TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
TAHSİN İŞLEKEL BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2020/17435)
Karar Tarihi: 24/5/2023
Başkan
:
Kadir ÖZKAYA
Üyeler
M. Emin KUZ
Yıldız SEFERİNOĞLU
Basri BAĞCI
Kenan YAŞAR
Raportör
Volkan ÇAKMAK
Başvurucu
Tahsin İŞLEKEL
Vekili
Av. Emre AKARYILDIZ
I. BAŞVURUNUN ÖZETİ
1. Başvuru; ceza infaz kurumunda gerçekleştirilen detaylı arama uygulaması, sosyal ve kültürel faaliyetlere sınırlama getirilmesi ile bu uygulamalara yönelik itirazın reddi nedeniyle maddi ve manevi varlığın korunması hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
2. Başvurucu, anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs suçundan müebbet hapis cezası hükümlüsü olarak Marmara 7 Numaralı L Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda (Kurum) bulunmaktadır. Kurum bünyesinde, her açık görüş sonrası mahpuslar detaylı aramaya tabi tutulmaktadır. Başvurucu söz konusu uygulamanın kaldırılması istemiyle Silivri İnfaz Hâkimliği nezdinde talepte bulunmuştur (Başvurucunun aynı talep dilekçesinde sosyal ve kültürel faaliyetler kapsamındaki talepleri yargı makamlarınca değerlendirmeye konu edilmiş ise de başvuru süreci ile incelemenin kapsamı -bkz. §§ 6, 8- dikkate alınarak anılan talebe ilişkin hususlar detaylandırılmamıştır.). Başvurucu, talep dilekçesinde aramanın gerçekleşme şekline/personelin edimine dair bir itiraz ileri sürmemiş; uygulamanın gerekli olmadığına, detaylı arama yapılmasının şartlarının oluşmadığına dikkat çekmiştir.
3. İnfaz Hakimliği konuya ilişkin olarak Kurumdan bilgi ve belge talebinde bulunmuştur. Kurum 26/2/2020 tarihli yazıda; Kurum bünyesinde Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması (FETÖ/PDY) üyeliği suçundan tutuklu/hükümlü çok sayıda mahpus bulunduğunu ve bu kişilerin örgütsel haberleşme, talimat alma gibi güvenlik zafiyeti oluşturabilecek eylemlerinin ve örgütsel provokasyonlarının önlenmesi, dış dünya ile olan örgütsel bağlarının takip edilmesi, yasaklı eşyaların içeri alınmasının önüne geçilmesi bağlamında arama faaliyetlerinin kritik önem taşıdığını vurgulamıştır. Ayrıca 2019 yılında Kurum içi güvenliği tehlikeye atan 55 vakanın gerçekleştiğini, Kurum personelinin ve mahpusların güvenliğini ve Kurum düzenini sağlamak adına söz konusu uygulamanın yapıldığını açıklamıştır. Son olarak söz konusu uygulama için ayrıca bir karar almadığını, 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılıCeza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun ve ilgili mevzuat çerçevesinde aramaların gerçekleştirildiğini belirtmiştir. Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı 24/2/2020 tarihli mütalaasında Kurumun uygulamayı 5275 sayılı Kanun'a uygun olarak gerçekleştirdiğini, bu nedenle talebin reddi gerektiğini ifade etmiştir.
4. İnfaz hâkimliği 9/3/2020 tarihli kararı ile başvurucunun talebini reddetmiştir. Gerekçede; Kurum tarafından güvenlik ve örgütsel faaliyetlerin önlenmesi saikiyle (bkz. § 3) uygulama yapıldığı, keyfîliğin söz konusu olmadığı, ayrıca aramaların insan onuruna saygının esas alınarak, kimsenin göremeyeceği şekilde, mahpusların hemcinsi olan görevlilerce, 5275 sayılı Kanun'a uygun olarak gerçekleştirildiği ifade edilmiştir. Başvurucunun,ilk talep dilekçesindeki iddialara benzer hususları ileri sürerek Silivri Ağır Ceza Mahkemesi nezdinde karara karşı yaptığı itiraz 8/5/2020 tarihinde reddedilmiştir.
5. Başvurucu, nihai hükmü 20/5/2020 tarihinde öğrenmesinin ardından 10/6/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
6. Anayasa Mahkemesi 14/7/2021 tarihli kararı ile adli yardım talebini geçici olarak kabul ettiği başvurucunun adil yargılanma hakkı ile maddi ve manevi varlığın korunması hakkına yönelik ihlal iddialarının kabul edilemez olduğuna hükmetmiş; detaylı arama uygulamasına yönelik ihlali iddiasının kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.
II. DEĞERLENDİRME
7. Başvurucunun adil yargılanma hakkı ile -kültürel faaliyetlere katılma bağlamında- maddi ve manevi varlığın korunması hakkına yönelik ihlal iddiaları hakkında 14/7/2021 tarihinde kabul edilemezlik kararı verilmiş olup başvuru dosyası salt detaylı (çıplak) arama uygulamasından kaynaklı ihlal iddiası bağlamında Bölüme sevk edildiğinden inceleme yalnızca detaylı arama uygulamasına yönelik iddialar kapsamında gerçekleştirilmiştir.
