TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ENGİN GÖKOĞLU BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2020/26192)
|
|
Karar Tarihi: 17/12/2024
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Basri BAĞCI
|
Üyeler
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
|
|
Kenan YAŞAR
|
|
|
Ömer ÇINAR
|
|
|
Metin KIRATLI
|
Raportör
|
:
|
Mustafa Erdem ATLIHAN
|
Başvurucu
|
:
|
Engin GÖKOĞLU
|
Vekili
|
:
|
Av. Nazan Betül VANGÖLÜ KOZAĞAÇLI
|
I. BAŞVURUNUN ÖZETİ
1. Başvuru, ceza infaz kurumunda protesto eylemine yapılan müdahale sırasında infaz koruma görevlilerinin haksız güç kullanması sebebiyle bir kişinin vücudunda kemik kırığı oluşacak şekilde yaralanması ve bu olay hakkında yürütülen ceza soruşturmasının etkisizliği nedeniyle eziyet yasağının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
2. Başvurucu, DHKP-C silahlı terör örgütü üyesi olduğu gerekçesiyle 21/9/2017 tarihinde tutuklanmıştır. Başvuru tarihi itibarıyla tutuklu sıfatıyla Tekirdağ 2 No.lu T Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda (İnfaz Kurumu) barındırılan başvurucu, başvurunun incelenme tarihi itibarıyla silâhlı terör örgütüne üye olma suçunu işlemiş olduğu gerekçesiyle hapis cezasına mahkûm edilmiş olup hükümlü sıfatıyla Tekirdağ 1 No.lu F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda barındırılmaktadır.
3. İnfaz koruma görevlileri başvuruya konu olay hakkında 30/10/2017 tarihli bir tutanak tutmuştur. Bu tutanağa göre; "...oda değişikliği yapılan Sol Terör Örgütü hükümlü tutukluları [A.D.], [M.D.], Engin Gökoğlu, [B.G.]'in kalmakta olduğu A - 26 nolu odada bulunan ... tuvalet peçeteliğini sökerek koğuşta bulunan camları, masa sandalyeleri kırmak sureti ile koğuş kapısına vurarak 'bizi arkadaşlarımızın yanına verin, yoksa burayı başınıza yıkacağız, burayı yakacağız, bunun size dönüşü kötü olacak' diyerek isyan girişiminde bulunmaları üzerine saat 16.20'de Kurum Müdürü, Nöbetçi Müdür, diğer Müdür ve personeller ile koğuş mazgalına gidilmiş, kendileri ikna edilmeye çalışılmış ise de koğuşta bulunan malzemeleri görevli personellere fırlatmaları üzerine gerekli güvenlik önlemleri alınarak bir isyan girişimini engellemek ve daha büyük olaylara mahal vermemek üzere koğuşa girilmiş, hükümlü tutuklular koğuş içerisindeki kırmış oldukları malzemeler ile görevlilere saldırmış, bunun üzerine söz konusu hükümlü tutuklular yasal zor kullanma yetkilerinin kullanılması çerçevesinde etkisiz hale getirilerek koğuştan alınarak, tıbbi müdahaleye gerek görülen tutuklu Engin Gökoğlu ile Kurumumuz İnfaz Koruma Memuru [K.Ç.] tedavi amaçlı kurum revirine çıkartılmış olup oradan da Tekirdağ Devlet Hastanesine sevkleri sağlanmıştır. Diğer hükümlü tutuklular [A.D.], [M.D.] ve [B.G.] kendilerine, Kuruma ve görevli personele zarar vermemeleri için tedbir amacı ile Müşahade-2 nolu odaya alınmışlardır."
4. Olay nedeniyle başvurucunun da aralarında olduğu mahpuslar hakkında İnfaz Kurumu tarafından disiplin soruşturması yapılmış ve soruşturma sonunda kuruma zarar verdikleri, kapıya vurarak eylemde bulundukları ve isyan girişiminde bulundukları gerekçesiyle 20 gün hücreye koyma cezası ile cezalandırılmalarına karar verilmiştir.
5. Başvurucu 8/12/2017 tarihinde Tekirdağ Cumhuriyet Başsavcılığına (Başsavcılık) gönderdiği dilekçe ile olay nedeniyle şikâyetçi olduğunu belirtmiştir. Bu şikâyete göre başvurucu İnfaz Kurumunda sekiz kişilik A-8 koğuşunda barındırılmaktadır. 30/10/2017 tarihinde odaya gelen infaz koruma görevlileri başvurucu ve diğer üç mahpusu oda değişikliği gerekçesiyle ve zorla A-26 numaralı başka bir koğuşa götürmüşler, başvurucu ile bu üç mahpusun götürüldükleri koğuşta bu değişikliği protesto etmek amacıyla slogan atmaya ve kapıyı yumruklamaya başlaması üzerine toplumsal olaylara müdahale kıyafetli [başvuru formunda robokop kıyafeti olarak geçmektedir.] infaz koruma görevlileri tarafından koğuşa girilmiş ve mahpuslara müdahale edilmiştir. Başvurucu; üzerine tazyikli su sıkıldığını, copla kendisine vurulduğunu ve bu müdahale esnasında bir infaz koruma görevlisinin onu götürmek için kolunu büktüğü sırada kolunun kırıldığını iddia etmiştir. Başvurucu kolunun kırıldığını söylemiş olmasına rağmen onu tedavi ettirmek yerine çırılçıplak kalacak şekilde soyduklarını, ayaklarından kelepçeleyerek ve yerde sürükleyerek mahkûm kabul bölümüne götürülerek burada iki saat kadar bekletildikten sonra ambulans çağrıldığını fakat gelen ambulansın başvurucuyu hastaneye götürmeden geri döndüğünü ve ancak akşam saatlerinde başvurucunun ısrarı üzerine götürüldüğü hastanede ise gerekli tedavi yapılmaksızın sadece bir atel takıldıktan sonra tekrar infaz kurumuna getirildiğini, kırık kolunun tedavisinin yine kendi ısrarları neticesinde iki gün sonra götürüldüğü üniversite hastanesinde gerçekleştirildiğini de ileri sürmüştür. Başvurucu, kendisine şiddet uygulayan infaz koruma memurları ile suça göz yuman müdürlerden şikâyetçi olmuş; delil olarak kamera kayıtları ile sağlık raporlarına dayanmıştır.
6. Başvurucunun avukatları tarafından aynı olaya ilişkin işkence suçunun işlendiğinden bahisle bir başka şikâyet dilekçesi daha verilmiştir. Her iki dilekçe üzerine başlatılan soruşturmalar, aynı olaya ilişkin olan ve başvurucu ile yanındakiler hakkında kamu görevlisine görevinden dolayı hakaret suçunu işlenmiş olduğu şüphesi ile başlatılmış olan soruşturma dosyası ile birleştirilmiştir. Yine başvurucu ve üç arkadaşı aleyhine A-26 koğuşunda yaşanan direnme olaylarına ilişkin olarak kamu malına zarar verme ve görevi yaptırmamak için direnme suçlarından başka bir soruşturma daha yürütülmüştür. Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) kayıtlarından Başsavcılık tarafından yürütülen bu soruşturmalar neticesinde başvurucu ve yanındakiler hakkında yaşanan olay nedeniyle kamu malına zarar verme, görevi yaptırmamak için direnme ve kamu görevlisine karşı görevinden dolayı hakaret suçlarını işledikleri gerekçesiyle açılmış olan kamu davasının yargılamasının asliye ceza mahkemesi nezdinde devam etmekte olduğu anlaşılmıştır.
7. Başvurucu hakkındaki sağlık raporları şöyledir:
i. Tekirdağ Devlet Hastanesinin 31/10/2017 tarihli Genel Adli Muayene formunda "Darp cebir nedeni ile geldiği, sağ skapular bölgesine 6x3 cm ekimoz mevcut, sağ alt lomber bölgede 2x1 cm ekimoz olduğu, sol vertebra alt bölgede 1x1 cm ekimoz olduğu, sol posterior aurikula kepçesinde hassasiyet, sol ön kolda uzun atel olduğu çekilen grafide humerus şaft kırığı olduğu, hayati tehlikesinin olmadığı, basit tıbbi müdahale ile giderilemediği" rapor edilmiştir.
ii. Namık Kemal Üniversitesi Sağlık Uygulama ve Araştırma Merkezi Adli Tıp Polikliniğinden yürütülen soruşturma kapsamında alınmış olan 28/5/2018 tarihli muayene raporunda; "Şahsın sol kol hareketlerini yaparken kısıtlılık olduğunu, sol el 4. ve 5. parmaklarda uyuşma tariflediği, çekilen grafilerde iyileşen humerus kırığı mevcut olduğu, ... yaralanmasının kişinin vücuduna acı verecek nitelikte olduğu; basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif derecede olduğu; kişinin yaşamını tehlikeye sokacak nitelikte olmadığı; organlarından birinin işlevinin sürekli zayıflaması yada yitirilmesi niteliğinde olup olmadığı yönünden değerlendirilebilmesi için hastanın olaydan 12 ay sonra tekrar muayene edilmesi gerektiği ve tarif edilen humerus şaft kırığının hayat fonksiyonları üzerine etkisinin 3 (orta) derecede olduğu" tespitlerine yer verilmiştir.
