TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
TASFİYE HALİNDE PREKONSA PREFABRİKE KONUT SANAYİİ A. Ş. BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2020/24136)
Karar Tarihi: 2/4/2024
Başkan
:
Hasan Tahsin GÖKCAN
Üyeler
Recai AKYEL
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
İrfan FİDAN
Yılmaz AKÇİL
Raportör
Olcay ÖZCAN
Başvurucu
Tasfiye Halinde Prekonsa Prefabrike Konut Sanayii A.Ş.
Vekili
Av. Nursel KARAASLAN
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, bedelsiz terk edilen taşınmazların iadesi talebinin reddi nedeniyle mülkiyet hakkının, mahkeme kararlarında ilgili ve yeterli gerekçe bulunmaması nedeniyle de gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 27/8/2020 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu şirket Ankara'nın Çankaya ilçesi Karakusunlar mahallesinde bulunan 86, 87 ve 7427 sayılı parsel sayılı taşınmazlarda hisseli maliktir.
9. Ankara İdare Heyetinin (İdare Heyeti) 6/6/1978 tarihli kararı ile 86, 87 ve 7427 sayılı parsel sayılı taşınmazlar ile diğer bazı taşınmazların birlikte ifraz ve tevhidine karar verilmiştir. Karar içeriğinde özetle:
i. Anılan yerde bulunan 86, 87 ve 7427 parsel sayılı taşınmazlar ile 49, 92 ve 93 parsellerde Sınırlı Sorumlu D. Toplu Konut Yapı Kooperatifleri Birliğine (D. Toplu Konut) ait parselasyon haritasının kooperatif tarafından tetkik ve tasdikinin talep edildiği belirtilmiştir.
ii. Uygun olduğu değerlendirildiğinden 71200 plan numarası verildiği ve planla ilgili tapulama 7421 ve 7427 nolu parsellere ait ifraz-tevhidine ait 71370 nolu beyannamenin ekte sunulduğu, kooperatifin muvafakati gereğince düzenleme ortaklık payı dışında bağışlanan 54.197 m² bedelsiz olarak terkin, ayrıca umumi hizmetlere ayrılan 27.187 m² 13774 ada 1, ve 2, 13779 ada 1 ve 13780 ada 2 parsellerin de ilgili kamu kuruluşları adına bedelsiz olarak tescil edileceği ifade edilmiştir.
iii. Müdürlük Harita Şubesinin 6/6/1978 tarihli yazısı içeriğinden İmar ve İskan Bakanlığınca onanlı mevzii imar planındaki parsellere ait D. Toplu Konut tarafından düzenlenen 1/1000 ölçekli ekli 71200 nolu kesin plan ve dağıtım cetvelleri ile tapulama parsellerin ifraz ve tevhidine ait 71370 nolu beyannamelerin uygun olduğu ve kanuni gereğinin yapılması gerektiği belirtilmiştir.
10. Bu kararın ekinde yer alan 23/12/1977 tarihli Ankara 10. Noterliği taahhütnamesinde, D. Toplu Konut Karakusunlar köyü 49, 86, 87 ve 7427 sayılı parseller üzerine inşa edecekleri sosyal meskenler için hazırlanan imar planında belirtilecek olan ve kamu kuruluşlarına devir edilmesi gereken yerleri bedelsiz olarak ilgili kamu kuruluşlarına terk edeceklerini beyan ve taahhüt etmiştir. 26/12/1977 tarihli Ankara 10. Noterliği taahhütnamesinde ise başvurucu hisseleri bulunan Karakusunlar köyü 86 ve 87 parselleri, 49, 92, 93 ve 7427 sayılı parsellerle beraber toplu konut bölgesi olarak kabul ettiklerini ve D. Toplu Konut tarafından hazırlanan imar planında kamuya devredilmesi zorunlu olan yerleri bedelsiz olarak kamuya terk etmeyi kabul ve taahhüt ettiklerini ifade etmiştir.
11. İdare Heyetinin 6/6/1978 tarihli kararının ekinde yer alan Ankara Belediyesi İmar Müdürlüğünün 71200 nolu Düzenleme Sahasına İlişkin Düzenleme Ortaklık Payı ve Kamulaştırma Miktarı Hesap Cetvelinde (Hesap Cetveli) toplam sahanın 198.790 m² olduğu, 108.935 m²nin imar parseline ve kalan 89.855 m²nin kamu hizmetine ayrıldığı anlaşılmaktadır. Kamu hizmetine ayrılan kısımdan 35.658 m² düzenleme ortaklık payı, kalan 54.197 m² ise kamulaştırılması gerekli alan olarak düzenlenmiştir. Tüm alana oranla kamu hizmetine ayrılan kısmın % 45,65 olarak belirlendiği anlaşılmaktadır. Ayrıca Hesap Cetvelinde özetle:
i. 86 nolu parselde düzenlemeye girecek alan 37.800 m², imar parseline tahsis edilen alan 20.544 m², düzenleme ortaklık payı 6.848 m² ve kamulaştırılan alan 10.408 m² olarak ifade edilmiştir.
ii. 87 nolu parselde, düzenlemeye girecek alan 39.800 m², imar parseline tahsis edilen alan 21.631 m², düzenleme ortaklık payı 7.210 m² ve kamulaştırılan alan 10.959 m² olarak belirtilmiştir.
iii. 7427 nolu parselde, düzenlemeye girecek alan 56.130 m², imar parseline tahsis edilen alan 30.506 m², düzenleme ortaklık payı 10.169 m² ve kamulaştırılan alan 15.455 m² olarak ifade edilmiştir.
12. Hesap cetveli ekinde yer verilen belgelere göre düzenleme ortaklık payı dışında kalan ve kamulaştırılan alan olarak belirtilen kısımlar 25/10/1978 tarihinde bedelsiz olarak tapudan terk edilmiştir.
13. Başvurucu 29/11/2016 tarihinde Çankaya Belediye Başkanlığına (İdare) başvurmuş ve İdare Heyetinin 6/6/1978 tarihli imar uygulaması sonucunda düzenleme ortaklık payı kesintisi içinde olmayan 9.649 m² alanın fazladan alındığını belirterek bu kısmın iadesini veya buraya isabet eden rayiç bedelin ödenmesini talep etmiştir. Başvurucu dilekçesinde ayrıca, 6785 sayılı Kanun gereği en fazla % 25 oranında düzenleme ortaklık payı alınabileceği hâlde yanlış uygulama ile % 45,65 düzenleme ortaklık payı alındığını, imar dosyasında düzenleme ortaklık payı oranının % 18,1 olduğunu tespit ettiklerini, diğer hissedarlardan bu şekilde kesinti yapılmasına rağmen kendisinden yüksek oranda kesinti yapıldığını ileri sürmüştür.
14. İdare başvurucunun talebini 27/12/2016 tarihinde reddetmiştir. İdare ret gerekçesinde, kadastral parsellerden alınan düzenleme ortaklık payının %25'i aşması nedeniyle düzenleme ortaklık payı fazlası kısımların Hesap Cetvelinde kamulaştırılacak alan olarak gösterildiğini, bu kısımların başvurucu ve D. Toplu Konut tarafından verilen taahhütlere istinaden bedelsiz olarak terk edildiğini ve 25/10/1978 tarihinde başvurucu ve D. Toplu Konutun bu kısımları tapudan terkin ettiklerini belirtmiştir. Tapudan rızaları ile terkin edilen bu kısımların yeniden özel mülke dönüştürülmesinin hukuken mümkün olmadığını ifade etmiştir.
