söylenemez. Buna göre başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yönelik müdahalenin ölçülü olduğu, dolayısıyla belirtilen şikâyet bağlamında mahkemeye erişim hakkı yönünden bir ihlalin olmadığı açıktır.

22. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

III. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiaların süre aşımı nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 5/9/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim Birinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Kabul Edilemezlik vd.
Künye
(Mutlu Coşar [1.B.], B. No: 2020/12553, 5/9/2023, § …)
   
Başvuru Adı MUTLU COŞAR
Başvuru No 2020/12553
Başvuru Tarihi 19/3/2020
Karar Tarihi 5/9/2023
Birleşen Başvurular 2022/28662, 2020/34039

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, toplantı ve gösteri yürüyüşü sırasında gaz fişeği isabetine bağlı olarak gerçekleşen yaralanma, bu olaya bağlı olarak yürütülen soruşturmanın etkisiz olması ve açılan tazminat davasının süre aşımından reddedilmesi nedeniyle yaşam hakkı ile adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Yaşam hakkı Güvenlik güçlerinin ölümcül güç kullanması Süre Aşımı
Adil yargılanma hakkı (Medeni Hak ve Yükümlülükler) Mahkemeye erişim hakkı (idare) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi