TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
NURİYE GÜLMEN BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2020/13119)
Karar Tarihi: 18/9/2024
Başkan
:
Basri BAĞCI
Üyeler
Engin YILDIRIM
Rıdvan GÜLEÇ
Yıldız SEFERİNOĞLU
Metin KIRATLI
Raportör
Hüseyin Ozan ADIYAMAN
Başvurucu
Nuriye GÜLMEN
Vekili
Av. Nazan Betül VANGÖLÜ KOZAĞAÇLI
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, yakalama anında ve gözaltında kolluk görevlilerinin güç kullanması nedeniyle yaralanma meydana gelmesi ile olaya ilişkin olarak etkili bir ceza soruşturması yürütülmemesi nedeniyle kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 27/3/2020 tarihinde yapılmıştır. Komisyon, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.
3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
A. Arka Plan Bilgisi
5. Türkiye 15 Temmuz 2016 tarihinde bir askerî darbe teşebbüsüyle karşı karşıya kalmış ve bu nedenle 21/7/2016 tarihinde ülke genelinde olağanüstü hâl (OHAL) ilan edilmiştir. OHAL 19/7/2018 tarihinde son bulmuştur. Kamu makamları ve yargı organları -olgusal temellere dayanarak- bu teşebbüsün arkasında Türkiye'de çok uzun yıllardır faaliyetlerine devam eden ve son yıllarda Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ve/veya Paralel Devlet Yapılanması (PDY) olarak isimlendirilen bir yapılanmanın olduğunu değerlendirmiştir (Aydın Yavuz ve diğerleri [GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017, §§ 12-25).
6. OHAL döneminde alınan tedbirlerden biri de terör örgütlerine veya devletin millî güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna Millî Güvenlik Kurulunca (MGK) karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilen kişilerin Cumhurbaşkanı'nın başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu tarafından çıkarılan kanun hükmünde kararnameler (KHK) ile kamu görevinden çıkarılmasıdır. Bu kapsamda darbe teşebbüsünün arkasındaki yapılanma olan FETÖ/PDY'nin yanı sıra diğer terör örgütleriyle ilgisi nedeniyle de çok sayıda kamu görevlisinin görevinden çıkarıldığı bilinmektedir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 56-60).
7. Akademisyen olarak görev yapan başvurucu hakkında 3/10/2016 tarihli görevden uzaklaştırma tedbirinin ardından 2/1/2017 tarihli ve 679 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Tedbirler Alınması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile kamu görevinden çıkarılmıştır (İpek Moral ve Nuriye Gülmen, B. No: 2019/30422, 26/5/2022, § 11).
8. Bu süreçte başvurucu 9/11/2016 tarihinde Ankara'da Yüksel Caddesi'nde oturma eylemi yapmaya başlamış ve 11/3/2017 tarihinde görevine iade edilmesini sağlamak amacıyla açlık grevi başlattığını açıklamıştır (İpek Moral ve Nuriye Gülmen, § 12).
B. Somut Olaya İlişkin Bilgiler
9. Başvurucu 1982 doğumlu olup olay tarihinde KHK'yla kamu görevinden çıkarılmış eski bir akademisyendir.
10. Başvurucu, kendisi gibi kamu görevinden çıkarılan E.K.nın Bodrum'da düzenlediği eylem hazırlığına iştirak etmiştir. Kolluk görevlilerinin talebine rağmen kimliğini ibraz etmek istemeyen başvurucu; görevi yaptırmamak için direnme, kasten yaralama, tehdit ve hakaret suçlarından 8/8/2018 tarihinde saat 19.30'da gözaltına alınmış, 9/8/2018 tarihinde adli kontrol tedbiri uygulanmasına karar verilerek serbest bırakılmıştır.
11. Kolluk görevlileri tarafından başvurucunun yakalanmasının ardından Başsavcılığa sevk edildiği zamana kadar geçen sürede meydana gelen olaylara ilişkin olarak iki tutanak düzenlenmiştir. Bunlardan tarih bilgisi bulunmayan tutanakta (birinci tutanak) özetle şu tespitlere yer verilmiştir:
i. Kolluk görevlileri, rutin devriye hizmetini ifa ettikleri sırada daha önce gerçekleştirdiği eylemler nedeniyle tanınan E.K.nın yanındaki beş altı kişi ile birlikte hareket ettiğini, bu kişilerin ellerinde "İşimi, öğrencilerimi geri istiyorum" yazılı döviz taşıdıklarını tespit etmiştir.
ii. Kolluk görevlilerinin bu kişilere eylem yapmaları hâlinde yasal işlem uygulanacağını tebliğ etmeleri üzerine eylem gerçekleşmemiştir.
iii. Başvurucu, defalarca ibraz etmek zorunda olduğu bildirilmesine rağmen kimliğini kolluk görevlilerine vermemiştir. Gerekli işlemlerin yapılması için polis merkezine götürülmek istenen başvurucu, polis aracına binmemekte ısrar etmesi üzerine bedensel güç kullanılmadan kelepçe takılmak suretiyle araca bindirilmiştir.
