TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
B.K. BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2020/21844)
|
|
Karar Tarihi: 31/1/2023
|
R.G. Tarih ve Sayı:20/4/2023 - 32169
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
GİZLİLİK TALEBİ KABUL
Başkan
|
:
|
Kadir ÖZKAYA
|
Üyeler
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Kenan YAŞAR
|
Raportör
|
:
|
Berrak YILMAZ
|
Başvurucu
|
:
|
B.K.
|
Vekili
|
:
|
Av. Şahrizan TANRIÖVER
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, müşterek çocuğun velayetinin anneye verilmesi
nedeniyle aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 17/7/2020 tarihinde yapılmıştır. Komisyon,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
vermiştir.
3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE
OLGULAR
4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
olaylar özetle şöyledir:
5. Başvurucunun yaptığı evlilikten 2013 yılında bir kız
çocuğu dünyaya gelmiştir. Evlilik birliği 2015 yılında sona ermiş ve çocuğun
velayeti annesine verilmiştir.
6. Anne bir süre sonra başka biriyle evlenmiş, evlendiği
kişi hakkında Anadolu Ağır Ceza Mahkemesinde müşterek çocuğa yönelik hakaret,
tehdit ve çocuğun cinsel istismarı suçlamasıyla kamu davası açılmıştır. Bunun
üzerine anne boşanma davası açmıştır.
7. Başvurucu, dört yaşında olan müşterek çocuğun
velayetinin kendisine verilmesi talebiyle 27/2/2017 tarihinde İstanbul Anadolu
10. Aile Mahkemesinde (Mahkeme) dava açmıştır. Dava dilekçesinde başvurucu,
annenin eşinden ayrılma kararı aldığı için çocuğun kendisinde kalmasını talep
ettiğini ve o günden beri çocuğun babaanne ve kendisiyle birlikte yaşadığını,
annenin evlendiği kişi hakkında müşterek çocuğa yönelik eylemler nedeniyle
hakaret, tehdit ve çocuğun cinsel istismarı suçlamasıyla kamu davası açıldığını
belirtmiş; çocuğun bedensel, zihinsel, ruhsal, ahlaki ve toplumsal gelişiminin
sağlanması için velayetinin değiştirilerek kendisine verilmesini talep
etmiştir. Başvurucu; müşterek çocuğa dört aylıktan boşanma sürecine kadar
annesi ve teyzesinin baktığını, çocuğun annenin eşinden ayrılma kararı aldığı
tarihten beri annenin talebiyle babaanne ve kendisiyle birlikte yaşamaya devam
ettiğini, çocuğu kreşe kendisinin bıraktığını ve babaannesinin aldığını, esnek
zamanlı çalışması nedeniyle çocukla uzun ve kaliteli zaman geçirebildiğini,
çocuğun kendisine ait bir odasının bulunduğunu belirtmiştir. Başvurucu ayrıca
annenin boşanma aşamasında olduğunu ve koruma kararı aldırdığını, bunun çocuk
için bir risk oluşturduğunu, çocuğun anne tarafından korunamadığını ve annenin
eşi tarafından istismar edildiğini, annenin kurulu bir düzeninin bulunmadığını
vurgulamıştır.
8. Anne cevap dilekçesinde; eşi ile boşanma davasının
devam ettiğini, cinsel istismar fiilini öğrenir öğrenmez yasal yollara
başvurduğunu, eşinden fiilen ayrıldığını ve koruma kararı aldırdığını, çocuğuna
karşı bakım, özen ve koruma görevini hiçbir şekilde ihmal etmediğini, bu
olaylar nedeniyle kendisine ev tutup düzen kurmak için çocuğu geçici olarak
başvurucuya bıraktığını, yedi yıldır çalıştığı işyerinin başka bir şehre
taşınması nedeniyle işsiz kalacağını ve başka bir şehirde olan ailesinin yanına
taşınacağını başvurucuya anlatması nedeniyle başvurucunun velayet davası
açtığını ifade etmiştir.
9. Mahkeme 2/3/2017 tarihinde verdiği ara kararla çocuğun
geçici velayetini tedbiren başvurucuya bırakarak anne ile kişisel ilişki
kurulmasına karar vermiştir. Yargılama sürecinde velayet hususunda Mahkemece
İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Adli Tıp Enstitüsü Müdürlüğünden bilirkişi
raporu alınmıştır. Çocuk ve davanın tarafları ile bire bir görüşmeler yapılarak
hazırlanan 2/11/2018 tarihli raporda; doğrudan doğruya velayet tercihi
sorulduğunda müşterek çocuğun mevcut düzeni sürdürmekten yana görüş bildirmesi,
hâlihazırda süregelen mevcut düzenin işlevsel yapısı dikkate alınarak çocuğun
ihtiyaçları, ebeveynin bakım kapasitesi ve aile dinamikleri bağlamında yeterli
olduğu kanaati bildirilmiştir. Raporda ayrıca çocuğun yaşamış olduğu muhtelif
olayların ardından yaşam şartlarındaki yeni bir değişikliğe hazır olmadığı da
gözönüne alınarak çocuğun velayetinin başvurucuda devam etmesinin uygun olacağı
sonucuna varılmıştır.
10. Mahkeme 19/11/2019 tarihinde davanın kabulüne ve
müşterek çocuğun velayetinin başvurucuya verilmesine, anne ile çocuğu arasında
kişisel ilişki kurulmasına karar vermiştir. Kararda yargılamada dinlenen tanık
beyanları ve velayet hususunda alınan bilirkişi raporu gözönüne alındığında
çocuğun velayetinin başvurucuya verilmesinin küçüğün menfaatine olduğu
kanaatine varılmıştır. Ayrıca anne tarafından bakım görevinin gereği gibi
gerçekleştirilemediği, küçüğün annenin evlendiği şahıs tarafından istismar
edildiğini anlattığında annenin evden ayrıldığı ve bir düzen kurmak amacıyla
çocuğu başvurucuya bıraktığı, çocuğun bedensel, zihinsel, ahlaki, sosyal ve
duygusal gelişiminin sağlıklı bir ortamda sağlanmasının temini amacıyla çocuğun
yaşadığı ve yargılaması devam eden cinsel istismar vakasının çocukta yaratmış
olduğu travmatik etkiler dikkate alınarak velayeti kendisinden alınmış anne ile
arasındaki güven ilişkisinin aşamalı olarak yeniden tesisi ve çocuğun eğitim
durumu, sosyal hayatının sekteye uğramaması için anne ile belirlenen sürelerde
şahsi ilişki kurulması gerektiği vurgulanmıştır.
11. Çocuğun annesi İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 38.
Hukuk Dairesine (Bölge Adliye Mahkemesi) istinaf başvurusunda bulunmuştur.
Bölge Adliye Mahkemesi 3/6/2020 tarihinde ilk derece mahkemesinin kararını
kaldırarak velayetin anneye verilmesine ve başvurucu ile çocuğu arasında
kişisel ilişki kurulmasına kesin olarak karar vermiştir. Kararın gerekçesinde;
annenin velayet görevini gereği gibi yerine getirdiği, çocuğun cinsel
istismarına ilişkin davanın beraat ile sonuçlanması nedeniyle bu olayın
velayetin değiştirilmesi sebebi olarak değerlendirilemeyeceği, çocuğun yaşının
küçüklüğü nedeniyle anne bakım ve şefkatine muhtaç olması ve üstün yararı
dikkate alındığında velayetin değiştirilmesi yerine annede kalmasının daha
uygun olduğu belirtilmiştir.
12. Nihai karar başvurucuya 16/7/2020 tarihinde tebliğ
edilmiştir.
IV. İLGİLİ
HUKUK
13. İlgili hukuk için bkz. Aysel Aslan, B.No:
2019/12792, 12/1/2021, §§ 16-24.
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
14. Anayasa Mahkemesinin 31/1/2023 tarihinde yapmış
olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
15. Başvurucu; velayetin değiştirilmesi davasında
çocuğunun velayetinin kendisine verilmesine karar verildiğini, annenin istinaf
başvurusunda bulunduğu Bölge Adliye Mahkemesinin velayetin anneden alınmasını
gerektirir bir neden olmadığına karar verdiğini ifade etmiştir. Başvurucu;
Bölge Adliye Mahkemesi kararında, derece mahkemesi kararına dayanak teşkil eden
bilirkişi raporundan bahsedilmediğini, sadece çocuğun yaşının küçüklüğünün
gerekçe gösterildiğini, söz konusu bilirkişi raporuna niçin itibar edilmediğine
dair hiçbir gerekçe ve izahatta bulunulmadığını, çocuğun üstün yararının gözetilmediğini
belirtmiştir. Başvurucu bu nedenlerle Anayasa'nın ailenin korunması ve çocuk
haklarına ilişkin düzenlemelerine aykırı davranıldığını belirterek aile
hayatına saygıile adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
16. Bakanlık görüşünde, somut başvurunun bir özeti
yapıldıktan sonra başvurucunun özel hayata saygı hakkının ihlal edilip
edilmediği konusunda inceleme yapılırken Anayasa ve ilgili mevzuat hükümleri,
Anayasa Mahkemesi içtihadı ve somut olayın kendine özgü koşullarının da dikkate
alınması gerektiği belirtilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne verdiği cevapta
önceki beyanlarını tekrar etmiştir.
B. Değerlendirme
17. Anayasa’nın "Özel hayatın gizliliği ve
korunması" kenar başlıklı 20. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, özel hayatına ve aile hayatına
saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının
gizliliğine dokunulamaz.”
18. Anayasa’nın "Ailenin korunması ve çocuk
hakları" kenar başlıklı 41. maddesi şöyledir:
“Aile, Türk toplumunun temelidir ve
eşler arasında eşitliğe dayanır.
Devlet, ailenin huzur ve refahı ile
özellikle ananın ve çocukların korunması ve aile planlamasının öğretimi ile
uygulanmasını sağlamak için gerekli tedbirleri alır, teşkilatı kurar.
Her çocuk, korunma ve bakımdan
yararlanma, yüksek yararına açıkça aykırı olmadıkça, ana ve babasıyla kişisel
ve doğrudan ilişki kurma ve sürdürme hakkına sahiptir.
Devlet, her türlü istismara ve şiddete
karşı çocukları koruyucu tedbirleri alır.”
19. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013,
§ 16).
20. Velayet hakkına ve kişisel ilişki kurulmasına ilişkin
uyuşmazlıklar, adil yargılanma hakkının ihlali iddialarına sıklıkla konu
olmakla birlikte sürecin ivedi olarak yürütülmesi de dâhil olmak üzere -ilgili
prosedürlere ilişkin işlem ve eylemlerin aile hayatına saygı hakkı bağlamında
meydana getirdiği sonuçlar dikkate alındığında- söz konusu iddiaların aile
hayatına saygı hakkı bağlamında ele alınması uygun görülmektedir (Marcus
Frank Cerny [GK], B. No: 2013/5126, 2/7/2015, § 82; M.M.E. ve T.E., B.
No: 2013/2910, 5/11/2015, § 137).
1. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
21. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı
anlaşılan aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Genel
İlkeler
22. Aile hayatına saygı hakkı kapsamında devlet için söz
konusu olan yükümlülük, sadece belirtilen hakka keyfî surette müdahaleden
kaçınmakla sınırlı olmayıp öncelikli olan bu negatif yükümlülüğe ek olarak aile
hayatına etkili bir biçimde saygının sağlanması bağlamında pozitif
yükümlülükleri de içermektedir. Söz konusu pozitif yükümlülükler, bireyler
arası ilişkiler alanında olsa da aile yaşamına saygıyı sağlamaya yönelik
tedbirlerin alınmasını zorunlu kılar (Murat Atılgan, B. No: 2013/9047,
7/5/2015, § 26).
23. Devletin pozitif tedbirler alma yükümlülüğü konusunda
Anayasa’nın 20. ve 41. maddeleri, ebeveynin çocuğuyla bütünleşmesinin
sağlanması amacıyla tedbirler alınmasını isteme hakkını ve kamusal makamların
bu tür tedbirleri alma yükümlülüğünü içermektedir. 41. maddede, her çocuğun
yüksek yararına aykırı olmadıkça anne ve babasıyla kişisel ve doğrudan ilişki
kurma ve sürdürme hakkına sahip olduğu açıkça belirtilmektedir (Serpil Toros,
B. No: 2013/6382, 9/3/2016, § 69).
24. Ebeveyn ile çocukların birlikte yaşama istekleri,
aile hayatının vazgeçilmez bir unsuru olup ebeveyn arasında ortak yaşamın
kurulamaması veya hukuken ya da fiilen sona ermiş olması aile hayatını ortadan
kaldırmaz. Ebeveyn ve çocuk arasındaki aile hayatının anne ve babanın birlikte
yaşamamaları veya ortak yaşama son vermelerinin ardından da devam edeceği açık
olup anne, baba ve çocuğun aile hayatlarına saygı hakkı, belirtilen durumlarda
ailenin yeniden birleştirilmesine yönelik tedbirleri de içermektedir. Söz
konusu yükümlülük, ebeveyn veya diğer aile bireyleri arasındaki velayet ve
kişisel ilişki tesisine ilişkin uyuşmazlıklar için de geçerlidir (Murat
Atılgan, § 25).
25. Anayasa'nın 41. maddesinde ifade edilen çocuğun
yüksek yararı; mahkemeler, idari makamlar ve yasama organı tarafından
yapılan ve çocukları ilgilendiren bütün faaliyetlerde gözetilmesi gereken bir
ilkedir. Bu bağlamda çocuklar üzerinde etki doğuracak bir işlem yapılacağı
zaman bu işlemin çocuğun yararına uygun olup olmadığı yönünde bir değerlendirme
yapılması aile hayatına saygı hakkının öngördüğü pozitif yükümlülüklerin yerine
getirilmesi açısından oldukça önemlidir (Şükran İrge, B. No: 2016/8660,
7/11/2019, § 33).
26. Öte yandan mevzuatın yorumlanmasıyla ilgili sorunları
çözmek öncelikle derece mahkemelerinin yetkisinde ve sorumluluk alanındadır.
Çocuğun üstün yararı başvuru konusu dava açısından en önemli unsur olup olayın
tüm tarafları ile doğrudan temas hâlinde bulunan derece mahkemelerinin olayın
koşullarını değerlendirmek açısından daha avantajlı konumda bulunduğu da
tartışmasızdır. Anayasa Mahkemesinin rolü ise bu kuralların yorumunun
Anayasa’ya uygun olup olmadığını belirlemekle sınırlıdır.Bu nedenle Anayasa
Mahkemesi, derece mahkemeleri tarafından izlenen usulü denetlemekte; özellikle
mahkemelerin kişisel ilişki kurulmasına ve velayete ilişkin mevzuat hükümlerini
yorumlayıp uygularken Anayasa’nın 20. ve 41. maddelerindeki güvenceleri gözetip
gözetmediğini incelemektedir (M.M.E. ve T.E., § 135).
b. İlkelerin Olaya Uygulanması
27. Somut olayda tarafların evlilik birliği içinde bir
tane müşterek kız çocuklarının olduğu, annenin boşanmadan sonra evlendiği kişi
hakkında müşterek çocuğa yönelik hakaret, tehdit ve çocuğun cinsel istismarı
suçlamasıyla kamu davası açıldığı, dava açıldıktan sonra annenin çocuğu
başvurucuya bıraktığı ve bakımının başvurucu tarafından yapıldığı
anlaşılmaktadır. Ayrıca başvurucunun velayetin kendisine verilmesi talebiyle
dava açtığı, bu davanın kabul edildiği ve velayetin babaya verildiği, anne
tarafından yapılan istinaf başvurusu üzerine Bölge Adliye Mahkemesince ilk
derece mahkemesi kararının kaldırıldığı, velayetin anneye verilmesine ve
başvurucu ile çocuk arasında kişisel ilişki kurulmasına kesin olarak karar
verildiği görülmektedir.
28. Başvuru konusu yargısal süreç incelendiğinde ilk
derece mahkemesinin yargılama sürecinde tarafların tanıklarını dinlediği,
konuyla ilgili uzman bilirkişi raporu aldığı, çocuğun babasının yanında kaldığı
ve onun sunduğu yaşam koşullarına alıştığı anılan raporda belirtildiğinden
velayetin babaya verilmesine karar verdiği anlaşılmaktadır. Bölge Adliye
Mahkemesinin ise ilk derece mahkemesi tarafından karara dayanak teşkil eden
deliller hakkında değerlendirme yapmadığı, çocuğun yaşını dikkate alarak bu
yaştaki bir çocuğun annenin bakım ve şefkatine muhtaç olduğunu ve çocuğun
cinsel istismarına ilişkin davanın beraat ile sonuçlandığını dikkate alarak ilk
derece mahkemesinin kararını kaldırdığı, velayeti anneye verdiği görülmektedir.
29. Yargı makamlarınca uyuşmazlığın özenli şekilde
incelenmesi, ilgili tarafların katılım haklarına riayet edilerek iddia, savunma
ve delillerinin gereği gibi değerlendirilmesi ve takdirin gerekçelerinin
ayrıntılı şekilde ortaya konulması zaruridir. Bu kapsamda yargısal makamlar
tarafından ilgili tüm unsurlar incelenmeli ve ilgili menfaatler arasında bir
dengeleme yapılmalıdır (Melahat Karkin, B. No: 2014/17751, 13/10/2016, §
63).
30. Şüphesiz çocuğun üstün yararının ne olduğuna ilişkin
tespit, bu tür davalarda dikkate alınması gereken en önemli unsurdur. Derece
mahkemelerinin takdirlerinin gerekçelerini, ilgili ebeveynin kanun yoluna
müracaat imkânını da etkili şekilde kullanabilmelerini sağlayacak surette
ayrıntılı olarak ortaya koymaları ve ulaşılan sonuçların yeterli açıklıktaki
bilimsel görüş ve raporlar gibi yeterli ve objektif verilere dayandırılması
gerekmektedir (Murat Atılgan, § 45; N.Ö., § 56; Marcus
Frank Cerny, § 84).
31. Bu bağlamda ilk derece mahkemesi tarafından velayet
hususunda bilirkişi raporu alınmıştır. İlk derece mahkemesi çocuk ve davanın
tarafları ile bire bir görüşmeler yapılarak hazırlanan bu raporda belirtilen
tespitlere dayanarak çocuğun velayetinin babaya verilmesine karar vermiştir.
İlk derece mahkemesi çocuğun yaşadığı ve yargılaması devam eden cinsel istismar
vakasının çocukta travmatik etkiler yarattığını vurgulamıştır. İlk derece
mahkemesi söz konusu travmatik etkileri dikkate alarak çocuğun bedensel,
zihinsel, ahlaki, sosyal ve duygusal gelişimlerinin sağlıklı bir ortamda
sağlanmasının temini amacıyla çocuğun velayeti kendisinden alınmış anne ile
arasındaki güven ilişkisinin aşamalı olarak yeniden tesisi ve çocuğun eğitim
durumunun sosyal hayatının sekteye uğramaması için anne ile belirlenen
sürelerde şahsi ilişki kurulması gerektiğini vurgulamıştır. Bununla birlikte
Bölge Adliye Mahkemesi söz konusu karara neden katılmadığı yönünde yeterli bir
açıklama yapmadığı gibi ilk derece mahkemesinin tanık beyanları ile tarafların
ifadelerini ve tarafların özel koşullarını gözeterek ulaştığı sonucun neden
çocuğun üstün yararına uymadığına dair bir değerlendirmede de bulunmamıştır.