15. Başvurucu İdarenin ret işleminin iptali ve 50.000 TL'nin başvuru tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte ödenmesi talebiyle 21/3/2017 tarihinde Ankara 14. İdare Mahkemesinde (İdare Mahkemesi) dava açmıştır. Dava dilekçesinde başvurucu, idari yargı içtihatlarında bedelsiz terke ilişkin kısmın da düzenleme ortaklık payına dahil edilen kısım içinde değerlendirildiğini ve dolayısıyla kanun gereği alınması gerekli % 25 oranının çok üzerinde % 45,65 oranında kesinti yapıldığını ileri sürmüştür. Söz konusu imar uygulaması kapsamında bulunan ve başka kişilere ait olan 92 parselle ilgili davada Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin (5. Hukuk Dairesi) 25/2/2016 tarihli ve E.2015/14639, K.2016/3510 kararı ile parselasyon işlemi yapılmadan önce verilen taahhüdün geçersiz olduğunun tespit edildiğini, ayrıca 7427 sayılı parselle ilgili verilen taahhüt bulunmadığını iddia etmiştir.
16. Başvurucunun dava dilekçesinin ekinde sunduğu 5. Hukuk Dairesi kararı incelendiğinde, kamulaştırmasız el atılan taşınmazların bedelinin tahsili talebine ilişkin davanın ilk derece mahkemesi tarafından reddedildiği belirtilmiştir. 6/6/1978 tarihli İdare Heyeti kararı ile onaylanan 71200 nolu parselasyon planında dava konusu 92 parsel sayılı taşınmazın 1.460 m² kısmı ile 93 parsel sayılı taşınmazın 7.572 m² kısmının kamulaştırılacak alan olarak ayrıldığı, taşınmazların halen bu miktarlar ile tapuda yaşadığı ve taşınmazlara oyun alanı, çocuk bahçesi ve yol yapılarak el atıldığı ifade edilmiştir. Muris H. T.'nin Ankara 1. Noterliğinin 29/12/1977 tarihli bedelsiz terke ilişkin taahhütnamesinin parselasyon planının onaylanıp ilan edilerek kesinleşmesinden önce düzenlendiğine işaret edilmiştir. Soyut şekilde yapılan taahhütnamenin geçerli kabul edilemeyeceği belirtilmiş ve davanın reddine karar verilmesinin yerinde olmadığı ifade edilmiştir.
17. İdare Mahkemesi 5/5/2017 tarihinde davayı süre aşımı nedeniyle reddetmiştir. Başvurucunun istinaf başvurusunu değerlendiren Ankara Bölge İdare Mahkemesi 5. İdari Dava Dairesi (Bölge İdare Mahkemesi) 21/12/2017 tarihinde İdare Mahkemesi kararını kaldırmış ve yeniden karar verilmek üzere dava dosyasını mahkemesine geri göndermiştir.
18. İdare Mahkemesi yeniden yargılamaya başlamış ve yargılama sırasında bilirkişi incelemesi yaptırmıştır. 21/3/2019 tarihli bilirkişi raporunda özetle:
i. 9/7/1956 tarihli ve 6785 sayılı mülga İmar Kanunu'nun 42. maddesi ile kentlerin ihtiyacı olan imarlı arsa temini yanında sosyal donatı alanlarının kazandırılmasının hedeflendiği ve düzenleme ortaklık payı adı altında taşınmazların % 25 'ine kadar kesinti yapılabildiği belirtilmiştir. 6785 sayılı mülga Kanun'da düzenlenen bu oranın yetersiz kalması nedeniyle 3/5/1985 tarihli ve 3194 sayılı İmar Kanunu'nun yürürlüğe girdiği ve düzenleme ortaklık payı oranının %35'e çıkarıldığı, daha sonra ise 3/12/2003 tarihli ve 5006 sayılı İmar Kanunu ile İmar ve Gecekondu Mevzuatına Aykırı Yapılara Uygulanacak Bazı İşlemler ve 6785 Sayılı İmar Kanununun Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun ile yapılan değişiklik sonucunca düzenleme ortaklık payı oranının % 40'a çıkarıldığı ifade edilmiştir.
ii. Uyuşmazlığa konu imar uygulamasında düzenleme ortaklık payı kesintisinin %18,12, cetvellerde kamulaştırma sütununda gösterilen oranın %27,53 ve toplam kesinti miktarının %45,65 olduğu, 49, 86, 87, 92, 93 ve 7427 sayılı parsellerden eşit şekilde alındığı, anılan tarihteki düzenleme ortaklık payı sınırının %25 olduğu ve sınır içinde düzenleme ortaklık payı kesintisi yapıldığı belirtilmiştir.