12. 8/8/2018 tarihinde saat 22.10'da hazırlanan tutanakta ise (ikinci tutanak) özetle aşağıdaki tespitlerde bulunulmuştur:
i. Eylemin yapıldığı yere gelen kolluk görevlilerinin kimlik kontrolü yapmak istemesi üzerine başvurucu "Ben size kimlik vermiyorum, vermek zorunda değilim, benim kimliğimi alamazsınız." demiştir.
ii. Kendisine kimliğini ibraz etmemesi hâlinde kimlik teşhisi yapılacağı ve idari işlem uygulanacağı bildirilmesine rağmen kimliğini vermeyen başvurucu, polis merkezine götürülmüştür.
iii. Polis Merkezine gelen başvurucuya araçtan inip işlemlerin tamamlanması için içeri girmesi gerektiği defaatle anlatılmıştır. Buna rağmen araç içinde "Ben devrimciyim, siz işkenceci Amerikan köpeklerisiniz, burada işkence yapılıyor, hadi beni dövün." diye slogan atan başvurucunun ellerinden tutularak zor kullanılmış ve direnmesi sebebiyle kadın personel gelene kadar kelepçe takılarak polis merkezi amirliğine alınmıştır.
13. Başvurucu hakkında Bodrum Devlet Hastanesinde 8/8/2018 tarihinde saat 23.04'te düzenlenen genel adli muayene raporunda "Sağ el dorsalde 1x1 cm'lik laserasyon (yırtık), sağ omuzda lx1 cm'lik sıyrık, sol el bilekte 1x1 cm'lik laserasyon." şeklinde tespitlere yer verilmiş, yaralanmanın basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek nitelikte olduğu ifade edilmiştir. Aynı hastanede 9/8/2018 tarihinde saat 11.59'da düzenlenen genel adli muayene raporunda ise "Sağ el bilekte şişlik ve [okunamadı], sağ omuzda ekimoz (morluk), sağ el bilekte... [okunamadı]" şeklinde tespitlere yer verilmiştir.
14. Soruşturma kapsamında, yakalama ile gözaltına alma işlemleri sırasında ve gözaltı süresinde görev alan kolluk görevlilerinin beyanlarına başvurulmuştur. Bu kapsamda Bodrum Polis Merkezi Amirliğinde polis memuru olarak görev yapan M.K. ve M.Ş. 9/8/2018 tarihinde şikâyetçi sıfatıyla alınan ifadelerinde benzer şekilde ve özetle;
i. Polis ekibinin takviye istemesi üzerine eylemin yapıldığı yere intikal ettiklerini, başvurucunun kolluk görevlilerinin kimliğini ibraz etme talebini kabul etmediğini ve "Ben size kimlik vermiyorum, vermek zorunda da değilim, benim kimliğimi alamazsınız." dediğini, bunun üzerine gerekli işlemlerin yapılması için başvurucunun araç ile polis merkezine götürüldüğünü,
ii. Başvurucunun polis merkezine getirildiği araçtan inmek istemeyip "Ben devrimciyim, siz işkenceci Amerikan köpeklerisiniz, burada işkence yapılıyor, hadi beni dövün." dediğini, ellerinden tutarak araçtan indirilmesinin ve içeri girmesinin sağlanmaya çalışıldığı esnada direnmesi sebebiyle başvurucuya kelepçe takıldığını ve polis merkezinde bekletildiğini beyan etmiştir.
