GENEL KURUL
KARAR
Başkan
|
:
|
Zühtü ARSLAN
|
Başkanvekili
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Başkanvekili
|
:
|
Kadir ÖZKAYA
|
Üyeler
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
|
|
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
|
|
Selahaddin MENTEŞ
|
|
|
Basri BAĞCI
|
|
|
İrfan FİDAN
|
|
|
Kenan YAŞAR
|
|
|
Muhterem İNCE
|
Raportör
|
:
|
Fatma Gülbin ÖZTÜRK
|
Başvurucu
|
:
|
Şaban GÜLAY
|
Vekili
|
:
|
Av. Hüseyin FENER
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, Sosyal Güvenlik Kurumunca yaşlılık aylığı
bağlanması işleminde sigortalı çalışmaya başlandıktan sonra yapılmış yaş
tashihine ilişkin kesinleşmiş mahkeme kararının dikkate alınmaması üzerine
emeklilik hakkının tespiti için açılan davanın reddine karar verilmesi
nedeniyle hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına
ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 3/1/2020 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyon başvurunun kabul edilemez olduğu hususunda
oybirliği sağlanamaması nedeniyle kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar vermiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına gönderilmiştir.
6. Birinci Bölüm, başvurunun Genel Kurul tarafından
incelenmesine karar vermiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu 2/10/2018 tarihinde Sosyal Güvenlik Kurumuna
(SGK) müracaat ederek emeklilik talebinde bulunmuştur. Emeklilik talebi;
başvurucunun 1/12/1985 tarihinde sigortalı olarak çalışmaya başladığı,
17/7/1964 tarihli ve 506 sayılı mülga Sosyal Sigortalar Kanunu'na tabi olduğu,
ilgili Kanun'un geçici 81. maddesinin (B) ve (C) bentlerinde emeklilik için 25
yıllık sigortalılık süresi, 5.300 günlük malullük, yaşlılık ve ölüm sigortaları
primi ödemiş ve 49 yaşını doldurmuş olma şartlarının öngörüldüğü, başvurucunun
ise 49 yaşı doldurma şartını yerine getirmediği belirtilerek reddedilmiştir.
9. Başvurucu, Kocaeli 2. İş Mahkemesinde (Mahkeme)
7/1/2019 tarihinde SGK kayıtlarında 1/1/1972 olan doğum tarihinin 1/1/1969
olarak düzeltilmesi ve emeklilik şartlarının buna göre değerlendirilmesi
talebiyle dava açmıştır. Dava dilekçesinde başvurucu, Kocaeli 1. Asliye Hukuk
Mahkemesinin 21/4/1987 tarihli kararıyla 1/1/1972 olan doğum tarihinin 1/1/1969
olarak tashih edildiğini ve yaşının 1/1/1969 tarihi dikkate alınarak
hesaplanması gerektiğini ileri sürmüştür.
10. Mahkeme 13/3/2019 tarihinde davanın reddine karar
vermiştir. Gerekçeli kararda öncelikle uyuşmazlığın çözümüne tatbik edilmesi
gereken normlar ele alınmıştır. 506 sayılı mülga Kanun'un 120. maddesi ile
31/5/2006 tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası
Kanunu'nun 57. maddesinin uyuşmazlığa tatbik edilmesi gerektiğine işaret eden
Mahkeme, anılan mevzuatta yaş tashihinin sigortalılık tescil işleminden sonra
yapılması hâlinde dikkate alınmayacağı hususunun açıkça belirtildiğini
vurgulamıştır. Başvurucu hakkındaki yaş tashihi kararının sigortalılık
başlangıç tarihinden sonra 21/4/1987 tarihinde verildiğini hatırlatan Mahkeme
davanın ret gerekçesini bu sebebe dayandırmıştır.
11. Başvurucu karara karşı istinaf kanun yoluna
başvurmuştur. İstinaf dilekçesinde doğum tarihinin sehven 1/1/1972 olarak
yazıldığını, gerçek doğum tarihi olan 1/1/1969 ile yaşamına dair maddi
olguların tutarlılık arz ettiğini belirten başvurucu, Mahkeme tarafından
uyuşmazlığa tatbik edilen 5510 sayılı Kanun'un 57. maddesinin hak kayıplarına
sebep olduğunu belirtmiştir. Başvurucu, Anayasa'nın hukuk devleti ilkesi ile
temel hak ve özgürlüklere ilişkin düzenlemelerinin ihlal edildiğini belirterek
istinafa konu kararın kaldırılarak davanın kabulüne karar verilmesini talep
etmiştir.
12. İstinaf talebi, Sakarya Bölge Adliye Mahkemesi 9.
Hukuk Dairesi (Daire) tarafından 2/5/2019 tarihinde reddedilmiştir. Daire,
Anayasa Mahkemesinin benzer bir uyuşmazlığa yönelik olarak karara bağladığı Ali
Çakmak ve Şerefnaz Aygül (B. No: 2013/5961, 1/12/2015) başvurusunda yer
verdiği ilkelere atıf yapmıştır. Kararda, uygulamada uyuşmazlığa tatbik edilen
düzenlemelere paralel farklı düzenlemelerin de bulunduğuna dikkati çeken Daire,
ilgili düzenlemelere ve bu hususa ilişkin Yargıtay kararına da atıf yaparak
istinaf talebini esastan reddetmiştir.
13. Başvurucu, istinaf kararına karşı -istinaf
dilekçesinde ileri sürdüğü aynı nedenlerle- temyiz kanun yoluna başvurmuştur.
14. Yapılan temyiz incelemesi neticesinde Yargıtay 21.
Hukuk Dairesi 27/11/2019 tarihinde başvurucunun temyiz talebini reddederek
kararı onamıştır.
15. Nihai karar başvurucuya 9/12/2019 tarihinde tebliğ
edilmiştir. Başvurucu 3/1/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ
HUKUK
A. Kanun
Hükümleri
16. 25/4/2006 tarihli ve 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri
Kanunu'nun "Kayıt düzeltilmesi" kenar başlıklı 35. maddesinin
(1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Kesinleşmiş mahkeme hükmü
olmadıkça nüfus kütüklerinin hiçbir kaydı düzeltilemez ve kayıtların anlamını
ve taşıdığı bilgileri değiştirecek şerhler konulamaz. Ancak olayların aile
kütüklerine tescili esnasında yapılan maddî hatalar nüfus müdürlüğünce dayanak
belgesine uygun olarak düzeltilir."
17. 5510 sayılı Kanun'un;
i. 38. maddesinin birinci ve ikinci fıkraları şöyledir:
"Malûllük, yaşlılık ve ölüm
sigortalarının uygulanmasında dikkate alınacak sigortalılık süresinin
başlangıcı; sigortalının, mülga 2/6/1949 tarihli ve 5417 sayılı İhtiyarlık
Sigortası Kanununa, mülga 4/2/1957 tarihli ve 6900 sayılı Malûliyet, İhtiyarlık
ve Ölüm Sigortaları Hakkında Kanuna, 17/7/1964 tarihli ve 506 sayılı Sosyal
Sigortalar Kanununa, 2/9/1971 tarihli ve 1479 sayılı Esnaf ve Sanatkârlar ve
Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanununa, 17/10/1983 tarihli
ve 2925 sayılı Tarım İşçileri Sosyal Sigortalar Kanununa, bu Kanunla mülga
17/10/1983 tarihli ve 2926 sayılı Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar
Sosyal Sigortalar Kanununa ve 8/6/1949 tarihli ve 5434 sayılı Türkiye
Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununa, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun
geçici 20 nci maddesi kapsamındaki sandıklara veya bu Kanuna tâbi olarak
malûllük, yaşlılık ve ölüm sigortalarına tabi olarak ilk defa kapsama girdiği
tarih olarak kabul edilir. Uluslararası sosyal güvenlik sözleşmeleri hükümleri
saklıdır.
Bu Kanunun uygulanmasında 18 yaşından
önce malûllük, yaşlılık ve ölüm sigortalarına tâbi olanların sigortalılık
süresi, 18 yaşını doldurdukları tarihte başlamış kabul edilir. Bu tarihten
önceki süreler için ödenen malûllük, yaşlılık ve ölüm sigortaları primleri,
prim ödeme gün sayılarının hesabına dahil edilir."
ii. 57. maddesinin ikinci ve üçüncü fıkraları şöyledir:
"Malûllük, yaşlılık ve ölüm
sigortalarına ilişkin yaş ile ilgili hükümlerin uygulanmasında, sigortalıların
ve hak sahibi çocuklarının, mülga 2/6/1949 tarihli ve 5417 sayılı Kanun ve
mülga 4/2/1957 tarihli ve 6900 sayılı Kanun ile 17/7/1964 tarihli ve 506
sayılı, 2/9/1971 tarihli ve 1479 sayılı, 17/10/1983 tarihli ve 2925 sayılı, bu
Kanunla mülga 17/10/1983 tarihli ve 2926 sayılı ve 8/6/1949 tarihli ve 5434
sayılı kanunlara, 17/7/1964 tarihli ve 506 sayılı Kanunun geçici 20 nci
maddesine tâbi sandıklara veya bu Kanuna göre ilk defa malûllük, yaşlılık ve
ölüm sigortalarına tâbi olduğu tarihte, nüfus kütüğünde kayıtlı bulunan doğum
tarihleri, sigortalının bu Kanuna göre ilk defa çalışmaya başladığı tarihten
sonra doğan çocuklarının ise nüfus kütüğüne ilk olarak yazılan doğum tarihleri
esas alınır.
İş kazası, meslek hastalığı, malûllük,
yaşlılık ve ölüm sigortalarından gelir ve aylık tahsisleri ile sermaye
değerinin hesabında, iş kazasının olduğu veya meslek hastalığının hekim
raporuyla ilk defa tespit edildiği veya sigortalıların bu Kanuna ve bu Kanunla
yürürlükten kaldırılmış kanunlara tâbi olarak ilk defa çalışmaya başladığı
tarihten sonraki yaş düzeltmeleri dikkate alınmaz."
18. 506 sayılı mülga Kanun’un;
i. 60. maddesinin (G) bendi şöyledir:
"Yaşlılık aylığından yararlanma
esas ve şartları aşağıda gösterilmiştir:
…
G) Bu maddenin uygulanmasında; 18
yaşından önce Malullük, Yaşlılık ve Ölüm Sigortalarına tabi olanların
sigortalılık süresi, 18 yaşını doldurdukları tarihte başlamış kabul edilir.
Ancak, bu tarihten önceki süreler için ödenen Malullük, Yaşlılık ve Ölüm Sigortaları
primleri, prim ödeme gün sayılarının hesabına dahil edilir."
ii. Geçici 54. maddesi şöyledir:
"01/04/1981 tarihinden önce
malullük, yaşlılık ve ölüm sigortalarına tescil edilmiş olanlar hakkında 60
ıncı maddenin (G) fıkrası hükmü uygulanmaz."
iii. 120. maddesinin ikinci ve üçüncü fıkraları şöyledir:
"Malullük, Yaşlılık ve Ölüm
Sigortalarına ilişkin yaş ile ilgili hükümlerin uygulanmasında, sigortalıların
ve hak sahibi çocuklarının, sigortalının yürürlükten kaldırılmış 5417 ve 6900
sayılı kanunlara veya bu kanuna tabi olarak ilk defa çalışmaya başladığı
tarihte nüfus kütüğünde kayıtlı bulunan doğum tarihleri, sigortalının sigortaya
tabi olarak ilk defa çalışmaya başladığı tarihten sonra doğan çocuklarının da
nüfus kütüğüne ilk olarak yazılan doğum tarihleri esas tutulur.
İş kazalarıyla meslek hastalıkları,
malullük, yaşlılık ve ölüm sigortasından gelir ve aylık tahsisleri ile sermaye
değerinin hesabında, iş kazasının olduğu veya meslek hastalığının hekim
raporuyla ilk defa tespit edildiği veya sigortalıların yürürlükten kaldırılmış
5417 ve 6900 sayılı kanunlara veya 506 sayılı Kanun ile diğer sosyal güvenlik
kurumlarına tabi olarak ilk defa çalışmaya başladığı tarihten sonraki yaş
tashihleri dikkate alınmaz."
B. Anayasa
Mahkemesi Kararları
19. Anayasa Mahkemesinin 506 sayılı mülga Kanun’un 120.
maddesinin üçüncü fıkrasının Anayasa’ya aykırı olduğu iddiasıyla yapılan bir
itiraz başvurusunda verdiği 18/1/2005 tarihli ve E.2005/4, K.2005/7 sayılı
kararının ilgili kısmı şöyledir:
"Devletin, personel politikasını
belirlemede büyük önemi olan emeklilik düzenini, aktüeryal dengeleri gözeterek
bilimsel verilere göre belirlemesi ve buna göre gerekli yasal düzenlemeleri
yapması doğaldır. Devletin bilimsel verilere dayanarak kurduğu bu düzenin
korunması Anayasa'nın 60. maddesinde yer alan sosyal güvenlik hakkının
güvenceye alınması için de zorunlu bir gerekliliktir. Nesnel ve sürekli
kurallarla sağlam ve sağlıklı temellere oturtulmayan bir sosyal güvenlik
kuruluşunun, mahkeme kararları ile alınan yaş düzeltmeleri sonucu ortaya çıkan
erken emeklilik gibi nedenlerle aktüeryal dengesinin bozulması, sosyal güvenlik
sisteminin sürdürülemez bir duruma gelmesine sebep olabilir.
Sosyal güvenlik kurumlarına tabi olarak
çalışılmaya başlanıldığı tarihten sonraki yaş düzeltmelerinin dikkate
alınmayacağını öngören itiraz konusu kuralın, sosyal güvenlik sisteminin kimi
aksaklıklara yol açmadan sürdürülmesi amacına yönelik olarak düzenlendiği
kuşkusuzdur. Burada yargı kararı hukuksal olarak değerini ve geçerliliğini korumakta,
sadece emeklilik yönünden sonuç doğurmamaktadır.
Öte yandan, yasa önünde eşitlik ilkesi,
hukuksal durumları aynı olanlar için söz konusudur. Bu ilke ile eylemli değil
hukuksal eşitlik öngörülmüştür. Eşitlik ilkesinin amacı, aynı durumda bulunan
kişilerin yasalar karşısında aynı işleme bağlı tutulmalarını sağlamak, ayırım
yapılmasını ve ayrıcalık tanınmasını önlemektir. Bu ilkeyle, aynı durumda
bulunan kimi kişi ve topluluklara ayrı kurallar uygulanarak yasa karşısında
eşitliğin çiğnenmesi yasaklanmıştır. Yasa önünde eşitlik, herkesin her yönden
aynı kurallara bağlı tutulacağı anlamına gelmez. Durumlarındaki özellikler,
kimi kişiler ya da topluluklar için değişik kuralları ve uygulamaları
gerektirebilir. Aynı hukuksal durumlar aynı, ayrı hukuksal durumlar farklı
kurallara bağlı tutulursa Anayasa'da öngörülen eşitlik ilkesi zedelenmez.
İtiraz konusu kural, herhangi bir sosyal
güvenlik kurumuna bağlı olarak çalışanlardan ilk defa çalışmaya başladıkları
tarihten sonra yaş düzeltmesi yaptıranlar arasında farklılık yaratmadığından
eşitlik ilkesine aykırılık görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle itiraz konusu
kural, Anayasa'nın 10., 60. ve 138. maddelerine aykırı olmadığından istemin
reddi gerekir.”
20. Anayasa Mahkemesinin 5510 sayılı Kanun’un 57.
maddesinin üçüncü fıkrasının Anayasa’ya aykırı olduğu iddiasıyla yapılan bir
itiraz başvurusunda verdiği 11/4/2019 tarihli ve E.2019/5, K.2019/24 sayılı
kararının ilgili kısmı şöyledir:
"18. Anayasa’nın 138. maddesinin
son fıkrasında yasama ve yürütme organları ile idarenin mahkeme kararlarına
uymak zorunda olduğu, bu organlar ile idarenin mahkeme kararlarını hiçbir
suretle değiştiremeyeceği ve bunların yerine getirilmesini geciktiremeyeceği
kurala bağlanmıştır. Bu maddede öngörülen mahkeme kararlarının bağlayıcılığı
ilkesi, kanun koyucunun Anayasa’ya uygun olması koşuluyla genel düzenleme yapma
yetkisini ortadan kaldırmaz.
19. Kesin hüküm niteliği taşıyan bir
yargı kararının yerine getirilmesi sonucunda oluşan yeni durumların bazı
hukuksal konular yönünden sonuç doğurmaması bu yargı kararının uygulanmadığı
anlamına gelmemektedir. Kural mahkeme kararlarının geçersiz kılınmasına yönelik
bir düzenleme olmayıp sosyal güvenlik sisteminin işleyişinde belirliliği ve
öngörülebilirliği sağlama ile kamu yararı amacıyla sadece emeklilik işleminde
yaş düzeltilmesini daha sıkı koşullara bağlamakta, sonuçta sigortalı olarak işe
başladıktan sonra yapılan yaş değişikliğinin emeklilik aylığına ilişkin
işlemlerde dikkate alınmaması sonucunu doğurmaktadır. Bu bakımdan yargı kararı
hukuksal olarak değerini ve geçerliliğini korumakta, sadece bu karara emeklilik
yönünden sonuç bağlanmamaktadır. İşe başlamadan önce yapılan yaş değişiklikleri
ise emeklilik işlemleri dâhil tüm yönlerden hukuksal sonuç doğurmaya devam
etmektedir.
20. Açıklanan nedenlerle kural,
Anayasa’nın 2., 10., 36., 60. ve 138. maddelerine aykırı değildir. İtirazın
reddi gerekir."
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
21. Anayasa Mahkemesinin 31/1/2024 tarihinde yapmış
olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
22. Başvurucu; doğum tarihinin sehven 1/1/1972 olarak
yazıldığını, gerçek doğum tarihinin 1/1/1969 olduğunu ve bu hususun Kocaeli 1.
Asliye Hukuk Mahkemesinin 21/4/1987 tarihli kararıyla hükme bağlandığını
belirtmiştir. Yaş tashihi hakkında verilen bu kararın kesin hüküm niteliği arz
ettiğini belirten başvurucu, 5510 sayılı Kanun'un 57. maddesinin uyuşmazlığa
tatbik edildiği gerekçesiyle davasının -yaş tashihi hakkındaki kesin hükme
rağmen- reddedilmesinin Anayasa'nın hukuk devleti ilkesi ile temel hak ve
özgürlüklere ilişkin düzenlemelerine aykırılık teşkil ettiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
23. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar
başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan
faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve
savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
24. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder. Başvurucunun şikâyetinin özü, hakkında yaş
tashihine ilişkin olarak tesis edilen kesinleşmiş mahkeme kararının emeklilik
hakkının tespiti için açtığı davada dikkate alınmayarak davanın reddine karar
verilmesine yöneliktir. Somut olayda başvurucunun iddialarının adil yargılanma
hakkı kapsamındaki hakkaniyete uygun yargılanma hakkı yönünden incelenmesi
gerektiği değerlendirilmiştir.
1. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
25. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı
anlaşılan hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas
Yönünden
a. Genel
İlkeler
26. Anayasa’nın 36. maddesinde ifade edilen hak arama
özgürlüğü ve adil yargılanma hakkı, sadece yargı mercileri önünde davacı ve
davalı olarak iddia ve savunmada bulunma hakkını değil yargılama sonunda hakkı
olanı elde etmeyi de kapsayan bir haktır (AYM, E.2009/27, K.2010/9, 14/1/2010).
27. Anayasa Mahkemesi iptal veya itiraz yoluyla gündemine
gelen davalarda, Anayasa'nın 2. maddesinde belirtilen hukuk devletinin eylem ve
işlemleri hukuka uygun, insan haklarına dayanan, bu hak ve özgürlükleri koruyup
güçlendiren, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek
sürdüren, hukuk güvenliğini sağlayan, bütün etkinliklerinde hukuka ve
Anayasa'ya uyan, işlem ve eylemleri bağımsız yargı denetimine bağlı olan devlet
olduğunu belirterek hukuki güvenlik ilkesinin hukuk devletinin unsurlarından
biri olduğunu ifade etmiştir (AYM, E.2006/61, K.2007/91, 30/11/2007; AYM,
E.2014/73, K.2014/98, 22/5/2014).
28. Anayasa Mahkemesi, bu kavramların içeriğini
kararlarında tanımlamış; kişilerin hukuki güvenliğini sağlamayı amaçlayan
hukuki güvenlik ilkesinin hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin
tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal
düzenlemelerinde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli
kıldığını, belirlilik ilkesinin ise yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de
idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık,
net, anlaşılır ve uygulanabilir olmasını, ayrıca kamu otoritelerinin keyfî
uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesini ifade ettiğini belirtmiştir
(AYM, E.2013/64, K.2013/142, 28/11/2013).
29. Anayasa Mahkemesi, bazı kararlarında hukuk güvenliği
ilkesinin bir gereği olarak kuralların öngörülebilir olması gerektiğinden
açıkça bahsetmiş; hukuk güvenliğinin temel hak güvencelerinde korunan ortak değer
olduğunu, hukuk devletinde hukuk normlarının öngörülebilir olması ve bireylerin
tüm işlem ve eylemlerinde devlete güven duyabilmesi gerektiğini ifade etmiştir
(AYM, E.2008/19, K.2010/17, 28/1/2010).
30. Adil yargılanma hakkı ile bağlantılı olan kesin hükme
saygı ilkesi, kesinleşmiş bir mahkeme hükmüyle bireylere tanınan statüye (hak
ve borçlara) hukuk düzenince istisnai durumlar dışında müdahale edilmemesini
gerekli kılar (Mustafa Altın [GK], B. No: 2018/10018, 27/10/2021, § 63).
Kesin hükme saygı ilkesi, yürürlükteki kurallara göre çözümlenen bir
konunun o konunun ilgilileri arasında -kanunun öngördüğü yargılamanın
yenilenmesi gibi ayrık durum dışında- yeniden incelenmesine engeldir.
Değişik kanunlarda yer alan bu hukuksal kurum, yargı alanında kararlılık
sağlamak amacına bağlanmaktadır. Biçimsel ve nesnel anlamda tanımları yapılan
bu kurumun ögeleri; yargı kararlarına tanınan bir nitelik olması, bu niteliğin
yasalarla tanınması ve yargı kararına uyulması zorunluluğudur (Mustafa
Altın, § 57; AYM, E.1988/36, K.1989/24, 2/6/1989).
31. Kesin hükme saygı ve kesin hükmün bağlayıcı olması,
hükmü veren mahkeme de dâhil diğer bütün mahkemelerin ve diğer ilgili
kurumların bu kararla bağlı olması anlamına gelir. Yargının verdiği ve
bağlayıcı olan kesin hüküm, zarar gören taraflardan biri açısından işlevsiz
duruma getirilmişse adil yargılanma hakkının sağladığı güvencelerin bir anlamı
kalmayacaktır (Mustafa Altın, § 58; Arman Mazman, B. No:
2013/1752, 26/6/2014, § 65; Alba İnşaat Tic. Ltd. Şti., B. No:
2013/1313, 26/2/2015, §§ 53, 54).
b. İlkelerin
Olaya Uygulanması
32. Somut olayda başvurucu, yaşının düzeltilmesine
ilişkin kesinleşmiş mahkeme kararının emeklilik işlemlerinde dikkate
alınmadığından ve bu durumun Kocaeli 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 21/4/1987
tarihli kararın uygulanmaması sonucunu doğurduğundan yakınmaktadır. Yaş tashihi
kararı ile nüfus kayıtlarının gerçek duruma uygun hâle getirilmesi ve
kütüklerin doğru şekilde tutulması amaçlanmakta olup eldeki uyuşmazlık yönünden
başvurucunun doğum tarihinin nüfus idaresi tarafından Kocaeli 1. Asliye Hukuk
Mahkemesinin 21/4/1987 tarihli kararı doğrultusunda değiştirilmiş ve bu şekilde
kararın icra edilmiş olduğu görülmektedir.
33. Bu bağlamda başvurucunun yaşının düzeltilmesine
yönelik olarak verilen 21/4/1987 tarihli mahkeme kararının 5510 sayılı Kanun’un
57. ve 506 sayılı mülga Kanun’un 120. maddelerinin ikinci ve üçüncü fıkraları
uyarınca emeklilik işlemlerinde sonuç doğurmaması, mahkeme kararlarının icra
edilmemesi sonucunu doğurmamaktadır. Emeklilik işlemlerinde, sigortalı olarak
çalışılmaya başlandığı tarih itibarıyla nüfus kütüğünde kayıtlı olan doğum
tarihinin esas alınmasını öngören kuralların, emeklilik düzeninin aktüeryal
dengeler gözetilerek bilimsel verilere göre belirlenmesi ve sosyal güvenlik sisteminin
birtakım aksaklıklara yol açılmadan sürdürülmesi amacına yönelik olarak
düzenlendiği anlaşılmaktadır. Burada yargı kararları hukuksal olarak değerini
ve geçerliliğini korumakta, sadece emeklilik yönünden sonuç yaratmamaktadır
(benzer yönde bir değerlendirme için bkz. Ali Çakmak ve Şerefnaz Aygül,
§ 52).
34. Nitekim Anayasa Mahkemesinin somut uyuşmazlığa
dayanak teşkil eden 506 sayılı mülga Kanun’un 120. maddesinin üçüncü fıkrası
ile 5510 sayılı Kanun’un 57. maddesinin üçüncü fıkrasına ilişkin olarak norm
denetiminde verdiği kararlarındaki değerlendirmesi de aynı yöndedir (bkz. §§
19, 20).
35. Bu itibarla başvurucunun yaş tashihine ilişkin
mahkeme kararının ilgili mevzuat hükümleri uyarınca emeklilik işlemleri
yönünden sonuç doğurmamasının kararların uygulanmadığı veya hukuksal değerini
ve geçerliliğini kaybettiği şeklinde yorumlanamayacağı sonucuna varılmıştır.
36. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 36. maddesinde
güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki hakkaniyete uygun
yargılanma hakkının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
Hasan Tahsin GÖKCAN, Yıldız SEFERİNOĞLU ve Selahaddin
MENTEŞ bu görüşe katılmamıştır.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkı kapsamındaki hakkaniyete uygun yargılanma hakkının İHLAL
EDİLMEDİĞİNE Hasan Tahsin GÖKCAN, Yıldız SEFERİNOĞLU ve Selahaddin MENTEŞ'in
karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,
C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde
BIRAKILMASINA,
D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına
GÖNDERİLMESİNE 31/1/2024 tarihinde karar verildi.
KARŞIOY GEREKÇESİ
1. Başvuruda SGK tarafından yaşlılık aylığı bağlanması
işlemi sırasında başvuranın yaş düzeltmeye ilişkin kesinleşmiş mahkeme kararı
dikkate alınmamıştır. Başvuran bu nedenle açtığı emeklilik hakkının tespiti
davasının 5510 sayılı Kanunun 57. maddesi uyarınca kabul edilmemesinin mahkeme
kararının uygulanmaması sonucunu doğurması nedeniyle adil yargılanma hakkının
ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Mahkememiz çoğunluğu tarafından karara temel alınan
gerekçede yaş düzeltilmesine ilişkin mahkeme kararının nüfus kayıtlarının
düzenli tutulmasına ilişkin olarak uygulanıp kayıtların düzeltildiği, bununla
birlikte düzeltilmiş kaydın emeklilikte esas alınmamasının mahkeme kararının
icra edilmemesi anlamına gelmediği, öte yandan uygulamaya esas kanun hükmünün
iptal isteminin de Mahkememiz tarafından reddedildiği belirtilerek başvuru
kabul edilemez bulunmuştur.
3. Öncelikle başvuruya konu işleminin yasal dayanağını
oluşturan kuralın iptal isteminin reddine dair AYM'nin 2019/5 E. - 2019/24 K.
sayılı kararına karşı yazdığımız karşıoy gerekçelerine atıf yaparak, kuraldaki
düzenlemenin gerek sosyal güvenlik hakkına (AY m. 60) gerekse adil yargılanma
hakkı yönlerinden yarattığı sorunlara işaret etmek istiyorum.
4. Çoğunluk kararında söylenenin aksine meselenin
kesinleşmiş mahkeme kararlarının kesin hüküm otoritesinin hüküm doğurmasıyla
bağlantısı bulunmaktadır. Çünkü bir kişinin gerçek doğum tarihinin nüfus
kaydından farklı olduğunun kesinleşen mahkeme kararıyla tespit edilmesi, hukuk
düzeni bakımından gerçeğin bu olduğu anlamına gelmektedir. Hukuken belirlenen
gerçek doğum tarihine ilişkin kesin hükmün ilgili bütün alanlarda hukuki sonuç
doğurması zorunludur.
5. Mahkemelerin kesinleşen kararlarının otoritesinin
tanınması hukuk devletinin ve hukuk güvenliği ilkesinin bir gereğidir. Başka
deyişle kesin hükmün otoritesi-dokunulmazlığı ilkesi hukuk devleti (AY
m. 2) kapsamında anayasal güvence altındadır. AYM söz konusu ilkeyi kesin
hükme saygı ilkesi olarak nitelemekte ve bu ilkenin uluslararası hukuk
düzenine özgü ve hukukun genel ilkelerinden biri olarak kabul gördüğünü ifade
etmektedir. Mahkeme ayrıca Anayasanın 138. maddesinde yer alan mahkeme
kararlarının geciktirilmeksizin uygulanması yükümlülüğünün de kesin hükme saygı
ilkesinin bir gereği olduğunu kabul etmektedir (bkz. Arman Mazman, B. No:
2013/1752, 26.6.2014, par. 65; Alaaddin Bayram, B. No: 2109/25857, 31.3.2022,
p. 45).
6. Öte yandan kesin hükme saygı ilkesi adil yargılanma
hakkının da bir unsurudur. Kesinleşen mahkeme kararlarının hukuki sonuçlarından
bir kısmının tanınmaması adil yargılanma hakkı kapsamında mahkeme hakkının
zedelenmesine, ihlaline neden olur (bkz. AİHM Burdov/Rusya, No: 59498/00,
27.5.2002, par. 35-36; Lunari/İtalya, No: 21463/93, 11.1.2001). Mahkeme
kararının tam veya kısmen yerine getirilmemesi ayrıca kararların icrası hakkını
da ihlal eder.
7. Başvuranın kesinleşen mahkeme kararı ile nüfus kaydına
işlenen gerçek doğum tarihinin emeklilik işleminde esas alınmasına 5510 sayılı
Kanunun 57/2. maddesindeki kural engel olmaktadır. Meşru amaçlarla sosyal
güvenlik hakkına ilişkin mevzuatta böyle bir düzenleme yapılabileceği ileri
sürülebilir. Buna karşın bir mahkeme kararının kesin hüküm otoritesinin
tanınmamasına ilişkin gerekçeler, yukarda değinilen önceki karşıoy
gerekçelerimizle birlikte makul ve kabul edilebilir görünmemektedir. Kesin
hüküm otoritesine istisna için incelenen kural ve gerekçelerinde açıklanan
nedenlerin hukuk devleti ilkesi ile mahkeme hakkına ilişkin bireysel ve kamusal
olarak beklenen yararlardan daha üstün olduğu da gösterilememiştir. Belirtilen
nedenlerle başvuranın adil yargılanma hakkı kapsamında mahkeme hakkı ve
kararların icrası hakkının ihlal edildiği görüşündeyim.
|
|
|
|
Başkanvekili
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
KARŞIOY
1. Çoğunluğun, Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) tarafından
yaşlılık aylığı bağlanması, sigortalı çalışmaya başladıktan sonra yapılmış yaş
tashihine ilişkin kesinleşmiş mahkeme kararının dikkate alınmaması üzerine
emeklilik hakkının tespiti için açılan davanın reddine karar verilmesi nedeniyle,
yaş tashihine ilişkin kararının ilgili mevzuat hükümleri uyarınca emeklilik
işlemleri yönünden sonuç doğurmamasının, kararların uygulanmadığı ya da
hukuksal değerini ve geçerliliğini kaybettiği şeklinde yorumlanamayacağı,
dolayısıyla da adil yargılanma hakkının ihlal edilmediği açık olduğundan
"açıkça dayanaktan yoksun olması" nedeniyle kabul edilemez olduğuna
dair kararına iştirak etmiyoruz.
2. Anayasa'nın 138/4 maddesi:
"Yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme
kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir
suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez."
şeklindedir.
3. 5510 sayılı Kanun'un 57/3 maddesi:
"İş kazası, meslek hastalığı, malûllük, yaşlılık ve
ölüm sigortalarından gelir ve aylık tahsisleri ile sermaye değerinin hesabında,
iş kazasının olduğu veya meslek hastalığının hekim raporuyla ilk defa tespit
edildiği veya sigortalıların bu Kanuna ve bu Kanunla yürürlükten kaldırılmış
kanunlara tâbi olarak ilk defa çalışmaya başladığı tarihten sonraki yaş
düzeltmeleri dikkate alınmaz." şeklindedir. Yasal düzenlemeye göre,
ilk defa sigortalı çalışmaya başladığı tarihte nüfus kütüğündeki kayıtların
mutlak olarak esas alınacağı, sigorta kaydından sonraki bir tarihte mahkeme
kararı ile de olsa yaş tashihlerinin emeklilik işlemelerinde hiçbir şekilde
dikkate alınmayacağı hüküm altına alınmıştır. Bu şekildeki yasal düzenleme
(Kanun) ile, bir nevi Anayasa'nın 138/4 maddesine bir istisna getirilmiş
olmaktadır. Bu haliyle de kanundan kaynaklanan bir hukuka aykırılık da söz
konusu olmaktadır.
4. Medeni Kanun'un "Kişisel Durum Sicili"
başlığı altında bulunan;
-"Sicil" kenar başlıklı 36. maddesi
"Kişisel durum, bu amaçla tutulan resmî sicille belirlenir."
-"Görevliler" kenar başlıklı 37. maddesi
"Kişisel durum sicili, Devletçe atanan memurlar tarafından tutulur. Sicil
kayıtlarını tutmak ve örnek vermek bu memurların görevidir."
-"Sorumluluk" kenar başlıklı 38. maddesi
"Kişisel durum sicilinin tutulmasından doğan zararlar, kusurlu memura rücu
edilmek kaydıyla, Devletçe tazmin edilir."
-"Düzeltme" kenar başlıklı 39. maddesi
"Mahkeme kararı olmadıkça, kişisel durum sicilinin hiçbir kaydında
düzeltme yapılamaz. " şeklindedir.
5. Nüfus Hizmetleri Kanunu'nun 35/1 maddesi:
"Kesinleşmiş mahkeme hükmü olmadıkça nüfus
kütüklerinin hiçbir kaydı düzeltilemez ve kayıtların anlamını ve taşıdığı
bilgileri değiştirecek şerhler konulamaz. Ancak olayların aile kütüklerine
tescili esnasında yapılan maddî hatalar nüfus müdürlüğünce dayanak belgesine
uygun olarak düzeltilir. " şeklinde düzenlenmiştir.
6. Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 218/2 maddesi:
"Kovuşturma evresinde mağdur veya sanığın yaşının
ceza hükümleri bakımından tespitiyle ilgili bir sorunla karşılaşılması halinde;
mahkeme, ilgili kanunda belirlenen usule göre bu sorunu çözerek hükmünü
verir." şeklindedir. Bu düzenlemeye göre ceza mahkemelerine kovuşturma
aşamasında yaş düzeltme yetkisi verilmiş olup, muhtemel yaş tashihi kararı ile
ilgilinin cezai sorumluluğunda artış veya azalması söz konususu olabilecek veya
infaz rejiminde de değişiklik olabilecektir.
7. Yukarıda açıklandığı üzere, Anayasa'nın 138/4 maddesi,
mahkeme kararlarına uyma zorunluluğunu düzenlemekte ve hiçbir istisnaya da yer
verilmemektedir. Yaş tashihi kararlarının ilgilinin sicilinde değişiklik
yapılmasına karşın; "yargı kararı hukuksal olarak değerini ve
geçerliliğini korumakta, sadece emeklilik yönünden sonuç doğurmamaktadır."
şeklindeki yorum Anayasa'nın 138/4 maddesindeki emre uygun bir yaklaşım
değildir.
8. Kesinleşmiş mahkeme kararlarının, emeklilik
işlemlerinde itibar edilmemesi Anayasa'nın 2. maddesinde ifadesini bulan "Hukuk
Devleti" ilkesiyle de bağdaşmamaktadır.
Yaş düzeltme ile ilgilisinin cezai sorumluluğun kapsamı,
mahiyeti genişleyebilecek, ceza miktarı arttırılarabilecek ve hatta infaz
rejiminde de ciddi şekilde ağırlaştırabilecekken, aynı mahkeme kararının
emeklilik işlemlerinde hüküm ifade etmeyeceğini kabul etmek Hukuk Devleti
ilkesi ile bağdaşmayacaktır.
9. Anayasa'nın 36. maddesi:
"Herkes, meşrû vasıta ve yollardan faydalanmak
suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile
adil yargılanma hakkına sahiptir." şeklindedir.
10. Yaş düzeltmeye ilişkin kesinleşmiş mahkeme
kararlarının uygulanmaması "adil yargılanma hakkı"nın bir parçası
olan "mahkemeye erişim hakkı" kapsamında değerlendirilmektedir. Hak
arama özgürlüğü ve adil yargılanma hakkı sadece yargı mercileri önünde davacı
ve davalı olarak iddia ve savumada bulunma hakkını değil, yargılama sonunda
hakkı olanı elde etmeyi de kapsayan bir hak olduğu Anayasa Mahkemesince bir çok
kez vurgulanmıştır.
11. Mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne
götürme ve aynı zamanda mahkemece verilen kararın uygulanmasını isteme
haklarını da kapsadığı ve karar uygulanmazsa yargılamanın da bir anlamı
olmayacağı AİHM kararlarında da ortaya konmuş bulunmaktadır.
12. Yukarıda açıklanan nedenlerle çoğunluğun görüşüne
katılmıyoruz.
Üye
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
Üye
Selahaddin MENTEŞ
|