TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
ALİ YURTTANÇIKMAZ BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2020/16903)
Karar Tarihi: 9/1/2024
Başkan
:
Hasan Tahsin GÖKCAN
Üyeler
Recai AKYEL
Selahaddin MENTEŞ
İrfan FİDAN
Muhterem İNCE
Raportör
Muhammed Cemil KANDEMİR
Başvurucu
Ali YURTTANÇIKMAZ
Vekili
Av. Tamer KULAÇOĞLU
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; başvurucunun disiplin cezasının iptali davasında aynı fiile ilişkin olarak görevi kötüye kullanma suçunu işlediğinden bahisle açılan ceza davasında verilen beraat kararının dikkate alınmaması nedeniyle masumiyet karinesinin ve mülkiyet hakkının, herhangi bir sorumluluğu olmamasına rağmen cezalandırılması nedeniyle suçta ve cezada kanunilik ilkesinin, duruşma yapılması talebine ilişkin olarak karar verilmemesi nedeniyle aleni yargılanma hakkının, benzer durumdaki kişiye bir derece hafif olan disiplin cezası uygulanırken başvurucuya uygulanmaması nedeniyle de ayırımcılık yasağı ve eşitlik ilkesinin ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 10/6/2020 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Devlet Su İşleri (DSİ) Erzurum Bölge Müdürlüğünde mühendis olarak görev yapan başvurucuya, imzası bulunan hak ediş belgesinde bazı imalatlar yapılmadığı hâlde yapılmış ve bazı imalatlar da eksik yapıldığı hâlde tam yapılmış gibi gösterildiğinden bahisle 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 125. maddesi uyarınca brüt aylığının 1/4 oranında kesilmesi disiplin cezası uygulanmıştır.
9. Başvurucunun bu işlemin iptali talebiyle açtığı dava Erzurum 2. İdare Mahkemesince (Mahkeme) reddedilmiştir. Kararın gerekçesi şöyledir:
"...dava dosyasında bulunan bilgi ve belgeler ile soruşturma raporu ve eklerinin birlikte değerlendirilmesinden, davacının boru ferşiyatı ve tahliye ıslahlarında kazı imalatının yapılıp boru döşenmesi, tahliyelerde taş tahkimat işleri ve sanat yapılarının eksik bırakılmasına karşın ihrazat ve imalatlar için yeşil defter ve ataşman hazırlanıp hakediş tanzim edilerek gerçeğe aykırı hakediş raporu düzenlenip imzalanmak suretiyle yükleniciye 19.698.233,71-TL fazla ödeme yapılmasına sebep olduğu, dolayısıyla davacının üzerine atılı fiili nedeniyle kusurlu olduğu sonucuna varıldığından dava konusu disiplin cezası ile cezalandırılmasına ilişkin işlemde hukuka aykırılık bulunmamıştır."
10. Başvurucu, mahkeme kararını temyiz etmiştir. Danıştay Onikinci Dairesi 16/5/2019 tarihli kararıyla mahkeme kararını onamıştır. Başvurucunun karar düzeltme talebi de aynı Daire tarafından reddedilmiştir.
11. Başvurucu hakkında aynı zamanda görevi kötüye kullanma suçundan ceza davası açılmıştır. Erzurum 5. Asliye Ceza Mahkemesi 27/2/2019 tarihinde başvurucunun beraatine karar vermiştir. Kararda; başvurucunun atılı suç yönünden kastını gösterir, mahkûmiyete yeter, her türlü şüpheden uzak, kesin, makul ve inandırıcı, özellikle de maddi delil bulunmadığı belirtilmiştir. Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) kayıtlarından bu kararın istinaf edilmeden 19/3/2019 tarihinde kesinleştiği anlaşılmıştır. Kararın gerekçesi şöyledir:
"...Sanıklar Ali YURTTANÇIKMAZ ile ... yönünden olmak üzere ise,her ne kadar bilirkişi heyeti raporunda 'görevlerini yerine getirirken gerekli özeni göstermedikleri, bu suretle yüklenici firmaya yaptığı imalattan fazla hakediş ödenmesine neden olarak, yüklenici firmaya haksız menfaat sağlamış oldukları' ileri sürülerek atılı suçlarını işledikleri belirtilmiş ise de, savunmalarında da ayrıntılı olarak belirttikleri üzere, herhangi bir menfaat sağlamadıkları, eylemlerini, işin bir an önce bitirilmesi yönünde kendilerine yapılan aşırı telkin/ihtar/uyarı nedeniyle gerçekleştirmek zorunda kaldıkları, dolayısıyla, inkara yönelik savunmalarının aksine, atılı suç yönü[n]den kasıt ya da ihmallerini gösterir her türlü şüpheden uzak başkacabir somut kanıt bulunmadığından, yine ayrı ayrı bera[a]t kararı verilmesi gerektiği, hususlarında tam bir hukuki ve vicdani kanaate varılmış olmakla ayrı ayrı bera[a]te ilişkin aşağıdaki karar verilmiştir."
12. UYAP kayıtlarından başvurucunun ceza davasında verilen beraat kararını ve kesinleşme şerhini temyize ilişkin karar verilmeden önce 1/4/2019 tarihinde Danıştaya sunduğu anlaşılmıştır.
13. Başvurucu, nihai hükmü 23/3/2020 tarihinde öğrendikten sonra 10/6/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur. COVID-19 salgını nedeniyle 25/3/2020 tarihli ve 7226 sayılı Kanun uyarınca 13/3/2020 tarihinden 15/6/2020 tarihine kadar bireysel başvuru süresinin durduğu dikkate alındığında başvurunun süresinde olduğu değerlendirilmiştir.
IV. İLGİLİ HUKUK
14. 657 sayılı Kanun'un "Disiplin cezalarının çeşitleri ile ceza uygulanacak fiil ve haller" kenar başlıklı 125. maddesinin birinci fıkrasının ilgili kısmı ve beşinci fıkrası şöyledir:
"...D- Kademe ilerlemesinin durdurulması : Fiilin ağırlık derecesine göre memurun, bulunduğu kademede ilerlemesinin 1 - 3 yıl durdurulmasıdır.
Kademe ilerlemesinin durdurulması cezasını gerektiren fiil ve haller şunlardır:
...
f) Gerçeğe aykırı rapor ve belge düzenlemek,
Öğrenim durumları nedeniyle yükselebilecekleri kadroların son kademelerinde bulunan Devlet memurlarının, kademe ilerlemesinin durdurulması cezasının verilmesini gerektiren hallerde, brüt aylıklarının ¼’ü – ½’si kesilir ve tekerrüründe görevlerine son verilir"
V. İNCELEME VE GEREKÇE
15. Anayasa Mahkemesinin 9/1/2024 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
16. Başvurucu, karar düzeltme aşamasında yürütmenin durdurulması talebinin gerekçesiz olarak reddedilmesinden de şikâyet etmektedir. Söz konusu kararda dosyanın tekemmül etmesi nedeniyle esasa ilişkin karar verildiği belirtildiğinden bu iddia incelenme kapsamına alınmamıştır.
A. Masumiyet Karinesinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia
17. Başvurucu, aynı fiile ilişkin olarak görevi kötüye kullanma suçundan Asliye Ceza Mahkemesinde açılan davada kastının/ihmalinin bulunmaması nedeniyle hakkında beraat kararı verildiğini ve bu kararın kesinleştiğini belirtmiştir. Başvurucu; üzerine atılı fiilleri işlemediğinin kesinleşmiş ceza mahkemesi kararları ile sabit olmasına rağmen idare mahkemelerinin ceza mahkemesi kararını görmezden geldiğini, yargı kararları arasında çelişki oluştuğunu ileri sürerek masumiyet karinesinin ihlal edildiğini iddia etmiştir. Bakanlık görüşünde, başvurucunun iddialarının kanun yolu şikâyeti mahiyetinde olup olmadığının değerlendirilmesi gerektiği bildirilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı verdiği cevapta aynı fiilden dolayı yargılandığı ceza davasında hakkında beraat kararı verildiğini, hakkındaki disiplin cezasının iptal edilmesi talebinin reddedilmesinin kararlar arasında çelişkiye sebep olduğunu ileri sürmüştür.
18. Masumiyet karinesi, Anayasa'nın 38. maddesinin dördüncü fıkrasında "Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz." şeklinde düzenlenmiştir.
19. Masumiyet karinesi, hakkında suç isnadı bulunan bir kişinin adil bir yargılama sonunda suçlu olduğuna dair kesin hüküm tesis edilene kadar masum sayılması gerektiğini ifade etmekte ve hukuk devleti ilkesinin de bir gereğini oluşturmaktadır (AYM, E.2013/133, K.2013/169, 26/12/2013). Anılan karine, kişinin suç işlediğine dair kesinleşmiş bir yargı kararı olmadan suçlu olarak kabul edilmemesini güvence altına almaktadır. Ayrıca hiç kimse, suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar yargılama makamları ve kamu otoriteleri tarafından suçlu olarak nitelendirilemez ve suçlu muamelesine tabi tutulamaz (Kürşat Eyol, B. No: 2012/665, 13/6/2013, § 26).
20. Adil yargılanma hakkının bir unsuru olan masumiyet karinesinin sağladığı güvencenin iki yönü bulunmaktadır.
21. Güvencenin ilk yönü; kişi hakkındaki ceza yargılaması sonuçlanıncaya kadar geçen, bir başka ifadeyle kişinin ceza gerektiren bir suçla itham edildiği (suç isnadı altında olduğu) sürece ilişkin olup suçlu olduğuna dair hüküm tesis edilene kadar kişinin suçluluğu ve eylemleri hakkında erken açıklamalarda bulunulmasını yasaklar. Güvencenin bu yönünün kapsamı sadece ceza yargılamasını yürüten mahkemeyle sınırlı değildir. Güvence aynı zamanda diğer tüm idari ve adli makamların da işlem ve kararlarında, suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kişinin suçlu olduğu yönünde ima ya da açıklamalarda bulunmamasını gerekli kılar. Dolayısıyla sadece suç isnadına konu ceza yargılaması kapsamında değil ceza yargılaması ile eş zamanlı olarak yürütülen diğer hukuki süreç ve yargılamalarda da (idari, hukuk, disiplin gibi) masumiyet karinesinin ihlali söz konusu olabilir (Galip Şahin, B. No: 2015/6075, 11/6/2018, § 39).
22. Güvencenin ikinci yönü ise ceza yargılaması sonucunda mahkûmiyet dışında bir hüküm kurulduğunda devreye girer ve daha sonraki yargılamalarda ceza gerektiren suçla ilgili olarak kişinin masumiyetinden şüphe duyulmamasını, kamu makamlarının toplum nezdinde kişinin suçlu olduğu izlenimini uyandıracak işlem ve uygulamalardan kaçınmasını gerektirir (Galip Şahin, § 40).
