TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
KADİR AYHAN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2020/20083)
|
|
Karar Tarihi:10/3/2021
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Muammer TOPAL
|
|
|
Recai AKYEL
|
|
|
Selahaddin MENTEŞ
|
|
|
İrfan FİDAN
|
Raportör
|
:
|
Fatih HATİPOĞLU
|
Başvurucu
|
:
|
Kadir AYHAN
|
Vekili
|
:
|
Av. İdris ERÇETİN
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, tutukluluk incelemelerinin ve tutukluluğa
itiraz değerlendirmelerinin hâkim/mahkeme önüne çıkarılmaksızın yapılması
nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddiasına
ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 26/6/2020 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyon tarafından bu kararda incelenen şikâyet
haricindeki şikâyetlerin kabul edilemez olduğuna karar verilmiş, bu şikâyet
yönünden ise başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından
yapılmasına karar verilmiştir. Komisyon ayrıca başvurucunun adli yardım
talebinin kabulüne karar vermiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
6. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda
bulunmamıştır.
III. OLAY VE
OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve
Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu, Van Cumhuriyet Başsavcılığınca
(Başsavcılık) başlatılan bir soruşturma kapsamında Başsavcılığın talimatıyla
5/4/2019 tarihinde gözaltına alınmıştır.
9. Başsavcılık 6/4/2019 tarihinde başvurucuyu uyuşturucu
veya uyarıcı madde ticareti yapma veya sağlama suçundan tutuklanması istemiyle
sulh ceza hâkimliğine sevk etmiştir.
10. Van 2. Sulh Ceza Hâkimliği 6/4/2019 tarihinde
başvurucunun uyuşturucu veya uyarıcı madde ticareti yapma veya sağlama suçundan
tutuklanmasına karar vermiştir.
11. Başsavcılık 11/9/2019 tarihli iddianame ile başvurucu
hakkında uyuşturucu veya uyarıcı madde ticareti yapma veya sağlama suçundan
cezalandırılması istemiyle aynı yer ağır ceza mahkemesinde dava açmıştır.
12. Van 6. Ağır Ceza Mahkemesi (Mahkeme) 5/10/2019
tarihinde iddianameyi kabul etmiş ve E.2019/577 sayılı dosya üzerinden
kovuşturma aşaması başlamıştır. Mahkeme aynı tarihte yaptığı tensip
incelemesiyle birlikte başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına da karar
vermiştir.
13. Mahkeme tensip incelemesinde başvurucunun tutukluluk
durumunun 1/11/2019, 22/11/2019 ve 20/12/2019 tarihlerinde dosya üzerinden
incelenmesine karar vermiştir.
14. Mahkeme 16/1/2020 tarihinde yaptığı ilk duruşmada
başvurucunun ve müdafilerinin esasa ilişkin savunmalarını almış, ayrıca
tutukluğa dair söyleyeceklerini dinlemiş ve duruşma sonunda başvurucunun
tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir. Mahkeme anılan duruşmada ayrıca
başvurucunun tutukluluk durumunun 13/2/2020, 12/3/2020 ve 10/4/2020
tarihlerinde dosya üzerinden incelenmesine karar vermiştir.
15. Mahkeme, bir önceki celsede alınan karar gereğince
7/5/2020 tarihinde yapılması gereken duruşma gününü beklemeksizin salgın
hastalık nedeniyle alınan tedbirler kapsamında Hâkimler ve Savcılar Kurulunun
(HSK) yazısı uyarınca duruşmaların bir süre ertelenmesi hususunda karar vermek
üzere 6/5/2020 tarihinde resen duruşma açmış (ikinci duruşma), başvurucunun ve
müdafiinin yokluğunda yapılan duruşma sonunda başvurucunun tutukluluk hâlinin
devamına karar vermiştir. Mahkeme ayrıca 1/6/2020, 29/6/2020, 27/7/2020, 24/8/2020,
21/9/2020 ve 19/10/2020 tarihlerinde başvurucunun tutukluluk durumunun dosya
üzerinden incelenmesine karar vermiştir.
16. Başvurucunun anılan karara karşı 15/5/2020 tarihinde
yaptığı itiraz, Van 7. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından 5/6/2020 tarihinde reddedilmiştir.
Başvurucu itirazın reddine dair kararın 16/6/2020 tarihinde tebliğ edildiğini
bildirmiştir.
17. Başvurucu 26/6/2020 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
18. Mahkemenin 22/10/2020 tarihinde yaptığı üçüncü
duruşmaya başvurucunun müdafii bizzat, başvurucu ise Ses ve Görüntü Bilişim
Sistemi (SEGBİS) yoluyla katılarak davanın esasına ve tutukluluğa ilişkin
savunmalarını ileri sürmüşlerdir. Mahkeme, duruşma sonunda başvurucunun
tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir. Mahkeme ayrıca 16/11/2020,
14/12/2020 ve 11/1/2021 tarihlerinde başvurucunun tutukluluk durumunun dosya
üzerinden incelenmesine karar vermiş, bir sonraki duruşmanın ise 2/2/2021
tarihinde yapılmasını kararlaştırmıştır.
19. Dava, bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla
ilk derece mahkemesinde derdesttir.
IV. İLGİLİ
HUKUK
A. Kanun
Hükümleri
20. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi
Kanunu'nun "Şüpheli veya sanığın salıverilme istemleri" kenar
başlıklı 104. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Soruşturma ve kovuşturma
evrelerinin her aşamasında şüpheli veya sanık salıverilmesini isteyebilir.
(2) Şüpheli veya sanığın tutukluluk
hâlinin devamına veya salıverilmesine hâkim veya mahkemece karar verilir. Ret
kararına itiraz edilebilir."
21. 5271 sayılı Kanun'un "Usul" kenar
başlıklı 105. maddesi şöyledir:
"103 ve 104 üncü maddeler uyarınca
yapılan istem üzerine, merciince Cumhuriyet savcısı, şüpheli, sanık veya
müdafiin görüşü alındıktan sonra, üç gün içinde istemin kabulüne, reddine veya
adlî kontrol uygulanmasına karar verilir. (Ek cümle: 24/11/2016-6763/23 md.)
103 üncü maddenin birinci fıkrasının birinci cümlesi uyarınca yapılan istemler
hariç olmak üzere örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlar bakımından bu
süre yedi gün olarak uygulanır. Duruşma dışında bu karar verilirken Cumhuriyet
savcısı, şüpheli, sanık veya müdafiinin görüşü alınmaz. Bu kararlara itiraz
edilebilir."
22. 5271 sayılı Kanun'un "Tutukluluğun incelenmesi"
kenar başlıklı 108. maddesi şöyledir:
"(1) Soruşturma evresinde
şüphelinin tutukevinde bulunduğu süre içinde ve en geç otuzar günlük süreler
itibarıyla tutukluluk hâlinin devamının gerekip gerekmeyeceği hususunda,
Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi tarafından 100 üncü madde
hükümleri göz önünde bulundurularak, şüpheli veya müdafii dinlenilmek suretiyle
karar verilir.