iii. Namık Kemal Üniversitesi Sağlık Uygulama ve Araştırma Merkezi Adli Tıp Polikliniğinden yürütülen soruşturma kapsamında alınmış olan 18/12/2018 tarihli muayene raporunda; "28.05.2018 tarihli raporumuzda, kişinin yaralanmasının 'Basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif derecede olduğu' sehven yazılmış olduğu anlaşıldığından: Yaralanmasının; Basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif derecede olmadığı; Kişinin vücuduna acı verecek nitelikte olduğu; Kişinin yaşamını tehlikeye sokacak nitelikte olmadığı; Sağ ön kolda mevcut arazın organlarından birinin işlevinin sürekli zayıflaması niteliğinde olduğu; ... Kırıkların yaşam fonksiyonları üzerine etkisinin ... 3(ORTA) derecede OLDUĞU," tespitlerine yer verilmiştir.
iv. Başsavcılık tarafından yürütülen soruşturma kapsamında Adli Tıp Kurumundan yasal zor kullanma yetkisinin kullanılmasında sınırın aşılıp aşılmadığı hakkında mütalaa verilmesi istenmiştir. Adli Tıp Kurumu Başkanlığı 2. İhtisas Kurulunca düzenlenmiş olan 29/5/2019 tarihli adli tıp raporunda, "Kişinin dava konusu (30.01.2017) tarihinde meydana gelen olay nedeniyle sağ kolunda humerus orta diafizer bölgedeki kırığın lokalizasyonu ve vücuttaki ektileri dikkate alındığında sert ve künt bir cismin dierekt havalesi ile meydan gelebileceği gibi kişinin sağ kolunun üzerine düşmesi–düşürülmesi (arbede sırasında) ile uygun bir zemine çarpması ile de meydana gelebilecek nitelikte olduğu, sorulduğu üzere yasal zor kullanma yetkisinin aşılıp aşılmadığı hakkında herhangi bir kanaate varılamadığı" sonucuna varılmıştır.
8. Başsavcılık tarafından soruşturma kapsamında alınan 11/12/2018 tarihli bilirkişi raporunda olay gününe ait sessiz güvenlik kamera kayıtları ile sesli el kamerası kayıtlarının incelenmesi neticesinde; mahpusların A-8 koğuşundan A-26 koğuşuna götürüldükleri anlara ilişkin herhangi bir kamera kaydının mevcut olmadığı, A-26 koğuşuna alınan mahpusların koğuş içerisindeki malzemelere zarar vermeleri üzerine kurum müdürleri ve infaz koruma görevlilerinin müdahale etmek için koğuşa girdiği, bu alanda güvenlik kamerası olmadığından ve el kamerasının çekim alanı dışında kaldığından buradaki müdahalenin tespit edilemediği, el kamerasının kayıtları arasında herhangi bir kopukluk olmadığı, infaz koruma memurlarına sivil takım elbiseli kurum müdürlerinin talimat verdiği, mahpusların koğuştan çıkartılırken infaz koruma memurları tarafından yere yatırılarak kollarının arkadan kelepçelendiği, başvurucunun başında kask olmayan iki infaz koruma memuru ile başında kask olan iki infaz koruma memuru tarafından A-26 No.lu odanın havalandırmasından alındığı esnada İnfaz Kurumu müdürlerinden olduğu değerlendirilen iki sivil kıyafetli şahsın kelepçe takılması talimatı vermesi üzerine toplumsal olaylara müdahale kıyafetli, başındaki kaskta numara olmayan bir infaz koruma memurunun başvurucuyu yere yatırmak için ona çelme taktığı ve kolu arkadan tutulan başvurucunun yere düştüğü anda başvurucunun "Ah! Ah! Kolum kırıldı." şeklinde bağırdığı, başvurucunun kolunun bu anda kırılmış olabileceği, başvurucunun koridorda götürülürken infaz koruma memurları tarafından tekerlekli hasta sandalyesine oturtulduğu, şahsın sağ kolunu dirsek kısmından tuttuğunun görüldüğü tespit edilmiştir.
9. Yürütülen soruşturma kapsamında başvurucunun, diğer mahpusların ve infaz koruma görevlilerinin ifadeleri alınmıştır. Başvurucu 30/11/2017 tarihinde alınan ifadesinde A-8 koğuşundan 3-4 infaz koruma memuru tarafından sürüklenerek ve zorla A-26 koğuşuna götürüldüğünü, A-26 koğuşundaki müdahale esnasında ise infaz koruma memurlarına bir eşya fırlatmadığı gibi direnme de göstermediğini, 5-6 infaz koruma memurunun kendisine saldırdığını ve kolunun bu görevliler tarafından havalandırma alanından koğuşa götürüldüğü sırada kolunu arkaya doğru ters büken bir infaz koruma memuru tarafından kırıldığını, kolunun kırık olduğunu söylemesine rağmen memurlardan birinin suratına tokat attığını ileri sürmüştür.
10. Soruşturma kapsamında ifadeleri alınan infaz koruma memurları ise mahpusların koğuş değişikliğine fiziksel ve sözlü olarak direnç gösterdiklerini ve bu direnişi götürüldükleri koğuşta da sürdürüp orada bulunan eşyalara zarar verdiklerini, müdahale için içeri giren görevlilere karşı da aktif olarak direniş gösterdiklerini, müdahale ile dışarı çıkarıldıklarını, müdahale sırasındaki karmaşa ve şahısların sürekli olarak aktif dirençlerine devam etmeleri nedeni ile başvurucunun kolunun kim tarafından ve nasıl kırıldığını bilmediklerini ve olaya ilişkin görüntüleri izlediklerinde de başvurucuya müdahale eden görevlinin taktığı kaskta numara bulunmaması ve olay içinde bulunan tüm görevlilerin yüzlerinin de kapalı olması nedeniyle bir teşhis yapamadıklarını ifade etmişlerdir.
11. Olaya karışmış olan hükümlü M.D. ifadesinde koğuş değişikliği için odaya gelen infaz koruma memurlarının kendilerine karşı fiziki şiddet uyguladığını, kendisinin de birçok yerinden yaralandığı olayda başvurucunun kolunun kırıldığını ve B.G. isimli mahpusun kaburgalarının ezildiğini; hükümözlü M.T. ise, olay günü kurum müdürünün yanında bulunan infaz koruma memurları ile kalmakta oldukları A-8 numaralı koğuşa gelerek orada kalanları ayıracaklarını söylediğini, bu karara ilişkin bir gerekçe gösterilmemesi nedeniyle koğuşta kalan mahpusların oturma eylemine geçtiğini, başvurucunun da içinde bulunduğu dört mahpusun görevlilerce koğuştan alınmış olduğunu beyan etmiştir.
12. Olay nedeniyle başvurucu ve yanındaki mahpusların direnmeleri esnasında gösterdikleri fiziksel eylemler nedeniyle bir infaz koruma memuru hakkında iki gün, bir diğer infaz koruma memuru hakkında ise üç gün iş görmezlik raporu verildiği görülmüştür. Yine başvurucu ve yanındaki mahpuslar tarafından olayın yaşandığı A-26 No.lu odada 498 TL değerinde hasar meydana geldiğinin bilirkişi raporu ile tespit edildiği anlaşılmıştır.
13. Başsavcılık 26/4/2020 tarihinde zor kullanma yetkisine ilişkin sınırın aşılması ve işkence suçlarına ilişkin olarak kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir. Başsavcılık kararındaki ilgili bölüm şu şekildedir:
"Müşteki şüpheli tutuklu/ hükümlülerin oda değişikliği kararının yerine getirilmesini engellemeye yönelik davranışları nedeniyle müşteki şüpheliler görevli cezaevi personelinin ve müdürünün tarafından önce sözlü uyarı ve ikna gibi barışçı yöntemlerin sabırla denendiği, buna rağmen müşteki şüphelilerin davranışının önlenemediği ve itaatin sağlanamadığı ve başka çarenin de kalmaması sebebiyle direnen Müşteki şüpheli tutuklu/ hükümlülere zarar verme, onu ızdıraba, acıya sevk etme gibi bir kastın bulunmadığı, aksine sadece zor kullanmaya neden olan fiilleri ile orantılı bir şekilde etkisiz hale getirme amacına yönelik davranıldığı, müşteki şüpheliler görevli cezaevi personelinin ve müdürünün Anayasamız, kanunlarımız ve tüzüğün nezdinde kendilerine verilmiş olan yetkileri kullandıkları, Engin Gökoğlu'nun direnme esnasında kolu kırılsa da alınan kamera kayıtlarından da anlaşılacağı üzere görevli cezaevi personelinin ve müdürünün, kişilere zarar verme kasdı bulunmadığı, aktif direnme sırasında oluşan yaralanmalar olduğu, açıklanan sebeplerle müşteki şüpheli görevli cezaevi personelinin ve müdürünün İşkence suçundan ve Zor Kullanma Yetkisine İlişkin Sınırın Aşılması suçlarını işlemedikleri..." [gerekçesi gösterilmiştir.]
14. Başvurucu; kovuşturmaya yer olmadığına dair karara eksik soruşturma yapıldığını belirterek itiraz etmiştir. Başvurucunun itirazını inceleyen Sulh Ceza Hâkimliği itirazı 6/7/2020 tarihinde reddetmiştir. Başvurucu, nihai hükmün 16/7/2020 tarihinde tebliğ edilmesinden sonra 14/8/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
15. Başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
II. DEĞERLENDİRME
16. Ödeme gücünden yoksun olduğu anlaşılan başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir.
17. Başvurucu; bulunduğu koğuşa giren infaz koruma memurları tarafından üzerine tazyikli su sıkıldığını, copla dövüldüğünü ve koğuştan zorla çıkarılırken kol kemiğinin kırıldığını, kırılan kolu nedeniyle tedaviye ihtiyaç duymasına rağmen tedavi imkânının geç sağlandığını ve bu konuda yapılan soruşturmanın etkili yürütülmeyerek sorumluların cezalandırılmadığını belirterek kötü muamele yasağı ile etkili başvuru hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Adalet Bakanlığı, adli makamların tespitinden ve ulaştığı sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir neden bulunmadığını görüşünde bulunmuştur. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
18. Başvurucunun iddialarının Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağı kapsamında ancak iki ayrı başlık altında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
A. Güç Kullanımı Yönünden Kötü Muamele Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
19. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
20. Güç kullanmaya yetkili kamu görevlilerinin, tutumu nedeniyle kendisine karşı güç kullanılması kesin olarak gerekli olmayan bir kişiye karşı fiziksel güce başvurmaları ilke olarak Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasını ihlal etmektedir. Kesin gerekli olduğu hâllerde bile güç, aşırıya kaçmadan kullanılmalı ve kişinin tutumuyla orantılı olmalıdır (Ali Rıza Özer ve diğerleri [GK], B. No: 2013/3924, 6/1/2015, §§ 81, 82).
21. Gözaltı veya tutukluluk gibi bireyin devletin kontrolü altında bulunduğu sırada bir yaralanma olayı meydana gelmiş ise bu olaya ilişkin olarak tatmin edici ve inandırıcı bir açıklama getirme yükümlülüğü yetkili makamlara aittir (S. D.., B. No: 2013/3017, 16/12/2015, §§ 89, 90; Cengiz Kahraman ve Kenan Özyürek, B. No: 2013/8137, 20/4/2016, § 95). Bunun sebebi bu tür olaylarda gerçekleşme koşullarına ilişkin bilgilerin çoğunlukla yetkili makamların erişiminde olmasıdır (Ferit Kurt ve diğerleri, B. No: 2018/9957, 8/6/2021, § 74).
22. Başvuruya konu edilen olay hakkında yürütülen soruşturmada infaz koruma memurları tarafından kullanılan gücün gerekli ve başvurucunun tutumuyla orantılı olduğu gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiştir. Bu durumda kötü muamele yasağının maddi boyutu kapsamında incelenmesi gereken husus, kullanılan gücün kesin olarak gerekli olup olmadığı ve şayet gerekli ise gücün aşırıya kaçmadan, başvurucunun tutumuyla da orantılı olarak kullanılıp kullanılmadığıdır.
23. İnfaz koruma memurlarının düzenlediği tutanakta (bkz. § 3) başvurucunun kolunun nasıl kırıldığına ilişkin bir kayıt yoktur. Bununla birlikte başvurucunun şikâyeti üzerine açılan soruşturma kapsamında alınan bilirkişi raporu ve Başsavcılığın soruşturma sonunda verdiği karardaki gerekçe dikkate alındığında başvurucunun kolunun, bir infaz koruma memurunun başvurucuya çelme takıp başvurucunun kolunu arkasından tutması neticesinde kırıldığı kabul edilmelidir.
