TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
GENEL KURUL
|
|
KARAR
|
|
GÜLSEREN ÇITAK BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2020/1554)
|
|
Karar Tarihi: 27/4/2023
|
R.G. Tarih ve Sayı: 13/9/2023 - 32308
|
|
GENEL KURUL
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Zühtü ARSLAN
|
Başkanvekili
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Başkanvekili
|
:
|
Kadir ÖZKAYA
|
Üyeler
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Recai AKYEL
|
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
|
|
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
|
|
Selahaddin MENTEŞ
|
|
|
Basri BAĞCI
|
|
|
İrfan FİDAN
|
|
|
Kenan YAŞAR
|
|
|
Muhterem İNCE
|
Raportör
|
:
|
Yusuf Enes KAYA
|
Başvurucu
|
:
|
Gülseren ÇITAK
|
Vekili
|
:
|
Av. Metehan USLUEROL
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, gözaltı tedbiri dolayısıyla ödenen tazminatın
yetersiz olması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği
iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 7/1/2020 tarihinde yapılmıştır. Komisyon,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
vermiştir.
3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına gönderilmiştir.
4. Bölüm, başvurunun Genel Kurul tarafından incelenmesine
karar vermiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve
Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
6. Başvurucu, hakkında yürütülen bir soruşturma
kapsamında 1/11/2016 tarihinde gözaltına alınmış; 3/11/2016 tarihinde serbest
bırakılmıştır. Başvurucu hakkında silahlı terör örgütüne üye olma, silahlı
terör örgütü kurma veya yönetme suçlarından kamu davası açılmış; yargılama
sonucunda 28/11/2017 tarihinde başvurucunun beraatine karar verilmiştir. Beraat
kararında başvurucu lehine vekâlet ücretine hükmedilmemiştir. Başvurucu bu
karara karşı istinaf kanun yoluna başvurmuştur. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi
2. Ceza Dairesi 21/2/2018 tarihli kararıyla başvurucu ile ilgili hüküm
fıkrasını "3.960 TL vekalet ücretinin hazineden alınarak kendisini
vekil ile temsil ettiren sanık Gülseren Çıtak'a verilmesine" ibaresini
eklemek suretiyle düzelterek istinaf başvurusunun esastan reddine karar
vermiştir.
7. Beraat kararının kesinleşmesi üzerine başvurucu; üç
gün haksız yere gözaltında kaldığını, Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet
Yapılanması yöneticisi olmakla suçlanmasının ailesi ve kendisi nezdinde önemli
manevi zararlara yol açtığını, suçlu muamelesi gördüğünü, sosyal çevresinde
itibarının sarsıldığını, yargılama sürecinde avukatla temsil edildiğinden bu
avukatlık giderinin maddi tazminata dâhil edilmesi gerektiğini belirterek
15.000 TL maddi ve 30.000 TL manevi tazminatın ödenmesi talebiyle dava
açmıştır. Dava dilekçesinde başvurucu, gözaltının haksız olduğu iddiasını
beraat etmiş olmasına dayandırmıştır. Başvurucu beraat ettiği davada avukatına
ödediği 15.000 TL'ye ilişkin 16/3/2017 tarihli serbest meslek makbuzunu ibraz
etmiştir. Dava dilekçesinde başvurucu, gözaltının hukuki olup olmadığına
ilişkin bir açıklamada bulunmamıştır.
8. Kocaeli 7. Ağır Ceza Mahkemesi başvurucunun beraat
etmiş olması nedeniyle 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi
Kanunu'nun 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (e) bendi gereğince tazminat
talep edebileceğini belirtmiş ve başvurucuya 500 TL manevi tazminat ödenmesine
karar vermiştir. Mahkeme, vekâlet ücretine yönelik maddi tazminat talebini
beraat kararı ile birlikte başvurucu lehine vekâlet ücretine hükmedildiği
gerekçesiyle reddetmiştir.
9. Başvurucu, yargılamada yaşadığı zorlu sürecin dikkate
alınmadığını ve istediği tazminat miktarına göre çok cüzi bir miktara
hükmedildiğini, yargılandığı davada ödediği vekâlet ücretinin maddi tazminata
dâhil edilmemesinin hukuka aykırı olduğunu belirterek istinaf yoluna
başvurmuştur.
10. Bölge Adliye Mahkemesi 10/12/2019 tarihinde istinaf
başvurusunun esastan reddine kesin olarak karar vermiştir.
IV. İLGİLİ
HUKUK
11. 5271 sayılı Kanun'un "Gözaltı" kenar
başlıklı 91. maddesinin (1) numaralı fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
"Yukarıdaki maddeye göre yakalanan
kişi, Cumhuriyet Savcılığınca bırakılmazsa, soruşturmanın tamamlanması için
gözaltına alınmasına karar verilebilir."
12. 5271 sayılı Kanun'un "Tazminat istemi"
kenar başlıklı 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Suç soruşturması veya kovuşturması
sırasında;
a) Kanunlarda belirtilen koşullar
dışında yakalanan, tutuklanan veya tutukluluğunun devamına karar verilen,
...
e) Kanuna uygun olarak yakalandıktan
veya tutuklandıktan sonra haklarında kovuşturmaya yer olmadığına veya
beraatlerine karar verilen,
...
Kişiler, maddî ve manevî her türlü
zararlarını, Devletten isteyebilirler."
13. 5271 sayılı Kanun'un "Tazminat isteminin
koşulları" kenar başlıklı 142. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şöyledir:
"Karar veya hükümlerin
kesinleştiğinin ilgilisine tebliğinden itibaren üç ay ve her halde karar veya
hükümlerin kesinleşme tarihini izleyen bir yıl içinde tazminat isteminde
bulunulabilir.
İstem, zarara uğrayanın oturduğu yer
ağır ceza mahkemesinde ve eğer o yer ağır ceza mahkemesi tazminat konusu
işlemle ilişkili ise ve aynı yerde başka bir ağır ceza dairesi yoksa, en yakın
yer ağır ceza mahkemesinde karara bağlanır. "
14. 19/3/1969 tarihli ve 1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nun
“Avukatlık ücreti” kenar başlıklı 164. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Avukatlık ücreti, avukatın hukuki
yardımının karşılığı olan meblağı veya değeri ifade eder.
…
Dava sonunda, kararla tarifeye
dayanılarak karşı tarafa yüklenecek vekâlet ücreti avukata aittir. Bu ücret, iş
sahibinin borcu nedeniyle takas ve mahsup edilemez, haczedilemez."
15. Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 21/1/2014 tarihli ve
E.2013/27015, K.2014/1040 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"...incelenen dosya kapsamına göre,
davacının hakkında yürütülen soruşturma kapsamında 9/2/2010 tarihinde yakalanıp
gözaltına alınıp ertesi gün savunmasının alınmasından sonra nakti kefalet
karşılığında serbest bırakılması ve yapılan soruşturma sonunda davacı hakkında,
gözaltına alındığı suçtan 18/3/2011 tarihinde ek kovuşturmaya yer olmadığına
dair karar verilmesi nedeniyle bu gözaltının hukuka aykırı olduğu ve bunun
sonucu olarak hak ve nasafet kurallarına göre belirlenecek bir miktar
tazminatın ödenmesine karar verilmesi gerekirken 'davacının, kanuni gözaltı
süresi içinde serbest bırakıldığı' gerekçesiyle tazminat talebinin reddine
karar verilmesi ... [kanuna
aykırıdır.]"
16. Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 27/5/2014 tarihli ve
E.2014/5935, K.2014/12895 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"...davacının uyuşturucu ticareti
yapma ve suç işlemek amacıyla kurulan örgüte üye olmak suçları nedeniyle
4/3/2007 günü gözaltına alındığı, 8/3/2007 – 5/6/2008 tarihleri arasında
tutuklu kaldığı, yapılan yargılama sonunda davacı hakkında, tutuklandığı suçlar
nedeniyle Erzurum ... Ağır Ceza Mahkemesi'nin ... tarihli ilamıyla beraatine
hükmedilmesi nedeniyle gözaltı ve tutuklamanın hukuka aykırı olduğu ve bunun
sonucu olarak hak ve nasafet kurallarına göre belirlenecek bir miktar manevi
tazminatın ödenmesine karar verilmesi... [gerekir.]"
17. Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 3/6/2014 tarihli ve
E.2014/2232, K.2014/13556 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"...davacı yönünden tazminat
davasına dayanak teşkil eden ceza dava dosyasında yapılan yargılama sonucu
verilip kesinleşen beraat kararı ile birlikte, beraatle sonuçlanmış suça
ilişkin olarak yapılmış olan tutuklamanın haksız hale geldiğinin ve CMK'nın
100/4. maddesi uyarınca tutuklama yasağı bulunan kasten yaralama suçlarından
tutuklandığının anlaşılması nedeniyle koruma tedbirleri nedeniyle tazminat
verilmesine ilişkin 5271 sayılı CMK'nın 141/1-a ve devamı maddelerinde
belirtilen şartların davacı yönünden gerçekleştiği gözetilip, uğranıldığı iddia
olunan maddi ve manevi zararla ilgili makul bir tazminata hükmedilmesi
gerekir."
18. Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 4/5/2016 tarihli ve
E.2015/11001, K. 2016/7842 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"Ceza Muhakemesi Kanun’un 141/1-e
maddesi ile 'Kanuna uygun olarak yakalandıktan sonra hakkında kovuşturmaya yer
olmadığına veya beraatlerine karar verilenler için tazminat' ödenmesi kabul
edilmiş olup, davacının uyuşturucu veya uyarıcı madde ticareti yapma veya
sağlama suçlaması nedeniyle şüpheli sıfatıyla 26/4/2011 günü saat 15:50
sıralarında yakalandığı ve akabinde karakola götürüldüğü, davacının şüpheli
sıfatıyla kolluk tarafından ifadesi alındıktan sonra gözaltına alındığı ve
ertesi gün serbest bırakıldığı, yapılan soruşturma sonunda davacı hakkında,
gözaltına alındığı suç nedeniyle Antalya 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nin ... tarihli
ilamıyla beraatine hükmedilmesi nedeniyle bu gözaltının hukuka aykırı olduğu ve
bunun sonucu olarak sembolikbir miktar maddi ve manevi tazminatın ödenmesine
karar verilmesi gerekirken, 'davacının suç işleme eğilimi içerisinde bulunduğu,
yoğun suç şüphesiyle gözaltına alındığı ve makul sürede içinde ifadesi alınıp
serbest bırakıldığı' gerekçesiyle tazminat talebinin reddine karar verilmesi... [kanuna aykırıdır.]"
19. Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 9/6/2017 tarihli ve
E.2016/3202, K.2018/19 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"Davacının, hakkında yapılan
soruşturma sırasında üzerine atılı dağıtma sırasında cebir, şiddet veya
tehditle mukavemette bulunma suçu nedeniyle 1 gün süreyle gözaltında kaldıktan
sonra serbest bırakıldığı, tazminat istemine konu olan Eskişehir 3. Asliye Ceza
Mahkemesi'nin... sayılı ceza dava dosyasında davacının gözaltına alınmasına
konu olan suçla ile ilgili olarak beraatine hükmedilmesi nedeniyle CMK’nın 141.
ve devamı maddelerinde aranan tazminat davası şartlarının gerçekleştiği,
davacının beraatine hükmedilen suç nedeniyle haksız yere gözaltında kaldığı ve
bu nedenle uğradığını iddia ettiği maddi zararla ilgili olarak bir karar
verilmesi gerekirken, yazılı gerekçeyle maddi tazminat talebinin reddine karar
verilmesi... [kanuna
aykırıdır.]"
20. Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 18/1/2018 tarihli ve
E.2017/8223 K.2018/19 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"Davacının, hakkında yapılan
soruşturma sırasında üzerine atılı suç eşyasının satın alınması veya kabul
edilmesi suçu nedeniyle yakalama işlemi yapıldığı, savunmasının alınmasını
müteakip serbest bırakıldığı, tazminat istemine konu olan Ceyhan 5.Asliye Ceza
Mahkemesinin ... sayılı ceza dava dosyasında davacı hakkında yakalama işlemi
yapılmasına konu olan suçla ile ilgili olarak beraatine hükmedilmesi nedeniyle
CMK’nın 141. ve devamı maddelerinde aranan tazminat davası şartlarının
gerçekleştiği, davacının beraatine hükmedilen suç nedeniyle haksız yere
yakalandığı ve bu nedenle uğradığını iddia ettiği maddi zararla ilgili olarak
karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçeyle maddi tazminat talebinin reddine
karar verilmesi... [kanuna
aykırıdır.]"
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
21. Anayasa Mahkemesinin 27/4/2023 tarihinde yapmış
olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
iddiaları
22. Başvurucu; vekâlet ücretine dayalı maddi tazminat
talebinin hukuka aykırı bir şekilde reddedildiğini, hükmedilen manevi tazminat
miktarının da oldukça yetersiz olduğunu belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği
hakkı kapsamındaki tazminat hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
23. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013,
§ 16). Başvurucunun şikâyetinin özü, uygulanan gözaltı tedbirinin hukuka aykırı
olduğundan bahisle açtığı tazminat davasında hükmedilen tazminatın
yetersizliğine ilişkin olduğundan iddianın Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü ve
dokuzuncu fıkraları kapsamındaki kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı yönünden
incelenmesi gerekir.
1. İçtihadın Gelişimi
24. Anayasa Mahkemesi beraat veya kovuşturmaya yer
olmadığı kararı verildikten sonra yakalama, gözaltı veya tutuklama tedbirleri
nedeniyle açılan tazminat davaları üzerine yapılan bireysel başvurular ile
ilgili çeşitli kararlar vermiştir.
25. Hasan Akboğa ([GK], B. No: 2016/10380,
27/3/2019) kararına konu olayda bir soruşturma kapsamında başvurucu hakkında
arama ve yakalama kararı verilmiş, yapılan arama sonrasında başvurucu
yakalanarak polis karakoluna götürülmüştür. Başvurucu hakkında kovuşturmaya yer
olmadığı kararı verilmiştir. Başvurucunun haksız yakalama nedeniyle açtığı
tazminat davası başvurucunun gözaltına alınmadığı, gözaltına alınması yönünde
savcılığın bir talimatı olmadığı, fiilen nezarete alınmadığı, ifadesi
alındıktan sonra serbest bırakıldığı, dolayısıyla 5271 sayılı Kanun uyarınca tazminat
ödenmesi koşullarının oluşmadığı gerekçesiyle reddedilmiştir. Anayasa Mahkemesi
öncelikle yakalamanın hukuka aykırı olup olmadığını incelemiş, yakalama işlemi
nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edilmediği sonucuna
ulaşmıştır. Anayasa’nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrası yönünden yaptığı
incelemede 5271 sayılı Kanun'da yer verilen söz konusu tazminat hükmünün
Anayasa'nın 19. maddesi kapsamında koruma altına alınan kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkına yönelik olarak getirilmiş bir güvence olduğu hususunda
tereddüt bulunmadığını, bu nedenle Anayasa'nın 19. maddesinde düzenlenen kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde yer
verilen tazminat davalarında uygulanabilir olduğunu belirtmiştir. Anayasa
Mahkemesine göre 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının
(e) bendinde, kanuna uygun olarak yakalandıktan veya tutuklandıktan sonra
haklarında kovuşturmaya yer olmadığına veya beraatlerine karar verilen
kişilerin maddi ve manevi zararlarını devletten isteyebilecekleri hükme
bağlanmıştır. 5271 sayılı Kanun'da suç isnadına bağlı tutulmanın tutuklama
safhasından önceki kısmı yakalama ve gözaltı olarak ikiye ayrılmış ise de
tazminat ödenmesini düzenleyen söz konusu bentte herhangi bir ayrım yapılmaksızın,
yakalandıktan sonra haklarında kovuşturmaya yer olmadığına karar verilen
kişilerin maddi ve manevi zararlarının devlet tarafından karşılanması
öngörülmektedir. Kanun'un anılan hükmü yoruma ihtiyaç duymayacak açıklıkta
düzenlenmiştir. Yargıtay 12. Ceza Dairesinin yerleşik içtihadına göre de 5271
sayılı Kanun'un 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (e) bendi uyarınca
devletin tazminat ödeme yükümlülüğünün doğabilmesi için kişinin bir suç isnadı
kapsamında yakalanmış olması yeterli olup anılan Kanun'un 91. ve devamı
maddeleri uyarınca gözaltına alınmış olması zorunluluğu da bulunmamaktadır.
Somut olayda başvurucu yakalandıktan sonra serbest bırakılmamış, soruşturma
işlemlerinin tamamlanması amacıyla karakola götürülmüş, işlemleri
tamamlanıncaya kadar fiilen özgürlüğünden yoksun bırakılmıştır. Dolayısıyla
5271 sayılı Kanun'un 91. maddesinin (1) numaralı fıkrası gözetildiğinde
yakalama anından serbest bırakılma anına kadar geçen sürenin gözaltı
niteliğinde olmadığı söylenemeyecektir. Anayasa Mahkemesi yoruma imkân
vermeyecek ölçüde açık olan kanun hükmünün yerleşik Yargıtay içtihadına aykırı
olarak ve öngörülemez biçimde yorumlanmak suretiyle başvurucuya tazminat
verilmemesi nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği
sonucuna varmıştır (Hasan Akboğa, §§ 67-74; benzer yöndeki kararlar için
bkz. Mehmet Yalçın, B. No: 2016/9534, 26/9/2019, §§ 38-45; Mehmet
Duran, B. No: 2016/9472, 23/10/2019, §§ 36-43; Şakir Tekin, B. No:
2016/9531, 27/11/2019, §§ 37-44; Suzın Yalçın, B. No: 2016/9532,
28/11/2019, §§ 37-44; Ali Turan, B. No: 2016/11516, 28/11/2019, §§
37-44; Ali Duran, B. No: 2016/10381, 10/12/2019, §§ 39-46).
26. M.E. (B. No: 2018/696, 9/5/2019) kararına konu
olayda ise başvurucu, hakkında yürütülen soruşturma kapsamında bir gün
gözaltına alınmış; soruşturma sonucunda kovuşturmaya yer olmadığı kararı
verilmiştir. Başvurucu bunun üzerine haksız olarak gözaltına alınması nedeniyle
uğradığı maddi ve manevi zararların tazmini için 5271 sayılı Kanun uyarınca
tazminat talebinde bulunmuştur. Derece mahkemesi haksız olarak gözaltına
alınması nedeniyle başvurucuya 150 TL manevi tazminat ödenmesine karar
vermiştir. Anayasa Mahkemesi derece mahkemesinin kovuşturmaya yer olmadığı
kararı vererek başvurucunun haksız gözaltına alındığını kabul ettiğini, dolayısıyla
burada yapılacak incelemenin tazminat miktarının yeterli olup olmadığının
belirlenmesiyle sınırlı olacağını belirtmiştir. Anayasa Mahkemesi manevi
tazminatın benzer davalarda belirlediği tazminat miktarına göre kayda değer
ölçüde düşük ve bu tazminat miktarının somut olayın koşullarında tazminat
hakkının özünü zayıflatacak nitelikte olduğunu belirterek Anayasa'nın 19.
maddesinin dokuzuncu fıkrasının ihlal edildiğine karar vermiştir (M.E.,
§§ 44-52; benzer yöndeki kararlar için bkz. M.Ş.T., B. No: 2018/17073,
26/2/2020, §§ 32-40; U.Ç., B. No: 2018/17068, 7/11/2019, §§ 34-42).
27. Anayasa Mahkemesi son kararlarında ise (Eyyüp
Güneş [GK], B. No: 2017/28308, 21/10/2021; A.A. [GK], B. No:
2017/34502, 21/10/2021) bu yaklaşımını değiştirmiştir. Anayasa Mahkemesi kanun
koyucunun suç soruşturması veya kovuşturması sırasında uygulanan yakalama,
gözaltı ya da tutuklama tedbirleriyle ilgili olarak 5271 sayılı Kanun'un 141.
maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) ve (e) bentlerinde iki ayrı tazminat
talep nedeni öngördüğünü, fıkranın (a) bendinde yakalama veya tutuklama
tedbirinin "kanunlarda belirtilen koşullar dışında" olmasının,
(e) bendinde ise "kanuna uygun olarak yakalandıktan veya tutuklandıktan
sonra" kişiler hakkında "kovuşturmaya yer olmadığı veya beraat
kararı verilmesinin" tazminat nedeni olarak düzenlendiğini
belirtmiştir. Anayasa Mahkemesi kanun koyucunun yakalama veya tutuklama
tedbirlerinin hukuka aykırılığı söz konusu olduğunda (a) bendi uyarınca bu
tedbirler hukuka uygun olsa da sonuçta kovuşturmaya yer olmadığı veya beraat
kararı verilmesi durumunda ise (e) bendi uyarınca tazminata hükmedilmesi
gerektiği şeklinde bir ayrıma gittiğini ifade etmiştir.
28. Buna göre başvurucunun yakalama, gözaltı veya
tutuklama tedbirlerinin hukukiliğine ilişkin olarak Anayasa'nın 19. maddesinin
dokuzuncu fıkrasında güvence altına alınan tazminat hakkının ihlal edildiğini
ileri sürerek yaptığı bireysel başvurularda 5271 sayılı Kanun'un 141.
maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi kapsamında bu koruma tedbirlerinin
kanuna aykırı olduğundan bahisle tazminat davası açması ve bu dava bakımından
olağan kanun yollarını yöntemince tüketmesi hâlinde başvuru yollarının
tüketildiğinin kabulü gerekecektir. Ayrıca haklarında kovuşturmaya yer olmadığı
veya beraat kararı verilen kişilerin 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin (1)
numaralı fıkrasının (e) bendi uyarınca yakalama, gözaltı veya tutuklama
tedbirleri dolayısıyla açtıkları tazminat davalarında anılan fıkranın (a) bendi
kapsamında bu tedbirlerin kanuna (hukuka) aykırı olduğunu da dile getirmiş
olmaları durumunda Anayasa'nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrasında güvence
altına alınan tazminat hakkı yönünden başvuru yollarını tükettikleri
söylenebilecektir.
29. Yakalama, gözaltı veya tutuklama tedbirlerinin hukuka
aykırılığına dair herhangi bir iddia dile getirilmeden yalnızca 5271 sayılı
Kanun'un 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (e) bendi uyarınca bu
tedbirlerin uygulandığı soruşturmada kovuşturmaya yer olmadığına karar
verilmesi ya da kovuşturmanın beraatle sonuçlanmış olması nedeniyle tazminat
talep edilmesi durumunda Anayasa'nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrasında
güvence altına alınan tazminat hakkı bağlamında başvuru yollarının yöntemince
tüketilmiş olmadığı sonucuna varılmıştır. Zira Anayasa Mahkemesine göre soruşturma
veya kovuşturma sonucunda verilen kararlardan hareketle yargı organlarınca
yakalama, gözaltı veya tutuklama tedbirlerinin haksız olduğu ifade edilse de bu
tedbirlerin -uygulandığı koşullarda- kanuna (hukuka) uygun olup olmadığı
yönünde bir inceleme yapılmamaktadır. Bu bent kapsamında kişilere tazminat
ödenmesi tutmanın kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının koşullarıyla uyumlu
olmamasından değil kişilerin beraat etmesinden veya haklarında kovuşturmaya yer
olmadığı kararı verilmesinden kaynaklanmaktadır.
30. Bu durumda yalnızca soruşturma veya kovuşturma
sonunda verilen kovuşturmaya yer olmadığı ya da beraat kararına dayanılarak
5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (e) bendi uyarınca
yakalama, gözaltı veya tutuklama tedbirleri dolayısıyla tazminat davası
açılması Anayasa'nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrasının ihlal edildiği
iddiasıyla yapılan bireysel başvurular bakımından olağan başvuru yollarının
tüketildiği anlamına gelmemektedir. Zira salt soruşturma veya kovuşturma
sonunda verilen kovuşturmaya yer olmadığı ya da beraat kararına dayanılarak
anılan bent uyarınca tazminat talebinde bulunulabilmesi anayasal bir güvence
değil kanundan kaynaklanan bir imkândır.
31. Sonuç olarak yakalama, gözaltı ve tutuklama
tedbirlerinin hukukiliğiyle bağlantılı olarak tazminat taleplerinin kabul
edilmediğinden veya hükmedilen tazminatın -ihlal edilen anayasal hak
dolayısıyla uğranılan zarara göre- yetersiz olduğundan bahisle Anayasa'nın 19.
maddesinin dokuzuncu fıkrası bağlamındaki tazminat hakkının ihlal edildiği
iddiasıyla yapılan bireysel başvurular yönünden başvuru yollarının usulünce
tüketildiğinin kabulü için 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin (1) numaralı
fıkrasının (a) bendi kapsamında bir dava açılması ve başvuruya konu bu
tedbirlerin kanuna (hukuka) aykırı olduğunun esas itibarıyla (genel hatlarıyla
da olsa) derece mahkemeleri önünde tüm aşamalarda ileri sürülmesi gerekmektedir
(A.A., §§ 70-90; Eyyüp Güneş, §§ 67-92).
2. Mevcut İçtihadın Değişmesinin Gerekliliği
32. İlk olarak A.A. ve Eyyüp Güneş kararları
sonrasında verilen kararlarda başvurucuların başvuru yollarını tüketip
tüketmediğinin belirlenmesinde zorluklar yaşanmıştır. Bu durum Bölümlerce
farklı kararlar verilmesine yol açmıştır. Başvuru yollarının tüketildiği kabul
edilen başvuruların hiçbirinde A.A. ve Eyyüp Güneş kararlarında
belirtildiği şekliyle başvurucular 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin (1)
numaralı fıkrasının (a) bendine açıkça dayanmamıştır. Beraat veya kovuşturmaya
yer olmadığı kararı üzerine tazminat davası açan başvurucuların tazminat
davalarını sıklıkla 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin herhangi bir fıkrasına
ya da bendine atıf yapmadan genel anlamda haksız yere hürriyetlerinden
mahrum bırakıldıkları gerekçesiyle açtıkları anlaşılmıştır. Mevcut içtihatta
başvurucular 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (e)
bendine dayansa bile tedbirin hukuka aykırılığını özü itibarıyla dile
getirmişlerse başvuru yollarını tüketmiş olarak kabul edilmektedir. Aynı
şekilde (a) bendine açıkça dayanılmasa da tedbirin hukuka aykırılığını özü
itibarıyla dile getirmişse başvuru yollarını tüketmiş kabul edilmektedir.
Dolayısıyla mevcut içtihatta tazminata ilişkin dava dilekçelerinde hukuka
aykırılığın özü itibarıyla dile getirilip getirilmediğine odaklanılmıştır.
33. Örneğin bazı başvurularda başvurucuların tazminat
davası açarken sadece yakalama, gözaltı veya tutuklamanın haksız olduğunu
söylemesi başvuru yollarının tüketilmesi bakımından yeterli görülmezken (İ.F.,
B. No: 2018/1168, 15/3/2022; Gülsel Bozkurt ve Tuncay Bozkurt, B. No:
2019/35784, 3/3/2022; H.A., B. No: 2018/17048, 15/3/2022; M.S.,
B. No: 2018/10434, 31/3/2022; A.Ö., B. No: 2018/7764, 16/6/2022) bazı
başvurularda bu yeterli görülmüştür (Şevket Tayfur, B. No: 2020/11133,
16/3/2023; Orhan Aydın, B. No: 2020/19285, 19/10/2022). Yine bazı
başvurularda başvurucuların tazminat davası açarken sadece suçu işlediklerine
ilişkin delil olmamasına rağmen tutuklandıklarını veya gözaltına alındıklarını
söylemeleri bu tedbirlerin hukuki olmadığını özü itibarıyla ileri sürmek
bakımından yeterli görülmüştür (İbrahim Uçar, B. No: 2020/9972,
9/2/2023, Burhan Çavaş, B. No: 2020/26547, 31/1/2023; Güven Kılıç,
B. No: 2020/29564, 15/3/2023; Mehmet Polat, B. No: 2020/602, 17/11/2022;
Dilek Ulu Kılıç, B. No: 2020/29563, 19/1/2023) Aynı şekilde bir
başvuruda başvurucunun açtığı tazminat davasında sadece gözaltının hukuka
aykırı olduğunu söylemesi başvuru yollarının tüketilmesi bakımından yeterli
görülmüştür (V.Ç., B. No: 2020/39693, 18/10/2022). Başka bir başvuruda
tedbirin haksız olduğunu söylemek hukuka aykırılık ile eş anlamlı olarak
görülmüş ve başvurucunun başvuru yollarını tükettiği kabul edilmiştir (Mustafa
Bayram, B. No: 2018/21080, 5/10/2022, § 13).Ayrıca hukuka aykırılığın özü
itibarıyla tüm aşamalarda ileri sürülmesi gerektiği yönündeki içtihat açısından
da bazı belirsizlikler olduğu söylenebilir. Başvuru yollarının tüketildiği
kabul edilen başvurularda derece mahkemelerince 5271 sayılı Kanun'un 141.
maddesinin (1) numaralı fıkrasının (e) bendi kapsamında tazminat verilmesine
rağmen başvurucular istinaf talebinde bulunurken bu tazminat miktarının
azlığından şikâyetçi olmuş, sadece (e) bendi kapsamında tazminat verilmesinden
şikâyetçi olmamıştır. Buna rağmen başvuru yollarının tüketildiği kabul
edilmiştir. Bu içtihat farklılıkları hukuka aykırılık ile haksızlık arasında
net bir ayrım yapılmamasından ve 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin (1)
numaralı fıkrasının (e) bendine yüklenen anlamdan kaynaklanmış, bu durum
başvurucular arasında başvuru yollarının tüketilmesi bakımından hakkaniyete
uygun olmayan sonuçların doğmasına neden olmuştur.
34. İkinci olarak başvuru yollarının tüketildiği kabul
edilen başvurularda kişilere derece mahkemeleri tarafından 5271 sayılı Kanun'un
141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (e) bendi kapsamında verilen tazminatın
nasıl değerlendirileceği ve yeniden yargılamaya hükmedilmesinin gerekli olup
olmadığı konusunda da farklı içtihatlar ortaya çıkmıştır. Anayasa Mahkemesi
Bölümleri bazı kararlarında yeniden yargılama yapılmak üzere mahkemeye
gönderilmesi hâlinde derece mahkemesinin yapacağı tek şeyin Anayasa
Mahkemesinin benzer durumlarda verilmesine hükmettiği tazminat miktarını
dikkate alarak ilk hükmettiği tazminat miktarından daha yüksek bir tazminata
hükmetmek olacağını, bu işlem için kararın yeniden yargılama yapılmak üzere
derece mahkemesine gönderilmesinde hukuki yarar bulunmadığını belirtmiştir. Ayrıca
bu kararlarda(e)bendi kapsamında verilen tazminatın -yakalama, gözaltı veya
tutuklamanın hukuka aykırılığı tespit edilmemesine rağmen- anılan tedbirlere
karşılık olarak verildiğinden Anayasa Mahkemesince hükmedilecek manevi
tazminatın belirlenmesinde dikkate alınması gerektiği ifade edilmiştir (Hicret
Aksoy, B. No: 2021/2107, 13/4/2022, Şevket Tayfur, B. No:
2020/11133, 16/3/2023, Sevim Azgın, B. No: 2020/1496, 8/2/2023). Buna
mukabil bazı kararlarda derece mahkemelerince (e) bendi kapsamında tazminat
ödenmesine rağmen başvuruculara Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasında
belirtilen esaslara aykırı bir işleme tabi tutulduğu gerekçesiyle ve hukuka
aykırı bu işlemin karşılığı olarak bir tazminat ödenmediği belirtilmiştir.
Derece mahkemesi tarafından hükmedilen tazminatın başvurucuların beraat
etmesine istinaden verildiği ve başvurucular hakkındaki tedbirin hukuka
aykırılığına yönelik herhangi bir tespit içermediği vurgulanmıştır. Bu
başvurularda tazminat talepleri reddedilerek sadece yeniden yargılamaya
hükmedilmiştir. Dolayısıyla bu kararlarda (e) bendi kapsamında ödenen tazminat
dikkate alınmadan yeniden yargılamaya hükmedilmiştir (Burhan Çavaş, B.
No: 2020/26547, 31/1/2023; M.O.A., B. No: 2020/8074, 18/1/2023; Mehmet
Polat, B. No: 2020/602, 17/11/2022; V.Ç., B. No: 2020/39693,
18/10/2022; Burhan Gülseven, B. No: 2019/41753, 5/10/2022; Mustafa
Bayram, B. No: 2018/21080, 5/10/2022; Derya Yılmaz, B. No:
2018/36169, 10/5/2022). Ayrıca mevcut içtihata göre 5271 sayılı Kanun'un 141.
maddesinin (1) numaralı fıkrasının (e) bendi kapsamında açılan tazminat
davalarında, başvuruculardan (a) bendi uyarınca da tazminat talep etmelerinin
beklenmesi belirsizliği artırmıştır. Böyle bir durumda derece mahkemelerinin
hem (a) hem de(e) bendine göre mi tazminat ödeyeceği, sadece (a) veya (e)
bendine göre mi tazminat ödeyeceği,(a) bendine göre ödenen tazminat ile
(e)bendine göre ödenen tazminat arasında miktar bakımından ne gibi bir
farklılık olacağı, (e) bendine göre ödenen tazminatın (a) bendine göre ödenen
tazminatın belirlenmesinde dikkate alınıp alınmayacağı belirsizdir. Bu yönüyle
de içtihadın yeknesak hâle getirilmesi ve netleştirilmesi ihtiyacı hasıl
olmuştur.
35. İlk sorunun çözümü ile ilgili olarak bir tedbirin
yersiz veya haksız olmasının onun hukuka aykırı olduğu anlamına geldiğinin
kabul edilmesi gerektiği değerlendirilmiştir. Esasen hukuk kelimesinin hakkın
çoğulu olduğu dikkate alındığında bir tedbirin haksız olduğunun ileri
sürülmesinin aynı zamanda tedbirin hukuksuz ya da hukuka aykırı
olduğunun ileri sürülmesi anlamına geldiği açıktır.
36. Ayrıca 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin (1)
numaralı fıkrasının (e) bendi kapsamında kanuna uygun yakalama veya
tutuklamadan sonra haklarında kovuşturmaya yer olmadığı veya beraat kararı
verilen kişilerin açtıkları tazminat davalarının Anayasa’nın 19. maddesinin
dokuzuncu fıkrası kapsamında olmadığına ilişkin mevcut içtihadının temel
hakların korunması amacıyla bağdaşmadığı değerlendirilmiştir. Türk hukuk
sisteminde 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (e)
bendi kapsamında açılan tazminat davalarında hukuka aykırılık veya haksızlık
karine olarak kabul edilmektedir. Başka bir ifadeyle haklarında kovuşturmaya
yer olmadığı veya beraat kararı verilen kişiler hakkında uygulanmış olan
yakalama, gözaltı veya tutuklama tedbirlerinin sonucu itibarıyla haksız
veya hukuka aykırı olarak kabul edildiği anlaşılmıştır. Nitekim Yargıtayın
yaklaşımının bu yönde olduğu görülmektedir. Yargıtay 12. Ceza Dairesinin
yerleşik içtihadına göre bir kişi hakkında kovuşturmaya yer olmadığı veya
beraat kararı verilmesi durumunda yakalama, gözaltı veya tutuklamanın hukuka
aykırı olduğunun kabul edilmesi ve kişiye tazminat ödenmesi gerekir (bkz. §§
15,16,18). Zira bu hükümle yakalama, gözaltı ve tutuklamanın daha sonra verilen
kovuşturmaya yer olmadığı veya beraat kararıyla hukuka aykırı hâle geldiğinin
kabul edildiği, dolayısıyla 141. maddenin (1) numaralı fıkrasının (e) bendi
uyarınca açılan tazminat davalarının Anayasa’nın 19. maddesinin dokuzuncu
fıkrası kapsamında olduğu değerlendirilmiştir. Bu yönüyle (e) bendinin
yakalama, gözaltı veya tutuklamanın hukuki olmadığı şikâyetleri bakımından
beraat veya kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilmesine özgü, (a) bendine göre
özel bir hüküm olduğunun kabul edilmesi daha doğru bir yaklaşım olacaktır.
37. Dolayısıyla haklarında kovuşturmaya yer olmadığı veya
beraat kararı verilenlerin 5271 saylı Kanun’un 141. maddesinde öngörülen
tazminat yolunu tükettikten sonra yakalama, gözaltı veya tutuklamanın hukuki
olmadığı ve ödenen tazminatın yetersiz olduğu iddiasıyla yaptıkları bireysel
başvurularda başvuru yollarının tüketilmiş kabul edilebilmesi için 5271 sayılı
Kanun'un 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (e) bendi kapsamında bir
tazminat davası açmasının yeterli olacağı sonucuna varılmıştır. Bu durumda
başvuranların ayrıca (a) bendi kapsamında tazminat davası açmaları da
gerekmemektedir.
38. Kanun'un 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (e)
bendindeki bu düzenleme uyarınca tazminata hükmedilebilmesi için kişilerin
haklarında kovuşturmaya yer olmadığına veya beraatlerine karar verilmesi
yeterlidir. Başka bir deyişle ilgili mahkemenin kişiler hakkındaki yakalama
veya tutuklamanın hukuka uygunluğunu incelemesi gerekli değildir. Beraatle veya
kovuşturmaya yer olmadığı kararıyla sonuçlanan soruşturma veya kovuşturmadaki
yakalama, gözaltı veya tutukluluğun sonucu itibarıyla hukuka aykırı hâle
gedildiğini kabul etmek gerekir. Bu çerçevede söz konusu bent kapsamında açılan
davalarda hukuka aykırılık kanun gereğince kabul edildiğinden ağır ceza
mahkemesince bu bende dayanılarak tazminat ödenmesi durumunda Anayasa’nın 19.
maddesinin dokuzuncu fıkrası kapsamında yapılacak inceleme tazminat miktarının
yeterli olup olmadığını belirlemekle sınırlı olacaktır.
39. İkinci sorun ile ilgili olarak ise (e) bendi
kapsamında ödenen tazminatın hukuka aykırı yakalama, gözaltı ve tutuklamanın
karşılığı olduğunu kabul etmek gerekir. Öte yandan tazminatın yetersiz olduğu
sonucuna varılması hâlinde Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasıyla
bağlantılı olarak dokuzuncu fıkrasının ihlal edildiğine karar verilmesi ve
ihlalin mahkeme kararından kaynaklanması nedeniyle yeniden yargılamaya
hükmedilmesi gerekmektedir. Kararın ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması
için yeniden yargılama yapılmak üzere mahkemeye gönderilmesi hâlinde derece
mahkemesinin yapacağı şey Anayasa Mahkemesinin benzer durumlarda verilmesine
hükmettiği tazminat miktarını dikkate alarak yeni bir tazminat miktarı
belirlemek olacaktır.
40. Anayasa'nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrası
gereğince ödenecek tazminat manevi zarara ilişkin olabileceği gibi maddi zarara
ilişkin de olabilir. Maddi zarar, zarara uğrayanın mevcut mal varlığı ile
uygulanan koruma tedbiri olmasaydı bu mal varlığının olacağı hâl arasındaki
farktan ibarettir. Maddi zarar, mal varlığında meydana gelen fiilî azalma
şeklinde ortaya çıkabileceği gibi yoksun kalınan kâr şeklinde de oluşabilir.
Öte yandan hukuka aykırı koruma tedbiriyle zarar arasında illiyet bağının
bulunması gerekir. Hukuka aykırı koruma tedbiriyle zarar arasındaki illiyet
bağının açık olmadığı, belirsiz veya spekülatif olduğu hâllerde maddi tazminata
hükmedilmeyecektir. Maddi tazminatın belirlenmesinde derece mahkemelerinin daha
iyi konumda oldukları açıktır. Şayet zarar ile koruma tedbiri arasında illiyet
bağı mevcut ise derece mahkemeleri bu maddi zararın gerçekliğini, gerekliliğini
ve makullüğünü değerlendirerek maddi tazminata hükmetmelidir. Anayasa Mahkemesinin
bireysel başvuru incelemesinde açıkça dayanaktan yoksun veya keyfî olduğu
anlaşılmadıkça yetkili mahkemelerin maddi tazminat konusundaki takdirine
müdahalesi söz konusu olmayacaktır.
3. İçtihat
Değişikliğinin Başvuruya Uygulanması
a. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
41. Somut olayda başvurucu, yargılandığı davada beraat
etmesi nedeniyle haksız olarak gözaltına alındığını ileri sürerek tazminat
davası açmıştır. Dolayısıyla başvurucunun gözaltının hukuka aykırılığı
bakımından başvuru yollarını tüketmiş olduğunun kabul edilmesi gerekir. Açıkça
dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini
gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
Kadir ÖZKAYA, Muammer TOPAL, Recai AKYEL, Yıldız
SEFERİNOĞLU, Selahaddin MENTEŞ, İrfan FİDAN, Muhterem İNCE bu görüşe
katılmamıştır.
b. Esas Yönünden
42. Somut olayda derece mahkemesi 5271 sayılı Kanun'un
141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (e) bendi kapsamında başvurucuya 500 TL
manevi tazminat ödenmesine hükmetmiştir. Dolayısıyla yapılacak inceleme bu
miktarın yeterli olup olmadığının belirlenmesiyle sınırlı olacaktır. Somut
olayda başvurucuya üç günlük gözaltı için 500 TL manevi tazminat ödenmesine
karar verilmiştir. Bu miktarın Anayasa Mahkemesinin benzer durumlarda
ödenmesini kararlaştırdığı tazminat miktarına göre oldukça düşük olduğu
ortadadır. Anayasa Mahkemesinin benzer durumlarda verilmesine hükmettiği
tazminat miktarıyla aynı olması gerekmemekle birlikte manevi tazminat
miktarının somut olayın koşullarında tazminat hakkının özünü zayıflatacak kadar
düşük olduğu sonucuna varılmıştır.
43. Başvurucu ayrıca beraat ettiği davada avukatına
ödediği vekâlet ücretinin maddi tazminat kapsamında karşılanması gerektiğini
ileri sürmüştür. Başvurucu, açtığı tazminat davasında avukatına maktu vekâlet
ücretinin üzerinde vekâlet ücreti ödediğine dair beraat kararından önce
düzenlenen bir serbest meslek makbuzu ibraz etmiştir. Mahkeme vekâlet ücretine
yönelik maddi tazminat talebini beraat kararı ile birlikte başvurucu lehine
maktu vekâlet ücretine hükmedildiği gerekçesiyle reddetmiştir. 1136 sayılı
Kanun’un 164. maddesinin beşinci fıkrasının birinci cümlesinde, dava sonunda
kararla tarifeye dayanılarak karşı tarafa yüklenecek vekâlet ücretinin avukata
ait olduğu belirtilmiştir. Anayasa Mahkemesinin anılan hükmün iptali talebiyle
açılan davada verdiği 10/4/2019 tarihli ve E.2017/154, K.2019/18 sayılı
kararında da ifade ettiği üzere anılan hüküm emredici değil tamamlayıcı
nitelikte bir hukuk kuralı olduğundan kişilerin özgür iradeleriyle
düzenleyecekleri avukatlık sözleşmelerinde ücreti kararlaştırırken dava sonunda
karşı tarafa yüklenecek vekâlet ücretinin avukatlık ücretine dâhil edilip
edilmeyeceği hususunu gözeterek düzenleme yapmaları mümkündür (AYM, E.2017/154,
K.2019/18, 10/4/2019, § 16). Diğer bir deyişle bu vekâlet ücreti hukuki yardım
alanla avukat arasındaki vekâlet ücretine ilişkin sözleşmede aksi
kararlaştırılmadığı sürece avukata aittir. Dolayısıyla beraat ettiği davada
başvurucu lehine maktu vekâlet ücretine hükmedilmesi başvurucunun maddi
zararının karşılandığı anlamına gelmeyebilir. Bu noktada derece mahkemesinin
başvurucu ile avukatı arasındaki vekâlet sözleşmesinde ücreti kararlaştırırken
maktu vekâlet ücretini avukatlık ücretine dâhil edip etmediklerinin
araştırılması gerekmektedir. 5271 sayılı Kanun'un 142. maddesinin (6) numaralı
fıkrasında tazminat talebinin ve ispat belgelerinin değerlendirilmesinde,
tazminat hukukunun genel prensiplerine göre verilecek tazminat miktarının
saptanmasında mahkemenin gerekli gördüğü her türlü araştırmayı yapmaya veya
hâkimlerinden birine yaptırmaya yetkili olduğu belirtilmesine rağmen derece
mahkemesi bu konuda bir araştırma yapmamıştır. Öte yandan bu maktu vekâlet
ücretinin başvurucuya ödendiği kabul edilse bile bu miktarı aşan kısmın neden
maddi zarar kapsamında değerlendirilmeyeceği, haksız gözaltı tedbiriyle
arasında illiyet bağı olup olmadığı, illiyet bağı varsa talep edilen bu ücretin
gerekli ve makul olup olmadığı kararda açıklanmamıştır.
44. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 19. maddesinin
üçüncü fıkrasıyla bağlantılı olarak dokuzuncu fıkrasının ihlal edildiğine karar
verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA Kadir ÖZKAYA, Muammer TOPAL, Recai AKYEL,
Yıldız SEFERİNOĞLU, Selahaddin MENTEŞ, İrfan FİDAN, Muhterem İNCE'nin
karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,
B. Gözaltı tedbirinin hukuka aykırı olması dolayısıyla
hükmedilen tazminatın yetersizliği nedeniyle Anayasa'nın 19. maddesinin -üçüncü
fıkrasıyla bağlantılı olarak- dokuzuncu fıkrasının İHLAL EDİLDİĞİNE
OYBİRLİĞİYLE,
C. Kararın bir örneğinin ihlalin sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Kocaeli 7. Ağır Ceza
Mahkemesine (E.2018/414, K.2019/267) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucunun tazminat talebinin REDDİNE,
E. 446,90 TL harç ve 9.900 TL vekâlet ücretinden oluşan
toplam 10.346,90 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine
ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına,
ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine
kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına
GÖNDERİLMESİNE 27/4/2023 tarihinde karar verildi.
KARŞIOY
1. 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 141. maddesinin
(1) numaralı fıkrasının (e) bendine dayalı olarak açılan tazminat davasında,
gözaltı tedbiri dolayısıyla hükmedilen tazminatın yetersiz olduğundan bahisle
kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddiasıyla yapılan bireysel
başvuruda Mahkememiz çoğunluğunca, Mahkememizce halen uygulanmakta olan ve
yerleşik hale gelmiş bulunan içtihattan ayrışılarak işin esasının incelenmesine
karar verilmiştir.
2. Aşağıda açıklanan nedenlerle somut olayda mevcut
içtihattan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmadığı kanaatiyle işin esasının
incelenmesine ilişkin çoğunluk görüşüne dayalı karara tarafımızca iştirak
edilmemiştir.
3. Somut olayda başvurucu, hakkında yürütülen bir
soruşturma kapsamında 1/11/2016 tarihinde gözaltına alınmış, 3/11/2016
tarihinde serbest bırakılmış, kovuşturma sonucunda ise beraat etmiştir.
4. Beraat kararının kesinleşmesi üzerine, üç gün haksız
yere gözaltında kaldığını, Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması
yöneticisi olmakla suçlanmasının ailesi ve kendisi nezdinde önemli manevi
zararlara yol açtığını, suçlu muamelesi gördüğünü, sosyal çevresinde itibarının
sarsıldığını, yargılama sürecinde avukatla temsil edildiğinden avukatlık
giderinin maddi tazminata dâhil edilmesi gerektiğini belirterek maddi ve manevi
tazminat talepli dava açmıştır.
5. Dava dilekçesinde gözaltının haksız olduğu iddiasını
beraat etmiş olmasına dayandırmış, gözaltına alınmasının hukuki olmadığına
ilişkin bir açıklamada bulunmamıştır.
6. Kocaeli 7. Ağır Ceza Mahkemesi başvurucunun beraat
etmiş olması nedeniyle 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi
Kanunu'nun 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (e) bendi gereğince tazminat
talep edebileceğini belirtmiş ve başvurucuya 500 TL manevi tazminat ödenmesine
karar vermiştir. Mahkeme, vekâlet ücretine yönelik maddi tazminat talebini
beraat kararı ile birlikte başvurucu lehine vekâlet ücretine hükmedildiği
gerekçesiyle reddetmiştir.
7. Başvurucu, yargılamada yaşadığı zorlu sürecin dikkate
alınmadığını, çok cüzi bir miktara hükmedildiğini, yargılandığı davada
avukatına ödediği vekâlet ücretinin tamamının maddi tazminata dâhil
edilmemesinin hukuka aykırı olduğunu belirterek istinaf yoluna başvurmuş,
istinaf talebinin esastan reddedilmesi üzerine de bireysel başvuruda
bulunmuştur.
8. Anayasa'nın 148. maddesinin ikinci fıkrasına göre
bireysel başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması
şarttır. Bu kural, Anayasa Mahkemesinin temel hak ve hürriyetlerin korunmasında
üstlendiği ikincillik rolünün zorunlu bir gereğidir. Zira temel hak ve
hürriyetlerin korunmasında birinci görevli olanlar idari makamlarla olağan
yargılama makamlarıdır.
9. Dolayısıyla bireysel başvuru yolunun ikincillik
niteliği gereği, Anayasa Mahkemesine başvuruda bulunabilmek için öncelikle
olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunlu olduğundan başvurucuların bireysel
başvuru konusu şikâyetlerini öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal
mercilere usulüne uygun olarak iletmeleri, bu konuda sahip oldukları bilgi ve
delilleri zamanında bu makamlara sunmaları, bu süreçte dava ve başvurularını
takip etmek için gerekli özeni göstermiş olmaları gerekir (İsmail Buğra
İşlek, B. No: 2013/1177, 26/3/2013, § 17).
10. Anayasa Mahkemesi Genel Kurulunun Eyyüp Güneş [GK],
B. No: 2017/28308, 21/10/2021 ve A.A. [GK], B. No: 2017/34502, 21/10/2021
kararlarında; kanun koyucunun suç soruşturması veya kovuşturması sırasında
uygulanan yakalama, gözaltı ya da tutuklama tedbirleriyle ilgili olarak 5271
sayılı Kanun'un 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) ve (e) bentlerinde
iki ayrı tazminat talep nedeni öngörüldüğü, fıkranın (a) bendinde yakalama veya
tutuklama tedbirinin "kanunlarda belirtilen koşullar dışında"
olmasının, (e) bendinde ise "kanuna uygun olarak yakalandıktan veya
tutuklandıktan sonra" kişiler hakkında "kovuşturmaya yer olmadığı
veya beraat kararı verilmesinin" tazminat nedeni olarak düzenlendiği
belirtilmiştir.
11. Bir başka söyleyişle Anayasa Mahkemesi anılan
kararlarında, kanun koyucunun, yakalama veya tutuklama tedbirlerinin hukuka
aykırılığı söz konusu olduğunda (a) bendi uyarınca, bu tedbirler hukuka uygun
olsa da sonuçta kovuşturmaya yer olmadığı veya beraat kararı verilmesi
durumunda ise (e) bendi uyarınca tazminata hükmedilmesi gerektiği şeklinde bir
ayrıma gittiğini ifade etmiştir.
12. Söz konusu kararlara göre, yakalama, gözaltı veya
tutuklama tedbirlerinin hukuki olmadığına ilişkin iddialarla Anayasa'nın 19.
maddesinin dokuzuncu fıkrasında güvence altına alınan tazminat hakkının ihlal
edildiği ileri sürülerek yapılan bireysel başvurularda başvuru yollarının
tüketildiğinin kabulü için, derece mahkemelerinde açılan tazminat davalarının
5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi
kapsamında, uygulanan koruma tedbirlerinin kanuna aykırı olduklarının
belirtilerek açılması ve olağan kanun yollarında bu iddiaların açıkça dile
getirilmesi gerekmektedir.
13. Ayrıca, haklarında kovuşturmaya yer olmadığı veya
beraat kararı verilen kişilerin 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin (1)
numaralı fıkrasının (e) bendi uyarınca yakalama, gözaltı veya tutuklama
tedbirleri dolayısıyla açtıkları tazminat davalarında anılan fıkranın (a) bendi
kapsamında bu tedbirlerin kanuna (hukuka) aykırı olduğunu da dile getirmiş
olmaları durumunda da Anayasa'nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrasında güvence
altına alınan tazminat hakkı yönünden başvuru yollarını tükettiklerinin kabulü
gerekmektedir.
14. Bununla birlikte yine aynı kararlara göre, yakalama,
gözaltı veya tutuklama tedbirlerinin hukuka aykırılığına dair herhangi bir
iddia dile getirilmeden yalnızca 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin (1)
numaralı fıkrasının (e) bendi uyarınca bu tedbirlerin uygulandığı soruşturmada
kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmesi ya da kovuşturmanın beraatle
sonuçlanmış olması nedeniyle tazminat talep edilmesi durumunda ise Anayasa'nın
19. maddesinin dokuzuncu fıkrasında güvence altına alınan tazminat hakkı
bağlamında başvuru yollarının yöntemince tüketilmediği sonucuna varmak
gerekmektedir.
15. Zira soruşturma veya kovuşturma sonucunda verilen
kararlardan hareketle yargı organlarınca yakalama, gözaltı veya tutuklama
tedbirlerinin haksız olduğu ifade edilse de bu tedbirlerin -uygulandığı
koşullarda- kanuna (hukuka) uygun olup olmadığı yönünde bir inceleme
yapılmamaktadır. Anayasa’nın 19. maddesinin gerektirdiği tazminat ise ancak bu
tedbirlerin -uygulandığı koşullarda- kanuna (hukuka) aykırı olması halinde söz
konusu olacak bir tazminattır. Dolayısıyla (e) bendi kapsamında kişilere
tazminat ödenmesi, tutmanın kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının koşullarıyla
uyumlu olmamasından değil kişilerin beraat etmesinden veya haklarında
kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilmesinden kaynaklanmaktadır. Bu ise
Anayasa'nın 19. maddeyle ilgili bir durum değildir.
16. Bu açıklamalara göre, yalnızca soruşturma veya
kovuşturma sonunda verilen kovuşturmaya yer olmadığı ya da beraat kararına
dayanılarak 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (e)
bendi uyarınca yakalama, gözaltı veya tutuklama tedbirleri nedeniyle açılan
tazminat davasına ilişkin olarak yapılan bireysel başvurularda Anayasa'nın 19.
maddesinin dokuzuncu fıkrasının ihlal edildiği iddiasının -ikincillik ilkesi
gereği- incelenmesi mümkün değildir.
17. Dolayısıyla yakalama, gözaltı ve tutuklama
tedbirlerinin hukukiliğiyle bağlantılı olarak tazminat taleplerinin kabul
edilmediğinden veya hükmedilen tazminatın -ihlal edilen anayasal hak
dolayısıyla uğranılan zarara göre- yetersiz olduğundan bahisle Anayasa'nın 19.
maddesinin dokuzuncu fıkrası bağlamındaki tazminat hakkının ihlal edildiği
iddiasıyla yapılan bireysel başvurular yönünden başvuru yollarının usulünce
tüketildiğinin kabulü için 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin (1) numaralı
fıkrasının (a) bendi kapsamında bir dava açılması ve başvuruya konu bu
tedbirlerin kanuna (hukuka) aykırı olduğunun esas itibarıyla (genel hatlarıyla
da olsa) derece mahkemeleri önünde tüm aşamalarda ileri sürülmesi gerekmektedir
(A.A., §§ 70-90; Eyyüp Güneş, §§ 67-92).
18. Bir başka söyleyişle Anayasa Mahkemesi anılan
içtihadında, Anayasa'nın 19. maddesinde güvence altına alınan kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkından şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenebilmesi için
Kanun'un (e) bendi kapsamında dava açılmasını yeterli görmemiş, (a) bendi
kapsamında da şikâyetin dile getirilmesini gerekli görmüştür.
19. Somut olayda başvurucu beraat kararının kesinleşmesi
üzerine; üç gün haksız yere gözaltında kaldığını, Fetullahçı Terör
Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması yöneticisi olmakla suçlanmasının ailesi ve
kendisi nezdinde önemli manevi zararlara yol açtığını, suçlu muamelesi
gördüğünü, sosyal çevresinde itibarının sarsıldığını belirtmiş olmakla
birlikte, gözaltına alınmasının haksız olduğu iddiasını beraat etmiş olmasına
dayandırmış, çoğunluk görüşüne dayalı kararda da belirtildiği üzere (§ 7) dava
dilekçesinde gözaltı tedbirinin hukuki olup olmadığına ilişkin bir açıklamada
bulunmamıştır.
20. Hal böyle olunca başvurucunun “hakkında uygulanan
gözaltı tedbirinin hukuki olmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği
hakkının ihlal edildiğine ilişkin” iddiasını öncelikle ve süresinde yetkili
idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmediği, olağan kanun
yollarının tüketilmesi konusunda gerekli özeni göstermeyerek bireysel başvuruda
bulunduğu anlaşılmaktadır.
21. Ayrıca belirtmek gerekir ki bireysel başvuru formunda,
ilk derecedeki dilekçeden farklı olarak, bireysel başvurunun konusu, “ hakkında
uygulanan gözaltının hukuki olmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği
hakkının ihlaline ilişkin” olarak belirtilmiş ve fakat hükmedilen tazminat
miktarının yetersizliği dile getirilirken 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin
(1) numaralı fıkrasının (e) bendine değinilmiş ve hükmedilen tazminatın oluşan
zararı telafi etmekten uzak olduğu iddia edilmiştir. Bunun dışında, uygulanan
gözaltı tedbirinin hukuki olmadığına ilişkin bir açıklamada bulunulmamıştır.
22. Hal böyle olunca, başvurucunun 5271 sayılı Kanun'un
141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (e) bendi kapsamında açmış olduğu
tazminat davasına ilişkin iddialarının Anayasa'nın 19. maddesi kapsamında
incelenmesi mümkün değildir.
23. Mahkememiz çoğunluğu yukarıda değinilen Mahkememiz
içtihadının iki temel sebeple değişmesi gerektiğini belirtmiş ve bu sebeplerle
somut olayda Anayasa'nın 19. maddesi yönünden başvuru yollarının tüketildiği
sonucuna varmıştır. Çoğunluk, içtihadın değişmesine sebep olarak Anayasa
Mahkemesinin anılan Genel Kurul kararında ortaya konulan ilkelerin
uygulanmasında güçlük yaşanmasını ve söz konusu Genel Kurul kararından sonra
Bölümlerce anılan kararda ortaya konulan ilkelere aykırı kararlar verilmesini
göstermiştir.
24. Öncelikle belirtmek gerekir ki “içtihat” hukuki
metinlerin somut olaylara istikrarlı bir biçimde uygulanmasıyla oluşur. Belirli
bir süre istikrarlı bir şekilde uygulanmak suretiyle oluşan içtihadın
istikrarlı bir şekilde uygulanmaya devam etmesi başta uygulayıcılar ve
ilgililer olmak üzere herkese hukuki öngörülebilirlik ve belirlilik sağlar.
Hukuki öngörülebilirliğin ve belirliliğin hukuk devletinin bir gerekliliği
olduğu ise izahtan varestedir. Bu bağlamda ayrıca belirtmek gerekir ki bir
içtihat oluştuktan sonra onun uygulayıcılar tarafından da benimsenmesi ve etki
ve sonuçlarının görülmesi belli bir süre gerektirir. Bununla birlikte kimi
zaman ortaya çıkan fiili veya hukuki gereklilikler nedeniyle hukuk kurallarının
yeni olaylara uygulanması veya aynı tip olaylara uygulanmakla birlikte yeniden
yorumlanması söz konusu olabilir. Ayrıca bu durum dinamik olan modern toplum
yaşamının bir gereği olarak da ortaya çıkabilir. Bir başka deyişle gelişen
sebep ve koşullara göre içtihadın da gelişmesi veya değişmesi mümkündür.
25. Bununla birlikte somut olayda Anayasa Mahkemesi Genel
Kurulu uzak olmayan bir tarihte -18 ay kadar önce- Anayasa'nın 19. maddesini ve
5271 sayılı Kanun'un 141. maddesini yorumlamış ve yukarıda ayrıntılı şekilde
açıklandığı üzere bireysel başvuruda kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal
edildiğinin incelenebilmesi için başvurucuların -ikincillik ilkesi gereği-
tazminat davası aşamasında 141. maddenin(1) numaralı fıkrasının (e) bendine
dayanmalarının yeterli olmadığını, öz olarak da olsa (a) bendine de dayanmaları
gerektiğini açıkça belirtmiştir. Bu belirleme ilgili yasal ve anayasal
düzenlemelerin tüm yorum yöntemleriyle bağdaşır bir yorumuna dayanmaktadır.
26. Dolayısıyla ortaya konulan söz konusu yorum ve bu
yoruma dayalı olarak oluşturulan içtihadın kimi kararlarda istikrarlı şekilde
uygulanamamış olması ya da başvuru yollarının tüketilip tüketilmediği hususunda
her bir olay bağlamında bir takım tereddütlerin yaşanması, henüz 18 aylık olan
bir içtihadın değiştirilmesine gerekçe oluşturmamalı, söz konusu aksaklık ve
tereddütler başka şekilde giderilmelidir.
27. Öte yandan unutulmamalıdır ki yukarıda da ayrıntılı
olarak açıklandığı üzere, bireysel başvuru yolu olağanüstü bir hak arama yolu
olup, hak ve özgürlüklerin korunmasında Anayasa Mahkemesinin rolü ikincil
niteliktedir. Başvurucular ikincil nitelikteki bu olağanüstü yola başvururken
olağan başvuru yollarına göre daha fazla özen göstermekle yükümlüdürler. Dolayısıyla
bu durumun bir sonucu olarak başvuru yollarını tüketme gereği de doğal olarak
başvuruculara külfetler yüklemektedir. Bu külfetler sadece özgürlük güvenlik
hakkı yönünden değil ortak koruma alanındaki tüm hak ve özgürlükler için
geçerlidir. Nitekim Anayasa Mahkemesi önceki aşamalarda ileri sürülmeyen
iddialara dayalı çok sayıda başvuruyu, başvuru yollarının usulünce tüketilmemiş
olduğu gerekçesiyle -esasta kişiler haklı/mağdur da olsalar- kabul edilemez
bulmuş ve başvuruları incelememiştir.
28. Tüm bu açıklamalar ışığında, somut olayda, Anayasa
Mahkemesi Genel Kurulu’nun 21/10/2021 tarihinde belirlediği ilkelerden
ayrılmayı gerektiren bir durum söz konusu olmadığından, kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının
tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerektiği
görüşüyle, Mahkememiz çoğunluğunun işin esasına geçilmesine ilişkin görüşüne
katılmadık.
Başkanvekili
Kadir ÖZKAYA
|
Üye
Muammer TOPAL
|
Üye
Recai AKYEL
|
Üye
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
Üye
Selahaddin MENTEŞ
|
Üye
İrfan FİDAN
|
Üye
Muhterem İNCE
|
|
|
|
|