Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Recai AKYEL
|
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
|
|
İrfan FİDAN
|
|
|
Yılmaz AKÇİL
|
Raportörler
|
:
|
Mahmut ATEŞ
|
|
|
Murat İlter DEVECİ
|
Başvurucu
|
:
|
Kemal POLAT
|
Vekili
|
:
|
Av. Murat Mert ÖZKAN
|
I. BAŞVURUNUN ÖZETİ
1. Başvuru, kolluk görevlilerinin silahlı güç kullanması
sonucu meydana gelen ölüm olayı ve bu olay hakkında yürütülen ceza
soruşturmasının etkisizliği nedeniyle yaşam hakkının ihlal edildiği iddiasına
ilişkindir.
2. 19/3/2019 tarihinde gündüz saatlerinde Kocaeli’nin
Gebze ilçesinde devriye görevi yapan motosikletli polis ekipleri, içinde dört
kişinin bulunduğu park hâlindeki otomobilden şüphelenmiş ve otomobildeki
kişilerden inceleme için araçtan inmelerini talep etmiştir. Bu sırada aracın
arka kapısından elinde silahla inen bir kişi havaya ateş ederek kaçmaya başlamıştır.
Silahtan çıkan mermi, yakındaki bir binanın ikinci kat pencere camına isabet
etmiştir. Adli sicil ve arama kayıtları olması nedeniyle kaçan kişinin
başvurucunun oğlu Ş.P. olduğu tespit edilmiş ve yakalanması amacıyla takip
edilmiştir.
3. Olay hakkında düzenlenen tutanaklara göre görevliler
Ş.P.ye silahını atıp teslim olması konusunda defalarca ikaz yapmış, Ş.P. ise
silahını görevlilere doğrultup “Yaklaşmayın, ateş ederim!” diyerek
kaçmaya devam etmiştir. Ş.P. kaçarken otomobilini park etmek için yavaşlayan
T.G. adlı sivil kişiyi silahla tehdit ederek araçtan indirmiş ve otomobili
gasbederek kaçmaya çalışmıştır. Otomobilin kendiliğinden durması üzerine
araçtan inen Ş.P.ye teslim olması konusunda yapılan çağrılar devam ederken Ş.P.
bir kez daha silahını görevlilere doğrultarak “Yaklaşmayın, ateş ederim!”
şeklinde tehditte bulunmuştur.
4. Takibe motosikleti ile katılan polis memuru M.Ç.,
Ş.P.nin kaçtığı sokağın ön tarafına gitmiş; motosikletinden inip yolu kesmiş,
bu sırada yaya olarak takibe katılan polis memuru H.A. da sokağa girmiştir.
Ş.P. bu sırada her iki görevli tarafından teslim olması yönünde yapılan
çağrılara rağmen görevlileri hedef alarak silahıyla ateş etmeye başlamış;
sokağa giren ve içinde iki sivil olan bir otomobili gasbetmeye çalışmıştır.
M.Ç. ve H.A.nın ateş ederek karşılık vermesiyle yaşanan silahlı çatışmada Ş.P.
başına mermi isabet etmesi sonucu yaralanmış, kaldırıldığı hastanede vefat
etmiştir.
5. Olayla ilgili olarak derhâl başlatılan soruşturmada
telsiz kayıtlarının çözümü yapılmış, çevredeki birçok işyerinin güvenlik
kamerası görüntüleri izlenerek içerikleri hakkında tutanak düzenlenmiştir.
Tutanakta görüntü kayıtlarından elde edilen ve olayın seyrini gösteren
fotoğraflara da yer verilmiştir. Ayrıca olay günü takibe katılan görevlilerin,
çevrede bulunan ve olayları gören sivil kişilerin, Ş.P.nin gasbetmeye çalıştığı
otomobillerin sahiplerinin ve Ş.P.nin inerek kaçmaya başladığı araçtaki
kişilerin beyanları Asayiş Büro Amirliğinde alınmıştır. Tüm bu delillerden
olayın yukarıda özetlendiği şekilde gerçekleştiği, yaklaşık sekiz dakika
sürdüğü, olay yeri ve saati itibarıyla çevrede çocuklar dâhil çok sayıda sivil
şahsın olduğu anlaşılmıştır.
6. Olayın gerçekleştiği gün olay yerinde Cumhuriyet
savcısının katılımıyla keşif yapılarak deliller toplanmış, fotoğraf çekimi
yapılmış ve olay yerinin krokisi çizilmiştir. Olay yeri incelemesi sonucunda
düzenlenen tutanaklara göre Ş.P.nin vurulduğu yer ile M.Ç. ve H.A.nın ateş
ettikleri yer arasındaki mesafe 27 metredir. Ş.P.nin vurulduğu yerde içinde
dört fişek olan şarjörü takılı bir tabanca, içinde sekiz fişek olan yedek bir
şarjör bulunmuştur. Ş.P.nin üzerinden 88 hap ele geçirilmiştir. Ayrıca olayın
gerçekleştiği alanda yapılan çalışmalarda 15 boş kovan, bir deforme mermi
çekirdeği ve bir mermi çekirdeği gömleği parçası elde edilmiştir.
7. Ş.P. ile silahlı çatışmaya giren M.Ç. ve H.A.nın yanı
sıra polis memuru H.Ar.ın şüpheli olarak ifadesi olay günü Asayiş Büro
Amirliğinde alınmıştır. Ayrıca Cumhuriyet savcısı ertesi gün M.Ç. ve H.A.nın ifadesini
almıştır. M.Ç. ve H.A. olayın yukarıda anlatıldığı şekilde gerçekleştiğini
beyan ederek meşru müdafaa şartları altında silah kullandıklarını ve öldürme
kasıtları olmadığını ifade etmiştir. H.Ar. ise takip sırasında havaya ateş
ettiğini, ölüme neden olan silahlı çatışma sırasında silah kullanmadığını beyan
etmiştir.
8. Elde edilen deliller üzerinde kriminal incelemeler
yapılmıştır. Bu incelemeler sonucu düzenlenen raporlara göre;
i. Olay yerinde bulunan boş kovanlardan üçü Ş.P.nin
kullandığı silahtan, beşi H.Ar.ın silahından, ikisi H.A.nın silahından, geriye
kalan beşi ise M.Ç.nin silahından atılmıştır.
ii. Deforme mermi çekirdeği H.A.nın, mermi çekirdeği
gömleği parçası ise H.Ar.ın silahından atılmıştır.
iii. Ş.P.ye ait silahın üzerinde kan lekesine
rastlanmamıştır. Silah üzerinden alınan örneklerden mukayeseye elverişli DNA
profili elde edilememiştir.
iv. Ş.P.nin pantolonunun sağ paçasında uzak atış
mesafesinden yapılmış atışlara ait iki mermi giriş deliği tespit edilmiştir.
v. M.Ç. ve H.A. ile Ş.P.nin ellerinden alınan örneklerde
atış artığına rastlanmamıştır. H.A.nın montunun sol kol cep ağız bölümünden
alınan örneklerde atış artığı tespit edilmiştir.
vi. Ş.P.den ele geçirilen haplar uyuşturucu etken maddesi
içermektedir.
9. Ş.P.nin cesedi üzerinde yapılan otopsi işleminde alın
orta hat frontal saçlı deri çizgisi altında 1,5x1 cm ebadında ateşli silah
mermi çekirdeği giriş yarası, oksipital saçlı deri üst ortada 2x2 cm ebadında
ateşli silah mermi çekirdeği çıkış yarası tespit edilmiştir. Ş.P.nin cesedinde
mermi çekirdeği bulunmamıştır. Düzenlenen otopsi raporunda kanında uyuşturucu
ve uyarıcı maddeler tespit edilen Ş.P.nin ölümünün ateşli silah mermi çekirdeği
yaralanmasına bağlı beyin kanaması ve parankim hasarı sonucu meydana geldiği,
atışın uzak atış mesafesinden yapıldığı açıklanmıştır.
10. Soruşturma sonucunda polis memurları H.A., M.Ç. ve
H.Ar. hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiştir. Kararın
gerekçesinde uyuşturucu madde etkisi altındaki Ş.P.nin kaçarken ateşli silahla
sivil kişilerin ve polis görevlilerinin can ve mal güvenliğini tehlikeye
soktuğu, teslim olmasına yönelik çağrılara ve uyarı ateşlerine rağmen teslim
olmayıp görevlilere öldürme maksadıyla ateş ettiği, gerek kendilerinin gerek
vatandaşların can güvenliğini sağlamak için yasal yetkilerini kullanan polis
memurlarının eylemlerinin meşru müdafaa sınırları içinde kaldığı açıklanmıştır.
11. Başvurucunun anılan karara yaptığı itiraz, sulh ceza
hâkimliğince 11/2/2020 tarihinde reddedilmiştir.
12. Başvurucu, nihai kararı öğrenmesinin ardından
29/7/2020tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
13. Komisyon tarafından başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
II. DEĞERLENDİRME
14. Başvurucu; Ş.P.nin kolluk görevlilerinin orantısız
güç kullanımı sonucu hayatını kaybettiğini, ölüm olayıyla ilgili olarak bazı
tanıkların ifadelerinin kolluk görevlileri tarafından alındığını, bazı
tanıkların ifadelerinin ise alınmadığını ifade ederek yaşam hakkının maddi ve
usul boyutunun, aynı gerekçelerle de adil yargılanma hakkının da ihlal
edildiğini iddia etmiştir. Adalet Bakanlığı (Bakanlık) görüşünde; başvurucunun
yakının ölümüne ilişkin olarak etkili bir soruşturma yürütülerek olayın hangi
koşullar altında meydana geldiğinin tespit edildiği, Ş.P.nin kanun hükmünü
yerine getirme ve meşru savunma hakkı kapsamında etkisiz hâle getirilmesinin
yaşam hakkının ihlali olarak değerlendirilemeyeceği, olayda güvenlik güçlerinin
Ş.P.nin eylemlerine orantısız şekilde yanıt verdiği ya da meşru savunmanın
sınırlarını aştığını gösteren herhangi bir durum olmadığı belirtilmiştir.
Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında olaya müdahale eden polis
ekiplerinin özel eğitimli olduklarını, olayın seyrinde Ş.P.nin hayatını
tehlikeye sokmayacak bölgelerine ateş etme imkânları olmasına rağmen öldürme
kastıyla başına ateş ederek meşru savunma sınırını aştıklarını öne sürmüştür.
15. Başvuru, yaşam hakkının öldürmeme yükümlülüğüne
ilişkin maddi boyutu ile etkili soruşturma yürütme yükümlülüğüne ilişkin usul
boyutu kapsamında incelenmiştir.
16. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı
anlaşılan yaşam hakkının öldürmeme yükümlülüğüne ilişkin maddi boyutu ile etkili
soruşturma yürütme yükümlülüğüne ilişkin usul boyutunun ihlal edildiğine
ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
A. Yaşam
Hakkının Maddi Boyutu Yönünden
17. Yaşam hakkını güvence altına alan Anayasa’nın 17.
maddesi, devletin temel amaç ve görevlerini düzenleyen Anayasa’nın 5.
maddesiyle birlikte değerlendirildiğinde devlete birtakım negatif ve pozitif
yükümlülükler yükler (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752,
17/9/2013, § 50; Fatma Akın ve Mehmet Eren [GK], B. No: 2017/26636,
10/11/2021, § 82). Bu yükümlükleri kapsamında devlet; bireylerin yaşamına
kasıtlı ve hukuka aykırı olarak son vermeme (negatif yükümlülük) ve yetki
alanındaki bireylerin yaşamlarını kamu görevlileri ile diğer bireylerin
eylemlerinden hatta kişilerin kendi eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere
karşı korumak için gerekli tedbirleri alma (pozitif yükümlülük) ödevi
altındadır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 51). Negatif yükümlülük,
öldürme kastının olmadığı ancak güç kullanımının ölümle sonuçlandığı hâlleri de
kapsamaktadır (Cemil Danışman, B. No: 2013/6319, 16/7/2014, § 44; Fatma
Akın ve Mehmet Eren, § 83).
18. Anayasa’nın 17. maddesinin son fıkrasında meşru
müdafaa hâli, yakalama ve tutuklama kararlarının yerine getirilmesi,
bir tutuklu veya hükümlünün kaçmasının önlenmesi, bir ayaklanma veya
isyanın bastırılması veya olağanüstü hâllerde yetkili merciin verdiği
emirlerin uygulanması sırasında silah kullanılmasına kanunun cevaz verdiği
zorunlu durumlarda yaşam hakkına yapılan müdahalenin hukuka uygun olduğu
belirtilmiştir. Bu hüküm temel hak ve hürriyetlerin sınırlanmasını düzenleyen
Anayasa’nın 13. maddesi ile birlikte düşünüldüğünde kamusal bir yetkiyle güç
kullanan görevlilerin ancak Anayasa’da belirtilen amaçlara ulaşmak adına başka
bir çarenin kalmadığı mutlak zorunlu durumlarda ve orantılı bir
biçimde silahlı güç kullanabilmelerine izin verildiği söylenebilir (Cemil
Danışman, § 50; Fatma Akın ve Mehmet Eren, § 85). Dolayısıyla
Anayasa’nın 17. maddesinin son fıkrası esas itibarıyla bir kişinin kasten
öldürülmesine izin verilen durumları değil istenmeyen bir sonuç olarak ölüme
sebep olan silahlı güç kullanımına izin verilen durumları açıklamaktadır (Narin
Kurt [GK], B. No: 2018/2540, 1/12/2022, § 87).
19. Kolluk kuvvetlerinin silah kullanımını düzenleyen
kanunlar yaşam hakkına ancak mutlak bir zorunluluk altında ve orantılı olarak
müdahale edilebileceğini düzenlemeli; ayrıca gücün kötüye kullanılmasına,
keyfîliğe ve belirli bir ölçüde de olsa kazalara karşı koruma sağlayabilecek
düzeyde yeterli ve açık kurallar içermelidir (Gazal Kolanç ve diğerleri
[GK], B. No: 2017/37897, 5/7/2022, § 336).
20. Yaşam hakkının sağladığı korumanın önemi dikkate
alındığında ölümcül güç kullanımının söz konusu olduğu hâllerde, kullanılan
gücün gerekliliği ve orantılılığı Anayasa Mahkemesince çok sıkı bir şekilde
denetlenmelidir (İpek Deniz ve diğerleri, B. No: 2013/1595, 21/4/2016, §
117; Fatma Akın ve Mehmet Eren, § 87). Yapılacak değerlendirmede kamu
gücünü kullanan görevlilerin eylemleri, bu görevlilere uygun talimatın ve
kullanılan silahlar konusunda yeterli eğitimin verilip verilmediği ve
eylemlerin planlanması ile kontrolü de dâhil olmak üzere olayı çevreleyen tüm
koşullar gözetilmeli; kendisine karşı güç kullanılan kişinin önceki eylemleri
ve kendisinin yarattığı tehlike hesaba katılmalıdır (Cemil Danışman, §
63; Turan Uytun ve Kevzer Uytun, B. No: 2013/9461, 15/12/2015, § 62; Fatma
Akın ve Mehmet Eren, § 86).
21. Devletin bir bireyin ölümünden sorumlu tutulabilmesi
için o kişinin devlet görevlileri tarafından öldürüldüğünün makul şüphenin
ötesinde ispat edilmesi gerekir. İdari gözetim, gözaltı veya tutukluluk gibi
bireyin devletin kontrolü altında bulunduğu sırada meydana gelen ölüm
olaylarında olayın nasıl meydana geldiğine ilişkin bilgiler çoğunlukla yetkili
makamların erişiminde olduğundan meydana gelen ölüm olayına ilişkin tatmin
edici ve inandırıcı bir açıklama getirme yükümlülüğü yetkili makamların
üzerindedir. Eğer devletin ölüm olayından sorumlu olduğu makul şüphenin
ötesinde kanıtlanmışsa öldürme olayının Anayasa’nın 17. maddesinin son
fıkrasında izin verilen istisnai durumlardan birinin kapsamına girdiğini ispat
yükümlülüğü devlete geçer (İpek Deniz ve diğerleri, § 121; Gazal
Kolanç ve diğerleri, § 325).
22. Son olarak ifade etmek gerekir ki Anayasa Mahkemesinin
ilgili soruşturma ve kovuşturma makamlarının yerine geçerek ölüm olayına
ilişkin delilleri değerlendirmesi söz konusu olamaz. Bu konudaki yetki ve
sorumluluk ilk elden olayları inceleyen yetkili mercilerindir. Bununla birlikte
Anayasa Mahkemesi, ikna edici bulgulara dayanarak farklı bir değerlendirmede
bulunabilir (Cemil Danışman, § 58; Fatma Akın ve Mehmet Eren, §
88).
23. Başvuruya konu ölüm olayı hakkında yürütülen ceza
soruşturması sonunda verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararda Ş.P.nin
güvenlik güçlerinin silahlı güç kullanımı sonucunda öldüğü kabul edilmiştir. Bu
durumda incelenmesi gereken husus; ölümcül güç kullanılmasının
gerekçelendirilip gerekçelendirilmediği, bir başka ifadeyle silah kullanımının
mutlak zorunlu bir durumda ve orantılı bir şekilde kullanılıp
kullanılmadığıdır.
24. Somut olayda devriye görevi yapan motosikletli polis
ekipleri, Ş.P.nin de arasında olduğu dört kişinin içinde bulunduğu park hâlindeki
bir otomobili şüpheli bulmuş ve içindeki kişilerden inceleme için araçtan
inmelerini talep etmiştir. Bu sırada aracın arka kapısından elindeki silahla
inen Ş.P. havaya ateş ederek kaçmaya başlamış ve silahtan çıkan mermi yakındaki
bir binanın ikinci kat pencere camına isabet etmiştir (bkz. § 2). Olayın
devamında Ş.P. iki sivil şahsın içinde olduğu otomobili silah zoruyla
gasbetmeye çalışmış ancak başarılı olamamıştır. Çocuklar dâhil sivil şahısların
yoğun olarak bulunduğu şehir merkezinde ve gündüz saatlerinde gerçekleşen,
polis takibi ile sıkıştırılan Ş.P.nin bu kez silahını kolluk görevlilerine
doğrultarak ateş ettiği kriminal inceleme raporları ve tanık beyanlarıyla
belirlenmiştir. Olay bir bütün hâlinde değerlendirildiğinde kolluk
görevlilerinin kanunla kendilerine verilen görevin ifası kapsamında kendilerinin
ve çevrede bulunan diğer kişilerin hayat ve sağlığını korumak için meşru
müdafaa şartlarında hareket ettiklerinde tereddüt bulunmamaktadır.
25. Somut olayın planlı bir polis operasyonu olmadığının,
aksine Ş.P.nin rutin bir polis denetimi sırasında silahla ateş ederek kaçmaya
başlaması üzerine aniden geliştiğinin altı çizilmelidir. Dolayısıyla kolluk
görevlileri, yoğun bir sivil kalabalığın olduğu şehir merkezinde gerçekleşen
olaydaki hareket tarzlarına olayın seyrine göre ve olay anında karar vermek
zorunda kalmıştır. Soruşturma dosyasına yansıyan delillere göre takip sırasında
Ş.P.ye müteaddit kere silahını bırakıp teslim olması konusunda uyarıldığı
tartışmasızdır. Ş.P. ise bu uyarılara silahını görevlilere doğrultup “Yaklaşmayın,
ateş ederim!” şeklindeki tehditlerle karşılık vermiştir. Olayın devamında
kolluk görevlileri havaya uyarı atışı yaparak Ş.P.nin teslim olması konusundaki
uyarılarını tekrarlamıştır. Kriminal inceleme sonucunda düzenlenen raporda
Ş.P.nin pantolon paçasında uzak atış mesafesinden yapılmış iki mermi giriş
deliği tespit edildiği belirtilmiştir. Ayrıca otopsi raporunda atışın uzak atış
mesafesinden yapıldığı açıklanmıştır. Bu hususlar kolluk görevlilerinin
amacının Ş.P.yi öldürmek değil aksine sağ ele geçirmek olduğunu göstermektedir.
26. Somut olayın açıklanan koşulları altında ölümcül güç
kullanımının mutlak zorunlu olduğu, kendilerinin ve başkalarının hayatlarını
koruma amacına kolluk görevlilerinin daha hafif bir sınırlama ile ulaşmalarının
mümkün olmadığı, kullanılan silahlı gücün ortaya çıkan tehlikeye nispeten
orantılı olduğu sonucuna varılmıştır.
27. Açıklanan gerekçelerle yaşam hakkının öldürmeme
yükümlülüğüne ilişkin maddi boyutunun ihlal edilmediğine karar verilmesi
gerekir.
B. Yaşam
Hakkının Usul Boyutu Yönünden
28. Yaşam hakkı kapsamındaki pozitif yükümlülükleri
çerçevesinde devlet, yaşam hakkını korumak için oluşturulan yasal ve idari
çerçevenin gereği gibi uygulanmasını ve bu hakka yönelik ihlallerin durdurulup
cezalandırılmasını sağlayacak etkili bir yargısal sistem kurmakla da
yükümlüdür. Bu usul yükümlülüğü şüpheli her ölüm olayının sorumlularının
belirlenmesini ve gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili bir
soruşturma yürütülmesini gerektirir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri,
§§52, 54; Cemil Danışman, §§43, 95; Fatma Akın ve Mehmet Eren, §
97).
29. Kolluk görevlilerinin güç kullanması sonucu meydana
gelen ölüm olayları hakkında yürütülmesi gereken soruşturma, şüphesiz ceza
soruşturmasıdır (Okan Göçer, B. No: 2017/29596, 13/1/2021, § 58). Bu tür
soruşturmanın Anayasa’nın 17. maddesinin gerektirdiği şekilde etkili olduğunun
kabul edilebilmesi için soruşturma makamlarının resen harekete geçerek ölüm
olayını aydınlatabilecek ve sorumluların belirlenmesini sağlayabilecek bütün
delilleri tespit etmesi, soruşturma makamlarının olaya karışan kişilerden
bağımsız olması, soruşturmanın makul bir özen ve süratle yürütülmesi,
soruşturmanın veya sonuçlarının gerektiği ölçüde kamu denetimine açık olması ve
meşru menfaatlerini korumak için ölen kişinin yakınlarının soruşturma sürecine
gerekli olduğu ölçüde katılabilmesi gerekir. Ayrıca soruşturma sonucunda alınan
karar; soruşturmada elde edilen tüm bulguların kapsamlı, nesnel ve tarafsız bir
analizine dayanmalı ve kullanılan gücün gerekliliği ve orantılılığı hususunda
değerlendirme içermelidir (Serpil Kerimoğlu, §§ 57, 58; Cemil
Danışman, §§ 98-100; Fatma Akın ve Mehmet Eren, § 99). Sözü edilen
soruşturmanın temel amacı, yaşam hakkını koruyan mevzuat hükümlerinin etkili
bir şekilde uygulanmasını ve vuku bulan ölüm olayında sorumlular ile
sorumlulukları tespit etmektir (Cemil Danışman, § 97; Narin Kurt,
§ 91).
30. Somut olayda Ş.P.nin ölümü üzerine resen ve derhâl
bir ceza soruşturması başlatılmıştır. Cumhuriyet savcısı olay yeri incelemesi,
ölü muayenesi ve otopsi gibi işlemleri bizzat yürütmüştür. Cumhuriyet savcısı
ayrıca Ş.P. ile çatışmaya giren M.Ç. ve H.A.nın ifadeleri olayın hemen ertesi
günü almıştır.
31. Yürütülen soruşturma kapsamında olay yeri krokisi
çizilmiş, olay yerinin fotoğrafları çekilmiş, telsiz kayıtlarının çözümü
yapılmış, çevrede bulunan birçok işyerinin güvenlik kamerası görüntüleri
izlenerek içerikleri hakkında tutanak düzenlenmiş ve bu tutanakta görüntü
kayıtlarından elde edilen olayın seyrini gösteren fotoğraflara yer verilmiştir.
Kullanılan silahlar ve bu silahlardan çıkan mermi çekirdekleri ile kovanlar,
tanık ve şüpheli beyanları, adli tıp ve kriminal inceleme raporları ivedilikle
toplanmıştır. Soruşturma makamlarının Ş.P.ye ait olduğunu değerlendirdikleri silah
üzerinde parmak izi incelemesi yapılmasa da soruşturmada toplanan diğer
deliller (özellikle kamera kayıtları ve tanık anlatımları) silahın Ş.P.ye ait
olduğunu ortaya koymuştur. Ayrıca başvurucunun soruşturma dosyası ve delillere
erişimine herhangi bir kısıtlama getirilmemiş, soruşturma bir yıldan daha kısa
bir sürede ve toplanan delillerin nesnel bir değerlendirmeye tabi tutulmasıyla
sonuçlandırılmış, başvurucu da Başsavcılıkça verilen karara itiraz
edebilmiştir. Dolayısıyla yürütülen soruşturmanın etkililiğinden şüphe etmek
için bir neden bulunmamaktadır.
32. Açıklanan gerekçelerle yaşam hakkının usul boyutunun
ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
III. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Yaşam hakkının maddi boyutunun ihlal edildiğine
ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. 1. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan
yaşam hakkının maddi boyutunun İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
2. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam
hakkının usul boyutunun İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde
BIRAKILMASINA,
D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına
GÖNDERİLMESİNE 19/11/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.