19. İdare Mahkemesi 30/4/2019 tarihinde, düzenleme ortaklık payı oranının % 18,12 olarak belirlendiği ve yasal % 25 oranının aşılmadığı, noterde düzenlenen 26/12/1977 tarihli taahhütnamede bedelsiz terkin kabul edildiği ve imar uygulamasının tapuya tescil edilmesi için talepte bulunulması üzerine tapuda terkin işleminin yapıldığı ve bu terk işleminin usulüne uygun olduğu gerekçeleriyle davayı reddetmiştir.
20. Yapılan istinaf başvurusunu inceleyen Bölge İdare Mahkemesi 12/3/2020 tarihinde istinaf talebini kesin olarak reddetmiştir. Maliklerin taahhütname vererek kamuya terk edilecek alanları kabul etmesi sonucunda yaptırdıkları parselasyon planının idarece onaylanarak yansıtıldığını, taahhütnameden rücu anlamına da gelecek şekilde terk edilen taşınmazların bedelinin tazmini istemiyle açılan davanın hukuki dayanağının olmadığını ifade etmiştir.
21. Başvurucu 27/8/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
22. Başvurucu bireysel başvuru tarihinden sonra 1/9/2020 tarihinde temyiz talebinde bulunmuştur. Danıştay 6. Dairesi (Danıştay Dairesi) kararı 23/6/2022 tarihinde onamıştır. Kararın gerekçesinde özetle:
i. Başvurucunun İdare Heyetinin 6/6/1978 tarihli imar uygulaması sonucunda bedelsiz terk miktarının düzenleme ortaklık payı hesabına dahil edilmesi gerektiğine, verilen taahhütnamenin geçersiz olduğuna, söz konusu imar uygulamasının başvurucu tarafından verilen taahhütnameye dayanmadığına, 7427 parsel sayılı taşınmaza ilişkin taahhüdün bulunmadığına ve düzenleme ortaklık payı oranının yasal sınırın çok üstünde olduğuna ilişkin iddiaları bulunduğu belirtilmiştir. Bu iddiaları sahibi olduğu taşınmazlara yönelik imar uygulaması yapılması üzerine açacağı davada ileri sürmesi ve hukuka aykırı bir uygulama varsa belirtilen dava sonucunda verilecek karar ile durumun ortaya konulması gerektiği ancak işleme karşı dava açılmadığı ifade edilmiştir.
ii. Başvurucunun rıza gösterdiği anlaşılan idari işlem nedeniyle uğranıldığı ileri sürülen zararın tazmininin istenilmesine hukuken olanak bulunmadığı belirtilmiştir.
IV. İLGİLİ HUKUK
23. Taşınmazların tapudan bedelsiz terki sırasında yürürlükte bulunan 6785 sayılı mülga Kanun'un 42. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
''İmar ve yol istikamet planları hududu içindeki binalı ve binasız gayrimenkullerin; plana uygun şekilde inşaata elverişli hale getirilmesi için, gayrimenkul sahiplerinin muvafakati aranmaksızın birbirleriyle ve yol fazlası ile veya sair belediye, amme hükmi şahıslarıyla amme müesseslerine ait yerlerle birleştirerek, plan icaplarına göre, müstakilen veya şüyulu olarak parsellere ayırmaya ve bu yerleri yüzde yirmi beşe kadar noksanıyla sahiplerine dağıtmaya belediyeler salahiyetlidir.
...''
24. 3194 sayılı Kanun'un 18. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
''...
Belediyeler veya valiliklerce düzenlemeye tabi tutulan arazi ve arsaların dağıtımı sırasında bunların yüzölçümlerinden yeteri kadar saha, düzenleme alanındaki nüfusun kentsel faaliyetlerini sürdürebilmeleri için gerekli olan umumi hizmet alanlarının tesis edilmesi ve düzenleme dolayısıyla meydana gelen değer artışları karşılığında 'düzenleme ortaklık payı' olarak düşülebilir. Ancak, bu maddeye göre alınacak düzenleme ortaklık payları, düzenlemeye tabi tutulan arazi ve arsaların düzenlemeden önceki yüzölçümlerinin yüzde kırk beşini geçemez.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
25. Anayasa Mahkemesinin 2/4/2024 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Mülkiyet Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
26. Başvurucu, bedelsiz terk yapılmak suretiyle işlem tarihinde yürürlükte olan 6785 sayılı mülga Kanun'da düzenleme ortaklık payı için öngörülen % 25 oranının çok üzerinde kesinti yapılarak taşınmazlarına el konulduğunu ileri sürmüştür. Taşınmazın kamulaştırılması zorunlu alanlarda kullanılıp kullanılmadığının yargılama sırasında tespit edilmediğini ve bu konuda uzman bilirkişi incelemesi yapılmayarak ıslah imkanını kullanmalarının engellediğini iddia etmiştir. Taşınmazın kamulaştırılması zorunlu alanlara tahsis edildiği hâlde kamulaştırmadığını, yargı içtihatları ile bedelsiz terk edilen kısmın fazla alınan düzenleme ortaklık payına dahil olduğu kabul edilerek tazminatlara hükmedilmesine rağmen hatalı değerlendirme yapıldığını belirtmiştir. Başvurucu bu gerekçelerle adil yargılanma ve mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
27. Başvurucunun taşınmazlardan bedelsiz terk yoluyla alınan kısımlara ilişkin şikâyetlerinin özünün mülkiyet hakkını ilgilendirdiği anlaşıldığından şikâyetleri mülkiyet hakkı kapsamında incelenmiştir.
2. Değerlendirme
a. Genel İlkeler
28. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un geçici 1. maddesinin (8) numaralı fıkrası uyarınca Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinin başlangıç tarihi 23/9/2012 olup bu tarihten sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılan bireysel başvurular incelenebilir (Zafer Öztürk, B. No: 2012/51, 25/12/2012, § 17).
29. Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinin doğru olarak belirlenebilmesi için kesinleşen nihai işlem ve kararın tarihinin yanı sıra gerçekleştiği iddia edilen müdahalenin zamanının da doğru tespit edilmesi gerekir. Bu tespit yapılırken müdahaleyi oluşturan olaylar ve ihlal edildiği iddia edilen hakkın kapsamı birlikte değerlendirilmelidir (Agavni Mari Hazaryan ve diğerleri, B. No: 2014/4715, 15/6/2016, § 100; başka bir hak ile ilgili olmakla birlikte ilgisi nedeniyle bkz. Zeycan Yedigöl [GK], B. No: 2013/1566, 10/12/2015, § 31).
30. Mülkiyetten yoksun bırakma şeklindeki mülkiyet hakkına yapılan müdahaleler kural olarak anlık eylemler olup sürekli bir müdahale oluşturmaz (Agavni Mari Hazaryan ve diğerleri, § 114). Ancak bu kuralın bir istinası ise mevzuatta yeni bir başvuru yolunun bulunması ve bu başvuru yolunun zaman bakımından yetki alanında devam etmesi durumudur (benzer yöndeki karar için bkz. Emin Acar, B. No: 2014/333, 4/10/2017, § 55).
31. Anayasa Mahkemesi, taşınmazın tapusunun orman olduğu gerekçesiyle iptal edilmesi üzerine yapılan bir başvuruda mülkiyetten yoksun bırakmaya yol açan yargı kararının 23/9/2012 tarihinden önce kesinleştiğini belirterek mülkiyet hakkının ihlaline yönelik başvuruyu zaman bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez bulmuştur (Nurdan Sesiz, B. No: 2012/317, 16/4/2013, §§ 21-23).
32. Yine Agavni Mari Hazaryan ve diğerleri kararında başvurucuların uyuşmazlık konusu taşınmazın mülkiyetini 1958 yılında kaybettiklerine ve 1975 yılında bu işleme karşı açtıkları davanın da reddedildiğine vurgu yapılmıştır. Anayasa Mahkemesi bu sebeple başvurucuların mülkiyet hakkına konu ettikleri taşınmazla hukuki ilişkilerinin Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuruları incelemeye başladığı 23/9/2012 tarihinden kırk bir yıl önce kesilmiş olduğu ve daha sonra açtıkları davanın ise etkili ve başarı şansı sunan yeni bir hukuk yolu olmadığı gerekçeleriyle mülkiyet hakkına yönelik şikâyetin zaman bakımından yetkisi dışında kaldığı sonucuna varmıştır (Agavni Mari Hazaryan ve diğerleri, §§ 118-120).
33. Emine Görgülü (B. No: 2014/5871, 6/7/2017) kararında da başvurucu, vakıf evladı olduğunun tespiti ve vakfa mütevelli olarak atanması talebinin reddedilmesinden yakınmıştır. Anayasa Mahkemesi mülkiyet hakkına müdahale teşkil eden başvuruya konu mülhak vakfın mazbut vakıflar arasına alınmasına ilişkin sürenin fiilen 30/11/1965 tarihinde sona erdiğine işaret etmiştir. Sonuç olarak başvurucunun vakfa yönetici olarak atanma talebine ilişkin hukuk yolunun da başarı şansı bulunan, etkin bir başvuru yolu olmadığı vurgulayarak başvurunun zaman bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar vermiştir (Emine Görgülü, §§ 31-54).
b. İlkelerin Olaya Uygulanması
34. Somut olayda, 6/6/1978 tarihli İdare Heyeti kararı ile başvurucunun hissesi bulunan 86, 87 ve 7427 sayılı parsel sayılı taşınmazlar ile diğer kişilerin hisseleri bulunan 49, 92 ve 93 parselleri kapsayan alanda imar uygulaması yapılmıştır.
35. İmar uygulamasının eki 71200 nolu kesin plan ve dağıtım cetvellerinde başvurucu hissesi bulunan üç taşınmazdan düzenleme ortaklık payları dışında kamunun ihtiyacı olan alanların kamulaştırılacak kısımlar olarak belirlendiği anlaşılmaktadır. Buna göre, 86 nolu parselde 10.408 m², 87 nolu parselde 10.959 m² ve 7427 nolu parselde 15.455 m² kamulaştırılacak alan olarak ifade edilmiştir. İmar dosyası ekindeki D. Toplu Konut tarafından düzenlenen 23/12/1977 tarihli ve başvurucu tarafından düzenlenen 26/12/1977 tarihli noter taahhütnameleri ile kamulaştırılacak alan olarak belirlenen bu kısımların bedelsiz şekilde kamuya terk edileceği ifade edilmiştir. Bu kısımlar 25/10/1978 tarihinde taahhütlere uygun şekilde tapuda bedelsiz olarak terk edilmiştir.
36. Başvurucu, İdareye yaptığı başvuruda İdare Heyetinin 6/6/1978 tarihli imar uygulaması ile düzenleme ortaklık payı kesintisi içinde olmayan 9.649 m² alanın fazladan alındığını ileri sürmüştür. Bir başka deyişle 6785 sayılı mülga Kanun gereği en fazla % 25 oranında düzenleme ortaklık payı alınabileceği hâlde yanlış uygulama ile % 45,65 düzenleme ortaklık payı alındığını iddia etmiştir. İdarenin ret işleminin iptali istemiyle açılan davanın reddi üzerine temyiz incelemesi yapan Danıştay Dairesi, başvurucunun iddialarını hukuka uygun bulmamış ve temyiz istemini reddetmiştir. Danıştay Dairesi, başvurucunun bedelsiz terk miktarının düzenleme ortaklık payı hesabına dahil edilmesi gerektiğine, düzenleme ortaklık payı oranının yasal sınırın çok üstünde olduğuna, taahhütün geçerliliği ve kapsamına ilişkin iddialarının taşınmazlar hakkında yapılan imar uygulaması üzerine açılacak davada ileri sürülmesi gerektiğini ancak işleme karşı dava açılmadığını ifade edilmiştir.
37. Somut olayda, başvurucunun ileri sürdüğü ihlal iddialarına konu işlem 1978 yılında yapılmış ve başvurucunun taşınmazlar ile hukuki bağı kopmuştur. Anılan işlemlere karşı etkili bir hukuk yolunun bulunduğu anlaşılan dönemde dava yoluna gitmeyen başvurucu, taşınmazların iadesine ilişkin yeni bir kanuni düzenleme veya yargı içtihadı bulunmadığı hâlde yeniden idareye başvurmuş ve ardından dava açarak taşınmazların iadesini veya bedelinin ödenmesini talep etmiştir. Başvurucu uzun süre sonra yaptığı başvuru ile açtığı davanın taşınmazların iadesi veya bedelinin ödenmesi için etkili bir hukuk yolu olduğunu da ortaya koymamıştır. Her ne kadar başvurucu tarafından aynı imar uygulaması kapsamındaki başka bir taşınmaza ait taahhütnamenin geçersiz olduğuna ilişkin 5. Hukuk Dairesi kararı sunulmuş ise de, söz konusu karara konu olayda davacıların miras bırakanı tarafından tapudan bedelsiz terk işlemi yapılmamış ve 5. Hukuk Dairesi de taşınmazların halen bu miktarlar ile tapuda yaşadığına vurgu yapmıştır. Somut olayda ise başvurucu 26/12/1977 tarihinde noter taahhütnamesi vermiş, 6/6/1978 tarihli imar uygulamasından sonra da 25/10/1978 tarihinde tapudan bedelsiz terk işlemini gerçekleştirmiştir. Dolayısıyla başvurucunun 1978 yılında hukuken bağının koptuğu taşınmazlar hakkında yaptığı başvuru ve açtığı dava etkisiz yolu canlandırma niteliğindedir.
38. Sonuç olarak, başvurucunun mülkiyet hakkına konu ettiği taşınmazlarla hukuki ilişkisinin Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuruları incelemeye başladığı 23/9/2012 tarihinden yaklaşık otuz dört yıl önce kesilmiş olduğu ve daha sonra açtığı davanın ise etkili ve başarı şansı sunan yeni bir hukuk yolu olmadığı anlaşılmıştır. Dolayısıyla mülkiyet hakkına yönelik şikâyetin Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisi dışında kaldığı sonucuna varılmıştır.
39. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin zaman bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Gerekçeli Karar Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
40. Başvurucu, mahkeme kararlarında ilgili ve yeterli gerekçe bulunmadığından şikâyet etmiştir.
41. Anayasa’nın 36. ve 141. maddeleri gereği mahkemelerin her türlü kararının gerekçeli olması gerekir. Ancak bu hak, yargılamada ileri sürülen tüm iddialara ayrıntılı şekilde yanıt verilmesi gerektiği şeklinde anlaşılamaz. Bu nedenle gerekçe gösterme zorunluluğunun kapsamı kararın niteliğine göre değişebilir (Mehmet Yavuz, B. No: 2013/2995, 20/2/2014, § 51). Kanun yolu incelemesi yapan mercinin yargılamayı yapan mahkemeyle aynı sonuca ulaşması ve bunu aynı gerekçeyi kullanarak veya aynı atıfla kararına yansıtması, kararın gerekçelendirilmiş olması bakımından yeterlidir (Yasemin Ekşi, B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 57).
42. Somut olayda Danıştay Dairesi, başvurucunun davasının reddine ilişkin gerekçesinde başvurucunun şikâyetlerinin işlemlerin yapılması üzerine açılacak davada ileri sürülmesi gerekirken başvurucu tarafından dava açılmadığını ifade etmiştir. Ayrıca rıza gösterdiği anlaşılan idari işlem nedeniyle uğradığını ileri sürdüğü zararın tazminine hukuken olanak bulunmadığını belirtmiştir. Dolayısıyla yapılan yargılama sonunda başvurucunun davanın sonucuna etkili olabilecek tüm iddia ve savunmaları ile dosya kapsamı dikkate alınarak verilen kararda hükme ulaşılması için yeterli gerekçe bulunduğu görüldüğünden gerekçeli karar hakkına yönelik bir ihlal olmadığının açık olduğu anlaşılmıştır.
43. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın zaman bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 2/4/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.