TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
GENEL KURUL
|
|
KARAR
|
|
SABRİYE GÖREN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2020/37428)
|
|
Karar Tarihi: 23/1/2025
|
R.G. Tarih ve Sayı: 5/5/2025 - 32891
|
|
GENEL KURUL
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Kadir ÖZKAYA
|
Başkanvekili
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Başkanvekili
|
:
|
Basri BAĞCI
|
Üyeler
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
|
|
Recai AKYEL
|
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
|
|
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
|
|
Selahaddin MENTEŞ
|
|
|
İrfan FİDAN
|
|
|
Kenan YAŞAR
|
|
|
Muhterem İNCE
|
|
|
Yılmaz AKÇİL
|
|
|
Ömer ÇINAR
|
|
|
Metin KIRATLI
|
Raportör
|
:
|
Osman KODAL
|
Başvurucu
|
:
|
Sabriye GÖREN
|
Vekili
|
:
|
Av. Yakup Yaşar MİRZAOĞLU
|
I. BAŞVURUNUN ÖZETİ
1. Başvuru, motorlu taşıtlar zorunlu mali sorumluluk sigortası kapsamında geçici iş göremezlik ve bakıcı gideri tazminatlarının ödenmesi için sigorta tahkim komisyonuna yapılan başvurunun reddedilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
2. Başvurucu, geçirdiği trafik kazası neticesinde ortaya çıkan iş göremezlik ve bakıcı giderleri tazminatlarının ödenmesi için davalı sigorta şirketi aleyhine 16/3/2020 tarihinde sigorta tahkim komisyonuna başvurmuş; sigorta tahkim komisyonu hakemi 22/7/2020 tarihinde başvurucunun talebini kabul etmiştir. Aleyhine karar verilen sigorta şirketi, bu karara itiraz etmiş; itirazı inceleyen hakem heyeti 31/10/2020 tarihinde 13/10/1983 tarihli ve 2918 sayılı Kara Yolları Trafik Kanunu'nun hükümleri ile bu Kanun'a dayanılarak hazırlanan ve 1/6/2015 tarihinde yürürlüğe giren genel şartlar dikkate alındığında geçici iş göremezlik ve geçici bakıcı giderleri zararından sigorta şirketinin sorumlu tutulamayacağı gerekçesiyle itirazı kabul etmiş, kararı kaldırmış ve başvurunun reddine kesin olarak karar vermiştir.
3. Başvurucu, nihai kararı 6/11/2020 tarihinde öğrendikten sonra 26/11/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur. Komisyon, kabul edilebilirlik konusunda oybirliği sağlanamadığından kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir. İkinci Bölüm başvurunun Genel Kurul tarafından incelenmesine karar vermiştir.
II. DEĞERLENDİRME
4. Ödeme gücünden yoksun olduğu anlaşılan başvurucunun açıkça dayanaktan yoksun olmayan adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir.
5. Başvurucu; itiraz hakem heyetinin Anayasa Mahkemesinin iptal kararını dikkate almadan söz konusu düzenleme yürürlükteymiş gibi karar verdiğini, bu durumun bariz takdir hatası, keyfîlik ve öngörülemezlik oluşturduğunu belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
6. Anayasa Mahkemesi Muhittin Yeşilmen (B. No: 2016/58665, 10/6/2020) ve Mhd Haıtham Almıdanı (B. No: 2018/3885, 19/10/2021) kararlarında tahkimin uyuşmazlığın çözümünün taraflara bırakıldığı ihtiyari bir yöntem olduğunu ancak bazı durumlarda kanun koyucu tarafından başvurulması zorunlu bir yol olarak da gösterilebileceğini, bununla birlikte sigorta tahkimin 3/6/2007 tarihli ve 5684 sayılı Sigortacılık Kanunu'nun 30. maddesi gereğince sigorta şirketi ile uyuşmazlık yaşayan sigorta ettiren ve/veya sözleşmeden menfaat elde eden kişi yönünden başvurulmasının ihtiyari bir çözüm yolu olduğunu, nitekim bu kişilerin sigorta tahkim komisyonuna başvurmak yerine adli mahkemelerde dava da açabildiklerini belirtmiştir. Anılan kararlarda sigorta ettiren veya sigorta sözleşmesinden menfaat sağlayan kişiler sigorta tahkim komisyonuna başvurmakla uyuşmazlığa ilişkin dava açma imkânından ve adil yargılanma hakkının güvencelerinden feragat etmiş olduğu, dolayısıyla hakem yargılamasında devlete atfedilebilir bir kusur veya hakem kararına karşı gidilen bir yargı yolu (temyiz gibi) olmadıkça adil yargılanma hakkının güvencelerinin uygulanmadığı iddiasına yönelik denetimin yapılamayacağı vurgulanmıştır. Sonuç olarak Anayasa Mahkemesi söz konusu kararlarda başvurucunun, tahkim yoluna başvurmakla adil yargılanma hakkına ilişkin iddialarını denetletme imkânından kendi iradesiyle vazgeçtiğini, bu bağlamda verilen hakem kararının kanun gereği kesin nitelikte olduğundan ve yargısal karar üzerine yapılan bir başvuru da bulunmadığından ileri sürülen iddialar yönünden başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğu sonucuna varmıştır.
