logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Doğan Özkan [2. B.], B. No: 2020/22646, 15/4/2025, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

DOĞAN ÖZKAN BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2020/22646)

 

Karar Tarihi: 15/4/2025

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Basri BAĞCI

Üyeler

:

Yıldız SEFERİNOĞLU

 

 

Kenan YAŞAR

 

 

Ömer ÇINAR

 

 

Metin KIRATLI

Raportör

:

Mustafa Erdem ATLIHAN

Başvurucu

:

Doğan ÖZKAN

Vekili

:

Av. Nermin KAPLAN

 

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru; bir toplantının dağıtılması sırasında kolluğun uyguladığı fiziksel şiddet sonucu meydana gelen yaralanma ve bu olay hakkında yürütülen ceza soruşturmasının etkisizliği nedeniyle kötü muamele yasağının, barışçıl yapılan toplantının kolluk görevlilerince dağıtılması nedeniyle de toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

2. Başvurucu olay tarihinde İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi (Dernek) üyesidir. Başvurucu, anlatımına göre yirmi dört yıl önce emniyet güçlerinin gözetimindeyken bazı şahısların kaybolmasına dikkat çekmek ve bu kişilerin bulunmasını sağlamak amacıyla 12/10/2019 tarihinde gerçekleştirilen basın açıklamasına katılmak istemiştir. Anılan etkinlik 7/5/1995 tarihinden itibaren her cumartesi günü gerçekleştirilmektedir.

3. Kolluk görevlilerince düzenlenen Müzakere Tutanağı'na göre olay günü basın açıklamasından önce Derneğin İstanbul Şubesi Başkanı ile görüşülerek yapılacak olan basın açıklamasında Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından yürütülmekte olan Barış Pınarı Harekâtı ile ilgili "savaş", "işgal" gibi kelimelerin kullanılması ve bu operasyonla ilgili olumsuz söylemlerde bulunulması hâlinde basın açıklamasının yapılmasının engelleneceği bilgisi verilmiştir.

4. Kolluk görevlilerince düzenlenen Yakalama Tutanağı'na göre olay günü saat 11.25 sıralarında kolluk görevlileri tarafından Derneğin İstanbul Şubesi Başkanı ile görüşülerek İstanbul Valiliği tarafından basın açıklaması düzenlenmesi uygun görülen yerler hakkında bilgilendirme yapılmış ve basın açıklamasının amacı dışına çıkmaması gerektiği, amaç dışına çıkılması hâlinde ise gerekli müdahalenin yapılacağı uyarısında bulunulmuştur. Yüz kişilik grup saat 12.00 sıralarında Dernek binası önünde basın açıklamasına başlamıştır. İstanbul Şubesi Başkanı'nın okuduğu açıklama metninde güvenlik güçlerinin yürüttüğü Barış Pınarı Operasyonu ile ilgili "Savaş herkes için kan ve gözyaşıdır, savaş ölümdür, insanlığın ortak vicdanının savaşı reddetmesi bu yüzdendir." ifadesinin geçmesi üzerine polis uyarıda bulunmuş ve kolluk görevlileri grubu süpürerek uzaklaştırmak istemiştir. Dağılmamakta ısrar eden ve kolluk görevlilerine direnen başvurucu ile Ş.K. artan nispette zor kullanılmak suretiyle yakalanmıştır. Yapılan üst aramasında başvurucu üzerinde bir suç unsuruna rastlanmamış, yapılan Genel Bilgi Toplama (GBT) sorgusunda aranan şahıs olmadığı tespit edilen başvurucu, gerekli yasal işlemlerin devamı için doktor raporu alınarak polis merkezine götürülmüştür.

5. Soruşturma dosyasında bulunan CD İzleme Tutanaklarına göre başvurucunun şiddete başvurduğuna dair bir görüntü tespit edilememiştir. Kolluk, başvurucu hakkında görevi yaptırmamak için direnme suçundan tahkikat evrakı düzenlemiştir. Şüpheli sıfatıyla aynı gün alınan ifadesinde başvurucu, basın açıklaması sırasında birden olay yerinde bir arbede yaşandığını, polisin gruba müdahale ettiğini, bu müdahale sırasında gözaltına alınarak merkeze getirildiğini ve bu işlemlere karşı herhangi bir fiziksel tepki vermediğini dile getirmiştir. Kolluk tarafından şüpheli sıfatıyla ifadesi alınan Ş.K. da benzer şekilde polise direnmediklerini beyan etmiştir. Başvurucu yine dosya içinde bulunan tutanağa göre aynı gün saat 16.37'de serbest bırakılmıştır. Bu anlatılanlar dışında, başvurucu hakkında görevi yaptırmamak için direnme suçunu işlediğinden bahisle herhangi bir adli işlem yapılmamıştır.

6. Başvurucu hakkındaki sağlık raporları şöyledir:

i. Olay günü düzenlenen genel adli muayene raporunda "Omuzda ağrı ve hassasiyet, boyunda ağrı ve hassasiyet ve sağ bacakta ağrı" tespitlerine yer verilmiştir.

ii. 22/10/2019 tarihli İstanbul Adli Tıp Şube Müdürlüğü raporunda, yapılan muayenesinde haricî lezyon olmadığı, başvurucunun boyun ve kolunda ağrı tarif ettiği belirtilmiştir.

7. Başvurucu, 22/10/2019 tarihli dilekçe ile, yapılmak istenen basın açıklamasına güç kullanarak müdahalede bulunan kolluk görevlileri hakkında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına (Başsavcılık) suç duyurusunda bulunmuştur. Müşteki sıfatıyla verdiği ifadesinde başvurucu; basın açıklamasının okunmaya başlanmasından kısa bir süre sonra, açıklamada "savaş" sözcüğünün geçmesiyle birlikte güvenlik güçlerinin hiçbir uyarı yapmaksızın kitleye ölçüsüz ve aşırı güç kullanmak suretiyle saldırdığını, bu saldırıda çok sayıda göz yaşartıcı gaz ve plastik mermi kullandığını ve kalkanlarla insanları sıkıştırarak yere düşürdüğünü, insanların ezildiğini, polislere hitaben "Ne yapıyorsunuz? Durun!" demesi üzerine kendilerine verilen talimat gereğince polislerin onu kollarından çekip boğma manevrası yaparak yere yatırdığını, ellerini arkadan kelepçeleyerek gözaltı aracına götürdüğünü iddia etmiştir.

8. Başsavcılık 25/10/2019 tarihinde, söz konusu kötü muamele iddiasına ilişkin olarak 2/12/1999 tarihli ve 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun uyarınca ön inceleme yaptırılmak suretiyle soruşturma izni sürecinin işletilmesini İstanbul Valiliğinden (Valilik) talep etmiştir. Başsavcılık yazısında isnat edilen eylemin niteliğine dair görevi kötüye kullanma değerlendirmesi yapılmıştır. Valilik 4/12/2019 tarihli işlemle olay tarihinde cumartesi anneleri olarak adlandırılan gruba emniyet mensuplarınca keyfî müdahalede bulunulduğunu ya da görevin kötüye kullanıldığını gösterir bir durum olmaması, bahsi geçen grupla açıklama öncesi konu müzakere edilmesine rağmen grubun her hafta yaptığı basın açıklamaları haricinde bir konu üzerinde açıklama yapmak istemesi sonucu müdahale edildiği gerekçesiyle soruşturma izni vermemiştir. Başvurucunun söz konusu karara yaptığı itiraz İstanbul Bölge İdare Mahkemesi 1. İdari Dava Dairesi (Bölge İdare Mahkemesi) tarafından 27/2/2020 tarihinde reddedilmiştir.

9. Başsavcılık 29/6/2020 tarihinde, soruşturma izni verilmemesi nedeniyle dosyanın işlemden kaldırılmasına itiraz yolu kapalı olmak üzere karar vermiştir.

10. Başvurucu, Bölge İdare Mahkemesi kararını 4/5/2020 tarihinde öğrenmesinin ardından 10/7/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur (COVID-19 tedbirleri kapsamında yargı alanındaki sürelerin 25/3/2020 tarihli ve 7226 sayılı Kanun ile 29/4/2020 tarihli ve 2480 sayılı Cumhurbaşkanı kararı ile 13/3/2020 tarihinden 15/6/2020 tarihine kadar durdurulduğu dikkate alındığında başvurunun süresinde yapıldığı anlaşılmıştır.).

11. Başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

II. DEĞERLENDİRME

A. Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Düzenleme Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

12. Başvurucu; yıllar önce kolluk güçlerinin nezaretinde kaybolanların yakınları ile kayıp kişilerin bulunmasını sağlamak ve bu soruna dikkat çekmek amacıyla yapılmak istenen basın açıklamasına Dernek üyesi sıfatıyla katılmak istediğini ancak yapılan barışçıl basın açıklamasının amacı dışına çıktığı gerekçesiyle etkinliğe katılanlara yönelik olarak güvenlik görevlilerinin orantısız güç kullanarak müdahale ettiğini, bu nedenle ifade özgürlüğü ile toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Adalet Bakanlığı (Bakanlık) görüşünde; öncelikle olaya ilişkin sürece ve konuya ilişkin insan hakları yargısı içtihadına yer verilmiş, başvurucunun usuli güvencelerden yararlandığı ve itirazlarını sunabildiği ifade edilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.

13. Başvuru, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı kapsamında incelenmiştir.

14. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

15. Başvurucunun katıldığı toplantının kamu görevlileri tarafından engellenmesi toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına müdahale teşkil etmektedir. Bu müdahalenin Anayasa'nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, Anayasa'nın ilgili maddesinde belirtilen nedenlere dayanma ve demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olma şartlarını sağlayıp sağlamadığının belirlenmesi gerekir.

16. Başvurucunun katıldığı toplantıya güvenlik görevlilerinin dağıtma suretiyle müdahale etmesinin nedeninin basın açıklanmasında dile getirilen bazı ifadeler olduğu anlaşılmaktadır (bkz. § 4). Bu durumda toplantıya müdahale edilmesinin nedeninin önceden bildirimde bulunulmaması, bildirimde belirtilen amacın dışına çıkılması veya yasaklama kararına uyulmaması, toplantıda suç işlenmesi yahut toplantının barışçıl olmaktan çıkması gerekçelerine dayandığı görülmüştür. Şu hâlde toplantıyı dağıtma suretiyle gerçekleştirilen müdahalenin kanuni dayanağının bulunduğu net değildir. Bununla birlikte eldeki başvurunun koşulları dikkate alındığında incelemeye devam edilmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

17. Başvurucuya toplantı sırasında müdahale edilmesinin Anayasa'nın 34. maddesinin ikinci fıkrasındaki kamu düzeninin korunmasına yönelik olduğu ve meşru bir amaç taşıdığı sonucuna varılmıştır (benzer yöndeki karar için bkz. Özge Özgürengin B. No: 2014/5218, 19/4/2018, §§ 101, 102).

18. Anayasa'nın 34. maddesinde düzenlenen toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı, Anayasa'nın 25. ve 26. maddelerinde düzenlenen ifade özgürlüğünün özel biçimidir. Bu kapsamda kendine özgü özerk işlevine ve uygulama alanına rağmen toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmeli, dolayısıyla ifade özgürlüğünün siyasi ve kamu yararını ilgilendiren konularda sınırlandırılmasının daha dar kapsamda olması toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının uygulamasında da gözetilmelidir. Bu sebeple demokratik bir toplumda güvence altına alınan temel haklardan biri olan bu hak dar yorumlanmamalıdır (Ali Rıza Özer ve diğerleri [GK], B. No: 2013/3924, 6/1/2015, § 115; Ali Ulvi Altunelli [2. B.], B. No: 2014/11172, 12/6/2018, § 95). Hukukun üstünlüğüne dayalı demokratik bir toplumda, mevcut düzene itiraz eden ve barışçıl yöntemlerle gerçekleştirilmesi savunulan siyasi fikirlerin toplantı özgürlüğü ve diğer yasal araçlarla ifade edilebilmesi imkânı kişilere verilmelidir (Ali Rıza Özer ve diğerleri, § 117; Ali Ulvi Altunelli, § 96).

19. Hükûmetin politikaları ile ilgili olarak bireylerin tepkilerini barışçıl yöntemlerle ortaya koymaları çoğulcu demokrasilerin karakteristik özelliğidir. Bu kapsamda siyasi konulardaki fikir ayrılıklarında azınlık veya muhalif düşüncelerin ifade edilebilmesine fırsat verilmesi demokratik bir devletin yükümlülüğüdür. Devletin barışçıl amaçlarla yapılan toplantı düzenleme ve toplantıya katılma özgürlüğünü korumakla kalmaması, ayrıca bu hakkın kullanımını engelleyen makul olmayan dolaylı sınırlamalar koymaması da gerekir (Mehmet Mutlu [1. B.], B. No: 2014/18240, 18/4/2018, § 87; Özge Özgürengin, § 103; Ali Ulvi Altunelli, § 100).

20. Barışçıl amaçlarla bir araya gelmiş kişilerin toplantı hakkını kullanırken kamu düzeni açısından tehlike oluşturmayan ve şiddet içermeyen davranışlarına devletin sabır ve hoşgörü göstermesi çoğulcu demokrasinin gereğidir (Osman Erbil [2. B.], B. No: 2013/2394, 25/3/2015, § 54; Dilan Ögüz Canan [GK], B. No: 2014/20411, 30/11/2017, § 36). Anayasa Mahkemesi, kanunlarda öngörülen usullere tam olarak uyulmamasının toplantı veya gösteri yürüyüşünün barışçıl niteliğini tek başına ortadan kaldırmadığını değerlendirmiş ve bu durumun varlığını toplanma hakkına müdahale için yeterli görmemiştir (Dilan Ögüz Canan, § 41; Ali Rıza Özer ve diğerleri, § 119).

21. Anayasa'nın 34. maddesinin ikinci fıkrası kapsamında kamu otoritelerinin toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının sınırlandırılmasında belirli bir takdir alanına sahip olduğu açıktır. Ancak bu takdir alanının Anayasa'nın 13. maddesi uyarınca Anayasa'nın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve laik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olarak kullanılmaması gerekir. Bu bağlamda toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına ilişkin iddiaları incelerken Anayasa Mahkemesinin görevi, ilgili kamu otoritelerinin takdir payını makul, dikkatli ve iyi niyet çerçevesinde kullanıp kullanmadığını değerlendirmektir (Mehmet Mutlu, § 88; Özge Özgürengin, § 104; Ali Ulvi Altunelli, § 101).

22. Bu durumda Anayasa Mahkemesinin denetleyeceği ilk husus, toplantı ve gösteri yürüyüşünün sonlandırılması için zorlayıcı toplumsal bir gereksinim olup olmadığı ve kamu makamlarının bu yöndeki değerlendirmelerinin gerçeklik değeri taşıyıp taşımadığıdır (krş. için bkz. Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri [GK], B. No: 2014/920, 25/5/2017, § 88). Gerçeklik değeri sadece Anayasa'nın 34. maddesinin ikinci fıkrasında sayılan durumların gerçekleşip gerçekleşmediğini değil bu yönde bir tehlikenin olup olmadığını da kapsamaktadır (Mehmet Mutlu, § 89).

23. Barışçıl şekilde toplanan kişilere yapılan müdahalelerin demokratik toplumda kamu düzeninin korunması açısından gerekli olduğunun, müdahalenin kamu düzeninin bozulması veya bozulma tehlikesinin ortaya çıkması sebebiyle yapıldığının veya katılımcıların bu anayasal haklarını kullanırlarken hak ve özgürlüklerin gerektirdiği ödev ve sorumluluklara uygun davranmadıklarının yetkili mercilerce polis raporlarında, iddianamelerde veya derece mahkemelerinin karar gerekçelerinde gösterilmesi gerekir (Dilan Ögüz Canan, § 53).

24. Başvurucu, üyesi olduğu Derneğin binası önünde yapılması planlanan basın açıklamasına katılmak istemiştir. Bu toplantı (bkz. § 2) yaklaşık yirmi beş yıla yayılan ve tekrarlanan bir protesto gösterisidir.

25. Somut olayda basın açıklamasında "Savaş herkes için kan ve gözyaşıdır, savaş ölümdür, insanlığın ortak vicdanının savaşı reddetmesi bu yüzdendir." ifadesinin kullanılması üzerine polis toplantının amacı dışına çıktığı sonucuna ulaşmış ve katılımcılardan dağılmalarını istemiştir. Katılımcıların devam etme iradesi göstermesi üzerine kolluk görevlileri toplantıya müdahale etmiştir (bkz. § 4).

26. Kalabalık; süpürme hareketi olarak tanımlanan şekilde, kolluk görevlilerince bedensel kuvvet ve kalkan kullanılmak suretiyle iteklenerek dağıtılmaya çalışılmıştır. Başvurucunun veya diğer göstericilerin açıklama esnasında veya sonrasında kolluk müdahalesini gerektiren şiddet eylemlerine başvurduğuna ilişkin veri mevcut değildir. Kolluk tarafından düzenlenen Yakalama Tutanağı'nda veya CD İzleme Tutanaklarında toplantının şiddete evrildiği, bu nedenle barışçıl olmaktan çıktığına ilişkin bir tespit yapılmamıştır.