24. Başvurucunun da arasında bulunduğu dört mahpusun barındırıldığı odada kurum eşyasına zarar verilmesi ve odadan kurum görevlilerine yönelik tehdit içerikli sözler söylenmesi üzerine (bkz. § 3) kurum eşyasına zarar verilmesine yönelik eylemin sonlandırılması ve ceza infaz kurumu disiplinin sağlanması adına odaya müdahale edilmesi planlanmıştır. Bu plan doğrultusunda infaz koruma memurları -en azından bazısı- vücutlarının zarar görmemesi için korunaklı kıyafetler giyerek odaya girmiştir. İkisi kasklı ikisi kasksız dört infaz koruma memuru başvurucuyu havalandırma alanından almıştır. Bu esnada iki sivil şahsın başvurucuya kelepçe takılması yönündeki talimatı üzerine kaskında numaraya olmayan, korunaklı kıyafet giymiş bir infaz koruma memuru, bir yandan çelme takmak suretiyle başvurucuyu yere düşürmüş bir yandan da başvurucunun kolunu arkasından tutmuştur. Oysa ne olay nedeniyle düzenlenen tutanakta ne bilirkişi raporunda başvurucunun kelepçe takılmasına etken veya edilgen olarak direndiği belirtilmiştir (bkz. §§ 3, 8). Kaldı ki başvurucuya ayakta bulunduğu sırada kelepçe takma imkânı varken kelepçe takmak adına başvurucunun bir taraftan çelme takılarak yere düşürülmeye çalışılması bir taraftan da düşmesine mani olacağı hâlde başvurucunun kolunun arkadan çekilmesi somut olayın koşullarında aşırıdır. Ayrıca başvurucunun kolunun kırılmasına neden olan infaz koruma memurunun yüzünün kapalı olması ve başındaki kaskta numara olmaması, yapılan müdahalenin mahpuslara zarar verilmesi riskini mümkün olduğunca en aza indirgeyecek şekilde usulüne uygun olarak düzenlenmediğini göstermektedir. Anayasa Mahkemesinin Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında yasaklanan muamelelerle ilgili değerlendirmelerine göre başvurucunun kolunun kırılmasına neden olan muamele, eziyet olarak kabul edilebilir (bahsi geçen muamelelerle ilgili ayrıntılı açıklamalar için birçok karar arasından bkz. S. D., § 84-88; Cengiz Kahraman ve Kenan Özyürek, §§ 90-94). Bu durumda eziyet yasağının maddi boyutu ihlal edilmiştir.
25. Anayasa’nın 17. maddesi -“Devletin temel amaç ve görevleri” kenar başlıklı 5. maddesindeki genel yükümlülükle birlikte yorumlandığında- bir kimsenin devlet görevlilerinin 17. maddenin üçüncü fıkrasını ihlal eden bir muamelesine uğradığına ilişkin savunulabilir bir iddiada bulunması hâlinde etkili bir soruşturma yürütülmesini gerektirir. Kötü muamelenin kasten yapıldığının ileri sürüldüğü durumlarda iddia hakkında ivedilikle bir ceza soruşturması başlatılmalıdır. Şikâyet olmadığında bile kişiye kötü muamelede bulunulduğuna ilişkin yeterince açık belirtiler varsa konuyla ilgili bir ceza soruşturması açılmalıdır. Soruşturmada olayı aydınlatabilecek ve sorumluların belirlenmesini sağlayabilecek tüm deliller toplanmalıdır. Dahası soruşturma süreci, gerektiği ölçüde kamu denetimine ve mağdurun erişimine açık olmalı; mağdur soruşturmaya etkili şekilde katılabilmeli; soruşturmada makul bir özen ve süratle hareket edilmelidir. Ayrıca yetkililer, soruşturmayı sonlandırmak için aceleci davranmamalı ve temelden yoksun sonuçlara dayanmamalıdır (Ali Rıza Özer ve diğerleri, §§ 101-103; S. D., §§ 111-114; Veli Saçılık (2), B. No: 2018/24614, 18/10/2022, § 16).
26. Kamera kayıtlarından, verilen ifadelerden ve olay hakkında tutulmuş olan tutanaktan başvurucunun protestoya katıldığı ve bunu sonlandırmak isteyen infaz koruma memurlarına direndiği açıktır. Ancak gözlenen bu durumun başvurucunun infaz koruma memurları tarafından kolunun kırılmasına sebep olacak ölçüde fiziksel şiddete maruz kalmasını, bir başka ifadeyle eylemin orantılılığını açıklamaya yetecek bir tespit olarak nitelendirilmesi mümkün görünmemektedir. Başsavcılık tarafından olaya karışmış olan infaz koruma memurlarının tespiti sağlandıktan sonra başvurucunun kolunun kırılması sonucunu doğuran müdahaleyi gerçekleştiren infaz koruma görevlisinin kim olduğunun tespiti noktasında yeterli araştırma yapılmasının ardından gerçekleştirilmiş olan müdahalenin gerekliliği ve orantılılığının değerlendirilmesi düşünülmeksizin tüm İnfaz Kurumu personeli hakkında çok genel bir incelemeyle sonuca varılmış olduğu görülmüştür. Özetle soruşturma makamının başvurucunun yaralanma biçimi ve nedenine, eylemin orantılılığına yönelik makul, doyurucu bir açıklama getirmediği açıktır. Sonuç itibarıyla başvurucuya yönelik kemik kırığı ile sonuçlanan eylemin gerçekleşme koşulları ve sonuçları itibarıyla orantılı bir müdahale olmadığı ve fiziksel müdahalenin aşırılığına ilişkin ikna edici unsurların (kırığa yönelik tıbbi tespit) varlığına karşın müdahalenin orantılığına dair makul bir açıklamada/değerlendirmede bulunulmadan salt zor kullanma yetkisi çerçevesinde müdahale edildiği gerekçesi temelinde sürecin sonlandırılması etkili soruşturma yükümlülüğüne ilişkin ilkelerle bağdaşmamaktadır.
27. Bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde yürütülecek adli sürecin mutlaka bir dava açılması ya da açılan davanın belli bir hükümle sonuçlanması gerektiği anlamına gelmemekle birlikte başvurucuya karşı kötü muamele oluşturduğu iddia edilen eylemlere yönelik olayın aydınlatılması amacıyla etkili bir ceza soruşturması yürütülmediği sonucuna ulaşılmıştır.
28. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan eziyet yasağının usul boyutunun ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
B. Zamanında Tedavi Uygulanmamış Olması Nedeniyle Kötü Muamele Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
29. Başvurucu, kırılan kolu nedeniyle fizik tedaviye ihtiyaç duyduğunu fakat bu konuda kendisine zamanında tedavi imkânı sağlanmadığını iddia etmiştir. Başvurucu, olay sonrası infaz koruma memurlarına kolunun kırıldığını söylemiş olmasına rağmen iki saat kadar bekletildikten sonra ambulans çağrıldığını ancak gelen ambulansın başvurucuyu hastaneye götürmeden geri döndüğünü ve aynı gün akşam saatlerinde başvurucunun ısrarı üzerine götürüldüğü hastanede ise gerekli tedavi yapılmaksızın sadece bir atel takıldıktan sonra tekrar infaz kurumuna getirildiğini, kırık kolunun tedavisinin yine kendi ısrarları neticesinde ancak iki gün sonra götürülmüş olduğu üniversite hastanesinde gerçekleştirildiğini ileri sürmüştür.
30. Başvurucunun zamanında tedavi uygulanmamış olduğu iddiasının iki boyutu olduğu düşünülmüştür. İnfaz Kurumu yetkilileri/görevlileri açısından iddia değerlendirildiğinde, Kurum yetkililerinin başvurucunun tedaviye ihtiyaç duyuyor olmasınailişkin durumu/ciddiyeti bilip bilmediklerinin veya bilmelerinin gerekip gerekmediğinin saptanması, bu ihtiyacı bildikleri veya bilmeleri gerektiği sonucuna ulaşılması hâlinde de başvurucunun sağlığının korunması, sağlık hizmetine erişiminin sağlanması açısından gerekli önleyici tedbirleri alıp almadıklarının tespiti gerekmektedir.
31. Başvuru formundaki ve soruşturma dosyasındaki bilgi ve belgelere göre İnfaz Kurumu görevlileri olay sonrasında kolunun kırıldığını ifade eden başvurucu için 112 Acil Çağrı Merkezine ulaşarak İnfaz Kurumuna ambulans çağırmıştır. Gelen sağlık görevlilerince ilk müdahalesi yapılan başvurucunun talebi üzerine aynı gün akşam saatlerinde tekrar tedavi için hastaneye götürülen başvurucuya burada tedavi amacıyla atel takılmış ve yine başvurucunun talebi üzerine iki gün sonra tekrar bir başka hastaneye götürülmüş olan başvurucunun tedavisi burada gerçekleştirilmiştir. Bu tespitler ve açıklamalar ışığında İnfaz Kurumu yetkililerinin olay günü ve sonrasında başvurucunun tedavisi için gerekli olan makul ve etkili tedbirleri almakta yetersiz kalmadıkları sonucuna ulaşılmıştır.
32. Başvurucunun olay günü İnfaz Kurumuna çağrılmış olan ambulansta görevli paramedik ve yine olayın yaşandığı gün akşamı götürülmüş olduğu hastanede kendisine atel takmış olan sağlık görevlilerinin gerekli tedaviyi zamanında uygulamamış olmaları nedeniyle tıbbi ihmal sonucu zarara uğramış olduğu iddiası bakımından ise, ilke olarak tıbbi ihmallere ilişkin şikâyetler konusunda temel başvuru yolu, hukuki sorumluluğu tespit adına takip edilecek olan hukuk veya idari tazminat davası yoludur (Nail Artuç, B. No: 2013/2839, 3/4/2014, § 38).
33. Somut olayda başvurucu yukarıda da ifade edildiği gibi ilgili sağlık çalışanlarının gerekli tedaviyi zamanında gerçekleştirmemiş olmalarından yakınmıştır. Dolayısıyla başvurucu esasen olay sonrasında tedavisini gerçekleştiren sağlık görevlilerinin ihmalleri nedeniyle mağdur olduğunu iddia etmiştir. Olayda ihmali olduğu ileri sürülen sağlık görevlileri hakkında ceza soruşturması açılması talebinde bulunulmuş olmakla birlikte, ilgili kişi veya sağlık kuruluşunun idari ve hukuki sorumluluklarına ilişkin herhangi bir tazmin yoluna başvurulmadığı anlaşılmaktadır. Ceza kanunları uyarınca suç oluşturmayan eylem ve ihmallere karşı da husumetin yöneltileceği kişiye bağlı olarak, 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu ile 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu uyarınca kusur sorumluluğuna dayalı olarak idareye veya kişilere yönelik idare ve hukuk mahkemeleri önünde, uğranılan zararları tazmin yolları düzenlenmiştir (Bilal Turan ve diğerleri (2), B. No: 2013/2075, 4/12/2013, § 74).
34. Başvuru konusu olayda başvurucunun, hukuki ve idari kanun yollarına başvurma imkânı bulunmasına rağmen ilgili hekim ya da hastanenin idari ve hukuki sorumluluklarına ilişkin herhangi bir kanun yoluna başvurmadığı görülmektedir. Bu nedenle, yapılan tıbbi müdahale açısından ihlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yolları tüketilmeksizin bireysel başvuruda bulunulduğu anlaşılmaktadır. Açıklanan gerekçeyle başvurunun bu bölümünün diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
III. GİDERİM
35. Başvurucu; ihlalin tespiti, yeniden soruşturma yapılması ve 250.000 TL tazminat talebinde bulunmuştur.
36. Başvuruda tespit edilen, kamu makamlarının eylemlerinden ve soruşturma merciinin kovuşturmaya yer olmadığına dair kararından kaynaklanan hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği Cumhuriyet Başsavcılığınca yapılması gereken iş, yeniden soruşturma işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (bkz. Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).
37. İhlalin sonuçlarının bütünüyle ortadan kaldırılabilmesi için başvurucuya manevi zararları karşılığında taleple bağlı kalınarak net 250.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
IV. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,
B. 1. Güç kullanımı bağlamında dile getirilen iddialar yönünden kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Zamanında tedavi uygulanmaması nedeniyle kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
C. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan eziyet yasağının maddi ve usul boyutlarının İHLAL EDİLDİĞİNE,
D. Kararın bir örneğinin eziyet yasağının ihlalinin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmak üzere Tekirdağ Cumhuriyet Başsavcılığına (İhlal kararı Savcılığın 2017/12765 numaralı soruşturma dosyasıyla ilgilidir.) GÖNDERİLMESİNE,
E. Eziyet yasağının maddi ve usul boyutunun ihlali nedeniyle net 250.000 TL manevi tazminatın başvurucuya ÖDENMESİNE,
F. 30.000 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
G. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 17/12/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.