TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
ÖZLEM GÜMÜŞTAŞ BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2021/8574)
Karar Tarihi: 8/2/2023
R.G. Tarih ve Sayı: 20/4/2023-32169
Başkan
:
Hasan Tahsin GÖKCAN
Üyeler
Muammer TOPAL
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
İrfan FİDAN
Muhterem İNCE
Raportör
Yusuf Enes KAYA
Başvurucu
Özlem GÜMÜŞTAŞ
Vekili
Av. Ruken GÜLAĞACI
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, konutu terk etmeme şeklindeki adli kontrol tedbirinin hukuka aykırı olması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 22/2/2021 tarihinde yapılmıştır. Komisyon, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.
3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
4. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca (Başsavcılık) avukat ve aynı zamanda Ezilenlerin Sosyalist Partisi (ESP) genel başkanı olan başvurucunun da aralarında bulunduğu bazı kişiler hakkında MLKP (Marksist-Leninist Komünist Parti) terör örgütüne üye oldukları gerekçesiyle soruşturma başlatılmıştır.
5. Başvurucu, bu soruşturma kapsamında 26/10/2017 tarihinde, silahlı terör örgütüne üye olma suçundan tutuklanmıştır.
6. Başsavcılığın 3/3/2018 tarihli iddianamesiyle, başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma ve terör örgütü propagandası yapma suçlarından cezalandırılması istemiyle aynı yer ağır ceza mahkemesinde kamu davası açılmıştır. İddianamede, başvurucunun çeşitli yerlerdeki çatışmalarda ölen MLKP terör örgütü mensupları için düzenlenen birçok etkinliğe katıldığı belirtilmiştir. İddianamede ayrıca tanık ifadelerine de yer verilmiştir. Tanıklar; MLKP terör örgütüne katılıp Suriye'ye gitmesinden endişe ettikleri bir yakınlarıyla ilgili olarak bilgi almak için başvurucu ile görüştüklerini, başvurucunun kendilerine konuyla ilgili araştırma yaptıktan sonra bilgi ileteceğini ve polise gitmemeleri gerektiğini söylediğini belirtmiştir. Tanıklardan biri ayrıca başvurucunun kendisine Rojava devriminin çok büyük evrensel devrim olduğunu hatta avukat arkadaşlarının bile oraya gittiğini, çocukları Suriye’ye giden birçok ailenin kendilerine başvurduğunu, ESP İl Başkanlığında çalışan yöneticilerin dahi YPG'nin özel daveti ile oraya gittiğini söylediğini dile getirmiştir.
7. İstanbul 27. Ağır Ceza Mahkemesi 19/3/2018 tarihinde iddianamenin kabulüne karar vermiş ve E.2018/89 sayılı dosya üzerinden kovuşturma aşaması başlamıştır.
8. Mahkeme 5/10/2018 tarihinde yaptığı duruşmada başvurucunun yurt dışına çıkmama şeklinde adli kontrol tedbirine tabi tutularak tahliyesine karar vermiştir.
9. Anayasa Mahkemesi bu tutuklama tedbiriyle ilgili olarak yapılan başvuruda (Özlem Gümüştaş ve Sezin Uçar, B. No: 2018/2014, 18/11/2020) tutuklamanın hukuki olduğu sonucuna varmıştır.
10. Başvurucu daha sonra İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen başka bir soruşturma kapsamında 14/1/2021 tarihinde gözaltına alınmıştır. Bu soruşturma 2015 ile 2020 yılları arasında MLKP terör örgütünde faaliyet gösteren Ö.Ö.nün beyanlarına dayanmaktadır. Bu kişi tanık sıfatıyla 23/11/2020 tarihinde alınan beyanında özetle 2015 ile 2020 yılları arasında Kuzey Irak'ta ve Suriye'de MLKP silahlı terör örgütü üyesi olarak kırsalda faaliyet gösterdiğini, MLKP'nin Suriye ve Irak'taki kamplarında bulunduğu dönemde ESP'nin Hukuk Bürosunda faaliyet yürüten ve şu anki genel başkanı olan başvurucunun MLKP silahlı terör örgütünün Türkiye sorumlusu olduğunu ifade etmiştir.
