logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Veysel Tokmak [1.B.], B. No: 2020/16767, 5/9/2023, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

VEYSEL TOKMAK BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2020/16767)

 

Karar Tarihi: 5/9/2023

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Muammer TOPAL

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

İrfan FİDAN

 

 

Muhterem İNCE

Raportör

:

Fatma Burcu NACAR YÜCE

Başvurucu

:

Veysel TOKMAK

Vekili

:

Av. Hüseyin YEŞİLYURT

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, haksız fiilden kaynaklanan tazminat davasında mal varlığı üzerinde uygulanan ihtiyati haciz nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 17/6/2020 tarihinde yapılmıştır.

3. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

4. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmuştur.

III. OLAY VE OLGULAR

5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

6. Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde subay olarak görev yapmaktayken 15 Temmuz 2016 tarihinde gerçekleşen darbe girişimi sonrasında anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme suçu başta olmak üzere birçok suçtan tutuklu olarak yargılanan başvurucu; Ankara 17. Ağır Ceza Mahkemesinin 20/6/2019 tarihli kararıyla silahlı terör örgütüne üye olma suçundan 7 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmış, diğer suçlardan delil yetersizliği nedeniyle hakkında beraat kararı verilmiştir. Dosyanın Yargıtay aşamasında olduğu ve başvurucunun 20/6/2019 tarihinde tahliye olduğu anlaşılmıştır (15 Temmuz darbe girişimine ilişkin arka plan bilgisi için bkz. Aydın Yavuz ve diğerleri [GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017).

7. Millî Savunma Bakanlığı tarafından 7/2/2019 tarihinde Ankara 8. Asliye Hukuk Mahkemesinde (Mahkeme) Genel Kurmay Başkanlığı ve Millî Savunma Bakanlığı karargâh binalarında güvenlik ve emniyetin sağlanmasına yönelik oluşan hasarlardan doğan zararların giderilmesi amacıyla başvurucu hakkında tazminat davası açılmıştır.

8. Dava dilekçesinde, başvurucunun 15 Temmuz 2016 günü darbe girişimi sırasında Genelkurmay Başkanlığında konut astsubayı olarak görev yaptığı ifade edilmiştir. Ceza yargılamasında tanık olarak dinlenen L.T.nin samimi ikrarından başvurucunun Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması mensubu olduğunun tespit edildiği belirtilmiştir. 16/7/2016 günü saat 03.00'te başlatılması düşünülen darbe girişiminin planında L.T.nin Genelkurmay Başkanı'nı konutunda etkisiz hâle getirecek ekibin içinde yer aldığı, darbe saatinin 20.00'ye çekilmesi üzerine Genelkurmay Başkanı'nın konutundan ayrılmadığı ifade edilmiştir. Başvurucunun Genelkurmay Başkanı, 2. Başkan ve Kara Kuvvetleri Komutanı eşleri ve çocuklarını tüm gece boyunca lojmanlara ait sığınakta gözetim altında tuttuğu, 28/7/2016 tarihinde kanun hükmünde kararname ile Türk Silahlı Kuvvetlerinden ihraç edildiği belirtilmiştir.

9. Dilekçede haksız eylem nedeniyle zarar oluştuğu, doğan zararın Millî Savunma Bakanlığınca tespit edildiği, bilirkişi raporu ile tespit edilecek zarar miktarında artış olursa fazlaya ilişkin hakların saklı tutulduğu ifade edilmiştir. Başvurucunun ve dava dilekçesinde belirtilen diğer kişilerin adına kayıtlı taşınmaz, kara, hava ve deniz taşıtları, üçüncü kişiler, bankalar ve yardımlaşma kurum ve sandıklarında mevcut alacakları üzerine 9/6/1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra İflas Kanunu'nun 257. ve devamı maddeleri gereğince dava konusu yapılan 643.425 TL değerinde teminatsız kayden ihtiyati haciz konulması ile bu miktarın davalılardan tahsiline karar verilmesi talep edilmiştir.

10. Mahkeme 12/2/2019 tarihli ara kararı ile başvurucu ve diğer davalıların menkul ve gayrimenkulleri ile üçüncü kişilerdeki hak ve alacakları ile kara, deniz ya da hava ulaşım araçları, yardımlaşma sandık ve kurumlarında olan alacakları üzerine dava değeri olan 643.425 TL ile sınırlı olarak ihtiyati haciz konulmasına karar vermiştir.

