TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ESİN KAVRUK BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2020/32865)
|
|
Karar Tarihi: 10/12/2024
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Recai AKYEL
|
|
|
Selahaddin MENTEŞ
|
|
|
Muhterem İNCE
|
|
|
Yılmaz AKÇİL
|
Raportörler
|
:
|
Yusuf Enes KAYA
|
|
|
Murat İlter DEVECİ
|
Başvurucu
|
:
|
Esin KAVRUK
|
Vekili
|
:
|
Av. Gülizar TUNCER
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, şüphelinin zorla tükürük örneği alınması sırasında yaralanması ve bu konuda etkili bir ceza soruşturması yürütülmemesi nedeniyle insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 20/10/2020 tarihinde yapılmıştır. Komisyon, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.
3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen belgelere göre ilgili olaylar özetle şöyledir:
5. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının (Başsavcılık) başlattığı bir soruşturma kapsamında başvurucu, terör örgütü propagandası yapma suçundan 12/10/2019 tarihinde tutuklanmıştır. Sözü edilen soruşturmada tutuklanmasına karar verilen başka şüpheliler de bulunmaktadır.
6. Başsavcılık 15/10/2019 tarihinde, başvurucu yönünden soruşturmanın ayrılmasına ve başvurucuya isnat edilen terör örgütü propagandası yapma suçu ile halkı kin ve düşmanlığa tahrik etme suçu hakkında yürütülen soruşturmanın soruşturma defterinin 2019/171254 sayılı sırasına kaydedilmesine karar vermiştir.
7. Başsavcılık, başvurucunun silahlı terör örgütünün eylemlerine katılıp katılmadığının tespit edilebilmesi için başvurucudan kan veya benzeri biyolojik örnekler ile saç, tükürük, tırnak gibi örnekler alınmasına izin verilmesini sulh ceza hâkimliğinden talep etmiştir. Talep yazısında başvurucuya isnat edilen suçun terör örgütü propagandası yapma olduğu belirtilmiştir.
8. İstanbul 5. Sulh Ceza Hakimliği (Hâkimlik) 8/11/2019 tarihli kararıyla Başsavcılığın talebini kabul etmiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:
“İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca PKK/KCK silahlı terör örgütüne yönelik yürütülen soruşturma kapsamında, şüpheli Esin Kavruk hakkında CMK’nun 75, 78, 79 maddesi gereğince şüphelinin daha önceden PKK/KCK silahlı terör örgütünün eylemlerine karışıp karışmadığının tespit edilmesi amacıyla CMK’nun 75. maddesi uyarınca bir suça ilişkin delil elde etmek için şüpheli veya sanık üzerinde iç beden muayenesi yapılabilmesine ya da vücuttan kan veya benzeri biyolojik örneklerle saç, tükürük, tırnak gibi örnekler alınmasına izin verilmesine, alınacak örnekler üzerinde CMK 78, 79 maddeleri gereğince incelemenin İstanbul Kriminal Polis Laboratuvarınca yapılmasına izin verilmesine… karar verildi.”
9. Başvurucu, tükürük örneğinin alınması için anılan karara istinaden ve Başsavcılığın talimatı uyarınca 11/11/2019 tarihinde Bakırköy Dr. Sadi Konuk Eğitim ve Araştırma Hastanesine götürülmüştür. Başvurucunun işleme rıza göstermemesi üzerine görevli doktor, durumu hastaneye sevk yazısının üzerine yazmış ve başvurucudan tükürük örneği almamıştır. Böylece başvurucu, tutulduğu Bakırköy Kadın Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna (İnfaz Kurumu) gönderilmiştir.
10. Başvurucunun müdafii ilgili mahkemeye sunulması amacıyla Başsavcılığa gönderdiği 12/11/2019 tarihli dilekçesinde başvurucuya isnat edilen suça işaret ederek başvurucunun vücudundan kan veya benzeri biyolojik örneklerle saç, tükürük, tırnak gibi örnekler alınamayacağını iddia etmiş ve varsa bu yönde verilen mahkeme kararının kaldırılmasını istemiştir. Yapılan itiraz, İstanbul 6. Sulh Ceza Hâkimliğinin 21/11/2019 tarihli kararı ile kesin olarak reddedilmiştir. Başvurucunun müdafii tarafından 18/11/2019 tarihli dilekçeyle yapılan itiraz da 21/11/2019 tarihinde İstanbul 12. Sulh Ceza Hâkimliğince reddedilmiştir.
11. Başsavcılık, İnfaz Kurumuna gönderdiği 13/11/2019 tarihli yazıda tükürük örneğinin alınmasına yönelik hâkimlik kararı olduğunu ve başvurucudan tükürük örneği alınması için gerektiği takdirde İstanbul Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü B Büro Amirliği ile irtibata geçilmesi gerektiğini belirtmiştir.
12. İnfaz Kurumu, Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü B Büro Amirliğine hitaben yazdığı 25/11/2019 tarihli yazıda başvurucunun hastaneye götürüldüğünde Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü görevlilerince karşılanması gerektiğini ifade etmiştir.
13. İstanbul Emniyet Müdürlüğü 26/11/2019 tarihli yazısıyla başvurucunun 28/11/2019 günü saat 11.00’de Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesinde hazır edilmesini istemiştir.
14. İnfaz Kurumu görevlileri 28/11/2019 tarihinde saat 08.00 sıralarında başvurucunun kaldığı koğuşa giderek başvurucuya hastaneye gitmek üzere hazır olması gerektiğini söylemiş ancak başvurucu bunu kabul etmemiştir. Aynı koğuşta kalan diğer hükümlü ve tutuklular başvurucuyla birlikte hareket etme kararı alıp başvurucunun hastaneye götürülmesine direnmiştir. Bunun üzerine İnfaz Kurumu görevlileri güç kullanarak ve tek tek tutup ayırmak suretiyle diğer tutuklu ve hükümlüleri gözlem odalarına koymuş; başvurucuyu ise gerekli işlemler için hastaneye götürmek üzere jandarmaya teslim etmiştir.
15. Jandarma aracıyla hastaneye götürülen başvurucu, burada Terörle Mücadele Birimine bağlı polislere teslim edilmiştir.
16. Başvurucu; anlatımına göre polislerin ve askerlerin olduğu bir ortamda, elleri kelepçeliyken doktor odasında alınmak istenen örneği vermeye rızası olmadığını söylemiştir. Doktor örnek almamıştır. Başvurucu; örnek vermesi için ikna edilmeye çalışıldığını, kabul etmeyince arkadan dizinin altına vurularak yere düşürüldüğünü, polislerin üzerine kapanıp, boğazını sıkarak ağzını zorla açtıklarını, tükürük örneği alınması için kullanılan nesneyi zorla ağzına soktuklarını ve bu suretle tükürük örneğinin alındığını, anılan işlem neticesinde ağzının çevresinde ve özellikle iç kısmında damarda yırtıklar ve kanamalar meydana geldiğini iddia etmiştir.
17. Polis memurlarının düzenlediği 28/11/2019 tarihli tutanakta ise kendisine hâkimlik kararı okunmasına rağmen başvurucunun tükürük örneği vermeyeceğini beyan ettiği, örnek vermemesi hâlinde kendisine karşı zor kullanılacağının başvurucuya bildirildiği,örnek vermeye rıza göstermemesi üzerine başvurucunun zor kullanılarak yere yatırıldığı, başvurucunun uyarılara rağmen ağzını açmadığı ve bu nedenle zor kullanılarak başvurucunun ağzı açılarak tükürük örneğinin alındığı belirtilmiştir.
18. Başvurucu, tükürük örneği alınması işleminden sonra doktor kontrolüne götürülmüştür. Yapılan muayene sonrasında düzenlenen raporda; başvurucunun boynunun sağında çene arkusunun altında 0,3 cm’lik kanamalı sıyrık, üst damak orta hatta 0,4x0,2 cm dikey seyirli şişlik, saçlı deride frontal bölgede orta hattın sağında 1 cm çapında şişlik bulunduğu, muayene bulgularının basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek nitelikte olduğu ifade edilmiştir.
19. Başvurucu hakkında terör örgütüne üye olma suçu yönünden 9/12/2019 tarihinde soruşturmanın tefrikine karar veren Başsavcılık, anılan suç yönünden 26/10/2022 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığı kararı vermiş; kararda tükürük örneğinin incelenmesi sonucunda başvurucunun daha önceki olaylarla irtibatı olmadığının anlaşıldığını açıklamıştır.
20. Başsavcılık 9/12/2019 tarihinde düzenlediği iddianamede sosyal medya paylaşımlarına yer verdiği başvurucunun terör örgütü propagandası yapma suçundan cezalandırılması gerektiğini ifade etmiştir. Başvurucu 23/1/2020 tarihinde tahliye edilmiştir. İstanbul 36. Ağır Ceza Mahkemesince yapılan yargılama sonunda başvurucunun terör örgütü propagandası suçundan 1 yıl 10 ay 15 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiş ancak sözü edilen karar henüz kesinleşmemiştir.
21. Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığına 17/12/2019 tarihinde şikâyet dilekçesi veren başvurucu; hem İnfaz Kurumunda hem de tükürük örneği alma işlemi sırasında kendisine kötü muamelede bulunulduğunu ileri sürüp beden muayenesi talep eden Cumhuriyet savcısı ile kararı veren hâkimden, koğuştaki olaylarda yer alan infaz koruma memurlarından, İnfaz Kurumu birinci ve ikinci müdürlerinden, İnfaz Kurumundan sorumlu Cumhuriyet savcısından, infaz koruma başmemurlarından, hastanede zorla tükürük örneği alan polislerden (Polislerden bilinen ikisinin adını vermiştir.) şikâyetçi olmuştur. Başvurucu; dilekçesinde çok sayıda infaz koruma memuru ve jandarma personeli tarafından zor kullanılarak barındırıldığı odadan çıkarıldığını, bu sırada kendisine ve oda arkadaşlarına şiddet uygulandığını, hastanede tükürük örneği vermeyi reddetmesi sebebi ile polis memurları tarafından darbedilmek suretiyle zorla örnek alındığını iddia etmiştir.
22. Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı 17/1/2020 tarihinde başvurucudan zorla tükürük örneği alan Terörle Mücadele Şubesine bağlı polisler yönünden soruşturmanın tefrikine ve yeni bir soruşturma esasına kaydedilmesine karar vermiş, İnfaz Kurumundaki kötü muamele iddialarıyla ilgili ayrı bir soruşturma yürütmüştür. Bu soruşturmada12/3/2020 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir.
23. Başvurucunun karara yaptığı itiraz Bakırköy 3. Sulh Ceza Hâkimliğince kesin olarak reddedilmiştir. Başvurucu, bu karar üzerine bireysel başvuruda bulunarak (B. No: 2020/33606) soruşturmanın etkili şekilde yürütülmediğini, yeterli delil ve bulguya rağmen kamu davası açılmadığını, yargı sürecinde verilen kararların gerekçesiz olduğunu iddia etmiştir. Anayasa Mahkemesi 28/2/2023 tarihinde başvuruyu açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez bulmuştur.
24. Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı 23/1/2020 tarihinde, tükürük örneği alma işlemine katılan polislerle ilgili soruşturmayı yürütme yetkisinin Başsavcılığa ait olduğu gerekçesiyle yetkisizlik kararı verip soruşturma evrakını Başsavcılığa göndermiştir.
25. Başsavcılık, soruşturmaya konu eylemin 2/12/1999 tarihli ve 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun kapsamında olduğunu değerlendirerek 10/3/2020 tarihinde kolluk personeli hakkında Vali’den soruşturma izni talep etmiştir.
26. Vali, Emniyet Müdürü S.K.yı ön incelemeci olarak görevlendirmiştir. Önincelemeci, tükürük örneği alma işlemi için görevlendirilen polislerin ifadesini almış; ön inceleme raporunda polislerin cep telefonu kamerasıyla çektiği 41 saniyelik video kaydına atıf yapmıştır. Ayrıca ilgili polisler hakkında soruşturma açılmasını gerektirecek herhangi bir durum bulunmadığını, bu nedenle soruşturma izni verilmemesi kanaatine vardığını ifade etmiştir. Vali, ön inceleme raporu doğrultusunda 27/3/2020 tarihinde kolluk personeli hakkında soruşturma izni verilmesine yer olmadığına karar vermiştir. Anılan kararın gerekçesi şöyledir:
“...
Dosya içerisindeki bilgi ve belgeler incelendiğinde; Konu ile ilgili yürütülen idari tahkikat neticesinde; İstanbul 5. Sulh Ceza Hakimliğinin 8/11/2019 tarih ve 2019/4810 D.İş sayılı kararının ifası adına İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Soruşturma Bürosunun Bakırköy Kadın Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna hitaben 13.11.2019 tarih ve 2019/171254 soruşturma sayılı yazısı ile; şüpheli Esin Kavruk’un tükürük örneğini vermekten imtina ettiği bu nedenle gerekli işlemlerin aksaklık yaşanmadan tamamlanması amacı ile İstanbul Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü B Büro Amirliği ile irtibata geçilmesi talimatının verildiği, Bakırköy Kadın Kapalı Ceza İnfaz Kurumu Müdürlüğünün Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü B Büro Amirliğine hitaben 25/11/2019 tarih ve 2019/46933 soruşturma sayılı yazısında tükürük örneğinin alınması kararının ifası için şüpheli şahsın ilgili sağlık kuruluşuna Cezaevi Jandarma Bölük Komutanlığı görevlileri tarafından götürüldüğünde, Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü görevlileri tarafından karşılanması gerektiği hususunun belirtildiği, İzah edilen karar ve Savcılık makamının talimatına istinaden; Karar ve yazılı talimatların ifası amacı ile halen Terörle Mücadele Şube Müdürlüğünde görev yapmakta olan ... sicil sayılı [M.A.], ... sicil sayılı [İ.G.] ve... Sicil sayılı [M.T.] isimli polis memurlarının görevlendirildiği, görevli memurların 28/11/2019 günü Saat: 11.00 sıralarında Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesinde şüpheli Esin Kavruk ile beraber Hastaneye intikal eden Bakırköy Kadın Kapalı Ceza İnfaz Kurumu memurları ve Jandarma görevlileri ile buluştukları, ardından kararın Esin Kavruk’un yüzüne karşı okunduğu ancak Esin Kavruk’un buna sözlü olarak karşı çıktığı ve fiziki olarak mukavemette bulunduğu, görevli memurların 2559 Sayılı Polis Vazife ve Salahiyet Kanununun 16. maddesinde yer alan ‘Polis, görevini yaparken direnişle karşılaşması halinde, bu direnişi kırmak amacıyla ve kıracak ölçüde zor kullanmaya yetkilidir.’ ibaresi uyarınca Esin Kavruk’un mukavemetini kırmak amacıyla, kademeli olarak artan şekilde ve mukavemeti kıracak ölçüde zor kullanıldığı, bu durumun, yaşanan olaya ilişkin cep telefonu kamerası vasıtası ile kayda alınan 41 saniyelik video ile sabit olduğu, tükürük örneğinin alınması akabinde herhangi bir şüpheye mahal vermemek adına Esin Kavruk’a gerekli doktor raporunun alındığı, zor kullanıldığına dair tutanak tanzim edilerek altının hazır bulunanlarca imzalandığı, alınan doktor raporunda şüpheli Esin Kavruk’un şiddetli mukavemetinden kaynaklı yüzeysel ve küçük çaplı olarak nitelendirilebilecek yaralanması olduğunun belirtildiği, görevli memurların Esin Kavruk’a ‘Zor Kullanma’ fiili haricinde herhangi bir fiziki müdahalelerinin olmadığı, ... Polis memurlarının haklarında soruşturma açılabilecek herhangi bir hareketine rastlanmadığı kanaatine varılmıştır.”
27. Başvurucu18/6/2020 tarihinde İstanbul Valiliği İl Emniyet Müdürlüğü Hukuk İşleri Müdürlüğüne gönderdiği dilekçede ön inceleme raporunun kendisine tebliğ edilmediğini, raporu inceleyemediğini, raporu inceleyemediğinden karara etkili şekilde itiraz edemediğini belirtmiştir.
28. İstanbul Valiliği İl Emniyet Müdürlüğü Hukuk İşleri Müdürlüğü, istenen belgelerin 9/10/2003 tarihli ve 4982 sayılı Bilgi Edinme Kanunu kapsamı dışında olduğundan verilemeyeceğini belirtmiştir.
29. Başvurucu, Vali tarafından verilen karara karşı 18/6/2020 tarihinde itiraz yoluna başvurmuş; yaptığı itirazda soruşturma izni verilmesine yer olmadığı kararının ön inceleme raporuna dayanılarak verilmesine rağmen bu raporun kendisine tebliğ edilmediğini, raporda atıf yapılan delillerin de kendisine verilmediğini ileri sürmüştür.
30. İstanbul Bölge İdare Mahkemesi Birinci İdare Dava Dairesi (Daire) 9/9/2020 tarihli kararıyla başvurucunun itirazını kesin olarak reddetmiş; kararda ön inceleme sonucunda ilgililer hakkında soruşturma yapılmasına yeterli bilgi ve belgenin dosya muhteviyatı itibarıyla mevcut olmadığını belirtmiştir.
31. Başvurucu, sözü edilen kararı 24/9/2020 tarihinde öğrendiğini bildirerek20/10/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
32. Başsavcılık 31/3/2021 tarihinde soruşturma izni verilmemesi kararının kesinleştiğine işaret ederek dosyanın işlemden kaldırılmasına karar vermiştir.
33. Başvurucunun anılan karara yönelik itirazı, İstanbul 3. Sulh Ceza Hâkimliğince 7/6/2021 tarihinde reddedilmiştir.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
34. 4/12/2014 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “Şüpheli veya sanığın beden muayenesi ve vücudundan örnek alınması” başlıklı 75. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“(1) Bir suça ilişkin delil elde etmek için şüpheli veya sanık üzerinde iç beden muayenesi yapılabilmesine ya da vücuttan kan veya benzeri biyolojik örneklerle saç, tükürük, tırnak gibi örnekler alınabilmesine; Cumhuriyet savcısı veya mağdurun istemiyle ya da resen hâkim veya mahkeme, gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde Cumhuriyet savcısı tarafından karar verilebilir...
(2) İç beden muayenesi yapılabilmesi veya vücuttan kan veya benzeri biyolojik örnekler alınabilmesi için müdahalenin, kişinin sağlığına zarar verme tehlikesinin bulunmaması gerekir.
(3) İç beden muayenesi veya vücuttan kan veya benzeri biyolojik örnekler alınması, ancak tabip veya sağlık mesleği mensubu diğer bir kişi tarafından yapılabilir.
…”
35. 5271 sayılı Kanun’un “Moleküler genetik incelemeler” başlıklı 78. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“75 ve 76 ncı maddelerde öngörülen işlemlerle elde edilen örnekler üzerinde, soybağının veya elde edilen bulgunun şüpheli veya sanığa ya da mağdura ait olup olmadığının tespiti için zorunlu olması hâlinde moleküler genetik incelemeler yapılabilir. Alınan örnekler üzerinde bu amaçlar dışında tespitler yapılmasına yönelik incelemeler yasaktır.”
36. 5271 sayılı Kanun’un “Yönetmelik” başlıklı 82. maddesi şöyledir:
“75 ilâ 81 inci maddelerde öngörülen işlemlerin yapılması ile ilgili usuller yönetmelikte gösterilir.”
37. 4/7/1934 tarihli ve 2559 sayılı Polis Vazife ve Salâhiyet Kanunu’nun “Zor ve silah kullanma” başlıklı 16. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Polis, görevini yaparken direnişle karşılaşması halinde, bu direnişi kırmak amacıyla ve kıracak ölçüde zor kullanmaya yetkilidir.
Zor kullanma yetkisi kapsamında, direnmenin mahiyetine ve derecesine göre ve direnenleri etkisiz hale getirecek şekilde kademeli olarak artan nispette bedenî kuvvet, maddî güç ve kanunî şartları gerçekleştiğinde silah kullanılabilir.
İkinci fıkrada yer alan;
a) Bedenî kuvvet; polisin direnen kişilere karşı veya eşya üzerinde doğrudan doğruya kullandığı bedenî gücü,
b) Maddî güç; polisin direnen kişilere karşı veya eşya üzerinde bedenî kuvvetin dışında kullandığı kelepçe, cop, basınçlı ve/veya boyalı su, göz yaşartıcı gazlar veya tozlar, fizikî engeller, polis köpekleri ve atları ile sair hizmet araçlarını,
ifade eder.
Zor kullanmadan önce, ilgililere direnmeye devam etmeleri halinde doğrudan doğruya zor kullanılacağı ihtarı yapılır. Ancak, direnmenin mahiyeti ve derecesi göz önünde bulundurularak, ihtar yapılmadan da zor kullanılabilir.
Polis, zor kullanma yetkisi kapsamında direnmeyi etkisiz kılmak amacıyla kullanacağı araç ve gereç ile kullanacağı zorun derecesini kendisi takdir ve tayin eder...
...”
38. 1/6/2005 tarihli ve 25832 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Ceza Muhakemesinde Beden Muayenesi, Genetik İncelemeler ve Fizik Kimliğin Tespiti Hakkında Yönetmelik’in (Yönetmelik) “Şüpheli veya sanığın vücudundan örnek alınması” başlıklı 6. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Bir suça ilişkin delil elde etmek için, şüpheli veya sanığın vücudundan kan veya benzeri biyolojik örneklerle saç, tükürük, tırnak, gibi örnekler alınabilmesine, Cumhuriyet savcısı veya mağdurun istemiyle ya da resen hâkim veya mahkeme, gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde Cumhuriyet savcısı tarafından karar verilebilir...
Bu müdahaleler ancak tabip tarafından veya tabip gözetiminde sağlık mesleği mensubu diğer bir kişi tarafından yapılabilir.
Vücuttan örnekler alınabilmesi için; müdahalenin, kişinin sağlığına açıkça ve öngörülebilir zarar verme tehlikesinin bulunmaması gerekir.
Tıbbî müdahaleler, hekimlik sanatının ve tıp biliminin kabul ettiği yöntem ve araçlarla yapılır.
...”
39. Yönetmelik’in “Moleküler genetik incelemeler” başlıklı 12. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Bu Yönetmelikte öngörülen işlemlerle elde edilen örnekler üzerinde, soy bağının veya elde edilen bulgunun şüpheli veya sanığa ya da mağdura ait olup olmadığının tespiti için zorunlu olması hâlinde moleküler genetik incelemeler yapılabilir. Alınan örnekler üzerinde bu amaçlar dışında tespitler yapılmasına yönelik incelemeler yasaktır.”
40. Yönetmelik’in “İlgilinin rızası” başlıklı 18. maddesinin birinci fıkrasışöyledir:
“Mevzuatta aranan tüm koşulların gerçekleşmiş olmasına ve şüpheli sanık veya diğer kişilerin bu konuda aydınlatılmış olmalarına rağmen muayene yapılmasına ya da örnek alınmasına rıza vermemeleri hâlinde, kararın infazı için ilgilinin muayenesini veya vücudundan örnek alınmasını sağlamak üzere ilgili Cumhuriyet başsavcılığınca gerekli önlemler alınır.”
B. Uluslararası Hukuk
41. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) göre tıbbi gereklilikten kaynaklanmasa bile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 3. maddesi ile 8. maddesi, bir şüphelinin suça karıştığına dair delil elde etmek amacıyla bu kişinin iradesine aykırı olarak tıbbi bir prosedüre başvurulmasını yasaklamamaktadır. Bununla birlikte bir suça ilişkin delil elde etmek amacıyla zorla tıbbi müdahaleye başvurulması, belirli bir vakanın gerçeklerine göre ikna edici bir şekilde gerekçelendirilmelidir. Bu durum, özellikle işlemin kişinin işlediğinden şüphelenilen suçun gerçek kanıtlarının vücudundan elde edilmesinin amaçlandığı durumlarda geçerlidir. Böyle bir eylemin özellikle müdahaleci niteliği, çevredeki tüm koşulların sıkı bir şekilde incelenmesini gerektirir. Bu bağlamda söz konusu suçun ciddiyeti göz önünde bulundurulmalıdır. Yetkililer ayrıca delilleri elde etmek için alternatif yöntemleri göz önünde bulundurduklarını göstermelidir. Ayrıca prosedür, şüphelinin sağlığına kalıcı zarar verme riski içermemelidir (Jalloh/Almanya [BD], B. No: 54810/00, 11/7/2006, §§ 70, 71). Ayrıca müdahalenin Sözleşme’nin 3. madde kapsamına girmesini sağlayacak asgari ciddiyet düzeyine ulaşıp ulaşmadığının tespitinde işlemin gerçekleştirilme şekli ile neden olduğu fiziksel acı ve manevi ızdırap, mevcut tıbbi gözetimin derecesi ve şüphelinin sağlığı üzerindeki etkileri de dikkate alınır (Jalloh/Almanya, § 76).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
42. Anayasa Mahkemesinin 10/12/2024 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
43. Başvurucu; tükürük örneği için hastaneye götürülmeden önce İnfaz Kurumunda kötü muameleye uğradığını, tükürük örneğinin kanuna aykırı şekilde polis memurlarınca zorla alındığını, kötü muamele iddialarına rağmen Başsavcılığın soruşturma izni için dosyayı Valiliğe gönderdiğini, Vali'nin izin vermemesi nedeniyle araştırma yapılmadan soruşturmanın sonuçlandırıldığını belirterek kötü muamele yasağının maddi ve usul boyutları ile etkili başvuru hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
44. Başvurucu; zorla tükürük örneği alınması işleminin kişisel veri niteliğinde olması nedeniyle özel hayatına müdahale oluşturduğunu, bu işlemin polis memurlarınca kanuna aykırı olarak gerçekleştirildiğini, dolayısıyla müdahalenin kanuni dayanağı olmadığını belirterek özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğini de ileri sürmüştür.
45. Başvurucu; soruşturma izni verilmemesi kararına yaptığı itiraz hakkındaki Daire kararının gerekçesiz olduğunu, ayrıntılı iddialarına hiçbir cevap verilmediğini belirterek gerekçeli karar hakkının, soruşturma izni verilmemesi kararının dayanağı olan ön inceleme raporunun kendisine verilmediğini, bu raporu görmeden soruşturma izni verilmemesi kararına itiraz etmek zorunda kaldığını belirterek silahların eşitliği ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
46. Bakanlık görüşünde; yapılacak incelemede Anayasa ve mevzuat hükümlerinin, Anayasa Mahkemesi ile AİHM içtihatlarının, somut olayın kendine özgü koşullarının dikkate alınması gerektiği bildirilmiştir.
47. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında başvuru formundaki iddialarını yinelemiştir.
B. Değerlendirme
48. Anayasa Mahkemesi olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder. Başvurucunun iddiaları özü dikkate alındığında başvurunun Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağı kapsamında incelenmesi gerekli ve yeterlidir.
49. Anayasa’nın “Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı” başlıklı 17. maddesinin birinci fıkrasının ilgili kısmı ile üçüncü fıkrası şöyledir:
“Herkes, ...maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.
...
Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tâbi tutulamaz.”
50. Anayasa’nın “Devletin temel amaç ve görevleri” başlıklı 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Devletin temel amaç ve görevleri ... kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”.
51. Başvurucu, İnfaz Kurumunda kötü muameleye uğradığını iddia etse de bu iddia başka bir başvuru kapsamında daha önce incelenmiştir (bkz. § 23). Bu nedenle başvuru; başvurucudan zor kullanılarak tükürük örneği alınması ve bu konuya ilişkin şikâyet hakkında etkili bir ceza soruşturması yürütülmemesi iddiaları bağlamında, kötü muamele yasağının maddi boyutu ile usul boyutu kapsamında ve aynı başlık altında incelenmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
52. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Genel İlkeler
53. İnsan onurunun korunması amacıyla Anayasa’nın 17. maddesinin ilk fıkrasında maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkı güvence altına alınmış; aynı maddenin üçüncü fıkrasıyla da kişilere işkence ve eziyet yapılması, kişilerin insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulması yasaklanmıştır. Bu yasak için herhangi bir istisnanın kabul edilmemesi ve Anayasa’nın 15. maddesinde savaş, seferberlik veya olağanüstü hâllerde de maddi ve manevi varlığının bütünlüğüne dokunulamayacağının ifade edilmesi, yasağın mutlak niteliğini ortaya koymaktadır. Bununla birlikte yasak, tüm kötü muamele durumlarını kapsamaz. Bir muamelenin Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının kapsamına girebilmesi, asgari bir ağırlık derecesine (ciddiyet seviyesine) ulaşmasına bağlıdır. Asgari ağırlık derecesine ulaşılıp ulaşılmadığı, görecelidir ve somut olayın koşullarının değerlendirilmesiyle belirlenir. Yapılacak değerlendirmede muamelenin süresi, fiziksel ve ruhsal etkileri ile mağdurun cinsiyeti, yaşı ve sağlık durumu gibi etkenler önem taşır. Bu etkenlere ardındaki kasıt veya saik ile birlikte muamelenin amacı da eklenebilir. Ayrıca gerilimin ve duyguların yükseldiği atmosfer gibi muamelenin yapıldığı bağlam da dikkate alınması gereken diğer bir etkendir (Cezmi Demir ve diğerleri [1. B.], B. No: 2013/293, 17/7/2014, §§ 80, 83; Ali Rıza Özer ve diğerleri [GK], B. No: 2013/3924, 6/1/2015, §§ 72, 74, 75; K.K. [GK], B. No: 2020/34532, 29/5/2024, § 26).
54. Anayasa’nın 17. maddesi, bir suçun işlenmesine karıştığına dair delil elde etmek amacıyla suç isnadı altındaki kişiye iradesine aykırı olarak tıbbi müdahalede bulunulmasını yasaklamamaktadır. Gerçekten de devletin organize suçlarla veya topraklarındaki terör faaliyetleri ile mücadele için tedbirler alması ve hukuk devleti ilkesi çerçevesinde suçla mücadele için delil elde etmek amacıyla şüpheli veya sanıktan kan veya benzeri biyolojik örneklerle saç, tükürük, tırnak gibi örnekler alınması meşrudur (gerekli değişikliklerle birlikte bkz. Sıtkı Güngör [2. B.], B. No: 2013/5617, 21/4/2016, § 75). Bununla birlikte bir suça ilişkin delil elde etmek amacıyla zorla tıbbi müdahaleye başvurulması, somut olayın koşulları bağlamında ikna edici bir şekilde gerekçelendirilmelidir (gerekli değişikliklerle birlikte Sıtkı Güngör, § 61). Bu hususta kişiye isnat edilen suçun karşılığı olan cezanın ağırlığı gözönünde bulundurulmalıdır. Ayrıca yetkililer delil elde etmek için başka yöntemleri değerlendirdiklerini göstermeli, zorla yapılan müdahale de ilgilinin sağlığına kalıcı bir zarar verme riski taşımamalıdır. Son olarak müdahale Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasına girmesi için aranan asgari ağırlık eşiğine ulaşmamalıdır. Bu konuda yapılacak değerlendirmede; müdahalenin şekli, ilgilinin ciddi ağrı veya ızdırap çekip çekmediği, doktorların tıbbi müdahaleye karar verip vermediği ve müdahaleyi uygulayıp uygulamadığı, müdahale sürecinde ilgilinin sürekli tıbbi gözetim altında olup olmadığı ve müdahale sonrasında başvurucunun sağlığının kötüye gidip gitmediği dikkate alınmalıdır.
55. Anayasa’nın 17. maddesi -“Devletin temel amaç ve görevleri” başlıklı 5. maddedeki genel yükümlülükle birlikte yorumlandığında- bireyin bir devlet görevlisinin hukuka aykırı ve Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasını ihlal eden bir muamelesine uğradığına ilişkin savunulabilir iddiası hakkında etkili bir soruşturma yürütülmesini gerektirir. Kötü muamelenin kasten yapıldığının ileri sürüldüğü durumlarda iddia hakkında ivedilikle bir ceza soruşturması başlatılmalıdır. Şikâyet olmadığında bile kişiye kötü muamelede bulunulduğuna ilişkin yeterince açık belirtiler varsa konuyla ilgili bir ceza soruşturması açılmalıdır. Ceza soruşturmasının Anayasa’nın 17. maddesinin gerektirdiği şekilde etkili olduğunun kabul edilebilmesi için soruşturmayı yürüten kişiler olaya karışan kişilerden bağımsız olmalı, soruşturmada olayı aydınlatabilecek ve sorumluların belirlenmesini sağlayabilecek tüm deliller toplanmalıdır. Dahası soruşturma süreci gerektiği ölçüde kamu denetimine açık olmalı, mağdur soruşturmaya etkili şekilde katılabilmeli vesoruşturmada makul bir özen ve süratle hareket edilmelidir. Yetkililer, soruşturmayı sonlandırmak için aceleci davranmamalı ve temelden yoksun sonuçlara dayanmamalıdır (Tahir Canan [1. B.], B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 25; Cezmi Demir ve diğerleri, §§ 111, 112, 114-117; Ali Rıza Özer ve diğerleri, §§ 101-103).
b. İlkelerin Olaya Uygulanması
56. Somut olayda başvurucu hakkında terör örgütü propagandasını yapma suçundan yürütülen soruşturma kapsamında Hâkimliğin verdiği 8/11/2019 tarihli kararla daha önceden PKK/KCK silahlı terör örgütünün eylemlerine karışıp karışmadığının tespit edilmesi amacıyla 5271 sayılı Kanun’un 75. maddesi uyarınca vücudundan kan veya benzeri biyolojik örneklerle saç, tükürük, tırnak gibi örnekler alınmasına izin verilmesine karar verilmiştir. Bu karar doğrultusunda başvurucu, tükürük örneği alınması amacıyla hastaneye gönderilmiş; başvurucunun tükürük örneği alınmasını kabul etmemesi üzerine kolluk görevlilerince zor kullanmak suretiyle başvurucudan tükürük örneği alınmıştır. Bu işlemden sonra düzenlenen adli raporda; başvurucunun boynunun sağında çene arkusunun altında 0,3 cm’lik kanamalı sıyrık, üst damak orta hatta 0,4x0,2 cm dikey seyirli şişlik, saçlı deride frontal bölgede orta hattın sağında 1 cm çapında şişlik bulunduğu, muayene bulgularının basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek nitelikte olduğu belirtilmiştir.
57. İhlal iddialarının incelenmesinde öncelikli olarak değerlendirilmesi gereken husus, delil elde etmek amacıyla başvurucuya zorla tıbbi müdahaleye başvurulmasının somut olayın koşulları bağlamında ikna edici bir şekilde gerekçelendirilip gerekçelendirilmediğidir.
58. 5271 sayılı Kanun’un 75. maddesinin (1) numaralı fıkrasına göre şüpheli veya sanığın vücudundan kan veya benzeri biyolojik örneklerle saç, tükürük, tırnak gibi örnekler alınabilmesine karar verilebilmesinin sebebi, suça ilişkin delil elde etmektir. Bu bakımdan anılan tedbire başvurulabilmesi için hakkında delil elde edilmesi amaçlanan suçla ilgili önceden başlatılmış bir soruşturma bulunmalıdır. Herhangi bir suç şüphesi olmadan delil elde etme ihtimaline binaen sözü edilen tedbire başvurulması mümkün değildir.
59. Somut olayda Hâkimlikten talepte bulunulduğu sırada başvurucuya isnat edilen suç, terör örgütü propagandası yapmadır. Nitekim Başsavcılığın konuyla ilgili talebine ilişkin yazıda başvurucuya isnat edilen suçun terör örgütü propagandası yapma olduğu belirtilmiştir (bkz. § 7). Başvurucuya isnat edilen terör örgütü propagandası yapma suçu yönünden başvurucunun vücudundan alınacak örneğin delil olarak kullanılmasına neden ihtiyaç duyulduğu, bu örneğin alınmasının bu suç açısından neden gerekli olduğu, vücuttan örnek alınmasıyla bu suç arasında nasıl bir bağlantı olduğu anlaşılamamaktadır.
60. Başsavcılığın talep yazısından ve Hâkimlikçe verilen karardan sözü edilen tedbire başvurucunun daha önceden PKK/KCK silahlı terör örgütünün eylemlerine karışıp karışmadığının tespit edilmesi amacıyla başvurulmak istendiği anlaşılmıştır. Ne var ki başvurucu hakkında terör örgütüne üye olma suçundan soruşturmaya vücuttan örnek alma tedbirine karar verilmesinden sonra başlanmıştır (bkz. § 19). Dolayısıyla ortada terör örgütüne üye olma suçundan soruşturma yokken ve sadece delil elde etme ihtimaline binaen başvurucunun vücudundan örnek alınmak istenmiştir. Bu durumda delil elde etme amacıyla başvurucuya zorla tıbbi müdahaleye başvurulması, somut olayın koşullarında ikna edici bir şekilde gerekçelendirilmemiştir.
61. Başsavcılık, anılan tedbire başvurmadan önce herhangi bir delil toplamamış; terör örgütüne üye olma suçu yönünden delil elde etmek için başka yöntemler bulunup bulunmadığını değerlendirmemiştir. Yapılacak moleküler genetik incelemeler için gerekli örneğin başka usullerle (tükürük örneği yerine vücuda daha az acı verebilecek saç örneği alınması, başvurucunun vücudundan örnek almak yerine yediği veya içtiği şeylerden örnek alınması ya da başvurucunun tarağından köklü saç teli örneği alınması gibi) temin edilebileceği de dikkate alınmamıştır.
62. Başvurucudan tükürük örneği alınmasının başvurucunun sağlığına kalıcı bir zarar verme riski taşımadığı anlaşılmaktadır. Bununla birlikte sözü edilen örnek, başvurucunun sürekli olarak tıbbi gözetim altında olmadığı bir sırada polislerce maddi güç kullanılarak alınmıştır. Oysa ilgili mevzuata göre örnek alma işlemi ancak hekim veya hekim gözetiminde sağlık mesleği mensubu bir kişi tarafından yapılabilir (bkz. § 38). Ayrıca güç kullanımı, başvurucunun boynunun sağında çene arkusunun altında 0,3 cm’lik kanamalı sıyrık, üst damak orta hatta 0,4x0,2 cm dikey seyirli şişlik, saçlı deride frontal bölgede orta hattın sağında 1 cm çapında şişlik oluşmasına neden olmuştur. Dolayısıyla başvurucu, örnek alınması sırasında kullanılan maddi güç sonucu ciddi acı çekmiştir. Bu sebeple başvurucunun uğradığı muamelenin Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasına girmesi için aranan asgari ağırlık eşiğine ulaştığı sonucuna varılmıştır. Sözü edilen muamele Anayasa Mahkemesinin Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında yasaklanan muamelelerle ilgili değerlendirmelerine göre insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele olarak kabul edilebilir (Bahsi geçen muamelelerle ilgili ayrıntılı açıklamalar için birçok karar arasından bkz. Cezmi Demir ve diğerleri, §§ 84-91; S.D., B. No: 2013/3017, 16/12/2015, §§ 84-88). Bu durumda insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının maddi boyutu ihlal edilmiştir.
63. İnsan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının usul boyutunun ihlal edildiğine ilişkin iddianın değerlendirilmesine gelince soruşturma izni prosedürünün amacı, kamu görevlilerinin görevleri sebebiyle işledikleri suçlardan dolayı ileri sürülen iddia ve şikâyetler nedeniyle gereksiz ithamlarla karşılaşmamaları, bu şekilde her türlü korku ve endişeden uzak tutulmaları yoluyla kamu hizmetlerinin aksamaması için iddia olunan suçlar bakımından ceza soruşturmasına geçilmeden önce bir ön inceleme yapılmasıdır. Ön inceleme, memurlar ve diğer kamu görevlilerinin görevleri sebebiyle işledikleri isnat olunan bir suç konusunun soruşturulması kapsamında yetkili idari merciler tarafından gerçekleştirilen ve sonucunda idari veya adli yönden işlem yapılması için soruşturma açılmasına gerek olup olmadığı biçiminde bir karara varmak üzere yürütülen idari bir incelemedir. Bu incelemede isnat edilen suç konusu eylemin gerçekliği genel hatları ile kapsam ve niteliği, çerçevesi, delillerinin neler olduğu gibi hususlar araştırılır. Amaç, suçun varlığına ilişkin iddianın ve maddi olayın durumunun ilgili hakkında yargılama yapılmak üzere soruşturma açılmasını gerektirecek nitelikte olup olmadığı konusunda takdir kullanmayı sağlayabilecek bir araştırma yapılmasıdır. Ön inceleme raporunun soruşturma izni vermeye yetkili merciyi bağlayıcı bir niteliği bulunmamakla birlikte bu rapor üzerine verilecek olan soruşturma izni verilmesine veya verilmemesine ilişkin kararlarda gerekçe gösterilmesi kanuni bir zorunluluktur (Dilek Genç ve diğerleri [GK], B. No: 2014/3944, 1/2/2018, § 77).
64. Gerek idari nitelikteki ön incelemenin gerekse soruşturma izni verilmemesi işlemine karşı yapılan itirazları değerlendiren idari yargı organlarınca yapılacak inceleme ve değerlendirmelerin soruşturma izni prosedürünün ceza yargılamasının işleyişini geciktirecek ve soruşturmanın etkili şekilde yürütülmesine engel olacak şekilde uygulanmasına ya da kamu görevlilerinin ceza soruşturmasından muaf tutulduğu izlenimi oluşmasına izin vermeyecek şekilde yapılmasına özen gösterilmesi gerekir (Dilek Genç ve diğerleri, § 78).
65. Vali, tükürük örneği alınmasına başvurucunun direnmesi nedeniyle başvurucuya kademeli olarak artan şekilde ve başvurucunun mukavemetini kıracak ölçüde zor kullanıldığı gerekçesiyle soruşturma izni verilmesine yer olmadığına karar vermiştir (bkz. § 26). Başvurucunun anılan karara yönelik itirazı da Dairece ilgililer hakkında soruşturma yapılmasına yeterli bilgi ve belgenin dosya muhteviyatı itibarıyla mevcut olmadığı gerekçesiyle reddedilmiştir (bkz. § 30). Ne var ki tükürük örneği, başvurucudan mevzuata açıkça aykırı olarak, hekim veya hekim gözetiminde sağlık mesleği mensubunca değil polis memurlarınca ve başvurucunun sürekli olarak tıbbi gözetim altında olmadığı bir sırada alınmıştır. Örneğin alınması sırasında kullanılan güç de başvurucunun yaralanmasına neden olmuştur. Bu hususlar ilgililer hakkında soruşturma yapılmasını sağlayabilecek nitelikte bilgilerdir. Dolayısıyla tükürük örneği alınması amacıyla başvurucuya karşı güç kullanılması hakkında soruşturma yapılmasına müsaade edilmeden adli sürecin sona erdirilmesi etkili soruşturma ilkeleriyle bağdaşmamaktadır. Sonuç olarak insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının usul boyutunun da ihlal edildiği değerlendirilmiştir.
66. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının maddi boyutu ile usul boyutunun ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
VI. GİDERİM
67. Başvurucu, ihlalin tespiti ve 100.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
68. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2) [1. B.], B. No: 2016/12506, 7/11/2019).
69. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
70. İncelenen başvuruda insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının maddi boyutu yanında Dairenin Anayasa’nın 17. maddesinin gerektirdiği dikkatli ve özenli inceleme şartını yerine getirmemesi nedeniyle insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının usul boyutunun da ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Bu durumda, Dairece yapılan incelemenin niteliği itibarıyla yargılama faaliyeti olmadığı dikkate alınarak insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının usul boyutunun ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) numaralı fıkrasına göre yapılması gerekenlere hükmedilmelidir. Bu sebeple isnat edilen eylem nedeniyle ilgililer hakkında soruşturma yapılması maksadıyla başvurucunun soruşturma izni verilmesine yer olmadığına ilişkin karara yönelik itirazının kabulü ile anılan kararın kaldırılması için işbu kararın bir örneğinin Daireye gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
71. Öte yandan hak ihlali kararından Anayasa Mahkemesinin soruşturmanın sonucuyla ilgili olarak bir tutum sergilediği sonucu çıkarılmamalıdır. Anayasa Mahkemesince verilen hak ihlali kararı, varılan sonuçtan bağımsız olup soruşturmanın şüpheli kişi veya kişiler hakkında kamu davası açılması gerektiği anlamına gelmemektedir. Kural olarak, soruşturmanın her aşamasında olduğu gibi ihlalin sonuçlarını gidermek üzere yapılacak yeniden yapılacak soruşturma sonunda da delillerin soruşturmayla ilişkisini kurma ve bunları değerlendirip sonuç çıkarma yetkisi ilgili soruşturma makamına aittir.
72. Eski hâle getirme kuralı çerçevesinde ihlalin sonuçlarının bütünüyle ortadan kaldırılabilmesi için başvurucuya talebine bağlı kalınarak manevi zararları karşılığında net 100.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VII. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle:
A. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan insan haysiyetiyle bağdaşmayan kötü muamele yasağının maddi boyutu ile usul boyutunun İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin insan haysiyetiyle bağdaşmayan kötü muamele yasağının usul boyutuna ilişkin ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için gerekli işlemlerin yapılması amacıyla soruşturma dosyasıyla birlikte İstanbul Bölge İdare Mahkemesi Birinci İdare Dava Dairesine (E.2020/648, K.2020/716) iletilmek üzere İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına (Sor. No:2020/30507) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucuya net 100.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
E. 446,90 TL harç ve 30.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 30.446,90 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 10/12/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.