23. Somut olayda, başvurucu hakkındaki ceza ve disiplin hukuku süreçleri eş zamanlı olarak yürütülmüş ancak İdare Mahkemesinin davanın reddine ilişkin kararı temyiz aşamasındayken aynı fiil nedeniyle başvuru hakkında açılan davada beraat kararı verilmiş ve bu karar kesinleşmiştir. Başvurucunun iddiası masumiyet karinesinin ikinci yönünün ihlal edilip edilmediği cihetinden değerlendirilecektir.
24. Anayasa Mahkemesi Barış Baş ([GK], B. No: 2016/14253, 2/7/2020) kararında, disiplin suçuna ve ceza yargılamasına konu eylemlerin aynı olduğu hâllerde disiplin soruşturmasıyla ilgili uyuşmazlıklara bakan idari mahkemelerin fiilin sübutuyla ilgili olarak ceza mahkemesinin ulaştığı kanaate saygı göstermesi, bunu sorgulayacak ifadeler kullanmamasının bekleneceğini, aksi takdirde kişinin ceza mahkemesinde beraat etmiş olmasının bir anlamı kalmayacağını belirtmiştir (Barış Baş, § 62).
25. Bununla birlikte cezai sorumluluğunun bulunmadığı tespit edilmiş veya ceza sorumluluğu ortadan kalkmış olsa dahi aynı olaylar nedeniyle -daha hafif bir ispat külfeti temelinde- kişi hakkında başka tür bir sorumluluğun tesis edilmesinin önünde bir engel bulunmamaktadır. Bu bağlamda ceza yargılamasına konu maddi olay ve olguların disiplin hukuku esasları çerçevesinde diğer kamu makamlarınca (idari/adli) ayrıca değerlendirilmesi ve bu değerlendirme sonucunda ulaşılacak kanaate göre işlem/karar tesis edilmesi mümkündür (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Özcan Pektaş, B. No: 2013/6879, 2/12/2015, § 25; Kürşat Eyol, § 30, Galip Şahin, § 48).
26. Bu itibarla yapılacak değerlendirmede, öncelikle Danıştay tarafından onanan mahkeme kararının Asliye Ceza Mahkemesinin kesinleşmiş beraat kararını tartışmaya açacak mahiyette olup olmadığının ortaya konulması gerekmektedir. Başvurucu hakkında yapılan ceza yargılamasında, başvurucunun menfaat sağlamadığı, eylemlerini işin bir an önce bitirilmesi yönünde yapılan aşırı baskı nedeniyle gerçekleştirmek zorunda kaldığı, dolayısıyla atılı suç yönünden kasıt ya da ihmalini gösterir, her türlü şüpheden uzak, başkaca bir somut kanıt bulunmadığı belirtilerek beraat kararı verilmiştir. İdare Mahkemesince ceza yargılamasından bağımsız şekilde, disiplin sürecindeki bilgi ve belgelere dayanılarak karar verildiği görülmüştür.
27. Başvuruya konu kararda, başvurucunun suçlu olduğuna yönelik bir ithamın bulunmadığı, yalnızca somut olayın mevzuat bağlamında disiplin yönünden değerlendirildiği ve tesis edilen işlemin hukuka uygun olduğu yönünde hüküm kurulduğu görülmüştür. Bu sebeple, bireysel başvuruya konu edilen kararda masumiyet karinesine yönelik bir müdahalenin bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
28. Açıklanan gerekçelerle masumiyet karinesine yönelik bir ihlalin olmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Mülkiyet Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
29. Başvurucu; hakkında açılan ceza davasından beraat ettiğini, Ceza Mahkemesi kararında belirtildiği üzere işin çabuk bitirilmesi için amirlerinin baskısına maruz kaldığını ve bu durumdan bir menfaat sağlamadığını öne sürmüştür. Başvurucu; aylığında 1/4 oranında kesinti yapıldığını, bunun 657 sayılı Kanun'da azami olarak öngörülen 1/8 oranının çok üzerinde olduğunu, işlem tesis edilirken ölçülülük ilkesine aykırı davranıldığını dile getirerek mülkiyet hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
30. Anayasa’nın "Mülkiyet hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:
“Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz.”
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
31. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurucunun mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiasının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Mülkün Varlığı
32. Anayasa'nın 35. maddesiyle güvenceye bağlanan mülkiyet hakkı, ekonomik değer ifade eden ve parayla değerlendirilebilen her türlü mal varlığı hakkını kapsamaktadır (AYM, E.2015/39, K.2015/62, 1/7/2015, § 20). Somut olayda aylıktan kesme cezasına hükmedilmesi neticesinde belirtilen orandaki maaşının başvurucuya ödenmemesi suretiyle başvurucunun mal varlığından eksilmeye yol açıldığı kuşkusuz olduğuna göre bu paranın başvurucu açısından mülk teşkil ettiği açıktır.
ii. Müdahalenin Varlığı ve Türü
33. Başvuru konusu olayda başvurucu, aylıktan kesme cezası ile cezalandırılmıştır. Bu ceza nedeniyle başvurucunun maaşının bir kısmı ödenmemek suretiyle mülkiyet hakkına müdahale edildiği kuşkusuzdur.
34. Anayasa'nın 35. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin mülkiyet hakkına sahip olduğu belirtilmek suretiyle mülkten barışçıl yararlanma hakkına yer verilmiş; ikinci fıkrasında da mülkten barışçıl yararlanma hakkına müdahalenin çerçevesi belirlenmiştir. Maddenin ikinci fıkrasında genel olarak mülkiyet hakkının hangi şartlarda sınırlanabileceği belirlenmekle aynı zamanda mülkten yoksun bırakmanın şartlarının genel çerçevesi de çizilmiştir. Maddenin son fıkrasında ise mülkiyet hakkının kullanımının toplum yararına aykırı olamayacağı kurala bağlanmak suretiyle devletin mülkiyetin kullanımını kontrol etmesine ve düzenlemesine imkân sağlanmıştır. Anayasa'nın diğer bazı maddelerinde de devlet tarafından mülkiyetin kontrolüne imkân tanıyan özel hükümlere yer verilmiştir. Ayrıca belirtmek gerekir ki mülkten yoksun bırakma ve mülkiyetin düzenlenmesi, mülkiyet hakkına müdahalenin özel biçimleridir (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, B. No: 2014/1546, 2/2/2017, §§ 55-58).
35. Müdahalenin, türünün yol açtığı sonuçlar yanında amacı da gözetilerek belirlenmesi gerekmektedir. Başvurucuya 657 sayılı Kanun'da öngörülen gerçeğe aykırı belge düzenlemek fiilini işlediği gerekçesiyle 1/4 oranında aylıktan kesme disiplin cezası uygulanmıştır. 657 sayılı Kanun'un 125. maddesi uyarınca gerçeğe aykırı belge düzenlemek fiili kademe ilerlemesinin durdurulması cezasını gerektirmektedir. Ancak aynı maddede öğrenim durumları nedeniyle yükselebilecekleri kadroların son kademelerinde bulunan devlet memurlarının kademe ilerlemesinin durdurulması cezasının verilmesini gerektiren hâllerde, brüt aylıklarının 1/4 ila 1/2’sinin kesileceği düzenlenmiştir (bkz. § 14).
36. Yapılan müdahaleyle (devlet memurlarının maaşlarının belirli bir kısmından mahrum bırakılmaları) kamu görevlisinin düzenlediği belgenin gerçeğe uygun olmasının temin edilmesi ve kamu hizmetinin görülmesinde disiplinin sağlanması amaçlanmaktadır. Bu durumda başvurucunun mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin mülkiyetin kamu yararına kullanımının kontrolüne veya düzenlenmesine ilişkin üçüncü kural çerçevesinde incelenmesi gerekir.
iii. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
37. Anayasa’nın 13. maddesi şöyledir:
“Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
38. Anayasa’nın 35. maddesinde mülkiyet hakkı sınırsız bir hak olarak düzenlenmemiş, bu hakkın kamu yararı amacıyla ve kanunla sınırlandırılabileceği öngörülmüştür. Mülkiyet hakkına müdahalede bulunulurken Anayasa'nın temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkeleri düzenleyen 13. maddesinin de gözönünde bulundurulması gerekmektedir. Dolayısıyla mülkiyet hakkına yönelik müdahalenin Anayasa'ya uygun olabilmesi için müdahalenin kanuna dayanması, kamu yararı amacı taşıması ve ayrıca ölçülülük ilkesi gözetilerek yapılması gerekmektedir (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, § 62).
(1) Kanunilik
39. Mülkiyet hakkına yönelik müdahalelerde ilk incelenmesi gereken ölçüt kanuna dayalı olma ölçütüdür. Bu ölçütün sağlanmadığı tespit edildiğinde diğer ölçütler bakımından inceleme yapılmaksızın mülkiyet hakkının ihlal edildiği sonucuna varılacaktır. Müdahalenin kanuna dayalı olması, müdahaleye ilişkin yeterince ulaşılabilir, belirli ve öngörülebilir kanun hükümlerinin bulunmasını gerektirmektedir (Türkiye İş Bankası A.Ş. [GK], B. No: 2014/6192, 12/11/2014, § 44; Necmiye Çiftçi ve diğerleri, B. No: 2013/1301, 30/12/2014, § 55; Ford Motor Company, B. No: 2014/13518, 26/10/2017, § 49).
40. Hak ve özgürlüklerin, bunlara yapılacak müdahalelerin ve sınırlandırmaların kanunla düzenlenmesi bu haklara ve özgürlüklere keyfî müdahaleyi engelleyen ve hukuk güvenliğini sağlayan demokratik hukuk devletinin en önemli unsurlarından biridir. Bununla beraber Anayasa Mahkemesinin daha önceki kararlarında da belirtildiği üzere kanunla düzenleme zorunluluğu, hakka yapılacak müdahalenin uygulamasının kanunun çerçevesini aşmayacak şekilde tüzük, yönetmelik, tebliğ ve genelge gibi yürütme organının çıkaracağı ikincil düzenlemelerle yapılmasına mâni değildir (Tahsin Erdoğan, B. No: 2012/1246, 6/2/2014, § 60). Temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin konularda temel esaslar, ilkeler ve genel çerçeve kanunla belirlendikten sonra uzmanlık ve idare tekniğine ilişkin hususların yürütme organınca çıkarılacak düzenleyici işlemlerle tanzim edilmesi mümkündür (AYM, E.2014/177, K.2015/49, 14/5/2015).
41. Somut olayda devlet memuru olan başvurucuya gerçeğe aykırı belge düzenlediği gerekçesiyle -son kademede bulunması sebebiyle- 657 sayılı Kanun'un 125. maddesi uyarınca 1/4 oranında aylıktan kesme cezası uygulandığı anlaşılmıştır. Somut olaya konu olan müdahalenin kanuni dayanağı bulunmaktadır.