11. Başvurucu, yargılama sırasında ihtiyati haciz kararına 22/3/2019 ve 25/3/2019 tarihli dilekçeler ile itirazda bulunmuştur. İtiraz dilekçelerinde; olay günü Genelkurmay Başkanlığı bölgesinde hiç bulunmadığını, oluşan zarar nedeniyle kusurunun olmadığını ifade etmiştir. Başvurucu, ceza yargılaması devam ettiğinden mal varlığı üzerinde tedbir bulunduğunu ve ceza dosyasının kesinleşmesinin bekletici mesele yapılması gerektiğini belirterek davanın reddi ile mal varlığı üzerindeki ihtiyati hacizlerin kaldırılmasını talep etmiştir.

12. Mahkemece henüz karar verilmeden başvurucu hakkında Ankara 17. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2017/109 sayılı dosyasında hüküm verilmiştir. Başvuru konusu davada başvurucu, hakkında -ihtiyati hacze dayanak suçtan- beraat hükmü verildiğini belirterek ihtiyati haczin kaldırılarak davanın reddini talep etmiştir. İhtiyati haciz kararına yapılan itiraz 24/1/2020 tarihli duruşmada değerlendirilmiştir. Mahkemece itirazın reddine karar verilmiştir.

13. Ret gerekçesinde 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu'nun 20/A maddesine atıf yapılarak ceza soruşturması aşamasında sulh ceza mahkemesinin, kovuşturma aşamasında ise davayı yürüten mahkemenin terör eylemleri nedeniyle kamu kurum ve kuruluşlarının uğradığı zararların tazminini sağlamak için şüpheli ve sanıkların mal varlığına tedbir koyabileceği ifade edilmiştir.

14. Gerekçede somut olayda haksız fiilden kaynaklanan tazminat davasında alacaklı tarafın ihtiyati haciz talebinde bulunduğu, 2004 sayılı Kanun'un 257. maddesindeki yasal şartların oluştuğu belirtilmiştir. Ayrıca başvurucu hakkında darbe girişimi nedeniyle açılan davada verilen kararların henüz kesinleşmediği, hukuk hâkiminin beraat kararıyla bağlı olmadığı, dolayısıyla itirazın yerinde olmadığı ifade edilmiştir.

15. Başvurucu, karara karşı 3/4/2019 tarihinde istinaf yoluna başvurmuştur. İstinaf dilekçesinde önceki dilekçelerini tekrarlayarak ihtiyati haczin kaldırılmasını talep etmiştir.

16. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 25. Hukuk Dairesi 20/4/2020 tarihli karar ile istinaf talebini kesin olarak reddetmiştir. Kararın gerekçesinde, ceza dosyası kapsamı nazara alındığında davacının maddi zararlarının olabileceğinin kuvvetle muhtemel olduğu, alacağın kesin olarak kanıtlanmasının gerekmediği, davacının alacağının rehinle de temin edilmediği, istinaf yoluna başvuran davalılara ait mal varlığına istinaf istemine konu ara kararında belirtilen şekilde ve dava değeri ile sınırlı olarak ihtiyati haciz konulmasında bir isabetsizlik bulunmadığı belirtilmiştir.

17. Başvurucu hakkında ceza yargılamasında verilen beraat kararına yapılan istinaf talebi Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21. Ceza Dairesinin 13/10/2020 tarihli ve E.2020/1, K.2020/746 sayılı kararıyla esastan reddedilmiştir. Başvurucu 24/3/2021 tarihli dilekçesiyle ihtiyati haczin kaldırılmasını talep etmiş, Ankara 8. Asliye Hukuk Mahkemesi 24/3/2021 tarihinde ihtiyati haczi kaldırmıştır.

18. Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi'nden (UYAP) yapılan inceleme neticesinde yargılamanın devam ettiği ve duruşmanın 29/12/2023 tarihine bırakıldığı anlaşılmıştır.

IV. İLGİLİ HUKUK

19. 2004 sayılı Kanun'un 257. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Rehinle temin edilmemiş ve vadesi gelmiş bir para borcunun alacaklısı, borçlunun yedinde veya üçüncü şahısta olan taşınır ve taşınmaz mallarını ve alacaklariyle diğer haklarını ihtiyaten haczettirebilir.

..."

20. 2004 sayılı Kanun'un 258. maddesi şöyledir:

"İhtiyati hacze 50 nci maddeye göre yetkili mahkeme tarafından karar verilir. Alacaklı alacağı ve icabında haciz sebepleri hakkında mahkemeye kanaat getirecek deliller göstermeğe mecburdur.

Mahkeme iki tarafı dinleyip dinlememekte serbesttir.

 (Ek fıkra:17/7/2003 – 4949/60 md.; Değişik: 2/3/2005-5311/16 md.) İhtiyatî haciz talebinin reddi halinde alacaklı istinaf yoluna başvurabilir. Bölge adliye mahkemesi bu başvuruyu öncelikle inceler ve verdiği karar kesindir."

21. 2004 sayılı Kanun'un 259. maddesi şöyledir:

"İhtiyati haciz istiyen alacaklı hacizde haksız çıktığı taktirde borçlunun ve üçüncü şahsın bu yüzden uğrayacakları bütün zararlardan mesul ve Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 96 ncı maddesinde yazılı teminatı vermeğe mecburdur.

Ancak alacak bir ilama müstenid ise teminat aranmaz.

Alacak ilam mahiyetinde bir vesikaya müstenid ise mahkeme teminata lüzum olup olmadığını takdir eder.

Tazminat davası ihtiyati haczi koyan mahkemede dahi görülür."

22. 2004 sayılı Kanun'un 265. maddesi şöyledir:

"Borçlu kendisi dinlenmeden verilen ihtiyatî haczin dayandığı sebeplere, mahkemenin yetkisine ve teminata karşı; huzuriyle yapılan hacizlerde haczin tatbiki, aksi hâlde haciz tutanağının kendisine tebliği tarihinden itibaren yedi gün içinde mahkemeye müracaatla itiraz edebilir.

 (Ek ikinci fıkra: 17/7/2003-4949/63 md.) Menfaati ihlâl edilen üçüncü kişiler de ihtiyatî

haczi öğrendiği tarihten itibaren yedi gün içinde ihtiyatî haczin dayandığı sebeplere veya teminata itiraz edebilir.

Mahkeme, gösterilen sebeplere hasren tetkikat yaparak itirazı kabul veya reddeder.

İtiraz eden, dilekçesine istinat ettiği bütün belgeleri bağlamaya mecburdur. Mahkeme, itiraz üzerine iki tarafı davet edip gelenleri dinledikten sonra, itirazı varit görürse kararını değiştirebilir veya kaldırabilir. Şu kadar ki, iki taraf da gelmezse evrak üzerinde inceleme yapılarak karar verilir.

 (Ek fıkra: 17/7/2003-4949/63 md.; Değişik:2/3/2005-5311/17 md.) İtiraz üzerine verilen karara karşı istinaf yoluna başvurulabilir. Bölge adliye mahkemesi bu başvuruyu öncelikle inceler ve verdiği karar kesindir. İstinaf yoluna başvuru, ihtiyatî haciz kararının icrasını durdurmaz."

V. İNCELEME VE GEREKÇE

23. Anayasa Mahkemesinin 5/9/2023 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Adli Yardım Talebi Yönünden

24. Başvurucu, başvuru harç ve giderlerini ödeyecek gelirinin bulunmadığını belirterek adli yardım talebinde bulunmuştur.

25. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Şerif Ay (B. No: 2012/1181, 17/9/2013) kararında belirtilen ilkeler dikkate alınarak, geçimini önemli ölçüde güçleştirmeksizin yargılama giderlerini ödeme gücünden yoksun olduğu anlaşılan başvurucunun açıkça dayanaktan yoksun olmayan adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir.

B. Mülkiyet Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları

26. Başvurucu; darbe girişimiyle bir ilgisinin olmadığını ve eylemlerinin kamu zararıyla da ilişkilendirilemeyeceğini, hukuka aykırı olarak mal varlığına el konulması ve itirazlarının gerekçesiz şekilde reddedilerek ihtiyati haczin uzun süre devam etmesi nedeniyle eşitlik ilkesinin, adil yargılanma ve mülkiyet haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

2. Değerlendirme

27. Anayasa’nın "Mülkiyet hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:

 “Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.

Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.

Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz.”

28. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucu adil yargılanma hakkının da ihlal edildiğini ileri sürmekte ise de başvurucunun mal varlığı üzerine konulan ihtiyati haczin uzun süredir devam ettiğine yönelik şikâyetinin esas itibarıyla mülkiyet hakkını ilgilendirdiği anlaşıldığından tüm şikâyetlerinin mülkiyet hakkı kapsamında incelenmesi uygun görülmüştür.

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

29. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

i. Mülkün Varlığı

30. Anayasa'nın 35. maddesiyle güvenceye bağlanan mülkiyet hakkı, ekonomik değer ifade eden ve parayla değerlendirilebilen her türlü mal varlığı hakkını kapsamaktadır (AYM, E.2015/39, K.2015/62, 1/7/2015, § 20). Somut olayda başvurucunun ihtiyaten haczedilen mal varlığının mülk teşkil ettiğinde kuşku bulunmamaktadır.

ii. Müdahalenin Varlığı ve Türü

31. İhtiyati haciz kararı mülkiyet hakkına müdahale teşkil etmektedir. İhtiyati haciz esas itibarıyla dava konusu alacağı teminat altına almak amacıyla uygulanmakta olup müdahalenin mülkiyetin kullanımının kontrolüne veya düzenlenmesine ilişkin üçüncü kural çerçevesinde incelenmesi gerekir (benzer yöndeki kararlar için bkz. Hanife Ensaroğlu, B. No: 2014/14195, 20/9/2017, § 52; Hamdi Akın İpek, B. No: 2015/17763, 24/5/2018, § 87).

iii. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı

32. Anayasa'nın "Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:

"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."

33. Anayasa’nın 35. maddesinde mülkiyet hakkı sınırsız bir hak olarak düzenlenmemiş, bu hakkın kamu yararı amacıyla ve kanunla sınırlandırılabileceği öngörülmüştür. Mülkiyet hakkına müdahalede bulunulurken temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkeleri düzenleyen Anayasa'nın 13. maddesinin de gözönünde bulundurulması gerekmektedir. Dolayısıyla mülkiyet hakkına yönelik müdahalenin Anayasa'ya uygun olabilmesi için müdahalenin kanuna dayanması, kamu yararı amacı taşıması ve ayrıca ölçülülük ilkesi gözetilerek yapılması gerekmektedir (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, B. No: 2014/1546, 2/2/2017, § 62).

 (1) Kanunilik

34. Mülkiyet hakkına yönelik müdahalelerde ilk incelenmesi gereken ölçüt kanuna dayalı olma ölçütüdür. Bu ölçütün sağlanmadığı tespit edildiğinde diğer ölçütler bakımından inceleme yapılmaksızın mülkiyet hakkının ihlal edildiği sonucuna varılacaktır. Müdahalenin kanuna dayalı olması, müdahaleye ilişkin yeterince ulaşılabilir, belirli ve öngörülebilir kanun hükümlerinin bulunmasını gerektirmektedir (Türkiye İş Bankası A.Ş. [GK], B. No: 2014/6192, 12/11/2014, § 44; Necmiye Çiftçi ve diğerleri, B. No: 2013/1301, 30/12/2014, § 55; Ford Motor Company, B. No: 2014/13518, 26/10/2017, § 49).

35. Somut olayda başvurucu hakkında yürütülen hukuk yargılamasında başvurucuya ait mal varlığına 2004 sayılı Kanun'un 257. ve devamı maddeleri uyarınca ihtiyati haciz konulduğu anlaşılmaktadır. Bu kanun hükmünün belirli, öngörülebilir ve ulaşılabilir olduğunda bir tereddüt bulunmadığından müdahalenin kanuni bir dayanağı mevcuttur.

 (2) Meşru Amaç

36. Anayasa'nın 13. ve 35. maddeleri uyarınca mülkiyet hakkı ancak kamu yararı amacıyla sınırlandırılabilmektedir. Kamu yararı kavramı, mülkiyet hakkının kamu yararının gerektirdiği durumlarda sınırlandırılması imkânı vermekle bir sınırlandırma amacı olmasının yanı sıra mülkiyet hakkının kamu yararı amacı dışında sınırlanamayacağını öngörerek ve bu anlamda bir sınırlama sınırı oluşturarak mülkiyet hakkını etkin bir şekilde korumaktadır. Kamu yararı kavramı, devlet organlarının takdir yetkisini de beraberinde getiren bir kavram olup objektif bir tanıma elverişli olmayan bu ölçütün her somut olay temelinde ayrıca değerlendirilmesi gerekir (bazı değişikliklerle birlikte bkz. Yunis Ağlar, B. No: 2013/1239, 20/3/2014, §§ 28, 29; Nusrat Külah, B. No: 2013/6151, 21/4/2016, §§ 53, 56).

37. İhtiyati hacizle alacağın karşılıksız kalmaması, bu suretle dava sonunda verilecek bir eda hükmünün icra edilebilmesi suretiyle yargı sisteminin etkin bir şekilde işleyişine katkı sağlamasının amaçlandığı anlaşılmaktadır. Böylece mahkeme hakkının bir görünümü olan kararların icra edilmesi hakkının yerine getirilmesiyle kamu yararı amacının gerçekleşmesi hedeflenmektedir. Dolayısıyla alacağı teminat altına almak için başvurucunun mal varlığı üzerinde ihtiyati haciz uygulanmasının kamu yararına dayalı meşru bir amacının bulunduğu açıktır.

(3) Ölçülülük

 (a) Genel İlkeler

38. Ölçülülük ilkesi elverişlilik, gereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. Elverişlilik öngörülen müdahalenin ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını, gereklilik ulaşılmak istenen amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını yani aynı amaca daha hafif bir müdahale ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, orantılılık ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir (AYM, E.2011/111, K.2012/56, 11/4/2012; E.2014/176, K.2015/53, 27/5/2015; E.2016/13, K.2016/127, 22/6/2016, § 18; Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 38).

39. Orantılılık ilkesi gereği kişilerin mülkiyet hakkının sınırlandırılması hâlinde elde edilmek istenen kamu yararı ile bireyin hakları arasında adil bir dengenin kurulması gerekmektedir. Bu adil denge, başvurucunun şahsi olarak aşırı bir yüke katlandığının tespit edilmesi durumunda bozulmuş olacaktır. Anayasa Mahkemesi, müdahalenin orantılılığını değerlendirirken bir taraftan ulaşılmak istenen meşru amacın önemini diğer taraftan da müdahalenin niteliğini, başvurucunun ve kamu otoritelerinin davranışlarını gözönünde bulundurarak başvurucuya yüklenen külfeti dikkate alacaktır (Arif Güven, B. No: 2014/13966, 15/2/2017, §§ 58, 60; Osman Ukav, B. No: 2014/12501, 6/7/2017, § 71).

40. Anayasa'nın 35. maddesi usule ilişkin açık bir güvenceden söz etmemektedir. Bununla birlikte mülkiyet hakkının gerçek anlamda korunabilmesi bakımından bu madde, Anayasa Mahkemesinin çeşitli kararlarında da ifade edildiği üzere mülk sahibine müdahalenin kanun dışı veya keyfî ya da makul olmayan şekilde uygulandığına ilişkin savunma ve itirazlarını sorumlu makamlar önünde etkin bir biçimde ortaya koyabilme olanağının tanınması güvencesini kapsamaktadır (Bekir Yazıcı [GK], B. No: 2013/3044, 17/12/2015, § 71). Bu değerlendirme ise uygulanan sürecin bütününe bakılarak yapılmalıdır (Züliye Öztürk, B. No: 2014/1734, 14/9/2017, § 36).

41. Ancak hemen belirtmek gerekir ki bazı durumlarda devletin pozitif ve negatif yükümlülüklerinin birbirinden ayrılması da mümkün olamamaktadır. Üstelik devletin ister pozitif isterse de negatif yükümlülükleri söz konusu olsun, uygulanacak ilkeler de çoğunlukla önemli ölçüde benzeşmektedir (Hesna Funda Baltalı ve Baltalı Gıda Hayvancılık San. ve Tic. Ltd. Şti. [GK], B. No: 2014/17196, 25/10/2018, § 70).

42. Mülkiyet hakkına üçüncü kişiler tarafından müdahalede bulunulması durumunda, bu müdahalenin malik üzerinde doğurduğu olumsuz sonuçların mümkünse eski hâle döndürülmesini, mümkün değilse malikin zarar ve kayıplarının telafi edilmesini sağlayan idari veya yargısal birtakım hukuki mekanizmaların oluşturulması devletin pozitif yükümlülüklerinin bir gereğidir. Bu bağlamda hak ihlalinin sonuçlarının giderilmesi bakımından ne tür hukuki mekanizmaların öngörüleceği hususu devletin takdirindedir. Bu husus, kural olarak Anayasa Mahkemesinin ilgi alanı dışındadır. Bununla birlikte Anayasa Mahkemesinin tercih edilen idari veya yargısal mekanizmanın malik üzerinde doğurduğu olumsuz etkilerin düzeltilmesi bakımından yeterli ve elverişli olup olmadığı hususundaki denetim yetkisi saklıdır. Bu bağlamda düzeltici bir mekanizmanın hiç oluşturulmaması veya oluşturulan mekanizmanın müdahaleden önceki durumu tesis edici veya oluşan kayıpları giderici bir nitelik arz etmemesi durumunda mülkiyet hakkının devlete yüklediği pozitif yükümlülükler ihlal edilmiş olur (Osmanoğlu İnşaat Eğitim Gıda Temizlik Hizmetleri Petrol Ürünleri Sanayi Ticaret Limited Şirketi, B. No: 2014/8649, 15/2/2017, § 48).

43. Mülkiyet hakkının usule ilişkin güvenceleri hem özel kişiler arasındaki mülkiyet uyuşmazlıklarında hem de taraflardan birinin kamu gücü olduğu durumlarda geçerlidir. Bu bağlamda mülkiyet hakkının korunmasının söz konusu olduğu durumlarda usule ilişkin güvencelerin somut olayda sağlandığından söz edilebilmesi için derece mahkemelerinin kararlarında konu ile ilgili ve yeterli gerekçe bulunmalıdır. Ayrıca belirtmek gerekir ki bu zorunluluk davacının bütün iddialarına cevap verilmesi anlamına gelmemekle birlikte mülkiyet hakkını ilgilendiren davanın sonucuna etkili esasa ilişkin temel iddia ve itirazların yargılama makamlarınca özenli bir şekilde değerlendirilerek karşılanması gerekmektedir (Kamil Darbaz ve Gmo Yapı Grup End. San. Tic. Ltd. Şti., B. No: 2015/12563, 24/5/2018, § 53).

44. Anayasa Mahkemesi, muhtemel bir alacağın güvence altına alınarak etkisizleşmesinin önüne geçilmesi amacıyla ihtiyaç duyulan tedbirlerin alınması ve bu tedbirler kapsamında kamu makamlarının mülk üzerinde belirli bir süreyle hukuki tasarruflarda bulunulmasının sınırlandırılması bakımından geniş bir takdir yetkisi bulunduğunu kabul etmiştir. Ancak söz konusu tedbirlerin uygulanmasının mülk sahibine kaçınılmaz olandan aşırı bir külfet de yüklememesi gerektiği vurgulanmıştır. Bu doğrultuda hukuki ilişkinin diğer tarafının haklarını korumak için tedbiri uygulayan kamu makamlarının söz konusu tedbirin başvurucunun mülkiyet hakkına etkilerini de gözetmesi ve ölçüsüz bir müdahaleye yol açmaması gerekmektedir (Hesna Funda Baltalı ve Baltalı Gıda Hayvancılık San. ve Tic. Ltd. Şti., § 79).

45. Buna göre mülkiyet hakkını sınırlandıran ihtiyati haczin uygulanmasının ölçülü olabilmesi için gerek kapsamı gerekse de süresi itibarıyla orantılı olarak uygulanması gerekmektedir. Mülkiyet hakkına müdahale teşkil eden tedbirler uygulanması ve bu tedbirlerin belirli bir süre de devam etmesi ancak bireye şahsi olarak aşırı bir külfet yüklemediği takdirde ölçülü görülebilir. Diğer bir deyişle mülkiyet hakkına müdahale teşkil eden tedbirlerin söz konusu olduğu durumlarda tedbiri uygulayan kamu makamlarının ivedi olarak ve özenli bir biçimde davranma yükümlülükleri bulunmaktadır. Aksi hâlde tedbirin makul olmayan bir süre devam etmesi, mülkiyet hakkının tanıdığı yetkilerin kullanılmasının belirsiz olacak şekilde ötelenmesi suretiyle mülk sahibine orantısız bir külfet yüklemiş olur (Hesna Funda Baltalı ve Baltalı Gıda Hayvancılık San. ve Tic. Ltd. Şti., §§ 73-80).

 (b) İlkelerin Olaya Uygulanması

46. İhtiyati haciz uygulanmasının kamu yararı amacını gerçekleştirmeye elverişli olduğu kuşkusuzdur. Gereklilik ölçütü yönünden ise öncelikle tazminat davasındaki alacağın teminat altına alınması için borçluya ait mal varlığına haciz konulması bakımından kamu makamlarının belirli bir takdir yetkisinin olduğu kabul edilmelidir. Kuşkusuz alacağın teminat altına alınması için borçlunun malvarlığı üzerinde ihtiyati haciz uygulanarak tasarruf yetkisinin kısmen sınırlandırılması müdahaleyi meşru amaca ulaşmak bakımından gerekli kılmaktadır.

47. Orantılılık yönünden ise öncelikle ihtiyati hacze karşı iddia ve savunmalarını etkin bir biçimde ortaya koyabilme olanağının başvurucuya tanınıp tanınmadığı değerlendirilmelidir. Başvurucu, ihtiyati haczin uygulanması ile ilgili iddialarını itiraz konusu edebilmiş; ret kararına karşı istinaf yoluna başvurabilmiştir. Başvurucunun yargılama safhasında tüm iddia ve savunmalarını etkin bir biçimde ortaya koyabilme imkânına sahip olduğu anlaşılmıştır.

48. Müdahalenin orantılılığında kamu makamlarının takdir yetkisinin sınırlarının belli ölçütler çerçevesinde ele alınması gerekir. Bu kapsamda teminat altına alınmak istenen davanın niteliği, davacının haklılığını ortayakoyacak delillerin kapsamı, dava konusu alacak miktarına göre ihtiyati haciz uygulanan mal varlığının miktarı, ihtiyati haczin boyutu, uygulandığı süre, hukuk davasıyla yürütülen ceza yargılaması ve bu kapsamda verilen ceza kararının niteliği ve hukuk davasına etkisi gibi unsurların da dikkate alınması gerekmektedir.

49. Orantılılık açısından ihtiyati hacizle mülkiyet hakkına yapılan müdahalede kişinin mal varlığı üzerindeki tasarruf yetkisinin kısıtlanma boyutu dikkate alınmalıdır. Zira bazı durumlarda söz konusu tedbirle mal varlığı üzerinde daha hafif bir yöntemle sınırlama mümkünken daha ağır bir sınırlama aracı getirilmesi müdahaleyi ölçüsüz kılabilir. Bu kapsamda öncelikle kişinin mülkiyet hakkına müdahale oluşturan ihtiyati haczin uygulanması neticesinde borçlunun mallarına geçici olarak fiilen el konulabileceği, alacaklı olduğu iddia edilenin davasında haklı çıkması hâlinde borç tahsil edilene kadar mal varlığının bu şekilde muhafaza altına alınmasına imkân sağlandığının ifade edilmesi gerekir. Ancak söz konusu işlemin her durumda borçlunun mal varlığı üzerindeki fiilî kullanımını engellediği de söylenemez. Bazı durumlarda ihtiyati haczin malikin tasarruf yetkisi üzerinde hukuken herhangi bir kısıtlama getirmemesi ancak bu konuda fiilî bir etkide bulunması söz konusu olabilir.

50. Somut başvuruda darbe girişimi sırasında verilen zararlardan açılan tazminat davasında başvurucunun mal varlığı üzerinde 12/2/2019'da ihtiyati haciz uygulanmış, anılan karar 24/3/2021 tarihinde kaldırılmıştır. Böylelikle ihtiyati haciz kararı 2 yıl 1 ay 12 gün uygulanmıştır. Hukuk davasıyla bağlantılı olarak başvurucu hakkında 2017 yılında açılan ve Ankara 17. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2017/109 sayılı dosyasında yürütülen ceza yargılaması ise -beraat hükmü- Ankara Bölge Adliye Mahkemesinin 13/10/2020 tarihli kararıyla sonuçlanmıştır.

51. Ceza yargılamasının başvurucu hakkında anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme ve silahlı terör örgütüne üye olma suçlarından, 211 sanık hakkında ise farklı suçlardan yürütüldüğü, suça konu olaylarda çok sayıda kişinin vefat ettiği, 352 kişinin katılan sıfatıyla yargılamada yer aldığı, suça konu olayların oldukça karmaşık olduğu, bağlayıcı olmasa dahi anılan yargılamada yapılacak tespit ve değerlendirmelerin tazminat davası açısından belirleyici unsurlar taşıdığı anlaşılmaktadır.

52. Hukuk yargılamasında ihtiyati haciz kararına başvurucu tarafından ceza yargılamasında verilen beraat kararından önce 22/3/2019 ve 25/3/2019 tarihlerinde iki kez ve anılan karardan sonra 24/1/2020 tarihinde itirazda bulunulmuş, mahkemece farklı gerekçelerle ret kararı verilmiştir (bkz. §§ 13, 14 ve 16). Söz konusu kararlara karşı istinaf mahkemesince de benzer gerekçelerle talepler reddedilmiştir. Bununla birlikte bölge adliye mahkemesi kararından yaklaşık 5 ay sonra ihtiyati haciz kararı kaldırılmıştır.

53. Öte yandan Anayasa Mahkemesinin ihtiyati haciz kararının uzun sürmesi ya da benzeri tedbirler nedeniyle yapılan bireysel başvurularda yaptığı değerlendirmelerin de dikkate alınması gerekmektedir. Hesna Funda Baltalı ve Baltalı Gıda Hayvancılık San. ve Tic. Ltd. Şti. başvurusunda başvurucunun taşınmazının tapu kaydına konulan ihtiyati haciz şerhinin yaklaşık 10 yıl 3 aydır devam etmesinin makul olmadığı ifade edilmiş, bu nedenle başvurucunun mülkiyet hakkının korunmasına ilişkin olarak devletin pozitif yükümlülüklerinin tam ve etkin bir biçimde yerine getirilmediği sonucunu doğurduğu belirtilerek mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmiştir.

54. Yine Anayasa Mahkemesi yargılama sırasında 6100 sayılı Kanun'un 389. ve devamı maddeleri uyarınca başvurucuların taşınmazlarının tapu kaydına konulan ihtiyati tedbir şerhlerinin yaklaşık 7 ve 25 yıl gibi makul sürenin ötesinde devam etmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmiştir (Bülent Akbacı, B. No: 2018/14389, 13/4/2021; İbrahim Geçer, B. No: 2014/19056, 19/2/2019).

55. Somut olayda tazminat davasıyla bağlantılı ceza yargılamasının özelliği, ihtiyati haczin kapsamı ve uygulandığı mal varlığının miktarı dikkate alındığında başvurucunun mülkü üzerinde 2 yıl 1 ay 12 gün süren ihtiyati haczin yukarıda açıklanan ölçütler çerçevesinde öngörülebilir ve makul olmadığı söylenemez. Yargılama aşamasında ihtiyati hacze yönelik yapılan itirazların yargı makamlarınca objektif ve kabul edilebilir nedenler gösterilerek değerlendirildiği anlaşılmaktadır. Dolayısıyla uygulanan ihtiyati haciz kararının belirtilen sürede devam etmesinin başvurucuya şahsi olarak aşırı bir külfet yüklemediği, bu sebeple müdahalenin kamu yararı ile başvurucunun mülkiyet hakkının korunması arasında olması gereken adil dengeyi başvurucu aleyhine bozmadığı anlaşılmaktadır. Buna göre ihtiyati haciz kararıyla başvurucunun mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin ölçülü olduğu sonucuna ulaşılmıştır.

56. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,

B. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

C. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca tahsil edilmesi mağduriyetine neden olacağından adli yardım talebi kabul edilen başvurucunun yargılama giderlerini ödemekten TAMAMEN MUAF TUTULMASINA 5/9/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim Birinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Kabul Edilemezlik vd.
Künye
(Veysel Tokmak [1.B.], B. No: 2020/16767, 5/9/2023, § …)
   
Başvuru Adı VEYSEL TOKMAK
Başvuru No 2020/16767
Başvuru Tarihi 17/6/2020
Karar Tarihi 5/9/2023

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, haksız fiilden kaynaklanan tazminat davasında mal varlığı üzerinde uygulanan ihtiyati haciz nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Mülkiyet hakkı Geçici hukuki koruma (İhtiyati tedbir, haciz, ihtiyati haciz) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 2004 İcra ve İflas Kanunu 257
258
259
265
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi