|
TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
|
|
KARAR
|
|
|
|
ÖMER ŞERAN BAŞVURUSU
|
|
(Başvuru Numarası: 2024/66217)
|
|
|
|
Karar Tarihi: 19/11/2025
|
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
|
|
KARAR
|
|
|
|
Başkan
|
:
|
Basri BAĞCI
|
|
Üyeler
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
|
|
|
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
|
|
|
Kenan YAŞAR
|
|
|
|
Metin KIRATLI
|
|
Raportör
|
:
|
Mehmet ALTUNDİŞ
|
|
Başvurucu
|
:
|
Ömer ŞERAN
|
|
Vekili
|
:
|
Av. Sinem ARKAŞ KILIÇ
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, aynı maddi olaya dayanılmak suretiyle açılan başka davalarda verilen kararlardan aksi bir sonuca ulaşılarak davanın reddine karar verilmesi nedeniyle hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ve mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 13/12/2024 tarihinde yapılmıştır. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
A. Uyuşmazlığın Arka Planı
5. Başvurucu, Diyarbakır Barosuna kayıtlı bir avukattır. Başvurucu ile D.E.P.S. A.Ş. (Şirket) arasında avukatlık ücret sözleşmesi akdedilmiştir. Anılan sözleşmenin konusu Şirket alacaklarının tahsili amacıyla açılan icra takibi, buna bağlı davaların takibiyle ilgili olarak Şirket tarafından vekâlet akdi ile hizmet satın alınmasına, vekâlet akdi ile çalışacak avukatların hizmetlerine, sorumluluklarına, mali haklarına ve sözleşme şartlarına dair usul ve esasları belirlemektir.
6. Sözleşmenin 4.A maddesine göre taraflar, Şirket aleyhine ve lehine açılan icra takiplerinde icra takiplerinin avukat tarafından takip edilmesi nedeniyle belirlenen ücret dışında avukata herhangi bir ücret ödemesi yapılmayacağı konusunda mutabıktır; avukata dosya hitam olduğunda düzenleyeceği serbest meslek makbuzu karşılığında icra takiplerinde avukatlık asgari ücret tarifesi hükümleri uyarınca icra veya yargı mercilerince Şirket lehine hükmedilip karşı taraftan tahsil edilen avukatlık ücretlerinin tamamı ödenecektir. Avukata -avukatlık ücreti dışında- ilamsız icra takip dosyasının kendisine atanma tarihinden itibaren ilk dört ay içinde yapacağı anapara tahsilatı üzerinden yüzde 6, ikinci dört ay içinde yapacağı anapara tahsilatı üzerinden yüzde 4, üçüncü dört ay içinde yapacağı anapara tahsilatı üzerinden yüzde 2 oranında hesaplanacak prim dosyanın hitam olması hâlinde kesilecek serbest meslek makbuzu karşılığında ödenecektir.
7. Sözleşmenin 4.B maddesine göre Şirket avukata verdiği icra takipleri ile takibe bağlı ceza ve hukuk davalarında bulunduklarısafhada durdurmak, takside bağlamak, feragat, kabul ve sulh ile sonuçlandırmak, başka avukata vermek veya diğer avukatlarla birlikte gidip takip ettirmek yetkilerine sahiptir. Sözleşmenin 4.D maddesine göre avukatın sözleşmeyi feshetmesi ve işi bırakması, Şirketin sözleşmeyi herhangi bir sebeple feshetmesi veya dosyaları geri alması hâlinde avukat Şirketten vekâlet ücreti talebinde veya ne adla olursa olsun herhangi bir talepte bulunamayacaktır.
8. Başvurucu, sözleşme kapsamında kapanan icra dosyaları için 19/6/2014 tarihine kadar Şirkete dört serbest meslek makbuzu düzenleyerek vekâlet ücretini aldığını ancak bu tarihten sonra tahakkuk ettirilen vekâlet ücretlerinin haksız şekilde kendisine ödenmediğini, Siirt İcra Müdürlüğünün bazı dosyaları (E.2014/2815, E.2014/3246, E.2014/3368, E.2014/7524, E.2014/3205, E.2014/3410) tahsilat ile kapanmasına rağmen bu dosyalarda tahakkuk ettirilen vekâlet ücretlerinin ödenmediğini belirterek 18/8/2015 tarihli ihtarname ile haklı nedenle sözleşmeyi feshetmiş, akabinde sözleşmeyi haklı nedenle feshettiğinin tespitine ve fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak kaydıyla yukarıda esas numaraları bildirilen altı dosyadan hak ettiği akdi vekâlet ücreti ve karşı taraf vekâlet ücreti için şimdilik 1.000 TL'nin 18/8/2015 tarihinden itibaren işletilecek ticari faizi ile birlikte tahsili istemiyle Diyarbakır 7. Asliye Hukuk Mahkemesinde (Asliye Hukuk Mahkemesi) alacak davası açmıştır.
9. Asliye Hukuk Mahkemesi 27/5/2021 tarihinde konusuz kalan dava hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar vermiştir. Mahkeme, gerekçeli kararda davaya konu vekâlet ücreti alacaklarının ödendiğini belirtmiştir.
10. Başvurucu, karara karşı istinaf kanun yoluna başvurmuştur. Başvurucu, istinaf dilekçesinde sözleşmenin haklı nedenle feshedildiğinin tespit edilmesini talep ettiğini, mahkeme tarafından bu talebi değerlendirilmeden uyuşmazlık konusunun yalnız vekâlet ilişkisinden kaynaklanan alacak davası olduğundan bahisle karar verilmesine yer olmadığına karar verilmesinin hukuka aykırı olduğunu açıklamıştır.
11. Diyarbakır Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi (Bölge Adliye Mahkemesi) 2/12/2022 tarihinde başvurucunun istinaf başvurusunun kabulü ile sözleşmenin haklı sebeple feshedildiğinin tespitine, vekâlet ücreti alacaklarının yargılama safhasında ödenmesi nedeniyle bu talep yönünden esas hakkında karar verilmesine yer olmadığına kesin olarak karar vermiştir. Bölge Adliye Mahkemesi, gerekçeli kararda Siirt İcra Müdürlüğünün altı dosyasına (bkz. § 8) konu olan borçların dava dışı takip borçluları tarafından davalı Şirkete ödenmesi üzerine durumun e-posta yoluyla başvurucuya iletildiğini, bunun üzerine başvurucunun tahsil harçlarını icra dosyalarına 7/8/2014 ve 23/10/2014 tarihlerinde yatırdığını, dosyalarda 2/9/2014 ve 24/10/2014 tarihlerinde tahsil harcı/dosya kapatma bilgilerinin sisteme girildiğini, buna rağmen bu dosyaların vekâlet ücretlerinin ödenmemesi nedeniyle 18/8/2015 tarihli feshin haklı sebebe dayandığını açıklamıştır. Öte yandan Bölge Adliye Mahkemesi gerekçeli kararında sözleşmenin 4.D maddesini yorumlamış ve maddenin geçersiz olduğunu tespit etmiştir. Bölge Adliye Mahkemesine göre 19/3/1969 tarihli ve 1136 sayılı Avukatlık Kanunu'nun 164. maddesinin dördüncü fıkrasındaki kural gereği avukatın avukatlık asgari ücret tarifesinin altında ücret alamayacağına ilişkin kural emredici nitelikte olup sözleşmenin 4.D maddesinin emredici kurallara aykırı olarak düzenlenmesi nedeniyle sözleşme geçersizdir.
B. Başvuruya Konu İcra Takibine Yönelik İtirazın İptali Davası Süreci
12. Başvurucu, Şirket aleyhine Diyarbakır İcra Dairesinin E.2020/143130 sayılı dosyasında fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 969,40 TL üzerinden icra takibi başlatmıştır. Şirket takibe itiraz etmiş ve takip durmuştur. Başvurucu, duran takibe devam etmek için Şirket aleyhine Diyarbakır 2. Asliye Hukuk Mahkemesinde (Mahkeme) itirazın iptali davası açmıştır.
13. Başvurucu, dava dilekçesinde sözleşme kapsamında 1.414 icra takibi başlattığını, sözleşmenin haklı nedenle feshedildiğinin Bölge Adliye Mahkemesinin 2/12/2022 tarihli kararıyla sabit olduğunu, Siirt İcra Müdürlüğünün E.2014/7336 sayılı dosyasının celbi ile hesaplama için bilirkişiye tevdi edilmesi, mevcut davada itirazın iptaline ve icra inkar tazminatına karar verilmesi gerektiğini belirtmiş; öte yandan benzer mahiyette olan itirazın iptali davalarının kabulüne yönelik kararlar olduğunu Mahkemeye ibraz etmiştir.Şirket, cevap dilekçesinde borçlu A.C. hakkında hizmet aboneliği nedeniyle asıl alacak ve gecikme bedelinin tahsili amacıyla Siirt İcra Müdürlüğünün E.2014/7336 sayılı dosyası üzerinden takip başlatıldığını, başvurucunun bu takipte yükümlülüklerini yerine getirmediğini ve İcra Müdürlüğünün 26/10/2016 tarihinde süresinde haciz talebinde bulunulmadığından dosyanın işlemden kaldırılmasına karar verdiğini, herhangi bir tahsilat yapılmadığını, bu sebeple başvurucunun vekâlet ücretini hak etmediğini savunmuştur. Şirket emsal gösterilen Bölge Adliye Mahkemesinin 2/12/2022 tarihli kararının tahsilatla sona eren altı icra dosyasına yönelik olduğunu, başvurucuya tevdi edilen ve derdest tüm icra dosyaları bakımından emsal teşkil etmeyeceğini, her bir icra takibi yönünden başvurucunun vekâlet ücreti almaya hak kazanıp kazanmadığı bakımından mahkemelerce ayrıca değerlendirme yapılmasının zorunlu olduğunu açıklamıştır. Şirkete göre başvurucu sanki tüm dosyalarda tahsilat gerçekleşmiş gibi hareket etmekte ve 1.265 ayrı takip yaparak haksız çıkar elde etmeye çalışmaktadır.
14. Mahkeme 14/11/2024 tarihinde davanın reddine kesin olarak karar vermiştir.Mahkeme gerekçeli kararında öncelikle başvurucu tarafın fesih tarihi itibarıyla derdest olan dosyalar yönünden (henüz sonuçlanmamış/hitam etmemiş) vekâlet ücreti talep ettiğini ve bu çerçevede inceleme yapıldığını belirtmiştir. Mahkeme, sözleşme hukukuna yönelik temel ilkelere vurgu yapmış ve "Conventio est lex. (Anlaşma kanundur.)", "Consensus facit legem. (Akit kaideleri taraflar için kanun hükmündedir.)" ilkeleri uyarınca sözleşme hükümlerinin taraflar arasındaki uyuşmazlığa öncelikle uygulanması gerektiğini, sözleşmenin 4.D maddesinin geçerli olduğunu, bu maddenin emredici hükümlere aykırılık taşımadığını, nitekim bu tür kayıtların geçerli kabul edildiğine yönelik kararlar da olduğunu belirtmiştir. Mahkeme, kararına Yargıtay (Kapatılan) 13. Hukuk Dairesinin 5/6/2012 tarihli ve E.2012/8500, K.2012/14725 ve Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesinin 6/9/2024 tarihli ve E.2022/2775, K.2024/2082 sayılı kararlarını dayanak göstermiştir.
15. Başvurucu, nihai hükmü 10/12/2024 tarihinde öğrendikten sonra 13/12/2024 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
16. Anayasa Mahkemesinin 19/11/2025 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Hakkaniyete Uygun Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
17. Başvurucu; Bölge Adliye Mahkemesinin 2/12/2022 tarihli kararına güvenerek pilot olmak üzere on icra takibi başlattığını, bu takiplerin sonunda açtığı davalarda mahkemelerin lehine verdiği kararlara güvenerek 1.050 dava açtığını, Diyarbakır 6. ve 8. Asliye Hukuk Mahkemelerine tevzi edilen 120 davanın kabul edildiğini, buna karşılık Diyarbakır 2. Asliye Hukuk Mahkemesine tevzi edilen dosyaların 68'inin reddedildiğini, iki davanın (E.2024/574 ve E.2024/604) ise kabul edildiğini belirtmiştir. Başvurucu; aynı olaya ilişkin bazı davaların lehine, büyük bir kısmının ise aleyhine sonuçlandığını, bu durumun hukuki belirlilik ve güvenlik ilkesini ihlal ettiğini belirterek gerekçeli karar hakkının, maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkının ve sürpriz karar yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
18. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder.Başvurucunun şikâyetinin özü, benzer nitelikteki davalarda farklı yönde kararlar verilmesine ilişkin olduğundan başvuru hakkaniyete uygun yargılanma hakkı kapsamında incelenmiştir.
19. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin yargı organlarına davacı ve davalı olarak başvurabilme, bunun doğal sonucu olarak da iddiada bulunma, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır. 3/10/2001 tarihli ve 4709 sayılı Kanun'un Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasına "adil yargılanma hakkı" ibaresinin eklenmesine ilişkin 14. maddesinin gerekçesinde "değişiklikle Türkiye Cumhuriyeti'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınmış olan adil yargılama hakkı[nın] metne dâhil" edildiği belirtilmiştir. Dolayısıyla Anayasa'nın 36. maddesinde herkesin adil yargılanma hakkına sahip olduğu ibaresinin eklenmesinin amacı Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nde (AİHS) düzenlenen adil yargılanma hakkını anayasal güvence altına almaktır (Yaşar Çoban [GK], B. No: 2014/6673, 25/7/2017, § 54).
20. Adil yargılanma hakkı uyuşmazlıkların çözümlenmesinde hukuk devleti ilkesinin gözetilmesini gerektirir. Anayasa'nın 2. maddesinde Cumhuriyet'in nitelikleri arasında sayılan hukuk devleti, Anayasa'nın tüm maddelerinin yorumlanması ve uygulanmasında gözönünde bulundurulması zorunlu olan bir ilkedir.
21. Bu noktada hukuk devletinin gereklerinden birini de hukuk güvenliği ilkesi oluşturmaktadır (AYM, E.2008/50, K.2010/84, 24/6/2010; E.2012/65, K.2012/128, 20/9/2012). Kişilerin hukuki güvenliğini sağlamayı amaçlayan hukuki güvenlik ilkesi hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerinde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar. Belirlilik ilkesi ise yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır ve uygulanabilir olmasını, ayrıca kamu otoritelerinin keyfî uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesini ifade eder (AYM, E.2013/39, K.2013/65, 22/5/2013).
22. Hukuk kurallarının ne şekilde yorumlanacağı ve birden fazla biçimde yorumlanmasının mümkün olduğu durumlarda bunlardan hangisinin benimseneceği, yargı mercilerinin yetkisinde olan bir husustur. Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuruda yargı mercilerince benimsenen yorumlardan birine üstünlük tanıması bireysel başvurunun amacıyla bağdaşmaz. Anayasa Mahkemesinin kanunilik ilkesi bağlamındaki görevi, hukuk kurallarının birden fazla yorumunun hukuki belirliliği ve öngörülebilirliği etkileyip etkilemediğini tespit etmektir (Mehmet Arif Madenci [2. B.], B. No: 2014/13916, 12/1/2017, § 81).
23. Özellikle aynı somut olay ve hukuksal durumdaki farklı kişilerce açılan davalarda birbiriyle çelişen sonuçlara ulaşılması hukuki belirlilik ve öngörülebilirlik ilkelerine ters düşebilir. Yargı mercilerinden anılan ilkelerin bir sonucu olarak kamuoyu nezdinde yargıya olan güveni muhafaza etme bakımından kararlarında belli bir istikrar sağlaması beklenir (Hakan Altıncan [GK], B. No: 2016/13021, 17/5/2018, § 48).
24. Mahkemelerin maddi olgularla ilgili değerlendirme ve nitelemeleri ile mutlak bir şekilde bağlı olmaları söz konusu olmayıp bunları değiştirmeleri de mümkündür. Ancak maddi olgularla ilgili değerlendirmelerin aynı olay kapsamındaki diğer uyuşmazlıklar yönünden kuvvetli delil teşkil edebileceği gözetildiğinde mahkemelerin daha önce ulaştıklarından farklı bir sonuca ulaşmaları durumunda bunun gerekçesini ikna edici şekilde ortaya koymaları kendilerinden beklenir (Özlem Terzioğlu [2. B.], B. No: 2014/19341, 21/11/2017, § 46).
25. Başvurucu, aynı maddi olaya ilişkin açtığı davaların bir kısmı kabul edilirken bir kısmının reddedilmesinden yakınmıştır. Başvurucu, açtığı 1.050 davanın farklı ilk derece mahkemelerine tevzi edildiğini ve farklı mahkemelerin birbirinin zıttı kararlar verdiğini belirtmiştir.
26. Somut olayda Bölge Adliye Mahkemesi vekâlet ücreti alacaklarının tahsiline yönelik uyuşmazlıkta 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun vekâlet sözleşmesine ilişkin hükümleri ile 1136 sayılı Kanun hükümlerini birlikte değerlendirerek sonuca ulaşmıştır. Bölge Adliye Mahkemesi kararında somut olaya ilişkin olarak öncelikle başvurucunun sözleşmeyi feshinin haklı sebebe dayandığını tespit etmiş, ikinci olarak sözleşmenin 4.D maddesini değerlendirerek emredici kurallara aykırı olarak düzenlenmesi nedeniyle geçerli kabul edilmesinin hukuken mümkün olmadığını belirtmiştir. Bölge Adliye Mahkemesi kararının fesih tarihi itibarıyla muaccel hâle gelen vekâlet ücreti alacakları bakımından değerlendirme içerdiği, buna karşılık henüz muaccel hâle gelmeyen vekâlet ücreti alacakları bakımından herhangi bir değerlendirme ve sonuç içermediği görülmüştür. Bu noktada Mahkemenin fesih tarihi itibarıyla henüz muaccel hâle gelmemiş vekâlet ücreti alacakları yönünden davayı reddetmesinin temelinde sözleşmenin 4.D maddesinin emredici kurallara aykırılık taşımadığını kabul etmesi yatmaktadır. Mahkeme bu sonuca ulaşırken sözleşme hukukuna ilişkin temel ilkeleri ve yargı kararlarını dayanak göstermiştir (bkz. § 14).
27. Öncelikle davanın kabulüne karar verilen iki dosyanın (E.2024/574 ve E.2024/604) maddi olay ve olgularının mevcut başvuruya konu davadaki ile farklı olduğunun altı çizilmelidir. Mevcut başvuruda icra takibi tahsilat ile sonlandırılmamış olup derdesttir. Buna karşılık yukarıda esas numaraları verilen iki dosyanın temelini teşkil eden icra takiplerinde borcun haricen tahsil edildiği ve vekilin vekâlet ücreti almaya hak kazandığı mahkemenin gerekçeli kararında açıklanmıştır. Bu durumda Mahkemenin iki davada farklı sonuca ulaşmasını gerektiren maddi vaka ve olguların olduğu açıktır. Bireysel başvuruya konu Mahkeme kararının gerekçesinde yukarıda anılan farklılığa işaret edilerek bir sonuca ulaşılmıştır (bkz. § 14). Mahkemelerin maddi olay ve olguları farklı olan dosyalarda farklı kararlar vermesi hukuken doğal ve kabul edilebilir bir durumdur zira her bir dava, somut olayın özellikleri, delillerin kapsamı ve tarafların iddia ve savunmalarına göre değerlendirilir; bu nedenle aynı taraflar arasında dahi olsa farklı maddi ve hukuki nitelik taşıyan uyuşmazlıklarda farklı sonuçlara ulaşılması yargılamanın doğasından kaynaklanır.
28. Eldeki başvuruda Mahkemenin maddi olay ve olguları birbirinden farklı olan dosyalarda farklı kararlara ulaşmasının hakkaniyete uygun yargılama hakkının ihlali olarak nitelendirilmesi mümkün olmadığı gibi Mahkemenin sözleşmenin 4.D maddesine ilişkin yaptığı değerlendirme sonucu anılan maddenin geçerli olduğuna yönelik yorumunun açıkça keyfîlik veya bariz takdir hatası içermediği sonucuna ulaşılmıştır. Bu nedenle başvurucunun iddialarının kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu değerlendirilmiştir.
29. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Mülkiyet Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
30. Başvurucu; aynı olayla ilgili olarak Bölge Adliye Mahkemesinin 2/12/2022 tarihli kararı ve ilk derece mahkemesi kararları olmasına rağmen somut başvuruda hukuki güvenlik ve belirlilik ilkeleri ihlal edilerek davanın reddine karar verilmesi nedeniyle vekâlet ücretine ulaşamadığını, yargılama giderlerini ve karşı vekâlet ücretini haksız yere ödemek zorunda kalacağından ciddi bir maddi kayıp yaşayacağını belirterek mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
31. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğinden şikâyet eden bir kimse, önce böyle bir hakkının var olduğunu kanıtlamak zorundadır. Bu nedenle öncelikle başvurucunun Anayasa'nın 35. maddesi uyarınca korunmayı gerektiren mülkiyete ilişkin bir menfaate sahip olup olmadığı noktasındaki hukuki durumunun değerlendirilmesi gerekir (Cemile Ünlü [2. B.], B. No: 2013/382, 16/4/2013, § 26; İhsan Vurucuoğlu [1. B.], B. No: 2013/539, 16/5/2013, § 31).
32. Anayasa'nın 35. maddesiyle güvenceye bağlanan mülkiyet hakkı, ekonomik değer ifade eden ve parayla değerlendirilebilen her türlü mal varlığı hakkını kapsamaktadır (AYM, E.2015/39, K.2015/62, 1/7/2015, § 20). Bu bağlamda mülk olarak değerlendirilmesi gerektiğinde kuşku bulunmayan menkul ve gayrimenkul mallar ile bunların üzerinde tesis edilen sınırlı ayni haklar ve fikrî hakların yanı sıra icrası kabil olan her türlü alacak da mülkiyet hakkının kapsamına dâhildir (Mahmut Duran ve diğerleri [2. B.], B. No: 2014/11441, 1/2/2017, § 60).
33. Meşru beklenti, objektif temelden uzak olmayıp belirli bir kanun hükmüne veya başarılı olma ihtimalinin yüksek olduğunu gösteren yerleşik bir yargı içtihadına ya da ayni menfaatle ilgili hukuki bir işleme dayanan yeterli derecede somut nitelikteki bir beklentidir (Selçuk Emiroğlu [1. B.], B. No: 2013/5660, 20/3/2014, § 28; Mehmet Şentürk [GK], B. No: 2014/13478, 25/7/2017, § 42). Dolayısıyla Anayasa ve AİHS'in ortak koruma kapsamında olan meşru beklentiye dayalı mülkiyet hakkının tespiti mevcut hukuk sisteminde iddia edilen mülkiyet iddiasının tanınmasına bağlı olup bu tespit, mevzuat hükümleri ve yargı kararları ile yapılmaktadır (Üçgen Nakliyat Ticaret Ltd. Şti. [2. B.], B. No: 2013/845, 20/11/2014, § 37). Temelsiz bir hak kazanma beklentisi veya sadece mülkiyet hakkı kapsamında ileri sürülebilir bir iddianın varlığı meşru beklentinin kabulü için yeterli değildir (Kemal Yeler ve Ali Arslan Çelebi [1. B.], B. No: 2012/636, 15/4/2014, § 37).
34. Eldeki başvuruda başvurucu, Siirt İcra Müdürlüğünün E.2014/7336 sayılı dosyası üzerinden vekil sıfatıyla takip başlatmış; takip kesinleşmiş ancak süresinde haciz talebinde bulunmadığından İcra Müdürlüğünün 26/10/2016 tarihli kararıyla dosya işlemden kaldırılmıştır. Başvurucu, sözleşmeyi haklı sebeplerle feshettiğinin Bölge Adliye Mahkemesi kararı ile sabit olduğunu kabul ederek Siirt İcra Müdürlüğünün E.2014/7336 takip dosyası nedeniyle vekâlet ücreti alacağının tahsili için Diyarbakır İcra Dairesinin E.2020/143130 sayılı dosyası üzerinden Şirket aleyhine ilamsız takip yapmıştır. Takibin itiraz üzerine durması sonrasında başvurucunun açtığı itirazın iptali davası kesin olarak reddedilmiştir. Bir başka ifadeyle başvurucunun Siirt İcra Müdürlüğünün E.2014/7336 sayılı dosyası nedeniyle vekâlet ücreti alacağına yönelik istemi Mahkemece kabul edilmemiştir. Bu itibarla başvurucunun Siirt İcra Müdürlüğünün E.2014/7336 sayılı dosyası nedeniyle mülkiyet hakkının korumasında olan mevcut bir mülkünün bulunmadığı açıktır.
35. Mülkü olmadığı anlaşılan başvurucunun meşru beklentisinin bulunup bulunmadığı ortaya konulmalıdır. Bir beklentinin meşru olabilmesi için özellikle ulusal hukukta yerleşik içtihatlar gibi yeterli bir temeli olmalıdır. Başvurucunun beklentisinin hem hukuki dayanaklarını hem de somut olayda bu hukuki dayanakların gerçekleştiğini göstermesi gerekir. Ayrıca meşru beklentinin dayanağını gösterme yükümlülüğü, bir başka ifadeyle meşru beklentinin somut olayda gerçekleştiğinin ispat külfeti başvurucunun üzerindedir (Mustafa Ateşoğlu ve diğerleri [2. B.], B. No: 2013/1178, 5/11/2015, § 54).
36. Bu noktada değerlendirilmesi gereken husus başvurucunun vekâlet ücretinin kendisine ödenmesi gerektiği iddiasının kanuni düzenlemeler veya yargısal içtihatlarla desteklenip desteklenmediğidir. Başvurucu, sözleşmenin haklı nedenle feshedildiğinin Bölge Adliye Mahkemesinin 2/12/2022 tarihli kararıyla tespit edildiğini, bu karara güvenerek açtığı bazı davaların lehe sonuçlandığını, bir kısım davanın ise aleyhe sonuçlandığını belirtmiş ve sözleşme gereğince vekâlet ücretinin kendisine ödenmesinin zorunlu olduğunu ileri sürmüştür.
37. Başvurucunun formda dile getirdiği Bölge Adliye Mahkemesinin 2/12/2022 tarihli kararı, başvurucunun Siirt İcra Müdürlüğünün altı dosyasına (bkz. § 11) ilişkin tüm yükümlülüklerini yerine getirerek dosyaların tahsilatla hitam etmiş olmasına karşılık vekâlet ücretinin zamanında ödenmediğinden bahisle sözleşmenin feshinin haklı sebebe dayandığını tespit eden bir karardır. Eldeki başvuruda başvurucu, Siirt İcra Müdürlüğünün E.2014/7336 sayılı takibi nedeniyle vekâlet ücreti alacağı olduğunu iddia etmiştir. Başvurucunun Siirt İcra Müdürlüğünün E.2014/7336 sayılı takibi nedeniyle vekâlet ücreti alacağının kendisine ödenmesini gerektiren istikrarlı bir içtihada dayanan yargı kararı sunamadığı görülmüştür. Dolayısıyla başvurucunun meşru beklenti olarak nitelendirilmeye yetecek somutlukta bir mülkün varlığını ispat yükümlülüğünü yerine getirdiğinden söz edilemeyeceğinden Anayasa'nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkına ilişkin korumadan yararlandırılmasının mümkün olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
38. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa'nın 35. maddesi kapsamına giren mevcut mülkü ve korunmaya değer bir menfaatinin bulunmadığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının konu bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın konu bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 19/11/2025 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.