(2) Meşru Amaç
42. Anayasa'nın 13. ve 35. maddeleri uyarınca mülkiyet hakkı ancak kamu yararı amacıyla sınırlandırılabilmektedir. Kamu yararı kavramı, mülkiyet hakkının kamu yararının gerektirdiği durumlarda sınırlandırılmasına imkân vermekle bir sınırlandırma amacı olmasının yanı sıra mülkiyet hakkının kamu yararı amacı dışında sınırlanamayacağını öngörerek ve bu anlamda bir sınırlama sınırı oluşturarak mülkiyet hakkını etkin bir şekilde korumaktadır (Nusrat Külah, B. No: 2013/6151, 21/4/2016, § 53).
43. Disiplin yaptırımlarının kamu veya özel teşkilat düzenini devam ettirmek, onun verimli, süratli ve yararlı bir biçimde çalışmasını sağlamak, onur ve saygınlığını korumak amacıyla tesis edildiği açıktır. Özellikle kamu görevi yürüten bireyler açısından disiplin cezalarının amacı kamu görevlisini görevine bağlamak, kamu hizmetinin gereği gibi yürütülmesini ve bu suretle kurumların huzurunu temin etmektir. Disiplin cezaları kamu hizmetlerinin gereği gibi yapılması ve memurların hiyerarşik düzen içinde uyumlu hareket etmeleri amacıyla uygulanmaktadır. 657 sayılı Kanun’un 124. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan "Kamu hizmetlerinin gereği gibi yürütülmesini sağlamak amacı ile..." ifadesi de disiplin cezalarının belirtilen amacını ortaya koymaktadır. Bu bağlamda disiplin hukukuna ilişkin uygulamalar neticesinde özellikle kamu görevlilerinin işlem ve eylem tarzlarıyla ilgili bazı sınırlamalar getirilmesi belirtilen meşru temellere dayanmaktadır (Serap Tortuk, B. No: 2013/9660, 21/1/2015, § 43).
44. Dolayısıyla memurlara bazı yükümlülükler öngörülerek bu yükümlülüklere uyulmamasının yaptırıma tabi tutulmasında kamu yararı amacının bulunduğu kuşkusuzdur. Bu sebeplerle başvuruya konu müdahalenin kamu yararına dayalı meşru bir amacının olduğu değerlendirilmiştir.
(3) Ölçülülük
(a) Genel İlkeler
45. Son olarak kamu makamlarınca başvurucunun mülkiyet hakkına yapılan müdahaleyle gerçekleştirilmek istenen amaç ile bu amacı gerçekleştirmek için kullanılan araçlar arasında makul bir ölçülülük ilişkisinin olup olmadığı değerlendirilmelidir.
46. Ölçülülük ilkesi elverişlilik, gereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. Elverişlilik öngörülen müdahalenin ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını, gereklilik ulaşılmak istenen amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını yani aynı amaca daha hafif bir müdahaleyle ulaşılmasının mümkün olmamasını, orantılılık ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir (AYM, E.2011/111, K.2012/56, 11/4/2012; E.2014/176, K.2015/53, 27/5/2015; E.2016/13, K.2016/127, 22/6/2016, § 18; Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 38).
47. Mülkiyet hakkına yapılan bir müdahalenin Anayasa'nın 13. ve 35. maddelerine göre ölçülü olabilmesi için her şeyden önce bu tedbirin öngörülen kamu yararı amacını gerçekleştirmeye elverişli olması zorunludur. Diğer taraftan müdahalede bulunulurken takip edilen kamu yararı amacını gerçekleştirmeye en uygun aracın seçilmesi gerekmektedir. Bu alanda hangi araçların tercih edileceği ise öncelikli olarak daha isabetli karar verebilecek konumda olan ilgili kamu makamlarının yetkisindedir. Bu nedenle hangi aracın tercih edileceğinin belirlenmesi hususunda idarelerin belli ölçüde takdir yetkisi bulunmaktadır. Ne var ki seçilen aracın gerekliliğine ilişkin olarak idarelerin sahip olduğu takdir yetkisi sınırsız değildir. Tercih edilen aracın müdahaleyi ulaşılmak istenen amaca nazaran bariz bir biçimde ağırlaştırması durumunda Anayasa Mahkemesince müdahalenin gerekli olmadığı sonucuna ulaşılması mümkündür. Ancak Anayasa Mahkemesinin bu kapsamda yapacağı denetim, seçilen aracın isabet derecesine yönelik olmayıp hak ve özgürlükler üzerinde oluşturduğu müdahalenin ağırlığına dönüktür (bazı değişikliklerle birlikte bkz. Hanife Ensaroğlu, B. No: 2014/14195, 20/9/2017, § 67; Hamdi Akın İpek, B. No: 2015/17763, 24/5/2018, § 108).
48. Bununla birlikte orantılılık ilkesi gereği kişilerin mülkiyet hakkının sınırlandırılması hâlinde elde edilmek istenen kamu yararı ile bireyin hakları arasında adil bir dengenin kurulması gerekmektedir. Bu adil denge, başvurucunun şahsi olarak aşırı bir yüke katlandığının tespit edilmesi durumunda bozulmuş olacaktır. Müdahalenin orantılılığını değerlendirirken Anayasa Mahkemesi; bir taraftan ulaşılmak istenen meşru amacın önemini, diğer taraftan da müdahalenin niteliğini, başvurucunun ve kamu otoritelerinin davranışlarını gözönünde bulundurarak başvurucuya yüklenen külfeti dikkate alacaktır (bazı değişikliklerle birlikte bkz. Arif Güven, B. No: 2014/13966, 15/2/2017, §§ 58, 60).