8. Başvurucu özetle, ayda bir her açık görüş sonrası ve/veya bayram gibi özel günlerde gerçekleşen görüşün ardından yapılan detaylı arama uygulaması için 5275 sayılı Kanun ve ilgili mevzuatın aradığı koşulların oluşmadığını ve belirli aralıklarda tekrar eden uygulamanın insan onuru ile bağdaşmadığını belirterek ihlal iddiasında bulunmaktadır. Adalet Bakanlığı tarafından sunulan görüşte olaya ilişkin sürece detaylı olarak yer verilmiş, konuya ilişkin insan hakları yargısı içtihadı hatırlatılmış ve değerlendirme yapılırken bu hususların dikkate alınması gerektiği ifade edilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında, başvuru formundaki iddialarını yinelemiştir.
9. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan, maddi ve manevi varlığı koruma ve geliştirme hakkına saygı gösterme yükümlülüğü negatif yükümlülük olarak kamu otoritelerinin kişilerin fiziksel ve ruhsal olarak zarar görmelerine neden olmamalarını gerektirdiği gibi ayrıca pozitif yükümülük olarak devlete kişilerin işkence ve eziyete ya da insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir ceza veya muameleye maruz bırakılmalarını engelleyecek tedbirler alma ödevi yüklemektedir.Tutuklu ve hükümlüler ceza infaz kurumu yönetiminin sorumluluk ve kontrolüne tabidir. Çıplak arama yapılması hükümlü ve tutuklular açısından tek başına Anayasa'nın 17.maddesini ihlal eden bir durum olarak değerlendirilemez. Nitekim bu tür bir aramayla ceza infaz kurumlarının güvenliğinin sağlanması, hükümlü ve tutukluların kurum içinde kendilerine, diğer hükümlü/tutuklara ve infaz koruma memurlarına zarar verecek veya suç oluşturacak uyuşturucu maddelerin, kesici ve delici aletlerin sokulmasının engellenmesi amaçlanmaktadır. Bununla birlikte çıplak arama usulü ve sıklığı ihlale yol açabilir. Ceza infaz kurumlarında bulunan tüm hükümlü ve tutuklular, Anayasa'da düzenlenen temel hak ve hürriyetlerin tamamına kural olarak sahiptir. Ancak tutulmanın kaçınılmaz sonucu olarak suçun önlenmesi ve disiplinin temini gibi ceza infaz kurumunda güvenliğin sağlanmasına yönelik kabul edilebilir makul gerekliliklerin olması durumunda hükümlü ve tutukluların sahip oldukları haklar ölçülülük ilkesi gözardı edilmeden sınırlandırılabilir. Müdahaleyi oluşturan tedbirin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığının kabul edilebilmesi için amaca ulaşmaya elverişli olması, başvurulabilecek en son çare ve alınabilecek en hafif önlem olarak kendisini göstermesi gerekmektedir.Müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olup olmadığı incelenirken derece mahkemelerinin kararlarında ortaya konulan gerekçeler değerlendirilmeli ve müdahaleyi doğuran gerekçelerin inandırıcı bir şekilde ortaya konulup konulmadığına ve müdahalenin ölçülülük ilkesine uygun olup olmadığına bakılmalıdır (Cezmi Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293, 17/7/2014; Ali Rıza Özer ve diğerleri [GK], B. No: 2013/3924, 6/1/2015; Serdar Avci, B. No: 2015/19474, 9/1/2020; Cengiz Kahraman ve Kenan Özyürek, B. No: 2013/8137, 20/4/2016; S.D. B. No: 2013/3017, 16/12/2015; Turan Günana (5), B. No: 2013/5545, 15/12/2015; Ferhat Üstündağ, B. No: 2014/15428, 17/7/2018; Beşir Doğan, B. No: 2013/2335, 15/12/2015)
10. Başvurucu; formda yer alan beyanlarında çıplak arama uygulamasının şartlarının oluşmadığına, uygulamanın gereksizliğine vurgu yaparak ihlal iddiasında bulunmuştur. Başvurucu; uygulamanın gerçekleşme biçimine, bir başka ifadeyle çıplak arama yapılırken ceza infaz kurumu personelinin edimine, uygulama sırasında gördüğü muameleye, uygulamanın gerçekleşme biçimine dair bir ihlal iddiasında bulunmamıştır. Özetle başvurucu, uygulamanın varlığından ve bir gerekçesinin bulunmamasından yakınmıştır. Dolayısıyla söz konusu detaylı ya da çıplak arama iddiasına dair kötü muamele yasağı (fiziksel cebir, onur kırıcı davranış vb.) kapsamında bir asgari eşik değerlendirmesi yapılması ileri sürülen iddialar bakımından mümkün görünmemektedir. İleri sürülen iddialar ve somut olayın koşulları doğrultusunda inceleme; Anayasa'nın 17.maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen maddi ve manevi varlığın korunması hakkı kapsamında detaylı aramanın gerçekleşme biçimine dair unsurlar yönünden değil çok sık, keyfî ve gerekmediği hâlde yapılarak maddi manevi varlığı ihlal edici bir hâl alıp almadığı yönünden yapılacaktır.
11. Detaylı arama uygulamasına dair müdahalenin dayanağı olan 5275 sayılı Kanun'un 36. maddesinin kanunilik ölçütünü karşıladığı ve infaz kurumunun güvenliğinin sağlanmasına yönelik meşru bir amacın bulunduğu açıktır. Bu belirlemenin ardından müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun ve ölçülü olup olmadığı incelenecektir.
12. Alıntısı yapılan ilkeler çerçevesinde, öncelikle üst araması gibi önlemlerin ceza infaz kurumlarının güvenliği için önemli bir gereklilik olduğu, bu bağlamda çıplak üst araması yapılmasının tek başına Anayasa'nın 17. maddesini ihlal eden bir duruma sebebiyet vermediğini hatırlatmak gerekir. Kamu makamları süreçteki açıklamalarında öncelikle başvurucunun tutulduğu kurumda FETÖ mensubiyeti veya terör örgütü bağlantılı benzer suçlardan tutuklu ya da hükümlü olarak çok sayıda mahpus bulunduğunu belirtmiş; bu mahpusların örgüt bağlantılarının izlenmesi, örgüt içi haberleşmelerinin, örgütten talimat almalarının engellenmesi, provokasyonların ve güvenlik zafiyetinin önüne geçilmesi amacıyla detaylı arama uygulamasının gerçekleştirildiğini, bu uygulamanın 5275 sayılı Kanun çerçevesinde yapıldığını ifade etmiştir.
13. Başvurucunun iddialarından ve kamu makamları tarafından yapılan açıklamalardan, detaylı aramanın mahpusların belirli aralıklarla -ayda bir- yakınlarıyla gerçekleştirdiği açık görüşme sonrasında yapıldığı anlaşılmıştır. Açık görüş, mahpuslar ile ziyaretçilerinin maddi olarak temas edebildiği(17/6/2005 tarihli ve 25848 saylı Resmî Gazete'de yayımlanan Hükümlü ve Tutukluların Ziyaret Edilmeleri Hakkında Yönetmelik'in 13. maddesi) ziyaretlerdir. Bu bağlamda mahpusların ziyaretçileri aracılığıyla kurum dışı ile temas kurmuş olduğu dikkate alındığında açık görüşlerin kurum güvenliği açısından gerçekleştiği her seferde, güvenlik tedbirleri bağlamında yeni bir durum (dışarıdan gelebilecek eşya, belge vb. maddelere karşı kurum düzeninin ve asayişinin sağlanması adına tedbir alınması gereken makul bir gerekçe) yarattığı yorumuna ulaşmak mümkündür.
14. Bu perspektiften söz konusu yeni durum gereği, özellikle terör gibi belirli suçlardan tutuklu ya da hükümlü olan mahpusların örgütle iletişimlerinin, talimat almalarının önlenmesi, örgüt bağlantılarının tespiti suretiyle kurum güvenliğinin sağlanması adına detaylı aramaya tabi tutulmasının keyfî ya da gerekçeden yoksun olduğu söylenemez. Ayrıca, terör eylemlerine (iletişim, haberleşme vb. dâhil) karşı korunması gereken toplumsal menfaat dikkate alındığında uygulamanın ceza infaz kurumunun özel koşullarında ulaşılmak istenilen amaçla uyumlu olduğu ve bu bağlamda demokratik toplum düzeninin gereklerine aykırı bulunmadığı değerlendirilmiştir. Diğer taraftan keyfilik içermediği, makul bir dayanağı bulunduğu anlaşılan ve ayda bir gerçekleştiği görülen uygulamanın zaman aralığı açısından da insan onurunu rencide edici boyutlara ulaşacak sıklıkta yapıldığı ve ölçüsüz olduğu yorumunu getirmek mümkün görünmemektedir. Ayrıca, bu yoruma, somut olayın (terör suçlusu mahpusların yoğun olarak bulunduğu ve olumsuz örneklerin yaşandığı ceza infaz kurumunun) aksi ileri sürülmeyen özel koşullarında ve başkaca bir husus ileri sürülmeden sadece detaylı aramanın gereksiz, keyfi olduğu iddiası bağlamında yapılan şikayete özgü bir değerlendirme sonucunda ulaşıldığının, detaylı arama şikayetlerine ilişkin genel bir belirleme olmadığının altını çizmek gerekmektedir.
15. Bu değerlendirmeler doğrultusunda detaylı arama uygulamasının maddi ve manevi varlığın korunması hakkı yönünden bir ihlale yol açmadığının açık olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
16. Açıklanan gerekçelerle maddi ve manevi varlığın korunması hakkınınihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
III. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Maddi ve manevi varlığın korunması hakkınınihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca tahsil edilmesi mağduriyetine neden olacağından adli yardım talebi kabul edilen başvurucunun yargılama giderlerini ödemekten TAMAMEN MUAF TUTULMASINA 24/5/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.