32. Anılan kararda sadece çocuğun yaşına vurgu yapılmış
ve bu yaştaki bir çocuğun annenin bakım ve şefkatine muhtaç olduğu, annenin
velayet görevini gereği gibi yerine getirdiği, çocuğun cinsel istismarına
ilişkin davanın beraat ile sonuçlanması nedeniyle bu olayın velayetin
değiştirilmesi sebebi olarak değerlendirilemeyeceği belirtilmiştir. Velayetin
tespitinde çocuğunun yaşının ve anne bakımına muhtaç olmasının önemli bir unsur
olduğu yadsınamaz. Ancak uzman raporu, tarafların koşulları, çocuğun maruz
kaldığı olaylar/risklergözetilerek çocuğun fiziksel ve ruhsal gelişimine en
uygun çözümün tercih edilmesi vebunun çocuğun yararına olduğunun yeterli
gerekçeyle açıklanması gerekir. Somut olayda istinaf mercii tarafından çocuğun
içinde bulunduğu koşulların ve yaşadıklarının tam olarak ortayakonulmak
suretiyle çocuğun sağlığı ve gelişimi açısından üstün yararına olanın açık bir
şekilde tespit edildiği söylenemez.
33. Velayet davalarında asıl amacın tarafların iddiaları
ile mevcut deliller değerlendirilmek suretiyle çocuğun üstün yararına olanın
belirlenmesi olduğu hatırlatılmalıdır. Bu bağlamda yargılama süreci bir bütün
hâlinde değerlendirildiğinde yukarıda belirtildiği üzere istinaf merciinin velayetin
değiştirilmesiyle ilgili ilk derece mahkemesi yargılaması sırasında alınan
tanık beyanları, bilirkişi raporu gibi velayet davasını etkileyebilecek
nitelikteki incelemelere niçin itibar etmediği yönünde bir gerekçe sunmadığı
gözetildiğinde istinaf merciinin aile hayatına saygı hakkına ilişkin Anayasa'da
belirtilen güvenceleri ve çocuğun üstün yararı ilkesini gözeten özenli bir
yargılama yaptığı söylenemez.
34. Açıklanan gerekçelerle aile hayatına saygı hakkının
öngördüğü pozitif yükümlülüklerin yerine getirilmediği anlaşıldığından
Anayasa'nın 20. maddesinde güvence altına alınan aile hayatına saygı hakkının
ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. Giderim
Yönünden
35. Başvurucu ihlalin tespiti ile yeniden yargılama
talebinde bulunmuştur.
36. Tespit edilen ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırılmasına ilişkin usul ve esaslar 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa
Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinde
yer almaktadır.
37. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının
ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki
yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince
yapılması gereken iş yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa
Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında
belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (6216 sayılı Kanun'un 50.
maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü yeniden
yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar için bkz. Mehmet
Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve
diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis
Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Kamuya açık belgelerde başvurucunun kimliğinin gizli
tutulması talebinin KABULÜNE,
B. Aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
C. Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan aile
hayatına saygı hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
D. Kararın bir örneğinin aile hayatına saygı hakkının
ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılması
amacıyla İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 38. Hukuk Dairesine (E.2020/473,
K.2020/579) iletilmek üzere İstanbul Anadolu 10. Aile Mahkemesine (E.2017/128,
K.2019/871) GÖNDERİLMESİNE,
E. 446,90 TL harç ve 9.900 TL vekâlet ücretinden oluşan
toplam 10.346,90 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun
Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde
yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten
ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına
GÖNDERİLMESİNE 31/1/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.