15. Öte yandan başvurucunun sevk edildiği Başsavcılıkta, meydana gelen olaya ilişkin olarak 9/8/2018 günü saat 13.30'da hazırlanan tutanakta (üçüncü tutanak) özetle şu tespitlere yer verilmiştir:
i. Başsavcılığa sevk edilen başvurucu, adliyeye getirildiği araçta "İşkence yaptınız, ayağımı kırdınız, bunun hesabını vereceksiniz." diyerek araçtan inmek istememiştir. Bunun üzerine kolluk görevlileri koluna girerek başvurucuyu araçtan indirmiştir.
ii. Cumhuriyet savcısının odasına götürülmek istendiği sırada ısrarla ayakta durmak istemeyen başvurucu, koluna giren kolluk görevlilerince bir süre yürütülmeye çalışılmıştır. Başvurucu, ayakta durmamak konusunda ısrarcı olması üzerine temin edilen bir tekerlekli sandalye ile Cumhuriyet savcısının odasına götürülmüştür.
16. Başvurucu 9/8/2018 tarihinde Başsavcılıkta verdiği ifadesinde özetle;
i. Öğretim görevlisi iken OHAL döneminde çıkarılan bir kararnameyle kamu görevinden çıkarıldığını, işine geri dönmek amacıyla eylemler yaptığını, E.K.nın Ankara'ya gelerek kendisinin düzenlediği eylemlere destek verdiğini, E.K.nın da işine geri dönme isteğini açıklayan bir eylem yapacağını haber aldıktan sonra ona destek olmak için Bodrum'a geldiğini,
ii. Bodrum'da henüz eyleme başlamadan önce yanlarına gelen sivil giyimli kolluk görevlilerinin dağılmalarını istediğini, olay yerinden ayrıldığı sırada, açlık grevinde bulunması nedeniyle kendisini tanıyan kolluk görevlilerinin keyfî olarak kimliğini ibraz etmesini talep ettiklerini, buna karşılık olarak "Zaten beni tanıyorsunuz." diyerek kimliğini göstermediğini,
iii. Yapılan işlemin hukuka aykırı olduğunu belirttikten sonra polis merkezine götürüldüğünde araçtan inmek istememesi üzerine polis memurunun "Seni nasıl çağırayım, pisi pisi mi diyeyim, kuçu kuçu mu diyeyim?" şeklindeki ifadelerle kendisine hakaret ettiğini,
iv. Polis merkezinden Bodrum Adliyesine getirildiği esnada elini sıkan kelepçenin gevşetilmesi talebinin kabul edilmediğini ve polis memuru P.nin kafasına bastırıp kafasını iterek bindirmeye zorladığı esnada sol diz kapağını araca çarptığını,
v. Adliyeye getirildiğinde diz kapağını araca çarpması sebebiyle bacağının üstüne basamadığını belirtip tekerlekli sandalye istediğini ancak orada bulunan bir kolluk görevlisinin "Numara yapıyor, sürükleyerek götürün." dediğini, bunun üzerine Adliye koridorunda yüz metre kadar kendisini sürükleyerek götürdüklerini,
vi. Kolluk görevlilerine direnmediğini, sadece "İşimi geri istiyorum.", "Direne direne kazanacağız." şeklinde slogan attığını, gözaltında kendisine hakaret edildiğini ve yaralandığını, özellikle bacağını kıran ve yerde sürüklenmesi talimatını veren kolluk görevlilerinden şikâyetçi olduğunu ifade etmiştir.
17. Başsavcılık, Bodrum Devlet Hastanesine gönderdiği 9/8/2018 tarihli yazıyla başvurucunun sol bacağında meydana geldiğini iddia ettiği yaralanmayla ilgili olarak muayenesinin yapılmasını, sağ ve sol bacağında bir darp veya cebir izi bulunup bulunmadığının tespit edilmesini istemiştir. Buna karşılık hastane yetkilileri 23/10/2018 havale tarihli yazısıyla yaralanma iddiasıyla ilgili bir değerlendirme yapılabilmesi için başvurucunun bizzat hazır bulunması gerektiğinden rapor düzenlenemediğini bildirmiştir. Bunun üzerine başvurucu hakkındaki sağlık raporunun düzenlenmesi için 15/1/2019 tarihinde Ankara Cumhuriyet Başsavcılığından istinabe talep edilmiştir. Ankara Adli Tıp Şube Müdürlüğü 20/2/2019 tarihinde düzenlediği kesin raporda daha önce düzenlenen 8/8/2018 tarihli raporu değerlendirmiş, başvurucunun yaralanmasının basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif nitelikte olduğu kanaatini bildirmiştir. Ankara'da görev yapan kolluk görevlilerinin hazırladığı 22/2/2019 tarihli tutanağa göre başvurucu, bacağından yaralanmasıyla ilgili olarak kendisiyle iletişim kuran polis memuruna rapor düzenlenmesinin temini için polis merkezine gelmeyeceğini, raporu kendisinin alarak Başsavcılığa ileteceğini beyan etmiştir.
18. Bu arada başvurucu, uğradığını iddia ettiği kötü muamele sonrasında ortaya çıktığını belirttiği yakınmalarının tedavisi ve tıbbi tespiti isteğiyle 16/8/2018 tarihinde Türkiye İnsan Hakları Vakfı Ankara Temsilciliğine (İnsan Hakları Vakfı) başvurmuştur. İnsan Hakları Vakfının bu kapsamda düzenlediği 29/4/2019 tarihli tıbbi değerlendirme raporunda şu tespitlere yer verilmiştir:
i. Başvurucunun kendi imkânlarıyla başvurduğu Bodrum Devlet Hastanesinde düzenlenen 9/8/2018 tarihli raporda "Sol ayak bileği lateral malleolde (çıkıntılı kemik) şişlik, laserasyon, yumuşak doku travması, sol diz lateralinde şişlik, laserasyon travma." bulgularına yer verilmiş, yaralanmanın basit tıbbi müdahale ile giderilebilir nitelikte olduğu tespit edilmiştir.
ii. Özel İzan Hastanesinde düzenlenen 10/8/2018 tarihli raporda "Tibia medial (kaval kemiği iç tarafı) platoda non-deplase fraktür (kırık-kemik dokusunun bütünlüğü bozulmuş ancak kırık uçları birbirinden ayrılmamıştır.) ve konjesyon (sıvı birikmesi) izlenmektedir. Lateral menisküs posterior (arka) hornunda (boynuz-çıkıntı) eklem yüzeyine uzanan yırtıkla uyumlu sinyal artışı izlenmiştir. Lateral menisküs anterior (ön) hornu ile medial menisküs anterior ve posterior hornlarında eklem yüzeyine uzanmayan grade 2 dejenerasyonlarla uyumlu sinyal artışları mevcuttur. İntra antiküler effüzyon izlenmiştir. Subkutan (deri altı) ödem ve fasial planlarda sıvı mevcuttur." şeklide tespitlere yer verilmiştir.
iii. İnsan Hakları Vakfı tarafından 16/8/2018 tarihinde koordine edilen ortopedi ve travmatoloji değerlendirmesinde "Sol diz supra patellar (diz üzeri) bölgede sinovyal hipertrofi (eklem içi sıvı artışı), tibia platosu lateralinde basmakla ağrılı, sol dizde patellar şok pozitifliği." bulguları yer almıştır.
iv. Başvurucunun bacağındaki ve el bileklerindeki yaralanmaya dair sağlık raporlarındaki tespitler ile öyküsünün uyumlu olduğu değerlendirilmiştir.
19. Başsavcılık 16/9/2018 tarihli yazı ile Bilgi İşlem Bürosundan üçüncü tutanakta bahsedilen olayı gösteren kamera kayıtlarının muhafaza altına alınarak gönderilmesini istemiştir. Bilgi İşlem Bürosu, kayıt cihazının kamera görüntülerini on beş gün sonra kendiliğinden sildiğini açıklayarak görüntülerin temin edilemediğini bildirmiştir.
20. 16/9/2018 tarihli yazıyla Bodrum İlçe Emniyet Müdürlüğünden üçüncü tutanakta imzası bulunan kolluk görevlilerinin müşteki sıfatıyla ifadelerinin alınması istenmiştir. Bu kapsamda ifade veren Başpolis Memuru E.Y.nin konuya ilişkin beyanları özetle şöyledir:
i. Başsavcılığa sevki sırasında polis merkezinden çıkarılan başvurucu ve diğer şüpheli E.K."Adi şerefsizler, işkenceciler, katiller." gibi söylemlerde bulunmuştur.
ii. Başsavcılığa gelen başvurucu, kendisine işkence yapıldığını, ayağının kırıldığını ifade ederek "İşkenceci şerefsizler, bunun hesabını vereceksiniz," demiş; polis aracından inmek istememiştir. Defalarca uyarılmasına rağmen eylem ve söylemlerine devam etmesi üzerine kadın polis memurları koluna girdikleri başvurucuyu araçtan indirmiştir.
iii. Araçtan indirilen başvurucu, ayakta durmak istememiş; "İnsanlık onuru işkenceyi yenecek, işkenceci şerefsizler, katiller sürüsü." şeklinde slogan atmıştır.
iv. Ayakta durmamakta ve yürümemekte ısrarcı olan başvurucu, koluna giren kadın polis memurları tarafından kısa mesafe yürütülmeye çalışılmış ancak direnmesi sebebiyle temin edilen tekerlekli sandalye aracığıyla ifadenin alınacağı makam odasına götürülmüştür.
21. Başsavcılık 26/4/2019 tarihinde soruşturma konusu iddialar hakkında özetle kolluk görevlilerinin başvurucu ve E.K.ya yönelik eylemlerinin zor kullanma yetkisinin sınırları içinde kaldığı, üzerilerine atılı suçun yasal unsurlarının oluşmadığı gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir.
22. Başvurucu, kovuşturmaya yer olmadığına dair karara itiraz etmiş; itirazında önceki iddialarını yinelerken etkili soruşturma yapılmamasından yakınmıştır.
23. Başvurucunun itirazı Bodrum Sulh Ceza Hâkimliğinin 17/2/2020 tarihli kararıyla reddedilmiştir. Kararda, kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın usul ve kanuna uygun olduğu belirtilmiştir. Ret kararı başvurucuya 2/3/2020 tarihinde tebliğ edilmiştir.
24. Başvurucu 27/3/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
C. Başvurucunun Yakalanmasına Sebep Olan Suçlarla İlgili Adli Süreç
25. Başvurucu 9/8/2018 tarihinde avukatı eşliğinde Başsavcılıkta ifade vermiştir. Başvurucu, hakkındaki suçlamayla ilgili verdiği ifadesinde özetle açlık grevi yapması nedeniyle kendisini tanıyan kolluk görevlilerinin kimliklerini ibraz etmelerini söylediğini, "Zaten beni tanıyorsunuz." diyerek kimliğini ibraz etmediğini, kolluk görevlilerine direnmediğini, sadece "İşimi geri istiyorum." ve "Direne direne kazanacağız." şeklinde slogan attığını beyan etmiştir.
26. Başvurucunun görevi yaptırmamak için direnme, kamu görevlisine hakaret etme suçlarını işlediğinden bahisle cezalandırılması talebiyle iddianame düzenlenmiştir. Bodrum 3. Asliye Ceza Mahkemesinde yargılanan başvurucunun görevi yaptırmamak için direnme suçunun yasal unsurları oluşmadığından beraatine, kamu görevlisine hakaret etme suçundan ise mahkûmiyetine karar verilmiştir. Görevi yaptırmamak için direnme suçu bakımından verilen beraat kararının gerekçesi şöyledir:
"Her ne kadar sanık Nuriye hakkında görevi yaptırmamak için direnme suçunu işlediği iddiası ile kamu davası açılmış ise de; iddianame anlatımında sanığın polis memurlarına karşı cebir eyleminde bulunduğuna dair bir anlatımın yer almadığı, sanığın polis memurlarına yönelik olarak adliye içinde iken 'ayağımı kırdınız, bunun hesabını soracağım, bunun hesabını vereceksiniz' şeklinde söylemiş olduğu sözün de yasal bir hakkın kullanılacağı anlamında kullanılmış olması sebebiyle görevi yaptırmamak için direnme suçunun yasal unsurlarından olan tehdit suçuna vücut vermeyeceği... [anlaşılmıştır]."
27. Başvurucu hakkındaki beraat kararına karşı istinaf kanun yoluna başvurulmamıştır.
IV. İLGİLİ HUKUK
28. Mevcut başvuruya ilişkin ulusal ve uluslararası hukuk kaynakları için bkz. Alev Şahin ve diğerleri, B. No: 2019/20125, 4/7/2022, §§ 31-37.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
29. Anayasa Mahkemesinin 18/9/2024tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Adli Yardım Talebi Yönünden
30. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Şerif Ay (B. No: 2012/1181, 17/9/2013) kararında belirtilen ilkeler dikkate alınarak geçimini önemli ölçüde güçleştirmeksizin yargılama giderlerini ödeme gücünden yoksun olduğu anlaşılan başvurucuların açıkça dayanaktan yoksun olmayan adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir.
B. Başvurucuların İddiaları ve Bakanlık Görüşü
31. Başvurucu;
i. Kendisi gibi kamu görevinden çıkarılan E.K.nın düzenleyeceği eyleme destek olmak amacıyla geldiği Bodrum'da kolluk görevlilerinin keyfî ve hukuka aykırı olan kimliğini vermesi talebine karşı çıkması nedeniyle zorla polis aracına bindirilerek gözaltına alındığını,
ii. Polis merkezinde üç saat boyunca keyfî olarak elleri arkadan kelepçeli biçimde bir sandalyede bekletildiğini,
iii. Muayene için götürüldüğü hastaneden çıkarken ellerine arkadan takılan kelepçenin bileklerini sıktığını açıklayarak gevşetilmemesi hâlinde araca binmeyeceğini ifade etmesi üzerine kadın kolluk görevlisi P.nin kendisini aracın içine doğru ittirmesi sonucu göğsünü ve dizini oturma yerlerine çarparak yaralandığını,
iv. Araç içinde kelepçesinin gevşetildiğini ve ifade vermek için Başsavcılığa götürüldüğünü, burada ayağının üstüne basamadığını belirterek tekerlekli sandalye istemesine rağmen kolluk görevlilerinin kendisini adliye içinde sürükleyerek kimsenin olmadığı en alt kata götürdüklerini, burada bir müddet yerde elleri arkadan kelepçeli olarak beklettikten sonra tekerlekli sandalye getirdiklerini,
v. Başsavcılığın etkili bir soruşturma yürütmediğini, bu kapsamda adliye içinde yaşanan olaya ilişkin kamera görüntülerini zamanında muhafaza altına almayıp delilin yok olmasına neden olduğunu, yasal bir görevi olmayan kolluk görevlilerinin ölçüsüz müdahalesini zor kullanma yetkisi içinde değerlendirdiğini ileri sürmüştür. Başvurucuya göre kötü muamele yasağı ihlal edilmiştir.
32. Bakanlık görüşünde; şikâyet üzerine Başsavcılık tarafından soruşturma işlemlerine başlandığı, başvurucu dâhil tüm müştekilerin beyanlarının alındığı, olay tutanaklarının, müştekiler ve şüpheliler hakkında düzenlenen adli raporların temin edildiği, başvurucu ve diğer müştekilerin soyut iddiaları dışında kamu davası açılmasını gerektirir şüphe teşkil eden bir delil bulunmadığı gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiği, bu karara karşı yapılan itirazın ise Sulh Ceza Hâkimliği tarafından reddedildiği, başvurucunun usuli garantilerden yararlandığı ve itiraz hakkını kullanabildiği bildirilmiştir.
C. Değerlendirme
33. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
34. İnsan onurunun korunması amacıyla Anayasa’nın 17. maddesinin ilk fıkrasında maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkı güvence altına alınmış; aynı maddenin üçüncü fıkrasıyla da kişilere işkence ve eziyet yapılması, kişilerin insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulması yasaklanmıştır. Bu yasak için herhangi bir istisnanın kabul edilmemesi ve Anayasa’nın 15. maddesinde savaş, seferberlik veya olağanüstü hâllerde de maddi ve manevi varlığının bütünlüğüne dokunulamayacağının ifade edilmesi, yasağın mutlak niteliğini ortaya koymaktadır. Bununla birlikte yasak, tüm kötü muamele durumlarını kapsamaz. Bir muamelenin Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının kapsamına girebilmesi, asgari bir ağırlık derecesine (ciddiyet seviyesine) ulaşmasına bağlıdır. Asgari ağırlık derecesine ulaşılıp ulaşılmadığı, görecelidir ve somut olayın koşullarının değerlendirilmesiyle belirlenir. Yapılacak değerlendirmede muamelenin süresi, fiziksel ve ruhsal etkileri ile mağdurun cinsiyeti, yaşı ve sağlık durumu gibi etkenler önem taşır. Bu etkenlere ardındaki kasıt veya saik ile birlikte muamelenin amacı da eklenebilir. Ayrıca gerilimin ve duyguların yükseldiği atmosfer gibi muamelenin yapıldığı bağlam da dikkate alınması gereken diğer bir etkendir (Cezmi Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293, 17/7/2014, §§ 80, 83; Ali Rıza Özer ve diğerleri [GK], B. No: 2013/3924, 6/1/2015, §§ 72, 74, 75).
35. Güç kullanmaya yetkili kamu görevlilerinin, tutumu nedeniyle kendisine karşı güç kullanılması kesin olarak gerekli olmayan bir kişiye karşı fiziksel güce başvurmaları, kişi üzerindeki etkisi ne olursa olsun ilke olarak Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasını ihlal ihlal eder. Kesin gerekli olduğu hâllerde de güç, aşırıya kaçmadan kullanılmalı ve kişinin tutumuyla orantılı olmalıdır (Ali Rıza Özer ve diğerleri, § 81).
36. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasıyla yasaklanan muamelelerin varlığına ilişkin iddialar, uygun delillerle desteklenmelidir. Bu delillerin değerlendirilmesinde ise sözü edilen delillerin iddiayı makul şüphenin ötesinde ispat edip etmediği gözetilmelidir. Bununla birlikte yeterince ciddi, açık ve tutarlı emareler ya da aksi ispat edilemeyen birtakım karineler de iddianın ispatı için yeterli kanıt teşkil edebilir (bazı değişikliklerle birlikte bkz. Cezmi Demir ve diğerleri, § 95; Ali Rıza Özer ve diğerleri, § 83).
37. Anayasa’nın 17. maddesi -“Devletin temel amaç ve görevleri” kenar başlıklı 5. maddedeki genel yükümlülükle birlikte yorumlandığında- bireyin bir devlet görevlisinin hukuka aykırı ve Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasını ihlal eden bir muamelesine uğradığına ilişkin savunulabilir iddiası hakkında etkili bir soruşturma yürütülmesini gerektirir. Kötü muamelenin kasten yapıldığının ileri sürüldüğü durumlarda iddia hakkında ivedilikle bir ceza soruşturması başlatılmalıdır. Şikâyet olmadığında bile kişiye kötü muamelede bulunulduğuna ilişkin yeterince açık belirtiler varsa konuyla ilgili bir ceza soruşturması açılmalıdır. Ceza soruşturmasının Anayasa’nın 17. maddesinin gerektirdiği şekilde etkili olduğunun kabul edilebilmesi için soruşturmayı yürüten kişiler olaya karışan kişilerden bağımsız olmalı, soruşturmada olayı aydınlatabilecek ve sorumluların belirlenmesini sağlayabilecek tüm delilleri toplamalıdır. Dahası soruşturma süreci gerektiği ölçüde kamu denetimine açık olmalı, mağdur soruşturmaya etkili şekilde katılabilmeli ve soruşturmada makul bir özen ve süratle hareket edilmelidir. Yetkililer, soruşturmayı sonlandırmak için aceleci davranmamalı ve temelden yoksun sonuçlara dayanmamalıdır (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 25; Cezmi Demir ve diğerleri, §§ 111, 112, 114-117; Ali Rıza Özer ve diğerleri, §§ 101-103). Ayrıca soruşturma sonunda verilen karar, kullanılan gücün gerekliliği ve orantılılığıyla ilgili bir değerlendirme içermelidir (bazı değişikliklerle birlikte bkz. Cebrail Bektaş ve Yüksel Şahin, B. No: 2015/4787, 25/9/2019, § 64).
38. Somut olayda kolluk görevlilerinin hazırladığı birinci tutanakta polis aracına binmemekte ısrar eden başvurucunun bedensel güç kullanılmadan, kelepçe takılmak suretiyle araca bindirildiği belirtilmiştir (bkz. § 11). 8/8/2018 tarihli ikinci tutanakta ise polis merkezine getirilen başvurucunun araçtan inmeyi reddetmesi üzerine ellerinden tutularak zor kullanıldığı, direnmesi sebebiyle kadın personel gelene kadar kelepçe takılarak Polis Merkezi Amirliğine alındığı ifade edilmiştir (bkz. § 12). Buna ek olarak 9/8/2018 tarihli üçüncü tutanakta; Başsavcılığa sevk edilen başvurucunun adliyeye getirildiği araçtan inmek istemediği, bunun üzerine kolluk görevlilerinin koluna girerek başvurucuyu araçtan indirdikleri açıklanmıştır. Başvurucu ise 9/8/2018 tarihinde alınan ifadesinde kolluk görevlilerinin kendisini tanımasına rağmen keyfî olarak kimliğini ibraz etmesini istediklerini, kimliğini ibraz etmek istememesi üzerine polis merkezine götürülmek üzere bindirildiği araçtan inmek istemeyince kendisine hakaret edildiğini, adliyeye getirildiği sırada elini sıkan kelepçenin açılmasını istediğini ancak bu talebinin kabul edilmediğini, bir kolluk görevlisinin kafasına bastırıp itmesi nedeniyle sol diz kapağını araca çarparak yaralandığını, bu nedenle ayağının üstüne basamadığını, adliyede tekerlekli sandalye istese de bir süre sürüklenerek götürüldüğünü ileri sürmüştür (bkz. § 16).
39. Başsavcılık, başvurucunun beyanı üzerine Bodrum Devlet Hastanesine müzekkere yazarak başvurucunun sol bacağında meydana geldiğini iddia ettiği yaralanmayla ilgili olarak muayenesinin yapılmasını, sağ ve sol bacağında bir darp veya cebir izi bulunup bulunmadığının tespit edilmesini istemiştir. Daha sonra hastanenin yaralanma iddiasıyla ilgili bir değerlendirme yapılabilmesi için başvurucunun bizzat hazır bulunması gerektiği yönünde bilgi vermesi üzerine kesin adli rapor aldırılması için Ankara Cumhuriyet Başsavcılığından istinabe talep etmiştir. Ankara'da görev yapan kolluk görevlilerinin hazırladığı 22/2/2019 tarihli tutanakta başvurucunun bacağından yaralanması olayı ile ilgili olarak rapor düzenlenmesinin temini için polis merkezine gelmeyeceğini, raporu kendisinin alarak Başsavcılığa ileteceğini kendisiyle iletişim kuran polis memuruna beyan ettiği belirtilmiştir. Başvurucunun bir rapor ibraz etmemesine rağmen Başsavcılık, kesin adli rapor alıp almadığı konusunda başvurucuyla iletişime geçmemiştir. Bu sebeple kesin adli rapor alınmışsa raporun bir örneğinin dosyaya kazandırılması, kesin rapor alınmamış ise bu raporun alınması için gerekli işlemin yapılması mümkün olmamıştır. Oysa söz konusu rapor başvurucuya karşı kullanılan gücün gerekliliği ile orantılılığının değerlendirilmesinde son derece önemlidir.
40. Başvurucunun adliyede yaşandığını ileri sürdüğü olaylar 9/8/2018 tarihinde yaşanmasına karşın Başsavcılık kamera kayıtlarını getirmek için ancak 16/9/2018 tarihinde adım atmıştır. Bu gecikme -kayıt cihazının kamera görüntülerini on beş gün sonra kendiliğinden silmesi nedeniyle- kayıtların elde edilememesine neden olmuştur.
41. Başsavcılık, yürüttüğü soruşturma sonunda kolluk görevlilerinin başvurucuya yönelik eylemlerinin zor kullanma yetkisinin sınırları içinde kaldığı gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir. Bununla birlikte kararda başvurucunun keyfîlikle ilgili iddialarını değerlendirmemiş, güç kullanımının neden gerekli hâle geldiğini ve gerekli olsa bile kullanılan gücün başvurucunun tutumuyla neden orantılı olduğunu açıklamamıştır.
42. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan kötü muamele yasağının usul boyutunun ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
43. Kötü muamele yasağının maddi boyutunun ihlal edildiği iddialarının incelenebilmesi için olayı çevreleyen maddi koşullar, inceleme yapmaya olanak verecek şekilde aydınlatılmalıdır. Olayın aydınlatılması ise ihlal iddiaları ile ilgili etkili bir soruşturma yapılmasına bağlıdır. Dolayısıyla kötü muamele yasağının maddi boyutu bakımından ihlal edilip edilmediğinin belirlenebilmesi, devletin etkili soruşturma yükümlülüğünü gerektiği gibi yerine getirip getirmediğinin tespitine bağlıdır. Bu nedenle bu aşamada kötü muamele yasağının maddi boyutu yönünden inceleme yapılması mümkün görülmemiştir.
VI. GİDERİM
44. Başvurucu, ihlalin tespiti ile miktar belirtmeksizin manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
45. Başvuruda tespit edilen, kamu makamlarının eylemlerinden ve soruşturma merciinin kovuşturmaya yer olmadığına dair kararından kaynaklanan hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği Cumhuriyet başsavcılığınca yapılması gereken iş, yeniden soruşturma işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).
46. İhlalin sonuçlarının bütünüyle ortadan kaldırılabilmesi için başvurucuya manevi zararları karşılığında net 100.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VII. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,
B. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
C. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan kötü muamele yasağının usul boyutunun İHLAL EDİLDİĞİNE,
D. Kararın bir örneğinin kötü muamele yasağının usul boyutunun ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmak üzere Bodrum Cumhuriyet Başsavcılığına (Sor. No: 2018/8840) GÖNDERİLMESİNE,
E. Başvurucuya net 100.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
F. 18.800 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
G. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 18/9/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.