logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Şeyda Erşahan Eroğlu [1. B.], B. No: 2020/30629, 27/5/2025, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

ŞEYDA ERŞAHAN EROĞLU BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2020/30629)

 

Karar Tarihi: 27/5/2025

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

Selahaddin MENTEŞ

 

 

İrfan FİDAN

 

 

Muhterem İNCE

Raportör

:

Cihan BAYDERE

Başvurucu

:

Şeyda ERŞAHAN EROĞLU

Vekili

:

Av. Yasin TEKAKÇA

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, başvurucunun aylık almadığı dönemlere ilişkin olarak kesilmeyen Ordu Yardımlaşma Kurumu aidatlarını ödeme talebinin reddine ilişkin işlem ile daha önce kesilen aidatların nemalandırılmadan kendisine iadesine ilişkin işlemin iptali talebiyle açtığı davanın reddedilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 1/10/2020 tarihinde yapılmıştır. Komisyon; gerekçeli karar hakkı ve makul sürede yargılanma haklarına ilişkin şikâyetlerin kabul edilemez olduğuna, mülkiyet hakkına ilişkin şikâyetin kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.

3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.

III. OLAY VE OLGULAR

4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

5. Başvurucu 30/8/2004 tarihinde sözleşmeli subay olarak göreve başlamış, 2004 yılının Eylül ayında ilk kesintisi yapılarak Ordu Yardımlaşma Kurumu (OYAK) üyesi olmuştur.

6. Başvurucu 9/12/2013 tarihinde ücretsiz doğum iznine ayrılmış ve bu tarihten sonra OYAK kesintisi yapılmamıştır. Başvurucunun doğum izni 24/5/2014 tarihinde sona ermesine rağmen başvurucu görevine dönmemiştir.

7. Başvurucunun 26/5/2014-2/6/2014 tarihleri arasında izin tecavüzünde bulunduğu, bu tarihten sonra ise firar durumuna düştüğü gerekçesiyle Millî Savunma Bakanlığının 2/10/2015 tarihli kararı ile başvurucunun sözleşmesi yenilenmeyerek 29/8/2015 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) ile ilişiği kesilmiştir.

8. Başvurucu hakkında yürütülen ceza yargılaması sonucunda Genelkurmay Başkanlığı Askerî Mahkemesince (Askerî Mahkeme) verilen 1/12/2015 tarihli kararla başvurucunun 22/5/1930 tarihli ve 1632 sayılı Askerî Ceza Kanunu'nun 66. maddesinin 1. fıkrasının (b) bendi uyarınca izin tecavüzü suçunu işlediği sonucuna varılmış, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiştir.

9. Başvurucu 17/9/2015 tarihinde, 29/8/2015 tarihinde sözleşmesi yenilenmeyerek ilişiğinin kesildiğini belirterek doğum izni dâhil aidat ödenmeyen sürelerin aidatlarını ödemek amacıyla OYAK'a başvurmuş, bu başvuru OYAK'ın 22/9/2015 tarihli işlemi ile reddedilmiştir.

10. Başvurucudan kesilen 11.660,83 TL aidat, nemasız olarak 18/9/2015 tarihinde başvurucunun hesabına yatırılmıştır.

11. Başvurucu tarafından aylık almadığı dönemlere ilişkin OYAK aidatlarının miktarının ve aidatların ödeneceği hesap numarasının bildirilmesi talebiyle yapılan başvurunun reddine ilişkin 22/9/2015 tarihli işlem ile aidatların nemalandırılmadan tarafına iade edilmesine ilişkin işlemin iptali talebiyle dava açılmıştır.

12. Ankara 14. İdare Mahkemesince (İdare Mahkemesi) 10/1/2020 tarihinde verilen kararla dava kabul edilerek, dava konusu işlemlerin iptaline karar verilmiştir. Kararın gerekçesinde, TSK'dan ilişiği kesildikten ve OYAK üyeliği sonlandırıldıktan sonra, OYAK üyeliği sonlandırılmadan önceki döneme ilişkin OYAK aidatlarının ödenmesi talebinde bulunulamayacağına ilişkin mevzuatta bir hüküm bulunmadığı, başvurucunun sözleşmeli subay olarak göreve başladığı tarih ile TSK'dan ilişiğinin kesildiği tarih arasındaki sürenin on yıldan fazla olduğu hususlarına yer verilmiştir.

13. Ankara Bölge İdare Mahkemesi 10. İdari Dava Dairesi (Bölge İdare Mahkemesi) 4/9/2020 tarihli kararıyla istinaf başvurusunu kabul ederek, davayı kesin olarak reddetmiştir. Kararın gerekçesinde; yasal düzenlemeler değerlendirildiğinde, kurum üyeliğinin kuruma ilk aidat kesildiği tarihte başladığı, emeklilik yardımının da kuruma aidat kesildiği süreye göre hesaplandığı ve emeklilik yardımına hak kazanabilmek için en az on yıl süre ile aidat kesilmiş olması gerektiği, 3/1/1961 tarihli ve 205 sayılı Ordu Yardımlaşma Kanunu'nun 21 ve 24. maddelerinde öngörülen emeklilik yardımından yararlanabilmek için aidat ödenerek on yıl kurum üyesi olma zorunluluğunun bulunduğu ve başvurucu da bu şartları taşımadığından, OYAK tarafından başvurucuya emeklilik yardımı yapılmaması şeklinde tesis edilen işlemlerde mevzuata ve hukuka aykırı bir duruma rastlanmadığı hususlarına yer verilmiştir.

14. Nihai karar 26/9/2020 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

1. İlgili Mevzuat

15. 205 sayılı Kanun’un "Kurumun üyeleri" başlıklı 17. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:

 “Kurumun üyeleri (Daimi ve geçici) aşağıda gösterilmiştir.

a) (Değişik: 26/6/1996 - 4148/1 md.) Türk Silahlı Kuvvetleri kadrolarında görevli bilumum muvazzaf subay, sözleşmeli subay, askeri memur, astsubay, sözleşmeli astsubay ve uzman jandarmalar ile emekli maaşı sistemine giren üyeler ve ölümleri halinde sisteme devam etmek isteyen eşleri Kurumun daimi üyeleridir.

...”

16. 205 sayılı Kanun’un 19. maddesi şöyledir:

"Bu kanunla daimi ve geçici üyelere tanınan haklar, bunlardan ilk aidatın kesildiği tarihten başlar."

17. 205 sayılı Kanun’un 20. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:

"Kurumun üyelerine veya ölümleri halinde mirasçılarına yapılacak yardımlar şunlardır.

a) Daimi üyelere bir defaya mahsus olarak yapılacak toptan yardımlar şunlardır:

 (1) Emeklilik yardımı,

 (2) Malüliyet yardımı,

 (3) Ölüm yardımı.

 (4) (Ek: 26/6/1996 - 4148/3 md.) Konut Ön Biriktirim Fonundan yararlanmak isteyenlere verilecek ve kullanım ve yönetim usulleri Genel Kurulca belirlenecek Konut Edindirme Yardımı.

..."

18. 205 sayılı Kanun’un 21. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:

"En az 10 yıl müddetle Kurumda üye olarak bulunduktan sonra, görevli oldukları kuruluşlardan herhangi bir sebeple ayrılmak suretiyle üyeliği sona eren daimi üyeler emeklilik yardımından faydalanırlar.

...

Sistemde bulunan üyelerin, sisteme girişlerinden itibaren üç yıl geçtikten sonra rezervlerini alarak ayrılabilmeleri mümkündür. Ancak, sistemden çıkanlar bir daha sisteme kabul edilemezler.

..."

19. 205 sayılı Kanun’un 23. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

"Kurumun daimi üyelerinden 21 ve 25 inci maddelerde gösterilen sebepler dışında üyelik vasfını kaybedenlere aidatları iade olunur. Ancak, Kurum üyelik müddetleri üç seneyi geçmiyenlerle geçici üyelere hiçbir aidat iadesi yapmaz."

20. 205 sayılı Kanun’un 24. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

"Emeklilik yardımı, üyenin Kurumda geçen ve aidat ödediği süreye karşılık olarak, tasarruf pirimine yıllık % 5 teknik faiz oranı üzerinden hesaplanan miktardan ibarettir."

21. 205 sayılı Kanun’un 30. maddesi şöyledir:

"Açığa çıkarılan, Bakanlık emrine alınan, işten el çektirilen ve diğer kanuni aidatları kesilemiyen üyelerden geçen müddetlere ait aidatlarını Kuruma ödeyenlerin bu müddetleri emekli, malüliyet ve ölüm yardımlarına esas olacak müddetlere ilave olunur. Ancak, aidatını ödemiyenlerden bu devreler içinde ölüm ve malüliyete duçar olanlara, yalnız Kurumda geçen müddete tekabül eden emeklilik yardımı ödenir.

Yönetim Kurulu, bu gibilerin aidat borçlarını ödiyebilmeleri hususunda kendilerine kolaylıklar gösterebilir."

22. 205 sayılı Kanun’un 31. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

"Aidat, üyenin maaş ve ücretinin ödenmesi sırasında, tahakkuk memurlarınca istihkak bordrolarında gösterilmek suretiyle tahakkuk ettirilir. Ve muhasipler tarafından istihkaklarından kesilir."

23. 27/7/1967 tarihli ve 926 sayılı Türk Silâhlı Kuvvetleri Personel Kanunu'nun 65. maddesinin (g) bendi şöyledir:

"Firar veya izin tecavüzünde bulunanların bu fiillerinin başladığı tarihten itibaren aylık, hizmet ve makamla ilgili ödenek ve tazminatları kesilir. Ancak, kısa süreli kaçma ve izin süresini geçirme veya mazerete dayalı olduğu adli mercilerce verilmiş kararlarla saptanan izin tecavüzlerinde kesilen aylık ve makamla ilgili ödenek ve tazminatları geri verilir."

2. Askerî Yüksek İdare Mahkemesi Kararları

24. Askerî Yüksek İdare Mahkemesi Üçüncü Dairesinin 11/2/2010 tarihli ve E.2010/130, K.2010/213 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"...

Dava dosyasının incelenmesinden; davacının 30.06.1997 tarihinde Ordu Hemşiresi olarak göreve başladığı, talebi üzerine OYAK üyeliği başlayan davacının ilk aidatının Haziran 1999 ayında kesildiği, davacının Ekim 2006 ayında ücretsiz izne ayrıldığı, Eylül 2007 ayında tekrar göreve başladığı, GATA Profesörler Kurulunun 16.03.2009 tarih ve 14 sayılı raporu ile TSK da Devlet memuru olarak görev yapamaz raporu verildiği, 16.06.2009 tarihinde malûlen emekliye ayrıldığı, on yıl aidat ödemesi bulunmadığı gerekçesi ile yalnızca aidat iadesi yapıldığı, ücretsiz izinde geçen süreye ilişkin aidat ödenmesi talebinin kabul edilmediği anlaşılmıştır.

205 sayılı OYAK Kanununun 20 nci maddesinde; kurumun üyelerine veya ölümleri halinde mirasçılarına yapılacak yardımlar düzenlenmiş, daimi üyelere bir defaya mahsus olmak üzere emeklilik yardımı, malûliyet yardımı, ölüm yardımı, geçici üyelere malûliyet ve ölüm yardımı yapılacağı, 21 nci maddesinde en az on yıl müddetle kurumda üye olarak bulunduktan sonra görevli oldukları kuruluşlardan herhangi bir sebeple ayrılmak suretiyle üyeliği sona eren daimi üyelerin emeklilik yardımından faydalanacağı, emeklilik yardımına hak kazanarak görevli oldukları kuruluşlardan herhangi bir sebeple ayrılan üyelerin isterlerse emeklilik yardımının bir kısmını veya tamamını kurumda bırakarak emekli maaş sistemine girebilecekleri, 23 ncü maddesinde kurumun daimi üyelerinden 21 ve 25 nci maddelerde gösterilen sebepler dışında üyelik vasfını kaybedenlere aidatlarının iade olunacağı ancak kurum üyelik müddetleri üç seneyi geçmeyenlerle geçici üyelere hiçbir aidat iadesi yapılmayacağı belirtilmiştir. Aynı kanunun 24 ncü maddesinde emeklilik yardımının; üyenin kurumda geçen ve aidat ödediği süreye karşılık olarak tasarruf primine yıllık % 5 teknik faiz oranı üzerinden hesaplanan miktardan ibaret olduğu, 25 nci maddesinde kurum üyesinin kuruma aidat ödediği müddet içinde ölmesi halinde ölüm yardımı ödeneği hüküm altına alınmıştır.

...

OYAK Kanununun 21 ve 23 ncü maddeleri birlikte yorumlandığında 3-10 sene arasında üyelik süresi bulunanlardan ölüm hali dışında üyelik sona erdiğinde sadece ödediği aidatların iade edileceği sonucu çıkmaktadır. Kanunun 24 ncü maddesi uyarınca emeklilik yardımı yapılması için on yıl süre ile kuruma üye olunması ve bu sürede aidat ödenmesi şartlarının birlikte gerçekleşmesi gerekmektedir. Davacının doğum izninde geçirilen süreye ilişkin aidat ödemesi olmadığından, emeklilik yardımı için on yıl aidat ödenmiş olma şartının gerçekleşmediği görülmektedir.

205 Sayılı Kanunun 30 ncu maddesi “Açığa çıkarılan, Bakanlık emrine alınan, işten el çektirilen ve diğer kanuni aidatları kesilemeyen üyelerden geçen müddetlere ait aidatlarını Kuruma ödeyenlerin bu müddetleri emekli, malûliyet ve ölüm yardımlarına esas olacak müddetlere ilâve olunur. Ancak, aidatını ödemeyenlerden bu devreler içinde ölüm ve malûliyete duçar olanlara, yalnız Kurumda geçen müddete tekabül eden emeklilik yardımı ödenir.

Yönetim Kurulu, bu gibilerin aidat borçlarını ödeyebilmeleri hususunda kendilerine kolaylıklar gösterebilir.” şeklindedir.

Kanunun 30 ncu maddesi ile üyelik ilişkisinin devam ettiği dönem içerisinde kanunda sayılan nedenlerle aidatı kesilemeyen üyelere daha sonra eksik aidatları tamamlamaları imkânı sağlanmıştır. 2001 yılında yapılan 41. Olağan Genel Kurulun 10 numaralı kararında; firar hali hariç olmak üzere kurum üyelerinin aidatlarındaki eksikliklerin (ücretsiz izinden kaynaklanan nedenlerde dâhil) bir defaya mahsus olmak üzere 205 sayılı kanunun 30 ncu maddesi kapsamında değerlendirilerek eksik aidatlarının tamamlatılmasına ve bu sürenin emeklilik yardımında esas alınmasına karar verilmiştir. Kanunun 30 ncu maddesinin Genel Kurul kararı ile uygulama alanı genişletilmiştir. Davacının doğum izninde geçen süreye ilişkin aidatlarını tamamlaması halinde emeklilik yardımında bu sürenin esas alınacağı yönünde taraflar arasında bir uyuşmazlık bulunmamaktadır. Uyuşmazlık; davacının görevinden ayrılması nedeniyle üyelik süresinden sonra bu aidatları tamamlayıp tamamlayamamasına ilişkindir. 205 sayılı kanunun 30 ncu maddesinde kesilmeyen aidatların hangi tarihte ödenebileceğine ilişkin bir düzenleme yer almamaktadır. 41 nci Genel Kurulun 10 numaralı kararında da ücretsiz izinden kaynaklanan aidatlarının hangi süreye kadar ödenebileceğine ilişkin bir husus olduğu da bildirilmemiştir. Davacının doğum izninde geçen süreye ilişkin aidatlarının malûl olarak ayrıldığı tarihi takip eden sürede yaptığı talebin kabulü ile bu sürenin emeklilik yardımında esas alınması gerekir. Davacının malûlen emekliye ayrılmasından sonra aidat eksikliğinin tamamlama isteğine rağmen bu talebin kabul edilmeyerek sadece aidat ödenmesinin yapılması kanunun amacı ile bağdaşmadığı gibi hakkaniyete de uygun düşmemektedir. Eksik aidatların tamamlatılmak suretiyle davacıya emeklilik yardımı yapılmaması hukuka aykırıdır.

..."

25. Askerî Yüksek İdare Mahkemesi Üçüncü Dairesinin 5/7/2007 tarihli ve E.2007/756, K.2007/844 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"...