49. Anayasa'nın 35. maddesi usule ilişkin açık bir güvenceden söz etmemektedir. Bununla birlikte mülkiyet hakkının gerçek anlamda korunabilmesi bakımından bu madde, Anayasa Mahkemesinin çeşitli kararlarında da ifade edildiği üzere mülk sahibine müdahalenin kanun dışı veya keyfî ya da makul olmayan şekilde uygulandığına ilişkin savunma ve itirazlarını sorumlu makamlar önünde etkin bir biçimde ortaya koyabilme olanağının tanınması güvencesini kapsamaktadır. Bu değerlendirme ise uygulanan sürecin bütününe bakılarak yapılmalıdır (Bekir Yazıcı [GK], B. No: 2013/3044, 17/12/2015, § 71; Züliye Öztürk, B. No: 2014/1734, 14/9/2017, § 64).
50. Elkoyma veya müsadere gibi tedbirler yoluyla ya da para cezası uygulanmak suretiyle mülkiyet hakkına yapılan müdahalelerin bireyin menfaatleri ile kamunun yararı arasında olması gereken adil dengeyi bozmaması için malikin davranışı ile kanunun ihlali arasında uygun bir illiyet bağının olması ve başvurucunun müdahaleye yönelik iddia ve savunmalarının ilgili idari ve yargısal makamlarca makul biçimde karşılanması, ayrıca her hâlde iyi niyetli malikin zararının ise tazmini gerekmektedir. Bu gerekliliklere uyulduğu takdirde mülkiyet hakkına yapılan müdahale ölçülü olacaktır (Züliye Öztürk, § 64).
(b) İlkelerin Olaya Uygulanması
51. Somut olayda DSİ Erzurum Bölge Müdürlüğünde mühendis olarak görev yapan başvurucu hakkında, imzası bulunan hak ediş belgesinde yapılmayan bazı imalatları yapılmış, eksik yapılanları ise tam yapılmış gibi gösterdiğinden bahisle 657 sayılı Kanun'un 125. maddesi uyarınca brüt aylığının 1/4 oranında kesilmesi disiplin cezası uygulanmıştır.
52. Somut olayda başvurucunun memuriyet görevinin gerek ve yükümlülüklerini yerine getirmeden gerçeğe aykırı belge düzenlemesi nedeniyle aylıktan kesme cezası ile cezalandırıldığı nazara alındığında aylıktan kesme şeklindeki müdahalenin memuriyet görevinin ilgili mevzuat çerçevesinde ifa edilmesini temin etme yönünde bir enstrüman olarak kamu yararı amacını gerçekleştirmeye elverişli olduğunda şüphe bulunmamaktadır. İkinci olarak başvurucunun mülkiyet hakkına yapılan müdahalede kullanılan aracın gerekli olup olmadığı incelenmelidir. Gereklilik, hedeflenen amaca ulaşılması için hakka en az müdahale teşkil eden aracın seçilmesini ifade etmektedir. Memurların görevlerini ilgili kanun ve mevzuatın vermiş olduğu yetki ve sorumluluk kapsamında yerine getirmesi için hangi tedbirlerin gerekli olduğunun değerlendirilmesi öncelikli olarak ilgili kamu makamlarının yetkisindedir. Bu alanda ne gibi tedbirlerin alınması gerektiği hususunda sorumlu ve yetkili otoriteler daha isabetli karar verebilecek konumdadır. Bu nedenle hangi tedbirin uygulanacağının belirlenmesi hususunda idarelerin belli ölçüde takdir yetkisi vardır. Ne var ki seçilen aracın gerekliliğine ilişkin olarak idarelerin sahip olduğu takdir yetkisi sınırsız değildir. Tercih edilen aracın müdahaleyi ulaşılmak istenen amaca nazaran bariz bir biçimde ağırlaştırması durumunda Anayasa Mahkemesince müdahalenin gerekli olmadığı sonucuna varılması mümkündür. Ancak Anayasa Mahkemesinin bu kapsamda yapacağı denetim, seçilen aracın isabet derecesine yönelik olmayıp hak ve özgürlükler üzerinde oluşturduğu müdahalenin ağırlığına dönüktür (benzer değerlendirme için bkz. Ö. Ltd. Şti., B. No: 2018/18975, 15/9/2021, § 63). Eldeki başvuru incelendiğinde ilgili kanun ve mevzuatın öngördüğü şekilde denetim görevini yerine getirmeden gerçeğe aykırı olarak hak ediş belgesi düzenlenmesi nedeniyle kişi hakkında aylıktan kesme yönünde disiplin cezası tesis edilmesinin gereklilik şartını sağlamadığı söylenemez.
53. Son olarak orantılılık yönünden yapılacak incelemede öncelikle başvurucuya uygulanan aylıktan kesme cezasına karşı iddia ve savunmalarını etkin bir biçimde ortaya koyabilme imkânının tanınıp tanınmadığı değerlendirilmelidir. Başvurucu, öncelikle aylıktan kesme cezası verilmesine ilişkin idari işleme karşı çalıştığı kurum olan DSİ nezdinde savunmasını sunabilmiştir. Yargılama aşamasında ise kendisini avukat ile temsil ettiren başvurucu, idare mahkemesinde dava açmıştır. Başvurucu, davanın reddine ilişkin karara karşı da temyiz yoluna başvurmuştur. Bu itibarla başvurucunun yargılama safhasında tüm iddia ve savunmalarını etkin bir biçimde ortaya koyabilme imkânına sahip olduğu anlaşılmıştır.
