|
TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
|
|
KARAR
|
|
|
|
BURCU ÇELİK ÖZKAN BAŞVURUSU (2)
|
|
(Başvuru Numarası: 2020/16841)
|
|
|
|
Karar Tarihi: 15/10/2025
|
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
|
|
KARAR
|
|
|
|
Başkan
|
:
|
Basri BAĞCI
|
|
Üyeler
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
|
Kenan YAŞAR
|
|
|
|
Ömer ÇINAR
|
|
Raportör
|
:
|
Tolga BAŞBOZKURT
|
|
Başvurucu
|
:
|
Burcu ÇELİK ÖZKAN
|
I. BAŞVURUNUN ÖZETİ
1. Başvuru, cenaze töreni sırasında yapılan bir konuşmada kullanılan ifadeler nedeniyle silahlı terör örgütünün propagandasını yapma suçundan cezalandırılmanın ifade özgürlüğü ile seçme ve seçilme hakkını ihlal ettiği iddialarına ilişkindir.
2. Başvurucu 7/6/2015 ve 1/11/2015 tarihlerinde Halkların Demokratik Partisinden Muş milletvekili olarak seçilmiştir.
3. 2014 yılının Ekim ayında yaşanan ve ülkenin büyük bir bölümünü etkileyen şiddet olayları ve sonrasında 2015 yılının Haziran ayından itibaren ülkede yaşanan terör saldırılarının artması nedeniyle siyasi çevrelerde ve kamuoyunda milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması hususunda yoğun tartışmalar yaşanmıştır. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nda bu yönde değişiklik yapılmasını öngören kanun teklifi 12/4/2016 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Başkanlığına sunulmuştur. TBMM Genel Kurulunda 20/5/2016 tarihinde kabul edilen 6718 sayılı Kanun'un 1. maddesiyle Anayasa'ya geçici 20. madde eklenmiştir.
4. Söz konusu Anayasa değişikliği 8/6/2016 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Buna göre TBMM tarafından kabul edildiği 20/5/2016 tarihi itibarıyla maddede sayılan mercilere intikal etmiş dosyalar hakkında Anayasa'nın 83. maddesinin ikinci fıkrasının birinci cümlesinde yer alan yasama dokunulmazlığına ilişkin hüküm uygulanmayacaktır.
5. Başvurucu hakkında da milletvekili olarak görev yaptığı dönemde ve bundan önce işlediği iddia olunan suçlara ilişkin olarak farklı Cumhuriyet başsavcılıklarınca soruşturma yürütülmüştür. Bu fezlekelerde başvurucuya birçok eylemiyle ilgili suçlamalar isnat edilmiştir. Bu eylemlerinden biri de 25/9/2015 tarihinde Muş'un Malazgirt ilçesi Tatargazi köyünde PKK terör örgütü mensubu Ö.A.nın cenazesine katılarak mezarına çiçek attıktan sonra "...bu zamanlar sözlerin tükendiği, cümlelerin bittiği zamanlardır. 7 Hazirandan sonra bu halka ve kürdistana yapılan savaş konseptiyle birlikte onlarca gencimiz, yoldaşımız ve çocuklarımız katledildi, bu mücadele sonuna kadar devam edecek" şeklinde ifadelerin yer aldığı bir konuşmadır (başvurucu hakkındaki diğer isnat edilen eylemler için bkz. Burcu Özkan [GK], B. No: 2017/28895, 25/10/2018, § 15).
6. Anayasa değişikliği sonrasında başvurucu hakkındaki fezlekelere konu olan soruşturma dosyaları Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü aracılığıyla takdir ve ifası için Muş ve Hınıs Cumhuriyet Başsavcılıklarına gönderilmiştir.
7. Muş Cumhuriyet Başsavcılığınca (Başsavcılık) yürütülen soruşturma ile ilgili olarak 1/9/2016 tarihinde başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma, halkı kin ve düşmanlığa alenen tahrik etme ve terör örgütü propagandası yapma suçlarından cezalandırılması talebiyle iddianame düzenlemiştir. İddianamede başvurucunun 25/9/2015 tarihli eylemine yer verilmiş ve şu şekilde değerlendirme yapılmıştır:
"...yine şüphelinin 25/9/2015 tarihinde Malazgirt İlçesi Tatargazi Köyünde PKK/KCK terör örgütü mensubu Ö.A.nın cenazesine katılarak mezarına çiçek attığı ve burada yaptığı konuşmada 'bu zamanlar sözlerin tükendiği, cümlelerin bittiği zamanlardır. 7 Hazirandan sonra bu halka ve kürdistana yapılan savaş konseptiyle birlikte onlarca gencimiz, yoldaşımız ve çocuklarımız katledildi, bu mücadele sonuna kadar devam edecek' söylemi karşısında ölen PKK mensubunun silahlı çatışmada ölmesi gözetildiğinde şüphelinin bu ölen terör örgütü mensubunun silahlı mücadelesini kast ederek'Bu mücadele sonuna kadar sürecek' sözünün PKK'nın silahlı mücadelesi olduğu, bu mücadele yöntemini benimsediği, yine '...yoldaşımız katledildi' şeklindeki beyanıyla da öldürülen PKK mensuplarıyla aynı duygu ve misyonu paylaştığını açıkça beyan ettiği, şüphelinin bu sözleri söylerken PKK terör örgütüne aidiyet duygusuyla söylediğinin açık olduğu, bu suretle şüphelinin terör örgütünün; cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerini meşru gösterecek veya övecek ya da bu yöntemlere başvurmayı teşvik edecek şekilde propagandasını yaptığı..."
8. Bu süreçte iddianamenin kabulüne karar veren Muş 1. Ağır Ceza Mahkemesi (Mahkeme) 19/4/2017 tarihli celsede başvurucunun savunmasına başvurmuştur. Başvurucu 25/9/2015 tarihinde cenaze esnasında yaptığı konuşmayı hatırlayamadığını, "yoldaşımız" sözcüğünün arkadaş, dost kelimeleriyle aynı manaya geldiğini, bu nedenle farklı anlamlara çekilmemesi gerektiğini ifade etmiştir. Mahkeme celse sonunda başvurucunun terör örgütüne üye olma suçundan tutuklanmasına karar vermiştir.
9. Başvurucu 10/7/2017 tarihinde tutuklama tedbirinin hukuki olmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının, ifade özgürlüğü kapsamındaki eylemlerin tutuklamaya konu edilmesi nedeniyle ifade özgürlüğünün, tutuklama dolayısıyla milletvekilliği görevinin yerine getirilememesi nedeniyle seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakkının ihlal edildiği şikâyetleriyle Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yapmıştır. Anayasa Mahkemesi 25/10/2018 tarihinde yaptığı değerlendirme sonucunda başvurucunun iddialarını açıkça dayanaktan yoksun bularak kabul edilemezlik kararı vermiştir (Burcu Özkan, §§ 57-92).
10. Başvurucu ayrıca 12/9/2017 tarihinde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) başvuru (B. No: 68853/17) gerçekleştirmiştir. AİHM, başvurucunun da aralarında olduğu on iki milletvekilinin başvurusunu birleştirerek verdiği Yüksekdağ Şenoğlu ve diğerleri/Türkiye (B. No: 14332/17, 8/11/2022) kararında başvurucu hakkında verilen tutuklama tedbiri ve eldeki başvuruda şikâyete konu edilen yargılamalar nedeniyle başvurucunun ifade özgürlüğünün, kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının, serbest seçim hakkının ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 5. maddesiyle birlikte 18. maddesinin ihlal edildiği şikâyetlerini incelemiştir. AİHM genel olarak Selahattin Demirtaş/Türkiye (No. 2) ([BD], B. No: 14305/17, 22/12/2020, §§ 23, 24) kararı ile benzer şekilde yukarıda anılan hakların ihlal edildiği sonucuna ulaşmıştır (Yüksekdağ Şenoğlu ve diğerleri/Türkiye, §§ 489-640).
11. Mahkeme 6/10/2017 tarihinde başvurucunun üzerine atılı terör örgütü propagandası yapma ve halkı kin ve düşmanlığa alenen tahrik etme suçlarından beraatine karar vermiştir. Ayrıca silahlı terör örgütüne üye olma suçuyla ilgili olarak ise suç vasfının değiştiği ve başvurucunun örgüt içindeki hiyerarşik yapıya dâhil olmamakla birlikte, örgüte bilerek ve isteyerek yardım etme suçunu işlediği gerekçesiyle mahkûmiyetine ve hükümle birlikte tutukluluğunun devamına karar vermiştir.
12. Başvurucu, bu karara karşı istinaf kanun yoluna başvurmuştur. Erzurum Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesi (Bölge Adliye Mahkemesi), istinaf incelemesi sonucunda Mahkeme kararının kaldırılmasına karar vermiştir. Yaptığı yeniden değerlendirme sonucunda, başvurucunun 25/9/2015 tarihli konuşmasındaki ifadelerin terör örgütünün cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerini meşru gösterecek veya övecek ya da bu yöntemlere başvurmayı teşvik edecek niteliğe sahip olduğu nedeniyle terör örgütü propagandası yapma suçunu işlediği sonucuna ulaşarak başvurucuyu 1 yıl 3 ay hapis cezasına mahkûm etmiştir. Bölge Adliye Mahkemesi ayrıca silahlı terör örgütünün korkutucu gücünden yararlanmak suretiyle tehdit ve silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüte bilerek ve isteyerek yardım etme suçundan da başvurucunun mahkûmiyetine karar vermiştir. Bölge Adliye Mahkemesi, terör örgütü propagandası suçu bakımından gerekçesini şu şekilde açıklamıştır:
"...(2) numaralı eylem olarak belirtilen 25/09/2015 tarihinde sanığın Malazgirt Tatargazi köyünde silahlı terör örgütü PKK/KCK mensubu [Ö. A.]'in cenazesine katılarak, mezarına çiçek attıktan sonra yaptığı konuşmada, 'Bu zamanlar sözlerin tükendiği, cümlelerin bittiği zamanlardır. 7 Haziran'dan sonra bu halka ve Kürdistan'a yapılan savaş konseptiyle birlikte onlarca gencimiz, yoldaşımız ve çocuklarımız katledildi. Bu mücadele sonuna kadar devam edecek...' şeklindeki söylemleri gözetildiğinde, terör örgütü mensuplarını 'yoldaş' olarak tanımlaması, kendisini onlarla özdeşleştirmesi, örgüt mensuplarının silahlı eylemlerini ise 'bu mücadele sonuna kadar devam edecek' sözleriyle kutsayıp yüceltmesi karşısında bu söyleminin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin düşünce ve ifade özgürlüğünün kullanım şeklini ve bunun sınırlarını belirleyen boyutlarını aşarak terör örgütünün cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerini meşru gösterecek veya övecek ya da bu yöntemlere başvurmayı teşvik edecek şekilde propagandası olarak kabul edilmesi gerektiği anlaşılmakla, sanığın 25/09/2015 tarihli eylemi nedeniyle 3713 sayılı Kanunun 7/2-1. maddesi uyarınca sanığın söyleminin niteliği, milletvekili olarak konumu, kitleyi etkileme kapasitesi, oluşan tehlike ve zararın ağırlığı, suç konusunun önem ve değeri dikkate alındığında TCK'nın 3. ve 61. maddelerinde belirtilen cezanın bireyselleştirilmesine ilişkin ölçütler ışığında temel cezada asgari hadden makul bir oranda uzaklaşılarak cezalandırılması gerektiği,"
13. Bölge Adliye Mahkemesi kararı, başvurucu tarafından temyiz edilmiştir. Yargıtay (Kapatılan) 16. Ceza Dairesi 14/9/2019 tarihinde başvurucu hakkında terör örgütü propagandası yapma suçu bakımından verilen mahkûmiyet hükmünün onanmasına karar vermiştir. Diğer suçlar bakımından ise verilen mahkûmiyet hükümlerinin bozulmasına ve başvurucunun tahliyesine karar vermiştir. Başvurucu ya da müdafiilerine tebliğ edildiğine dair dosyada bilgi veya belge bulunmayan bu karar en geç kesinleştirme işleminin yapıldığı 8/1/2020 tarihinde Mahkeme dosyasına girmiştir.
14. Dünya genelinde yaşanan koronavirüs salgını nedeniyle bireysel başvuruya ilişkin süreler 13/3/2020 tarihinden 15/6/2020 tarihine kadar durdurulmuştur. Başvurucu, 18/6/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
15. Başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
II. DEĞERLENDİRME
16. Başvurucu, katıldığı cenazede sarf ettiği sözler nedeniyle hapis cezasına mahkûm edilmesinin ifade özgürlüğünü ihlal ettiğini ileri sürmüştür. AİHM kararlarını referans göstererek kullandığı ifadelerin terör propagandası kapsamında olmadığını ve hakkında hükmedilen cezanın siyasi saiklerle verildiğini iddia etmiştir. Başvurucu son olarak mahkûmiyetle birlikte hakkında 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 53. maddesinin uygulanmasının eski bir milletvekili olarak seçme, seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakkını ihlal ettiğinden yakınmıştır.
17. Adalet Bakanlığı (Bakanlık) görüşünde; konuya ilişkin mevzuat hükümleri ile yargısal içtihatlara değindikten sonra ifade özgürlüğü ile seçme, seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakkının ihlal edildiği iddiaları incelenirken söz konusu hükümler ve içtihatların yanı sıra somut olayın kendine özgü koşullarının da dikkate alınması gerektiğini belirtmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
18. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 48. maddesinin (5) numaralı fıkrasında kabul edilebilirlik şartları ve incelemesinin usul ve esasları ile ilgili diğer hususların Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nde (İçtüzük) düzenleneceği belirtilmiştir.
19. İçtüzük'ün "Düşme kararı" başlıklı 80. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (ç) bendi gereği Anayasa Mahkemesi, başvurunun incelenmesinin sürdürülmesini haklı kılan bir neden görülmemesi hâlinde başvurunun düşmesine karar verebilir (Mehmet Haberal (2) [1. B.], B. No: 2014/1050, 28/5/2014, §§ 26-28; Keser Altıntaş [GK], B. No: 2023/18536, 25/7/2023, § 50). Bu kapsamda eldeki başvuru yönünden öncelikle başvurunun incelenmesinin sürdürülmesini haklı kılan bir nedenin olup olmadığının belirlenmesi gerekir.
20. Anayasa Mahkemesi somut olaya benzer nitelikte olan Ferhat Encu (3) kararında ([GK], B. No: 2017/38747, 29/11/2023), AİHM'in 20/5/2016 tarihli Anayasa değişikliğiyle yasama dokunulmazlığının kaldırılmasının öngörülebilir olmaması nedeniyle ifade özgürlüğünün (Encu ve diğerleri/Türkiye, B. No: 56543/16, 1/2/2022; Yüksekdağ Şenoğlu ve diğerleri/Türkiye) ve seçme, seçilme hakkının (Yüksekdağ Şenoğlu ve diğerleri/Türkiye) ihlal edildiğine karar verdiğini yine bu durumda Anayasa Mahkemesince Anayasa'nın geçici 20. maddesine dayanılarak yürütülen yargılamalarla ilgili henüz bir karar verilmeden aynı konunun AİHM tarafından incelenerek karara bağlandığını, buna ek olarak başvurucunun söz konusu AİHM kararının uygulanmadığına ilişkin bir şikâyetinin olmadığını, AİHM'e yapılan başvuru ile Anayasa Mahkemesine yapılan başvurunun farklı şikâyetler içerip içermediğine ilişkin bir bilgi sunmadığını, bu sebeplerle başvurunun incelenmesinin sürdürülmesini haklı kılan bir nedenin kalmadığını belirterek başvurunun düşmesine karar vermiştir. Kararın ilgili kısmı şu şekildedir:
"...30. Somut olayda Başsavcılık ve yargı mercileri başvurucunun milletvekili olması nedeniyle hakkındaki soruşturma ve yargılamanın durdurulması taleplerini Anayasa'ya eklenen geçici 20. madde uyarınca dokunulmazlığın kalktığı gerekçesiyle reddetmiştir (bkz. §§ 10-13). Başvurucu da eldeki başvuruda diğerlerinin yanı sıra Anayasa'ya eklenen geçici 20. madde uyarınca dokunulmazlıktan yararlandırılmamasından şikâyet etmiştir. Buna karşılık henüz Anayasa Mahkemesince somut başvuru hakkında bir karar verilmeden önce yapılan başvurular üzerine AİHM, başvurucunun da aralarında olduğu ve eldeki başvuruyla benzer şikâyetleri konu alan iki ayrı başvuruda (bkz. §§ 21, 22) milletvekili dokunulmazlıklarının kaldırıldığı 20/5/2016 tarihli Anayasa değişikliğinin makul şekilde öngörülebilir olmadığı ve yürütülen yargılama nedeniyle başvurucunun çeşitli temel hak ve özgürlüklerinin ihlal edildiği sonucuna ulaşmıştır. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi somut olaydaki bu olgunun özellikle AİHM'e bireysel başvuru yolunun ikincil olma niteliğiyle yakından bağlantılı olduğu kanaatindedir.
31. Sözleşme’nin 35. maddesinde düzenlenen ve AİHM'e yapılacak bir başvuru öncesi iç hukuk yollarının tüketilmesini zorunlu kılan kural aynı zamanda -madde metninde de vurgulandığı gibi- uluslararası hukukun genel olarak tanınmış bir kuralıdır. Nitekim AİHM, iç hukuk yollarını tüketme kuralının Sözleşme’nin temel hak ve özgürlükleri koruma sisteminin temel bir ilkesi ve ayrılmaz bir parçası olduğunu belirtmiş; denetim yetkisine başvurmak isteyenlerin öncelikle ulusal hukuk sistemi tarafından sağlanan hukuk yollarını kullanmak zorunda olduklarını vurgulamıştır (Vučković ve diğerleri/Sırbistan (ilk itiraz) [BD], B. No: 17153/11, 25/3/2014, §§ 69, 70).
32. İç hukuk yollarının tüketilmesi kuralı, Sözleşme tarafından oluşturulan mekanizmanın ikincil niteliğinin önemli bir yönünü oluşturmaktadır. Anayasa Mahkemesi de AİHM’e yapılan bireysel başvuruların koruma sistemi bakımından ikincil nitelikte olduğunu ifade etmiştir (Vefa Serdar, B. No: 2014/4217, 8/6/2016, § 131). Nitekim Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yolunun benimsenmesinin amaçlarından biri bu ikincillik kuralı çerçevesinde temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddiaları yönünden iç hukukta etkili bir başvuru yolu oluşturulması ve böylelikle AİHM'e Türkiye aleyhine yapılan başvuruların azaltılmasıdır (Şahin Alpay (2) [GK], B. No: 2018/3007, 15/3/2018, § 67).
33. AİHM'e göre de iç hukuk yollarının tüketilmesi kuralının amacı, ulusal makamlara ve öncelikle mahkemelere şikâyete konu Sözleşme ihlallerini önleme veya giderme imkânı tanınmasıdır (Handyside/Birleşik Krallık, B. No: 5493/72, 7/12/1976, §§ 48, 49; Selmouni/Fransa [BD], B. No: 25803/94, 28/7/1999, § 74). Bu çerçevede AİHM, Hasan Uzun/Türkiye (B. No: 10755/13, 30/4/2013) kararında Anayasa Mahkemesine bireysel başvurunun kendisine başvuru yapılmadan önce tüketilmesi gereken bir iç hukuk yolu olduğu sonucuna ulaşmıştır.
34. Bununla birlikte eldeki başvuruda yer alan şikâyetler hakkında henüz Anayasa Mahkemesi tarafından bir inceleme yapılmadan AİHM'e yapılan iki ayrı başvuruda ihlal kararı verildiği görülmüştür. Önemle vurgulamak gerekir ki başvurucunun somut başvuru kapsamında AİHM tarafından verilen ve yukarıda anılan ihlal kararlarının kendisi hakkında uygulanmadığına ya da dikkate alınmadığına ilişkin Anayasa Mahkemesine herhangi bir şikâyeti bulunmamaktadır. Diğer bir ifadeyle AİHM'in verdiği ihlal kararlarında değerlendirilen şartlar dışında Anayasa Mahkemesince yeni bir değerlendirme yapılmasını gerektiren bir gelişme yaşanmadığı görülmüştür. Bunun dışında başvurucu, AİHM'in ihlal kararlarına konu başvurusunun Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yoluyla ileri sürdüğünden farklı şikâyetler içerip içermediği konusunda da herhangi bir bilgi sunmamıştır. Dolayısıyla AİHM'in anılan kararları sonrası eldeki başvuruya konu ihlal iddiaları açısından başvurunun incelenmesinin sürdürülmesini haklı kılan bir nedenin kalmadığı anlaşılmıştır.
35. Öte yandan İçtüzük'ün 80. maddesinin (2) numaralı fıkrasında öngörülen, başvurunun incelenmesinin devamında Anayasa'nın uygulanması veya temel hakların kapsamının ve sınırlarının belirlenmesi ya da insan haklarına saygının gerekli kıldığı herhangi bir durumun da söz konusu olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
36. Açıklanan gerekçelerle İçtüzük'ün 80. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (ç) bendi uyarınca başvurunun düşmesine karar verilmesi gerekir."
21. Somut başvuruda, başvurucu tarafından Anayasa'ya eklenen geçici 20. madde uyarınca dokunulmazlığının kaldırılarak hakkında mahkûmiyet hükmü kurulduğu yönünde açık bir şikâyet dile getirilmemişse de söz konusu anayasal hüküm başvurucu hakkında da uygulanmış ve mahkûmiyet kararı verilmiştir. Dolayısıyla başvurucunun ifade özgürlüğü ve seçme, seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakkının ihlal edildiğine yönelik şikâyetleri incelenirken aynı zamanda eski bir milletvekili olan başvurucunun dokunulmazlıktan yararlandırılmamasını da kapsayacağı kabul edilmelidir. Bu doğrultuda, eldeki başvuruda yer alan şikâyetler bakımından AİHM'in Yüksekdağ Şenoğlu ve diğerleri/Türkiye kararında (bkz. § 10) ihlal kararı verdiği görülmüştür. Önemle vurgulamak gerekir ki başvurucunun somut başvuru kapsamında AİHM tarafından verilen ve yukarıda anılan ihlal kararlarının kendisi hakkında uygulanmadığına ya da dikkate alınmadığına ilişkin Anayasa Mahkemesine eldeki başvurunun incelenmesi aşamasına kadar sunduğu bir şikâyeti de bulunmamaktadır. Diğer bir ifadeyle AİHM'in verdiği ihlal kararlarında değerlendirilen şartlar dışında Anayasa Mahkemesince yeni bir değerlendirme yapılmasını gerektiren bir gelişme yaşanmadığı görülmüştür. Bunun dışında başvurucu, AİHM'in ihlal kararlarına konu başvurusunu Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yoluyla ileri sürdüğünden başvurusunun farklı şikâyetler içerip içermediği konusunda da herhangi bir bilgi sunmamıştır. Dolayısıyla AİHM'in anılan kararları sonrası eldeki başvuruya konu ihlal iddiaları açısından başvurunun incelenmesinin sürdürülmesini haklı kılan bir nedenin kalmadığı anlaşılmıştır.
22. Bununla birlikte İçtüzük'ün 80. maddesinin (2) numaralı fıkrasında öngörülen, başvurunun incelenmesinin devamında Anayasa'nın uygulanması veya temel hakların kapsamının ve sınırlarının belirlenmesi ya da insan haklarına saygının gerekli kıldığı herhangi bir durumun da söz konusu olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
23. Açıklanan gerekçelerle İçtüzük'ün 80. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (ç) bendi uyarınca başvurunun düşmesine karar verilmesi gerekir.
III. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurunun DÜŞMESİNE,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 15/10/2025 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.