TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ÖZLEM GÜMÜŞTAŞ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2021/8574)
|
|
Karar Tarihi: 8/2/2023
|
R.G. Tarih ve Sayı: 20/4/2023-32169
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Muammer TOPAL
|
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
|
|
İrfan FİDAN
|
|
|
Muhterem İNCE
|
Raportör
|
:
|
Yusuf Enes KAYA
|
Başvurucu
|
:
|
Özlem GÜMÜŞTAŞ
|
Vekili
|
:
|
Av. Ruken GÜLAĞACI
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, konutu terk etmeme şeklindeki adli kontrol
tedbirinin hukuka aykırı olması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının
ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 22/2/2021 tarihinde yapılmıştır. Komisyon,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
vermiştir.
3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE
OLGULAR
4. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca (Başsavcılık)
avukat ve aynı zamanda Ezilenlerin Sosyalist Partisi (ESP) genel başkanı olan
başvurucunun da aralarında bulunduğu bazı kişiler hakkında MLKP
(Marksist-Leninist Komünist Parti) terör örgütüne üye oldukları gerekçesiyle
soruşturma başlatılmıştır.
5. Başvurucu, bu soruşturma kapsamında 26/10/2017
tarihinde, silahlı terör örgütüne üye olma suçundan tutuklanmıştır.
6. Başsavcılığın 3/3/2018 tarihli iddianamesiyle,
başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma ve terör örgütü propagandası yapma
suçlarından cezalandırılması istemiyle aynı yer ağır ceza mahkemesinde kamu
davası açılmıştır. İddianamede, başvurucunun çeşitli yerlerdeki çatışmalarda
ölen MLKP terör örgütü mensupları için düzenlenen birçok etkinliğe katıldığı
belirtilmiştir. İddianamede ayrıca tanık ifadelerine de yer verilmiştir.
Tanıklar; MLKP terör örgütüne katılıp Suriye'ye gitmesinden endişe ettikleri
bir yakınlarıyla ilgili olarak bilgi almak için başvurucu ile görüştüklerini,
başvurucunun kendilerine konuyla ilgili araştırma yaptıktan sonra bilgi
ileteceğini ve polise gitmemeleri gerektiğini söylediğini belirtmiştir.
Tanıklardan biri ayrıca başvurucunun kendisine Rojava devriminin çok büyük
evrensel devrim olduğunu hatta avukat arkadaşlarının bile oraya gittiğini, çocukları
Suriye’ye giden birçok ailenin kendilerine başvurduğunu, ESP İl Başkanlığında
çalışan yöneticilerin dahi YPG'nin özel daveti ile oraya gittiğini söylediğini
dile getirmiştir.
7. İstanbul 27. Ağır Ceza Mahkemesi 19/3/2018 tarihinde
iddianamenin kabulüne karar vermiş ve E.2018/89 sayılı dosya üzerinden
kovuşturma aşaması başlamıştır.
8. Mahkeme 5/10/2018 tarihinde yaptığı duruşmada
başvurucunun yurt dışına çıkmama şeklinde adli kontrol tedbirine tabi tutularak
tahliyesine karar vermiştir.
9. Anayasa Mahkemesi bu tutuklama tedbiriyle ilgili
olarak yapılan başvuruda (Özlem Gümüştaş ve Sezin Uçar, B. No:
2018/2014, 18/11/2020) tutuklamanın hukuki olduğu sonucuna varmıştır.
10. Başvurucu daha sonra İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı
tarafından yürütülen başka bir soruşturma kapsamında 14/1/2021 tarihinde
gözaltına alınmıştır. Bu soruşturma 2015 ile 2020 yılları arasında MLKP terör
örgütünde faaliyet gösteren Ö.Ö.nün beyanlarına dayanmaktadır. Bu kişi tanık
sıfatıyla 23/11/2020 tarihinde alınan beyanında özetle 2015 ile 2020 yılları
arasında Kuzey Irak'ta ve Suriye'de MLKP silahlı terör örgütü üyesi olarak
kırsalda faaliyet gösterdiğini, MLKP'nin Suriye ve Irak'taki kamplarında
bulunduğu dönemde ESP'nin Hukuk Bürosunda faaliyet yürüten ve şu anki genel
başkanı olan başvurucunun MLKP silahlı terör örgütünün Türkiye sorumlusu
olduğunu ifade etmiştir.
11. Ö.Ö. ifadesinde ayrıca Irak'taki MLKP kampının üst
düzey sorumlusu ve aynı zamanda örgüt yöneticisi olan B.T.N. (kod adı Rakel)
ile S.P.nin (kod adı Ferzad Can) bulundukları bir ortamda Rakel kod isimli
örgüt yöneticisinin başvurucu için "Legal kitle örgütümüzde sorumlu
olması iyi oldu." şeklinde konuştuğunu, başvurucunun örgütün illegal
Komünist Kadın Örgütünün Türkiye sorumlusu olduğunu ve MLKP terör örgütünün
silahlı kolu olan FESK için ülkeye giren örgütçülerin yakalanması durumunda
Özlem Gümüştaş'ın ilgileneceğini duyduğunu, MLKP Merkez Komitesinin aldığı
talimatları ve görevlendirmeleri ESP üzerinden tabana aktardığını ileri
sürmüştür.
12. Başvurucu; Başsavcılık ifadesinde, hakkında beyanda
bulunan Ö.Ö.yü tanımadığını, 11 yıldır sosyalist dünya görüşüne sahip bir
partide faaliyet gösterdiklerini, şimdiye kadar terör örgütü ile iltisaklı
olduğu yönünde herhangi bir tespit bulunmadığını, bir terör örgütünün Türkiye
sorumlusu olduğunun söylenebilmesi için buna yönelik yasa dışı faaliyetlerinin
ortaya konulması ve somutlaştırılması gerektiğini, soyut ve hukuka aykırı bu
suçlamayı kabul etmediğini, bu ifadeyi veren kişinin bu konumunu bilebilecek
durumda olup olmadığının tespit edilmediğini, sorumlu olduğu tek kadın
örgütünün ESP'nin kadın yapılanması olduğunu, başka herhangi bir örgütün
denetimine tabi olmadığını, partisinin ideolojisi gereği devrim ve sosyalizm
mücadelesinde hayatını kaybetmiş herkesi sahipleneceklerini belirtmiştir.
13. Başvurucu 17/1/2021 tarihinde terör örgütüne üye olma
suçundan tutuklanması talebiyle sulh ceza hâkimliğine sevk edilmiştir.
Tutuklama talep yazısında, Ö.Ö.nün beyanlarına dayanılmıştır. Ayrıca
Başsavcılık ifadesi sırasında başvurucudan ESP binalarında bulunan, MLKP terör
örgütünün öldürülmüş mensuplarına ait olan fotoğrafları anlatması istendiğinde
başvurucunun "...Biz partimizin ideolojisi gereği devrim ve sosyalizm
mücadelesinde hayatını kaybetmiş herkesi sahipleniriz...." şeklinde
beyanda bulunduğu ve böylelikle MLKP terör örgütünü sahiplendiği ileri
sürülmüştür.
14. Başvurucu; sorgusunda, yaptığı tüm faaliyetlerin kamu
otoritelerinin denetimine açık olduğunu, herhangi bir yasa dışı faaliyet
sürdürmesinin mümkün olmadığını, örgüt üyeliğine ilişkin olarak dosyada delil
bulunmadığını, ithamların tamamen yoruma dayalı iddialardan oluştuğunu, benzer
iddialar ile İstanbul 27. Ağır Ceza Mahkemesinde devam eden bir dava dosyasının
olduğunu, bu iddiaların ancak o davada delil olarak sunulabileceğini, açılacak
bir davanın mükerrer olacağını belirtmiştir.
15. İzmir 4. Sulh Ceza Hâkimliği 17/1/2021 tarihinde
başvurucunun tutuklanması talebinin reddine, başvurucunun konutu terk etmeme ve
yurt dışına çıkmama şeklindeki adli kontrol tedbirine tabi tutulmasına karar
vermiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Her ne kadar şüphelinin üzerine
atılı suçu işlediğine dair kuvvetli şüphe bulunsa da; şüpheli hakkında UYAP
soruşturma ve kovuşturma kayıtları göz önünde bulundurulduğunda mükerrer işlem
olması ihtimali, gelinen aşamada delillerin karartılması ve kaçma şüphesinin
bulunmaması, olayın oluş şekli ve mevcut delil durumu itibariyle tutuklama
tedbirinin ölçülü olmayacağı, tutuklama tedbiri ile ulaşılmak istenen amacın
adli kontrol hükümlerinin uygulanması suretiyle de elde edilebileceği, bununla
birlikte şüphelinin benzer mahiyetteki bir çok eylemi nedeni ile hakkında işlem
yapıldığı ve derdest dosyalarının bulunduğu anlaşılmakla yeniden suç
işlenmesinin önlenmesi hususu da gözönünde bulundurularak İzmir Cumhuriyet
Başsavcılığı'nın tutuklamaya yönelik talebinin reddine, Şüphelinin üzerine
atılı suçtan dolayı CMK 109/3-jmaddesi gereğince elektronik kelepçe takılmak
sureti ile konutunu terketmemesi, şüphelinin CMK 109/3-a maddesi uyarınca yurt
dışına çıkışının yasaklanması suretiyle adli kontrol altına alınarak serbest
bırakılmasına... [karar
verildi.]"
16. Başvurucunun bu karara yaptığı itiraz, İzmir 5. Sulh
Ceza Hâkimliği tarafından 22/1/2021 tarihinde reddedilmiştir. Başvurucu aynı
tarihte kararı öğrenmiştir.
17. Başvurucu 22/2/2021 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
18. İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı 8/4/2021 tarihinde
başvurucunun ikamet adresinin İstanbul'da bulunduğu, başvurucu hakkında aynı
suçtan İstanbul 27. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2018/89 sayılı dosyasında devam
eden bir davanın olduğu, bu soruşturma kapsamındaki delillerin anılan dava
dosyasına aktarılması ve delillerin beraber değerlendirilmesi gerektiği
gerekçesiyle yetkisizlik kararı vermiştir.
19. Yetkisizlik kararı üzerine Başsavcılık 29/4/2021
tarihinde, Ö.Ö.nün beyanlarına dayanarak başvurucunun silahlı terör örgütü
kurma ve yönetme suçlarından cezalandırılması talebiyle iddianame
düzenlemiştir. Bu kamu davası başvurucu hakkında daha önce açılan ve İstanbul 27.
Ağır Ceza Mahkemesinde görülen E.2018/89 sayılı dosya ile birleştirilmiştir.
20. İstanbul 27. Ağır Ceza Mahkemesi 25/5/2021 tarihinde
konutu terk etmeme şeklindeki adli kontrol tedbirinin sona erdirilmesine karar
vermiştir.
21. Yargılama ilk derece mahkemesinde derdesttir.
IV. İLGİLİ
HUKUK
22. İlgili ulusal ve uluslararası hukuk için bkz. Esra
Özkan Özakça [GK], B. No: 2017/32052, 8/10/2020, §§ 36-52.
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
23. Anayasa Mahkemesinin 8/2/2023 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
24. Başvurucu, psikolojik sorunları olduğu bilinen bir
tanığın beyanına göre hakkında adli kontrol tedbiri kararı verilmesinin hukuki
olmadığını belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
25. Bakanlık görüşünde başvurucu hakkında uygulanan adli
kontrol tedbirinin kanuni bir dayanağının ve suç işlendiğine dair kuvvetli
belirtinin bulunduğu ileri sürülmüştür. Ayrıca başvurucunun adli kontrol altına
alınmasına neden olan suçun Türk hukuk sistemi içinde ağır cezai yaptırımlar
öngörülen ve kanun gereği tutuklama nedeni varsayılabilen, dolayısıyla
evleviyetle adli kontrole hükmedilebilecek suçlar arasında yer alması nedeniyle
adli kontrol tedbirinin meşru bir amacının olduğu ifade edilmiştir. Ölçülülük
bakımından ise terör suçlarının soruşturulmasının zorlukları dikkate
alındığında başvurucunun özgürlüğünü tutuklamadan çok daha az sınırlayan adli
kontrol altına alınmasına karar verilmesinin keyfî, temelsiz ve ölçüsüz
olduğunun söylenemeyeceği belirtilmiştir.
26. Başvurucu, Bakanlık görüşüne katılmadığını belirtmiş
ve ihlal iddialarını yinelemiştir.
B. Değerlendirme
1. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
27. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan
iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas
Yönünden
a. Genel
İlkeler
28. Genel ilkeler için bkz. Esra Özkan Özakça, §§
68-84.
b. İlkelerin
Olaya Uygulanması
29. Başvurucu, terör örgütü üyesi olma suçundan 4/12/2004
tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 109. maddesi uyarınca adli
kontrol tedbirine tabi tutulmuştur. Dolayısıyla başvurucu hakkında uygulanan
adli kontrol tedbirinin kanuni dayanağı bulunmaktadır.
30. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan adli kontrol
tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığı ve ölçülülüğü incelenmeden önce ön
koşul olan suçun işlendiğine dair kuvvetli belirti bulunup
bulunmadığının değerlendirilmesi gerekir.
31. Başvurucu hakkındaki soruşturma belgeleri
incelendiğinde başvuruya konu tedbirin dayanağını oluşturan suçlamaların
temelinde Ö.Ö. adlı kişinin beyanlarının bulunduğu anlaşılmıştır. Anayasa
Mahkemesi birçok kararında somut olgular içeren tanık anlatımlarını suç
şüphesini doğrulayan kuvvetli bir belirti olarak kabul etmiştir (Metin
Evecen, B. No: 2017/744, 4/4/2018, §§ 47-52, Recep Uygun, B. No:
2016/76351, 12/6/2018, § 43; İsmail Çıtak, B. No: 2016/78629,
28/11/2019, § 52; Y.G., B. No: 2017/5933, 9/1/2020, § 55; İbrahim
Okur, B. No: 2016/50394, 27/2/2020, § 82; Mustafa Onuk, B. No:
2016/21484, 9/7/2020, §§ 49-52; Yusuf Erdoğan, B. No: 2017/11828,
10/2/2021, § 46). Ö.Ö.nün beyanları yer, zaman, kişi ve eylem bilgileri ihtiva
etmekte ve bu anlamda yargı makamlarına denetim yaparak söz konusu beyanları
doğrulama ya da çürütme imkânı tanımaktadır (bkz. §§ 10, 11). Bu doğrultuda söz
konusu tanık anlatımlarının yargı makamlarınca kuvvetli bir belirti olarak
kabul edilmesinin keyfî ya da temelsiz olduğu söylenemeyecektir.
32. Diğer taraftan başvurucu hakkında uygulanan adli
kontrol tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığının değerlendirilmesi
gerekir.
33. Terörle bağlantılı suçlara ilişkin soruşturma ve
kovuşturmaların güvenlik içinde yürütülebilmesinde ve özellikle kişilerin
kaçmasının engellenmesinde tutuklama tedbiri ile konutu terk etmeme şeklindeki
adli kontrol tedbiri dışındaki koruma tedbirlerinin yetersiz kalabileceği
akılda tutulmalıdır. Öte yandan başvurucunun konutu terk etmeme suretiyle adli
kontrol altına alınmasına karar verilen silahlı terör örgütüne üye olma suçu
Türk hukuk sistemi içinde ağır cezai yaptırım öngörülen suç tipleri arasında
olup isnat edilen suça ilişkin olarak kanunda öngörülen cezanın ağırlığı kaçma
şüphesine işaret eden durumlardan biridir (aynı yöndeki değerlendirmeler için
bkz. Hüseyin Burçak, B. No: 2014/474, 3/2/2016, § 61; Devran Duran
[GK], B. No: 2014/10405, 25/5/2017, § 66). Ayrıca anılan suç, 4/12/2004 tarihli
ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 100. maddesinin üçüncü fıkrasında yer
alan ve kanun gereği tutuklama nedeni varsayılabilen, bu nedenle evleviyetle
adli kontrole hükmedilebilecek suçlar arasındadır.
34. Dolayısıyla somut olayın özel koşulları
gözetildiğinde kaçma şüphesine yönelik olgusal temellerin bulunduğu sonucuna
varılmıştır. Somut olayda konutu terk etmeme adli kontrol tedbirinin
başvurucunun kaçmasını önlenmesi meşru amacı yönünden işlevsel bir niteliği
vardır.
35. Son olarak başvurucu hakkındaki adli kontrol
tedbirinin ölçülü olup olmadığının belirlenmesi gerekir.
36. Terör suçlarının soruşturulması/kovuşturulması kamu
makamlarını ciddi zorluklarla karşı karşıya bırakmaktadır. Bu nedenle kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkı, adli makamlar ve güvenlik görevlilerinin
-özellikle organize olanlar olmak üzere- suçlarla ve suçlulukla etkili bir
şekilde mücadelesini aşırı derecede güçleştirmeye neden olabilecek şekilde
yorumlanmamalıdır (aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Süleyman
Bağrıyanık ve diğerleri, B. No: 2015/9756, 16/11/2016, § 214).
37. Konutu terk etmeme tedbirinin tutuklamaya göre temel
hak ve özgürlükler üzerinde daha hafif bir etki oluşturduğunun kabul edilmesi
gerekir. Zira konutta kesintisiz olarak bulunmak zorunlu olsa da kişilerin
konutta yaşayan ya da konuta gelen diğer kişilerle sosyal hayatını devam
ettirmesinde veya her türlü bireysel ya da kitlesel iletişim araçlarını
kullanmasında bir engel bulunmamaktadır. Ayrıca tedavi olma vb. kimi durumlarda
kişilerin izinli sayılarak konutunu terk etmesine izin verilebilmektedir. Söz konusu
tedbirin bu niteliği ölçülülük bakımından dikkate alınmalıdır.
38. Sonuç olarak somut olayın yukarıda belirtilen
özellikleri de dikkate alındığında İzmir 4. Sulh Ceza Hâkimliğinin
-başvurucunun özgürlüğünü tutuklamadan daha az sınırlayıcı nitelikteki- konutu
terk etmeme şeklindeki adli kontrol tedbirine karar vermesinin ölçülü olduğu
tespit edilmiştir.
39. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 19. maddesinin
üçüncü fıkrası bağlamındaki kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal
edilmediğine karar verilmesi gerekir.
Hasan Tahsin GÖKCAN ve Yusuf Şevki HAKYEMEZ bu görüşe
katılmamıştır.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Konutu terk etmeme şeklindeki adli kontrol tedbirinin
hukuka aykırı olması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal
edildiği iddiasının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
B. Konutu terk etmeme şeklindeki adli kontrol tedbirinin
hukuka aykırı olması nedeniyle Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasında
güvence altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE
Hasan Tahsin GÖKCAN ve Yusuf Şevki HAKYEMEZ'in karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,
C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde
BIRAKILMASINA,
D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına
GÖNDERİLMESİNE 8/2/2023 tarihinde karar verildi.