27. Yakalama Tutanağı'na göre basın açıklamasının amacı dışına çıkmasına yol açan ifade "Savaş herkes için kan ve gözyaşıdır, savaş ölümdür, insanlığın ortak vicdanının savaşı reddetmesi bu yüzdendir." şeklindedir. Bu noktadasarf edilen bazı görüş ve ifadelerin kamu gücünü kullanan organlar nazarında kabul edilemez görülse bile hukukun üstünlüğüne dayanılarak oluşturulan demokratik bir toplumda kurulu düzene, politikalara ve uygulamalara karşı çıkan veya kamu gücünü kullanan organların eylemlerinin eleştirildiği, onların kabul edilemez bulunduğu fikirlerin serbestçe açıklanmasını gerektirir (Mehmet Ali Aydın [GK], B. No: 2013/9343, 4/6/2015, § 69; Ayşe Çelik [2. B.], B. No: 2017/36722, 9/5/2019, § 53). Başvuruya konu basın açıklamasında dile getirilen düşüncelere müdahale edilmesi ya da bu tür düşünceleri destekleyenlerin şu veya bu sebeplerle cezalandırılması özgür tartışma ortamına ulaşılmasını, dolayısıyla çoğulculuğun sağlanmasını imkânsız hâle getirir.

28. Aynı doğrultuda kamu otoritelerinin -kamu gücünü kullandıkları için- kabul edilebilir eleştiri sınırlarının özel bireylere nazaran çok daha geniş olduğu da unutulmamalıdır. Demokratik bir sistemde, kamu otoritelerinin eylemlerinin ve ihmallerinin yalnızca yasama ve yargı organlarının değil aynı zamanda kamuoyunun da sıkı denetimi altında olduğu her zaman gözönünde bulundurulmalıdır (Ergün Poyraz (2) [GK], B. No: 2013/8503, 27/10/2015, § 69). Başvurucunun katıldığı basın açıklamasını, kamuoyunun idarenin politikalarına karşı denetiminin bir parçası olarak kabul etmemek için hiçbir neden bulunmamaktadır. Ayrıca Anayasa Mahkemesi birçok kararında devlet yetkililerini veya toplumun bir bölümünü rahatsız eden düşüncelerin demokratik bir toplum için şart olan çoğulculuk, hoşgörü ve açık fikirliliğin gereklerinden olduğunu da teyit etmiştir (Fatih Taş [GK], B. No: 2013/1461, 12/11/2014, § 94; Bejdar Ro Amed [2. B.], B. No: 2013/7363, 16/4/2015, § 63).

29. Yukarıda yapılan değerlendirmeler ışığında belli sayıda kişinin fikirlerini dile getirmek amacıyla katıldığı barışçıl bir toplantıya sırf yapılan açıklamanın amacı dışına çıktığından bahisle yapılan müdahalenin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığını kabul etmek mümkün olmamıştır. Şiddete evrilmeyen barışçıl toplantılara kamu makamlarınca daha fazla hoşgörü gösterilmelidir. Dolayısıyla başvuruya konu müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olarak kabul edilemeyeceği sonucuna ulaşılmıştır.

30. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 34. maddesinde güvence altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

B. Kötü Muamele Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

31. Başvurucu;kolluk görevlilerinin gerekmediği hâlde kendisine güç kullandığını, bu fiziksel şiddet nedeniyle raporlarla belgelenen yaralanması olmasına rağmen güç kullanan kamu görevlileri hakkında soruşturma yürütülmediğini, kamu görevlileri hakkında soruşturma izni verilmemesine yönelik karara yaptığı itirazın reddedildiğini belirterek kötü muamele yasağının ihlal edildiğini iddia etmiştir.

32. Başvuru,kötü muamele yasağı kapsamında incelenmiştir.

33. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan kötü muamele yasağının usul boyutunun ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

34. Anayasa Mahkemesinin kural olarak şikâyete konu eylemin soruşturma makamlarınca hukuki nitelendirilmesine müdahale etmesi düşünülemez ise de söz konusu nitelendirme nedeniyle kötü muamele şikâyetlerinin araştırılmaması Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağı bakımından sorun oluşturur (Bülent Gök [1. B.], B. No: 2016/15227, 20/10/2021, § 51).

35. Kolluk görevlilerinin güç kullanımından kaynaklanan kötü muamele şikâyetlerinin aslında 4483 sayılı Kanun'un 2. maddesinin son fıkrası kapsamında kalması nedeniyle 2/1/2003 tarihinden itibaren izne tabi olmayıp resen soruşturulması gerektiği Anayasa Mahkemesinin Erdal Sarıkaya ([GK], B. No: 2017/37237, 17/3/2021, § 126) kararında değerlendirilmiştir. Bu itibarla somut olayda kolluk görevlilerinin gereksiz ve/veya orantısız güç kullanımı sonucu yaralandığını iddia eden başvurucunun şikâyetlerinin Başsavcılıkça hatalı olarak görevi kötüye kullanma şeklinde nitelendirilerek gerekmediği hâlde soruşturma izni prosedürü işletildiği, dolayısıyla kolluk görevlileri hakkında ceza soruşturması yapılmadığı görülmüştür (aynı yöndeki değerlendirme için bkz. Bülent Gök, § 52).

36. Neticede kolluk görevlilerince gerçekleştirildiği iddia edilen yaralama eylemiyle ilgili olarak soruşturma makamlarınca resen ve derhâl hareket etme yükümlülüğüne aykırı davranılarak maddi gerçeğin araştırılması bakımından gereken özenin gösterilmediği anlaşılmıştır.

37. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağının usul boyutunun ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

Ömer ÇINAR bu sonuca katılmamıştır.

38. Başsavcılık, başvurucunun şikâyeti hakkında genel soruşturma hükümlerine göre soruşturma yürütmesi gerekirken Valilikten soruşturma izni istemiş ve bu iznin verilmemesi üzerine dosyanın işlemden kaldırılmasına karar vermiştir. Dolayısıyla başvurucununşikâyetinin esası Başsavcılıkça incelenmemiştir. Bu durumda kötü muamele yasağının maddi boyutunun ihlal edildiğine ilişkin iddianın ilk elden Anayasa Mahkemesince incelenmesi, bireysel başvurunun ikincillik ilkesiyle bağdaşmayacaktır. Bu nedenle anılan iddia hakkında bu aşamada inceleme yapılamamıştır.

III. GİDERİM

39. Başvurucu; ihlalin tespiti, yeniden soruşturma yapılması ile miktar belirtmeksizin maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

40. Başvuruda tespit edilen anayasal hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmasında hukuki yarar ve zorunluluk bulunmaktadır. Anayasa'nın 148. ve 153. maddeleri ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. ve 66. maddeleri uyarınca ihlal kararının gönderildiği soruşturma mercilerince yapılması gereken iş, yeniden soruşturma işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2) [1. B.], B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

41. Öte yandan ihlalin niteliği dikkate alınarak başvurucuya net 150.000 TL manevi tazminat ödenmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır. Başvurucu, maddi zarara ilişkin olarak bilgi/belge sunmadığından maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.

IV. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Kötü muamele yasağının usul boyutunun ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,

2. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,

B. 1. Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağının usul boyutunun İHLAL EDİLDİĞİNE Ömer ÇINAR'ın karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,

2. Anayasa'nın 34. maddesinde güvence altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE OYBİRLİĞİYLE,

C. Kararın bir örneğinin kötü muamele yasağının usul boyutunun ve toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmak üzere İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına (Sor. No: 2019/176257) GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvurucuya net 150.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,

E. 446,90 TL harç ve 30.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 30.446,90 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

F. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 15/4/2025tarihinde karar verildi.

