TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
MELAHAT BİNZET BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2020/16869)
Karar Tarihi: 5/9/2023
Başkan
:
Hasan Tahsin GÖKCAN
Üyeler
Muammer TOPAL
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
İrfan FİDAN
Muhterem İNCE
Raportör
Mahmut ALTIN
Başvurucu
Melahat BİNZET
Vekili
Av. Hikmet TEPE
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, emekli ikramiyesinin ödenmemesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 19/6/2020 tarihinde yapılmıştır. Komisyon, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.
3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
5. Başvurucu 9/1/1979 tarihinde Adıyaman PTT Müdürlüğünde memur olarak göreve başlamıştır. Başvurucu 8/6/1984 tarihli ve 233 sayılı Kamu İktisadi Teşebbüsleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname (233 sayılı KHK) uyarınca 1/9/1987 tarihinde sözleşmeli statüye geçmiş ve 8/6/1949 tarihli ve 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu'na tabi olarak çalışmaya devam etmiştir.
6. Başvurucu, Adıyaman PTT merkez müdürü olarak görev yaptığı sırada, hakkında zimmet suçunu işlediği iddiasıyla Adıyaman Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 13/8/1996 tarihinde iddianame düzenlenmiştir. Başvurucunun sözleşmesi, aynı suçtan geçirdiği soruşturma sonucunda, 22/1/1990 tarihli ve 399 sayılı Kamu İktisadi Teşebbüsleri Personel Rejiminin Düzenlenmesi ve 233 sayılı KHK'nın Bazı Maddelerinin Yürürlükten Kaldırılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararname'nin (399 sayılı KHK) 45. maddesinin birinci fıkrasının (d) bendi uyarınca 12/11/1996 tarihinde feshedilmiştir.
7. Adıyaman 1. Ağır Ceza Mahkemesinin başvurucunun zimmet suçundan mahkûmiyetine dair kararı, Yargıtay 5. Dairesince 7/5/1998 tarihinde bozulmuştur. Yeniden yapılan yargılama sonucunda 20/2/2014 tarihinde düşme kararı verilmiştir. Kararda başvurucunun zimmet suçundan cezalandırılması için kamu davası açılmışsa da suç tarihinin 1996 yılı Mayıs ayı olduğu ve zamanaşımı süresinin dolduğu ifade edilmiştir. Başvurucu hakkında verilen düşme kararı, Yargıtay 5. Dairesince 8/5/2018 tarihinde düzeltilerek onanmış ve kesinleşmiştir.
8. Başvurucu, PTT Genel Müdürlüğünden sonra farklı kanunlara tabi olarak çalışmış ve hizmet birleştirmesi yaparak emekli olmuştur. Başvurucunun sözleşmesinin feshine kadar geçen sözleşmeli çalışması olan toplam 17 yıl 9 ay 14 gün hizmeti ve daha sonra farklı kanunlara tabi çalışmalarından olan 2 ay 2 gün ve 2 yıl 24 gün hizmetleri birleştirilerek toplam 20 yıl 10 gün hizmeti esas alınarak kendisine 1/12/2016 tarihinden itibaren emekli maaşı bağlanmıştır.
9. Ardından başvurucu, 5434 sayılı Kanun kapsamında PTT kurumunda çalıştığı döneme ilişkin olarak tarafına emekli ikramiyesi ödenmesi için Sosyal Güvenlik Kurumuna (SGK) 7/8/2017 tarihinde yaptığı başvuru 6/10/2017 tarihli işlemle reddedilmiştir. Kararda; devlet memurluğundan çıkarma cezası alanlara mevzuat uyarınca emekli ikramiyesi ödenemeyeceği, başvurucunun sigortalı çalıştığı ve sözleşmesinin 399 sayılı KHK'nın 45. maddesinin birinci fıkrasının (d) bendi uyarınca feshedildiği, başvurucunun devlet memurluğu görevinin kıdem tazminatına hak kazanacak şekilde sona ermediğinden bahisle emekli ikramiyesi ödenmesi talebinin reddedildiği ifade edilmiştir.
10. Başvurucu, işlemin iptali ve emeklilik ikramiyesinin yasal faizi ile birlikte ödenmesi talebiyle 8/11/2017 tarihinde Ankara 17. İdare Mahkemesinde (İdare Mahkemesi) dava açmıştır. Başvurucu, dava dilekçesinde; görevine son verilmesi işleminin temelinde yer alan ceza davasında düşme kararı verildiğini, memuriyetten çıkarılmasını gerektirecek yasal dayanağın kalmadığını ve bu nedenle başvurusunun reddinin hukuka aykırı olduğunu ileri sürmüştür.
11. İdare Mahkemesi 27/9/2018 tarihinde davanın reddine karar vermiştir. Kararın gerekçesinde; başvurucunun 5434 sayılı Kanun'un 89. maddesinin birinci fıkrası kapsamında geçen hizmetlerinin tek başına emekli ikramiyesi ödenmesi için yeterli olmadığı vurgulanmıştır. Başvurucunun 5434 sayılı Kanun'un 89. maddesinin ikinci fıkrası kapsamında Emekli Sandığına tabi görevinin 25/8/1971 tarihli ve 1475 sayılı İş Kanunu'nun 14. maddesinde belirtilen kıdem tazminatına hak kazanma şartlarına uygun olarak sona ermediği, geçirdiği bir soruşturma nedeniyle görevine son verildiği belirtilmiştir. Bununla birlikte her ne kadar hakkında zimmet suçundan verilen mahkûmiyet hükmünün zamanaşımı süresinin dolması nedeniyle sonradan düşürülmesine karar verilmiş ise de kanunen öngörülen 20 yıllık süreyi doldurmadığı anlaşıldığından başvurucuya emekli ikramiyesi ödenmemesine dair tesis edilen işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı izah edilmiştir.
12. Başvurucunun istinaf başvurusunu inceleyen Ankara Bölge İdare Mahkemesi 11. İdari Dava Dairesi, verdiği 6/3/2020 tarihli kararıyla istinaf başvurusunun reddine kesin olarak karar vermiştir.
13. Nihai karar 7/5/2020 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu 19/6/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
1. İlgili Mevzuat
14. 5434 sayılı Kanun'un 89. maddesinin birinci ve ikinci fıkraları şöyledir:
"Hizmet sürelerinin tamamı bu Kanun ve/veya 31/5/2006 tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun geçici 4 üncü maddesi kapsamında geçenlerden emekli, adi malullük veya vazife malullüğü aylığı bağlanan veyahut toptan ödeme yapılan asker ve sivil tüm iştirakçilere, her tam fiili hizmet yılı için aylık bağlamaya esas tutarın bir aylığı emekli ikramiyesi olarak verilir.
Birinci fıkra kapsamına girmemekle birlikte, bu Kanun ve/veya 5510 sayılı Kanunun geçici 4 üncü maddesi kapsamında hizmeti bulunanlardan mülga 2829 sayılı Sosyal Güvenlik Kurumlarına Tabi Olarak Geçen Hizmetlerin Birleştirilmesi Hakkında Kanunun 8 inci maddesi uyarınca birleştirilen hizmet süreleri üzerinden emeklilik, yaşlılık ya da malullük aylığı bağlananlara ise; bu Kanun veya 5510 sayılı Kanunun geçici 4 üncü maddesi hükümlerine tabi olarak bu Kanuna tabi daire, kuruluş ve ortaklıklarda geçen çalışmalarının, 25/8/1971 tarihli ve 1475 sayılı İş Kanununun 14 üncü maddesinde belirtilen kıdem tazminatına hak kazanma şartlarına uygun olarak sona ermiş olması şartıyla emekli ikramiyesi ödenir."
15. 31/5/2006 tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu'nun geçici 4. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Bu Kanunda aksine bir hüküm bulunmadığı takdirde; iştirakçi iken, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla bu Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (c) bendi kapsamına alınanlar, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce 5434 sayılı Kanun hükümlerine tabi olarak çalışmış olup bu Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (c) bendine tabi olarak yeniden çalışmaya başlayanlar ile bunların dul ve yetimleri hakkında bu Kanunla yürürlükten kaldırılan hükümleri de dahil 5434 sayılı Kanun hükümlerine göre işlem yapılır. Bu fıkra kapsamına girenlerden 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin ek 10 uncu maddesi kapsamında bulunanların emekli kesenekleri ile kurum karşılıklarının hesabında, işgal ettikleri kadrolar için ilgili mevzuatında belirlenen unsurlar esas alınır.
Bu madde kapsamına girenlerin aylıklarının bağlanması, artırılması, azaltılması, kesilmesi, yeniden bağlanması, toptan ödemeleri, ilgi devamı, ihya ve borçlanmaları, diğer ödemeler ve yardımlar ile emeklilik ikramiyeleri hakkında bu Kanunla yürürlükten kaldırılan hükümleri de dahil 5434 sayılı Kanun hükümlerine göre işlem yapılır ve bu maddenin uygulanmasında mülga 2829 sayılı Kanun hükümleri ayrıca dikkate alınır. Ancak, Polis Akademisinde öğrenim görmekte olan öğrencilerin yetim aylıkları bu öğrenimleri süresince kesilmeksizin ödenmeye devam edilir."
16. 25/8/1971 tarihli ve 1475 sayılı İş Kanunu'nun "Kıdem Tazminatı" başlıklı 14. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Bu Kanuna tabi işçilerin hizmet akitlerinin:
1. İşveren tarafından bu Kanunun 17 nci maddesinin II numaralı bendinde gösterilen sebepler dışında,
2. İşçi tarafından bu Kanunun 16 ncı maddesi uyarınca,
3. Muvazzaf askerlik hizmeti dolayısıyle,
4. Bağlı bulundukları kanunla veya Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle kurulu kurum veya sandıklardan yaşlılık, emeklilik veya malullük aylığı yahut toptan ödeme almak amacıyla;
5. 506 Sayılı Kanunun 60 ıncı maddesinin birinci fıkrasının (A) bendinin (a) ve (b) alt bentlerinde öngörülen yaşlar dışında kalan diğer şartları veya aynı Kanunun Geçici 81 inci maddesine göre yaşlılık aylığı bağlanması için öngörülen sigortalılık süresini ve prim ödeme gün sayısını tamamlayarak kendi istekleri ile işten ayrılmaları nedeniyle,
Feshedilmesi veya kadının evlendiği tarihten itibaren bir yıl içerisinde kendi arzusu ile sona erdirmesi veya işçinin ölümü sebebiyle son bulması hallerinde işçinin işe başladığı tarihten itibaren hizmet aktinin devamı süresince her geçen tam yıl için işverence işçiye 30 günlük ücreti tutarında kıdem tazminatı ödenir. Bir yıldan artan süreler için de aynı oran üzerinden ödeme yapılır."
17. 24/5/1983 tarihli ve 2829 sayılı Sosyal Güvenlik Kurumlarına Tabi Olarak Geçen Hizmetlerin Birleştirilmesi Hakkında Kanun'un 4. maddesi şöyledir:
"Kurumlara tabi çeşitli işlerde çalışmış olanların hizmet süreleri, aynı tarihlere rastlamamak kaydıyla bu Kanuna göre aylık bağlanmasına hak kazanıldığında birleştirilir.
Ancak, hizmet süreleri toplamının aylık bağlanmasına yeterli olmaması halinde, bu Kanun hükümleri uygulanmaz."
18. 399 sayılı KHK'nın "Sözleşmenin feshi ve sona ermesi" kenar başlıklı 45. maddesinin birinci fıkrasının (d) bendi şöyledir:
"Teşebbüs veya bağlı ortaklıklarda çalışan sözleşmeli personelin sözleşmesi aşağıdaki hallerde feshedilir:
...
d) Bu Kanun Hükmünde Kararname ile sözleşme hükümlerine aykırı davranışlarda bulunmak, ..."
19. 399 sayılı KHK'nın "Disiplin cezalarına itiraz" kenar başlıklı 47. maddesi şöyledir:
"Disiplin cezalarına karşı yapılacak itirazlarda süre, kararın ilgiliye tebliğ tarihinden itibaren 7 gündür.
İtiraz mercileri bu itirazı doğrudan doğruya karara bağlayabileceği gibi dosya veya belgelerin bir kez daha incelenmesini cezayı teklif eden merciden isteyebilirler.
Süresi içinde itiraz edilmez veya yapılan itiraz red edilirse onaylanan cezalar kesinleşir ve sicile işlenir."
20. 399 sayılı KHK'nın "Disiplin cezalarının kesinleşmesi" kenar başlıklı 48. maddesi şöyledir:
"Sözleşmenin feshini gerektiren disiplin cezalarının kesinleşmesi; teşebbüs veya bağlı ortaklık yönetim kurullarının kararına bağlıdır."
21. 399 sayılı KHK'nın "Ceza kovuşturması ile disiplin kovuşturmasının bir arada yürütülmesi" kenar başlıklı 49. maddesi şöyledir:
"Sözleşmeli personel hakkında, aynı olaydan dolayı ceza kovuşturmasının başlamış olması disiplin kovuşturmasının yapılmasını engellemez ve ceza kovuşturması sonunda sözleşmeli personelin hüküm giymesi veya hakkında beraat yahut takipsizlik kararı verilmesi, ayrıca disiplin cezasının uygulanmasına engel olmaz."
2. Danıştay İçtihadı
22. Danıştay Onikinci Dairesinin 5/12/2019 tarihli ve E.2018/6297, K.2019/9824 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"... Yukarıda yer verilen mevzuatın değerlendirilmesinden; Emekli Sandığına tabi bir görevde bulunup bu görevinden ayrılarak başka bir sosyal güvenlik kurumuna tabi olarak çalıştıktan sonra yaşlılık/emekli aylığı bağlananlara Emekli Sandığına tabi olarak geçen hizmet süresi için emekli ikramiyesi ödenmesine yasal engel bulunmakta iken, ilgili Yasa hükmü Anayasa Mahkemesince iptal edilmiş, bu kez 5434 sayılı Kanun'un 89. maddesiyle yeni bir düzenleme yapılmış ise de, bu kuralın da Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilmiş, son olarak aynı maddede yapılan düzenleme ile hizmet sürelerinin tamamı 5434 sayılı Kanun ve/veya 5510 sayılı Kanun'un Geçici 4. maddesi kapsamında geçenlerden emekli, adi malullük veya vazife malullüğü aylığı bağlanan veyahut toptan ödeme yapılan iştirakçilere, emekli ikramiyesi ödeneceği, buna karşılık 2829 sayılı Kanun'un 8 inci maddesi uyarınca birleştirilen hizmet süreleri üzerinden emeklilik, yaşlılık ya da malullük aylığı bağlananlara ise; 5434 sayılı Kanun veya 5510 sayılı Kanun'un geçici 4 üncü maddesi hükümlerine tabi olarak bu Kanuna tabi daire, kuruluş ve ortaklıklarda geçen çalışmalarının, 1475 sayılı İş Kanunu'nun 14. maddesinde belirtilen kıdem tazminatına hak kazanma şartlarına uygun olarak sona ermiş olması şartıyla emekli ikramiyesi ödenebileceği kuralı getirilmiştir.
Buna göre; hizmetlerinin tamamı 5434 sayılı Kanun'a veya 5510 sayılı Kanun'un Geçici 4. maddesi kapsamında geçenlere, başka bir deyişle hizmet birleştirmesi yapmaksızın emekliye ayrılanlara, 5434 sayılı Kanun'un 89. maddesinin birinci fıkrası uyarınca, herhangi bir şart aranmaksızın emekli ikramiyesi ödenmesi, buna karşılık hizmet birleştirmesi yapmak suretiyle emekli olabileceklere ise, anılan maddenin ikinci fıkrasında yer alan şartlar dahilinde emekli ikramiyesi ödenmesi gerekmektedir. ..."
23. Danıştay Onikinci Dairesinin 5/12/2019 tarihli ve E.2018/5149, K.2019/9816 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"... Bakılan uyuşmazlıkta; davacının, 5434 sayılı Kanun'a tabi hizmet süresinin, askerlik borçlanması dahil kurum ile ilişiğinin kesildiği 13/10/2003 tarihi itibarıyla 21 yıl, 10 ay, 25 gün olduğu ve bu sürenin 5434 sayılı Kanun'da öngörülen (25 yıl) hizmet süresinden az olması nedeniyle emekli aylığı bağlanmadığı; sigortalı olarak çalıştığı hizmet süreleri birleştirilmek suretiyle 506 sayılı Kanun'a göre yaşlılık aylığı bağlandığından emekli ikramiyesi ödenmesi hususunda 5434 sayılı Kanun'un 89. maddesinin ikinci fıkrasının uygulanması gerekmektedir.
Bu durumda; memurluk sıfatı ile bağdaşmayacak nitelik ve derecede yüz kızartıcı ve utanç verici suç işlemesi nedeniyle 24/10/2002 tarihinde görevden uzaklaştırılan ve hakkında Tunceli Ağır Ceza Mahkemesince mahkumiyet hükmü kurulması nedeniyle 13/10/2003 tarihinde Devlet memurluğundan çıkartılan davacının, 5434 sayılı Kanun'a tabi görevinin, 1475 sayılı Kanun'un 14. maddesinde belirtilen kıdem tazminatına hak kazanma koşullarına uygun olarak sona ermediği; dosyanın ve dosyada mevcut olan davacıya ait özlük dosyasının incelenmesinden, davacı tarafından Devlet memurluğundan çıkartılması işleminin iptali istemiyle açılmış ve iptalle sonuçlanmış bir idari yargı kararının da bulunmadığı anlaşıldığından; bir başka ifadeyle; 5434 sayılı Kanun'a tabi hizmet süreleri için emekli ikramiyesi ödenmesi için anılan koşulu taşımadığı görüldüğünden, dava konusu işlemde hukuka aykırılık, dava konusu işlemin iptaline dair İdare Mahkemesi kararında ise, hukuki isabet bulunmamıştır. ..."
24. Danıştay Onikinci Dairesinin 11/3/2020 tarihli ve E.2018/6261, K.2020/1961 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"... Buna göre; hizmetlerinin tamamı 5434 sayılı Kanun'a veya 5510 sayılı Kanun'un Geçici 4. maddesi kapsamında geçenlere, başka bir deyişle hizmet birleştirmesi yapmaksızın emekliye ayrılanlara 5434 sayılı Kanun'un 89. maddesinin birinci fıkrası uyarınca, herhangi bir şart aranmaksızın emekli ikramiyesi ödenmesi; buna karşılık hizmet birleştirmesi yapmak suretiyle emekli olabileceklere ise, anılan maddenin ikinci fıkrasında yer alan şartlar dahilinde emekli ikramiyesi ödenmesi gerekmektedir.
Uyuşmazlıkta, davacının 5434 sayılı Kanun'a tabi hizmet süresinin emekli aylığı bağlanması için yeterli olduğu açıkça anlaşılmaktadır.
Bu durumda, Emekli Sandığına tabi hizmet süresi emekli aylığı bağlanması için yeterli olan davacıya, 5434 sayılı Kanun'un 89. maddesinin birinci fıkrası uyarınca emekli ikramiyesi ödenmesi gerekirken, anılan maddenin ikinci fıkrası kapsamında değerlendirilerek emekli ikramiyesi ödenmesi isteminin reddi yolunda tesis edilen işlemde ve bu işlemin iptali istemiyle açılan davanın reddi yolunda verilen İdare Mahkemesi kararında hukuka uyarlık görülmemiştir. ..."
3. Anayasa Mahkemesi Kararı
25. Anayasa Mahkemesinin 8/11/2012 tarihli ve E.2012/33, K.2012/174 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"...
A- Kanun'un 1. Maddesiyle Değiştirilen, 5434 sayılı Kanunu'nun 89. Maddesinin İkinci Fıkrasında Yer Alan '25/8/1971 tarihli ve 1475 sayılı İş Kanununun 14 üncü maddesinde belirtilen kıdem tazminatına hak kazanma şartlarına uygun olarak' İbaresi ile Dördüncü Fıkrasının Birinci Cümlesinde Yer Alan '1475 sayılı Kanunun 14 üncü maddesine göre kıdem tazminatı ödenmesini gerektirmeyecek şekilde sona eren geçmiş hizmet süreleri ve' İbaresinin İncelenmesi
Dava konusu kuralla, farklı sosyal güvenlik kuruluşlarındaki hizmet süreleri birleştirilerek Emekli Sandığı dışındaki sosyal güvenlik kuruluşlarından emeklilik, yaşlılık ya da malullük aylığı bağlananlara, kamuda geçen çalışmaları için emekli ikramiyesi ödenmesine imkân sağlanmıştır. Ancak, bu kapsamdakilere kamuda geçen çalışmaları için emekli ikramiyesi ödenebilmesi için hizmet akdiyle çalışanlar için öngörülen kıdem tazminatına hak kazanma koşullarının gerçekleşmesi gerekmektedir. Böylece, hizmet akdiyle çalışanlar için öngörülen kıdem tazminatı ödenme koşulları, kural kapsamındaki kişilerin kamuda geçen çalışmaları için emekli ikramiyesi ödenmesi bakımından geçerli kılınmıştır.
Emekli ikramiyesi, çalışma hayatında istikrar ve devamlılığı sağlamak amacıyla ve sosyal devlet ilkesi gereğince yapılan bir ödeme türü olup, anayasal ilkelere aykırı olmamak kaydıyla emekli ikramiyesinin miktar ve ödenme koşullarını belirleme konusunda kanun koyucunun takdir yetkisi vardır. Bu itibarla kanun koyucunun, hizmet akdiyle çalışanlar için öngörülen kıdem tazminatı ödenebilmesi koşullarını, dava konusu kural kapsamındaki sigortalıların kamuda geçen çalışmaları için de geçerli kılmasında hukuk devleti ilkesine aykırı bir yön bulunmamaktadır.
Ödenme koşulları dikkate alındığında emekli ikramiyesi; emeklilik, yaşlılık ya da malullük aylığı almaya hak kazanan kamu çalışanlarına, aylıklarında yapılan emekli kesintilerinden bağımsız olarak, çalışmada istikrar ve devamlılığı sağlamak amacıyla ve sosyal devlet ilkesi gereğince yapılan bir ödeme olduğundan asgari sigortalılık süresi belirlenmesi, bu ödemenin niteliğine uygundur. Öte yandan, hizmet akdiyle çalışanlara ödenmekte olan kıdem tazminatı ile benzer hukuki niteliği haiz olan emekli ikramiyesi ödenebilmesi için asgari sigortalılık süresi belirlenmesi ve bu sürenin 15 yıl olarak tayin edilmesi kanun koyucunun takdirindedir. Dava konusu kuralın atıf yaptığı 1475 sayılı Kanun'un 14. maddesinin birinci fıkrasının (5) numaralı bendi yürürlüğe girdiği tarihte aynı durumda bulunan kişilerin tamamına uygulandığına ve bu kişiler arasında herhangi bir ayrım yapılmadığına göre dava konusu kural eşitlik ilkesine aykırı değildir.
Açıklanan nedenlerle dava konusu kuralların, Anayasa'nın 2. ve 10. maddelerine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
..."
B. Uluslararası Hukuk
26. İlgili uluslararası hukuk için bkz. Uğur Ziyaretli, B. No: 2014/5724, 15/2/2017, §§ 28-31; Ümmü Çakır, B. No: 2015/18918, 28/11/2018, §§ 22-24; Doğan Depişgen, B. No: 2016/12233, 11/3/2020, §§ 30-34.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
27. Anayasa Mahkemesinin 5/9/2023 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
28. Başvurucu; farklı sosyal güvenlik kurumlarına tabi hizmet süreleri birleştirilmek suretiyle geçen hizmet süresi için kendisine emekli ikramiyesi ödenmesi gerektiğini belirtmiştir. Başvurucu ayrıca davanın reddine dair gerekçelerin maddi ve hukuki dayanaktan yoksun olduğunu, hakkındaki ceza davasının düştüğü hususunun dikkate alınmadığını, kamu hizmeti gördüğü her ay maaşından emekli keseneği kaleminden kesinti yapıldığı hâlde kendisine emekli ikramiyesi ödenmediğini belirterek mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
29. Bakanlığın görüşünde; başvurucunun sözleşmesinin feshedildiği tarihte 5434 sayılı Kanun kapsamında öngörülen 20 yıllık hizmet süresini doldurmadığından hizmet birleştirmesi yoluyla emekli olduğu vurgulanmıştır. Hizmet birleştirmesi yoluyla emeklilik işlemlerinde emekli ikramiyesine hak kazanma açısından ayrıca sözleşmenin 1475 sayılı Kanun'un 14. maddesinde belirtilen kıdem tazminatına hak kazanma şartlarına uygun olarak sona ermiş olması gerektiği izah edilmiştir. Ardından 399 sayılı KHK'nın 49. maddesi de dikkate alındığında başvurucunun sözleşmesinin feshedilmesinden 18 yıl sonra verilen bir düşme kararı nedeniyle, idarenin başvurucu hakkındaki disiplin soruşturması sonucunda gerçekleştirdiği sözleşmenin feshine dair işlemini doğrudan ortadan kaldıracak bir etkiye sahip olup olmadığına dair değerlendirme yapmanın Anayasa Mahkemesinin takdirinde olduğu ifade edilmiştir.
B. Değerlendirme
30. Anayasa’nın "Mülkiyet hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:
“Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz.”
31. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğinden şikâyet eden bir kimse, önce böyle bir hakkının var olduğunu kanıtlamak zorundadır (Mustafa Ateşoğlu ve diğerleri, B. No: 2013/1178, 5/11/2015, § 54). Bu nedenle öncelikle başvurucunun Anayasa'nın 35. maddesi uyarınca korunmayı gerektiren mülkiyete ilişkin bir menfaatinin bulunup bulunmadığı noktasındaki hukuki durumunun değerlendirilmesi gerekir (Cemile Ünlü, B. No: 2013/382, 16/4/2013, § 26; İhsan Vurucuoğlu, B. No: 2013/539, 16/5/2013, § 31).
32. Anayasa'nın 35. maddesiyle güvenceye bağlanan mülkiyet hakkı, ekonomik değer ifade eden ve parayla değerlendirilebilen her türlü mal varlığı hakkını kapsamaktadır (AYM, E.2015/39, K.2015/62, 1/7/2015, § 20). Bu bağlamda mülk olarak değerlendirilmesi gerektiğinde kuşku bulunmayan menkul ve gayrimenkul mallar ile bunların üzerinde tesis edilen sınırlı ayni haklar ve fikrî hakların yanı sıra icrası kabil olan her türlü alacak da mülkiyet hakkının kapsamına dâhildir (Mahmut Duran ve diğerleri, B. No: 2014/11441, 1/2/2017, § 60).
33. Mülkiyet hakkı, özel hukukta veya idari yargıda kabul edilen mülkiyet hakkı kavramlarından farklı bir anlam ve kapsama sahip olup bu alanlarda kabul edilen mülkiyet hakkı, yasal düzenlemeler ile yargı içtihatlarından bağımsız olarak özerk bir yorum ile ele alınmalıdır (Hüseyin Remzi Polge, B. No: 2013/2166, 25/6/2015, § 31; Mustafa Ateşoğlu ve diğerleri, § 51).
34. Anayasa'nın 35. maddesinde düzenlenen mülkiyet hakkı mevcut mal, mülk ve varlıkları koruyan bir güvencedir. Bir kişinin hâlihazırda sahibi olmadığı bir mülkün mülkiyetini kazanma beklentisi -kişinin bu konudaki menfaati ne kadar güçlü olursa olsun- Anayasa'yla korunan mülkiyet kavramı içinde değildir. Bu bağlamda belirtmek gerekir ki Anayasa'nın 35. maddesi soyut bir temele dayalı olarak mülkiyete erişmeyi ve mülkiyeti edinmeyi değil mülkiyet hakkını güvence altına almaktadır. Bu hususun istisnası olarak belli durumlarda bir ekonomik değer veya icrası mümkün bir alacağı elde etmeye yönelik meşru bir beklenti Anayasa'da yer alan mülkiyet hakkı güvencesinden yararlanabilir (Kemal Yeler ve Ali Arslan Çelebi, B. No: 2012/636, 15/4/2014, §§ 36, 37; Mehmet Şentürk [GK], B. No: 2014/13478, 25/7/2017, §§ 41, 53; Mustafa Ateşoğlu ve diğerleri, §§ 52-54).
35. Meşru beklenti, objektif temelden uzak bir beklenti olmayıp belirli bir kanun hükmüne veya başarılı olma ihtimalinin yüksek olduğunu gösteren yerleşik bir yargı içtihadına ya da ayni menfaatle ilgili hukuki bir işleme dayanan yeterli derecede somut nitelikteki bir beklentidir (Selçuk Emiroğlu, B. No: 2013/5660, 20/3/2014, § 28; Mehmet Şentürk, § 42). Dolayısıyla Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin ortak koruma kapsamında olan meşru beklentiye dayalı mülkiyet hakkının tespiti mevcut hukuk sisteminde iddia edilen mülkiyet iddiasının tanınmasına bağlı olup bu tespit, mevzuat hükümleri ve yargı kararları ile yapılmaktadır (Üçgen Nakliyat Ticaret Ltd. Şti., B. No: 2013/845, 20/11/2014, § 37). Temelsiz bir hak kazanma beklentisi veya sadece mülkiyet hakkı kapsamında ileri sürülebilir bir iddianın varlığı meşru beklentinin kabulü için yeterli değildir (Kemal Yeler ve Ali Arslan Çelebi, § 37).
36. Diğer taraftan derece mahkemeleri önünde hukukun ne şekilde yorumlanacağına ve uygulanacağına dair bir uyuşmazlık olduğunda ve bu bağlamda başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların derece mahkemelerince kesin olarak reddedildiği durumlarda açık bir keyfîlik olmadığı veya bariz bir takdir hatası içermediği sürece “meşru bir beklentinin” bulunduğu sonucuna varılamaz (Yusuf Dilekçi, B. No: 2014/12026, 21/9/2017, § 48).
37. Somut olayda 9/1/1979 tarihinde PTT Genel Müdürlüğünde memur olarak göreve başlayan ardından yine aynı kurumda 1/9/1987 tarihinde 5434 sayılı Kanun'a tabi sözleşmeli personel statüsüne geçen başvurucu hakkında zimmet suçunu işlediği iddiasıyla ceza soruşturması başlatılması sonrasında 12/11/1996 tarihinde sözleşmesi feshedilmiştir. Sözleşmenin feshedildiği tarihe kadar 5434 sayılı Kanun'a tabi olarak 17 yıl 9 ay 14 gün hizmeti bulunan başvurucu, sözleşmenin feshedilmesinden sonra farklı kanunlara tabi olarak çalışmış ve hizmet birleştirmesi yapılarak -20 yıl 10 gün hizmeti esas alınarak- kendisine 1/12/2016 tarihinden itibaren emekli maaşı bağlanmış ancak emekli ikramiyesi ödenmemiştir.
38. Bu süreçte başvurucu hakkında zimmet suçundan yapılan ceza davasında düşme kararı verilmesi sonrasında SGK'dan emekli ikramiyesinin ödenmesini talep eden başvurucunun isteminin reddine karar verilmiştir. Bunun üzerine işlemin iptali ve emeklilik ikramiyesinin ödenmesi talebiyle açılan dava, hizmet birleştirmesi yoluna gidilerek emekli aylığı bağlanan başvurucunun 5434 sayılı Kanun'un 89. maddesinin ikinci fıkrası kapsamında Emekli Sandığına tabi görevinin 1475 sayılı Kanun'un 14. maddesinde belirtilen kıdem tazminatına hak kazanma şartlarına uygun olarak sona ermediği gerekçesiyle reddedilmiştir. Bu durumda karara dayanak teşkil eden 5434 sayılı Kanun'un ilgili hükümlerinin kapsamının belirlenmesi gereklidir.
39. Genel olarak hizmetlerinin tamamı 5434 sayılı Kanun'a veya 5510 sayılı Kanun'un geçici 4. maddesi kapsamında geçenlere, bir başka ifadeyle, hizmet birleştirmesi yapmaksızın emekliye ayrılanlara, 5434 sayılı Kanun'un 89. maddesinin birinci fıkrası uyarınca, herhangi bir şart aranmaksızın; buna karşılık hizmet birleştirmesi yapmak suretiyle emekli olabileceklere ise anılan maddenin ikinci fıkrasında yer alan şartlar dâhilinde emekli ikramiyesi ödenmesinin gerektiği düzenlenmiştir.
40. 5434 sayılı Kanun'un 89. maddesinin birinci fıkrasında; 5434 sayılı Kanun ve/veya 5510 sayılı Kanun'un geçici 4. maddesi kapsamındaki görevlerinin sona erdiği tarih itibarıyla söz konusu hizmet süreleri tek başına 5434 sayılı Kanun hükümlerine göre emekli aylığı bağlanacak olanlar için bağlanacak emekli aylığına özgü hizmet süresi koşulunu karşılayanlara, 1475 sayılı Kanun'un 14. maddesinde belirtilen kıdem tazminatına hak kazanma koşullarına bakılmaksızın emekli ikramiyesi ödenmesi gerektiği öngörülmüştür. Diğer bir deyişle, hizmet birleştirmesi yapmaksızın emekliye ayrılanlara memuriyet görevlerinden ayrıldıkları tarih itibarıyla 5434 sayılı Kanun ve/veya 5510 sayılı Kanun'un geçici 4. maddesi kapsamındaki hizmet süreleri toplamı tek başına 5434 sayılı Kanun kapsamında emekli aylığı bağlanması için gerekli olan kadın ise 20, erkek ise 25 yıl ve üzerinde olanlara emekli ikramiyesi ödenmesi gerekmektedir. Somut olayda ise kadın olan başvurucunun sözleşmesinin feshedildiği tarihte 17 yıl 9 ay 14 gün hizmeti bulunmakta olup yukarıda izah edildiği üzere 5434 sayılı Kanun'da öngörülen 20 yıllık hizmet süresini doldurmamıştır. Buna göre PTT Genel Müdürlüğünde çalıştığı döneme ait hizmetlerinin tek başına emekli ikramiyesi almaya yeterli olmayan başvurucunun durumunun 5434 sayılı Kanun'un 89. maddesinin birinci fıkrası kapsamında değerlendirilemeyeceği anlaşılmaktadır.
41. Başvurucu sözleşmenin feshedilmesinden sonra farklı kanunlara tabi olarak yaklaşık 4,5 yıl çalışmış ve hizmet birleştirmesi yaptırarak 20 yıllık süreyi doldurmuş ve kendisine emekli maaşı bağlanmıştır. Başvurucu gibi hizmet birleştirmesi yapmak suretiyle emekli olanlara, 5434 sayılı Kanun'un 89. maddesinin ikinci fıkrasına göre emekli ikramiyesi ödeneceği düzenlenmiştir. Anılan maddenin ikinci fıkrasında, birinci fıkradan farklı olarak gerekli olan hizmet süresinin yanında ayrıca hizmet birleştirmesi yapılanlar yönünden 5434 sayılı Kanun'a tabi çalışmanın 1475 sayılı Kanun'un 14. maddesinde belirtilen kıdem tazminatına hak kazanma şartlarına uygun olarak sona ermiş olması gerektiği vazedilmiştir.
42. Ayrıca belirtmek gerekir ki söz konusu Kanun'un 89 uncu maddesinin ikinci fıkrasının birinci cümlesindeki ''25/8/1971 tarihli ve 1475 sayılı İş Kanununun 14 üncü maddesinde belirtilen kıdem tazminatına hak kazanma şartlarına uygun olarak'' ibaresi ile dördüncü fıkrasının birinci cümlesindeki "1475 sayılı Kanunun 14 üncü maddesine göre kıdem tazminatı ödenmesini gerektirmeyecek şekilde sona eren geçmiş hizmet süreleri ve'' ibarelerinin iptali talebiyle açılan davada Anayasa Mahkemesi 8/11/2012 tarihli kararıyla iptal isteminin reddine karar vermiştir (bkz. § 25).
43. Başvuru konusu olayda, başvurucunun Emekli Sandığına tabi olarak çalıştığı PTT ile olan sözleşmesi, zimmet soruşturması nedeniyle 399 sayılı KHK'nın 45/d maddesinde yer alan "d) Bu Kanun Hükmünde Kararname ile sözleşme hükümlerine aykırı davranışlarda bulunmak" düzenlemesi uyarınca feshedilmiş ve görevin/çalışmanın 1475 sayılı Kanun'un 14. maddesinde belirtilen kıdem tazminatına hak kazanma şartlarına uygun olarak sona ermediği değerlendirilerek emekli ikramiyesi ödenmesi talebi reddedilmiştir.
44. Tam da bu nokta başvurucu zimmet suçundan yapılan yargılamada düşme kararı verilmesi nedeniyle sözleşmenin feshine dayanak olan olgunun ortadan kalktığını ve sözleşmenin haksız feshedildiğini belirterek emekli ikramiyesinin ödenmesi gerektiğini savunduğunu hatırlatmak gerekir.
45. Ayrıca 399 sayılı KHK'nın yukarıda alıntılanan maddelerinde sözleşmenin feshinin ceza kovuşturması dışında ayrıca bir disiplin soruşturması/kovuşturması sonucunda verildiği ve disiplin soruşturması neticesinde verilen cezalara karşı itiraz ve kesinleşmesine ilişkin hükümlerin düzenlendiğine dikkat çekmek gerekir. Ancak somut olayda sözleşmenin feshi işleminin bir disiplin soruşturması neticesinde verildiğine dair bilgi veya belgeye rastlanmamıştır. Bununla birlikte disiplin soruşturması olsun veya olmasın sözleşmenin feshi işlemine karşı başvurucu tarafından işleminin iptali istemiyle açılmış ve iptalle sonuçlanmış bir idari yargı kararının varlığı da ileri sürülmemiştir. Buna göre derece mahkemelerinin ikramiye isteğinin reddi üzerine açılan davada sözleşmenin haklı nedenle feshedilip edilmediğini ayrıca değerlendirmesi/denetlenmesi beklenemez.
46. Bu bilgiler ışığında bireysel başvuruya konu mahkeme kararı incelendiğinde delillerin değerlendirilmesinde ve yorumlanmasında açık ve bariz bir takdir hatasının bulunmadığı ve yargılama sonucunda ulaşılan kanaatin keyfîlik içermediği sonucuna ulaşılmaktadır. Düşme kararı verilmiş ise de zimmet suçundan yapılan ceza soruşturması nedeniyle sözleşmesi feshedilen başvurucunun bu görevinin kıdem tazminatına hak kazandıracak şekilde sona erdiğinden söz edilemeyeceği gibi derece mahkemelerinin bu kabulünün aksini düşünmeyi gerektirecek başkaca bir neden de bulunmamaktadır.
47. Bu durumda sözleşmesi feshedilen başvurucunun birleştirilmiş hizmet süresi üzerinden kendisine emekli ikramiyesi ödenmesine yönelik beklentisinin meşru bir beklenti olduğunu gösteren bir kanun hükmü veya yerleşik yargı içtihadı gibi somut bir temele dayanmadığı görülmektedir. Buna göre somut başvuru açısından fiilî hizmet süresine bağlı olarak başvurucuya emekli ikramiyesi ödenmesi yönünden Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkı kapsamında bir mülkünün veya somut ve yeterli bir hukuki temele dayalı olarak mülkiyeti elde etmeye yönelik meşru bir beklentisinin bulunduğunun gösterilemediği anlaşılmaktadır.
48. Açıklanan gerekçelerle başvurunun diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin konu bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın konu bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 5/9/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.