TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MÜSLÜM DOĞAN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2020/14764)
|
|
Karar Tarihi: 2/5/2024
|
R.G. Tarih ve Sayı: 18/7/2024-32605
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Basri BAĞCI
|
Üyeler
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Kenan YAŞAR
|
|
|
Ömer ÇINAR
|
Raportör
|
:
|
Çağlar ÖNCEL
|
Başvurucu
|
:
|
Müslüm DOĞAN
|
Vekili
|
:
|
Av. Ruken BENEK BEDLEK
|
I. BAŞVURUNUN ÖZETİ
1. Başvuru, yurt dışına çıkış yasağı şeklindeki adli kontrol tedbirine karar verilmesi nedeniyle özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
A. Bireysel Başvuruya Konu Süreç
2. İsveç'te yaşayan başvurucunun 14/9/2012-16/10/2019 tarihleri arasında sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımlarla PKK/KCK terör örgütünün propagandasını yaptığı iddiasıyla Şanlıurfa Cumhuriyet Başsavcılığınca (Başsavcılık) hakkında soruşturma başlatılmış ve 31/10/2019 tarihinde başvurucunun ifadesinin alınması ve serbest bırakılmasına yönelik yakalama emri düzenlenmiştir.
3. Başvurucu 18/2/2020 tarihinde yakalanması üzerine Başsavcılıkta alınan ifadesinde; soruşturmaya konu olan sosyal medya paylaşımlarını kendisinin yapmadığını, çocuklarının paylaşmış olabileceğini belirterek suçlamayı kabul etmemiştir. Başvurucu, ifadesinin ardından tutuklanması talebi ile Şanlıurfa 3. Sulh Ceza Hâkimliğine (Hâkimlik) sevk edilmiştir.
4. Hâkimlik 18/2/2020 tarihinde tutuklama talebinin reddine, 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 109. maddesinin (3) numaralı fıkrasının (a) ve (b) bentleri uyarınca başvurucunun her hafta salı günü kolluk birimine imza karşılığı başvurmasına ve yurt dışına çıkışının yasaklanmasına karar vermiş; kararda başvurucunun savunmasını, mevcut delil durumunu ve tutuklamanın istisnai nitelikte olmasını adli kontrol tedbirlerinin gerekçeleri olarak belirtmiştir. Başsavcılık 19/2/2020 tarihinde düzenlediği iddianame ile başvurucunun terör örgütünün propagandasını yapma suçundan 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu'nun 7. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca cezalandırılmasını talep etmiştir.
5. Şanlıurfa 6. Ağır Ceza Mahkemesi (Ağır Ceza Mahkemesi) tarafından düzenlenen 27/2/2020 tarihli Tensip Tutanağı ile başvurucu hakkındaki adli kontrol tedbirlerinin aynen devam etmesine karar verilmiştir. Başvurucu, karara 11/3/2020 tarihinde itiraz etmiştir. İtiraz dilekçesinde ailesi ile birlikte uzun yıllardır İsveç'te yaşadığını belirten başvurucu; bu ülkede işyerinin bulunduğunu, adli kontrol tedbirleri nedeniyle maddi ve manevi olarak zarar gördüklerini ileri sürmüştür. Başvurucunun itirazı Şanlıurfa 7. Ağır Ceza Mahkemesince kararın usul ve yasaya uygun olduğu gerekçesiyle reddedilmiştir.
6. Ağır Ceza Mahkemesi 4/3/2020 tarihinde başvurucunun beraatine ve hakkındaki adli kontrol tedbirlerinin kararın kesinleşmesine kadar devam etmesine karar vermiştir. Gerekçede; başvurucunun paylaşımlarında atılı suça ilişkin cebir ve şiddet unsurunun gerçekleşmediğini, bu suretle başvurucuya yüklenen fiilin kanunda suç olarak tanımlanmadığını belirtmiştir. Başvurucu, anılan karara itiraz ederek 11/3/2020 tarihli dilekçesindeki beyanlarını tekrar etmiş (bkz. § 5);ayrıca beraat kararına rağmen adli kontrol tedbirlerinin kaldırılmamasının masumiyet karinesine aykırı olduğunu ileri sürmüştür. Şanlıurfa 7. Ağır Ceza Mahkemesi, kararın usul ve kanuna uygun olduğu gerekçesiyle itirazı reddetmiştir.
7. Başvurucu, nihai kararı 7/4/2020 tarihinde öğrendikten sonra 20/5/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. Bireysel Başvuru Sonrası Süreç
8. Başsavcılık, anılan karara karşı istinaf kanun yoluna başvurmuştur. Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 3. Ceza Dairesi 18/2/2021 tarihinde istinaf başvurusunun esastan reddine karar vermiş ve anılan karar temyiz edilmeden kesinleşmiştir. Başvurucu hakkındaki adli kontrol tedbirleri 19/2/2021 tarihinde kaldırılmıştır.
9. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
II. DEĞERLENDİRME
10. Başvurucu; ailesi ile birlikte yıllardır İsveç'te yaşadığını ve bu ülkede işyeri olduğunu, hakkındaki yurt dışına çıkış yasağı nedeniyle maddi ve manevi olarak zarara uğradığını beyan etmiştir. Ağır Ceza Mahkemesince beraat kararı verilmesine rağmen adli kontrol tedbirinin kaldırılmamasının masumiyet karinesine aykırı olduğunu belirten başvurucu, anılan karara itirazının gerekçesiz şekilde reddedildiğini ileri sürmüştür. Ailesinin ve işinin yurt dışında olması nedeniyle adli kontrol kararının tutuklama ile aynı sonuçlara yol açtığını belirterek özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının, kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının, hakkaniyete uygun yargılanma hakkının, masumiyet karinesinin, seyahat özgürlüğünün ve ayrımcılık ilkesinin ihlal edildiğini iddia etmiştir.
11. Adalet Bakanlığı görüşünde öncelikle başvurunun kabul edilebilirlik şartlarını karşılayıp karşılamadığının belirlenmesi gerektiği ifade edilmiş ayrıca konuya ilişkin Anayasa Mahkemesi içtihatlarına yer verilerek başvurucunun özel hayata saygı hakkı kapsamındaki şikâyetlerinin incelenmesinde Anayasa ve ilgili mevzuat hükümlerinin, Anayasa Mahkemesi içtihadı ve somut olayın kendine özgü şartlarının dikkate alınması gerektiği belirtilmiştir.
12. Başvuruya konu yurt dışına çıkmama şeklindeki adli kontrol tedbirinin esas olarak yerleşme ve seyahat hürriyeti kapsamında kaldığı açıktır. Anayasa Mahkemesinin daha önceki kararlarında, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne ek (4) No.lu Protokol’e Türkiye'nin taraf olmadığı hatırlatılarak anılan protokolde yer alan "serbest dolaşım özgürlüğü"nün ortak koruma alanına girmediği açıklanmıştır (birçok karar arasından bkz. Mehmet Takımsu, B. No: 2016/63712, 7/11/2013, §§ 78-80; Sebahat Tuncel, B. No: 2012/1051, 20/2/2014, § 53; Fevzi Doğaner, B. No: 2014/6453, 20/12/2017, § 14; Onur Can Taştan [GK], B. No: 2018/32475, 27/10/2021, § 48). Bununla birlikte Anayasa Mahkemesi, bireysel başvuru kapsamında olmayan bazı hakların ortak koruma alanı içinde yer alan temel haklarla esaslı şekilde ilişkili olması durumunda ilgili haklarla bağlantı kurularak inceleme yapılmasının mümkün olduğunu da açıklamıştır (ifade özgürlüğü bağlamında bkz. Özgür Sevgi Göral, B. No: 2014/12112, 4/10/2017; özel hayata ve aile hayatına saygı hakkı bağlamında bkz. Şengül Tükel, B. No: 2018/12456, 12/1/2022, § 40). Nitekim Anayasa Mahkemesi Yağmur Erşan [GK], B. No: 2018/36451, 27/10/2021, ve Onur Can Taştan kararlarında, esasen seyahat özgürlüğü kapsamında kalan pasaport iptalinin, Latife Akyüz B. No: 2016/50822, 7/9/2021 ve Hakkı GökB. No: 2017/33469, 3/11/2022 kararlarında ise yurt dışına çıkış yasağı öngören adli kontrol tedbirinin belirli şartların varlığı hâlinde özel hayata ve aile hayatına saygı hakkı kapsamında incelenebileceğini kabul etmiştir (ayrıntılı açıklamalar için bkz. Yağmur Erşan §§ 39, 40, 47-51; Onur Can Taştan, §§ 39, 40, 47-51; Latife Akyüz, §§ 36-38; Hakkı Gök, §§ 31-33). Bu bağlamda söz konusu tedbirin de başvurucunun gelişimi ve sosyal, mesleki, ekonomik ve ailevi ilişkileri yönünden olumsuz etkilerinin ortaya konulması hâlinde özel hayata ve aile hayatına saygı hakkı kapsamında değerlendirilmesi mümkündür.
13. Somut olayda başvurucunun uzun süredir ailesi ile birlikte İsveç'te yaşadığı ve çalıştığı gözetildiğinde bilhassa başvurucu hakkında uygulanan yurt dışına çıkamama şeklindeki tedbirin başvurucunun kişisel, sosyal ve mesleki ilişkilerine olumsuz etkisinin olduğunu kabul etmek gerekir. Anılan müdahalenin başvurucunun özel hayatına ciddi şekilde etki etmesi ve bu etkinin belirli bir ağırlık düzeyine ulaşması nedeniyle başvurunun özel hayata saygı hakkı kapsamında incelenebilir nitelikte olduğu değerlendirilmiştir (benzer değerlendirmeler için bkz. Latife Akyüz, § 38; Hakkı Gök, § 33; Hasan Hüseyin Güney, B. No: 2019/32372, 23/5/2023, § 14).
14. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
15. Ailesiyle birlikte başka bir ülkede yerleşik olan başvurucu hakkında yurt dışına çıkış yasağı şeklinde adli kontrol tedbiri uygulanması özel hayata ve aile hayatına saygı hakkına müdahale oluşturmaktadır. Söz konusu müdahalenin 5271 sayılı Kanun'un 109. maddesine istinaden gerçekleştirildiği görüldüğünden kanuni dayanağı bulunmaktadır. Ayrıca müdahalenin kamu düzeninin sağlanması meşru amacı ile yapıldığı görülmektedir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Latife Akyüz, §§ 43-45; Hasan Hüseyin Güney, § 16). Bu belirlemelerin ardından müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olup olmadığı irdelenecektir.
16. Genel olarak adli kontrol, işlediği iddia olunan bir suçtan dolayı şüpheli veya sanığın, tutuklama sebeplerinin varlığı hâlinde belirli yükümlülükler yüklenerek adli makam ve mercilerin denetimi ve kontrolü altına sokulmasıdır. Adli kontrol koruma tedbiri, tutuklamaya göre kişi özgürlüğünü daha az kısıtladığı ve sanık tutuklanmaksızın muhakemenin yapılabilmesini sağladığı için tutuklama yerine geçmek üzere ihdas edilmiştir. Böylelikle ilgili, bütünüyle özgürlüğünden yoksun bırakılmaksızın denetim altında tutulabilmektedir. Tutuklamaya alternatif bir koruma tedbiri olan adli kontrol, bu özelliğiyle tutuklamaya ancak istisnai hâllerde başvurulması kuralının işlerlik kazanmasına katkıda bulunmakta; tutuklamanın son çare olma özelliğini ortaya koymaktadır (Hülya Kar [GK], B. No: 2015/20360, 27/2/2019, §§ 18, 50; ayrıca bkz. Latife Akyüz, § 46; Hakkı Gök, § 42). Nitekim 5271 sayılı Kanun'un 109. maddesinde, aynı Kanun'un 100. maddesinde belirtilen tutuklama sebeplerinin varlığı hâlinde tutuklama yerine adli kontrol kararı verilebileceği açıkça düzenlenmiştir. Bu durumda anılan mevzuat hükümleri birlikte değerlendirildiğinde adli kontrol kararı verilebilmesi için kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin ve bir tutuklama nedeninin bulunması gerekir. Elbette uygulanan tedbirin hukuka uygun olduğunu söyleyebilmek için öncelikle suç şüphesinin ve uygulanma nedeninin denetime elverişli olacak şekilde yeterli bir gerekçeyle ortaya konulması gerekir (aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Aret Demirci, B. No: 2018/30446, 8/2/2024, § 17).
17. Nitekim Anayasa Mahkemesi mahkemelerin koruma tedbiri kararlarında lehte ve aleyhte ileri sürülen bütün delilleri incelemek ve temel hak ve özgürlüklere yapılan müdahaleye katlanmayı gerektirecek nitelikte kamu yararını haklı kılan gerçek bir ihtiyacın varlığını göstermek zorunda olduklarını, süregelen koruma tedbirlerinin devamına ilişkin olarak verilen kararlarda da tedbirin devamını haklı kılan gerekçelerin gösterilmesi ve çatışan menfaatler arasında adil dengenin korunması gerektiğini ifade etmiştir (Hülya Kar, §§ 29, 30, 35; Latife Akyüz, §§ 49-52, 56; Hakkı Gök, §§ 51, 52). Ayrıca Anayasa Mahkemesi Hülya Kar ve Latife Akyüz başvurularında başvuruya konu adli kontrol koruma tedbirinde olduğu gibi tüm koruma tedbirlerinin geçici olduğunu, herhangi bir tedbirin ilanihaye veya herhangi bir kriterden bağımsız olarak, süreklilik arz eder biçimde uygulanmasının mümkün olmadığını vurgulamış; devam eden bir koruma tedbirinin durumun gerektirdiğinden daha uzun sürdüğünün anlaşıldığı durumlarda tedbir nedeniyle müdahale edilen anayasal hakların ihlalinin söz konusu olabileceğini belirtmiştir. Anılan kararda, tedbirin türü ve kapsamı konusunda derece mahkemelerinin geniş takdir hakkının bulunduğu ancak yürütülen bir soruşturma veya kovuşturma kapsamında alınan koruma tedbiri ile hedeflenen amaca ulaşmak için hakların daha az sınırlanmasını sağlayacak alternatif yolların bulunup bulunmadığının da dikkate alınması gerektiği belirtilmiştir (Hülya Kar, §§ 25-28, 44; Latife Akyüz, §§ 48-51, 58; Hakkı Gök, §§ 44-47, 54; Hasan Hüseyin Güney, § 17).
18. Bu bağlamda özellikle yurt dışına çıkamamak şeklindeki adli kontrol tedbirine karar verilirken kişinin yurt dışındaki ailevi, kişisel ve mesleki bağları ile kişiye isnat edilen suçun niteliği, delil durumu ve mahkûmiyet hâlinde alacağı cezanın ağırlığı birlikte değerlendirilerek adli kontrol tedbirinden beklenen kamusal menfaat ile başvurucunun menfaatleri arasında adil bir dengenin kurulması ve bu durumun yeterli gerekçeyle açıklanması gerekir (benzer yöndeki karar için bkz. Hasan Hüseyin Güney, § 18).
19. Somut olayda başvurucunun terör örgütünün propagandasını yapma suçundan başlatılan soruşturma kapsamında 18/2/2020 tarihinde ifadesi alınmış ve aynı tarihte kolluk biriminde imza atma ve yurt dışına çıkış yasağı şeklinde adli kontrol tedbirleri altına alınmasına karar verilmiştir. Devam eden süreçte başvurucu hakkında kovuşturma yapılarak beraatine karar verilmiştir. Bununla birlikte başvurucu hakkındaki adli kontrol kararı, beraat kararının kesinleşmesini müteakip 19/2/2021 tarihine kadar devam etmiştir. Başvurucunun soruşturma ve kovuşturma sırasında müteaddit defa -İsveç'te ailesiyle beraber yaşadığını ve bu ülkede işyeri olduğunu vurgulayarak- tedbirin kaldırılmasını veya değiştirilmesini talep ettiği tespit edilmiştir.
20. Başvurucuya isnat edilen suçun sosyal medya paylaşımlarına dayandığı ve başvurucunun 18/2/2020 tarihinde ifadesinin alındığı gözetildiğinde başka hangi delillerin toplanması gerektiği, başvurucu hakkındaki adli kontrol tedbirinin soruşturma ve kovuşturmaya ne gibi bir faydası olacağı da açıklanmamıştır. Üstelik kovuşturma sonucunda başvurucu hakkında beraat kararı verilmesine rağmen kuvvetli suç şüphesinin varlığı hâlinde tutuklamaya alternatif bir tedbir olarak uygulanabileceği öngörülen adli kontrolün devamı yönünde karar verilmesinin çelişkili olduğu değerlendirilmiştir.
21. Başvurucu hakkında tatbik edilen yurt dışına çıkış yasağı şeklindeki koruma tedbiri ile başvurucunun özel hayatına ve aile hayatına saygı hakkına müdahale edilmiş, başvurucu itirazlarını yargı makamlarına taşımış, buna karşın soruşturma ve kovuşturma makamları ilgili ve yeterli değerlendirmeler yapmaksızın başvurucunun taleplerini reddetmiş, ayrıca başvurucunun beraatine hükmedilmesine rağmen adli kontrolün koşullarına aykırı şekilde anılan tedbirin devamına karar verilmiştir. Tüm süreç değerlendirildiğinde yargı makamlarının başvurucunun yaşadığı ülkedeki bağları ile isnat edilen suçun vasfını, delil durumunu ve muhtemel sonuç cezasını gözeterek -muhakemenin sağlıklı yürütülmesi ve başvurucunun yargılamaya katılarak savunma hakkını kullanması amaçlarıyla uygulanan- tedbirden beklenen kamusal menfaat ile başvurucunun menfaatleri arasında adil bir denge kurduğu söylenemez. Ayrıca müdahale konusu tedbire alternatif olabilecek tedbirleri tartışmadığı, başvurucunun özel ve aile hayatına yönelen müdahalenin olumsuz etkilerini azaltacak şekilde hızlı ve özenli bir ceza soruşturması/kovuşturması yapmadığı vurgulanmalıdır. Sonuç olarak yaklaşık bir yıl süren, yurt dışı çıkış yasağı şeklinde yapılan müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine uygun olmadığı kanaatine varılmıştır (benzer yöndeki karar için bkz. Hasan Hüseyin Güney, B. No: 2019/32372, 23/5/2023, § 21).
22. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır.
III. GİDERİM
23. Başvurucu ihlalin tespiti ile maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
24. Bireysel başvurudan sonra başvurucu hakkında beraat kararı verilerek yurt dışına çıkış yasağının kaldırıldığı belirlendiğinden tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmamaktadır.
25. Eski hâle getirme kuralı çerçevesinde ihlalin sonuçlarının bütünüyle ortadan kaldırılabilmesi için başvurucuya manevi zararları karşılığında net 30.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir. Başvurucu, maddi zarara ilişkin olarak bilgi ve belge sunmadığından maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
IV. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA ,
B. Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya net 30.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
D. 446,90 TL harç ve 18.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 19.246,90 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin bilgi için Şanlıurfa 6. Ağır Ceza Mahkemesi (E.2020/116, K. 2020/138), Şanlıurfa 7. Ağır Ceza Mahkemesi (2020/222 D.İş) ve Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 2/5/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.