11. Ö.Ö. ifadesinde ayrıca Irak'taki MLKP kampının üst düzey sorumlusu ve aynı zamanda örgüt yöneticisi olan B.T.N. (kod adı Rakel) ile S.P.nin (kod adı Ferzad Can) bulundukları bir ortamda Rakel kod isimli örgüt yöneticisinin başvurucu için "Legal kitle örgütümüzde sorumlu olması iyi oldu." şeklinde konuştuğunu, başvurucunun örgütün illegal Komünist Kadın Örgütünün Türkiye sorumlusu olduğunu ve MLKP terör örgütünün silahlı kolu olan FESK için ülkeye giren örgütçülerin yakalanması durumunda Özlem Gümüştaş'ın ilgileneceğini duyduğunu, MLKP Merkez Komitesinin aldığı talimatları ve görevlendirmeleri ESP üzerinden tabana aktardığını ileri sürmüştür.
12. Başvurucu; Başsavcılık ifadesinde, hakkında beyanda bulunan Ö.Ö.yü tanımadığını, 11 yıldır sosyalist dünya görüşüne sahip bir partide faaliyet gösterdiklerini, şimdiye kadar terör örgütü ile iltisaklı olduğu yönünde herhangi bir tespit bulunmadığını, bir terör örgütünün Türkiye sorumlusu olduğunun söylenebilmesi için buna yönelik yasa dışı faaliyetlerinin ortaya konulması ve somutlaştırılması gerektiğini, soyut ve hukuka aykırı bu suçlamayı kabul etmediğini, bu ifadeyi veren kişinin bu konumunu bilebilecek durumda olup olmadığının tespit edilmediğini, sorumlu olduğu tek kadın örgütünün ESP'nin kadın yapılanması olduğunu, başka herhangi bir örgütün denetimine tabi olmadığını, partisinin ideolojisi gereği devrim ve sosyalizm mücadelesinde hayatını kaybetmiş herkesi sahipleneceklerini belirtmiştir.
13. Başvurucu 17/1/2021 tarihinde terör örgütüne üye olma suçundan tutuklanması talebiyle sulh ceza hâkimliğine sevk edilmiştir. Tutuklama talep yazısında, Ö.Ö.nün beyanlarına dayanılmıştır. Ayrıca Başsavcılık ifadesi sırasında başvurucudan ESP binalarında bulunan, MLKP terör örgütünün öldürülmüş mensuplarına ait olan fotoğrafları anlatması istendiğinde başvurucunun "...Biz partimizin ideolojisi gereği devrim ve sosyalizm mücadelesinde hayatını kaybetmiş herkesi sahipleniriz...." şeklinde beyanda bulunduğu ve böylelikle MLKP terör örgütünü sahiplendiği ileri sürülmüştür.
14. Başvurucu; sorgusunda, yaptığı tüm faaliyetlerin kamu otoritelerinin denetimine açık olduğunu, herhangi bir yasa dışı faaliyet sürdürmesinin mümkün olmadığını, örgüt üyeliğine ilişkin olarak dosyada delil bulunmadığını, ithamların tamamen yoruma dayalı iddialardan oluştuğunu, benzer iddialar ile İstanbul 27. Ağır Ceza Mahkemesinde devam eden bir dava dosyasının olduğunu, bu iddiaların ancak o davada delil olarak sunulabileceğini, açılacak bir davanın mükerrer olacağını belirtmiştir.
15. İzmir 4. Sulh Ceza Hâkimliği 17/1/2021 tarihinde başvurucunun tutuklanması talebinin reddine, başvurucunun konutu terk etmeme ve yurt dışına çıkmama şeklindeki adli kontrol tedbirine tabi tutulmasına karar vermiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Her ne kadar şüphelinin üzerine atılı suçu işlediğine dair kuvvetli şüphe bulunsa da; şüpheli hakkında UYAP soruşturma ve kovuşturma kayıtları göz önünde bulundurulduğunda mükerrer işlem olması ihtimali, gelinen aşamada delillerin karartılması ve kaçma şüphesinin bulunmaması, olayın oluş şekli ve mevcut delil durumu itibariyle tutuklama tedbirinin ölçülü olmayacağı, tutuklama tedbiri ile ulaşılmak istenen amacın adli kontrol hükümlerinin uygulanması suretiyle de elde edilebileceği, bununla birlikte şüphelinin benzer mahiyetteki bir çok eylemi nedeni ile hakkında işlem yapıldığı ve derdest dosyalarının bulunduğu anlaşılmakla yeniden suç işlenmesinin önlenmesi hususu da gözönünde bulundurularak İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı'nın tutuklamaya yönelik talebinin reddine, Şüphelinin üzerine atılı suçtan dolayı CMK 109/3-jmaddesi gereğince elektronik kelepçe takılmak sureti ile konutunu terketmemesi, şüphelinin CMK 109/3-a maddesi uyarınca yurt dışına çıkışının yasaklanması suretiyle adli kontrol altına alınarak serbest bırakılmasına... [karar verildi.]"