54. Uyuşmazlıkta uygulanacak hukuk kurallarını yorumlama yetkisinin öncelikle derece mahkemelerine ait olduğu, keyfîlik veya bariz takdir hatası içermedikçe Anayasa Mahkemesinin derece mahkemelerinin yorumlarına müdahale etmesinin bireysel başvurunun amacıyla bağdaşmayacağı belirtilmelidir. Bu aşamadan sonra Mahkemenin başvurucunun gerçeğe aykırı bir hak ediş belgesi düzenlemesi nedeniyle hakkında uygulanan disiplin cezasının hukuka uygun olduğuna karar vermiş olmasında bariz takdir hatası veya keyfîlik tespit edilememiştir.
55. Diğer taraftan başvurucu, aylıktan kesme cezasının yüksekliğinden yakınmıştır. Başvurucu hakkında kanuna göre durumuna uyan fiile uygulanması öngörülen asgari oranın uygulandığı görülmektedir. Başvurucu ise bireysel başvuru kapsamında, verilen cezanın kendisini ne ölçüde etkilediği yönünde somut bir bilgi veya belge ibraz etmemiştir. Bu durumda şikâyete konu brüt aylığın 1/4 oranında kesilmesi yönündeki müdahalenin -korunan hukuki menfaat ile karşılaştırıldığında- açık bir orantısızlık içermediği anlaşılmıştır (benzer yöndeki değerlendirme için bkz. Elif Dursun Doğan, B. No: 2017/26141, 10/12/2019, § 52).
56. Sonuç olarak devlet memurlarının hazırladıkları belgelerin gerçekliğinin sağlanmasının büyük önem arz ettiği kuşkusuzdur. Başvurucuya disiplin cezası uygulanmasının nedeninin başvurucunun görevini ifa ederken ilgili kanun ve diğer mevzuatın öngördüğü dikkat ve özeni göstermemesidir. Bu durumda başvurucunun mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin -içerdiği kamu yararı amacı ile karşılaştırıldığında- başvurucuya şahsi olarak aşırı bir külfet yüklemediği değerlendirilmiştir. Dolayısıyla başvurucunun mülkiyet hakkı ile kamu yararı arasında olması gereken adil dengenin bozulmadığı ve müdahalenin ölçülü olduğu sonucuna varılmıştır.
57. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
C. Suçta ve Cezada Kanunilik İlkesinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia
58. Başvurucu, herhangi bir sorumluluğu olmamasına rağmen cezalandırıldığını ileri sürerek suçta ve cezada kanunilik ilkesinin ihlal edildiğini iddia etmiştir.
59. Anayasa Mahkemesi Selçuk Özbölük (B. No: 2015/7206, 14/11/2018) kararında, Türk Dişhekimleri Birliği ve Diş Hekimleri Odalarının Disiplin Yönetmeliği uyarınca İstanbul Diş Hekimleri Odası Disiplin Kurulunun bir diş hekimi hakkında verdiği para cezası şeklindeki disiplin cezasının Anayasa'nın 38. maddesi ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 7. maddesinin ortak koruma alanı kapsamında kalmadığına karar vermiştir. Anayasa Mahkemesi söz konusu yaptırımın 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nda ya da ceza hukuku mevzuatında suç olarak düzenlenmediğini, başvurucunun mesleğinin yerine getirilmesine dair edimlere ilişkin bulunduğunu, isnat edilen eylemlerin yalnızca belirli bir meslek grubu tarafından gerçekleştirilmesinin mümkün olduğunu, bu meslek grubunda yer almayan kişileri ise ilgilendirmediğini ve disiplin yaptırımlarının hürriyeti bağlayıcı ceza sonucu doğurmadığını dikkate almıştır. Anılan gerekçelerle başvurucuya yöneltilen isnadın disiplin hukuku alanında kaldığını ve başvurunun bir suç isnadının karara bağlanmasına ilişkin bir uyuşmazlığı konu edinmediğinin açık olduğunu ifade eden Anayasa Mahkemesi, başvurunun konu bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğu sonucuna varmıştır (Selçuk Özbölük, §§ 41-43).
60. Somut olayın şartlarının da inceleme konusu yönünden anılan karardan farklı olmadığı değerlendirilmiştir. Nitekim yukarıda da yer verildiği üzere başvuru konusu yaptırımlar başvurucunun mesleğinin yerine getirilmesine dair edimlere ilişkindir. Ayrıca başvuru konusu disiplin yaptırımı başvurucunun meslek grubunda yer almayan kişileri ilgilendirmemektedir. Her ne kadar somut olayda işlenen fiil ayrıca hürriyeti bağlayıcı bir ceza ile cezalandırılma sonucunu da doğurabilse de bu husus başvuru konusu değildir. Bu durumda başvuru konusu disiplin cezası ile aylıktan kesme işlemi şeklindeki yaptırımlar da bir suç isnadının karara bağlanmasına ilişkin uyuşmazlığı konu edinmemekte ve disiplin hukuku alanında kalmaktadır. Açıklanan gerekçelerle somut başvuruda Selçuk Özbölük kararında varılan sonuçtan ayrılmayı gerektirecek bir durum bulunmadığına ve başvurunun bu kısmının konu bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmiştir.
D. Aleni Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
61. Başvurucu, duruşma yapılması talebine ilişkin olarak karar verilmemesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
62. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının temel unsurlarından biri de Anayasa'nın 141. maddesinde düzenlenen yargılamanın açık ve duruşmalı yapılması ilkesidir. Ancak duruşmalı yargılama hakkı, her türlü yargılamanın mutlaka duruşmalı yapılması zorunluluğu anlamına gelmez. Adil yargılama ilkelerine uyulmak şartıyla usul ekonomisi ve iş yükünün azaltılması gibi amaçlarla bazı yargılamaların duruşmadan istisna tutulması ve duruşma yapılmaksızın karara bağlanması anayasal hakların ihlalini oluşturmaz (Nevruz Bozkurt, B. No: 2013/664, 17/9/2013, § 32).
63. Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasında aleni yargılama hakkının tanınması, zorunlu olarak sözlü yargılama hakkını da içerir. Bununla birlikte Sözleşme’nin bu maddesinde yer alan söz konusu yükümlülük mutlak değildir (Adnan Altın, B. No: 2013/9748, 7/1/2016, § 44).
64. Dava dosyası ve tarafların yazılı görüşleri temelinde yeterince çözülemeyen hukuki ve olgusal herhangi bir sorunla karşılaşılmaması örneğinde olduğu gibi yargılamanın istisnai şartları da duruşma yapılmasını gerektirmeyebilir (Adnan Altın, § 46).
65. Yargılamaya taraf olan kişilerin hakkaniyetli yargılama temelinde beyanlarını sözlü vermesinin gerektiği durumlarda sözlü yargılama yapılmaması yargılamanın bir bütün olarak adil olmasını engelleyebilir. Dolayısıyla sadece dosyaya dayanılarak tatmin edici bir çözümün sağlanamayacağı olaylarda sözlü yargılamanın yapılması gerekebilir. Sözlü yargılamaya karar vermede davaya konu meselelerin çokluğu değil niteliği önem kazanacaktır (Adnan Altın, § 48).
66. Somut olayda başvurucunun dava dilekçesi, savunmaya cevap dilekçesi ve temyiz dilekçesiyle değil temyiz talebinin reddine ilişkin karara karşı karar düzeltme yoluna başvurduğu sırada duruşma talebinde bulunduğu anlaşılmaktadır.
67. 2577 sayılı Kanun hükmü gereği karar düzeltme aşamasında duruşma yapılmasının temyiz merciinin takdirinde olduğu, somut uyuşmazlıkta yazılı yargılamanın esas olduğu idari yargılama usulünde dava dosyası ve tarafların yazılı görüşleri temelinde yeterince çözülemeyen olgusal herhangi bir sorunun bulunmadığı, bu kapsamda kanun yolu aşamasında gerçekleşen duruşma talebinin temyiz mercii tarafından değerlendirilmeyerek duruşma yapılmadan hüküm kurulmasında da adil yargılanma hakkına yönelik açık ve görünür bir ihlalin bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır (benzer değerlendirmeler için bkz. Nihat Karagöz, B. No: 2019/21436, 3/2/2022, § 51).
68. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
E. Eşitlik İlkesinin ve Ayırımcılık Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
69. Başvurucu, benzer durumdaki bir kişiye uygulanan indirimin kendisine uygulanmadığını ileri sürerek ayırımcılık yasağı ve eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini iddia etmiştir.
70. Anayasa'nın 10. maddesinde düzenlenen eşitlik ilkesi ve Sözleşme'nin 14. maddesinde düzenlenen ayrımcılık yasağının ihlal edildiğine yönelik iddiaların soyut olarak değerlendirilmesi mümkün olmayıp mutlaka Anayasa ve Sözleşme kapsamında yer alan diğer temel hak ve özgürlüklerle bağlantılı olarak ele alınması gerekir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 33).
71. Ayrımcılık iddiasının incelenebilmesi için başvurucunun kendisiyle benzer durumdaki kişilere yönelik farklı uygulamaların meşru bir temeli olmaksızın ırk, renk, cinsiyet, din, dil vb. ayrımcı bir nedene dayandığını makul delillerle ortaya koyması gerekir (Adnan Oktar (3), B. No: 2013/1123, 2/10/2013, § 50).
72. Somut olayda başvurucu, benzer durumdaki M.A.ya bir derece hafif olan disiplin cezası uygulanırken kendisine uygulanmadığını ileri sürerek eşitlik ilkesinin ve ayırımcılık yasağının ihlal edildiğini iddia etmiştir. Başvurucunun sunduğu belgelerden, söz konusu projede başvurucunun yapı denetim mühendisi, benzer durumda olduğunu iddia ettiği M.A.nın ise yardımcı yapı denetim mühendisi olduğu anlaşılmıştır. Başvurucu kendisi ile aynı durumda olduğunu iddia ettiği kişilere ilişkin iddiasını temellendirmediği gibi kendisine hangi nedenle ayrımcılık yapıldığı hususunda da herhangi bir beyanda bulunmamıştır. Dolayısıyla başvurucunun ileri sürdüğü iddiaları temellendiremediği sonucuna ulaşılmıştır.
73. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Masumiyet karinesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
3. Suçta ve cezada kanunilik ilkesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın konu bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Aleni yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
5. Eşitlik ilkesi ve ayırımcılık yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA,
D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 9/1/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.