Davacı 06.09.2006 tarihinde İstanbul 8 nci İdare Mahkemesi kaydına, 15.09.2006 tarihinde AYİM kaydına geçen dava ve cevap dilekçelerinde özetle; 30.08.1993 tarihinde Shh. Tekns. Astsb. Çavuşluğa nasbedildiğini ve OYAK üyeliğinin başladığını, 19 Nisan 2004 tarihinde ayrıldığı bir aylık yıllık izinden dönmediğini, 11.10.2005 tarihinde re’sen emekliye sevk edilerek Türk Silahlı Kuvvetleri ile ilişiğinin kesildiğini, 07.04.2006 tarihinde OYAK’a başvurarak OYAK Kanununun 30 ncu maddesi uyarınca izin tecavüzünün başladığı tarihten Türk Silahlı Kuvvetlerinden ilişiğinin kesildiği tarihe kadar olan dönem için kesilmeyen aidatlarını kuruma geri ödemek suretiyle hizmet borçlanması ve ayrıca kurumca tarafına yapılacak emeklilik yardımının hesabında izin tecavüzünün başladığı tarihten emeklilik yardımının tarafına ödendiği tarihe kadar olan iki yıllık dönem için kurumda birikmiş ve kurumca işletilmiş olan rezervine nema uygulanması taleplerinde bulunduğunu, ancak bu taleplerinin davalı kurumun 08.07.2006 tarihli yazısı ile reddedildiğini belirterek, hizmet borçlanması yapılmaması işlemi ile kurumca işletilmiş olan rezervine nema uygulanmaması işleminin iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

...

205 sayılı OYAK yasasının 30 ncu maddesi hükmüne göre hizmet ihyası yapılabilmesi için üyelik aidatlarının ancak üyenin iradesi dışında kalan nedenlerle ya da kanuni nedenlerle (ücretsiz izin alan gibi) daha da açıklık getirmek gerekirse öncelikle üyeye ödenmesi gereken bir maaş almak ve bu maaştan kesilmesi gereken aidatın, açığa çıkarma bakanlık emrine alma, işten el çektirme ve diğer kanuni nedenle kesilmemiş olması gerekmektedir. Hâlbuki dava konusu olayda davacıya izin tecavüzünde bulunduğu 23.05.2004 – 21.10.2005 tarihleri arasında 926 Sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununun 65 nci maddesi gereğince maaş ödemesi mümkün olmadığından maaş ödenmemiştir. Davacı kendi iradesi ile izin tecavüzünde bulunmuştur. Dolayısıyla bu dönemlere ilişkin OYAK kesintisinin yapılmamasında idarenin bir kusurundan veya ihmalinden söz etmekte mümkün değildir.

205 sayılı OYAK Kanunun 30 ncu maddesinde; “... aidatları kesilemeyen üyelerden...” denmek suretiyle de öncelikle aidat kesilebilmesi için maaş tahakkuk ettirilmiş olması gerektiği, ancak bu duruma uyanların hizmet ihyasının yapılabileceği anlamı çıkmaktadır. Davacıya maaş tahakkuk ettirilmediği için aidatın kesilememesi de söz konusu olamaz.

Bu itibarla; davacının izin tecavüzünde bulunduğu ve davacıya bu nedenle 23.05.2004 – 21.10.2005 tarihleri arasında 926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununun 65 nci maddesine göre maaş ödenmediği, maaş ödenmemesi nedeniyle OYAK aidatı kesilmesinin de söz konusu olamayacağı göz önüne alınarak hakkında OYAK Kanununun 30 ve 31 nci maddelerinin uygulanarak borçlanma suretiyle hizmet ihyasının yapılması hukuken mümkün olmadığından davalı kurumca tesis edilen işlemin hukuka uygun olduğu sonucuna varılmıştır. AYİM 1 nci Dairesinin 05.12.2000 tarih, 2000/721-1196 E.K., AYİM 3 ncü Dairesinin 17.02.2005 tarih ve 2005/122-276 E.K. sayılı kararları da aynı doğrultudadır.

..."

B. Uluslararası Hukuk

26. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne (Sözleşme) ek 1 No.lu Protokol'ün 1. maddesi şöyledir:

"Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Bir kimse, ancak kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir.

Yukarıdaki hükümler, devletlerin, mülkiyetin kamu yararına uygun olarak kullanılmasını düzenlemek veya vergilerin ya da başka katkıların veya para cezalarının ödenmesini sağlamak için gerekli gördükleri yasaları uygulama konusunda sahip oldukları hakka halel getirmez."

27. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Sözleşme'nin ulusal mahkemeler tarafından davanın -herhangi bir hükmün anayasallığının denetimi dâhil olmak üzere- bir ön meselenin karara bağlanması için başka bir ulusal veya uluslararası otoriteye gönderilmesi şeklinde herhangi bir hak bahşetmediğini vurgulamıştır. Ancak AİHM bu şekilde bir gönderme mekanizmasının var olması hâlinde ulusal mahkemenin başvurucuların bu yöndeki taleplerini reddetmesinin somut olayın koşullarında yargılamanın hakkaniyetini zedeleyebileceği ihtimalini de tamamen yabana atmadığını belirtmiştir (Xero Flor w Polsce sp. z o.o./Polonya, B. No: 4907/18, 7/5/2021, § 166).

28. AİHM, Xero Flor w Polsce sp. z o.o./Polonya kararında başvurucu şirketin olaya uygulanacak ikincil düzenlemenin tazminat hakkını anayasal güvencelere aykırı olarak sınırladığı gerekçesiyle anayasaya aykırı olduğu iddiasının ilgili ve yeterli bir gerekçeyle karşılanmaması sebebiyle gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir. Ulusal mahkemenin "başvurucunun anayasaya aykırılık görüşünü paylaşmadığı" şeklindeki bir gerekçeyi somut olayın koşullarında yeterli bulmamıştır. Hükûmetin mahkemelerin de anayasallık denetimi yapma yetkilerinin bulunduğu itirazına hak verse de anayasal sorunun uyuşmazlığın çözümünde etkili olduğu davalarda anayasaya aykırılık iddiasıyla anayasa mahkemesine başvurulması isteminin reddedilmesi durumunda mahkemelerin bunu müstahak kılacak gerekçe ortaya koymaları gerektiğini ifade etmiştir. Mahkemelerin başvurucunun anayasaya aykırılık iddiasını ilgili ve yeterli bir gerekçeyle karşılamadıkları gibi dosyanın Polonya Anayasa Mahkemesine gönderilmesi istemini de reddedildiklerine dikkat çekmiştir. AİHM'e göre anayasal hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği şikâyetinin öne sürüldüğü hâllerde mahkemeler dikkatli ve özenli bir inceleme yapmakla yükümlüdür. AİHM sonuç olarak söz konusu ikincil düzenlemenin tazminat hakkını anayasaya aykırı olarak sınırladığı iddiasının ulusal mahkemelerce uygun bir şekilde cevaplanmamasının gerekçeli karar hakkının ihlaline yol açtığını kabul etmiştir (Xero Flor w Polsce sp. z o.o./Polonya, §§ 168-172).

V. İNCELEME VE GEREKÇE

29. Mahkemenin 27/5/2025 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

30. Başvurucu; ödediği aidatların nemalandırılmadan ödenmesi nedeniyle alacağının enflasyon karşısında değer kaybına uğradığını, 205 sayılı Kanun'da aidatların nemalandırılması için sistemde on yıl kalınmasının zorunlu tutulduğunu, söz konusu kanun hükmünün Anayasa'ya aykırı olması nedeniyle Anayasa Mahkemesine somut norm denetimi başvurusunda bulunulması talebinde bulunulmuşsa da bu talebiyle ilgili olarak Bölge İdare Mahkemesince bir karar alınmadığını ve davanın reddi yönündeki kararda bu hususla ilgili bir gerekçeye yer verilmediğini, sözleşmeli subayların üç ila dokuz yıl boyunca sözleşme imzaladıkları gözönünde bulundurulduğunda sözleşmesi yenilenmeyenlerin alacaklarının her şekilde nemalandırılmamış olacağını, eşinin bulunduğu ile tayininin çıkarılmaması ve küçük çocuğunun bulunması nedeniyle görevine dönmediğini, açtığı davanın reddedilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

31. Bakanlık görüşünde başvurunun kanun yolu şikâyeti niteliğinde olup olmadığının ve başvurucunun mülkiyet hakkı kapsamında meşru beklentisinin olup olmadığının değerlendirilmesi gerektiği, ilgili mahkeme kararında olayın ve mevzuatın derinlemesine incelenerek davanın reddedildiği belirtilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.

B. Değerlendirme

32. Anayasa’nın "Mülkiyet hakkı" başlıklı 35. maddesi şöyledir:

 “Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.

Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.

Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz.”

33. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder. Başvurucunun şikâyetinin özü maaşından kesilen aidatların nemalandırılmadan iade edildiğine ve açtığı davada mülkiyet hakkının usule ilişkin güvencelerinden yararlandırılmadığına ilişkin olduğundan başvuru mülkiyet hakkı kapsamında incelenecektir.

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

34. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

a. Mülkün Varlığı

35. Anayasa'nın 35. maddesinin birinci fıkrasında "Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir." denilmek suretiyle mülkiyet hakkı güvenceye bağlanmıştır. Anayasa'nın anılan maddesiyle güvenceye bağlanan mülkiyet hakkı, ekonomik değer ifade eden ve parayla değerlendirilebilen her türlü mal varlığı hakkını kapsamaktadır (AYM, E.2015/39, K.2015/62, 1/7/2015, § 20). Bu bağlamda, mülk olarak değerlendirilmesi gerektiğinde kuşku bulunmayan menkul ve gayrimenkul mallar ile bunların üzerinde tesis edilen sınırlı ayni haklar ve fikri hakların yanı sıra, icrası kabil olan her türlü alacak da mülkiyet hakkının kapsamına dâhildir (Mahmut Duran ve diğerleri [2. B.], B. No: 2014/11441, 1/2/2017, § 60).

36. Olayda, başvurucunun aylığından kesilen ve nemalandırılmaksızın aynen iade edilen aidatların Anayasa'nın 35. maddesi bağlamında mülk oluşturduğunda kuşku bulunmamaktadır.

b. Müdahalenin Varlığı ve Türü

37. Anayasa’nın 35. maddesinde bir temel hak olarak güvence altına alınmış olan mülkiyet hakkı kişiye başkasının hakkına zarar vermemek ve yasaların koyduğu sınırlamalara uymak koşuluyla sahibi olduğu şeyi dilediği gibi kullanma, semerelerinden yararlanma ve tasarruf etme olanağı veren bir haktır (Mehmet Akdoğan ve diğerleri [1. B.], B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 32). Dolayısıyla malikin mülkünü kullanma, semerelerinden yararlanma ve mülkü üzerinde tasarruf etme yetkilerinden herhangi birinin sınırlanması, mülkiyet hakkına müdahale teşkil eder (Recep Tarhan ve Afife Tarhan [1. B.], B. No: 2014/1546, 2/2/2017, § 53).

38. Anayasa’nın 35. maddesi ile mülkiyet hakkına temas eden diğer hükümleri birlikte değerlendirildiğinde Anayasa'nın mülkiyet hakkına müdahaleyle ilgili üç kural ihtiva ettiği görülmektedir. Buna göre Anayasa'nın 35. maddesinin birinci fıkrasında herkesin mülkiyet hakkına sahip olduğu belirtilmek suretiyle "mülkten barışçıl yararlanma hakkı"na yer verilmiş, ikinci fıkrasında da mülkten barışçıl yararlanma hakkına müdahalenin çerçevesi belirlenmiştir. Maddenin ikinci fıkrasında genel olarak mülkiyet hakkının hangi koşullarda sınırlanabileceği belirlenmekle aynı zamanda "mülkten yoksun bırakma"nın şartlarının genel çerçevesi de çizilmiştir. Maddenin son fıkrasında ise mülkiyet hakkının kullanımının toplum yararına aykırı olamayacağı kurala bağlanmak suretiyle devletin mülkiyetin kullanımını kontrol etmesine ve düzenlemesine imkân sağlanmıştır. Anayasa'nın diğer bazı maddelerinde de devlet tarafından mülkiyetin kontrolüne imkân tanıyan özel hükümlere yer verilmiştir. Ayrıca belirtmek gerekir ki mülkten yoksun bırakma ve mülkiyetin düzenlenmesi, mülkiyet hakkına müdahalenin özel biçimleridir (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, §§ 55-58).

39. Başvuru konusu olayda başvurucunun aylığından kesilen aidatların nemalandırılmaksızın, bir başka deyişle enflasyon karşısındaki değer kaybı karşılanmaksızın iade edilmesinin mülkiyet hakkına müdahale oluşturduğu açıktır.

40. Başvurucunun mülkiyet hakkına yapılan müdahale, mülkiyetten yoksun bırakma sonucuna yol açmamaktadır. Müdahalenin mülkiyetin kontrolü veya düzenlenmesi gibi bir amacı da bulunmamaktadır. Bu durumda mülkiyet hakkı kapsamında değerlendirilen alacağın enflasyon karşısında değer kaybına uğratılarak ödenmesi şeklindeki müdahalenin "mülkiyetten barışçıl yararlanma"ya ilişkin birinci kural çerçevesinde incelenmesi gerekir.

c. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı

41. Anayasa'nın 13. maddesi şöyledir:

"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."

42. Anayasa'nın 35. maddesinde mülkiyet hakkı sınırsız bir hak olarak düzenlenmemiş, bu hakkın kamu yararı amacıyla ve kanunla sınırlandırılabileceği öngörülmüştür. Mülkiyet hakkına müdahalede bulunulurken temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkeleri düzenleyen Anayasa'nın 13. maddesinin de gözönünde bulundurulması gerekmektedir. Anılan madde uyarınca temel hak ve özgürlükler, demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmaksızın Anayasa'nın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Dolayısıyla mülkiyet hakkına yönelik müdahalenin Anayasa'ya uygun olabilmesi için müdahalenin kanuna dayanması, kamu yararı amacı taşıması ve ölçülülük ilkesi gözetilerek yapılması gerekmektedir (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, § 62).

i. Kanunilik

43. 205 sayılı Kanun’un 21. maddesinde en az on yıl boyunca OYAK üyesi olan kişilerin görevli oldukları kuruluşlardan ayrılmaları hâlinde emeklilik yardımından yararlanacakları belirtilmiştir. Yine anılan madde kapsamında sistemde bulunan üyelerin sisteme girişlerinden itibaren üç yıl geçtikten sonra rezervlerini alarak ayrılmalarının mümkün olduğu ifade edilmiştir. Bu durumda mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin kanuni dayanağının bulunduğu anlaşılmıştır.

ii. Meşru Amaç

44. Anayasa'nın 13. ve 35. maddeleri uyarınca mülkiyet hakkı, kamu yararı amacıyla sınırlandırılabilmektedir. Dolayısıyla mülkiyet hakkına yapılan bir müdahalenin kamu yararına dayalı meşru bir amacının bulunması gerekmektedir.

45. Kamu yararı, doğası gereği geniş bir kavramdır. Yasama ve yürütme organları toplumun ihtiyaçlarını dikkate alarak neyin kamu yararına olduğunu belirlemede geniş bir takdir yetkisine sahiptir. Kamu yararı konusunda bir uyuşmazlığın çıkması hâlinde ise uzmanlaşmış ilk derece ve temyiz yargılaması yapan mahkemelerin uyuşmazlığı çözme konusunda daha iyi konumda oldukları açıktır. Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru incelemesinde kararların açıkça dayanaktan yoksun veya keyfî olduğu anlaşılmadıkça yetkili kamu organlarının kamu yararı tespiti konusundaki takdirine müdahalesi söz konusu olamaz. Müdahalenin kamu yararına uygun olmadığını ispat yükümlülüğü, bunu iddia edene aittir (Mehmet Akdoğan ve diğerleri, §§ 34-36).

46. OYAK sisteminde üyelerden kesilen aidatlar bir çeşit sigortacılık ve tamamlayıcı bir emeklilik sistemi dâhilinde kullanılmaktadır. Bu bağlamda üyelerin aldıkları maaşlar üzerinden kesinti yapılmakla beraber Kanun'da düzenlenen koşulların oluşmasıyla üyeler birtakım sosyal yardım ve hizmetlerden yararlandırılmaktadır. Bu durumda başvuruya konu olaydaki mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin meşru bir amacının bulunduğu görülmektedir.

iii. Ölçülülük

 (1) Genel İlkeler

47. Anayasa'nın 35. maddesi usule ilişkin açık bir güvenceden söz etmemektedir. Bununla birlikte mülkiyet hakkının gerçek anlamda korunabilmesi bakımından bu madde, Anayasa Mahkemesinin çeşitli kararlarında da ifade edildiği üzere mülk sahibine müdahalenin kanun dışı veya keyfî ya da makul olmayan şekilde uygulandığına ilişkin savunma ve itirazlarını sorumlu makamlar önünde etkin bir biçimde ortaya koyabilme imkânının tanınması güvencesini kapsamaktadır. Bu değerlendirme ise uygulanan sürecin bütününe bakılarak yapılmalıdır (Züliye Öztürk [1. B.], B. No: 2014/1734, 14/9/2017, § 36; Bekir Yazıcı [GK], B. No: 2013/3044, 17/12/2015, § 71).

48. Mülkiyet hakkının usule ilişkin güvenceleri hem özel kişiler arasındaki mülkiyet uyuşmazlıklarında hem de taraflardan birinin kamu gücü olduğu durumlarda geçerlidir. Bu bağlamda mülkiyet hakkının korunmasının söz konusu olduğu durumlarda usule ilişkin güvencelerin somut olayda yerine getirildiğinden söz edilebilmesi için derece mahkemelerinin kararlarında konu ile ilgili ve yeterli gerekçe bulunmalıdır. Ayrıca belirtmek gerekir ki bu zorunluluk davacının bütün iddialarına cevap verilmesi anlamına gelmemekle birlikte mülkiyet hakkını ilgilendiren davanın sonucuna etkili esasa ilişkin temel iddia ve itirazlar yargılama makamlarınca özenli bir şekilde değerlendirilerek karşılanmalıdır (Kamil Darbaz ve Gmo Yapı Grup End. San. Tic. Ltd. Şti. [2. B.], B. No: 2015/12563, 24/5/2018, § 53). Tarafların muhakeme sırasında ileri sürdükleri iddialarının kurallara uygun biçimde incelenip incelenmediğini bilmeleri, demokratik bir toplumda kendi adlarına verilen yargı kararlarının sebeplerini toplumun öğrenmesinin sağlanması için de gereklidir (Sencer Başat ve diğerleri [GK], B. No: 2013/7800, 18/6/2014, §§ 31, 34).

 (2) İlkelerin Olaya Uygulanması

49. Somut olayda başvurucunun maaşından 9 yıl 3 ay boyunca kesinti yapılarak OYAK sistemine aidat ödenmiştir. Daha sonra başvurucu yaklaşık 5,5 ay ücretsiz doğum izni kullanmış, doğum izni bittikten sonra görevine dönmemiştir. Bu kapsamda izin tecavüzünde bulunduğu ve firar durumuna düştüğü kabul edilen başvurucunun nihai olarak sözleşmesi yenilenmeyerek ilk göreve başlama tarihinden yaklaşık 11 yıl sonra ilişiği kesilmiştir.

50. Bireysel başvuruya konu davada başvurucunun iptal talebinin iki hususa ilişkin olduğu anlaşılmaktadır. Bunlardan ilki, başvurucunun ücretsiz izinde olduğu ve göreve dönmediği dönemlere ilişkin olarak geriye dönük aidat ödeme talebinin kabul edilmemesi işlemi; diğeri ise ödediği aidatların nemalandırılmadan iade edilmesi işlemidir. Ayrıca başvurucunun yargılama aşamasında 205 sayılı Kanun'un 21. maddesinde geçen "En az 10 yıl müddetle" ibaresinin Anayasa'ya aykırı olduğunu belirterek bu ibarenin iptali için Anayasa Mahkemesine başvurulmasını da talep ettiği anlaşılmaktadır.

51. OYAK sistemine üyeliğin belirli mesleklerde çalışan kişiler yönünden zorunlu olduğu ve sözleşmeli subay olarak görev yapmış bulunan başvurucunun da zorunlu olarak sisteme dahil olduğu anlaşılmaktadır. Sisteme dahil olan üyelerin üç yıldan önce sistemden ayrılmaları halinde ödedikleri aidatları geri alamadıkları ancak üç yıl geçtikten sonra rezervlerini alarak ayrılmalarının mümkün olduğu görülmektedir. On yıl ve daha uzun süre sistemde kalanların ise ödenen aidatların yıllık yüzde beş oranında nemalandırılması suretiyle emeklilik yardımından yararlandırıldıkları anlaşılmaktadır.

52. Başvuruya konu olayda başvurucu aldığı doğum izni sonrasında zorlayıcı nedenlerle görevine dönemediğini ve bu nedenle emeklilik yardımı almak için on yıllık aidat ödeme şartını sağlayamadığını ileri sürmüştür. Bölge İdare Mahkemesi kararında; yasal düzenlemeler değerlendirildiğinde kurum üyeliğinin kuruma ilk aidat kesildiği tarihte başladığı, emeklilik yardımının da kuruma aidat kesildiği süreye göre hesaplandığı ve emeklilik yardımına hak kazanabilmek için en az on yıl süre ile aidat kesilmiş olmasının gerektiği açıklanmıştır. Bölge İdare Mahkemesi 205 sayılı Kanun'un 21. ve 24. maddelerinde öngörülen emeklilik yardımından yararlanabilmek için aidat ödenerek on yıl kurum üyesi olmak zorunluluğunun bulunduğu ve başvurucunun bu şartları taşımadığı, ayrıca aynı Kanun'un 30. ve 31. maddelerinin de davacıya uygulanabilmesi imkânı bulunmadığını belirterek başvurucuya emeklilik yardımı yapılmaması şeklinde tesis edilen işlemlerde mevzuata ve hukuka aykırı bir duruma rastlanmadığı sonucuna ulaşmıştır.

53. Öte yandan başvurucunun dokuz yılı aşkın bir süre boyunca ödediği aidatların nemalandırılmadan, bir başka deyişle enflasyon sebebiyle oluşan değer kaybı karşılanmadan iade edilmesinin de mülkiyet hakkını ihlal ettiğinden yakındığı; bu kapsamda 205 sayılı Kanun'un 21. maddesinde belirtilen en az 10 yıl müddetle ibaresinin Anayasa'ya aykırı olduğunu ileri sürerek iptali için Anayasa Mahkemesine başvurulmasını talep ettiği anlaşılmaktadır. Başvurucunun Anayasa Mahkemesine itiraz yoluyla başvurulmasına ilişkin iddiası gerekçesi açıklanmaksızın ciddi görülmediği belirtilerek reddedilmiştir.

54. Medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin bir uyuşmazlığın esasını etkileyen, derdest olan uyuşmazlıklara doğrudan uygulanan ve idari otoriteler ile mahkemelere takdir yetkisi tanımayan bir kuralın anayasal hükümleri ihlal ettiği şikâyetinin esaslı bir iddia olduğu kabul edilmelidir. Başvurucu; zorunlu olarak sisteme dâhil edilmiş, dokuz yılı aşkın bir süre aylığından yapılan kesintiler nihai olarak enflasyon karşısındaki değer kaybı karşılanmaksızın aynen iade edilmiştir. Bu bağlamda üç yıldan fazla on yıldan az bir süre yapılmış olan kesintiler yönünden aynen iadeyi düzenleyen, enflasyon karşısındaki değer kayıplarının karşılanamaması sonucunun doğmasında etkili olduğu anlaşılan 205 sayılı Kanun'un 21. maddesinin Anayasa hükümlerini ihlal ettiği şikâyetinin esaslı bir iddia olduğu kabul edilmelidir.

55. Anayasa'ya uygunluk değerlendirmesinin yapılması Anayasa Mahkemesinin tekelinde olmasa da kuralın Anayasa'ya aykırı olduğunun tespiti hâlinde bunu iptal etme yetkisi sadece Anayasa Mahkemesine aittir. Dolayısıyla gerekli temellendirme yapılarak bir kanun hükmünün Anayasa'ya aykırı olduğu itirazının öne sürülmesi durumunda mahkemelerin bu itirazları ilgili ve yeterli gerekçeyle karşılaması oldukça önemlidir. Nitekim Anayasa'nın mahkemelerin itiraz yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurmasına ilişkin hükümleri düzenleyen 152. maddesinin (2) numaralı fıkrasında mahkemenin Anayasa'ya aykırılık iddiasını ciddi görmemesi durumunda bu iddianın temyiz merciince esas hükümle birlikte karara bağlanacağı düzenlenmekle davanın taraflarınca ileri sürülen ve yeterli ölçüde temellendirilebilen Anayasa'ya aykırılık iddialarının karşılanması gerekliliğine işaret edilmiştir. Mahkemelerin itiraz yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurma zorunluluğu bulunmasa da kanun hükümlerini iptal etme konusunda tek yetkili merci Anayasa Mahkemesi olduğuna göre Anayasa Mahkemesine başvurulmasını gerekli görmediklerinde bunu gerekçelendirmeleri beklenir. Aksi takdirde başvurucuların medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili esaslı iddiaların cevaplandırılmamış, uyuşmazlığın esası tam manasıyla çözüme kavuşturulmamış olacaktır (bazı farklarla birlikte bkz. Hilmi Kocabey ve diğerleri [1. B.], B. No: 2018/27686, 17/11/2021, § 85).

56. Olayda zorunlu olarak sisteme dâhil olan başvurucunun dokuz yılı aşkın süre ödediği aidatları, enflasyon karşısındaki değer kaybı irdelenmeksizin, kanun hükmü gözetilerek aynen iade edilmiştir. Mahkemelerce 205 sayılı Kanun hükmünün anayasal güvencelere aykırılık taşıyıp taşımadığı yönünden başvurucunun açık itirazları karşılanmamış ve bu konuda ilgili ve yeterli gerekçe ortaya konulamamıştır. Bu nedenle somut olayda mülkiyet hakkının korunmasında usule ilişkin güvencelerin yerine getirilmediği kanaatine varılmıştır.

57. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

VI. GİDERİM

58. Başvurucu, ihlalin tespit edilmesi ile yeniden yargılama yapılmasına hükmedilmesi talebinde bulunmuştur.

59. Başvuruda tespit edilen anayasal hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar ve zorunluluk bulunmaktadır. Anayasa'nın 148. ve 153. maddeleri ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. ve 66. maddeleri uyarınca ihlal kararının gönderildiği yargı mercilerinin yapması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatıp Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında belirtilen ilkelere ve gerekçelere uygun biçimde yürütülecek yargılama sonunda hak ihlalinin nedenlerini gidererek yeni bir karar vermektir (yeniden yargılama konusunda bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2) [1. B.], B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

VII. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin mülkiyet hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Ankara Bölge İdare Mahkemesi 10. İdari Dava Dairesine (E.2020/1078, K.2020/1105) iletilmek üzere Ankara 14. İdare Mahkemesine (E.2017/2168, K.2020/22) GÖNDERİLMESİNE,

D. 446,90 TL harç ve 30.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 30.446,90 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 27/5/2025 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim Birinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal)
Künye
(Şeyda Erşahan Eroğlu [1. B.], B. No: 2020/30629, 27/5/2025, § …)
   
Başvuru Adı ŞEYDA ERŞAHAN EROĞLU
Başvuru No 2020/30629
Başvuru Tarihi 1/10/2020
Karar Tarihi 27/5/2025

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, başvurucunun aylık almadığı dönemlere ilişkin olarak kesilmeyen Ordu Yardımlaşma Kurumu aidatlarını ödeme talebinin reddine ilişkin işlem ile daha önce kesilen aidatların nemalandırılmadan kendisine iadesine ilişkin işlemin iptali talebiyle açtığı davanın reddedilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Mülkiyet hakkı Kamudan olan ücret (aylık, maaş vb.) uyuşmazlıkları İhlal Yeniden yargılama

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 205 Ordu Yardımlaşma Kurumu Kanunu 17
19
20
21
23
24
30
31
926 Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu 65
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi