TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
BARKIN TİMTİK BAŞVURUSU (2)
|
(Başvuru Numarası: 2020/32414)
|
|
Karar Tarihi: 13/5/2025
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Basri BAĞCI
|
Üyeler
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Kenan YAŞAR
|
|
|
Yılmaz AKÇİL
|
Raportör
|
:
|
Kemal ÖZEREN
|
Başvurucu
|
:
|
Barkın TİMTİK
|
Vekili
|
:
|
Av. Fatih GÖKÇE
|
I. BAŞVURUNUN ÖZETİ
1. Başvuru, hükümözlüye kardeşinin cenaze ve taziye törenine katılması için izin verilmemesi nedeniyle özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
2. Başvurucu silahlı terör örgütü kurma veya yönetme suçundan Silivri Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda (İnfaz Kurumu) hükümözlü olarak bulunmaktadır. Kardeşinin 27/8/2020 tarihinde vefat etmesi üzerine başvurucu 28/8/2020 tarihli dilekçeyle İstanbul Barosunda ve Gazi Mahallesi Cemevi'nde gerçekleşecek olan cenaze törenine katılma talebini İnfaz Kurumuna iletmiştir. Aynı tarihte ikinci bir dilekçe ile bu kez başvurucu vekili tarafından cenaze töreni ile birlikte taziye törenine de katılma talebinde bulunulduğu Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığına (Başsavcılık) bildirilmiştir.
3. Başsavcılık güvenlik soruşturmasının olumlu sonuçlanması ve kolluk birimlerince gerekli COVID-19 tedbirlerinin alınması şartıyla başvurucunun 28/8/2020 tarihinde beş saat süreyle cenazeye katılımını uygun görmüştür.
4. Silivri Cezaevi Jandarma Tabur Komutanlığının (Komutanlık) 28/8/2020 tarihli tutanağında, Başsavcılığın anılan yazısı doğrultusunda sorumlu kolluk birimlerinden ilgili adreslerde cenaze töreni sırasında güvenlik riskinin olup olmadığı hususunda bilgi verilmesinin istendiği belirtilmiştir. Bu kapsamda ilgili kolluk birimlerince atılı suçun vasfı da gözetildiğinde başvurucunun kaçma şüphesinin bulunduğuna, COVID-19 döneminde olunması sebebiyle cenazeye katılımın daha fazla tehlike içerdiğine, yeteri kadar emniyet tedbiri alınamayacağına ve İnfaz Kurumunda bulunan diğer hükümlü ve tutuklularla personele bulaş riski taşıdığına ilişkin tespitlere yer verilmiştir.
5. Başvurucu, Başsavcılığın anılan kararına karşı 8/9/2020 tarihinde Silivri İnfaz Hâkimliğine (İnfaz Hâkimliği) itirazda bulunmuştur. Dilekçede başvurucu, Başsavcılıkça haksız bir karar verildiğini, COVID-19 döneminde başka pek çok tutukluya ve hükümlüye cenazeye katılım izni verildiğini ifade etmiş ayrıca kendisine manevi tazminat ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir.
6. Başsavcılık 9/9/2020 tarihli mütalaasında başvurucunun cenaze törenine katılma talebinin reddine ilişkin Başsavcılıkça verilen bir karar bulunmadığına dikkat çekmiştir. Ancak güvenlik soruşturmasında yeterli tedbirlerin alınamayacağına ilişkin tespitler yapılması sonucunda Komutanlık tarafından başvurucunun cenazeye götürülemediği, işlemde usule ve kanuna aykırılık bulunmadığı ifade edilmiştir.
7. Başvurucu 25/9/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
8. Öte yandan İnfaz Hâkimliğince 6/10/2020 tarihinde, itirazın ve manevi tazminat talebinin reddine karar verilmiştir. Kararın gerekçesinde; başvurucunun kardeşinin cenazesine katılamamış olmasının Başsavcılığın izin vermemesinden değil Komutanlıkça güvenlik gerekçesiyle götürülememesinden kaynaklandığı hususuna dikkat çekilmiştir. Bununla birlikte ilgili mevzuat gereğince infaz hâkimliklerince maddi veya manevi tazminat verilebileceğine dair yasal bir düzenleme mevcut olmadığı belirtilerek tazminat talebinin reddine karar verilmiştir. Başvurucunun anılan karara itirazı, Silivri Ağır Ceza Mahkemesinin 26/10/2020 tarihli kararıyla İnfaz Hâkimliği kararında usule ve kanuna aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle reddedilmiştir.
9. Başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
II. DEĞERLENDİRME
10. Ödeme gücünden yoksun olduğu anlaşılan başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir.
11. Başvurucu, kardeşinin cenaze ve taziye merasimine katılabilmek için izin istediğini fakat Başsavcılığın katılım talebinin kabulünü güvenlik soruşturmasının olumlu sonuçlanması şartına bağlamak suretiyle takdiri tamamen idareye bıraktığını iddia etmiştir. Kendisinden daha ağır suçlardan hükümlü ve tutuklu olanların yakınlarının cenazelerine katılabildiklerini belirten başvurucu, aynı şehir içindeki bir cenaze törenine götürülmemesinin keyfî sebeplere dayandığını ve bu durumun telafisi mümkün olmayan manevi zarara yol açtığını ileri sürerek özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
12. Adalet Bakanlığı görüşünde; ceza infaz kurumunda tutulmanın doğal sonucu olarak aile hayatına saygı hakkına sınırlamalar getirilebileceği ancak bu sınırlamaların kanunilik, meşru amaç, demokratik toplum düzeninde gerekli olma ve ölçülülük kriterleri çerçevesinde ele alınması gerektiği ifade edilmiştir. Bununla birlikte somut olayda başvurucunun güvenlik soruşturmasının olumsuz sonuçlanması sebebiyle talebinin reddedildiğine dikkat çekilmiştir. Başvurucu, bu görüşe karşı beyanında idarenin kendisine bırakılan takdir yetkisini keyfî şekilde kullandığını ileri sürmüştür. Ayrıca başvurucu COVID-19 döneminde cenazeye katılım izni verilen hükümlü ve tutuklular olduğunu ifade etmiştir.
13. Başvuru, özel hayata ve aile hayatına saygı hakkı kapsamında incelenmiştir.
14. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
15. Başvurucunun özel ve aile hayatına saygı hakkına yönelik müdahalenin 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'un 94. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkralarında yer alan düzenlemeler gereğince kanuni temelinin bulunduğu ve infaz kurumunun güvenliğinin sağlanması şeklinde meşru amacının bulunduğu açıktır (Rasul Kocatürk [GK], B. No: 2016/8080, 26/12/2019, §§ 45-50). Bununla birlikte temel hak ve özgürlüklere yönelik bir müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılaması ve orantılı olması gerekir (Ferhat Üstündağ [1. B.], B. No: 2014/15428, 17/7/2018, § 45; Abuzer Uzun [2. B.], B. No: 2016/61250, 13/6/2019, § 38).
16. Anayasa'nın 19. maddesi gereği hükümlü ve tutukluların özel ve aile hayatına birtakım sınırlamaların getirilmiş olması, hukuka uygun olarak ceza infaz kurumunda tutulmanın kaçınılmaz ve doğal bir sonucudur. Bu bağlamda idarenin tutuklu ve hükümlülerin özel ve aile hayatına müdahale konusunda takdir yetkisinin daha geniş olduğu gözetilmelidir. Burada mühim olan ceza infaz kurumunun güvenliğinin sağlanması amacı ile hükümlünün özel ve aile hayatına saygı gösterilmesi hakkı arasında adil bir dengenin sağlanmış olmasıdır (Rasul Kocatürk, § 56). Ölüm, insan hayatında karşılaşılan acı olaylardan biridir. Birçok kültürde ölen kimsenin tanıdıkları bir araya gelerek ölüm nedeniyle duyulan acı ve üzüntüyü paylaşır. Ölenin geride kalan aile bireyleri ziyaret edilerek kendilerine maddi ve manevi destekte bulunulur. Şüphesiz bu acıyı ölüm anından itibaren en yoğun derecede yaşayan ve desteğe en çok ihtiyaç duyanlar aile bireyleridir. Bu nedenle ölenin aile bireylerine taziye ziyaretinde bulunulması, aile bireylerinin de taziyeleri kabulü kültürümüzde önemli bir yer tutmaktadır. Kanun koyucu bu insani düşünceden ve kültürel olgulardan hareketle 5275 sayılı Kanun'da yakınlarının ölümü hâlinde hükümlüye mazeret izni verilmesini düzenlemiştir. Kanun'daki izin süreleri gözetildiğinde kanun koyucunun iznin kapsamını sadece defin işlemi ile sınırlı tutmadığı, definden sonra yapılan taziye ziyaretlerini kabul etmeye ve aile bireylerinin bir arada kalarak birbirlerine destek olmalarına imkân tanımayı da amaçladığı kabul edilmelidir. Buna göre cenazeye katılma talebinin taziye kabulüyle birlikte ele alınması gerekmektedir. Bu yorum aynı zamanda aile hayatına saygı hakkının gereklerine de uygun olacaktır (Rasul Kocatürk, § 61). Cenazeye veya taziye katılımın sağlanması imkân dâhilinde görülmezse bu duruma ilişkin zorunluluk hâllerinin somut olgu ve olaylara dayalı olarak açıklanması gerekir (Rasul Kocatürk, § 62).
17. Başvuruya konu olayda başvurucunun kardeşinin cenaze ve taziye törenine katılımının reddedilmesi, COVID-19 salgınının neden olduğu bulaş riski ile birlikte başvurucunun kaçma şüphesinin bulunduğuna ve emniyet birimlerince yeterli tedbir alınamayacağına ilişkin kolluk tutanağına dayanmaktadır. Yargısal makamlar tarafından ise başvurucunun itirazları hakkında esasa ilişkin bir değerlendirme yapılmadığı anlaşılmaktadır.
18. Bu itibarla somut olayın koşullarında COVID-19 salgınının sebep olduğu bulaş riskiyle ilgili olarak genel açıklamayla yetinilmiş, sosyal mesafe ve maske kullanımı gibi tedbirler çerçevesinde başvurucunun talebinin karşılanmasına ilişkin bir değerlendirme yapılmamıştır. Bunun yanında başvurucunun kaçma şüphesinin bulunduğuna ve emniyet birimlerince yeterli tedbir alınamayacağına yönelik olarak da somut bir duruma ya da tehlikeye işaret edilmediği anlaşılmaktadır. Bu kapsamda idari ve yargısal makamlar tarafından gösterilen gerekçeler, başvurucunun çıkarları ile toplumun çıkarları arasında adil denge kurulmasına yönelik olarak ikna edici, ilgili ve yeterli unsurlara sahip değildir. Dolayısıyla başvurucunun cenaze ve taziyeye katılarak ailesine destek olma imkânından yoksun kalmasında kamusal makamların talebin reddedilmesi şeklindeki müdahalesinin özel hayata ve aile hayatına saygı hakkını ihlal ettiği sonucuna ulaşılmıştır (benzer değerlendirmeler için bkz. Abdullah Selvi [2. B.], B. No: 2020/35123, 3/4/2024, §§ 16, 17; Murat Kaymakçı [2. B.], B. No: 2020/35000, 3/4/2024, § 14).
19. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
III. GİDERİM
20. Başvurucu, ihlalin tespiti ve 250.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
21. İnceleme tarihi itibarıyla başvurucunun cenaze ve taziye törenine katılmasının mümkün olmadığı ve vefatın üzerinden uzun bir süre geçtiği dikkate alındığında tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmamaktadır.
22. Öte yandan ihlalin niteliği dikkate alınarak başvurucuya net 34.000 TL manevi tazminatın ödenmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
IV. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,
B. Özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
C. Anayasa'nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
D. Başvurucuya net 34.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
E. 30.000 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına ve bilgi için Silivri 1. İnfaz Hâkimliği (E.2020/3480, K.2020/3747) ile Silivri Ağır Ceza Mahkemesine (2020/2085 D.İş) GÖNDERİLMESİNE 13/5/2025 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.