Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Recai AKYEL
|
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
|
|
İrfan FİDAN
|
|
|
Yılmaz AKÇİL
|
Raportör
|
:
|
Şahap KAYMAK
|
Başvurucu
|
:
|
Ali ÜNLÜ
|
Vekilleri
|
:
|
Av. Mehmet SAĞLAM
|
|
|
Av. Ece BÜYÜKYAVAŞ TENEKECİ
|
I. BAŞVURUNUN ÖZETİ
1. Başvuru; Polis Meslek Yüksek Okulundan mezuniyet sonrasında aday memur olarak atanmak için sonradan getirilen sözlü sınav şartını düzenleyen yönetmelik hükmü ile bu hükme dayalı olarak yapılan sözlü sınavda başarısız sayılmaya ilişkin işlemin iptali talebiyle açılan davanın reddedilmesi nedeniyle hakkaniyete uygun yargılanma hakkının, gerekçeli karar hakkının ve silahların eşitliği ilkesinin ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
2. Polis Meslek Yüksek Okulundan mezun olan başvurucu, polis memuru rütbesine aday memur olarak atanması amacıyla yapılan sözlü sınavda başarısız sayılmasına ilişkin işlem ile bu işlemin dayanağı olan 3/6/2015 tarihli ve 29375 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan Emniyet Genel Müdürlüğü Kadrolarına Polis Memuru ve Komiser Yardımcısı Rütbelerine Aday Memur Olarak Atanacaklara Uygulanacak Sınav Yönetmeliği'nin (Yönetmelik) 8. maddesinin iptali talebiyle ilk derece mahkemesi sıfatıyla Danıştay nezdinde dava açmıştır.
3. Danıştay 12. Dairesi (Daire) davanın reddine karar vermiştir. Kararın gerekçesinde;
i. İptali istenen Yönetmelik'in dayanağı olan 4/6/1937 tarihli ve 3201 sayılı Emniyet Teşkilat Kanunu'nun 6638 sayılı Kanun'un 23. maddesiyle anılan Kanun'un Ek 1. maddesine eklenen (3) numaralı fıkrasında yer alan "...öğrenimine devam edenler dâhil..." ibaresinin Anayasa'ya aykırı olduğu iddiasıyla açılan davada, Anayasa Mahkemesinin 4/5/2017 tarihli ve E.2015/41, K.2017/98 sayılı kararıyla; öğrencilerin memuriyet hakkını kazanılmış bir hak olarak elde etmedikleri, zira bunların henüz memuriyete atanmadıkları ve memuriyetin bunlar yönünden bütün sonuçlarıyla fiilen elde edilmiş kişisel bir hakka dönüşmediği, kanun koyucunun Anayasa'da öngörülen kurallar çerçevesinde diğer alanlarda olduğu gibi kamu görevine giriş şartlarıyla ilgili olarak da kamu yararı amacıyla bazı değişiklikler yapabileceği, bu değişikliklerin kişilerin beklentilerini etkileyebileceği, kişilerin meşru beklentileri aleyhine bir düzenleme yapılması söz konusu olmadığından kuralın kişilerin çalışma hürriyeti ve haklarına yönelik hukuki güvenliklerini ihlal eden bir yönü bulunmadığı ve anılan düzenleme emniyet hizmetlerinin daha iyi işlemesi amacıyla yapıldığından Anayasa'ya aykırı olmadığı gerekçesiyle iptal talebinin reddine karar verildiği,
ii. Sözlü sınav şartının adayların yeterliliklerini tespit etmek amacıyla düzenlendiği, kamu hizmetinin etkin ve verimli bir şekilde işleyebilmesini sağlamak üzere kamu görevine alınacak kişilerin yeterliliklerini tespit etmek amacıyla sınav aracına başvurulmasının anılan amaca ulaşılması yönünden uygun bir araç olduğu,
iii. Dava konusu düzenlemede adayların mesleki bilgi düzeyi, bir konuyu kavrayıp özetleme, ifade yeteneği ve muhakeme gücü, özgüveni, ikna kabiliyeti ve inandırıcılığı, liyakati, temsil kabiliyeti, davranış ve tepkilerinin mesleğe uygunluğu açısından değerlendirileceğinin belirtildiği, idare tarafından üst hukuk normlarına uygun olarak hazırlanan Yönetmelik hükmü ile davalı idare bünyesinde çalışacak personelin seçiminde objektif kriterlerin esas alındığı, buna göre dava konusu Yönetmelik'in sınav esasını ve şeklini düzenleyen 8. maddesinde üst hukuk normlarına aykırılık bulunmadığı,
iv. Dava konusu işlemin dayanağı olan sözlü sınav komisyonu başkanı ve üyelerince verilmiş puanlara ilişkin tutanak ve sınav sonuçlarına dair tüm bilgi ve belgelerin incelenmesinden, sözlü sınavın nesnel olarak yapıldığı ve yargısal denetim için aranan bütün şartları sağladığı hususlarına yer verilmiştir.
4. Bu karara karşı taraflarca temyiz kanun yoluna başvurulması üzerine Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu (Kurul) anılan kararın esas ve vekâlet ücreti yönünden açıklama ile onanmasına kesin olarak karar vermiştir. Buna göre esas yönünden 3201 sayılı Kanun'un Ek 1. maddesinde belirtilen sınavın yazılı olması gerektiği yolunda bir kurala yer verilmediği, öğrenimi öncesinde yapılan sınavları geçen ve öğrenimini başarıyla bitirenler yönünden idarece anılan kural uyarınca yapılması gereken sınavın Yönetmelik'te sözlü sınav olarak belirlenmesinde ve uygulanmasında hukuka aykırılık bulunmadığı ifade edilmiştir. Ayrıca soru hazırlama komisyonunda bulunacak rütbeli personel sayısının Yönetmelik'te öngörülen sayıdan daha az olmasının ihmal edilebilir nitelikte olduğu ve bu durumun komisyonda yer alan uzmanlar tarafından hazırlanan sınav sorularını hukuka aykırı hâle getirmeyeceği vurgulanmıştır. Vekâlet ücreti yönünden ise Daire tarafından davalı idareler lehine hükmedilen miktar hukuka uygun bulunmuştur.
5. Başvurucu nihai hükmü 9/3/2020 tarihinde öğrendikten sonra 5/6/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur. 25/3/2020 tarihli ve 7226 sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ile COVID-19 pandemisi nedeniyle yargı alanındaki süreler 13/3/2020 tarihinden 15/6/2020 tarihine kadar durdurulduğundan başvurunun süresinde olduğu anlaşılmıştır.
6. Başvurucu bireysel başvuru yaptıktan sonra 2/10/2023 tarihinde ek beyan dilekçesi sunmuştur. Ek beyan dilekçesi ile sözlü sınav komisyonunun tüm üyeleri tarafından her bir değerlendirme kriteri için kendisine aynı puanın verildiğini, kendisi ile aynı durumda olan kişilerin sözlü sınavlarının yargı kararı ile iptal edilmesi üzerine yeniden sözlü sınava alındığını, dolayısıyla kendisinin açtığı davanın aleyhine sonuçlanmasının kanun önünde eşitlik ilkesine aykırılık oluşturduğunu belirtmiştir.
7. Komisyon, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.
II. DEĞERLENDİRME
A. Hakkaniyete Uygun Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
8. Başvurucu, 3201 sayılı Kanun'da öngörülen sınav şartının Yönetmelik ile sadece sözlü sınav olarak düzenlenmesinin hukuki dayanağının bulunmadığını, sınavın temel ilke ve esaslarının Yönetmelik ile belirlenmesinin yasama yetkisinin devredilmezliği, yasallık ve hukuki güvenlik ilkelerine aykırı olduğunu ifade etmiştir. Yönetmelik'in sözlü sınavın objektifliğini sağlayacak unsurlardan yoksun olması nedeniyle belirlilik ve öngörülebilirlik ilkelerini içermediğine değinmiştir. Yargılamada bariz takdir hatası yapıldığını ve açık keyfîlik bulunduğunu belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
9. Adalet Bakanlığı (Bakanlık) görüşünde, konuyla ilgili İçişleri Bakanlığından temin edilen belgelerin başvurucunun şikâyetine ilişkin olarak yapılacak incelemede dikkate alınmak üzere sunulduğu belirtilmiştir. Ayrıca başvurucunun temel hak ve hürriyetlerinin ihlal edilip edilmediği konusunda inceleme yapılırken Anayasa ve ilgili mevzuat hükümleri ile somut olayın kendine özgü şartlarının da dikkate alınması gerektiği ifade edilmiştir. İçişleri Bakanlığının görüşünde ise başvurucunun eğitim gördüğü Polis Meslek Yüksek Okulunda Yönetmelik gereğince dönem sonunda yapılan sözlü sınavda başarısız olduğu dile getirilmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
10. Başvuru, hakkaniyete uygun yargılanma hakkı kapsamında incelenmiştir.
11. Anayasa'nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği belirtilmiştir. Bu kapsamda ilke olarak mahkemeler önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile uyuşmazlık konusunda varılan sonucun adil olup olmaması bireysel başvuru konusu olamaz. Ancak bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden, bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik içeren tespit ve sonuçlar bu kapsamda değildir (konuya ilişkin birçok karar arasından bkz. Ahmet Sağlam, B. No: 2013/3351, 18/9/2013).
12. Somut olayda başvurucunun Polis Meslek Yüksek Okulundan mezuniyeti sonrasında yapılan sözlü sınavda başarısız olması nedeniyle polis memuru rütbesine aday memur olarak ataması yapılmamıştır. Bunun üzerine başvurucunun Yönetmelik'in ilgili maddesi ile sözlü sınavda başarısız sayılmasına ilişkin işlemin iptali talebiyle açtığı dava Daire tarafından reddedilmiştir. Söz konusu karar, Kurul tarafından da açıklama ile onanarak kesinleşmiştir.
13. Belirli bir kadroya atanma şartlarının neler olduğunu değerlendirmek ve bu şartların sağlanıp sağlanmadığını tespit etmek hukuk kurallarını öncelikle yorumlama yetkisini haiz olan yargı mercilerinin takdirindedir. Anayasa Mahkemesinin görevi yargı mercilerinin yorumlarının açıkça keyfî veya bariz takdir hatası içerecek nitelikte olup olmadığını incelemekten ibarettir.
14. Başvurucunun iddialarının esas itibarıyla yargılama makamınca verilen kararda isabet bulunmadığına, dolayısıyla kararın sonucuna ilişkin olduğu görülmektedir. Maddi olay ve olguların kanıtlanması, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması bakımından Daire ve Kurul kararlarında bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik oluşturan herhangi bir durum da tespit edilememiştir. Dolayısıyla başvurucu tarafından ileri sürülen ihlal iddialarının kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
15. Diğer taraftan başvurucu ek beyan dilekçesi ile aynı maddi olaya dayalı idari yargıda verilen iki iptal kararını emsal olarak ibraz etmiş, bireysel başvuruya konu davanın reddedilmesinin eşitlik ilkesini ihlal ettiğini iddia etmiştir. İdare Mahkemesi anılan kararlarda sözlü sınav komisyon üyeleri tarafından ayrı ayrı değerlendirme yapılmasına rağmen aynı puanın takdir edilmesinin hayatın olağan akışına aykırı olduğunu ve bu durumun takdir yetkisinin objektif kullanılmadığı anlamına geldiğini belirtmiştir. Buna göre sözlü sınav neticesinde başarısız sayılma işlemi hukuka aykırı bulunarak idarece usulüne uygun olarak ilgilinin yeniden sözlü sınava alınmasının gerektiği ifade edilmiştir. Ancak başvurucu dava açtığı tarih itibarıyla sözlü sınav komisyon üyelerinin aynı puanı takdir etmesi nedeniyle ilgililerin tekrar sözlü sınava alınması gerektiğine dair bir yargısal içtihat sunmamıştır.
16. Bir uyuşmazlığa ilişkin farklı içtihatların varlığı, tek başına belirsizlik ve öngörülemezlik oluştuğu yargısına ulaşmayı gerektirmez. İçtihat farklılığının hukuki belirliliği etkilediğinden söz edilebilmesi için uzun yıllardan beri devam etmesi ve sonraki dönemlerde sürdürülmeyeceğine ilişkin bir emarenin de bulunmaması gerekir. Zira içtihat farklılığının yeknesaklığın sağlanması bakımından geçmesi gereken makul süreden sonra da varlığını sürdürmesi hâlinde bu farklılık, hukukun bireyin davranışını yönlendirebilme gücünü zayıflatacak ve kamu düzenininin ciddi bir biçimde sarsılmasına yol açabilecektir (benzer yönde değerlendirme için bkz. Mehmet Arif Madenci, B. No: 2014/13916, 12/1/2017, § 84). Bununla birlikte spesifik bir uyuşmazlığa ilişkin olarak ortaya çıktığı ve sonraki yıllarda da devam etmeyeceği anlaşılan içtihat farklılığının kamu düzeni üzerindeki etkileri sınırlı kalacağından bu nitelikteki içtihat farklılıkları, Anayasa Mahkemesinin müdahalesini gerekli kılmamaktadır. Bu gibi hâllerde içtihat farklılığı birtakım bireysel mağduriyetlere yol açsa da bu mağduriyetlerin, Anayasa Mahkemesinin yargılama mercilerinin hukuku yorumlama yetkilerine müdahalesini haklı gösterecek bir boyuta ulaştığından söz edilemez.
17. Bu itibarla, belirli bir dönemde ortaya çıkan ve biten, sürekli, genel ve yaygın bir mahiyet taşımayan, spesifik bir uyuşmazlıkla ilgili olarak verilen kararlardaki bu içtihat farklılığının kamu düzenini bozucu bir etkisinin bulunmadığı ve dolayısıyla hukuki belirlilik ve öngörülebilirlik ilkelerine ters düşecek şekilde bireylerin hukuka duyduğu güveni sarsıcı bir nitelik arz etmediği sonucuna ulaşılmıştır.
18. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Gerekçeli Karar Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
19. Başvurucu, aynı konuyla ilgili açılan bütün davalarda matbu gerekçe kullanıldığını, sözlü sınav ile ilgili yeterli değerlendirme yapılmadan karar verildiğini belirterek gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
20. Bakanlık görüş yazısında; konuyla ilgili İçişleri Bakanlığından temin edilen görüş ve ilgili belgelerin başvurucunun şikâyetine ilişkin olarak yapılacak incelemede dikkate alınmak üzere sunulduğu belirtilmiştir. Ayrıca başvurucunun temel hak ve hürriyetlerinin ihlal edilip edilmediği konusunda inceleme yapılırken Anayasa ve ilgili mevzuat hükümleri ile somut olayın kendine özgü şartlarının da dikkate alınması gerektiği ifade edilmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
21. Anayasa'nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkı gerekçeli karar hakkı güvencesini de kapsamaktadır (daha geniş değerlendirme için bkz. Abdullah Topçu, B. No: 2014/8868, 19/4/2017, § 75). Nitekim Anayasa'nın 141. maddesinin üçüncü fıkrasında "Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır." denilerek mahkemelere kararlarını gerekçeli yazma yükümlülüğü yüklenmiştir. Mahkemelerin anılan yükümlülüğü, yargılamada ileri sürülen her türlü iddia ve savunmaya karar gerekçesinde ayrıntılı yanıt vermesi gerektiği şeklinde anlaşılamaz. Ancak mahkemeler, kendilerine sunulan tüm iddialara yanıt vermek zorunda değilse de (Yasemin Ekşi, B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 56) mahkemelerin davanın esas sorunlarını inceledikleri gerekçeli karardan anlaşılmalıdır. Bir kararda tam olarak hangi unsurların bulunması gerektiği davanın niteliğine ve şartlarına bağlıdır. Muhakeme sırasında açık ve somut bir biçimde öne sürülen iddia ve savunmaların davanın sonucuna etkili, başka bir deyişle davanın sonucunu değiştirebilecek nitelikte olması hâlinde davayla doğrudan ilgili olan bu hususlara mahkemelerce makul bir gerekçe ile yanıt verilmesi gerekir (Sencer Başat ve diğerleri [GK], B. No: 2013/7800, 18/6/2014, § 35). Aksi bir tutumla mahkemenin davanın sonucuna etkili olduğunu kabul ettiği bir husus hakkında ilgili ve yeterli bir yanıt vermemesi veya yanıt vermeyi gerektiren usul veya esasa dair iddiaları cevapsız bırakması hak ihlaline neden olabilecektir (Sencer Başat ve diğerleri, § 39).
22. Öte yandan istinaf/temyiz merciinin yargılamayı yapan mahkemenin kararını uygun bulması hâlinde bunu ya aynı gerekçeyi kullanarak ya da bir atıfla kararına yansıtması yeterlidir. Burada önemli olan husus istinaf/temyiz merciinin bir şekilde istinafta/temyizde dile getirilmiş ana unsurları incelediğini, derece mahkemesinin kararını inceleyerek onadığını ya da bozduğunu göstermesidir (bazı değişikliklerle birlikte bkz. Yasemin Ekşi, § 57).
23. Dolayısıyla hem Daire hem de Kurul tarafından başvurucunun iddia ve itirazları ile tüm dosya kapsamı dikkate alınarak hukukun genel ilkeleri ve ilgili mevzuat yorumlanmak suretiyle davanın reddine karar verildiği sonucuna ulaşılmıştır.
24. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. Silahların Eşitliği İlkesinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia
25. Başvurucu, idarenin tek taraflı olarak düzenlediği tutanaklar esas alınarak yargılamanın sonuçlandırıldığını, iddiaları dikkate alınmadan neticeye varıldığını belirterek silahların eşitliği ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
26. Bakanlık görüş yazısında; konuyla ilgili İçişleri Bakanlığından temin edilen görüş ve ilgili belgelerin başvurucunun şikâyetine ilişkin olarak yapılacak incelemede dikkate alınmak üzere sunulduğu belirtilmiştir. Ayrıca başvurucunun temel hak ve hürriyetlerinin ihlal edilip edilmediği konusunda inceleme yapılırken Anayasa ve ilgili mevzuat hükümleri ile somut olayın kendine özgü şartlarının da dikkate alınması gerektiği ifade edilmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
27. Silahların eşitliği ilkesi, davanın taraflarının usule ilişkin haklar bakımından aynı koşullara tabi tutulması ve taraflardan birinin diğerine göre daha zayıf bir duruma düşürülmeksizin iddia ve savunmalarını makul bir şekilde mahkeme önünde dile getirme fırsatına sahip olması anlamına gelir (Yaşasın Aslan, B. No: 2013/1134, 16/5/2013, § 32). Bu usul güvencesi, uyuşmazlığın her iki tarafına da savunmasının temel dayanağı olan delilleri sunma imkânı tanınmasını kapsamaktadır. Genel anlamda hakkaniyete uygun bir yargılamanın yürütülebilmesi için silahların eşitliği ilkesi ışığında taraflara tanık delili de dâhil olmak üzere delillerini sunma, inceletme noktasında uygun imkânların tanınması ve yargılamaya etkin katılımlarının sağlanması gerekir. Bu anlamda delillere ilişkin dengesizlik veya hakkaniyetsiz olma iddiaları da yargılamanın bütünü kapsamında değerlendirilecektir (Yüksel Hançer, B. No: 2013/2116, 23/1/2014, §§ 18,19). Ceza davaları ile medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin davaların usul kuralları da dâhil olmak üzere yargılamanın tüm aşamalarında silahların eşitliği ilkesinin güvence altına alınarak adil yargılanma hakkının korunması hukuk devleti olmanın bir gereğidir (Mustafa Kupal, B. No: 2013/7727, 4/2/2016, § 52).
28. Bununla birlikte Anayasa Mahkemesinin tarafların öne sürdüğü ve esasa etkili olan iddiaların işin mahiyetinin gerektirdiği ölçüde incelenip incelenmediğini ve özellikle ispat külfeti konusunda taraflardan birinin diğerine nazaran dezavantajlı bir konuma düşürülüp düşürülmediğini denetleme görevi bulunmaktadır (Ahmet Korkmaz, B. No: 2014/16232, 25/1/2018, § 29).
29. Daire tarafından yargılama esnasında ara kararı ile başvurucunun sözlü sınavda başarısız sayılmasına ilişkin işleme yönelik olarak idareden tüm bilgi ve belgeler talep edilmiştir. İdarece ara kararı cevabı ekinde gönderilen eğitim sonu sınavına giren aday listesi, eğitim sonu sınavında başarılı aday listesi, sınav komisyon isim listesi ve oluru, soru hazırlama komisyonu ve oluru, sorular ve cevaplar, başarılı adaylara ait puan değerlendirme karar formu ve başarısız adaylara ait puan değerlendirme karar formu Dairece değerlendirilmiş ve başvurucunun iddiaları hakkında inceleme yapılmıştır.
30. Dolayısıyla başvuruya konu olayda idarenin sunduğu deliller ve görüşlerle ilgili başvurucunun bilgi sahibi olma ve bunlara karşı etkili bir şekilde itiraz etme, delillerini ve iddialarını sunma konusunda uygun imkânların sağlanmadığına dair bir bulguya rastlanılmadığı gibi Dairece gerekli araştırma yapılmak suretiyle başvurucunun ileri sürdüğü iddialar değerlendirilerek bir karar verildiği sonucuna ulaşılmıştır.
31. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
III. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A.1. Hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Silahların eşitliği ilkesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 28/11/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.