KARŞIOY GEREKÇESİ
1. Başvurucu, psikolojik sorunları olduğu bilinen bir
tanığın beyanına göre hakkında konutu terk etmeme yönünde adli kontrol tedbiri
kararı verilmesinin hukuki olmadığını belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Anayasanın 19. maddesi uyarınca bir suç şüphesi
altındaki kişiler kuvvetli belirti bulunması koşuluyla ancak delillerin yok
edilmesini, değiştirilmesini veya kaçmalarını önlemek maksadıyla veya kanunda
belirtilen başka nedenlerle tutulabilirler. Anayasa Mahkemesi daha önceki
kararında konutu terk etmeme tedbirinin Kanunda öngörülen şartları ve uygulama
biçimini dikkate alarak (CMK m. 109), uygulanış şekli ve özellikleri itibarıyla
hareket serbestisi üzerindeki sınırlayıcı etkisinin derece ve yoğunluk olarak
seyahat özgürlüğüne göre oldukça ileri bir boyutta olduğu, dolayısıyla kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkına müdahale teşkil ettiği sonucuna varmıştır (Esra
Özkan Özakça [GK], B. No: 2017/32052, 8/10/2020). Bu nedenle konutu terk
etmeme yönündeki adli kontrol tedbiri bakımından da Anayasanın 19. maddesindeki
güvencelerin aranması gereklidir.
3. Öte yandan Kanunun 109/1. maddesinde de adli kontrol
tedbiri için öncelikle tutuklama koşullarının bulunması gerektiği
belirtilmiştir. Bu durumda konutu terk etmeme tedbirine ilişkin incelemede
ilkin kuvvetli belirtinin bulunup bulunmadığının incelenmesi, olumlu sonuca
ulaşılırsa bu kez tutuklamanın meşru nedenlerinin (amacının) ve ölçülülüğünün
incelenmesi gerekmektedir.
4. Başvurucunun silahlı terör örgütü üyesi olma ve örgüt
propagandası yapma suçları nedeniyle yürütülen soruşturmada hakkında tedbir
kararının verildiği anlaşılmaktadır. Mahkeme tedbir kararı gerekçesinde suç
işlediğine dair kuvvetli şüphenin bulunduğunu belirtmiş ise de bunun dayanağı
olan delilleri göstermemiştir. Bu nedenle soruşturma belgeleri incelendiğinde
başvuruya konu tedbirin dayanağını oluşturan suçlamaların temelinde Ö.Ö. adlı
itirafçı sanığın beyanlarının bulunduğu anlaşılmaktadır. Ceza yarılamasında
itirafçı ifadelerine daima ihtiyatlı yaklaşılmıştır. AİHM’nin bir kararında
itirafçıların ifadelerinin delil olarak kullanılmasına ilişkin sorunlara ve bu
bağlamda anılan ifadelerin muğlak, manipülasyona açık, öç alma veya yarar
sağlama saiklerine bağlı olabileceği için objektif delillerle
desteklenemediğinde tutuklama için temel olamayacağına değinilmiştir (bkz. AİHM
Labita/İtalya, BD. Kararı, B. No: 26772/95, 6.4.2000, par.156 vd.).
5. Yargıtay kararlarında da benzer değerlendirmelerin yer
aldığı görülmektedir. Örneğin 16. Ceza Dairesinin 12/9/2018 tarihli ve
E.2018/2944 ve K.2018/2741 sayılı kararının ilgili kısmındaki değerlendirme
şöyledir; "İtirafçı sanık olup tanık sıfatı ile dinlenilen, etkin
pişmanlıktan yararlanmak için sanık aleyhine beyanda bulunma hususunda hukuki
menfaati bulunun S. A. isimli kişinin anlatımı tek başına hükme esas
alınamayacağından..” İncelenen başvuruya konu olayda da soruşturma belgeleri
arasında itirafçı ifadesi dışında dayanılan bir delilin görülememesi ve tedbir
kararı gerekçesinde herhangi bir delilin varlığından da söz edilmediğinden,
başvurucunun atılı suçu işlediğine ilişkin olarak kuvvetli belirtinin ortaya
konulamadığı sonucuna ulaşılmalıdır.
6. Kuvvetli belirtinin ortaya konulamaması durumunda
diğer unsurların araştırılması gerekli değildir. Fakat bilindiği gibi tutuklama
ve dolayısıyla konutu terk etmeme kararı için meşru amaç olarak kaçma veya
delil karartma şüphesinin bulunması zorunludur. Ne var ki incelenen başvuruda
İzmir 4. Sulh Ceza Hakimliğinin gerekçesi şu olmuştur: "Her ne kadar
şüphelinin üzerine atılı suçu işlediğine dair kuvvetli şüphe bulunsa da;
şüpheli hakkında UYAP soruşturma ve kovuşturma kayıtları göz önünde
bulundurulduğunda mükerrer işlem olması ihtimali, gelinen aşamada delillerin
karartılması ve kaçma şüphesinin bulunmaması, olayın oluş şekli ve mevcut delil
durumu itibariyle tutuklama tedbirinin ölçülü olmayacağı, tutuklama tedbiri ile
ulaşılmak istenen amacın adli kontrol hükümlerinin uygulanması suretiyle de
elde edilebileceği, bununla birlikte şüphelinin benzer mahiyetteki bir çok
eylemi nedeni ile hakkında işlem yapıldığı ve derdest dosyalarının bulunduğu
anlaşılmakla yeniden suç işlenmesinin önlenmesi hususu da gözönünde
bulundurularak…”
7. Görüldüğü üzere hakim kaçma ve delil karartma şüphesi
bulunmadığı kanısına ulaştığı halde tutuklama yerine adli kontrol uygulama
gereğinden söz etmiş, gerek tutuklama gerekse adli kontrol kararı verilebilmesi
için hukuken savunulamayacak bir gerekçe ortaya koymuştur. Hatta daha da ileri
giderek tutuklama veya adli kontrol kararı verilmesi için Anayasa veya Kanunda
bir dayanağı olmayan yeniden suç işlenmesinin önlenmesi amacı ile adli kontrol
kararı verildiği belirtilmiştir. Meşru amacının bulunmadığı da açıkça
anlaşılan, daha doğrusu kendi gerekçesinde meşru amacı olmadığını adeta ilan
eden bu adli kontrol kararının hukukiliğini tayin için ayrıca ölçülü olup
olmadığının incelenmesine hukuken gerek de imkan da bulunmamaktadır.
8. Sonuç olarak; sulh ceza hakiminin hukuk dışılığı açık
bulunan adli kontrol kararı ile başvurucunun 17.1.2021 ila 25.5.2021 tarihleri
arasında konutunda tutulu bırakıldığı ortada bulunmasına karşın Mahkememiz 1.
Bölümü sayın çoğunluğunca konuyla ilgili olarak Mahkememizin ilgili örnek
kararları dikkate almaksızınulaşılan ihlal olmadığı sonucuna katılmamaktayım.
|
|
|
|
Başkan
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
KARŞIOY GEREKÇESİ
1. Hakkında adli kontrol tedbiri kararı verilmesinin
hukuka uygun olmadığını belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal
edildiği iddiasına ilişkin yapılan bireysel başvuruda başvurucunun Anayasa'nın
19. maddesinin üçüncü fıkrası bağlamındaki kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının
ihlal edilmediğine ilişkin çoğunluk kararına katılmamaktayım.
2. Başvurucu 2015 ile 2020 yılları arasında MLKP terör
örgütünde faaliyet gösteren Ö.Ö.’nün beyanlarına dayalı olarak İzmir 4. Sulh
Ceza Hâkimliği’nce 17/1/2021 tarihinde konutu terk etmeme ve yurt dışına
çıkmama şeklinde adli kontrol tedbirine tabi tutulmuştur.
3. Başvurucu hakkında uygulanan adli kontrol tedbirinin
hukuka uygunluğu noktasında hem suçun işlendiğine dair kuvvetli belirti yönüyle
hem de uygulanan adli kontrol tedbirinin meşru amacının olmadığı gerekçesiyle
başvurucunun Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası bağlamındaki kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği kanaatindeyim.
4. Zira başvurulan adli kontrol tedbiri bağlamında suçun
işlendiğine dair kuvvetli belirti olarak itirafçı sanık Ö.Ö.’nün beyanları bulunmaktadır.
Ancak, hukukun itirafçılara tanıdığı avantajları elde etmek amacıyla maddi
gerçeğe ulaşma dışında daha farklı amaçlarla itirafçı beyanlarının verilebilme
ihtimali dikkate alındığında itirafçılar tarafından verilen ifadelerin daha
titiz bir biçimde incelenmesi zorunluluğu ortaya çıkabilmektedir. Hatta bu tür
ifadelerin muğlak olabileceği ve ilgisiz olmasa bile kişileri doğrulanmamış
iddialara dayanılarak sanık durumuna sokup gözaltına alabilme riskini gündeme
getirebilmektedir. Bunun içindir ki Yargıtay içtihadında da vurgulandığı üzere
itirafçıların ifadelerinin başka delillerle desteklenmesi gerekmektedir.
5. Nitekim Yargıtay 9. Ceza Dairesinin bu konudaki bir
kararında itirafçı ifadelerinin delil olarak kabulü ile ilgili husus şu şekilde
ifade edilmektedir (Bkz.: 28/6/2010 tarihli ve E.2010/4770, K.2010/7689 sayılı
karar):
"Sanıkların savunmalarının aksine,
hakkında dava açılmadığı tespit edilen [C.B. ]’nin silahlı terör örgütünün dağ
kadrosuna götürülmesi eylemine katıldıkları hususunda itirafçı sanık Mahir
Çelik'in yakalandıktan uzunca bir süre sonra verdiği, başka yan delillerle de
doğrulanmayan savunması dışında, mahkûmiyetlerine yeterli her türlü kuşkudan
uzak, kesin ve inandırıcı deliller elde edilemediği gözetilmeden beraatleri yerine
yazılı gerekçe ile mahkûmiyetlerine karar verilmesi, kanuna aykırı olup,
sanıklar müdafilerinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş
olduğundan, hükmün bu sebepten dolayı bozulmasına... [karar verildi.]".
6. Esasında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de
itirafçıların ifadelerinin başka delillerle desteklenmesi durumunda ancak delil
olarak kabul edilebileceklerini içtihadında ortaya koymaktadır. (Örnek olarak
bkz.: (Labita/İtalya ([BD], B. No: 26772/95, 6/4/2000, §§ 152-159).
7. Dolayısıyla somut bireysel başvuruya konu olayda
itirafçının beyanlarının yan delillerle desteklenmediği görülmektedir. Bu
nedenle eldeki belgelere göre somut olayda başvurucu yönünden suç işlendiğine
dair kuvvetli belirtinin soruşturma makamlarınca yeterince ortaya konulamadığı
sonucuna ulaşmak gerekmektedir.
8. İkinci olarak, başvurucu hakkında uygulanan konutu
terk etmeme şeklindeki adli kontrol tedbirinin kaçma ya da delillerin yok
edilmesini veya değiştirilmesini önlemek şeklinde meşru bir amacının ortaya
konulamadığını ifade etmek gerekir. Nitekim somut olayda İzmir 4. Sulh Ceza
Hâkimliği adli kontrol tedbirine hükmederken gelinen aşamada delillerin
karartılması ve kaçma şüphesinin bulunmadığını zaten açıkça belirtmiştir. Sulh
Ceza Hâkimliğinin kaçma ve delilleri karartma şüphesinin bulunmadığını tespit
etmesine rağmen başvurucu hakkında yine de adli kontrol tedbirine hükmetmesinin
hukuka aykırı olduğu esasında Sulh Ceza Hâkimliğinin kendi kararı ile de ifade
edilmiş bir gerçek olarak göze çarpmaktadır.
9. Yukarıda sıralanan gerekçelerle başvurucu hakkında
uygulanan konutu terk etmeme şeklindeki adli kontrol tedbirinin hukukiliği
bağlamında suç işlendiğine dair kuvvetli belirtinin ortaya konulamaması ve
başvurulan tedbirin meşru amacının bulunmaması nedeniyle başvurucunun
Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası bağlamındaki kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiği kanaatinde olduğumdan çoğunluğun aksi yöndeki
kanaatine katılmamaktayım.