TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
GENEL KURUL
|
|
KARAR
|
|
ALİYE YEŞİL VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU (7)
|
(Başvuru Numarası: 2020/28016)
|
|
Karar Tarihi: 23/1/2025
|
R.G. Tarih ve Sayı: 5/5/2025 - 32891
|
|
GENEL KURUL
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Kadir ÖZKAYA
|
Başkanvekili
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Başkanvekili
|
:
|
Basri BAĞCI
|
Üyeler
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
|
|
Recai AKYEL
|
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
|
|
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
|
|
Selahaddin MENTEŞ
|
|
|
İrfan FİDAN
|
|
|
Kenan YAŞAR
|
|
|
Muhterem İNCE
|
|
|
Yılmaz AKÇİL
|
|
|
Ömer ÇINAR
|
|
|
Metin KIRATLI
|
Raportör
|
:
|
Özge ULUKAYA
|
Başvurucular
|
:
|
1. Aliye YEŞİL
|
|
|
2. Bozbeyli YEŞİL
|
|
|
3. Cihan YEŞİL
|
|
|
4. Engin YEŞİL
|
|
|
5. Haci YEŞİL
|
|
|
6. Kemal YEŞİL
|
|
|
7. Mehmet YEŞİL
|
|
|
8. Mehmet YEŞİL
|
|
|
9. Murat YEŞİL
|
|
|
10. Orhan YEŞİL
|
|
|
11. Seyyit Ahmet YEŞİL
|
|
|
12. Vahdettin YEŞİL
|
|
|
13. Ziya Yusuf YEŞİL
|
Vekili
|
:
|
Av. Ali İsmet GİRGİN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, kamulaştırma bedelinin düşük belirlenmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 14/8/2020 tarihinde yapılmıştır. Komisyon başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
4. İkinci Bölüm başvurunun Genel Kurul tarafından incelenmesine karar vermiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
6. Türkiye Petrolleri A.O. Genel Müdürlüğü (İdare) Diyarbakır'ın Kayapınar ilçesi Devedurağı köyünde olup başvuruculara ait olan 16 parsel sayılı 609.125 m² yüz ölçümlü taşınmazın 47.535,42 m²lik kısmının petrol üretim faaliyetlerinin yürütülmesi amacıyla acele kamulaştırılmasına karar vermiştir.
7. Acele kamulaştırma kararı sonrasında İdarenin başvurusu üzerine Diyarbakır 2. Asliye Hukuk Mahkemesi tarafından 16/5/2009 tarihinde alınan bilirkişi raporu doğrultusunda kamulaştırılan taşınmazın değeri 1.275.375,32 TL olarak tespit edilmiştir.
8. İdare, uzlaşmanın sağlanamaması üzerine 15/3/2011 tarihinde başvurucular aleyhine Diyarbakır 3. Asliye Hukuk Mahkemesinde (Mahkeme) kamulaştırma bedel tespiti ve tescil davası açmıştır.
9. Mahkemece 19/10/2011 tarihinde keşif yapılarak bilirkişi raporları alınmış, 14/2/2012 tarihli ek bilirkişi raporunda kamulaştırma bedeli 1.552.069,49 TL olarak tespit edilmiştir. Anılan raporda taşınmazın sulu tarım arazisi niteliğinde olduğu belirtilmiş; buğday, mısır, pamuk münavebesi dikkate alınarak hesaplama yapıldığı açıklanmıştır. Taşınmazda ileri sulama tekniği olan damlamanın kullanılması nedeniyle ürünlerde verim artışının, maliyetlerde ise düşüşün yaşandığı ifade edilmiştir. Pamuk kg/birim fiyatının Diyarbakır Ticaret Borsasından alındığı, buğday kg/birim fiyatının Toprak Mahsulleri Ofisi (TMO) Şube Müdürlüğünden, silajlık mısır bitkisinin kg/birim fiyatının ise piyasada yapılan araştırma sonucunda tespit edildiği beyan edilmiştir. Ek bilirkişi raporunda taşınmazın merkeze uzaklığı, topoğrafik şekli, çok sayıda ürün yetişmeye uygun toprak yapısı, sulanma şartları ve taşınmazda damlama sulama sistemi kullanılması dikkate alınarak kapitalizasyon faiz oranının %5 olarak tespit edildiği açıklanmıştır. Dava konusu taşınmazın makineli tarıma uygun oluşu, aldığı yağış miktarı, taşınmazda yetiştirilen ürünlerin maliyet durumu, ayrıca taşınmazın toprak verimliliği ve eğimi ile köy yoluna, şehirlerarası ana yola ve organize sanayi bölgesine yakınlığı sebebiyle %38 oranında objektif değer artışı uygulanması gerektiği belirlenmiştir.
10. Mahkeme 23/2/2012 tarihinde İdareye 141.731,61 TL bedeli bloke etmek üzere süre vermiştir. Bu bedelin depo edilmesi üzerine Mahkeme 15/3/2012 tarihinde kamulaştırma bedelini 1.417.106,93 TL olarak tespit ederek davanın kabulüne, kamulaştırılan taşınmazın tapu kaydının iptaline ve İdare adına tesciline karar vermiştir. Kararda ek bilirkişi raporunun hükme esas alındığını açıklamış ancak dava konusu taşınmazın il merkezine ve kara yoluna olan yakınlığı, ürün paylarındaki kolaylık, toprağın verimliliği ve taşınmazın makineli tarıma uygun olması nedeniyle objektif değer artış oranının resen %26 olarak belirlendiğini ifade edilmiştir.
11. Mahkeme kararı taraflarca temyiz edilmiştir. Başvurucular temyiz dilekçesinde dava konusu taşınmazın özelliklerinin bilirkişilerce tespit edilerek kamulaştırma bedelinin belirlendiğini ancak Mahkemenin bilirkişi raporunda yer alan tespitleri dikkate almaksızın kamulaştırma bedelini resen düşük tespit ettiğini açıklamıştır. Ayrıca İdare lehine vekâlet ücretine hükmetmesinin hakkaniyete aykırı olduğunu ifade etmiştir.
12. Mahkeme kararı Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin (Daire) 25/3/2014 tarihli kararıyla bozulmuştur. Bozma kararında açıklanan hususlar özetle şöyledir:
i. Taşınmazın tarım arazisi niteliğinde olduğunun kabulüyle bu hâliyle kullanılması durumunda getireceği net gelir üzerinden bilimsel yolla değerinin tespit edilmesi yöntem olarak isabetlidir.
ii. İlçe Tarım Müdürlüğünün dosya içindeki resmî verilerine göre değerlendirmede esas alınan pamuk, buğday ve silajlık mısırın değerlendirme tarihi itibarı ile hasat zamanı ortalama satış fiyatının sırasıyla 1,6 TL, 0,6 TL ve 0,18 TL olduğu hâlde bu rakamlardan daha yüksek; dekar başına ortalama masrafın ise yine sırasıyla 361 TL, 188 TL ve 338 TL olduğu hâlde bu rakamlardan daha düşük kabul edilerek taşınmaz bedelinin belirlenmesi doğru değildir. Belirtilen resmî verilere göre taşınmaz bedeli tekrar tespit edilip sonucuna göre karar verilmesi için Bilirkişi Kurulundan ek rapor alınması gerekmektedir.
iii. Kamulaştırılan taşınmazın kullanma hakkının İdareye, mülkiyetinin ise Maliye Hazinesine ait olması sebebiyle taşınmazın Maliye Hazinesi adına tesciline karar verilmelidir.
iv. Davanın dört ay içinde sonuçlandırılmadığı anlaşıldığından kamulaştırma bedeline, bu sürenin bitimi tarihinden karar tarihine kadar geçen süre için yasal faiz yürütülmesi gerekir.
13. Kayapınar İlçe Gıda, Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğü tarafından başvurucu Murat Yeşil'e hitaben gönderilen 30/10/2014 tarihli yazıda damlama sulama sistemiyle yapılan tarımsal faaliyetlerde genellikle %20-25 oranında verim artışı yaşandığı açıklanmıştır. Benzer şekilde Kralkızı Dicle Pompajlı Sulama Birliği 3/11/2014 tarihli yazıyla damlama sulama sisteminin diğer sistemlere göre birçok açıdan avantajlı olduğunu bildirmiştir.
14. Mahkeme, bozma kararına uyarak ek bilirkişi raporu alınmasına karar vermiştir. Ek bilirkişi raporunda 14/2/2012 tarihli ek raporda yer alan tespitler tekrar edilmiş, Dairenin bozma kararında belirtilen İlçe Tarım Müdürlüğünün resmî verileri dikkate alındığında kamulaştırma bedelinin 840.321,65 TL olduğu açıklanmıştır.
15. Mahkemece 27/1/2016 tarihinde davanın kabulüne, dava konusu taşınmazın tapu kaydının iptaliyle Maliye Hazinesi adına tesciline karar verilmiştir. Kararda; bozma kararından sonra alınan ek bilirkişi raporuna göre karar verildiği, buna göre 840.321,65 TL olarak tespit edilen kamulaştırma bedeline 16/7/2011 tarihinden ilk karar tarihi olan 15/3/2012 tarihine kadar yasal faiz işletilmesi gerektiği açıklanmıştır. Kamulaştırma bedeli gözetilerek İdarece depo edilen 1.417.106,93 TL'den kamulaştırma bedelinin mahsubuyla fazla ödenen 576.785,30 TL'nin hisseleri oranında başvuruculardan tahsiline, belirtilen bedelin başvuruculara ödenmediğinin anlaşılması hâlinde ise fazladan bloke edilen bedelin İdareye iadesi için ilgili bankaya müzekkere yazılmasına karar verilmesi gerektiği ifade edilmiştir.
16. Mahkeme kararı taraflarca temyiz edilmiştir. Başvurucuların temyiz dilekçesinde başvuru formunda belirttikleri şikâyetleri dile getirdiği görülmüştür.
17. Daire 20/6/2019 tarihinde mahkeme kararının düzeltilerek onanmasına karar vermiştir. Kararda, bozma kararından önce dava konusu taşınmazın objektif değer artış oranının %26 olarak belirlendiği ve bu hususun bozma sebebi yapılmaması üzerine İdare lehine usule ilişkin kazanılmış hak oluştuğu açıklanmıştır. Mahkemenin açıklanan hususu gözardı ederek %38 oranında objektif değer artışı uygulamak suretiyle fazla bedel tespitinin hatalı olduğu belirtilmiştir. Ayrıca nihai olarak tespit edilen kamulaştırma bedelinin acele elkoyma bedelinden fazla olduğu ve acele elkoyma bedelinin tamamının dava tarihinden önce ödendiği dikkate alındığında tespit edilen bedele faiz işletilmesinin doğru olmadığı ifade edilmiştir. Son olarak Dairece açıklanan gerekçelerle kamulaştırma bedeli 767.250,20 TL olarak belirlenmiştir.
18. Başvurucuların karar düzeltme talebi Dairenin 9/6/2020 tarihli kararıyla reddedilmiştir.
19. Nihai karar, başvurucular vekili tarafından 1/8/2020 tarihinde öğrenilmiş, başvurucular 14/8/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
1. İlgili Mevzuat
20. 4/11/1983 tarihli ve 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu'nun “Kamulaştırma bedelinin mahkemece tespiti ve taşınmaz malın idare adına tescili” başlıklı 10. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Kamulaştırmanın satın alma usulü ile yapılamaması halinde idare, … asliye hukuk mahkemesine müracaat eder ve taşınmaz malın kamulaştırma bedelinin tespitiyle, … idare adına tesciline karar verilmesini ister.
Mahkeme, idarenin başvuru tarihinden itibaren en geç otuz gün sonrası için belirlediği duruşma gününü, … taşınmaz malın malikine … bildirerek duruşmaya katılmaya çağırır. Duruşma günü idareye de tebliğ olunur.
…
Mahkemece yapılan duruşmada tarafların bedelde anlaşamamaları halinde hakim, en geç on gün içinde keşif ve otuz gün sonrası için de duruşma günü tayin ederek, 15 inci maddede sayılan bilirkişiler marifetiyle ve tüm ilgililerin huzurunda taşınmaz malın değerini tespit için mahallinde keşif yapar…
Bilirkişiler, taraflar ve diğer ilgililerin beyanını da dikkate alarak, 11 inci maddedeki esaslar doğrultusunda taşınmaz malın değerini belirten raporlarını onbeş gün içinde mahkemeye verirler. Mahkeme bu raporu, duruşma günü beklenmeksizin taraflara tebliğ eder. Yapılacak duruşmaya hakim, taraflar veya vekillerini ve bilirkişileri çağırır. Bu duruşmada tarafların bilirkişi raporlarına varsa itirazları dinlenir ve bilirkişilerin bu itirazlara karşı beyanları alınır.
Tarafların bedelde anlaşamamaları halinde gerektiğinde hâkim tarafından onbeş gün içinde sonuçlandırılmak üzere yeni bir bilirkişi kurulu tayin edilir ve hâkim, tarafların ve bilirkişilerin rapor veya raporları ile beyanlarından yararlanarak adil ve hakkaniyete uygun bir kamulaştırma bedeli tespit eder. Mahkemece tespit edilen bu bedel, taşınmaz mal, kaynak veya irtifak hakkının kamulaştırılma bedelidir..."
21. 2942 sayılı Kanun'un “Kamulaştırma bedelinin tespiti esasları” başlıklı 11. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"15 inci madde uyarınca oluşturulacak bilirkişi kurulu, kamulaştırılacak taşınmaz mal veya kaynağın bulunduğu yere mahkeme heyeti ile birlikte giderek, hazır bulunan ilgilileri de dinledikten sonra taşınmaz mal veya kaynağın;
a) Cins ve nevini,
b) Yüzölçümünü.
c) Kıymetini etkileyebilecek bütün nitelik ve unsurlarını ve her unsurun ayrı ayrı değerini,
d) Varsa vergi beyanını,
e) Kamulaştırma tarihindeki resmi makamlarca yapılmış kıymet takdirlerini,
f) Arazilerde, taşınmaz mal veya kaynağın mevkii ve şartlarına göre ve olduğu gibi kullanılması halinde getireceği net gelirini.
g) Arsalarda, kamulaştırılma gününden önceki özel amacı olmayan emsal satışlara göre satış değerini,
h) Yapılarda, resmi birim fiyatları ve yapı maliyet hesaplarını ve yıpranma payını,
ı) her bir ölçünün etkisi açıklanmak kaydıyla bedelin tespitinde etkili olacak diğer objektif ölçüleri,
Esas tutarak düzenleyecekleri raporda bütün bu unsurların cevaplarını ayrı ayrı belirtmek suretiyle ve ilgililerin beyanını da dikkate alarak Sermaye Piyasası Kurulu tarafından kabul edilen değerleme standartlarına uygun, gerekçeli bir değerlendirme raporuna dayalı olarak taşınmaz malın değerini tespit ederler.
..."
2. Anayasa Mahkemesi Kararı
22. Anayasa Mahkemesinin 10/4/2019 tarihli ve E.2018/156, K.2019/22 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"...
I. İPTALİ İSTENEN KANUN HÜKMÜ
Kanun’un itiraz konusu kuralın da yer aldığı 4650 sayılı Kanun’un 6. maddesiyle başlığıyla birlikte değiştirilen 11. maddesi şöyledir:
“Kamulaştırma bedelinin tespiti esasları
Madde 11- (Değişik: 24/4/2001 - 4650/6 md.)
...
ı) (Değişik: 19/4/2018-7139/27 md.) Bu fıkrada belirtilen unsurlara göre tespit edilen arazi bedelinin yarısını geçmemek ve her bir ölçünün etkisi açıklanmak kaydıyla bedelin tespitinde etkili olacak diğer objektif ölçüleri,
...
IV. ESASIN İNCELENMESİ
...
18. Söz konusu maddenin birinci fıkrasının (ı) bendinde, bedel tespitinde etkili olacak diğer objektif ölçülerin de bazı şartlarla kamulaştırma bedelinin belirlenmesinde esas alınacağı hükme bağlanmıştır. Bu kapsamda kamulaştırmaya konu arazinin emsallerine göre pazarlama veya ulaşım kolaylıkları, ana yollara, il merkezlerine, yerleşim alanlarına yakınlık gibi değerini olumlu yönde etkileyecek birtakım özelliklerinin gözardı edilmemesi ve taşınmazın gerçek değerinin tespiti bakımından bilimsel yöntemle belirlenen bedelin anılan fıkranın (ı) bendi uyarınca belirli bir oranda artırılması mümkün olabilmektedir.
19. Bu itibarla bedelin tespitinde etkili olacak diğer objektif ölçüler bakımından her bir ölçünün değere etkisinin açıklanması gerektiği Kanun’da ifade edildiği gibi bu ölçülerin somut, araziye getirdiği katkı ve değer yönünden açık, objektif, gerekçeli, makul, arazi bedelinin belirlenmesinde etkili olabilecek diğer bir unsur içinde gözetilmemiş olmasının da uygulamada yargı içtihatlarıyla kabul edildiği anlaşılmaktadır.
20. İtiraz konusu kuralın yer aldığı madde gerekçesinde özellikle kamulaştırılan tarım arazilerinin değer takdirinde yöntemine göre hesap edilen bedeli anlamsız kılacak objektif değer artışlarının yapıldığı, objektif ölçüler gerekçe gösterilerek çoğu kez %50-200, hatta %300 oranında artış uygulandığı ifade edilmiştir. Bu kapsamda kural arazilerde diğer objektif ölçülerin uygulanması bakımından oransal bir sınırlama öngörmektedir.
21. Kuralla diğer objektif ölçüler sebebiyle uygulanacak olan artış oranı Kanun’un 11. maddesinin birinci fıkrasında belirtilen unsurlara göre tespit edilen arazi bedelinin %50’si ile sınırlandırılmış olup bu oranın taşınmazın özelliklerine göre %50 ve daha az oranda uygulanması mümkün iken %50’nin üzerinde uygulaması mümkün olmayacaktır.
...
C. Anayasa’ya Aykırılık Sorunu
...
33. Arazilerde kamulaştırma bedeli, Kanun’un 11. maddesinin birinci fıkrasının (f) bendi uyarınca ve anılan fıkrada belirtilen bedel tespitine ilişkin diğer unsurlar da esas alınmak suretiyle belirlenmektedir. Bu kapsamda taşınmaz mal veya kaynağın mevkiine ve şartlarına göre ve olduğu gibi kullanılması hâlinde getireceği net gelir üzerinden bilimsel yöntemle hesaplama yapılmakta; bu aşamaya kadar değerlendirmeye alınmamış, arazinin değerini olumlu veya olumsuz yönde etkileyebilecek somut ve objektif birtakım özelliklerin bulunması hâlinde ise özellikle anılan fıkranın (ı) bendi kapsamında bunlar da dikkate alınarak kamulaştırma bedeli tespit edilmektedir.
34. İtiraz konusu kural, kamulaştırmaya konu arazinin değeri üzerinde olumlu etkileri bulunan birtakım ölçüler sebebiyle uygulanacak objektif değer artırıcı unsur oranını Kanun’un 11. maddesinin birinci fıkrasında belirtilen unsurlara göre tespit edilen arazi bedelinin %50’si ile sınırlandırmaktadır. Bu kapsamda kural doğrudan kamulaştırma bedelinin tespiti ile ilgili olup kuralla getirilen sınırlama tespit edilecek kamulaştırma bedelinin tutarını doğrudan etkileyecek niteliktedir.
35. Anayasa’nın 35. maddesi uyarınca mülkiyet hakkı ancak kamu yararı amacıyla sınırlanabilir. Kamu yararı kavramı, devlet organlarının takdir yetkisini de beraberinde getiren bir kavram olup objektif bir tanıma elverişli olmayan bu ölçütün her somut olay temelinde ayrıca değerlendirilmesi gerekir. Arazilerde kamulaştırma bedelinin tespitinde diğer objektif ölçüler sebebiyle uygulanacak olan objektif değer artırıcı unsur oranını %50 ile sınırlandıran kuralın kamu yararı amacıyla gerçekleştirilen projelerde kamulaştırma maliyetlerinin azaltılması, yatırım bedellerinin düşürülmesi ve bu suretle idarenin kaynaklarının korunması amacıyla düzenlendiği ve kamu yararı amacına dönük olduğu anlaşılmaktadır.
36. Arazilerde kamulaştırma bedelinin tespitinde asli değer biçme yönteminin taşınmaz mal veya kaynağın mevkiine ve şartlarına göre ve olduğu gibi kullanılması hâlinde getireceği net gelir üzerinden bilimsel olarak hesaplama yapılması olduğu gözetildiğinde bu şekilde belirlenecek bedel üzerinden diğer objektif ölçüler sebebiyle uygulanacak artış oranının makul, belirli ve öngörülebilir bir seviyede tutulabilmesi ile kamulaştırma maliyetlerinin azaltılması bakımından diğer objektif ölçüler sebebiyle uygulanacak artırım oranına oransal bir üst sınır getirilmesinin itiraz konusu kuralın amacını gerçekleştirmeye elverişli olmadığı söylenemez.
37. Öte yandan itiraz konusu kuralla mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin ölçülülük ilkesi kapsamında gerekli ve orantılı olup olmadığı da incelenmelidir. Kural, kamulaştırılan arazilerde değer artırıcı unsurlar sebebiyle uygulanacak objektif değer artırıcı unsur oranına bir üst sınır getirmek suretiyle bu oranı %50 ile sınırlamaktadır. 7139 sayılı Kanun’un genel gerekçesinde ve itiraz konusu kuralın yer aldığı madde gerekçesinde ifade edildiği üzere objektif değer artışı uygulamasıyla taşınmazın değerinde %100, %200 ve hatta %300’lere varan oranlarda artış yapılmasını gerektiren durumlara uygulamada sıklıkla rastlandığı görülmektedir. Bu durumda uygulanacak objektif değer artırıcı unsur oranının %50 ile sınırlandırılması kamulaştırmaya konu taşınmazın somut olarak sahip olduğu, daha önce arazi bedelinin belirlenmesinde etkili olabilecek diğer bir unsur içinde veya kapitalizasyon faiz oranının belirlenmesi sırasında değerlendirilmemiş, taşınmaza olumlu yönde katkı ve değer sağlayan unsurların olması gerektiği oranda ve ölçüde kamulaştırma bedelinin tespitinde dikkate alınmaması sonucunu doğuracaktır. Kamulaştırmada gerçek karşılığın malike ödenmesi gerekliliği karşısında araziyi emsallerine göre daha değerli kılan olumlu özelliklerinin önemli ölçüde bedele yansıtılmasını engelleyebilecek şekilde oransal sınırlama öngörülmesinin gerekli olduğu söylenemeyeceği gibi öngörülen sınırlama olağan koşullarda %50’nin üzerinde objektif değer artışı uygulanması gereken taşınmazlar yönünden kamulaştırmada gerçek bedelin tam olarak tespitini ve malike ödenmesini engelleyeceğinden kamu yararı ile malikin mülkiyet hakkı arasında gözetilmesi gereken adil dengeyi malik aleyhine bozmaktadır. Bu yönüyle kural ölçülülük ilkesine aykırıdır.
38. Anayasa’nın 46. maddesinde öngörülen anayasal ögelerden birinin bulunmaması kamulaştırma işlemini Anayasa’ya aykırı hâle getireceği gibi Anayasa’nın 35. maddesi ile korunan ve sınırları belirtilen mülkiyet hakkına da aykırılık oluşturur. Bu çerçevede kamulaştırma bedelinin tespitinde kamulaştırmanın anayasal ögelerinden biri olan gerçek karşılığa ulaşılmasını engelleyen, mülkiyet hakkının ölçüsüz biçimde sınırlandırılmasına neden olan kural Anayasa’nın 13., 35. ve 46. maddelerine aykırıdır.
39. Açıklanan nedenlerle kural, Anayasa’nın 13., 35. ve 46. maddelerine aykırıdır. İptali gerekir.
Kural, Anayasa’nın 13., 35. ve 46. maddelerine aykırı görülerek iptal edildiğinden ayrıca Anayasa’nın 2. ve 10. maddeleri yönünden incelenmesine gerek görülmemiştir.
..."
B. Uluslararası Hukuk
23. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne (Sözleşme) ek 1 No.lu Protokol'ün "Mülkiyetin korunması" başlıklı 1. maddesi şöyledir:
"Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Bir kimse, ancak kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir.
Yukarıdaki hükümler, devletlerin, mülkiyetin kamu yararına uygun olarak kullanılmasını düzenlemek veya vergilerin ya da başka katkıların veya para cezalarının ödenmesini sağlamak için gerekli gördükleri yasaları uygulama konusunda sahip oldukları hakka halel getirmez."
24. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) taşınmazın değerine uygun makul bir bedel ödenmeksizin mülkiyetten yoksun bırakmanın mülkiyet hakkına yapılan müdahaleyi ölçüsüz kılacağını vurgulamıştır (Yıltaş Yıldız Turistik Tesisleri A.Ş./Türkiye, B. No: 30502/96, 24/4/2003, § 38).
25. Kahyaoğlu ve diğerleri/Türkiye (B. No: 37203/05, 31/5/2016, §§ 4-19) kararında AİHM, bilirkişi raporunda taşınmazda oluşan değer kaybı taşınmazın gerçek değerinin %9'u olarak tespit edildiği hâlde mahkemenin Yargıtay içtihadından hareketle zarar miktarını taşınmaz değerinin %2'si ile sınırlandırdığına işaret etmiştir. AİHM, Yargıtayın farklı durumların gözönünde bulundurulmasını dışlayan katı yorumu nedeniyle başvurucuların taşınmaz değerinin %7'sine tekabül eden zararlarının karşılanamadığını belirtmiştir. Ayrıca özellikle ulusal mahkemelerin başvurucuların iddialarını hangi sebeplerle reddettiklerini ve tazminat miktarını taşınmazın değerinin %2’si ile sınırlandırmalarının gerekçelerini açıklamadıklarını vurgulamıştır. Bu sebeple müdahalenin kamu yararı ile mülkiyet hakkının korunması arasındaki adil dengeyi bozduğunu ifade ederek mülkiyet hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşmıştır (Kahyaoğlu ve diğerleri/Türkiye, §§ 33-40).
26. Halil Göçmen/Türkiye (B. No: 24883/07, 12/11/2013) kararında ise kamulaştırmasız el atma nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar veren AİHM, yargı mercilerince hükmedilen tazminatın yeterliliğini de ölçülülük bağlamında tartışmıştır.Bu bağlamda öncelikle ulusal mahkemelerin yerine geçerek kamulaştırma bedelini belirleme gibi bir görevinin bulunmadığını ancak mahkemelerin adil veya makul kararlar verilmesini sağlamakla yükümlü olduğunu belirtmiştir. AİHM somut olayda kamulaştırmasız el atma tazminatına ilişkin iki ayrı bilirkişi raporu bulunduğuna dikkat çekmiş ve yargı mercilerince yeterli bir gerekçe gösterilmeden daha az bir bedel öngören raporun hükme esas alınmasının müdahaleyi ölçüsüz kıldığını belirtmiştir (Halil Göçmen/Türkiye, §§ 37-43).
27. Son alarak bu bağlamda Kutlu ve diğerleri/Türkiye (B. No: 51861/11, 13/12/2016) kararına da değinmek gerekir. Somut olayda bilirkişilerin taşınmazın kullanımını etkileyen kısıtlamaları dikkate alarak değer kaybı oranını %40 olarak belirlediklerini ifade eden AİHM, bilirkişi raporunun yargı mercilerini bağlamadığını kabul etmiş ancak bilirkişi raporunun sonuçlarının bertaraf edilmesi nedenlerinin mahkemelerce açıklanması gerektiğini vurgulamıştır. AİHM, mahkemelerce gözönünde bulundurulacak ölçütlerin basit bir anlatımıyla değer düşüklüğünün %25 ile sınırlandırılmasının ise yeterli bir gerekçe olarak kabul edilemeyeceğini belirtmiştir. Bu sebeple tazminat miktarının belirlenme şekli nedeniyle mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin ölçüsüz olduğuna karar vermiştir (Kutlu ve diğerleri/Türkiye,§§ 70-76).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
28. Anayasa Mahkemesinin 23/1/2025 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların İddiaları ve Bakanlık Görüşü
29. Başvurucular, kamulaştırma bedelinin tespitinde buğday alımının TMO tarafından gerçekleştirildiğini belirterek tarım müdürlüklerinin tahmine dayalı verileri yerine gerçek değer ve maliyetlerin belirlendiği TMO verilerinin esas alınması gerektiğini ileri sürmüştür. Yine aynı gerekçeyle pamukla ilgili olarak [S.S. Çukurova Pamuk, Yer Fıstığı ve Yağlı Tohumlar Tarım Satış Kooperatifler Birliği (ÇUKOBİRLİK)] verilerinin, silajlık mısır alımında ise -sadece hayvan yetiştiricileri tarafından yapıldığı açıklanarak- dava tarihindeki reel piyasa verilerinin dikkate alınması gerektiğini iddia etmiş; bu verilerin bozma kararlarında belirtilen rakamların çok üzerinde olduğuna işaret etmiştir.
30. Bununla birlikte başvurucular; taşınmazda bulunan damlama sulama sisteminin verimi %25 artırırken maliyetlerin %50 oranında azalmasına yol açtığını, bu hususun Diyarbakır İl Tarım Müdürlüğü ve Kralkızı Dicle Pompajlı Sulama Birliği yazılarıyla ortaya konulduğunu zikretmiştir. Buna göre özellikle damlama sulama sistemi sayesinde başvuru konusu taşınmazın emsal taşınmazlara nispetle en az %25 oranında daha verimli olduğunu beyan etmiştir. Ayrıca bilirkişi raporunda da masrafları düşüren nedenlerin tespit edildiğini ancak Mahkemece bu hususların dikkate alınmadığını ileri sürmüştür.
31. Başvurucular, başvuru konusu taşınmaza komşu olan ve aynı bölgede bulunan taşınmazlara ilişkin kamulaştırma bedeli hesabında %100 oranında objektif değer artışı uygulanmasına rağmen başvuru konusu davada objektif değer oranının %26 olarak kabul edilmesiyle kamulaştırma bedelinin gerçek bedelin altında tespit edilmesinden yakınmıştır. Başvuruculara göre özel ve teknik bilgi gerektiren objektif değer artış oranının hâkim tarafından %26 olarak belirlenmesi dayanaksız ve keyfî bir değerlendirmedir. Başvurucular, taşınmazın altında bulunan petrol yatakları ve diğer özellikleri nedeniyle objektif değer artış oranının en az %200-300 arasında olması gerektiğini iddia etmiştir.
32. Sonuç olarak başvurucular; belirtilen gerekçelerle kamulaştırma bedelinin düşük belirlendiğini, hukuki belirlilik ve eşitlik ilkeleriyle gerekçeli karar, adil yargılanma ve mülkiyet haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
33. Bakanlık görüşünde; kamulaştırma bedelinin ödenmesi nedeniyle başvurucuların mağdur sıfatının devam edip etmediği hususunun değerlendirilmesi gerektiği, kamulaştırma bedelinin bilirkişi raporu doğrultusunda hesaplandığı, başvurucuların ileri sürdüğü iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu belirtilmiştir. Başvuruya ilişkin yapılacak incelemede Anayasa ve ilgili mevzuat hükümleri, Anayasa Mahkemesi içtihatları ve somut olayın kendine özgü koşullarının da dikkate alınması gerektiği açıklanmıştır.
34. Başvurucular, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
B. Değerlendirme
35. Anayasa'nın "Mülkiyet hakkı" başlıklı 35. maddesi şöyledir:
"Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz."
36. Anayasa'nın ''Kamulaştırma'' başlıklı 46. maddesi şöyledir:
"Devlet ve kamu tüzelkişileri; kamu yararının gerektirdiği hallerde, gerçek karşılıklarını peşin ödemek şartıyla, özel mülkiyette bulunan taşınmaz malların tamamını veya bir kısmını, kanunla gösterilen esas ve usullere göre, kamulaştırmaya ve bunlar üzerinde idarî irtifaklar kurmaya yetkilidir.
Kamulaştırma bedeli ile kesin hükme bağlanan artırım bedeli nakden ve peşin olarak ödenir. Ancak, tarım reformunun uygulanması, büyük enerji ve sulama projeleri ile iskân projelerinin gerçekleştirilmesi, yeni ormanların yetiştirilmesi, kıyıların korunması ve turizm amacıyla kamulaştırılan toprakların bedellerinin ödenme şekli kanunla gösterilir. Kanunun taksitle ödemeyi öngörebileceği bu hallerde, taksitlendirme süresi beş yılı aşamaz; bu takdirde taksitler eşit olarak ödenir.
Kamulaştırılan topraktan, o toprağı doğrudan doğruya işleten küçük çiftçiye ait olanlarının bedeli, her halde peşin ödenir.
İkinci fıkrada öngörülen taksitlendirmelerde ve herhangi bir sebeple ödenmemiş kamulaştırma bedellerinde kamu alacakları için öngörülen en yüksek faiz uygulanır."
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
37. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Mülkün Varlığı
38. Kamulaştırılan taşınmaz, başvurucuların mülkiyetinde bulunduğundan mülkün varlığı noktasında tartışma bulunmamaktadır.
b. Müdahalenin Varlığı ile Türü
39. Somut olayda başvurucuların taşınmazı kamulaştırılmış ve İdare adına tescil edilmiştir. Başvurucuların taşınmazının kamulaştırılmasının mülkiyet hakkına müdahale teşkil ettiği tartışmasızdır. Ayrıca Anayasa Mahkemesinin çok sayıda kararında da belirtildiği üzere taşınmazın kamulaştırılması mülkten yoksun bırakma niteliğindedir (Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 32; AYM, E.1988/34, K.1989/26, 21/6/1989; E.2011/58, K.2012/70, 17/5/2012).
c. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
40. Anayasa'nın 13. maddesi şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
41. Anılan madde uyarınca temel hak ve özgürlükler, demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmaksızın, Anayasa'nın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Dolayısıyla mülkiyet hakkına yönelik müdahalenin Anayasa'ya uygun düşebilmesi için müdahalenin kanuna dayanması, kamu yararı amacı taşıması ve ayrıca ölçülülük ilkesi gözetilerek yapılması gerekmektedir.
i. Kanunilik
42. Kamulaştırmanın usul ve esasları 2942 sayılı Kanun'da düzenlenmiştir. Somut olayda başvurucuların taşınmazının petrol lokasyonunda kalması sebebiyle kamulaştırıldığı ve kamulaştırma sürecinin 2942 sayılı Kanun’a göre sürdürülerek tamamlandığı görülmüştür. Bu durumda mülkten yoksun bırakmanın kanuni dayanağının bulunduğu anlaşılmıştır.
ii. Meşru Amaç
43. Somut olayda başvurucuların taşınmazı petrol kaynaklarının aranması, geliştirilmesi ve üretilmesi amacıyla kamulaştırılmıştır. Petrol kaynaklarının ülke menfaatlerine uygun şekilde kullanılmasında kamu yararı olduğu açıktır.
iii. Ölçülülük
(1) Genel İlkeler
44. Ölçülülük ilkesi elverişlilik, gereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. Elverişlilik öngörülen müdahalenin ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını, gereklilik ulaşılmak istenen amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını yani aynı amaca daha hafif bir müdahale ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, orantılılık ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir (AYM, E.2011/111, K.2012/56, 11/4/2012; E.2012/102, K.2012/207, 27/12/2012; E.2012/149, K.2013/63, 22/5/2013; E.2013/32, K.2013/112, 10/10/2013; E.2016/16, K.2016/37, 5/5/2016; E.2016/13, K.2016/127, 22/6/2016; Mehmet Akdoğan ve diğerleri, § 38).
45. Mülkiyet hakkından yoksun bırakma biçimindeki müdahalelerde, hedeflenen kamu yararı ile malikin bireysel yararı arasında gözetilmesi gereken adil denge ancak malike tazminat ödenmek suretiyle sağlanabilir. Diğer bir ifadeyle mülkten yoksun bırakmalarda malike tazminat ödenmesi, müdahaleyle malike yüklenen aşırı külfetin telafi edilmesini temin eden temel bir araçtır. Anayasa'nın 46. maddesi uyarınca kamulaştırma yoluyla malikin mülkiyet hakkının sona erdirildiği hâllerde malike ödenmesi gereken tazminat taşınmazın gerçek bedelidir. Bu itibarla taşınmazın gerçek bedelinin ödenmediği durumlarda somut olayın koşulları da gözetilerek müdahalenin orantılı olmadığı sonucuna ulaşılabilir (Cevat Aydın, B. No: 2014/13886, 4/10/2017, § 48).
46. Çok sayıda alıcısı ve satıcısı bulunmayan ve satışa konu olan malların aynı nitelikte (homojen) olmadığı emlak piyasasında bir taşınmazın herkes için geçerli tek, değişmez ve kolay hesaplanabilir bir fiyatının olmadığı da gözönünde bulundurulmalıdır. Anayasa'nın koruması altında bulunan mülkiyet hakkı açısından önemli olan, kamulaştırılan veya üzerinde irtifak hakkı kurulan taşınmazın gerçek değerinin 2942 sayılı Kanun'a göre belirlenmesi, irtifak hakkı kurulan taşınmazda meydana gelen değer düşüklüğü karşılığının objektif kriterlere göre tespit edilmesi ve ulaşılmak istenen kamu yararı ile orantılı bir bedelin başvuruculara ödenmesidir (Mukadder Sağlam ve diğerleri, B. No: 2013/2511, 22/1/2015, § 48).
47. Kamulaştırma yoluyla malikin mülkiyet hakkının sona erdirildiği hâllerde taşınmazın gerçek bedelinin malike ödenmesi orantılılık ilkesinin gereğidir. Taşınmaz bedelinin tespiti teknik ve uzmanlık gerektiren bir konudur. Bu nedenle kamulaştırılan taşınmazın bedelinin tespiti uzman mahkemelerin ve Yargıtayın bu konudaki uzman dairelerinin yetkisi ve görevindedir. Anayasa Mahkemesi bu konuda uzmanlaşmış bir mahkeme olmadığı gibi Anayasa Mahkemesinin mülkiyet hakkı kapsamında yapılan bireysel başvurularda bedel veya değer düşüklüğü karşılığını hesaplamak gibi bir görevi de bulunmamaktadır. Anayasa Mahkemesinin mülkiyet hakkına yapılan müdahale ile ödenen bedel arasındaki ilişki yönünden yapacağı tespit, orantılılık incelemesinden ibarettir (Mukadder Sağlam ve diğerleri, § 49; Abdülkerim Çakmak ve diğerleri, B. No: 2014/1964, 23/2/2017, § 52).
48. Mülkiyet hakkının korunmasının söz konusu olduğu durumlarda usule ilişkin güvencelerin somut olayda yerine getirildiğinden söz edilebilmesi için yargı mercilerinin kararlarında konu ile ilgili ve yeterli gerekçe bulunmalıdır. Ayrıca belirtmek gerekir ki bu zorunluluk, davacının bütün iddialarına cevap verilmesi anlamına gelmemekle birlikte mülkiyet hakkını ilgilendiren davanın sonucuna etkili esasa ilişkin temel iddia ve itirazların yargılama makamlarınca özenli bir şekilde değerlendirilerek karşılanmasını gerektirmektedir (Kamil Darbaz ve GMO Yapı Grup End. San. Tic. Ltd. Şti., B. No: 2015/12563, 24/5/2018, § 53).
(2) İlkelerin Olaya Uygulanması
49. Somut olayda dava konusu taşınmazın kamulaştırma bedelinin İlçe Tarım Müdürlüğünün verileri dikkate alınarak tespit edildiği anlaşılmıştır. Başvurucular İlçe Tarım Müdürlüğünün verileri yerine TMO, Ticaret Borsası ve ÇUKOBİRLİK'in verilerine göre hesaplama yapılması gerektiğini ileri sürmüştür.
50. 2942 sayılı Kanun'un 11. maddesinin (f) bendinde araziler için kamulaştırma bedeli tespitinin taşınmazın kamulaştırma tarihindeki mevkii ile şartlarına göre ve olduğu gibi kullanılması hâlinde getireceği net kazanç esas alınarak belirlenmesi öngörülmektedir. Düzenli ve sürekli tarımsal getiri istatistikleri ise ülkemizde il ve ilçe tarım müdürlükleri tarafından il merkezi ve ilçeler düzeyinde tutulmaktadır. Bu nedenle mahkemeler ve mahkemelerin atadığı bilirkişiler, Yargıtayın yerleşik içtihatları doğrultusunda özel bir durum olmadıkça kamulaştırma bedelinin tespitinde resmî birer kurum olan il ve ilçe tarım müdürlüklerinin verilerini kullanmaktadır (Tahsin Erdoğan, B. No: 2012/1246, 6/2/2014, § 63). Bununla birlikte kamulaştırılan taşınmazın gerçek bedelinin belirlenmesini sağlayacak tarımsal üretim verilerinin bilimsel tekniğe uygun olarak tutulması kamu makamlarının sorumluluğundadır.
51. Somut olayda başvurucuların TMO, Ticaret Borsası ve ÇUKOBİRLİK'in verileri üzerinden kamulaştırma bedelinin tespit edilmesini talep ettiği ancak İlçe Tarım Müdürlüğünün verilerinin dikkate alınmasıyla tespit edilen kamulaştırma bedelinin taşınmazın gerçek değerini yansıtmadığına yönelik somut veri sunamadığı görülmüştür. Bu bağlamda İlçe Tarım Müdürlüğünün tahminî verilerinin gerçek bedeli yansıtmadığına ilişkin iddianın ileri sürülmesi Mahkemenin ulaştığı kanaatin keyfî olduğunun kabulü için yeterli değildir. Mahkemenin kanaatinin sorgulanabilmesi için başvurucuların bundan daha öte dayanaklar göstermesi -İlçe Tarım Müdürlüğünün tahminî verilerinin gerçeği yansıtmadığını ortaya koyması- beklenir.
52. Diğer yandan başvurucular, kamulaştırılan taşınmazda damlama sulama sisteminin kullanılmasıyla verimin arttığını ve maliyetin azaldığını ancak taşınmazın açıklanan özelliği dikkate alınmadan değerlendirme yapılması nedeniyle kamulaştırma bedelinin düşük belirlendiğini ifade etmiştir. Dava konusu taşınmazda kullanıldığı tespit edilen damlama sulama sisteminin kapitalizasyon faiz oranı belirlenirken dikkate alındığı anlaşılmıştır (bkz. § 9). Başvurucular tarafından damlama sulama sisteminin avantajlarını açıklar mahiyette bazı belgeler sunularak (bkz. § 13) taşınmazın verimine olan etkisinin daha fazla olduğu ileri sürülmüş ise de belirtilen sistemin taşınmazda gerçekleştirilen üretim faaliyetlerine olan etkisi somut olarak ortaya konamamıştır. Bu bağlamda Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru kapsamındaki inceleme yetkisinin sınırları ve niteliği gözetildiğinde açıklanan nedenlerle damlama sulama sistemi kullanılmasının taşınmazın değerini arttığı iddiasına yönelik daha öte bir inceleme yapılmasına yetecek verilerin temin edilmediği görülmüştür.
53. Somut olayda Mahkeme, bilirkişi raporunda %38 olarak hesaplanan objektif değer artış oranını %26 olarak kabul ederek kamulaştırma bedelini tespit etmiş; bozma kararından sonra %38 objektif değer artış oranı uygulayan bilirkişi raporu doğrultusunda davanın kabulüne karar vermiştir. Daire ise objektif değer artış oranının bozma sebebi yapılmaması sebebiyle İdare lehine usule ilişkin kazanılmış hak oluştuğunu açıklayarak bozma kararından önce belirlenen %26 objektif değer artış oranı üzerinden kamulaştırma bedelini belirlemiştir. Başvurucular objektif değer artış oranının düşük belirlenmesi nedeniyle kamulaştırma bedelinin gerçek bedelden düşük tespit edildiğini ileri sürmüştür.
54. Anayasa'nın 46. maddesinin birinci fıkrasında kamulaştırmanın taşınmazın gerçek karşılığının ödenmesi şartıyla kullanılabilecek bir yetki olduğu hükme bağlanmıştır. Gerçek karşılığının ödenmesi Anayasa'nın 46. maddesiyle maliklerin lehine getirilen özel bir güvence mahiyetindedir. Başka bir anlatımla gerçek karşılığın kural olarak peşin ve nakden ödenmesi; devlet ve kamu tüzel kişileri tarafından yapılabilmesi, kamu yararının bulunması, kamulaştırma kararına ilişkin kanunda gösterilen esas ve usullere uyulmasıyla birlikte kamulaştırmanın anayasal ögeleridir (bazı farklarla birlikte bkz. AYM, E.2018/156, K.2019/22, 10/4/2019, § 29).
55. Taşınmazın değerini etkileyen objektif unsurlar da değerin belirlenmesinde hesaba katılmaktadır. Bu unsurların tahdidî olarak sayılması mümkün değil ise de taşınmazın yola ve yerleşim yerine yakınlığı, ticari ve iş kapasitesi, deniz, göl, nehir gibi tabii güzelliklere uzaklığı, imarlı bölgelere yakınlığı gibi özellikler buna örnek gösterilebilir (Cevat Aydın, B. No: 2014/13886, 4/10/2017, § 58). Nihayetinde kamulaştırma suretiyle taşınmazın bedelsiz olarak veya değerinin altındaki bir bedelle kişinin mal varlığından çıkarılmasının mümkün bulunmaması, kamulaştırmaya konu taşınmazın kamulaştırma bedelinin tespitini etkileyebilecek nitelik ve özellikleri ile bunların kamulaştırma bedeline katkısının gözetilmesini zorunlu kılmaktadır (AYM, E.2018/156, K.2019/22, 10/4/2019, § 32).
56. Anayasa Mahkemesi Saadet Esin (B. No: 2014/18103, 26/10/2017) ile Celal Afşin ve diğerleri (B. No: 2015/18943, 19/9/2018) ve Ahmet Koca ve diğerleri (B. No: 2018/17345, 19/10/2021) kararlarında kamulaştırma bedelinin tespitinde kamulaştırmanın anayasal ögelerinden biri olan gerçek karşılığa ulaşılmasını sağlayan objektif değer artışına ilişkin olarak bilirkişi raporundaki somut tespitlere yönelik herhangi bir eleştiri getirilmeden, soyut olarak objektif değer artışının belli bir oranı geçemeyeceğinin kabul edilmesinin taşınmazın gerçek değerinin belirlenmesini engellediği gerekçesiyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşmıştır.
57. Nitekim objektif değer artışı oranına ilişkin benzer bir üst sınırlama getiren 2942 sayılı Kanun’un 11. maddesinin birinci fıkrasının (ı) bendinde yer alan “…arazi bedelinin yarısını geçmemek ve…” ibaresi, Anayasa Mahkemesince Anayasa’ya aykırı bulunarak 10/4/2019 tarihli ve E.2018/156, K.2019/22 sayılı kararla iptal edilmiştir. Kararda esasen objektif değer artışı uygulamasıyla taşınmazın değerinde %50'yi aşan oranlarda artış yapılmasını gerektiren durumlara uygulamada sıklıkla rastlanmasına rağmen bu oranın %50 ile sınırlandırılmasının gerçek kamulaştırma bedelinin tam olarak tespitini ve malike ödenmesini engelleyeceği ifade edilmiştir (bkz. § 22).
58. Bilirkişi, uyuşmazlığın çözümünü etkileyen ve hâkimin hukuki bilgisiyle aydınlatılamayan bilimsel ve teknik meseleleri açıklığa kavuşturmak, bu tür meselelerde mahkemeyi bilgilendirmek amacıyla görüşüne başvurulan uzman kişi olup bilirkişinin görüşünün mahkemeyi bağlamayacağı muhakkaktır. Bilirkişi raporu, hâkimin uyuşmazlığı çözerken dikkate alacağı takdirî bir delilden ibarettir. Hâkim; bilirkişi görüşünü içeren raporun yeterliliğini, raporda açıklanan görüş ve kanaatin itibar edilebilirliğini, dayandığı olguları gözönünde bulundurarak hükme esas alınıp alınmayacağını serbestçe değerlendirir ve takdir eder. Bu bağlamda hâkim, bilimsel ve teknik bakımdan yetersiz ve çelişkili bulduğu bilirkişi raporlarını hükme esas almak zorunda değildir. Bu durum, karar verme ve hüküm kurma yetkisinin hâkime ait olmasının doğal bir sonucudur. Aksi takdirde şekil olarak hükmü kuran hâkim olsa da gerçekte hüküm bilirkişi tarafından verilmiş olur ki bu durum yargı yetkisinin devri anlamına gelir.
59. Bununla birlikte bilirkişinin bilimsel veya teknik uzmanlık gerektiren ve objektif olarak bakıldığında mahkemenin vâkıf olmadığı meselelerde görüş beyan ettiği dikkate alındığında mahkemenin bilirkişi raporunu yetersiz görmesi durumunda bunun gerekçesini ortaya koyması gerekir. Mahkemenin gerekçesini açıklamadan bilirkişi raporunu hükme esas alınamaz bulması, raporun lehine olduğu kişi açısından yargılama adaletini olumsuz yönde etkileyebileceği gibi kamulaştırma bedelinin tespit edildiği davalarda taşınmazın gerçek bedelinin veya taşınmazda meydana gelen değer kaybının gerçek miktarının tespit edilmesini de engelleyebilir.
60. Somut olayda 14/2/2012 tarihli bilirkişi raporunda objektif değer artış oranı, bu oranı etkileyen unsurlara yer verilerek %38 olarak tespit edilmiştir. Buna karşılık Mahkeme; bilirkişi raporunda yer alan tespitlere somut herhangi bir eleştiri getirmeksizin, taşınmazın il merkezine ve kara yoluna olan yakınlığı, ürün paylarındaki kolaylık, toprağın verimliliği ile taşınmazın makineli tarıma uygun olmasını gerekçe göstererek objektif değer artış oranını %26 olarak belirlemiştir. Bu orana göre tespit edilen kamulaştırma bedeline ilişkin mahkeme kararının Daire tarafından farklı gerekçelerle bozulması üzerine Mahkemece hükme esas alınan ek bilirkişi raporunda kamulaştırma bedeli %38 objektif değer artış oranı uygulanarak belirlenmiş, buna karşılık Daire objektif değer artış oranının bozma kapsamı dışında bırakılması nedeniyle usule ilişkin kazanılmış hak oluştuğunu gerekçe göstererek %26 oranında objektif değer artışı uygulayarak kamulaştırma bedelini tespit etmiştir. Böylece bilirkişi raporunda objektif değer artış oranı hesabında dikkate alınan unsurların neden dikkate alınmadığının sebepleri gösterilmeden ve objektif artış oranının bilirkişi raporunda belirlenen orandan farklı belirlenmesinin nedenleri açıklanmadan sonuca gidilerek kamulaştırma bedelinin tespit edildiği anlaşılmıştır.
61. Sonuç olarak objektif değer artış oranının bilirkişi raporunda belirlenen orandan daha düşük tespit edilmesinin nedenleri somut olarak ortaya konulmadan ve bu kapsamdaki itirazlar hakkında ilgili ve yeterli bir gerekçeyle değerlendirme yapılmadan karar verildiği görülmüştür. Buna göre yargısal sürecin bütününe bakıldığında mülkiyet hakkının korunmasında usule ilişkin güvencelerin somut olayda yerine getirilmediği, başvurucuların bu güvencelerden yararlandırılmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Dolayısıyla Anayasa'nın 46. maddesinin birinci fıkrasında yer alan gerçek karşılık güvencesi çerçevesinde ve Anayasa'nın 13. ile 35. maddelerinin gerektirdiği mülkiyet hakkının korunması gerekliliği ile müdahalenin dayandığı kamu yararı arasında olması gereken adil denge başvurucular aleyhine bozulmuş olup mülkiyet hakkına yapılan müdahale ölçüsüzdür.
62. Açıklanan gerekçelerle kamulaştırma bedelinin hesaplanmasında objektif değer artış oranının belirlenmesi yönünden Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
VI. GİDERİM
63. Başvurucular; ihlalin tespiti ile yeniden yargılama yapılması talebinde bulunmuştur.
64. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).
VII. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin mülkiyet hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Diyarbakır 3. Asliye Hukuk Mahkemesine (E.2014/1040, K.2016/241) GÖNDERİLMESİNE,
D. 446,90 TL harç ve 30.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 30.446,90 TL yargılama giderinin başvuruculara MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucuların Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 23/1/2025 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.