7. Somut olayda başvurucu, yaşadığı trafik kazası neticesinde oluşan zararları dolayısıyla yargı mercileri önünde dava açmak yerine tercihen sigorta tahkim komisyonuna başvuruda bulunmuş; geçici iş göremezlik ve bakıcı gideri tazminatının ödenmesini talep etmiştir. Sigorta tahkim komisyonu hakemi başvurucunun talebini kabul etmiş, itiraz üzerine itirazı inceleyen hakem heyeti itirazı kabul etmiş, kararı kaldırmış ve başvurunun reddine kesin olarak karar vermiştir. Başvurucu, tahkim yoluna başvurmakla adil yargılanma hakkına ilişkin iddialarını denetletme imkânından kendi iradesiyle vazgeçtiğinden ve yargısal karar üzerine yapılan bir başvuru söz konusu olmadığından anılan kararlarda açıklanan ilkelerden ve ulaşılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
8. Açıklanan gerekçelerle başvurunun diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
Engin YILDIRIM, Selahaddin MENTEŞ ve Kenan YAŞAR bu görüşe katılmamıştır.
III. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,
B. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA Engin YILDIRIM, Selahaddin MENTEŞ ve Kenan YAŞAR'ın karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
C. 2/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca tahsil edilmesi mağduriyetine neden olacağından adli yardım talebi kabul edilen başvurucunun yargılama giderlerini ödemekten TAMAMEN MUAF TUTULMASINA 23/1/2025tarihinde karar verildi.
KARŞIOY GEREKÇESİ
1. Başvuru, motorlu taşıtlar zorunlu mali sorumluluk sigortası kapsamında geçici iş göremezlik ve bakıcı gideri tazminatlarının ödenmesi için yapılan başvuruda söz konusu tazminatların ödenip ödenmeyeceğini tespit eden normun Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmesine rağmen bu hususun dikkate alınmadan karar verilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkı kapsamındaki hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
2. Başvurucu, trafik kazası sonucu ortaya çıkan iş göremezlik ve bakıcı giderlerinin tazmini için sigorta şirketine karşı sigorta tahkim komisyonuna başvurmuş; komisyon, talebi kabul etmiştir. Ancak sigorta şirketinin itirazı üzerine hakem heyeti, 2918 sayılı Kara Yolları Trafik Kanunu ve ilgili genel şartlar doğrultusunda bu giderlerden sigorta şirketinin sorumlu tutulamayacağına karar vererek talebi reddetmiştir. Hakem heyeti, Anayasa Mahkemesi'nin 17/7/2020 tarihli ve E.2019/40, K.2020/40 sayılı iptal kararının geriye yürümeyeceğini ve olay tarihinde yürürlükte olan hükümlerin uygulanması gerektiğini belirtmiştir. Başvurucu, nihai kararı öğrendikten sonra süresinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
3. Mahkememiz çoğunluğu sigorta tahkim yolunun ihtiyari nitelikte olması, tarafların kendi iradeleriyle bu yolu seçmiş olmaları, tahkime giderek mahkemede dava açma haklarından feragat ettikleri hususları gözetilerek önceki Anayasa Mahkemesinin içtihatları doğrultusunda başvurucunun adil yargılanma hakkı kapsamında başvurusunun açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez bulmuştur.
4. Tarafların zorunlu olmayan ihtiyari tahkim yoluna başvurmaları ile söz konusu tahkim kararı miktar itibarıyla temyiz sınırının altında olması halinde Mahkemelerin denetiminden geçmeden kesinleşebilir. Bu durumunda tarafların adil yargılanma hakkının bütün güvencelerinden feragat ettiklerine ilişkin kategorik yorumun benimsenmesi söz konusu uyuşmazlıklarla ilgili tahkim yolunda ne tür bir karar verebileceğini önceden bilmeyen taraflar yönünden öngörülemez sonuçlar doğurabilir.
5. Ayrıca açık, yazılı, kapsamı belirli bir feragat sözleşmesi olmadığı hâlde ihtiyari tahkim yoluna başvurulmasının adil yargılanma hakkının bütün güvencelerinden feragat edildiği yönünde yapılacak bir değerlendirme tarafların iradelerine de uygun olmayabilir. Bununla birlikte mahkemelerin yanı sıra alternatif uyuşmazlık yolları olarak öngörülen ihtiyari tahkimin mahkemelerin iş yükünün azaltılması ve uyuşmazlıkların daha kısa süre içinde sonuçlandırılması amaçlarına hizmet etmek için kurulduğu hususları gözetildiğinde ihtiyari tahkim yoluna gidilmesi hâlinde adil yargılanma hakkının bütün güvencelerinden mahrum kalınacağı şeklindeki değerlendirmelerin tarafların ihtiyari tahkim yoluna gitmelerinde tereddütler oluşturabilecektir. Bu bağlamda tarafların ihtiyari tahkim yoluna gitmek yerine mahkemelerde dava açmaları mahkemelerin iş yükünün artabilecek ve yine adil yargılanma hakkı kapsamında yargılamaların makul sürede içinde sonuçlandırılmamasına sebebiyet verebilecektir.
6. Öte yandan 5684 sayılı Kanun'da düzenlenen sigorta tahkim usulüne ilişkin hükümler gözetildiğinde, sigorta tahkim sisteminin ayrıntılı olarak düzenlendiği görülmekte olup bu sistem içinde başvurucunun söz konusu uyuşmazlığına bakacak hakem, hakem heyeti, tahkim komisyonunu veya itiraz hakem heyetini belirleme yetkisinin olmadığı anlaşılmaktadır. Bununla birlikte tahkim yargılaması neticesinde hakemin veya hakem kurulunun verdiği karar, mahkeme kararları gibi maddi anlamda kesin hüküm teşkil etmektedir. Bu bağlamda hakem kararı, aynı konu ve sebepten dolayı aynı taraflarca tekrar dava konusu yapılamaz ve hakemin kararı bu kişiler için kesin delil oluşturur ve bağlayıcıdır.
7. Diğer taraftan sigorta tahkimde belli miktarı aşan uyuşmazlıklar yönünden Yargıtay da temyiz incelemesi yapıldığından bu uyuşmazlıklar yönünden adil yargılanma hakkı çerçevesinde inceleme yapılabilecek, Yargıtay denetiminden geçmeyen belli miktarı aşmayan uyuşmazlıklar yönünden ise kişiler adil yargılanma hakkının bütün güvencelerinden feragat etmiş sayılacak bu hakkın hiçbir güvencesinden yararlanamayacaktır. Bu durum sigorta tahkim yoluna başvuran kişiler yönünden uyuşmazlığın miktarına göre adil yargılanma hakkının güvencelerinden yararlanma veya yararlanamama gibi bir sonuca sebebiyet verecektir.
8. Bu itibarla ihtiyari tahkim yoluna başvurulması ve tahkim sonucu verilen kararın mahkemeler tarafından incelenmediği durumlarda tarafların adil yargılanma hakkının bütün güvencelerinden feragat ettikleri şeklinde kategorik yaklaşım yerine adil yargılanma hakkının kapsamı içinde bulunan hakların niteliği de gözetilerek söz konusu bu güvencelerin tahkim makamları tarafından da gerçekleştirilmesinin mümkün olduğu durumlarda her somut olayın kendi özelliği de dikkate alınarak tarafların ilgili adil yargılanma hakkı kapsamındaki güvencelerden yararlanabilmesi gerekir.
9. Dolayısıyla mahkeme çoğunluğunun aksine başvurucunun iddiasının sigorta tahkim heyeti tarafından Anayasa Mahkemesinin iptal ettiği kanun hükmünün yürürlükteymiş gibi uygulamasına, bu bağlamda Anayasa Mahkemesinin normu iptal eden kararının dikkate alınmamasına yönelik olması ve yukarıda açıklanan diğer hususlar birlikte değerlendirildiğinde açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerektiği kanaati ile aksi yöndeki çoğunluk kararına iştirak edilmemiştir.
10. Başvuru kabul edilebilir bulunsa idi aşağıda açıklayacağımız sebeplerle başvurucun adil yargılanma hakkı kapsamındaki hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşmak mümkün olacaktı.
11. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı maddi adaleti değil şeklî adaleti temin etmeye yönelik güvenceler içermektedir. Bu bakımdan adil yargılanma hakkı davanın taraflardan biri lehine sonuçlanmasını garanti etmemektedir. Adil yargılanma hakkı temel olarak yargılama sürecinin ve usulünün hakkaniyete uygun olarak yürütülmesini teminat altına almaktadır.
12. Anayasa'nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği belirtilmiştir. Bu kapsamda ilke olarak mahkemeler önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun adil olup olmaması bireysel başvuru konusu olamaz. Ancak bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden, bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik içeren tespit ve sonuçlar bu kapsamda değildir (konuya ilişkin birçok karar arasından bkz. Ahmet Sağlam, B. No: 2013/3351, 18/9/2013).
13. Ancak temel hak ve özgürlüklere müdahalenin söz konusu olduğu durumlarda derece mahkemelerinin takdir ve değerlendirmelerinin Anayasa'daki güvencelere etkisini nihai olarak değerlendirecek merci Anayasa Mahkemesidir. Bu itibarla Anayasa'da öngörülen güvenceler dikkate alınarak bireysel başvuru kapsamındaki temel hak ve özgürlüklerin ihlal edilip edilmediğine ilişkin herhangi bir inceleme "kanun yolunda gözetilmesi gereken hususun incelenmesi" olarak nitelendirilemez (Şahin Alpay (2) [GK], B. No: 2018/3007, 15/3/2018, § 53).
14. Diğer taraftan Anayasa Mahkemesi, çok istisnai durumlarda temel hak ve özgürlüklerden biri ile doğrudan ilgili olmayan bir şikâyeti kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin yasak kapsamına girmeden inceleyebilir. Açık bir keyfîlik nedeniyle yargılamanın hakkaniyetinin temelden sarsıldığı ve adil yargılama hakkı kapsamındaki usule ilişkin güvencelerin anlamsız hâle geldiği çok istisnai hâllerde, aslında yargılamanın sonucuna ilişkin olan bu durumun bizatihi kendisi usule ilişkin bir güvenceye dönüşmüş olur. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesinin derece mahkemelerinin değerlendirmelerinin usule ilişkin güvenceleri anlamsız hâle getirip getirmediğini ve açık bir keyfîlik nedeniyle yargılamanın hakkaniyetinin temelden sarsılıp sarsılmadığını incelemesi yargılamanın sonucunu değerlendirdiği anlamına gelmez. Sonuç olarak Anayasa Mahkemesi derece mahkemelerinin delillerle ilgili değerlendirmelerine ancak açık bir keyfîlik ve adil yargılanma hakkı kapsamındaki usule ilişkin güvenceleri anlamsız hâle getiren bir uygulama varsa müdahale edebilecektir (Ferhat Kara [GK], B. No: 2018/15231, 4/6/2020, § 149; M.B. [GK], B. No: 2018/37392, 23/7/2020, § 83).
15. Adil yargılanma hakkı, hukuk kuralının davanın başvurucu lehine sonuçlanmasını temin eden yorumunun esas alınmasını güvence altına almamaktadır. Uyuşmazlığa uygulanacak hukuk kurallarının yorumlanması -yukarıda belirtildiği gibi- derece mahkemelerinin takdirindedir. Bununla birlikte derece mahkemelerinin hukuk kurallarını yorumlarken Anayasa'nın 2. maddesinde düzenlenen ve Cumhuriyet'in nitelikleri arasında sayılan hukuk devleti ilkesini gözönünde bulundurmaları gerekir. Esasen hukuk devleti ilkesi Anayasa'nın tüm maddelerinin yorumlanmasında dikkate alınması zorunlu olan bir ilkedir. Bu bağlamda Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının kapsam ve içeriğinin yorumlanmasında da hukuk devletinin gerekleri gözetilmelidir (M.B., § 84).
16. Bu noktada hukuk devletinin gereklerinden birini de hukuk güvenliği ilkesi oluşturmaktadır (AYM, E.2008/50, K.2010/84, 24/6/2010 ve E.2012/65, K.2012/128, 20/9/2012). Kişilerin hukuki güvenliğini sağlamayı amaçlayan hukuki güvenlik ilkesi; hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerinde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar. Belirlilik ilkesi ise yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır ve uygulanabilir olmasını, ayrıca kamu otoritelerinin keyfî uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesini ifade etmektedir (AYM, E.2013/39, K.2013/65, 22/5/2013).
17. Başvurucuların medeni haklarıyla ilgili uyuşmazlıklarda uygulanan hukuk kurallarının açıkça keyfî veya hakkın tesliminden kaçınacak (adaleti hiçe sayacak) biçimde yorumlanması usule ilişkin güvenceleri anlamsız hâle getireceğinden adil yargılanma hakkının ihlal edildiğinden söz edilebilir. Zira bu hâlde, derece mahkemesinin yorumunun başvurucu tarafından öngörülmesi mümkün olmayıp hukuk kurallarının öngörülemez biçimde yorumlanması hukuk devleti ilkesini örseler. Özellikle hak ve özgürlükleri kısıtlayıcı hükümlerin geniş yoruma tabi tutulması keyfîliğe ve bireylerin kendilerini hukuk karşısında güvensiz hissetmelerine yol açar (M.B., § 86).
18. Aşağıdaki hâllerde aslında yargılamanın sonucuna ilişkin olan bir durumun bizatihi kendisinin usule ilişkin bir güvenceye dönüştüğü kabul edilebilir:
i. Somut olayda uygulanan veya uygulanması gereken hukuk kurallarının kabul edilebilir herhangi bir yorumuna dayanılmaması,
ii. Delil ile bu delilin ispat aracı olarak kullanıldığı vakıa arasında kurulan bağın kabul edilebilir bir muhakemeye dayanmaması veya mantık dışı bir çıkarıma dayanması,
iii. Açıkça yanlış olan olguların hükme esas alınması,
iv. Somut olayın açıkça belirli olan koşullarının gözetilmemesi,
v. Belirli bir hususu ispat ettiğinde kuşku bulunmayan bir delilin açıkça keyfî olarak dikkate alınmaması,
vi. Maddi olayın tespitinde aksi ispat edilemeyecek ve savunma yapmayı anlamsız kılacak varsayımlara dayanılması,
19. Yargılamanın sonucuyla ilgili hususları usule ilişkin bir güvenceye dönüştüren durumlar yukarıda belirtilenlerle sınırlı değildir. Bunlara benzer hâllerde de Anayasa Mahkemesince bireysel başvuru kapsamında denetim yapılabilir. Bununla birlikte belirtilen eksikliklerin adil yargılanma hakkının ihlaline yol açabilmesi için bunların ayrıca yargılamanın hakkaniyetini zedelediğinin tespit edilmiş olması gerekmektedir (İsmet Murtezaoğlu, B. No: 2018/17312, 18/10/2022, §40).
20. Somut olayda başvurucu iş göremezlik ve bakıcı giderleri tazminatlarının ödenmesi için davalı sigorta şirketi aleyhine sigorta tahkim komisyonuna başvurmuş, sigorta tahkim komisyonu başvurucunun talebini kabul etmiştir. İtirazı inceleyen hakem heyeti ise 31/10/2020 tarihinde 2918 sayılı Kanun'un hükümleri ile genel şartları dikkate alarak geçici iş göremezlik ve geçici bakıcı giderleri zararından sigorta şirketinin sorumlu tutulamayacağı gerekçesiyle itirazı kabul etmiş, kararı kaldırmış ve başvurunun reddine karar vermiştir.
21. Anayasa Mahkemesinin 17/7/2020 tarihli ve E.2019/40, K.2020/40 sayılı kararıyla 2918 sayılı Kanun'un 90. maddesinin birinci cümlesinde yer alan "...ve bu Kanun çerçevesinde hazırlanan genel şartlarda..." ibaresi ile ikinci cümlesinde yer alan "...ve genel şartlarda..." ibaresinin ve 92. maddesinin (i) bendinin iptaline karar verilmiştir. Anılan karar 9/10/2020 tarihli ve 31269 sayılı Resmî Gazete'de yayınlanarak yürürlüğe girmiştir.
22. Söz konusu kararda Anayasa Mahkemesi, kurallarda sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğan sorumluluğunun kapsamının kanunla düzenlenmediğini, bu kapsamın idarenin düzenleyici nitelikte işlemi olan genel şartlara bırakıldığını, böylece sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğacak borcunun idare tarafından her zaman değiştirilebilir nitelikteki kurallar olan genel şartlara göre belirleneceğini, borcun kapsamının tespiti hususunda temel çerçeve ve ilkelerin kanunda belirlenmeden idareye geniş bir takdir yetkisinin tanınmasının kanunilik ölçütü yönünden Anayasa'ya aykırı olduğunu ifade etmiştir (bkz. anılan kararda §34).
23. Anayasa'nın 153. maddesinin son fıkrası uyarınca Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazete'de hemen yayınlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar. Dolayısıyla anılan anayasal hüküm gereği hakem heyeti de Anayasa Mahkemesinin 9/10/2020 tarihinde yürürlüğe giren yukarıda ayrıntıları belirtilen iptal kararı ile bağlıdır. Bu bağlamda hakem heyetinin karar tarihi itibarıyla Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilen kuralları dikkate almaması gerekir.
24. Hâl böyle iken hakem heyeti Anayasa Mahkemesinin anılan kararı ile iptal edilen 2918 sayılı Kanun'un hükümlerini ve buna dayanılarak hazırlanmış olan ve 1/6/2015 tarihinde yürürlüğe giren genel şartlar hükümlerinde öngörülen geçici iş göremezlik ve bakıcı giderlerinin teminat kapsamı dışında tutulduğuna ilişkin düzenlemeleri esas alarak başvurucunun söz konusu zararlarından sigorta şirketinin sorumlu tutulamayacağı gerekçesiyle başvurucunun talebinin reddine karar vermiştir.
25. Dolayısıyla hakem heyeti Anayasa Mahkemesinin anılan kararı 9/10/2020 tarihinde yürürlüğe girmesine rağmen iptal kararından sonra 31/10/2020 tarihinde verdiği kararda olayın gerçekleştiği ve poliçenin düzenlendiği tarihteki iptal edilen hükümleri dikkate alarak genel şartların iş görmezlik ve bakıcı gideri tazminatlarını kapsamadığını bu nedenle sigorta şirketinin sorumlu olmadığını belirterek başvurucunun talebini reddetmiştir.
26. Kaldı ki Anayasa Mahkemesi’nin söz konusu iptal kararı olmasaydı bile Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’nin yerleşik içtihatlarına göre genel şartlar hükümlerinde öngörülen geçici iş göremezlik ve bakıcı giderlerinin teminat kapsamı dışında tutulduğuna ilişkin düzenlemelere rağmen söz konusu zararlar açısından sigorta şirketi sorumlu tutulmakta ve davanın kabulüne karar verilmesi gerektiği belirtilmektedir.
27. Bu itibarla hakem heyetinin söz konusu uyuşmazlığa uygulanacak hukuk kurallarına ilişkin değerlendirmesinin kabul edilebilir bir yoruma dayanmadığı söz konusu bu yorum nedeniyle yargılamanın hakkaniyetinin zedelediği sonucuna ulaşılmıştır.
28. Açıklanan gerekçelerle başvurunun kabul edilebilir olduğu ve başvurucunun Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiği kanaati ile çoğunluk görüşüne iştirak edilmemiştir.
Üye
Engin YILDIRIM
|
Üye
Selahaddin MENTEŞ
|
Üye
Kenan YAŞAR
|