 

 

 

KARŞIOY

Başvurucu, barışçıl yapılan toplantı ve gösteri yürüyüşünün dağıtılması nedeniyle toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının, fiziksel şiddete maruz kalması sonucu meydana gelen yaralanma nedeniyle yürütülen etkisiz soruşturma nedeniyle de kötü muamele yasağınınihlal edildiğini ileri sürmüş, Sayın Mahkemece çoğunluk tarafından başvurucunun, Anayasanın 17. maddesinde yer alan kötü muamele yasağının usul boyutunun ve Anayasanın 34. maddesinde güvence altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının ihlali açısından çoğunluk görüşüne katılmakla birlikte, aşağıda belirtilen gerekçelerle Anayasanın 17. maddesinde güvence altına alınan kötü muamele yasağının usul boyutunun ihlal edildiği yönündeki çoğunluk görüşüne katılmıyorum. Şöyle ki;

Anayasa’nın 17. maddesinde herkesin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkı güvence altına alınmış, kimseye işkence ve eziyet yapılamayacağı, kimsenin insan haysiyetiyle bağdaşmayan ceza veya muameleye tabi tutulamayacağı düzenlenmiştir. Söz konusu düzenleme ile insan onurunun korunması amaçlanmıştır. Bununla birlikte Anayasa Mahkemesinin içtihatlarında, her kötü muamele iddiasının Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının getirdiği korumadan yararlanamayacağı, kötü muamele konusundaki iddiaların uygun delillerle desteklenmesi gerektiği açıkça vurgulanmıştır (Mehmet Arslan Başvurusu B. No: 2019/791, R.G. Tarih ve Sayı: 1/2/2022-31737). Bu çerçevede somut olay değerlendirildiğinde, kolluk görevlileri grubu süpürerek uzaklaştırmak istemiş, kolluk görevlilerine direnen ve dağılmamakta ısrar eden başvurucu zor kullanmak suretiyle yakalanmıştır. Olay günü düzenlenen sağlık raporunda başvurucunun “omuzda ağrı ve hassasiyet, boyunda ağrı ve hassasiyet, sağ bacakta ağrı” tespitlerine yer verilmiş, yine 22.10.2019 tarihli İstanbul Adli Tıp Şube Müdürlüğü raporunda, başvurucunun yapılan muayenesinde lezyon olmadığı, başvurucunun boyun ve kolunda ağrı tarif ettiği belirtilmiştir.

Buna göre, başvurucunun kolluk görevlilerinin müdahalesi esnasında ya da sonrasında kötü muameleye maruz kaldığı hususunda (fiziken görülebilen) bir lezyon olmadığı gibi, toplantı ve gösteri yürüyüşünün dağıtılması sırasında çıkan arbedede dağılmamakta ısrar eden başvurucuya uygulanan zor kullanmanın orantılı olduğu görülmektedir. Başvurucu gözaltı sonrasında sağlık muayenesine tabi tutulmuş olup, bu süre zarfında kötü muameleye maruz kaldığına dair bir iddiası da bulunmamaktadır. Başvurucu hakkında dosya kapsamında adli tıp raporu da alınmıştır. Söz konusu raporlarda yapılan tespitlerin sübjektif nitelikte olduğu nazara alındığında, artık kolluk tarafından güç kullanımının kaçınılmaz ve orantılı olup olmadığı hususlarında değerlendirme yapılması için, kolluk görevlilerinin ya da tanıkların dinlenilmesine ya da olay yeri kamera kayıtlarının incelenmesine gerek bulunmamaktadır.

Yukarıda belirtilen nedenlerle başvurucunun Anayasanın 17. maddesinde güvence altına alınan kötü muamele yasağının usul boyutunun ihlal edilmediği kanaatinde olduğumdan aksi yöndeki çoğunluk görüşüne katılmıyorum.

 

 

 

 

Üye

Ömer ÇINAR

 

 

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim İkinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal)
Künye
(Doğan Özkan [2. B.], B. No: 2020/22646, 15/4/2025, § …)
   
Başvuru Adı DOĞAN ÖZKAN
Başvuru No 2020/22646
Başvuru Tarihi 10/7/2020
Karar Tarihi 15/4/2025
Resmi Gazete Tarihi 1/2/2022 - 31737

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, bir toplantının dağıtılması sırasında kolluğun uyguladığı fiziksel şiddet sonucu meydana gelen yaralanma ve bu olay hakkında yürütülen ceza soruşturmasının etkisizliği nedeniyle kötü muamele yasağının, barışçıl yapılan toplantının kolluk görevlilerince dağıtılması nedeniyle de toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Kötü muamele yasağı Toplantı ve gösteri yürüyüşüne güç kullanarak müdahale İhlal Yeniden soruşturma
Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı Toplantı ve gösteri yürüyüşü İhlal Manevi tazminat
İhlal Yeniden soruşturma
İhlal Manevi tazminat
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi