TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
CAVİT KOÇAK BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2020/16221)
Karar Tarihi: 27/2/2024
Başkan
:
Kadir ÖZKAYA
Üyeler
Engin YILDIRIM
M. Emin KUZ
Rıdvan GÜLEÇ
Yıldız SEFERİNOĞLU
Raportör
Çağlar ÖNCEL
Başvurucu
Cavit KOÇAK
Vekili
Av. Uğur ALTUN
I. BAŞVURUNUN ÖZETİ
1. Başvuru; yurt dışına çıkma yasağı şeklindeki adli kontrol tedbirine karar verilmesi nedeniyle özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
A. Bireysel Başvuruya Konu Süreç
2. Fransa'da yaşayan başvurucuya ilişkin düzenlenen 10/1/2019 tarihli Araştırma Tutanağı'nda Bank Asya hesabının bakiyesinde 2013 yılı Aralık- 2014 yılı Aralık döneminde 873,78 TL artış olduğunun belirlenmesi nedeniyle başvurucu hakkında Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ile bağlantılı olarak örgüte bilerek ve isteyerek yardım etme suçundan soruşturma başlatılmıştır. Gaziantep Cumhuriyet Başsavcılığı (Başsavcılık) tarafından 14/11/2019 tarihinde Sulh Ceza Hâkimliğinden başvurucunun ifadesinin alınması ve serbest bırakılmasına yönelik yakalama emri düzenlenmesi talep edilmiştir. İlgili hâkimlik, 23/11/2019 tarihinde başvurucu hakkında yakalama emri düzenlemiştir.
3. Başvurucu 16/2/2020 tarihinde Ankara Esenboğa Havalimanı'ndan yurda giriş yapmış ve ifadesi alınarak yurt dışına çıkışının yasaklanması şeklinde adli kontrol altına alınması talebiyle Gaziantep 6. Sulh Ceza Hâkimliğine (Hâkimlik) sevk edilmiştir. Hâkimlik, aynı tarihte 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 109. maddesinin (3) numaralı fıkrasının (a) bendi gereğince başvurucunun yurt dışına çıkamaması şeklinde adli kontrol tedbiri uygulanarak serbest bırakılmasına karar vermiştir. Kararda, atılı suçun işlendiğine ilişkin kuvvetli şüphe uyandıracak somut delillerin bulunduğu vurgulanarak suçun vasıf ve mahiyeti ile dosya kapsamındaki tüm tutanaklar dikkate alınarak, soruşturma sonunda başvurucu hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmesine; iddianame düzenlenmesi hâlinde ise mahkemesinde ilk sorgusunun yapılmasına kadar adli kontrol altına alındığı belirtilmiştir.
4. Başsavcılık 25/2/2020 tarihinde başvurucunun ülkemizde ikamet adresinin bulunmadığı ve Ankara'da yakalandığı gerekçesiyle yetkisizlik kararı ile dosyanın Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine karar vermiştir. Başvurucunun çeşitli tarihlerde adli kontrol tedbirinin kaldırılmasına ve -gerekli görülmesi hâlinde- teminat yatırılması şeklinde adli kontrol tedbiri uygulanmasına yönelik taleplerde bulunduğu ve Hâkimliklerce mevcut delil durumu ile soruşturmanın devam ettiği belirtilerek başvurucu hakkındaki adli kontrol tedbirinin devamına karar verildiği anlaşılmaktadır.
5. Son olarak Ankara 8. Sulh Ceza Hâkimliğinin adli kontrol tedbirinin devamına ilişkin nihai nitelikteki kararı başvurucuya 27/5/2020 tarihinde tebliğ edilmiş ve başvurucu 12/6/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. Bireysel Başvuru Sonrası Süreç
6. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 23/10/2020 tarihinde başvurucu hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiş ve aynı tarihte adli kontrol kararı resen kaldırılmıştır.
7. Başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
II. DEĞERLENDİRME
8. Başvurucu; eşi ve çocukları ile birlikte uzun yıllar Fransa'da yaşadığını ve bu ülkede işyerinin bulunduğunu, hakkında soruşturma yürütüldüğünü bilmesine rağmen tatil amacıyla ülkemize geldiğini beyan etmiştir. Ülkeye geldikten hemen sonra ifade verdiğini ancak somut hiçbir gerekçe olmadan yurt dışına çıkışının yasaklandığını belirten başvurucu, Bank Asyada hesabının bulunması nedeniyle verilen kararın hukuka aykırı olduğunu ileri sürmüştür. Ailesinin ve işinin yurt dışında olması nedeniyle adli kontrol kararının tutuklama ile aynı sonuçlara yol açtığını belirterek özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının, kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının, adil yargılanma hakkının, seyahat ve yerleşme özgürlüğünün ve ayrımcılık ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
9. Bakanlık görüşünde, başvurucu hakkındaki soruşturmanın sonucunda kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmesi nedeniyle adli kontrol kararının kaldırıldığı bildirilerek seyahat özgürlüğüne yönelik iddiaların kişi ve konu bakımından yetkisizlik nedeniyle bireysel başvuru kapsamında olmadığı vurgulanmıştır. Öte yandan başvurucunun özel hayata ve aile hayatına saygı hakkı ile adil yargılanma hakkı kapsamındaki şikâyetlerinin incelenmesinde Anayasa ve ilgili mevzuat hükümlerinin, Anayasa Mahkemesi içtihadı ve somut olayın kendine özgü şartlarının dikkate alınması gerektiği belirtilmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanında bireysel başvuru formundaki hususları tekrar etmiştir.
10. Başvuruya konu yurt dışına çıkmama şeklindeki adli kontrol tedbirinin esas olarak yerleşme ve seyahat hürriyeti kapsamında kaldığı açıktır. Anayasa Mahkemesinin daha önceki kararlarında, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne (Sözleşme) ek (4) No.lu Protokol’e Türkiye'nin taraf olmadığı hatırlatılarak anılan protokolde yer alan "Serbest dolaşım özgürlüğü"nün ortak koruma alanına girmediği açıklanmıştır (birçok karar arasından bkz. Mehmet Takımsu, B. No: 2016/63712, 7/11/2013, §§ 78-80; Sebahat Tuncel, B. No: 2012/1051, 20/2/2014, § 53; Fevzi Doğaner, B. No: 2014/6453, 20/12/2017, § 14; Onur Can Taştan [GK], B. No: 2018/32475, 27/10/2021, § 48). Bununla birlikte Anayasa Mahkemesi, bireysel başvuru kapsamında olmayan bazı hakların ortak koruma alanı içinde yer alan temel haklarla esaslı şekilde ilişkili olması durumunda ilgili haklarla bağlantı kurularak inceleme yapılmasının mümkün olduğunu da açıklamıştır (ifade özgürlüğü bağlamında bkz. Özgür Sevgi Göral, B. No: 2014/12112, 4/10/2017; özel hayata ve aile hayatına saygı hakkı bağlamında bkz. Şengül Tükel, B. No: 2018/12456, 12/1/2022, § 40). Nitekim Anayasa Mahkemesi Yağmur Erşan ve Onur Can Taştan kararlarında, esasen seyahat özgürlüğü kapsamında kalan pasaport iptalinin, Latife Akyüz ve Hakkı Gök kararlarında ise yurt dışına çıkış yasağı öngören adli kontrol tedbirinin belirli şartların varlığı hâlinde özel hayata ve aile hayatına saygı hakkı kapsamında incelenebileceğini kabul etmiştir (ayrıntılı açıklamalar için bkz. Yağmur Erşan [GK], B. No: 2018/36451, 27/10/2021, §§ 39, 40, 47-51; Onur Can Taştan, §§ 39, 40, 47-51; Latife Akyüz, B. No: 2016/50822, 7/9/2021, 36-38 §§; Hakkı Gök, B. No: 2017/33469, 3/11/2022, §§ 31-33). Bu bağlamda söz konusu tedbirin de başvurucunun gelişimi ve sosyal, mesleki, ekonomik ve ailevi ilişkileri yönünden olumsuz etkilerinin ortaya konulması hâlinde özel hayata ve aile hayatına saygı hakkı kapsamında değerlendirilmesi mümkündür.
11. Somut olayda başvurucunun uzun süredir ailesi ile birlikte Fransa'da yaşadığı ve çalıştığı gözetildiğinde bilhassa başvurucu hakkında uygulanan yurt dışına çıkamama şeklindeki tedbirin başvurucunun kişisel, sosyal ve mesleki ilişkilerine olumsuz etkisinin olduğunu kabul etmek gerekir. Anılan müdahalenin başvurucunun özel hayatına ciddi şekilde etki etmesi ve bu etkinin belirli bir ağırlık düzeyine ulaşması nedeniyle başvurunun özel hayata saygı hakkı kapsamında incelenebilir nitelikte olduğu değerlendirilmiştir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Latife Akyüz, § 38; Hakkı Gök, § 33; Hasan Hüseyin Güney, B. No: 2019/32372, 23/5/2023, § 14).
12. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
13. Ailesiyle birlikte başka bir ülkede yerleşik olan başvurucu hakkında yurt dışına çıkış yasağı şeklinde adli kontrol tedbiri uygulanması özel hayata ve aile hayatına saygı hakkına müdahale oluşturmaktadır. Söz konusu müdahalenin 5271 sayılı Kanun'un 109. maddesine istinaden gerçekleştirildiği görüldüğünden kanuni dayanağı bulunmaktadır. Ayrıca müdahalenin kamu düzeninin sağlanması meşru amacı ile yapıldığı görülmektedir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Latife Akyüz, §§ 43-45; Hasan Hüseyin Güney, § 16). Bu belirlemelerin ardından müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olup olmadığı irdelenecektir.
14. Genel olarak adli kontrol, işlediği iddia olunan bir suçtan dolayı şüpheli veya sanığın, tutuklama sebeplerinin varlığı hâlinde belirli yükümlülükler yüklenerek adli makam ve mercilerin denetimi ve kontrolü altına sokulmasıdır. Adli kontrol koruma tedbiri, tutuklamaya göre kişi özgürlüğünü daha az kısıtladığı ve sanık tutuklanmaksızın muhakemenin yapılabilmesini sağladığı için tutuklama yerine geçmek üzere ihdas edilmiştir. Böylelikle ilgili, bütünüyle özgürlüğünden yoksun bırakılmaksızın denetim altında tutulabilmektedir. Tutuklamaya alternatif bir koruma tedbiri olan adli kontrol, bu özelliğiyle tutuklamaya ancak istisnai hâllerde başvurulması kuralının işlerlik kazanmasına katkıda bulunmakta; tutuklamanın son çare olma özelliğini ortaya koymaktadır (Hülya Kar [GK], B. No: 2015/20360, 27/2/2019, §§ 18, 50; ayrıca bkz. Latife Akyüz, § 46; Hakkı Gök, § 42). Nitekim 5271 sayılı Kanun'un 109. maddesinde, aynı Kanun'un 100. maddesinde belirtilen tutuklama sebeplerinin varlığı hâlinde tutuklama yerine adli kontrol kararı verilebileceği açıkça düzenlenmiştir. Bu durumda anılan mevzuat hükümleri birlikte değerlendirildiğinde, adli kontrol kararı verilebilmesi için kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin ve bir tutuklama nedeninin bulunması gerekir. Elbette uygulanan tedbirin hukuka uygun olduğunu söyleyebilmek için öncelikle suç şüphesinin ve uygulanma nedeninin denetime elverişli olacak şekilde yeterli bir gerekçeyle ortaya konulması gerekir (aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Aret Demirci, B. No: 2018/30446, 8/2/2024, § 17).
15. Nitekim Anayasa Mahkemesi; mahkemelerin koruma tedbiri kararlarında lehte ve aleyhte ileri sürülen bütün delilleri incelemek ve temel hak ve özgürlüklere yapılan müdahaleye katlanmayı gerektirecek nitelikte kamu yararını haklı kılan gerçek bir ihtiyacın varlığını göstermek zorunda olduklarını, süregelen koruma tedbirlerinin devamına ilişkin olarak verilen kararlarda da tedbirin devamını haklı kılan gerekçelerin gösterilmesi ve çatışan menfaatler arasında adil dengenin korunması gerektiğini ifade etmiştir (Hülya Kar, §§ 29, 30, 35; ayrıca bkz. Latife Akyüz, §§ 49-52, 56; Hakkı Gök, §§ 51, 52). Ayrıca Anayasa Mahkemesi Hülya Kar ve Latife Akyüz başvurularında başvuruya konu adli kontrol koruma tedbirinde olduğu gibi tüm koruma tedbirlerinin geçici olduğunu, herhangi bir tedbirin ilanihaye veya herhangi bir kriterden bağımsız olarak süreklilik arz eder biçimde uygulanmasının mümkün olmadığını vurgulamış; süregelen bir koruma tedbirinin durumun gerektirdiğinden daha uzun sürdüğünün anlaşıldığı durumlarda tedbir nedeniyle müdahale edilen anayasal hakların ihlalinin söz konusu olabileceğini belirtmiştir. Anılan kararda, tedbirin türü ve kapsamı konusunda derece mahkemelerinin geniş takdir hakkının bulunduğu ancak yürütülen bir soruşturma veya kovuşturma kapsamında alınan koruma tedbiri ile hedeflenen amaca ulaşmak için hakların daha az sınırlanmasını sağlayacak alternatif yolların bulunup bulunmadığının da dikkate alınması gerektiği belirtilmiştir (Hülya Kar, §§ 25-28, 44; Latife Akyüz, §§ 48-51, 58; Hakkı Gök, §§ 44-47, 54; Hasan Hüseyin Güney, § 17).
16. Bu bağlamda özellikle yurt dışına çıkamamak şeklindeki adli kontrol tedbirine karar verilirken kişinin yurt dışındaki ailevi, kişisel ve mesleki bağları ile kişiye isnat edilen suçun niteliği, delil durumu ve mahkûmiyet hâlinde alacağı cezanın ağırlığı birlikte değerlendirilerek adli kontrol tedbirinden beklenen kamusal menfaat ile başvurucunun menfaatleri arasında adil bir dengenin kurulması ve bu durumun yeterli gerekçeyle açıklanması gerekir ( benzer yöndeki karar için bkz. Hasan Hüseyin Güney, § 18).
17. Somut olayda başvurucunun örgüte bilerek isteyerek yardım etme suçundan başlatılan soruşturma kapsamında 16/2/2020 tarihinde ifadesi alınmış ve aynı tarihte yurt dışına çıkış yasağı şeklinde adli kontrol tedbiri altına alınmasına karar verilmiştir. Devam eden süreçte yetkisizlik kararı ile dosyanın Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine karar verilmiş ve başvurucu hakkındaki adli kontrol kararı 23/10/2020 tarihli kovuşturmaya yer olmadığına kararına kadar devam etmiştir. Başvurucunun soruşturma sırasında müteaddit defa -Fransa'da ailesiyle beraber yaşadığını ve bu ülkede işyerinin bulunduğunu vurgulayarak- tedbirin kaldırılmasını veya değiştirilmesini talep ettiği tespit edilmiştir.
18. Başvurucuya isnat edilen suçun Bank Asyadaki hesap hareketlerine dayandığı ve başvurucunun 16/2/2020 tarihinde ifadesinin alındığı gözetildiğinde, başka hangi delillerin toplanması gerektiği ile başvurucu hakkındaki adli kontrol tedbirinin soruşturmaya ne gibi bir faydası olacağı da açıklanmamıştır. Bunun yanı sıra tedbir kararı ile tedbirin devamına ilişkin kararlarda başvurucunun Fransa'daki kişisel, ailevi ve mesleki bağlarına yönelik itirazlarının tartışılmayarak tekrar içeren, genel ve soyut gerekçelerle taleplerin reddedildiği görülmüştür.
19. Başvurucu hakkında tatbik edilen yurt dışına çıkış yasağı şeklindeki koruma tedbiri ile başvurucunun özel hayatına ve aile hayatına saygı hakkına müdahale edilmiş, başvurucu itirazlarını yargı makamlarına taşımış, buna karşın soruşturma makamları ilgili ve yeterli değerlendirmeler yapmaksızın başvurucunun taleplerini reddetmiştir. Tüm süreç birlikte değerlendirildiğinde soruşturma makamları tarafından, başvurucunun yaşadığı ülkedeki bağları ile isnat edilen suçun vasfı, delil durumu ve muhtemel sonuç cezanın ağırlığı gözetilerek -muhakemenin sağlıklı yürütülmesi ve başvurucunun yargılamaya katılarak savunma hakkını kullanması amaçlarıyla uygulanan- tedbirden beklenen kamusal menfaat ile başvurucunun menfaatleri arasında adil bir denge kurulduğu söylenemez. Ayrıca müdahale konusu tedbire alternatif olabilecek tedbirlerin tartışılmadığı, başvurucunun özel hayatına ve aile hayatına yönelen müdahalenin olumsuz etkilerini azaltacak şekilde hızlı ve özenli bir ceza soruşturması yapılmadığı vurgulanmalıdır. Sonuç olarak yaklaşık 8 ay süren yurt dışı çıkış yasağı şeklindeki müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine uygun olmadığı kanaatine varılmıştır.
20. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır.
III. GİDERİM
21. Başvurucu; ihlalin tespiti ile maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
22. Bireysel başvurudan sonra başvurucu hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar verilerek yurt dışına çıkış yasağının kaldırıldığı belirlendiğinden tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmamaktadır.
23. İhlalin sonuçlarının bütünüyle ortadan kaldırılabilmesi için başvurucuya manevi zararları karşılığında net 30.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir. Başvurucu, maddi zarara ilişkin olarak bilgi ve belge sunmadığından maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
IV. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya net 30.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
D. 446,90 TL harç ve 18.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 19.246,90 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin bilgi için Gaziantep 6. Sulh Ceza Hâkimliği (2020/153 Sorgu) ile Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 27/2/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.