16. Başvurucunun bu karara yaptığı itiraz, İzmir 5. Sulh Ceza Hâkimliği tarafından 22/1/2021 tarihinde reddedilmiştir. Başvurucu aynı tarihte kararı öğrenmiştir.
17. Başvurucu 22/2/2021 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
18. İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı 8/4/2021 tarihinde başvurucunun ikamet adresinin İstanbul'da bulunduğu, başvurucu hakkında aynı suçtan İstanbul 27. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2018/89 sayılı dosyasında devam eden bir davanın olduğu, bu soruşturma kapsamındaki delillerin anılan dava dosyasına aktarılması ve delillerin beraber değerlendirilmesi gerektiği gerekçesiyle yetkisizlik kararı vermiştir.
19. Yetkisizlik kararı üzerine Başsavcılık 29/4/2021 tarihinde, Ö.Ö.nün beyanlarına dayanarak başvurucunun silahlı terör örgütü kurma ve yönetme suçlarından cezalandırılması talebiyle iddianame düzenlemiştir. Bu kamu davası başvurucu hakkında daha önce açılan ve İstanbul 27. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen E.2018/89 sayılı dosya ile birleştirilmiştir.
20. İstanbul 27. Ağır Ceza Mahkemesi 25/5/2021 tarihinde konutu terk etmeme şeklindeki adli kontrol tedbirinin sona erdirilmesine karar vermiştir.
21. Yargılama ilk derece mahkemesinde derdesttir.
IV. İLGİLİ HUKUK
22. İlgili ulusal ve uluslararası hukuk için bkz. Esra Özkan Özakça [GK], B. No: 2017/32052, 8/10/2020, §§ 36-52.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
23. Anayasa Mahkemesinin 8/2/2023 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
24. Başvurucu, psikolojik sorunları olduğu bilinen bir tanığın beyanına göre hakkında adli kontrol tedbiri kararı verilmesinin hukuki olmadığını belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
25. Bakanlık görüşünde başvurucu hakkında uygulanan adli kontrol tedbirinin kanuni bir dayanağının ve suç işlendiğine dair kuvvetli belirtinin bulunduğu ileri sürülmüştür. Ayrıca başvurucunun adli kontrol altına alınmasına neden olan suçun Türk hukuk sistemi içinde ağır cezai yaptırımlar öngörülen ve kanun gereği tutuklama nedeni varsayılabilen, dolayısıyla evleviyetle adli kontrole hükmedilebilecek suçlar arasında yer alması nedeniyle adli kontrol tedbirinin meşru bir amacının olduğu ifade edilmiştir. Ölçülülük bakımından ise terör suçlarının soruşturulmasının zorlukları dikkate alındığında başvurucunun özgürlüğünü tutuklamadan çok daha az sınırlayan adli kontrol altına alınmasına karar verilmesinin keyfî, temelsiz ve ölçüsüz olduğunun söylenemeyeceği belirtilmiştir.
26. Başvurucu, Bakanlık görüşüne katılmadığını belirtmiş ve ihlal iddialarını yinelemiştir.
B. Değerlendirme
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
27. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Genel İlkeler
28. Genel ilkeler için bkz. Esra Özkan Özakça, §§ 68-84.
b. İlkelerin Olaya Uygulanması
29. Başvurucu, terör örgütü üyesi olma suçundan 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 109. maddesi uyarınca adli kontrol tedbirine tabi tutulmuştur. Dolayısıyla başvurucu hakkında uygulanan adli kontrol tedbirinin kanuni dayanağı bulunmaktadır.
30. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan adli kontrol tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığı ve ölçülülüğü incelenmeden önce ön koşul olan suçun işlendiğine dair kuvvetli belirti bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerekir.
31. Başvurucu hakkındaki soruşturma belgeleri incelendiğinde başvuruya konu tedbirin dayanağını oluşturan suçlamaların temelinde Ö.Ö. adlı kişinin beyanlarının bulunduğu anlaşılmıştır. Anayasa Mahkemesi birçok kararında somut olgular içeren tanık anlatımlarını suç şüphesini doğrulayan kuvvetli bir belirti olarak kabul etmiştir (Metin Evecen, B. No: 2017/744, 4/4/2018, §§ 47-52, Recep Uygun, B. No: 2016/76351, 12/6/2018, § 43; İsmail Çıtak, B. No: 2016/78629, 28/11/2019, § 52; Y.G., B. No: 2017/5933, 9/1/2020, § 55; İbrahim Okur, B. No: 2016/50394, 27/2/2020, § 82; Mustafa Onuk, B. No: 2016/21484, 9/7/2020, §§ 49-52; Yusuf Erdoğan, B. No: 2017/11828, 10/2/2021, § 46). Ö.Ö.nün beyanları yer, zaman, kişi ve eylem bilgileri ihtiva etmekte ve bu anlamda yargı makamlarına denetim yaparak söz konusu beyanları doğrulama ya da çürütme imkânı tanımaktadır (bkz. §§ 10, 11). Bu doğrultuda söz konusu tanık anlatımlarının yargı makamlarınca kuvvetli bir belirti olarak kabul edilmesinin keyfî ya da temelsiz olduğu söylenemeyecektir.
32. Diğer taraftan başvurucu hakkında uygulanan adli kontrol tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir.
33. Terörle bağlantılı suçlara ilişkin soruşturma ve kovuşturmaların güvenlik içinde yürütülebilmesinde ve özellikle kişilerin kaçmasının engellenmesinde tutuklama tedbiri ile konutu terk etmeme şeklindeki adli kontrol tedbiri dışındaki koruma tedbirlerinin yetersiz kalabileceği akılda tutulmalıdır. Öte yandan başvurucunun konutu terk etmeme suretiyle adli kontrol altına alınmasına karar verilen silahlı terör örgütüne üye olma suçu Türk hukuk sistemi içinde ağır cezai yaptırım öngörülen suç tipleri arasında olup isnat edilen suça ilişkin olarak kanunda öngörülen cezanın ağırlığı kaçma şüphesine işaret eden durumlardan biridir (aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Hüseyin Burçak, B. No: 2014/474, 3/2/2016, § 61; Devran Duran [GK], B. No: 2014/10405, 25/5/2017, § 66). Ayrıca anılan suç, 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 100. maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan ve kanun gereği tutuklama nedeni varsayılabilen, bu nedenle evleviyetle adli kontrole hükmedilebilecek suçlar arasındadır.
34. Dolayısıyla somut olayın özel koşulları gözetildiğinde kaçma şüphesine yönelik olgusal temellerin bulunduğu sonucuna varılmıştır. Somut olayda konutu terk etmeme adli kontrol tedbirinin başvurucunun kaçmasını önlenmesi meşru amacı yönünden işlevsel bir niteliği vardır.
35. Son olarak başvurucu hakkındaki adli kontrol tedbirinin ölçülü olup olmadığının belirlenmesi gerekir.
36. Terör suçlarının soruşturulması/kovuşturulması kamu makamlarını ciddi zorluklarla karşı karşıya bırakmaktadır. Bu nedenle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı, adli makamlar ve güvenlik görevlilerinin -özellikle organize olanlar olmak üzere- suçlarla ve suçlulukla etkili bir şekilde mücadelesini aşırı derecede güçleştirmeye neden olabilecek şekilde yorumlanmamalıdır (aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Süleyman Bağrıyanık ve diğerleri, B. No: 2015/9756, 16/11/2016, § 214).
37. Konutu terk etmeme tedbirinin tutuklamaya göre temel hak ve özgürlükler üzerinde daha hafif bir etki oluşturduğunun kabul edilmesi gerekir. Zira konutta kesintisiz olarak bulunmak zorunlu olsa da kişilerin konutta yaşayan ya da konuta gelen diğer kişilerle sosyal hayatını devam ettirmesinde veya her türlü bireysel ya da kitlesel iletişim araçlarını kullanmasında bir engel bulunmamaktadır. Ayrıca tedavi olma vb. kimi durumlarda kişilerin izinli sayılarak konutunu terk etmesine izin verilebilmektedir. Söz konusu tedbirin bu niteliği ölçülülük bakımından dikkate alınmalıdır.
38. Sonuç olarak somut olayın yukarıda belirtilen özellikleri de dikkate alındığında İzmir 4. Sulh Ceza Hâkimliğinin -başvurucunun özgürlüğünü tutuklamadan daha az sınırlayıcı nitelikteki- konutu terk etmeme şeklindeki adli kontrol tedbirine karar vermesinin ölçülü olduğu tespit edilmiştir.
39. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası bağlamındaki kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
Hasan Tahsin GÖKCAN ve Yusuf Şevki HAKYEMEZ bu görüşe katılmamıştır.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Konutu terk etmeme şeklindeki adli kontrol tedbirinin hukuka aykırı olması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddiasının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
B. Konutu terk etmeme şeklindeki adli kontrol tedbirinin hukuka aykırı olması nedeniyle Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE Hasan Tahsin GÖKCAN ve Yusuf Şevki HAKYEMEZ'in karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,
C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA,
D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 8/2/2023 tarihinde karar verildi.
KARŞIOY GEREKÇESİ
1. Başvurucu, psikolojik sorunları olduğu bilinen bir tanığın beyanına göre hakkında konutu terk etmeme yönünde adli kontrol tedbiri kararı verilmesinin hukuki olmadığını belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Anayasanın 19. maddesi uyarınca bir suç şüphesi altındaki kişiler kuvvetli belirti bulunması koşuluyla ancak delillerin yok edilmesini, değiştirilmesini veya kaçmalarını önlemek maksadıyla veya kanunda belirtilen başka nedenlerle tutulabilirler. Anayasa Mahkemesi daha önceki kararında konutu terk etmeme tedbirinin Kanunda öngörülen şartları ve uygulama biçimini dikkate alarak (CMK m. 109), uygulanış şekli ve özellikleri itibarıyla hareket serbestisi üzerindeki sınırlayıcı etkisinin derece ve yoğunluk olarak seyahat özgürlüğüne göre oldukça ileri bir boyutta olduğu, dolayısıyla kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına müdahale teşkil ettiği sonucuna varmıştır (Esra Özkan Özakça [GK], B. No: 2017/32052, 8/10/2020). Bu nedenle konutu terk etmeme yönündeki adli kontrol tedbiri bakımından da Anayasanın 19. maddesindeki güvencelerin aranması gereklidir.
3. Öte yandan Kanunun 109/1. maddesinde de adli kontrol tedbiri için öncelikle tutuklama koşullarının bulunması gerektiği belirtilmiştir. Bu durumda konutu terk etmeme tedbirine ilişkin incelemede ilkin kuvvetli belirtinin bulunup bulunmadığının incelenmesi, olumlu sonuca ulaşılırsa bu kez tutuklamanın meşru nedenlerinin (amacının) ve ölçülülüğünün incelenmesi gerekmektedir.
4. Başvurucunun silahlı terör örgütü üyesi olma ve örgüt propagandası yapma suçları nedeniyle yürütülen soruşturmada hakkında tedbir kararının verildiği anlaşılmaktadır. Mahkeme tedbir kararı gerekçesinde suç işlediğine dair kuvvetli şüphenin bulunduğunu belirtmiş ise de bunun dayanağı olan delilleri göstermemiştir. Bu nedenle soruşturma belgeleri incelendiğinde başvuruya konu tedbirin dayanağını oluşturan suçlamaların temelinde Ö.Ö. adlı itirafçı sanığın beyanlarının bulunduğu anlaşılmaktadır. Ceza yarılamasında itirafçı ifadelerine daima ihtiyatlı yaklaşılmıştır. AİHM’nin bir kararında itirafçıların ifadelerinin delil olarak kullanılmasına ilişkin sorunlara ve bu bağlamda anılan ifadelerin muğlak, manipülasyona açık, öç alma veya yarar sağlama saiklerine bağlı olabileceği için objektif delillerle desteklenemediğinde tutuklama için temel olamayacağına değinilmiştir (bkz. AİHM Labita/İtalya, BD. Kararı, B. No: 26772/95, 6.4.2000, par.156 vd.).
5. Yargıtay kararlarında da benzer değerlendirmelerin yer aldığı görülmektedir. Örneğin 16. Ceza Dairesinin 12/9/2018 tarihli ve E.2018/2944 ve K.2018/2741 sayılı kararının ilgili kısmındaki değerlendirme şöyledir; "İtirafçı sanık olup tanık sıfatı ile dinlenilen, etkin pişmanlıktan yararlanmak için sanık aleyhine beyanda bulunma hususunda hukuki menfaati bulunun S. A. isimli kişinin anlatımı tek başına hükme esas alınamayacağından..” İncelenen başvuruya konu olayda da soruşturma belgeleri arasında itirafçı ifadesi dışında dayanılan bir delilin görülememesi ve tedbir kararı gerekçesinde herhangi bir delilin varlığından da söz edilmediğinden, başvurucunun atılı suçu işlediğine ilişkin olarak kuvvetli belirtinin ortaya konulamadığı sonucuna ulaşılmalıdır.
6. Kuvvetli belirtinin ortaya konulamaması durumunda diğer unsurların araştırılması gerekli değildir. Fakat bilindiği gibi tutuklama ve dolayısıyla konutu terk etmeme kararı için meşru amaç olarak kaçma veya delil karartma şüphesinin bulunması zorunludur. Ne var ki incelenen başvuruda İzmir 4. Sulh Ceza Hakimliğinin gerekçesi şu olmuştur: "Her ne kadar şüphelinin üzerine atılı suçu işlediğine dair kuvvetli şüphe bulunsa da; şüpheli hakkında UYAP soruşturma ve kovuşturma kayıtları göz önünde bulundurulduğunda mükerrer işlem olması ihtimali, gelinen aşamada delillerin karartılması ve kaçma şüphesinin bulunmaması, olayın oluş şekli ve mevcut delil durumu itibariyle tutuklama tedbirinin ölçülü olmayacağı, tutuklama tedbiri ile ulaşılmak istenen amacın adli kontrol hükümlerinin uygulanması suretiyle de elde edilebileceği, bununla birlikte şüphelinin benzer mahiyetteki bir çok eylemi nedeni ile hakkında işlem yapıldığı ve derdest dosyalarının bulunduğu anlaşılmakla yeniden suç işlenmesinin önlenmesi hususu da gözönünde bulundurularak…”
7. Görüldüğü üzere hakim kaçma ve delil karartma şüphesi bulunmadığı kanısına ulaştığı halde tutuklama yerine adli kontrol uygulama gereğinden söz etmiş, gerek tutuklama gerekse adli kontrol kararı verilebilmesi için hukuken savunulamayacak bir gerekçe ortaya koymuştur. Hatta daha da ileri giderek tutuklama veya adli kontrol kararı verilmesi için Anayasa veya Kanunda bir dayanağı olmayan yeniden suç işlenmesinin önlenmesi amacı ile adli kontrol kararı verildiği belirtilmiştir. Meşru amacının bulunmadığı da açıkça anlaşılan, daha doğrusu kendi gerekçesinde meşru amacı olmadığını adeta ilan eden bu adli kontrol kararının hukukiliğini tayin için ayrıca ölçülü olup olmadığının incelenmesine hukuken gerek de imkan da bulunmamaktadır.
8. Sonuç olarak; sulh ceza hakiminin hukuk dışılığı açık bulunan adli kontrol kararı ile başvurucunun 17.1.2021 ila 25.5.2021 tarihleri arasında konutunda tutulu bırakıldığı ortada bulunmasına karşın Mahkememiz 1. Bölümü sayın çoğunluğunca konuyla ilgili olarak Mahkememizin ilgili örnek kararları dikkate almaksızınulaşılan ihlal olmadığı sonucuna katılmamaktayım.
1. Hakkında adli kontrol tedbiri kararı verilmesinin hukuka uygun olmadığını belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkin yapılan bireysel başvuruda başvurucunun Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası bağlamındaki kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edilmediğine ilişkin çoğunluk kararına katılmamaktayım.
2. Başvurucu 2015 ile 2020 yılları arasında MLKP terör örgütünde faaliyet gösteren Ö.Ö.’nün beyanlarına dayalı olarak İzmir 4. Sulh Ceza Hâkimliği’nce 17/1/2021 tarihinde konutu terk etmeme ve yurt dışına çıkmama şeklinde adli kontrol tedbirine tabi tutulmuştur.
3. Başvurucu hakkında uygulanan adli kontrol tedbirinin hukuka uygunluğu noktasında hem suçun işlendiğine dair kuvvetli belirti yönüyle hem de uygulanan adli kontrol tedbirinin meşru amacının olmadığı gerekçesiyle başvurucunun Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası bağlamındaki kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği kanaatindeyim.
4. Zira başvurulan adli kontrol tedbiri bağlamında suçun işlendiğine dair kuvvetli belirti olarak itirafçı sanık Ö.Ö.’nün beyanları bulunmaktadır. Ancak, hukukun itirafçılara tanıdığı avantajları elde etmek amacıyla maddi gerçeğe ulaşma dışında daha farklı amaçlarla itirafçı beyanlarının verilebilme ihtimali dikkate alındığında itirafçılar tarafından verilen ifadelerin daha titiz bir biçimde incelenmesi zorunluluğu ortaya çıkabilmektedir. Hatta bu tür ifadelerin muğlak olabileceği ve ilgisiz olmasa bile kişileri doğrulanmamış iddialara dayanılarak sanık durumuna sokup gözaltına alabilme riskini gündeme getirebilmektedir. Bunun içindir ki Yargıtay içtihadında da vurgulandığı üzere itirafçıların ifadelerinin başka delillerle desteklenmesi gerekmektedir.
5. Nitekim Yargıtay 9. Ceza Dairesinin bu konudaki bir kararında itirafçı ifadelerinin delil olarak kabulü ile ilgili husus şu şekilde ifade edilmektedir (Bkz.: 28/6/2010 tarihli ve E.2010/4770, K.2010/7689 sayılı karar):
"Sanıkların savunmalarının aksine, hakkında dava açılmadığı tespit edilen [C.B. ]’nin silahlı terör örgütünün dağ kadrosuna götürülmesi eylemine katıldıkları hususunda itirafçı sanık Mahir Çelik'in yakalandıktan uzunca bir süre sonra verdiği, başka yan delillerle de doğrulanmayan savunması dışında, mahkûmiyetlerine yeterli her türlü kuşkudan uzak, kesin ve inandırıcı deliller elde edilemediği gözetilmeden beraatleri yerine yazılı gerekçe ile mahkûmiyetlerine karar verilmesi, kanuna aykırı olup, sanıklar müdafilerinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün bu sebepten dolayı bozulmasına... [karar verildi.]".
6. Esasında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de itirafçıların ifadelerinin başka delillerle desteklenmesi durumunda ancak delil olarak kabul edilebileceklerini içtihadında ortaya koymaktadır. (Örnek olarak bkz.: (Labita/İtalya ([BD], B. No: 26772/95, 6/4/2000, §§ 152-159).
7. Dolayısıyla somut bireysel başvuruya konu olayda itirafçının beyanlarının yan delillerle desteklenmediği görülmektedir. Bu nedenle eldeki belgelere göre somut olayda başvurucu yönünden suç işlendiğine dair kuvvetli belirtinin soruşturma makamlarınca yeterince ortaya konulamadığı sonucuna ulaşmak gerekmektedir.
8. İkinci olarak, başvurucu hakkında uygulanan konutu terk etmeme şeklindeki adli kontrol tedbirinin kaçma ya da delillerin yok edilmesini veya değiştirilmesini önlemek şeklinde meşru bir amacının ortaya konulamadığını ifade etmek gerekir. Nitekim somut olayda İzmir 4. Sulh Ceza Hâkimliği adli kontrol tedbirine hükmederken gelinen aşamada delillerin karartılması ve kaçma şüphesinin bulunmadığını zaten açıkça belirtmiştir. Sulh Ceza Hâkimliğinin kaçma ve delilleri karartma şüphesinin bulunmadığını tespit etmesine rağmen başvurucu hakkında yine de adli kontrol tedbirine hükmetmesinin hukuka aykırı olduğu esasında Sulh Ceza Hâkimliğinin kendi kararı ile de ifade edilmiş bir gerçek olarak göze çarpmaktadır.
9. Yukarıda sıralanan gerekçelerle başvurucu hakkında uygulanan konutu terk etmeme şeklindeki adli kontrol tedbirinin hukukiliği bağlamında suç işlendiğine dair kuvvetli belirtinin ortaya konulamaması ve başvurulan tedbirin meşru amacının bulunmaması nedeniyle başvurucunun Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası bağlamındaki kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği kanaatinde olduğumdan çoğunluğun aksi yöndeki kanaatine katılmamaktayım.
Üye