TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
HACI KAHRAMAN BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2020/20350)
Karar Tarihi: 27/2/2024
Başkan
:
Kadir ÖZKAYA
Üyeler
Engin YILDIRIM
M. Emin KUZ
Rıdvan GÜLEÇ
Yıldız SEFERİNOĞLU
Raportör
Kemal ÖZEREN
Başvurucu
Hacı KAHRAMAN
Vekili
Av. Hüseyin ÖZDEMİR
I. BAŞVURUNUN ÖZETİ
1. Başvuru; devlet memurluğundan çıkarma işleminin iptali talebiyle açılan davanın reddedilmesi nedeniyle özel hayata saygı hakkının, yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle de makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
2. Başvurucu, Kadıköy Cumhuriyet Başsavcılığında (Başsavcılık) zabıt kâtibi olarak görev yapmakta iken hakkında sahtecilik ve nitelikli dolandırıcılık suçlarından kamu davası açılmıştır. Başvurucunun İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığınca (Belediye) her yıl ön lisans, lisans, yüksek lisans ve doktora eğitimi yapan yoksul ve ihtiyacı olan öğrencilere verilen burs için Belediyeden öğrenci olmadığı hâlde sahte belgelerle 2006-2007 ve 2007-2008 öğretim yıllarında iki kez toplam 1.060 TL, ayrıca 2007-2008 öğretim yılında öğrenci olmayan amcasının oğlu M.K. adına sahte belgelerle başvurup 100 TL burs aldığı iddia edilmiştir.
3. Aynı iddialardan hareketle başvurucu hakkında disiplin soruşturması başlatılmıştır. Başsavcılık tarafından yürütülen disiplin soruşturmasında başvurucu hakkında devam eden ceza yargılaması sürecine değinilmiştir. Bununla birlikte başvurucunun iş arkadaşlarının ve aynı yerde görev yapan bazı savcıların ifadelerine başvurulmuş, bu kişiler tarafından başvurucunun görevine bağlı, güvenilir, sorumluluk duygusu gelişmiş bir memur olduğuna yönelik beyanlarda bulunulmuştur. Başsavcılık bu beyanları ve başvurucunun aldığı bursları faiziyle birlikte iade ettiğini de vurgulayarak 7/4/2008 tarihli kararıyla başvurucu hakkındaki kararın Adalet Bakanlığı Yüksek Disiplin Kurulu (Kurul) tarafından verilmesi gerektiğini belirtmiştir.
4. Kurul 2/12/2009 tarihli kararıyla 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 125. maddesinin birinci fıkrasının (E) bendinin (g) alt bendinde yer alan memurluk sıfatı ile bağdaşmayacak nitelik ve derecede yüz kızartıcı ve utanç verici hareketlerde bulunmak fiilini işlediğinden bahisle 23/8/2012 tarihinde başvurucunun devlet memurluğundan çıkarılmasına karar vermiştir. Kararda başvurucunun zabıt kâtibi olarak görev yaptığı sırada öğrenci olmadığı hâlde kendisi ve akrabası adına sahte belgeler düzenlemek suretiyle burs aldığı ve başvurucu hakkındaki ceza yargılamasının devam ettiği belirtilmiştir. Öte yandan disiplin soruşturması sürecinde başvurucunun üzerine atılı eylemi kabulüne yönelik beyanlarının da olduğu ifade edilerek, devlet memurlarının güvene layık olduklarını gerek hizmet içinde gerekse hizmet dışındaki davranışlarıyla göstermek zorunda oldukları, resmî sıfatları ile devleti temsil ettikleri, bu nedenle de taşıdıkları sıfatın gerektirdiği şekilde davranmamaları durumunda cezalandırılacağı vurgulanmıştır.
5. Başvurucu tarafından devlet memurluğundan çıkarma işleminin iptali talebiyle İstanbul 7. İdare Mahkemesinde (İdare Mahkemesi) dava açılmıştır. Dava dilekçesinde başvurucu, hakkında devam eden kovuşturma sonucunda beraat edeceğine inandığını, dolandırıcılık kastının bulunmadığını ve pişman olduğunu, dava konusu edilen işlemin geleceğini etkileyecek ve bütün hayatını sona erdirecek nitelikte olduğunu ifade etmiştir. İdare Mahkemesi 24/11/2010 tarihinde davanın reddine karar vermiştir. Kararın gerekçesinde dosya kapsamındaki bilgi ve belgeler ile kendi ifadesinin incelenmesi neticesinde başvurucuya isnat edilen fiilin sabit olduğunun anlaşıldığı ve eylemine uyan devlet memurluğundan çıkarma cezası ile cezalandırılması işleminde hukuka aykırılık bulunmadığı belirtilmiştir. Ayrıca kararda başvurucuya disiplin cezası verilmesine dayanak teşkil eden fiil nedeniyle İstanbul 5. Ağır Ceza Mahkemesindeki (Ceza Mahkemesi) yargılamanın devam ettiği ifade edilmiştir.
