TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Ö.S. BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2020/21522)
|
|
Karar Tarihi: 15/4/2025
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
GİZLİLİK TALEBİ KABUL
Başkan
|
:
|
Basri BAĞCI
|
Üyeler
|
:
|
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
|
|
Kenan YAŞAR
|
|
|
Ömer ÇINAR
|
|
|
Metin KIRATLI
|
Raportör
|
:
|
Eren Can BENAKAY
|
Başvurucu
|
:
|
Ö.S.
|
Vekili
|
:
|
Av. Alkım Bengüsen DUYGULU
|
I. BAŞVURUNUN ÖZETİ
1. Başvuru; arabuluculuk siciline kaydolmak amacıyla yapılan başvurunun reddine dair işleme karşı açılan davada, davanın sonucuna etkili iddianın kararda karşılanmaması nedeniyle gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
2. Antalya Barosuna kayıtlı olarak avukatlık yapan başvurucu, arabuluculuk siciline kaydolmak için başvurmuştur. Başvurucu hakkında, silahlı terör örgütüne üye olma suçundan Antalya 10. Ağır Ceza Mahkemesinde kamu davası açıldığı belirtilerek 7/6/2012 tarihli ve 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu'nun 20. maddesinin ikinci fıkrasının (d) bendinde yer alan "Terör örgütleriyle iltisaklı veya irtibatlı olmamak" koşulunu sağlamadığı gerekçesiyle başvuru reddedilmiştir. Başvurucu, ret işleminin iptali talebiyle 27/2/2019 tarihinde iptal davası açmıştır.
3. Ankara 7. İdare Mahkemesi (Mahkeme) 12/12/2019 tarihinde davayı reddetmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Uyuşmazlık konusu olayda, dava dosyasında yer alan bilgi ve belgeler ile UYAP sistemi üzerinde yapılan araştırma neticesinde, Antalya 10. Ağır Ceza Mahkemesi'nce 2017/34 esas numaralı dosya üzerinden davacı hakkında 'Silahlı terör örgütüne üye olma' suçu kapsamında yürütülen kovuşturma bulunduğu ve kovuşturmanın hâlen devam ettiği anlaşılmıştır.
Bu durumda, dosyada bulunan bilgi ve belgeler ile yukarıda anılan mevzuatın birlikte değerlendirilmesinden, davacı hakkında yürütülen kovuşturmaya esas suçun niteliği ve bu kovuşturmanın hâlen devam ettiği gözönünde bulundurulduğunda, terör örgütleriyle irtibatlı ve iltisaklı olmama koşulu sağlamadığı anlaşılan davacının arabuluculuk siciline kayıt başvurusunun reddine dair dava konusu işlemde hukuka aykırılık görülmemiştir."
4. Başvurucu, bu karara karşı 28/1/2020 tarihinde istinaf kanun yoluna başvurmuştur. Ankara Bölge İdare Mahkemesi 10. İdari Dava Dairesi (Bölge İdare Mahkemesi) 17/6/2020 tarihinde istinaf başvurusunu kesin olarak reddetmiştir.
5. Nihai karar başvurucuya 10/7/2020 tarihinde tebliğ edilmiştir. Başvurucu 13/7/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
6. Başvurucu hakkında silahlı terör örgütüne üye olma suçundan açılan kamu davasında Antalya 10. Ağır Ceza Mahkemesi 25/2/2021 tarihinde beraat kararı vermiştir. Kararda; başvurucunun örgütün hiyerarşik yapısına dâhil olduğu, örgütsel faaliyet kapsamında süreklilik, çeşitlilik ve yoğunluk içeren eylemlerde bulunduğunu gösterir somut herhangi bir anlatımın bulunmadığı belirtilmiştir. Gizli tanık beyanlarının somut olaylara dayanmadığı gibi söz konusu beyanlarda başvurucunun emir ve talimat almadığına ve örgütün hiyerarşik yapısı içinde yer almadığına dair anlatımın bulunduğu ifade edilmiştir. Gizli tanığın bir kısım beyanı ile sanık H.E.nin aracından ele geçirilen dokümanların birbiriyle çeliştiği ve başvurucu hakkında silahlı terör örgütüne üye olma suçundan soruşturma/kovuşturma bulunan şahısların avukatlığını yürütmesinin atılı suçun delili olamayacağı aktarılmıştır. Savunmasının aksini kanıtlayabilecek ve mahkûmiyetine esas teşkil edecek her türlü şüpheden uzak, kesin ve ikna edici delil bulunmadığından başvurucunun üzerine atılı suçu işlediğinin sabit olmadığı kararda yer almıştır. Karar 11/11/2022 tarihinde temyiz edilmemesi üzerine kesinleşmiştir.
7. Başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
II. DEĞERLENDİRME
8. Başvurucu, kesinleşmemiş ceza yargılaması gerekçe gösterilerek hukuka aykırı olarak davasının reddedildiğini ve hakkında kovuşturma aşamasına geçmiş bir yargılama bulunmasının terör örgütü ile iltisak anlamına gelmeyeceğini belirtmiştir. Hakkında suçlu olduğunu belirten karar bulunmadığı sürece masum olduğunu ve Mahkeme tarafından da bu şekilde değerlendirilme yapılması gerektiğini ifade etmiştir. Mahkeme kararının somut bir gerekçe içermediğini belirterek adil yargılanma hakkının, gerekçeli karar hakkının ve masumiyet karinesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
9. Adalet Bakanlığı (Bakanlık) görüşünde; başvurucunun arabuluculuk siciline kayıt için başvuru yaptığı tarihlerde başvurucu hakkında silahlı terör örgütüne üye olma suçu kapsamında yürütülen kovuşturma bulunduğu, kovuşturmanın hâlen devam ettiği ve istinaf aşamasında olduğu belirtilmiştir. Bu tespitler ışığında da başvurucunun arabuluculuk siciline kayıt talebinin terör örgütleriyle iltisaklı veya irtibatlı olmamak şartını taşımadığı gerekçesiyle reddedildiği ifade edilmiştir. Başvurucunun arabuluculuk sicilinden terör örgütlerine iltisaklı veya irtibatlı olmamak şartını taşımadığı gerekçesiyle kaydedilmemesinin amacının kamu düzeni ve güvenliğinin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi ve başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması olduğu aktarılmıştır. Yargılama makamlarının kararlarındaki tespit ve sonuçların ilgili ve yeterli gerekçeler içerdiği ve çatışan haklar arasında adil dengenin kurulduğu ileri sürülmüştür.
10. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanında, başvuru formunda belirtilen hususları tekrar etmiştir.
11. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder. Başvurucunun iddialarının adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkı yönünden incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
12. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
13. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkı, kişilerin hakkaniyete uygun bir şekilde yargılanmalarını sağlamayı ve bu amaca uygunluk yönünden yargılamanın denetlenmesini amaçlamaktadır. Mahkeme kararlarının, davanın temel maddi ve hukuki sorunları ile taraflarca ileri sürülen ve davanın sonucunu etkileyen iddia ve itirazlar hakkında delillerle bağ kurulmak suretiyle yeterli gerekçe içermesi zorunludur. Uyuşmazlığın hukuki ve maddi sorunlarıyla ilgisiz değerlendirmelere kararda yer verilmesi de gerekçeli karar hakkıyla bağdaşmamaktadır. Karar gerekçesinin belirtilen unsurları taşıması, yargılamanın adil yargılanma hakkı güvencelerine uygun şekilde yürütülüp yürütülmediğinin taraflarca öğrenilmesini sağladığı gibi ayrıca demokratik bir toplumda kendi adlarına verilen yargı kararlarının sebeplerini toplumun öğrenmesinin sağlanması için de gereklidir (bazı eklemeler ve farklılıklarla birlikte bkz. Sencer Başat ve diğerleri [GK], B. No: 2013/7800, 18/6/2014, §§ 31, 34).
14. Diğer taraftan kanun yolu incelemesi yapan merciin, yargılamayı yapan mahkemeyle aynı sonuca ulaşması ve bunu aynı gerekçeyi kullanarak veya aynı atıfla kararına yansıtması, kararın gerekçelendirilmiş olması bakımından yeterli görülebilir. Bununla birlikte ilk derece mahkemesince karşılanmayan veya ancak ilk defa kanun yolu merciine ileri sürülebilecek nitelikteki esaslı iddia ve itirazların kanun yolu merciince de değerlendirilmemesi gerekçeli karar hakkının ihlaline yol açabilir (bazı eklemeler ve farklılıklarla birlikte bkz. Mehmet Yavuz [1. B.], B. No: 2013/2995, 20/2/2014, § 51).
15. Mahkeme başvurucu hakkında silahlı terör örgütüne üye olma suçundan yürütülen kovuşturma bulunması nedeniyle dava konusu işlemi hukuka uygun bulmuştur. Öncelikle söz konusu yargılamada başvurucunun beraatine karar verildiği ve kararın kesinleştiği belirtilmelidir. Mahkeme başvurucu hakkında kovuşturma olduğunu bildirmiş, bu olguyu aktarmakla birlikte herhangi bir şekilde değerlendirmemiştir. Kararda yalnızca başvurucu hakkında kovuşturma bulunduğu bilgisine yer verilmiştir. Ancak bu bilginin verilmesi yeterli değildir. Ceza yargılamasında yer alan bilgi ve belgelere ulaşılarak söz konusu verilerin arabuluculuk siciline kaydolunmasına olan etkisinin değerlendirilmesinin önünde -masumiyet karinesine uygun olmak koşuluyla- herhangi bir engel bulunmamaktadır.Olaya bakıldığında ise Mahkeme tarafından ceza yargılamasında yer alan olguların dava konusu işleme olumsuz etkisi irdelenmemiştir.
16. Somut olayda Mahkeme kararının yukarıda belirtilen bağlamda bir gerekçe içermediği, Bölge İdare Mahkemesi tarafından ise bu karara atıf yapılarak herhangi bir değerlendirme yapılmadığı anlaşılmıştır. Bu itibarla yargılama süreci bir bütün olarak değerlendirildiğinde başvurucunun gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
17. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
Ömer ÇINAR bu sonuca katılmamıştır.
18. Başvurucunun eşitlik ilkesinin, etkili başvuru hakkının, mülkiyet hakkının ve çalışma hakkının da ihlal edildiğini ileri sürdüğü görülmekte ise de gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşıldığından diğer ihlal iddiaları ile ilgili olarak bu aşamada bir değerlendirme yapılmasına gerek olmadığına karar verilmesi gerekir.
III. GİDERİM
19. Başvurucu; ihlalin tespiti ve yeniden yargılama yapılması ile miktar belirtmeksizin manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
20. Başvuruda tespit edilen anayasal hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar ve zorunluluk bulunmaktadır. Anayasa'nın 148. ve 153. maddeleri ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. ve 66. maddeleri uyarınca ihlal kararının gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatıp Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında belirtilen ilkelere ve gerekçelere uygun biçimde yürütülecek yargılama sonunda hak ihlalinin nedenlerini gidererek yeni bir karar vermektir (yeniden yargılama konusunda bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2) [1. B.], B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).
21. Öte yandan hak ihlali kararından Anayasa Mahkemesinin davanın sonucuyla ilgili olarak bir tutum sergilediği sonucu çıkarılmamalıdır. Anayasa Mahkemesince verilen hak ihlali kararı uyuşmazlığın sonuçlarından bağımsız olup davanın kabulüne, reddine ya da beraate veya mahkûmiyete karar verilmesi gerektiği anlamına gelmemektedir. Kural olarak, yargılamanın her aşamasında olduğu gibi ihlalin sonuçlarını gidermek üzere yeniden yapılacak yargılama sonunda da delillerin dava ile ilişkisini kurma ve bunları değerlendirip sonuç çıkarma yetkisi ilgili mahkemelere aittir.
22. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasının yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından başvurucunun manevi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
IV. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Kamuya açık belgelerde başvurucunun kimliğinin gizli tutulması talebinin KABULÜNE,
B. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
C. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE Ömer ÇINAR'ın karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
D. Diğer ihlal iddialarının İNCELENMESİNE GEREK OLMADIĞINAOYBİRLİĞİYLE,
E. Kararın bir örneğinin gerekçeli karar hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Ankara 7. İdare Mahkemesine (E.2019/384, K.2019/2860) GÖNDERİLMESİNE,
F. Başvurucunun tazminat talebinin REDDİNE,
G. 446,90 TL harç ve 30.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 30.446,90 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
H. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
İ. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 15/4/2025 tarihinde karar verildi.
KARŞIOY
Başvurucu, arabulucular siciline kaydının yapılmaması nedeniyle açılan davada, davanın sonucuna etkili iddianın karşılanmaması nedeniyle gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş, Sayın Mahkemece çoğunluk tarafından başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Aşağıda belirttiğimiz gerekçelerle çoğunluk görüşüne katılmıyorum.
Başvurucunun arabulucular siciline kayıt talebinin reddine ilişkin işlemin gerekçesi, başvurucunun, Arabuluculuk Kanununun 20. maddesindeki terör örgütleriyle iltisaklı veya irtibatlı olmama şartını taşımadığına ilişkindir. İdare Mahkemesi iptal talebinin reddine ilişkin 12.12.2019 tarihli kararında, başvurucu hakkında terör örgütüne üye olma suçundan kovuşturma yapıldığı ve kovuşturmanın halen devam ettiği, bu nedenle işlemde hukuka aykırılık bulunmadığını belirtmiştir. Bölge İdare Mahkemesi de idare mahkemesinin gerekçelerini yerinde bulduğundan davacının istinaf talebini reddetmiştir.
6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanununun 20. maddesinin 2. fıkrasının (d) bendinde arabulucular siciline kaydolmak için “Terör örgütleriyle iltisaklı veya irtibatlı olmamak” koşuluna yer verilmiştir. Kuralda yer alan terör örgütü kavramı, 3713 sayılı Kanun’un 7. maddesinin birinci fıkrasında cebir ve şiddet kullanılarak; baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemlerinden biriyle, Anayasa’da belirtilen Cumhuriyet’in niteliklerini, siyasi, hukuki, sosyal, laik, ekonomik düzeni değiştirmek, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak, Türk Devleti’nin ve Cumhuriyet’in varlığını tehlikeye düşürmek, devlet otoritesini zaafa uğratmak veya yıkmak veya ele geçirmek, temel hak ve özgürlükleri yok etmek, devletin iç ve dış güvenliğini, kamu düzenini veya genel sağlığı bozmak amaçlarına yönelik olarak suç işlemek üzere kurulmuş örgütler olarak tanımlanmıştır. Buna göre, terör örgütü kavramı Kanunda tanımlanmış olduğundan belirsiz veya öngörülemez olduğu söylenemez. (Bkz. Anayasa Mahkemesinin 23.07.2024 tarihli, 2023/25 E. ve 2024/139 K. sayılı kararı, §49).
Kuralda yer alan iltisak ve irtibat kavramları ile ilgili olarak Anayasa Mahkemesi 14/11/2019 tarihli ve E.2018/89, K.2019/84 sayılı kararında (§ 30,31), iltisaklı kavramının kavuşan, bitişen, birleşen; irtibatlı kavramının ise bağlantılı anlamına geldiğini, bu ibarelerin genel kavram niteliğinde olduğunu, objektif anlamının kapsam ve sınırlarının durum ve şartlara göre yargı içtihatlarıyla değerlendirilerek belirlenebileceğini, bu yönüyle anılan ifadelerin kategorik olarak belirsiz olduğunun söylenemeyeceğini ifade etmiştir. Dolayısıyla kapsam ve sınırlarının tespiti mümkün olan söz konusu ifadelerin de belirsiz olduğu söylenemez. (Aynı yönde bkz. Anayasa Mahkemesinin 23.07.2024 tarihli, 2023/25 E. ve 2024/139 K. sayılı kararı, (§ 52,53 ).
Arabuluculuk Kanunu incelendiğinde, sicile kayıtlı arabulucuların uyuşmazlıkları davaya dönüşmeden çözüme kavuşturmak için faaliyet yürüttüğü, düzenlenen tutanakların anlaşma ile sonuçlanması halinde icra edilebildiği, anlaşma sağlanamaması halinde davaya dönüştüğü, bu anlamda arabuluculuk faaliyetinin bir uyuşmazlık çözüm yöntemi olduğu söylenebilir. Bu nedenle, arabulucular siciline kayıt için terör örgütleri ile irtibatlı ya da iltisaklı olmama koşulunun aranmasının meşru amaca ulaşma bakımından elverişli ve gerekli olmadığı söylenemez.
Kural uyarınca arabulucular siciline kayıt başvurusunda bulunanın fiillerin irtibat ve iltisak kapsamında bulunup bulunmadığının tespitinde idarenin takdir yetkisi bulunmakla birlikte bu yetki sınırsız nitelikte değildir. İrtibatlı ve iltisaklı olma hususu, somut olarak ispatlanabilir olay ve olgulara dayanmalıdır. Kuralda temel ölçüt olarak öngörülen, kavuşan, bitişen, birleşen anlamına gelen iltisaklı kavramı ile iki unsur arasında ilişki sağlamayı ifade eden irtibatlı kavramları arasında derece/aşama ve yoğunluk olarak fark bulunsa da kural bağlamında söz konusu kavramların terör örgütünün düşünce ve amacının benimsenerek hareket edilmesi ya da farklı nedenlerle de olsa söz konusu örgüt ya da yapının faaliyetleriyle ilgili ve uyumlu davranışlarda bulunulması anlamına geldiği açıktır. (Anayasa Mahkemesinin 23.07.2024 tarihli, 2023/25 E. ve 2024/139 K. sayılı kararı § 64, 65; Aynı yönde bkz. (AYM, E.2018/137, K.2022/86, 30/6/2022, §524, 525).
Kaldı ki, somut olayda olduğu gibi herhangi Kanunda öngörülen kuralın uygulanmasından doğacak uyuşmazlıkların idari yargıya taşınabilmesi ve idarenin irtibat ya da iltisak kavramını somut olay bağlamında doğru bir şekilde değerlendirip değerlendirmediğinin denetlenmesi mümkündür. Bu bağlamda, başvurucu hakkında terör örgütü üyeliği suçundan açılan ceza davasının devam ettiği gerekçesi ile idare tarafından arabulucular siciline kayıt yapılmaması somut bir olgu olup, söz konusu dava ve soruşturmalar neticelendikten sonra tekrar değerlendirme yapılması her zaman mümkün olduğundan, başvurucunun ceza kovuşturması sonuçlanıncaya kadar arabulucular siciline kaydının yapılmaması Anayasa’ya aykırı değildir.
Bu nedenlerle, başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkı ihlal edilmediğinden, aksi yöndeki çoğunluk görüşüne katılmıyorum.