(2) Tutukluluk durumunun incelenmesi,
yukarıdaki fıkrada öngörülen süre içinde şüpheli tarafından da istenebilir.
(3) Hâkim veya mahkeme, tutukevinde
bulunan sanığın tutukluluk hâlinin devamının gerekip gerekmeyeceğine her
oturumda veya koşullar gerektirdiğinde oturumlar arasında ya da birinci fıkrada
öngörülen süre içinde de re'sen karar verir."
23. 5271 sayılı Kanun'un "İtiraz olunabilecek
kararlar" kenar başlıklı 267. maddesi şöyledir:
"Hâkim kararları ile kanunun
gösterdiği hâllerde, mahkeme kararlarına karşı itiraz yoluna gidilebilir."
24. 5271 sayılı Kanun'un "İtiraz usulü ve
inceleme mercileri" kenar başlıklı 268. maddesinin (3) numaralı
fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"İtirazı incelemeye yetkili
merciler aşağıda gösterilmiştir:
a) (Değişik: 18/6/2014-6545/74 md.) Sulh
ceza hâkimliği kararlarına yapılan itirazların incelenmesi, o yerde birden
fazla sulh ceza hâkimliğinin bulunması hâlinde, numara olarak kendisini izleyen
hâkimliğe; son numaralı hâkimlik için bir numaralı hâkimliğe; ağır ceza
mahkemesinin bulunmadığı yerlerde tek sulh ceza hâkimliği varsa, yargı
çevresinde görev yaptığı ağır ceza mahkemesinin bulunduğu yerdeki sulh ceza
hâkimliğine; ağır ceza mahkemesinin bulunduğu yerlerde tek sulh ceza hâkimliği
varsa, en yakın ağır ceza mahkemesinin bulunduğu yerdeki sulh ceza hâkimliğine
aittir.
b) (Değişik: 18/6/2014-6545/74 md.)
İtiraz üzerine ilk defa sulh ceza hâkimliği tarafından verilen tutuklama
kararlarına itiraz edilmesi durumunda da (a) bendindeki usul uygulanır. Ancak,
ilk tutuklama talebini reddeden sulh ceza hâkimliği, tutuklama kararını itiraz
mercii olarak inceleyemez.
..."
25. 5271 sayılı Kanun'un "Karar" kenar
başlıklı 271. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Kanunda yazılı olan hâller saklı
kalmak üzere, itiraz hakkında duruşma yapılmaksızın karar verilir. Ancak,
gerekli görüldüğünde Cumhuriyet savcısı ve sonra müdafi veya vekil
dinlenir."
26. 5271 sayılı Kanun'un "Tazminat istemi" kenar
başlıklı 141. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Suç soruşturması veya kovuşturması
sırasında;
a) Kanunlarda belirtilen koşullar
dışında yakalanan, tutuklanan veya tutukluluğunun devamına karar verilen,
b) Kanunî gözaltı süresi içinde hâkim
önüne çıkarılmayan,
c) Kanunî hakları hatırlatılmadan veya
hatırlatılan haklarından yararlandırılma isteği yerine getirilmeden tutuklanan,
d) Kanuna uygun olarak tutuklandığı
hâlde makul sürede yargılama mercii huzuruna çıkarılmayan ve bu süre içinde
hakkında hüküm verilmeyen,
e) Kanuna uygun olarak yakalandıktan
veya tutuklandıktan sonra haklarında kovuşturmaya yer olmadığına veya
beraatlerine karar verilen,
f) Mahkûm olup da gözaltı ve
tutuklulukta geçirdiği süreleri, hükümlülük sürelerinden fazla olan veya
işlediği suç için kanunda öngörülen cezanın sadece para cezası olması nedeniyle
zorunlu olarak bu cezayla cezalandırılan,
g) Yakalama veya tutuklama nedenleri ve
haklarındaki suçlamalar kendilerine, yazıyla veya bunun hemen olanaklı
bulunmadığı hâllerde sözle açıklanmayan,
h) Yakalanmaları veya tutuklanmaları
yakınlarına bildirilmeyen,
i) Hakkındaki arama kararı ölçüsüz bir
şekilde gerçekleştirilen,
j) Eşyasına veya diğer malvarlığı
değerlerine, koşulları oluşmadığı halde elkonulan veya korunması için gerekli
tedbirler alınmayan ya da eşyası veya diğer malvarlığı değerleri amaç dışı
kullanılan veya zamanında geri verilmeyen,
k) (Ek: 11/4/2013-6459/17 md.) Yakalama veya
tutuklama işlemine karşı Kanunda öngörülen başvuru imkânlarından
yararlandırılmayan, kişiler, maddî ve manevî her türlü zararlarını, Devletten
isteyebilirler"
27. 5271 sayılı Kanun'un "Tazminat isteminin
koşulları" kenar başlıklı 142. maddesinin (1) numaralı fıkrası
şöyledir:
"Karar veya hükümlerin
kesinleştiğinin ilgilisine tebliğinden itibaren üç ay ve her hâlde karar veya
hükümlerin kesinleşme tarihini izleyen bir yıl içinde tazminat isteminde
bulunulabilir."
28. 25/3/2020 tarihli ve 7226 sayılı Kanun'un geçici 1.
maddesi şöyledir:
"(1) Covid-19 salgın hastalığının
ülkemizde görülmüş olması sebebiyle yargı alanındaki hak kayıplarının önlenmesi
amacıyla;
a) Dava açma, icra takibi başlatma,
başvuru, şikâyet, itiraz, ihtar, bildirim, ibraz ve zamanaşımı süreleri, hak
düşürücü süreler ve zorunlu idari başvuru süreleri de dâhil olmak üzere bir
hakkın doğumu, kullanımı veya sona ermesine ilişkin tüm süreler; 6/1/1982
tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu, 4/12/2004 tarihli ve 5271
sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ve 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk
Muhakemeleri Kanunu ile usul hükmü içeren diğer kanunlarda taraflar bakımından
belirlenen süreler ve bu kapsamda hâkim tarafından tayin edilen süreler ile
arabuluculuk ve uzlaştırma kurumlarındaki süreler 13/3/2020 (bu tarih dâhil)
tarihinden,
b) 9/6/1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra
ve İflas Kanunu ile takip hukukuna ilişkin diğer kanunlarda belirlenen süreler
ve bu kapsamda hâkim veya icra ve iflas daireleri tarafından tayin edilen süreler;
nafaka alacaklarına ilişkin icra takipleri hariç olmak üzere tüm icra ve iflas
takipleri, taraf ve takip işlemleri, yeni icra ve iflas takip taleplerinin
alınması, ihtiyati haciz kararlarının icra ve infazına ilişkin işlemler
22/3/2020 (bu tarih dâhil) tarihinden, itibaren 30/4/2020 (bu tarih dâhil)
tarihine kadar durur. Bu süreler, durma süresinin sona erdiği günü takip eden
günden itibaren işlemeye başlar. Durma süresinin başladığı tarih itibarıyla,
bitimine on beş gün ve daha az kalmış olan süreler, durma süresinin sona erdiği
günü takip eden günden başlamak üzere on beş gün uzamış sayılır. Salgının devam
etmesi halinde Cumhurbaşkanı durma süresini altı ayı geçmemek üzere bir kez
uzatabilir ve bu döneme ilişkin kapsamı daraltabilir. Bu kararlar Resmî
Gazete’de yayımlanır.
(2) Aşağıdaki süreler bu maddenin
kapsamı dışındadır:
a) Suç ve ceza, kabahat ve idari
yaptırım ile disiplin hapsi ve tazyik hapsi için kanunlarda düzenlenen
zamanaşımı süreleri.
b) 5271 sayılı Kanunda düzenlenen koruma
tedbirlerine ilişkin süreler.
c) 6100 sayılı Kanunda düzenlenen
ihtiyati tedbiri tamamlayan işlemlere ilişkin süreler.
(3) 2004 sayılı Kanun ile takip
hukukuna ilişkin diğer kanunlar kapsamında;
a) İcra ve iflas daireleri tarafından
mal veya haklara ilişkin olarak ilan edilmiş olan satış gününün durma süresi
içinde kalması halinde, bu mal veya haklar için durma süresinden sonra yeni bir
talep aranmaksızın icra ve iflas dairelerince satış günü verilir. Bu durumda
satış ilanı sadece elektronik ortamda yapılır ve ilan için ücret alınmaz,
b) Durma süresi içinde rızaen yapılan
ödemeler kabul edilir ve taraflardan biri, diğer tarafın lehine olan işlemlerin
yapılmasını talep edebilir,
c) Konkordato mühletinin alacaklı ve
borçlu bakımından sonuçları, durma süresince devam eder,
ç) İcra ve iflas hizmetlerinin
aksamaması için gerekli olan diğer tedbirler alınır.
(4) Durma süresince duruşmaların ve
müzakerelerin ertelenmesi de dâhil olmak üzere alınması gereken diğer tüm
tedbirler ile buna ilişkin usul ve esasları;
a) Yargıtay ve Danıştay bakımından
ilgili Başkanlar Kurulu,
b) İlk derece adli ve idari yargı
mercileri ile bölge adliye ve bölge idare mahkemeleri bakımından Hâkimler ve
Savcılar Kurulu,
c) Adalet hizmetleri bakımından Adalet
Bakanlığı,
belirler."
B. Yargıtay
Kararları
29. Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 10/9/2018 tarihli ve
E.2018/3760, K.2018/7888 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"... 5271 sayılı Ceza Muhakemesi
Kanununun 141/1-d maddesinde, kanuna uygun olarak tutuklandığı halde makul
sürede yargılama mercii huzuruna çıkarılmayan kişilerin maddî ve manevî her
türlü zararlarını devletten isteyebileceklerinin belirtildiğini, yine Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesinin 5. maddesinin 3. fıkrasında, bu maddenin l-c
fıkrasında öngörülen koşullar uyarınca gözaltına alınan veya tutuklu durumda
bulunan herkesin derhal bir yargıç veya adli görev yapmaya yasayla yetkili
kılınmış diğer bir görevli önüne çıkarılacağının, kişinin makul süre içinde
yargılanmaya veya adli kovuşturma sırasında salıverilme hakkına sahip olduğunun
ve salıverilmenin, ilgilinin duruşmada hazır bulunmasını sağlayacak bir
teminata bağlanabileceğinin, aynı maddenin 5. fıkrasında ise bu madde
hükümlerine aykırı olarak yapılmış bir gözaltı ve tutuklama işleminin mağduru
olan herkesin tazminat istemeye hakkının bulunduğunun düzenlendiğini, bu
kapsamda CMK'nın 141/1-d ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin ilgili
maddesinin ihlal edildiğinden bahisle tazminat talebinde bulunduğu dikkate
alındığında,
Soruşturmanın makul bir sürede
tamamlanıp tamamlanmadığının ve davacının makul sürede yargılama mercii
huzuruna çıkarılıp çıkarılmadığının, dolayısıyla davacının manevi tazminata hak
kazanıp kazanmadığının belirlenmesi açısından, tazminat talebinin dayanağı olan
soruşturma dosyası ve özellikle davacı (sanık) hakkında düzenlenmiş olan
gözaltı ve ifade tutanakları, tutuklama kararı, tutuklama ve tahliye
müzekkereleri başta olmak üzere gerekli bütün karar, tutanak, müzekkere ve
belgeler ayrıntılı olarak incelenerek soruşturmaya konu olayın ve savcılıkça yapılan
işlemlerin kapsamı ve niteliği belirlenip davacının iddialarının
gerekçelendirilerek değerlendirilmesi gerektiği gözetilmeden, yazılı şekilde
eksik inceleme ve araştırma ile davanın kısmen kabulüne karar verilmesi... [bozmayı gerektirmiştir.]"
30. Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 5/7/2018 tarihli ve
E.2017/7338, K.2018/7621 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
“...5271 sayılı CMK'nın koruma
tedbirlerine dayalı tazminat isteme koşullarını düzenleyen 142/1 maddesinde,
karar veya hükümlerin kesinleşme tarihini izleyen bir yıl içinde tazminat
isteminde bulunulabileceği belirtilmekle birlikte, bazı hallerde tazminat
talebinin dayanağı olan ceza dava dosyası ya da soruşturma dosyasında esas
hakkında bir karar verilmesi ve bu kararın kesinleşmesi gerekmez.
Keza, gözaltı süresi yasada açıkça
belirtilmiş olup, kişinin yasadaki bu süre içinde hakim önüne çıkarılıp,
çıkarılmadığının saptanmasının davanın esasıyla herhangi bir ilgisi bulunmadığı
gibi bu konudaki talepler hakkında karar verilmesi için davanın esası hakkında
karar verilmesine de gerek bulunmamaktadır.
Yine aynı şekilde, kanunî hakları
hatırlatılmadan veya hatırlatılan haklarından yararlandırılma isteği yerine
getirilmeden tutuklanan, Kanuna uygun olarak tutuklandığı hâlde makul sürede
yargılama mercii huzuruna çıkarılmayan, yakalama veya tutuklama nedenleri ve
haklarındaki suçlamalar kendilerine, yazıyla veya bunun hemen olanaklı
bulunmadığı hâllerde sözle açıklanmayan, yakalanmaları veya tutuklanmaları
yakınlarına bildirilmeyen, ya da hakkındaki arama kararı ölçüsüz bir şekilde
gerçekleştirilen kişilerin tazminat istemleri konusunda, asıl davada hüküm
verilmesini veya verilen hükmün kesinleşmesini beklemeye gerek bulunmamaktadır.
Zira bu talepler, asıl davanın sonucunu
etkileyici veya asıl davanın sonucuna bağlı talepler değildir ...”
31. Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 14/12/2015 tarihli ve
E.2014/19906, K.2015/19237 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"Davacının tazminat talebinin
reddine ilişkin hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmekle, dosya
incelenerek gereği düşünüldü:
Davacı vekili 05.09.2013 tarihli dava
dilekçesi ile müvekkilinin silahlı terör örgütü üyeliği suçundan 14/04/2012
tarihinde yakalandığını, üç gün gözaltında tutulduğunu, daha sonra 16.04.2012
tarihinde çıkarıldığı ... Özel yetkili (Mülga CMK. 250. madde ile görevli)
Cumhuriyet Başsavcılığınca alınan ifadesi sonrası, tutuklanma talebiyle sevk
edildiği (CMK 250. Madde ile görevli) ... Ağır Ceza Mahkemesi Hakimliği'nce
16.04.2012 tarih ve 2012/35 sorgu sayılı karar ile tutuklanıp ... tipi
Cezaevine gönderildiğini ve daha sonra müvekkili hakkında tutuklandığı suç
dolayısıyla İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı (TMK 10.Madde ile görevli)'ca
hazırlanan 12/04/2013 tarih, 2013/174 sayılı iddianame ile ... Ağır Ceza Mahkemesinin
2013/79 esas sayılı dosyasında kamu davası açıldığını, ilk duruşmaya 22/08/2013
tarihinde çıkabildiğini, müvekkilinin yakalanma anından itibaren yaklaşık 16 ay
tutuklu bir vaziyette, hakim karşısına çıkarılmayarak çok uzun süre
tutuklulukta kaldıktan sonra duruşmaya çıkarılmış olması nedeniyle CMK’nın
l41/l-d maddesindeki makul sürede yargılama mercii huzuruna çıkarılmamış olması
nedeniyle, 5.000 TL. manevi tazminatın, yakalama tarihinden itibaren faizi ile
birlikte, yargılama harç ve masraflarının ve vekalet ücretinin davalı hazineden
alınarak taraflarına verilmesini talep etmiş, mahkemece yapılan inceleme ve
değerlendirme sonunda '... Ağır Ceza Mahkemesinin 2013/79 esas sayılı ceza
dosyasında davacı (sanık) hakkında yapılan yargılamanın devam ettiğini, CMK’nın
142/1. maddesi gereğince karar ve hükümlerin kesinleşmesi şartının
gerçekleşmediği' gerekçesiyle dava dilekçesinin CMK’nın 142/4. maddesi
gereğince reddine karar verilmiş itiraz üzerine inceleme yapan ... Ağır Ceza
Mahkemesinin 21.03.2014 tarih, 2014/1024 değişik iş sayılı kararı ile verilen
kararın temyizi kabil kararlardan olduğu gerekçesi ile itiraz yönünde karar
verilmesine yer olmadığına dair kararı üzerine esasa ilişkin kararın temyizi
kabil olduğu kabul edilerek dosya incelendi, gereği düşünüldü;
1-5271 sayılı CMK’nın tazminat istemenin
koşulları başlığını taşıyan 142. maddesinde;
'Karar veya hükümlerin kesinleştiğinin
ilgilisine tebliğinden itibaren üç ay ve her hâlde karar veya hükümlerin
kesinleşme tarihini izleyen bir yıl içinde tazminat isteminde' bulunulabileceği
hükme bağlanmış ve kanundaki bu düzenleme nedeniyle, tazminat istemine konu
davaların esasıyla ilgili verilen kararların kesinleşmesi veya verilen
kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin kararların kesinleşmesinden itibaren dava
açma süresinin başlayacağı kabul edilmiş, yerleşik uygulama bugüne kadar da bu
şekilde sürdürülmüştür.
Ancak; 5271 sayılı CMK’nın; 'Tazminat
istemi' başlıklı 141. maddesi incelendiğinde, bir kısım tazminat nedenleri
konusunda karar verilmesi için, davanın esasıyla ilgili bir kararın verilmesi
zorunluluğunun bulunmadığı dolayısıyla bu nedenlere dayalı istemlerde, davanın
sonuçlanmasına gerek bulunmadığı açıkça anlaşılmaktadır.
Örneğin, gözaltı süresi yasada açıkça
belirtilmiş olup, yasadaki bu süre içinde hakim önüne çıkarılıp,
çıkarılmadığının saptanmasının davanın esasıyla herhangi bir ilgisi bulunmadığı
gibi bu konudaki talep konusunda karar verilmesi için davanın esası hakkında
karar verilmesine de gerek bulunmamaktadır. Yine aynı şekilde, kanunî hakları
hatırlatılmadan veya hatırlatılan haklarından yararlandırılma isteği yerine
getirilmeden tutuklanan, kanuna uygun olarak tutuklandığı hâlde makul sürede
yargılama mercii huzuruna çıkarılmayan, yakalama veya tutuklama nedenleri ve
haklarındaki suçlamalar kendilerine, yazıyla veya bunun hemen olanaklı
bulunmadığı hâllerde sözle açıklanmayan, yakalanmaları veya tutuklanmaları
yakınlarına bildirilmeyen, ya da hakkındaki arama kararı ölçüsüz bir şekilde
gerçekleştirilen kişilerin tazminat istemleri konusunda, asıl davada hüküm
verilmesini veya verilen hükmün kesinleşmesini beklemeye gerek bulunmamaktadır.
Somut olayda da tutukluluk süresinin uzun olduğu gerekçesi ile yasa ve mevzuat
ihlali yapıldığına ilişkin iddiaya dayalı tazminat talebi asıl davanın sonucunu
etkileyici veya asıl davanın sonucuna bağlı talep niteliğinde bulunmadığından
hüküm verilmesine veya kesinleşmesine gerek bulunmamaktadır.
...
Somut olayda tazminat isteminin haklı
olup olmadığı irdelemesini yapacak olan mahkemenin temel amacı, tutukluluğun
hukuka aykırı olduğunun ya da devamını haklı kılan sebep veya sebeplerin
bulunup bulunmadığının ve makul sürede yargılama merci huzuruna çıkarılıp
çıkarılmadığının tespitidir.
...
Bu çerçevede, dosya kapsamı itibariyle
16.04.2012 tarihinde tutuklanan tutukluluk hali farklı tarihlerde uzatılan
sanık (davacı) hakkında 5271 sayılı CMK’nın 141/1-a,d maddeleri gereğince uzun
süre tutukluluk halinin sürdürülmesi gerekçelerinin ve makul sürede hakkında
karar verilip verilmediğinin ve dolayısıyla davacının manevi tazminata hak
kazanıp kazanmadığının belirlenmesi açısından, hakkındaki soruşturma ve
kovuşturma kapsamı incelenerek, soruşturma ve kovuşturmanın uzun sürmesinin
nedenlerinin incelenmesi gerektiğinin anlaşılması karşısında, öncelikle
tazminat istemine konu olan dayanak dosyadaki iddianame, davacıya (sanığa) ait
tutuklama kararları, tutuklama inceleme tutanakları, davacı (sanık) ile ilgili
tutanak ve belgeler getirtilip davacının taleplerinin incelenmesi gerektiğinin
düşünülmemesi ve Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 19/son maddesi 'Hürriyeti
kısıtlanan kişilerin en kısa zamanda bırakılmasının' sağlanmasını öngördüğü
gibi yine Anayasa'nın 90/son maddesine göre, usulüne göre yürürlüğe konulmuş
milletlerarası antlaşmalardan olan ve uygulama önceliği olan, İnsan Hakları
Sözleşmesinin 5/3. maddesindeki 'Yakalanan veya tutuk durumda bulunan herkes
hemen bir hakim veya adli görev yapmaya yasayla yetkili kılınmış diğer bir
görevli önüne çıkarılır' düzenlemeleri ile birlikte 5271 sayılı Ceza Muhakemesi
Kanununun 141/1-d maddesine göre, 'Kanuna uygun olarak tutuklandığı halde makul
sürede yargılama mercii huzuruna çıkarılmayan ve bu süre içinde hakkında hüküm
verilmeyen' kişilere de tazminat verilmesini öngördüğünden, soruşturma ve
kovuşturma sürecinde tutukluluğun yasal dayanağının kalıp kalmadığı da
irdelenerek, tutukluluk hali ve yargılama süreci yönünden makul sürenin
aşıldığı iddiasının değerlendirilmesi gerekirken, yazılı gerekçeyle davanın
reddine karar verilmesi,
...
İsabetsiz olup ... [hükmün] BOZULMASINA ... oybirliğiyle
karar verildi."
32. Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 5/5/2014 tarihli ve
E.2014/3087, K.2014/10836 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"Davacının maddi tazminat talebinin
reddi ile, manevi tazminat talebinin kısmen kabulüne ilişkin hüküm, davalı
vekili ve davacı vekili tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği
düşünüldü:
Davacı vekili 18.12.2007 tarihli
dilekçesi ile davacının kanuna uygun olarak tutuklandığı halde makul sürede
yargılama mercii önüne çıkarılmadığı, serbest bırakılmadığı ve hakkında karar
verilmediği nedeni ile 5.000 TL maddi, 5.000 TL manevi tazminat talebinde
bulunulmuş olup, yapılan inceleme sonunda mahkemece, davacının tazminat
talebinin dayanağı olan yargılandığı mahkemedeki davanın henüz sonuçlanmamış
olması nedeniyle davanın CMK'nın 142/1 maddesi gereğince reddine dair,
07.03.2008 tarih ve 2007/320 esas, 2008/90 sayılı hükmünün davacı vekilince
temyiz edilmesi üzerine, Dairemizin 01.11.2012 tarih, 2012/25534 esas,
2012/22659 karar sayılı ilamı ile, davacı vekilinin sair temyiz itirazları
reddedildikten sonra, ''10.06.2006 tarihinde tutuklanan sanık (davacı) hakkında
29.01.2007 tarihli iddianame ile kamu davası açıldığı, tensiple birlikte
tutukluluğun devamına karar verildiği, sanığın değişik cezaevlerine nakli
dolayısıyla 28.09.2007 tarihinde savunmasının talimatla alındığı ve 26.10.2007
tarihinde yargılandığı mahkeme huzuruna çıkarılıp serbest bırakıldığı,
davacının 5271 sayılı CMK'nın 141/1-d maddesindeki Kanuna uygun olarak
tutuklandığı halde makul sürede yargılama mercii huzuruna çıkarılmadığı' ve
yargılandığı mahkemede hazır bulundurulmadığından tazminata hak kazandığı,
Dairemizin 04.04.2012 tarih ve 2011/15700 esas ve 2012/9187 karar ve 17.09.2012
tarih ve 2012/20227 ve 18818 sayılı kararlarında da belirtildiği gibi bir kısım
koruma tedbirleri nedeniyle sanıklar hakkındaki davaların sonuçlanmasının
gerekmediği, devam eden davada davacının beraat etmesi halinde de ayrıca
CMK'nın 141/1-e maddesindeki 'Kanuna uygun olarak yakalandıktan veya tutuklandıktan
sonra haklarında kovuşturmaya yer olmadığına veya beraatlerine karar
verilenler' kapsamında tazminat talep edebileceği hususu gözetilmeden 'Tazminat
istemine konu davanın derdest olup sonuçlanmadığı ve kesinleşmediği'
gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesi,'' nedeniyle bozulmuş olup; 5271
sayılı CMK’nın; 'Tazminat istemi' başlıklı 141. maddesi incelendiğinde, bir
kısım tazminat nedenleri konusunda karar verilmesi için, davanın esasıyla
ilgili bir kararın verilmesi zorunluluğunun bulunmadığı dolayısıyla bu
nedenlere dayalı istemlerde, davanın sonuçlanmasına gerek bulunmadığı yasal
düzenlemeden açıkça anlaşılmaktadır. Örneğin, gözaltı süresi yasada açıkça
belirtilmiş olup, yasadaki bu süre içinde hakim önüne çıkarılıp,
çıkarılmadığının saptanmasının davanın esasıyla herhangi bir ilgisi bulunmadığı
gibi bu konudaki talep konusunda karar verilmesi için davanın esası hakkında
karar verilmesine de gerek bulunmamaktadır. Yine aynı şekilde, kanunî hakları
hatırlatılmadan veya hatırlatılan haklarından yararlandırılma isteği yerine
getirilmeden tutuklanan, kanuna uygun olarak tutuklandığı hâlde makul sürede
yargılama mercii huzuruna çıkarılmayan, yakalama veya tutuklama nedenleri ve
haklarındaki suçlamalar kendilerine, yazıyla veya bunun hemen olanaklı bulunmadığı
hâllerde sözle açıklanmayan, yakalanmaları veya tutuklanmaları yakınlarına
bildirilmeyen, ya da hakkındaki arama kararı ölçüsüz bir şekilde
gerçekleştirilen, kişilerin tazminat istemleri konusunda, asıl davada hüküm
verilmesinin veya verilen hükmün kesinleşmesinin beklenmesine gerek
bulunmamaktadır. Zira bu talepler, asıl davanın sonucunu etkileyici veya asıl
davanın sonucuna bağlı talepler değildir.
Bu kapsamda somut olay incelendiğinde;
10.06.2006 tarihinde tutuklanan sanık (davacı) hakkında 29.01.2007 tarihli
iddianame ile kamu davası açıldığı, tensiple birlikte tutukluluğun devamına
karar verildiği, sanığın değişik cezaevlerine nakli dolayısıyla 28.09.2007
tarihinde talimatla savunmasının alındığı ve 26.10.2007 tarihinde yargılandığı
mahkeme huzuruna çıkarılıp serbest bırakıldığı, kanuna uygun olarak
tutuklandığı halde makul sürede yargılama mercii huzuruna çıkarılmadığı ve
yargılandığı mahkemede hazır bulundurulmadığı ve 5271 sayılı CMK.nun 141/1-d
maddesi gereğince manevi tazminata hak kazandığı, bunun için davanın
sonuçlanmasının ve beraat etmesinin gerekmediği, her ne kadar davacı maddi
tazminat isteminde bulunmuş ise de, davanın tutuklu sanığın (davacının) makul
sürede yargılama mercii önüne çıkarılmamış olmasına dayalı olması, bu aşamada
maddi bir kaybının oluşmamış olması, yargılandığı davada beraatine karar
verilecek olması durumunda maddi zararlarını ayrıca isteyebilecek olması
gerekçesiyle maddi tazminat talebinin reddi ile, manevi tazminat talebinin
kısmen kabulüne ilişkin hükümde isabetsizlik görülmemiştir."
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
33. Mahkemenin 10/3/2021 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
34. Başvurucu, dosya üzerinden yapılan tutukluluk
incelemelerinde ve tutukluluk hâlinin devamına ilişkin kararlara yapılan
itirazın reddi kararlarında kendisi ve müdafii dinlenmeksizin dosya üzerinden
karar verildiğini belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür. Başvurucu bu kapsamda, Mahkemece 6/5/2020 tarihinde
resen duruşma açılarak kendisinin ve müdafiinin yokluğunda tutukluluk hâlinin
devamına ve uzun bir süre tutukluluk durumunun dosya üzerinden incelenmesine
karar verilmesi nedeniyle tutukluluğa ilişkin itirazlarını etkili şekilde ileri
süremediğini belirtmiştir.
35. Bakanlık görüşünde öncelikle Anayasa Mahkemesinin
konuya ilişkin içtihatlarına atıfla başvurucunun bireysel başvuruda bulunduktan
sonra duruşmaya katılarak mahkeme önünde tutukluluğuna ilişkin savunmalarını ileri
sürebildiği belirtilmiş ve bu itibarla 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde
düzenlenen tazminat davasının başvurucunun durumuna uygun, telafi kabiliyetini
haiz, etkili bir hukuk yolu olduğu, dolayısıyla söz konusu şikâyet yönünden
başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemezlik kararı verilmesi
gerektiği ileri sürülmüştür.
36. Bakanlık görüşünde; Anayasa Mahkemesince esastan
inceleme yapılacak olması durumunda ise kovuşturma aşamasında tutukluluk
incelemesi için otuz günde bir duruşma yapma zorunluluğunun bulunmadığına
değinilmiş ve başvurucunun 16/1/2020 ve 22/10/2020 tarihlerinde yapılan
duruşmalara katılarak savunmalarını ileri sürme imkânını elde ettiği
belirtilerek somut olayın kendine özgü koşulları da dikkate alındığında
başvurucunun şikâyetinin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul
edilemez bulunması gerektiği ifade edilmiştir.
B. Değerlendirme
37. Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası
şöyledir:
"Her ne sebeple olursa olsun,
hürriyeti kısıtlanan kişi, kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu
kısıtlamanın kanuna aykırılığı halinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak
amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir."
38. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013 §
16). Somut olayda başvurucunun yargılamayı yapan Mahkemece, tutukluluk
durumunun uzunca bir süre dosya üzerinden incelenmesine karar verilmesi
nedeniyle tutukluluğa ilişkin itirazlarını etkili şekilde ileri süremediğinden
şikâyet ettiği anlaşılmaktadır. Bu itibarla başvurucunun şikâyetinin
Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası bağlamında incelenmesi gerekir.
39. Anayasa'nın Anayasa Mahkemesinin görev ve yetkilerini
düzenleyen 148. maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesi şöyledir:
"Başvuruda bulunabilmek için olağan
kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır."
40. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Bireysel başvuru
hakkı" kenar başlıklı 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"İhlale neden olduğu ileri sürülen
işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru
yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması
gerekir."
41. Anılan Anayasa ve Kanun hükümlerine göre bireysel
başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek için olağan kanun yollarının
tüketilmiş olması gerekir. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm
organlarının anayasal ödevi olup bu ödevin ihmal edilmesi nedeniyle ortaya
çıkan hak ihlallerinin düzeltilmesi idari ve yargısal makamların görevidir. Bu
nedenle temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle derece
mahkemeleri önünde ileri sürülmesi, bu makamlar tarafından değerlendirilmesi ve
bir çözüme kavuşturulması esastır. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesine bireysel
başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi
hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir hak arama yoludur (Ayşe
Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403, 26/3/2013, §§ 16, 17).
42. 5271 sayılı Kanun'un tazminat isteminin düzenlendiği
141. maddesinin (1) numaralı fıkrasında yer alan, kanunlarda belirtilen
koşullar dışında yakalanan, tutuklanan veya tutukluluğunun devamına karar
verilenler ile kanuni gözaltı süresi içinde hâkim önüne çıkarılmayanların yine
kanuna uygun olarak tutuklandığı hâlde yargılama mercii huzuruna makul sürede
çıkarılmayan ve bu süre içinde hakkında hüküm verilmeyenlerin maddi ve manevi
her türlü zararlarını devletten isteyebileceklerine ilişkin hükümlerin bu
hususta bir başvuru mekanizması öngördüğü görülmektedir. Bununla birlikte aynı
Kanun'un tazminat isteminin koşullarının düzenlendiği 142. maddesinin (1)
numaralı fıkrasında, karar veya hükümlerin kesinleştiğinin ilgilisine
tebliğinden itibaren üç ay ve her hâlde karar veya hükümlerin kesinleşme
tarihini izleyen bir yıl içinde tazminat isteminde bulunulabileceği
belirtilmektedir (Zeki Orman, B. No: 2014/8797, 11/1/2017, § 27).
43. Ancak tüketilmesi gereken başvuru yollarının
ulaşılabilir olması yanında telafi kabiliyetini haiz olması ve tüketildiğinde
başvurucunun şikâyetlerini gidermede makul başarı şansı tanıması da gerekir.
Dolayısıyla mevzuatta bu yollara yer verilmesi tek başına yeterli olmayıp
uygulamada da etkili olduğunun gösterilmesi ya da en azından etkili olmadığının
kanıtlanmamış olması gerekir (Ramazan Aras, B. No: 2012/239, 2/7/2013, §
29).
44. Bu bağlamda Yargıtay 12. Ceza Dairesi birçok
kararında, asıl davanın sonucuna bağlı veya asıl davada verilecek kararları
etkileyici talepler yönünden 5271 sayılı Kanun'a dayalı olarak açılan tazminat
davalarının görülebilmesi için mutlaka davanın esasıyla ilgili olarak verilen
karar veya hükmün kesinleşmesinin zorunlu olduğunu ancak bazı hâllerde tazminat
talebinin dayanağı olan ceza dava dosyasında veya soruşturma dosyasında esas
hakkında bir karar verilmesinin ve bu kararın kesinleşmesinin beklenmesine
gerek olmadığını belirtmiştir. Bu kapsamda gözaltı süresinin aşıldığını ileri
süren, kanuni hakları hatırlatılmadan veya hatırlatılan haklarından
yararlandırılma isteği yerine getirilmeden tutuklanan, kanuna uygun olarak
tutuklandığı hâlde makul sürede yargılama mercii huzuruna çıkarılmayan,
yakalama veya tutuklama nedenleri ve haklarındaki suçlamalar kendilerine,
yazıyla, bunun hemen olanaklı bulunmadığı hâllerde sözle açıklanmayan,
yakalanmaları veya tutuklanmaları yakınlarına bildirilmeyen ya da hakkındaki
arama kararı ölçüsüz bir şekilde gerçekleştirilen kişilerin tazminat istemleri
konusunda asıl davada hüküm verilmesini veya verilen hükmün kesinleşmesini
beklemeye gerek bulunmadığı anlaşılmaktadır (bkz. §§ 29-32).
45. Buna göre kanuna uygun olarak tutuklandığı hâlde
makul sürede hâkim/mahkeme önüne çıkarılmayan ve tutukluluk incelemeleri
yargılama mercii önünde incelenemeyen kişilerin tazminat istemleri konusunda
karar vermek için asıl davada hüküm verilmesini veya verilen hükmün
kesinleşmesini beklemeye gerek bulunmamaktadır. Dolayısıyla başvurucunun asıl
davanın sonuçlanmasını beklemeden 5271 sayılı Kanun’un 141. maddesi hükümlerine
göre tazminat talep etmesi mümkün görünmektedir.
46. Bu bağlamda Anayasa Mahkemesi de kanunda öngörülen
gözaltı süresinin aşıldığı veya yakalama ve gözaltına alınmanın hukuka aykırı
olduğu iddialarına ilişkin olarak (Hikmet Kopar ve diğerleri [GK], B.
No: 2014/14061, 8/4/2015, §§ 64-72; Hidayet Karaca [GK], B. No:
2015/144, 14/7/2015, §§ 53-64;§§ 53-64; Günay Dağ ve diğerleri [GK], B.
No: 2013/1631, 17/12/2015, §§ 141-150; İbrahim Sönmez ve Nazmiye Kaya,
B. No: 2013/3193, 15/10/2015, §§ 34-47; Neslihan Aksakal, B. No:
2016/42456, 26/12/2017, §§ 30-37) tutuklama kararı sırasında müdafi yardımından
yararlandırılmama nedeniyle yasal hakların kullanılamamasının hukuka aykırı
olduğu iddialarına ilişkin olarak (Adem Gedik, B. No: 2013/2950,
14/10/2015, § 40) bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla asıl
davanın sonuçlanmadığı durumlarda dahi -ilgili Yargıtay içtihatlarına atıf
yaparak- 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat davasının
tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır.
47. Anayasa Mahkemesi yine tutukluluğun kanunda öngörülen
azami süreyi veya makul süreyi aştığı iddiasıyla yapılan bireysel başvurular
bakımından da bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla başvurucu
tahliye edilmiş veya hükümlü hâle gelmiş ise asıl dava sonuçlanmamış da olsa
-ilgili Yargıtay içtihatlarına atıf yaparak- 5271 sayılı Kanun'un 141.
maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının tüketilmesi gereken etkili
bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Erkam Abdurrahman Ak, B. No:
2014/8515, 28/9/2016, §§ 48-62; İrfan Gerçek, B. No: 2014/6500,
29/9/2016, §§ 33-45; Ahmet Kubilay Tezcan, B. No: 2014/3473, 25/1/2018,
§ 26).
48. Anayasa Mahkemesi inceleme konusu olan uzun süre
hâkim/mahkeme önüne çıkarılmama şikâyetine ilişkin olarak ise Salih Sönmez
(B. No: 2016/25431, 28/11/2018) kararında yaptığı incelemede, Aydın Yavuz ve
diğerleri ([GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017, §§ 326-359) ve Erdal
Tercan ([GK], 2016/15637, 12/4/2018, §§ 229-251) kararlarına değindikten
sonra anılan kararlardan farklı olarak başvurucunun inceleme tarihi itibarıyla
hâkim/mahkeme önüne çıkarılmış olduğunu, bu nedenle verilecek bir ihlal
kararının başvurucunun yeniden hâkim önüne çıkarılmasını ve serbest kalmasını
sağlamayacağını belirtmiştir. Anayasa Mahkemesi, bu bağlamda yalnızca kişinin
uzun süre hâkim/mahkeme önüne çıkarılmamasıyla ilgili bir hak ihlalinin tespiti
ve gerekiyorsa belli bir miktar tazminata hükmedilmesiyle yetinileceği
değerlendirmesini yapmış ve ilgili Yargıtay içtihatlarına atıf yaparak asıl
dava sonuçlanmamış da olsa 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen
tazminat davası açma imkânının tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu
sonucuna varmıştır (Salih Sönmez, §§ 164-167).
49. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesi anılan kararlarda;
-inceleme konusu şikâyet bakımından başvurucunun inceleme tarihi itibarıyla
hâkim/mahkeme önüne çıkarılmış olması kaydıyla- bu tür ihlal iddiaları bakımından
öncelikle aynı giderim imkânını sağlayan başvuru yollarının tüketilmesi ve
bunlardan sonuç alınamaması hâlinde bireysel başvuruda bulunulması gerektiğini
ifade ederek 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde belirtilen dava yolunun
başvurucunun durumuna uygun, telafi kabiliyetini haiz, etkili bir hukuk yolu
olduğu tespitini yapmış ve başvuru yollarının tüketilmediği sonucuna varmıştır.
50. Anayasa Mahkemesi aynı şikâyete ilişkin olarak yakın
zamanda verdiği Tarık Korkmaz (B. No: 2019/13057, 9/7/2020) kararında
ise olağanüstü hâl döneminde uzun süre hâkim/mahkeme önüne çıkamama şikâyetinin
incelendiği Erdal Tercan ve Salih Sönmez kararlarına değindikten
sonra Anayasa Mahkemesinin olağan dönemde tutukluluk incelemelerinin duruşmasız
yapılabileceğine dair azami bir süre belirlemesinin söz konusu olmadığını,
dolayısıyla somut olaydaki durumun anılan kararlardan farklı olduğunu
belirterek mevzuata uygun şekilde -en geç 1 ay 26 gün içinde- gerçekleşen
duruşmasız inceleme yönünden tazminat yoluna başvurmanın etkisiz olacağını
değerlendirmiş ve 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde belirtilen dava yolunun
tüketilmesine gerek olmadığı sonucuna varmıştır (Tarık Korkmaz, § 102).
51. Somut olayda başvurucu; tutukluluk incelemesinin
duruşmalı olarak yapıldığı 16/1/2020 tarihinden 9 ay 6 gün sonra
22/10/2020 tarihinde SEGBİS yoluyla mahkeme önüne çıkmış ve itirazlarını etkili
bir biçimde ileri sürme fırsatına sahip olmuştur. Başvurucunun duruşmanın
SEGBİS yoluyla yapılmasına dair herhangi bir şikâyeti bulunmamaktadır.
52. Bu kapsamda öncelikle başvurucunun yasal mevzuattaki
durumunun belirlenmesi gerekmektedir. 5271 sayılı Kanun'un 108. maddesinin (1)
numaralı fıkrasında olağan dönemde soruşturma sürecinde tutukluluk
incelemelerinin en geç otuz günde bir şüpheli ve müdafi dinlenerek yani duruşma
açmak suretiyle inceleneceği açıkça belirtilmiştir. Bununla birlikte kovuşturma
sürecine ilişkin düzenlemenin yer aldığı aynı maddenin (3) numaralı fıkrasında
(1) numaralı fıkraya atfen tutukluluk durumunun en geç otuz günde bir
değerlendirilmesi gerektiği belirtilmesine rağmen duruşma açılması gerektiği
yönünde açık bir düzenleme mevcut değildir.
53. Yine tutukluluğa ilişkin kararların itiraz incelemesi
bakımından aynı Kanun'un 271. maddesinde itirazın kural olarak duruşma yapılmaksızın
karara bağlanacağı ancak gerekli görüldüğünde Cumhuriyet savcısı ve sonra
müdafi veya vekilin dinlenebileceği düzenlemesine yer verilmiştir (Aydın
Yavuz ve diğerleri, § 334). Dolayısıyla itiraz incelemeleri
bakımından da herhangi bir şekilde duruşma açma zorunluluğu öngörülmemiştir.
54. Öte yandan salgın hastalık nedeniyle alınan
tedbirlere dair düzenlemeler içeren 7226 sayılı Kanun'da; 5271 sayılı Kanun'da
yer alan koruma tedbirlerine ilişkin sürelerin kapsam dışı bırakıldığı, ayrıca
duruşmaların ve müzakerelerin ertelenmesi de dâhil olmak üzere alınması gereken
diğer tüm tedbirler ile buna ilişkin usul ve esaslar konusunda Yargıtay ve
Danıştay bakımından ilgili Başkanlar Kuruluna, ilk derece adli ve idari yargı
mercileri ile bölge adliye ve bölge idare mahkemeleri bakımından HSK'ya, adalet
hizmetleri bakımından ise Bakanlığa yetki verildiği görülmektedir. Buna karşın
söz konusu Kanun'da tutuklu işlere ilişkin olarak doğrudan herhangi bir
düzenleme yapılmadığı görülmektedir. Dolayısıyla bu dönemde getirilen
düzenlemelerin de başvurucunun tutukluluk durumunun incelenmesi konusunda bir
değişiklik yapmadığı anlaşılmaktadır.
55. Diğer taraftan Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci
fıkrasından kaynaklanan temel güvencelerden biri de tutukluluğa karşı itirazın
hâkim önünde yapılan duruşmalarda etkin olarak incelenmesi hakkıdır. Zira
hürriyetinden yoksun bırakılan kimsenin bu duruma ilişkin şikâyetlerini,
tutuklanmasına dayanak olan delillerin içeriğine veya nitelendirilmesine
yönelik iddialarını, lehine ve aleyhine olan görüş ve değerlendirmelere karşı
beyanlarını hâkim/mahkeme önünde sözlü olarak dile getirebilme imkânına sahip
olması, tutukluluğa itirazını çok daha etkili bir şekilde yapmasını
sağlayacaktır. Bu nedenle kişi, bu haktan düzenli bir şekilde yararlanarak
makul aralıklarla dinlenilmeyi talep edebilmelidir (Firas Aslan ve Hebat
Aslan, B. No: 2012/1158, 21/11/2013, § 66; Süleyman Bağrıyanık ve
diğerleri, B. No: 2015/9756, 16/11/2016, § 267; Aydın Yavuz ve diğerleri,
§ 333).
56. Nitekim Anayasa Mahkemesi Erdal Tercan (aynı
kararda bkz. §§ 215-246) kararında bu kapsamda yaptığı incelemede darbe
teşebbüsünden sonraki süreçte darbe teşebbüsünün arkasındaki yapılanma olan
FETÖ/PDY veya terörle bağlantılı suçlardan tutuklanan kişilerin tutukluluk incelemelerinin
on sekiz ayı aşan bir sürede hâkim/mahkeme önüne çıkarılmaksızın yapılmasının
olağanüstü hâl döneminde de kişi hürriyeti ve güvenliği hakkını ihlal ettiği
sonucuna varmıştır.
57. Anayasa Mahkemesi Ulaş Kaya ve Adnan Ataman (B.
No: 2013/4128, 18/11/2015) kararında ise olağan dönemde başvurucunun tutukluluk
hâlinin 3 ay 17 gün boyunca duruşma yapılmaksızın dosya üzerinden yapılan
incelemeler sonucunda verilen kararlar ile devam ettirilmesinin Anayasa'nın 19.
maddesinin sekizinci fıkrasını ihlal ettiği sonucuna varmıştır (aynı kararda
bkz. § 61). Bu bağlamda 9 ay 6 gün boyunca hâkim/mahkeme önüne çıkamayan
başvurucu yönünden anılan karardan farklı değerlendirme yapmayı gerektiren bir
durum söz konusu değildir.
58. Öte yandan başvurucu hâlihazırda hâkim/mahkeme önüne
çıkarılmış olması dolayısıyla Anayasa Mahkemesince verilecek bir ihlal kararı
başvurucunun yeniden hâkim önüne çıkarılmasını sağlamayacak ve serbest kalması
sonucunu da doğurmayacaktır. Bu durumda yalnızca kişinin hâkim/mahkeme önüne
9 ay 6 gün boyunca çıkarılmamasıyla ilgili bir hak ihlalinin tespiti ve
gerekiyorsa belli bir miktar tazminata hükmedilmesiyle yetinilecektir.
Dolayısıyla bu tür ihlal iddiaları bakımından öncelikle aynı giderim imkânını
sağlayan başvuru yollarının tüketilmesi ve bunlardan sonuç alınamaması hâlinde
bireysel başvuruda bulunulması gerekir (benzer yöndeki değerlendirme için bkz. Salih
Sönmez, § 169). Bu madde kapsamında açılacak dava yoluyla başvurucunun
anılan şikâyetlerine ilişkin bir hukuka aykırılık tespit edildiğinde görevli
mahkemece lehine tazminata da hükmedilebilecektir.
59. Buna göre 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde
belirtilen dava yolunun başvurucunun durumuna uygun, telafi kabiliyetini haiz,
etkili bir hukuk yolu olduğu ve bu olağan başvuru yolu tüketilmeden yapılan
bireysel başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincillik niteliği
ile bağdaşmadığı sonucuna varılmıştır.
60. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutukluluk
incelemelerinin hâkim/mahkeme önüne çıkarılmaksızın yapıldığına ilişkin iddiası
ile ilgili olarak yargısal başvuru yollarını tüketmeden bireysel başvuru
yaptığı anlaşıldığından başvurunun diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden
incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul
edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Tutukluluk incelemelerinin hâkim/mahkeme önüne
çıkarılmaksızın yapılması dolayısıyla kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının
ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu’nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca tahsil edilmesi
mağduriyetine neden olacağından adli yardım talebi kabul edilen başvurucunun
yargılama giderlerini ödemekten TAMAMEN MUAF TUTULMASINA 10/3/2021 tarihinde
OYBİRLİĞİYLE karar verildi.