6. Başvurucu bu karara karşı temyiz talebinde bulunmuştur. Temyiz dilekçesinde başvurucu, burs için başvurduğu dönemde memuriyet görevine devam etmekle birlikte öğrenci olduğunu, yaşadığı ekonomik sıkıntılar nedeniyle burs başvurusunda bulunduğunu, yaptığının yanlış olduğunu düşünerek aldığı bursları sonrasında Belediyeye iade ettiğini belirtmiştir. Aynı zamanda disiplin soruşturması sürecinde dinlenen tanıkların kendisinden özverili çalışan, astları ve üstleri tarafından takdir edilen bir kişi olarak bahsedildiğini fakat bu durumun alt ceza uygulanması için dikkate alınmadığını ifade etmiştir.
7. Danıştay (kapatılan) Onaltıncı Dairesi 24/3/2016 tarihli kararıyla İdare Mahkemesi kararının gerekçe eklenmek suretiyle onanmasına karar vermiştir. Eklenen gerekçede ceza yargılaması sonucunda başvurucunun hapis cezası ve adli para cezası ile cezalandırılmasına, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ve 5 yıl süreyle denetimli serbestlik süresine tabi tutulmasına karar verildiği vurgulanmıştır. Bununla birlikte İdare Mahkemesince, Türk Ceza Kanunu kapsamında suç teşkil ettiği anlatımıyla kabul edilen eylemin sübuta erdiği şeklinde ifade kullanılmasında, masumiyet karinesi uyarınca hukuki isabet görülmemiş ise de başvurucunun zabıt kâtibi olarak görev yaptığı sırada, memurluk sıfatı ile bağdaşmayacak nitelik ve derecede yüz kızartıcı ve utanç verici hareketlerde bulunduğu hususunun sabit olduğu ve dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna varıldığı belirtilmiştir. Bu karara karşı yapılan karar düzeltme talebi Danıştay Beşinci Dairesinin 20/1/2020 tarihli kararıyla reddedilmiştir.
8. Başvurucu nihai hükmü öğrendikten sonra süresinde bireysel başvuruda bulunmuştur. Başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
9. Öte yandan yürütülen ceza yargılaması sonucunda Ceza Mahkemesinin 31/10/2014 tarihli kararıyla başvurucunun ayrı ayrı üç kez işlediği eylemlerden dolayı resmî belgede sahtecilik suçundan 1 yıl 8 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına, 5 yıl süre ile denetimli serbestlik süresine tabi tutulmasına; ayrı ayrı iki kez işlediği eylemlerden dolayı dolandırıcılık suçundan, 1 yıl 3 ay hapis ve 700 TL adli para cezası ile 11 ay 3 gün hapis ve 160 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına, 5 yıl süre ile denetimli serbestlik süresine tabi tutulmasına karar verilmiştir. Ceza Mahkemesinin 27/2/2020 tarihli kararıyla dolandırıcılık suçundan açıklanması geri bırakılan hükmün ortadan kaldırılmasına ve açılmış olan kamu davasının düşmesine karar verilmiştir.
II. DEĞERLENDİRME
A. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
10. Başvurucu, yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
11. Bakanlık görüşünde; makul sürede yargılama hakkının ihlali iddiasına ilişkin yapılacak incelemede başvurucunun tutumunun, davanın karmaşıklığının, toplanması ve değerlendirilmesi gereken delillerin çeşitliliğinin, kapsamının ve içeriğinin ve OHAL şartlarının dikkate alınması gerektiği bildirilmiştir. Başvurucu Bakanlık bu görüşüne karşı beyanında, bahse konu davadaki hukuki meselenin çözümünde güçlük ve benzeri durumların söz konusu olmadığını belirtmiştir.
12. Anayasa Mahkemesi, olay ve olguları somut başvuru ile benzer nitelikte olan Veysi Ado ([GK] B. No: 2022/100837, 27/4/2023) kararında uygulanacak anayasal ilkeleri belirlemiştir. Bu çerçevede Anayasa Mahkemesi 9/1/2013 tarihli ve 6384 sayılı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine Yapılmış Bazı Başvuruların Tazminat Ödenmek Suretiyle Çözümüne Dair Kanun'un geçici 2. maddesinde 28/3/2023 tarihli ve 7445 sayılı Kanun'un 40. maddesi ile yapılan değişikliğe göre 9/3/2023 tarihi (bu tarih dâhil) itibarıyla derdest olan, yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı iddialarıyla yapılan başvurulara ilişkin olarak Tazminat Komisyonuna başvuru yolu tüketilmeden yapılan başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil niteliği ile bağdaşmayacağı neticesine varmıştır. Somut başvuruda, anılan kararda açıklanan ilkelerden ve ulaşılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
13. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Özel Hayata Saygı Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
14. Başvurucu; ceza yargılaması sonucunda hakkında verilen hükmün tüm sonuçlarıyla ortadan kalkmasına rağmen idarenin almış olduğu bir kararla suçlu ilan edildiğini ve bu durumun kamu hizmeti göreceği her yerde karşısına çıktığını ifade etmiştir. Bununla birlikte başvurucu süreç içerisinde hukuk fakültesi mezunu olduğunu fakat hakkında verilen devlet memurluğundan çıkarma cezası nedeniyle avukatlık ve bilirkişilik mesleğini de icra edemeyeceğini belirterek adil yargılanma hakkı ile kamu hizmetine girme ve çalışma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
15. Bakanlık görüş yazısında, başvurucunun memuriyetten çıkarılmasının özel hayatına saygı hakkını ne şekilde etkilediğini yeterince ortaya koyup koyamadığı, söz konusu müdahalenin özel hayatında neden olduğu etkilerin mahiyetine ve boyutuna ilişkin somut yansımaları gösterip gösteremediği ve iddialarını uygun bir şekilde destekleyici deliller sunup sunamadığının değerlendirilmesi gerektiği ifade edilmiştir.
16. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında; bireysel başvuru formundaki iddialarını yinelemiştir. Bununla birlikte başvurucu hakkında verilen disiplin cezasının bütün hayatını etkileyecek mahiyette olduğunu, söz konusu disiplin cezası nedeniyle icra müdürlüğü sınavına giremeyeceğini, avukatlık ruhsatı almış olmasına rağmen avukatlık mesleğini sürdüremeyeceğini belirtmiştir.
17. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucu hakkında tesis edilen devlet memurluğundan çıkarma cezasının başvurucunun özel hayatına ciddi şekilde etki ettiği ve bu etkinin belirli bir ağırlık düzeyine ulaştığı ve bu durumun başvurucu tarafından da yeterli düzeyde ortaya konulduğu sonucuna ulaşılarak başvuru, özel hayata saygı hakkı kapsamında incelenmiştir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. C.A. (3) [GK], B. No: 2018/10286, 2/7/2020, § 93; Tamer Mahmutoğlu [GK], B. No: 2017/38953, 23/7/2020, § 96).
18. Somut olayda başvurucu, yürütülen disiplin soruşturması sonucunda devlet memurluğundan çıkarma cezası ile cezalandırılmış olduğundan kamusal bir makam tarafından başvurucunun özel hayata saygı hakkına bir müdahalede bulunulduğu değerlendirilmektedir. Bununla birlikte 657 sayılı Kanun'un 125. maddesine dayanılarak ortaya çıkan müdahalenin Anayasa'nın 129. maddesinin birinci fıkrası kapsamında kamu hizmetinin etkin bir şekilde yürütülmesi ve mesleki disiplinin sağlanması amacıyla tesis edildiği değerlendirilmiştir (Namet Sevinç, B. No: 2015/9155, 10/1/2019, §§ 41-43). Bu bağlamda anılan müdahalenin kanunilik şartını sağladığı ve meşru amacının bulunduğu sonucuna varılmıştır. Öte yandan söz konusu müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun ve ölçülü olup olmadığının ayrıca incelenmesi gerekmektedir.
19. Anayasa Mahkemesi kararlarına göre demokratik toplum düzeninin gerekleri kavramı öncelikle ilgili hak yönünden getirilen sınırlamaların zorunlu ya da istisnai tedbir niteliğinde olmasını, başvurulabilecek en son çare ya da alınabilecek en son önlem olarak kendisini göstermesini gerektirmektedir. Demokratik toplum düzeninin gereklerinden olma, bir sınırlamanın demokratik bir toplumda zorlayıcı bir toplumsal ihtiyacın karşılanması amacına yönelik olmasını ifade etmektedir (AYM, E.2016/179, K.2017/176, 28/12/2017; Ata Türkeri, B. No: 2013/6057, 16/12/2015, § 44; Haluk Öktem [GK], B. No: 2014/13433, 13/10/2016, § 49; Erhun Öksüz [GK], B. No: 2014/12777, 13/10/2016 § 53; Salim Onur Şakar, B. No: 2015/2711, 21/9/2017, § 35; C.A. (3), § 114). Bununla birlikte ölçülülük ilkesinin amacı temel hak ve özgürlüklerin gereğinden fazla sınırlandırılmasının önlenmesidir. Anayasa Mahkemesi kararları uyarınca ölçülülük ilkesi, sınırlama için kullanılan aracın sınırlama amacını gerçekleştirmeye uygun olmasını ifade eden elverişlilik, sınırlayıcı önlemin sınırlama amacına ulaşmak bakımından zorunlu olmasına işaret eden gereklilik ve araçla amacın orantısız bir ölçü içinde bulunmaması ile sınırlamanın ölçüsüz bir yükümlülük getirmemesi anlamına gelen orantılılık unsurlarını içermektedir (Bülent Polat [GK], B. No: 2013/7666, 10/12/2015, § 106; Tevfik Türkmen [GK], B. No: 2013/9704, 3/3/2016, § 70; Bülent Kaya [GK], B. No: 2013/2941, 11/5/2016, § 82; Ferhat Üstündağ, B. No: 2014/15428, 17/7/2018, §§ 45, 48; C.A. (3), § 115).
20. Belirtilen ölçütlere riayetle bir sınırlandırma yapılıp yapılmadığının tespiti için müdahale teşkil eden önlemin temelini oluşturan meşru amaç karşısında, bireye düşen fedakârlığın ağırlığının gözönünde bulundurulması ve gözetilen genel yararın gerekleri ile bireyin temel hakkının korunması arasında adil bir dengenin kurulup kurulmadığının belirlenmesi zorunludur. Anayasa'nın 13. maddesi vasıtasıyla Anayasa'da yer alan tüm temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılması hususunda geçerli olan bu denge, özel hayata saygı hakkının sınırlandırılmasında da gözönünde bulundurulmalıdır (Bülent Polat, § 107). Ayrıca personel rejimi gibi sıkı kural ve şartlara tabi bir alanda, kamu makamlarının faaliyetin niteliği ve sınırlamanın amacına göre değişen geniş bir takdir yetkisinin bulunması doğaldır. Bununla birlikte özel hayata saygı hakkı ile kamu hizmetinin yukarıda belirtilen temellere uygun yürütülmesini gözetmek konusundaki meşru menfaat arasında adil bir dengenin kurulup kurulmadığının gözönünde bulundurulması zorunludur (Bülent Polat, §§ 109, 110).
21. Somut olayda başvurucu hakkında devam eden ceza yargılamasından hareketle bir disiplin soruşturması başlatılmıştır. Bu soruşturma kapsamında başvurucunun zabıt kâtibi olarak görev yaptığı dönemde Belediyeden öğrenci olmadığı hâlde sahte belgelerle burs alması şeklindeki fiili, İdarenin bahse konu geniş takdir yetkisi kapsamında memuriyet sıfatıyla bağdaşmayacak nitelikte bir davranış olarak değerlendirilmiştir. Başvurucu tarafından da ikrar edilmiş olan söz konusu fiilden hareketle başvurucunun devlet memurluğundan çıkarılmasına karar verilmiştir. Yargı süreci bir bütün halinde değerlendirildiğinde yargı makamlarının da kamu hizmetinin önemini, başvurucuya isnat edilen fiili ve ilgili mevzuatı gözeterek ulaştığı sonucu yeterli gerekçeyle açıkladığı, ulaşılan sonuçtabariz takdir hatası ya da keyfîlik bulunmadığı söylenebilir.
22. Öte yandan disiplin soruşturması ve yargılama safahatında başvurucunun katılımı ve savunması ile delillerini sunması sağlanmak suretiyle özel hayata saygı hakkının gerektirdiği usule ilişkin güvencelerden yararlandırılmış olduğu anlaşılmıştır. Başvurucunun disiplin cezasına konu fiili gözönüne alındığında kamu hizmetinin etkin bir şekilde yürütülmesi ve mesleki disiplinin sağlanması amacıyla başvurucunun devlet memurluğundan çıkarılması sonucunda ortaya çıkan özel hayata saygı hakkına yapılan müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun ve ölçülü olduğu anlaşılmaktadır.
23. Açıklanan gerekçelerle özel hayata saygı hakkının ihlal edilmediği açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
III. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA,
C. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 27/2/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.