TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
AZİME IŞIK BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2020/3050)
Karar Tarihi: 11/6/2024
Başkan
:
Hasan Tahsin GÖKCAN
Üyeler
Recai AKYEL
Selahaddin MENTEŞ
Muhterem İNCE
Yılmaz AKÇİL
Raportör
Muhammed Nuri ÖZGÜR
Başvurucu
Azime IŞIK
Vekili
Av. Ayhan ERDOĞAN
I. BAŞVURUNUN ÖZETİ
1. Başvuru, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin ihlal kararının gereğinin yerine getirilmemesi nedeniyle müdafi yardımından yararlanma hakkıyla bağlantılı olarak hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
2. İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi (DGM) Cumhuriyet Başsavcılığının (Başsavcılık) PKK terör örgütünün faaliyetleri kapsamında bir binaya molotofkokteyli atılması ile başlayan yangında on üç kişinin ölmesi, iki kişinin yaralanması ile sonuçlanan olay nedeniyle başlattığı soruşturma kapsamında başvurucu 25/4/1999 tarihinde gözaltına alınmıştır. Başvurucunun gözaltında tutulduğu tarihlerde yürürlükte olan mevzuata göre gözaltı sürecinde şüphelilere avukata erişim imkânı tanınmamaktadır.
3. Soruşturma sürecinde müdafi görevlendirilmeksizin yer gösterme ve yüzleştirme işlemleri yapılmış, ayrıca emniyette başvurucunun ifadesi alınmıştır. Başvurucu bu işlemlerde eylem sırasında gözcülük yaptığını kabul etmiş, Başsavcılıkta alınan ifadesinde ise işkence altında verdiği önceki ifadelerini kabul etmediğini belirtmiştir.
4. Soruşturma sonucunda Başsavcılık, devletin hâkimiyeti altında bulunan topraklardan bir kısmını devlet idaresinden ayırmaya matuf bir fiil işleme suçundan başvurucunun cezalandırılması talebiyle iddianame düzenlemiştir. İstanbul 3 No.lu DGM'de görülen kamu davasında başvurucu, gözaltında bulunduğu dönemde müdafi yardımı almaksızın verdiği ifadeleri kabul etmediğini belirterek hakkındaki suçlamayı reddetmiştir.
5. 16/6/2004 tarihli ve 5190 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununda Değişiklik Yapılması ve Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kaldırılmasına Dair Kanun ile devlet güvenlik mahkemeleri kapatılmış, dosya 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun mülga 250. maddesi ile görevli İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesine (Mahkeme) devredilmiştir.
6. Dava sonucunda başvurucunun dava konusu olayda gözcülük yaparak diğer sanıklarla birlikte hareket ettiği sonucuna ulaşılmış ve atılı suçtan müebbet hapis cezasıyla cezalandırılmasına karar verilmiştir. Mahkûmiyet kararında diğerlerinin yanı sıra başvurucunun soruşturma aşamasında müdafi hazır bulundurulmaksızın alınan ifadelerine dayanılmıştır. Hüküm, kanun yolu denetiminden geçerek 7/5/2009 tarihinde kesinleşmiştir.
7. İç hukuk yollarını tüketen başvurucu, soruşturma sürecinde müdafi yardımından faydalandırılmaması ve müdafi yokluğunda gerçekleştirilen işlemlerin mahkûmiyet kararında delil olarak kullanılması nedeniyle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) başvuruda bulunmuştur. AİHM Işık/Türkiye (B. No: 49009/09, 27/2/2018) kararında, adil yargılanma hakkı kapsamındaki müdafi yardımından yararlanma hakkına yönelik şikâyeti kabul edilebilir bulmuş; başvurucunun ön soruşturma sürecinde müdafi yardımından faydalandırılmaması ve müdafi hazır olmaksızın verdiği ifadelerin mahkûmiyette delil olarak kullanılmasının yargılamanın adilliğini zedelediğine ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 6. maddesinin (1) numaralı fıkrası ile aynı maddenin (3) numaralı fıkrasının (c) bendinin ihlal edildiğine karar vermiştir.
8. Başvurucu, anılan karara dayanarak yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunmuştur. Mahkeme talebi kabul etmiş, yargılamanın yenilenmesi sürecinde duruşma açarak müdafiinin hazır bulunduğu duruşmada başvurucunun savunmasını almıştır. Başvurucu soruşturma evresinde müdafii hazır bulunmaksızın hukuka aykırı yöntemlerle alınan ifadelere itibar edilemeyeceğini belirtmiş, ihlal kararı nedeniyle tahliyesini talep etmiştir. Mahkeme başvurucunun lehine bir durum bulunmaması ve kaçma şüphesi bulunması nedeniyle infazın devamına karar vermiştir. İki celsede tamamlanan duruşma sonucunda Mahkeme önceki hükmün onaylanmasına karar vermiştir.
9. Anılan kararda delil olarak tanık A.B.nin beyanına ve başvurucunun Cumhuriyet savcısı huzurunda yapılan yer göstermeyle ilgili tutanağa yansıyan ifadelerine dayanılmıştır. Tanık A.B. kollukta yapılan teşhis işleminde başvurucuyu teşhis etmiş, duruşmada alınan ifadesinde ise teşhiste verdiği ifadesini doğrulamayarak başvurucuyu olay yerinde gördüğüne dair bir beyanda bulunmamıştır. Cumhuriyet savcısı huzurunda gerçekleştirilen yer gösterme işleminde, müdafii hazır bulundurulmayan başvurucu, suçu ikrar etmiş ancak Başsavcılıktaki ifadesinde işkence ile alınan önceki ifadelerini kabul etmediğini belirtmiştir. Öte yandan yeniden yargılama aşamasında duruşmada alınan ifadesinde de başvurucu; Cumhuriyet savcısı huzurunda gerçekleştirilen yer gösterme işleminde, kolluk tarafından yapılan baskı nedeniyle gerçekleri söyleyemediğini, savcının sorduğu hususları ise bilmediğinden cevaplayamadığını ifade etmiştir.
10. Başvurucu; önceki hükmün onaylanması kararına karşı AİHM'in ihlal kararının gereğinin yerine getirilmediğini, müdafi hazır bulunmaksızın yapılan işlemlerde elde edilen delillerin mahkûmiyete esas alınamayacağını belirterek temyiz başvurusunda bulunmuştur. Hüküm, kanun yolu denetiminden geçerek 11/12/2019 tarihinde kesinleşmiştir.
11. Başvurucu nihai kararı 18/12/2019 tarihinde öğrendikten sonra 16/1/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
12. Komisyon müdafi yardımından yararlanma, hakkaniyete uygun yargılanma, etkili başvuru, kişi özgürlüğü ve güvenliği hakları dışındaki şikâyetlerin kabul edilemez olduğuna, anılan haklara ilişkin şikâyetlerin kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.
II. DEĞERLENDİRME
A. Müdafi Yardımından Yararlanma Hakkıyla Bağlantılı Olarak Hakkaniyete Uygun Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
13. Başvurucu; AİHM'in ihlal kararı doğrultusunda yer gösterme işleminde ve emniyette müdafi hazır bulundurulmadan alınan ifadesinin hukuka aykırı delil olduğunu, tanık A.B.nin soruşturmadaki ifadesini Mahkemede doğrulamadığını, bu delillerin hükme esas alınamayacağını belirtmiştir. Hukuka aykırı delillere dayanılarak karar verilmesi nedeniyle hakkaniyete uygun yargılanma hakkının, benzer nitelikteki dosyalarda beraat kararı verilmesi nedeniyle eşitlik ilkesinin, ihlal kararının gereğinin yerine getirilmemesi nedeniyle etkili başvuru hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
14. Adalet Bakanlığı (Bakanlık) görüşünde; ihlal kararı sonrasında başlayan yargılamanın yenilenmesi sürecinde müdafi ile temsil edilen başvurucunun duruşmada delillere karşı savunmalarını sunma fırsatı elde edebildiği vurgulanmıştır. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında genel hatlarıyla başvuru formunda belirttiği iddialarını tekrarlamıştır.
15. Başvurucunun bu kısımdaki şikâyetleri adil yargılanma hakkının güvencelerinden biri olan müdafi yardımından yararlanma hakkıyla bağlantılı olarak hakkaniyete uygun yargılanma hakkı kapsamında incelenmiştir.
16. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun bu kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
17. Bireysel başvuru incelemelerinde ölçü norm Anayasa olup kanuna uygunluk denetimi yapılmamaktadır. Kanuni bir temele dayanmadan veya hukuka aykırı şekilde elde edilen delillerin kabul edilmesinin yargılamanın hakkaniyetini zedeleyip zedelemediğinin Anayasa'nın 36. ve 38. maddeleri açısından değerlendirilmesinde -yargılamanın bütünlüğü içinde- somut davanın kendine özgü koşulları dikkate alınmalıdır (Orhan Kılıç [GK], B. No: 2014/4704, 1/2/2018, § 51).
18. Temel hak ve özgürlüklerin korunması ve geliştirilmesi amacıyla 4/11/1950 tarihinde imzalanan Sözleşme 10/3/1954 tarihli ve 6366 sayılı Kanun'la Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından onaylanmış ve onay belgesinin 18/5/1954 tarihinde Avrupa Konseyi Genel Sekreteri'ne tevdi edilmesiyle Türkiye açısından yürürlüğe girmiştir. Bakanlar Kurulunun 22/1/1987 tarihli ve 87/11439 sayılı kararı ile Avrupa İnsan Hakları Komisyonuna bireysel başvuru hakkı, 25/9/1989 tarihli ve 89/14563 sayılı kararı ile de AİHM'in zorunlu yargı yetkisi tanınmıştır. Böylece Türkiye, Sözleşme'de bulunan temel hak ve özgürlükleri güvence altına alma yükümlülüğünü kabul etmiş ve yargı yetkisi içinde bulunan tüm bireylere hukuken bağlayıcı nitelikte ihlal kararı verebilecek bir uluslararası mahkemeye başvuru yapabilme hakkını tanımıştır (Sıddıka Dülek ve diğerleri, B. No: 2013/2750, 17/2/2016, § 68).
19. Sözleşme ile güvence altına alınan temel hak ve özgürlüklerin etkili bir şekilde korunması, AİHM tarafından verilen ihlal kararlarının iç hukukta gereği gibi yerine getirilmesi ile mümkündür. AİHM tarafından verilen ihlal kararlarının iç hukukta gereği gibi yerine getirilmemesi, Sözleşme ile güvence altına alınan temel hak ve özgürlüklerin uygulamada etkili bir şekilde korunamadığı anlamına gelir (Sıddıka Dülek ve diğerleri, § 69). Nitekim AİHM tarafından verilmiş bir ihlal kararı, temel hak ve özgürlüklerin teoride olduğu gibi pratikte de etkili bir şekilde korunabilmesi amacıyla 5271 sayılı Kanun ile yargılamanın yenilenmesi sebebi olarak kabul edilmiştir. 5271 sayılı Kanun'da bu konuda ilgili yargısal mercilere takdir hakkı tanımayarak kesinleşen bir hükümle sonuçlanmış bir davanın yargılamanın yenilenmesi yoluyla tekrar görüleceği öngörülmüştür (Nihat Akbulak [GK], B. No: 2015/10131, 7/6/2018 § 37).
20. Anayasa'da güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerden Sözleşme kapsamındaki herhangi birinin ihlal edildiği iddiasını bireysel başvuru yoluyla incelemek Anayasa Mahkemesinin görev alanına girer. Aksinin kabulü, Anayasa ve Sözleşme'nin ortak koruma alanı içinde yer alan temel hak ve özgürlüklerin bireysel başvuru yolu ile etkili bir şekilde korunmasını öngören Anayasa'nın amacı ile bağdaşmaz. Bu sebeple AİHM tarafından verilen bir ihlal kararının gereklerinin yerine getirilip getirilmediği Anayasa Mahkemesince incelenmelidir. Ancak Anayasa Mahkemesince yapılacak bu inceleme, olayların baştan itibaren yeniden değerlendirilmesi şeklinde değil AİHM tarafından verilen ihlal kararının gereklerinin yerine getirilip getirilmediği ile ilgili sınırlı olacaktır (Sıddıka Dülek ve diğerleri, § 70).
21. Somut olayda başvurucu, müdafi yardımından yararlanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin AİHM kararına dayanarak yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunmuş; Mahkeme talebi kabul etmiştir. Mahkeme, yargılamanın yenilenmesi sürecinde başvurucunun savunmasını alarak önceki hükmün onaylanmasına karar vermiş; karar temyiz denetiminden geçerek kesinleşmiştir. Bunun üzerine başvurucu, ihlal kararının gereğinin yerine getirilmediği gerekçesiyle bireysel başvuruda bulunmuştur. Bu durumda Anayasa Mahkemesi tarafından incelenecek husus; AİHM'in ihlal kararı sonrasında yargılamanın yenilenmesini talep eden başvurucunun müdafi yardımından yararlanma hakkı kapsamında ileri sürdüğü iddiaların etkili ve yeterli bir şekilde incelenip incelenmediği, AİHM tarafından verilen ihlal kararının gereklerinin yerine getirilip getirilmediğidir.
22. AİHM'in somut başvuruya konu edilen ihlal kararında, Salduz/Türkiye, İbrahim ve diğerleri/Birleşik Krallık ([BD], B. No. 50541/08, 50571/08, 50573/08 ve 40351/09, 13/9/2016) ile Bayram Koç/Türkiye (B. No: 38907/09, 5/9/2017 kararlarına da atıf yapılarak başvurucunun gözaltında tutulduğu sırada yürürlükte olan mevzuat uyarınca devlet güvenlik mahkemelerinin yargılama alanına giren suçlar yönünden avukata erişimin sistematik olarak reddedilmesinin tek başına Sözleşme'nin 6. maddesinde öngörülen şartların yerine getirilmediği sonucuna ulaşmak için yeterli görüldüğü ifade edilmiştir. Ayrıca anılan kararda talep edilmesi hâlinde yeniden yargılama yapılmasının ihlalin giderimi için uygun bir yol olacağı belirtilmiştir.
23. Gözaltında avukata erişim imkânı sağlanmamasının mevzuata dayalı yerleşik bir uygulamadan kaynaklanması ve bu sırada kolluk tarafından alınan ifade ile yer gösterme işleminde alınan ifadenin mahkûmiyet kararına esas alınması müdafi yardımından yararlanma hakkının ihlali sonucunu doğurur. Somut başvuruda -tanık A.B.nin soruşturma aşamasında yaptırılan teşhis işlemindeki ifadesinin yanında- başvurucunun müdafiye erişiminin kısıtlandığı dönemde alınan ve yargılamada doğrulanmayan ifadeleri doğrultusunda mahkûmiyetine karar verildiği, bu ifadelerin mahkûmiyet için tek olmasa da belirleyici biçimde kanıt olarak kullanıldığı görülmüştür (bkz. § 8). AİHM tarafından verilen ihlal kararında belirtilen ihlal gerekçelerine rağmen başvurucunun müdafi yardımından yararlanma hakkının kısıtlandığı dönemde alınan ifadelerinin mahkûmiyet kararında belirleyici delil olarak kullanıldığı ve ihlal kararının gereklerinin yerine getirilmediği sonucuna ulaşılmıştır.
24. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan müdafi yardımından yararlanma hakkı ile bağlantılı olarak hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
B. Kişi Özgürlüğü ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
25. Başvurucu, hukuka aykırı deliller esas alınarak verilen mahkûmiyet kararı ile yirmi bir yılı aşkın süredir özgürlüğünden yoksun bırakıldığı gerekçesiyle kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Bakanlık görüşünde, başvurucunun hükme bağlı olarak tutulduğunun dikkate alınması gerektiği belirtilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında genel hatlarıyla başvuru formunda belirttiği iddialarını tekrarlamıştır.
26. Anayasa Mahkemesi Ç.Ö. ([GK], B. No: 2014/5927, 19/7/2018) kararında mahkûmiyete bağlı tutmanın hukuka aykırı olduğu, kanun yolu aşamasında tahliye taleplerinin veya resen tutukluluk incelemelerinin yapılmaması gibi bir mahkûmiyete bağlı olarak tutuklulukla ilgili şikâyetlerin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğu sonucuna varılmıştır (Ç.Ö., §§ 27-53). Benzer şikâyetler içeren somut başvuruda anılan kararda açıklanan ilkelere göre kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkına yönelik bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekmiştir.
III. GİDERİM
27. Başvurucu, ihlalin tespiti ve yargılamanın yenilenmesi ile 1.000.000 TL maddi, 1.000.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
28. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (Mehmet Doğan [GK] B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).
29. Öte yandan ihlalin niteliği dikkate alınarak başvurucuya net 30.000 TL manevi tazminat ödenmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır. Başvurucu, maddi zarara ilişkin olarak bilgi/belge sunmadığından maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
IV. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Müdafi yardımından yararlanma hakkıyla bağlantılı olarak hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki müdafi yardımından yararlanma hakkıyla bağlantılı olarak hakkaniyete uygun yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin müdafi yardımından yararlanma hakkıyla bağlantılı olarak hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesine (E.2018/280, K.2019/57) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucuya net 30.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
E. 446,90 TL harç ve 18.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 19.246,90 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 11/6/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.