TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ELİF KULAK VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2020/34033)
|
|
Karar Tarihi: 6/10/2022
|
R.G. Tarih ve Sayı: 4/11/2022-32003
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Muammer TOPAL
|
|
|
Recai AKYEL
|
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
|
|
İrfan FİDAN
|
Raportör
|
:
|
Hasan HÜZMELİ
|
Başvurucular
|
:
|
1. Elif KULAK
|
|
|
2. Zebide İNCE
|
|
|
3. Zeynep BAYAR
|
|
|
4. Zeynep CALIHAN
|
|
|
5. Hanife BAYAR
|
Başvurucular Vekili
|
:
|
Av. Ramazan DEMİR
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, düzenlenmek istenen oturma eyleminin hukuka
aykırı olarak ve orantısız güç kullanılarak engellenmesinin, bu nedenle sorumlu
kolluk görevlileri hakkında açılan ceza soruşturmasının sonuçsuz kalmasının ve
tam yargı davasının reddedilmesinin başvurucunun toplantı ve gösteri yürüyüşü
düzenleme hakkı ile kötü muamele yasağını ihlal ettiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvurular 27/10/2020 ve 29/12/2021 tarihlerinde
yapılmıştır. Komisyon, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar vermiştir. 2020/34497, 2020/34656, 2020/34470 ve
2021/65032 numaralı başvuru incelenen başvuruyla birleştirilmiştir.
3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık; Elif Kulak, Zebide İnce ve
Zeynep Bayar'ın başvurularına ilişkin olarak görüşünü bildirmiştir. Anılan
başvurucular, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE
OLGULAR
4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
ilgili olaylar özetle şöyledir:
5. Olay tarihinde ceza infaz kurumlarındaki bazı tutuklu
ve hükümlüler, PKK terör örgütü lideri A.Ö.ye uygulandığı iddia edilen tecridi
protesto etmek amacıyla açlık grevine başlamıştır. Başvurucular 19/4/2019
tarihinde ceza infaz kurumunda açlık grevinde olan yakınlarının sağlık
durumlarına dikkat çekmek amacıyla Gebze M Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu önünde
oturma eylemi yapmak istediklerini ifade etmiştir.
6. Kolluk görevlilerince düzenlenen 24/4/2019 tarihli
Kamera Görüntüleri Çözüm Tutanağı'na göre Ceza İnfaz Kurumunun yan cephesindeki
parkın yanındaki yeşil alan içinde ve kenarında, çoğunluğu kadın olan yirmi beş
kişi toplanmıştır. Kolluk güçleri topluluğa bulundukları yerden uzaklaşmaları
yönünde ikazlarda bulunmuş; topluluktan bir kişinin talimata uymaması,
diğerlerinin ise yavaş hareket etmesi nedeniyle toplumsal müdahale aracı (TOMA)
ile boş alana tazyikli su sıkılmıştır. Ceza İnfaz Kurumuna yakın mesafede
bulunan yedi kadının olduğu yerden ayrılmaması ve yavaş hareket etmesi üzerine
kolluk görevlisi copun iki ucundan tutarak şahısların bel ve omuz kısımlarına
baskı yaparak şahısları uzaklaştırmıştır. Aynı şekilde kolluk görevlisi, Ceza
İnfaz Kurumuna yakın mesafedeki bir ara sokakta yürüyen beş kadından birine
-yavaş hareket etmesi nedeniyle- copu yavaşça temas ettirerek uzaklaşması
yönünde uyarmıştır. Dağılan topluluk tekrar toplanmak istemiş ancak kolluk
görevlilerince uzaklaştırılmıştır.
7. Başvurucular, başvuru formuna müdahaleye konu olaya
ilişkin görüntü kayıtlarını sunmuştur. Başvurucular ulusal basında yer aldığı
ileri sürülen müdahaleye ilişkin görüntülerin nerede ve ne şekilde yer
aldığına, bunların kapsamına ilişkin herhangi bir açıklamada bulunmamıştır.
A. İdari Yargı
Süreci
8. Başvurucular vekili; bila tarihli dilekçesiyle, kolluk
görevlilerinin barışçıl nitelikte olan toplantıyı haksız olarak engellenmesi,
başvuruculara ulusal basın önünde hakaret etmesi ve başvurucuları copla
darbetmek suretiyle yürütmesi nedeniyle başvurucuların manevi yönden zarar
gördüğünü belirtip Gebze Kaymakamlığından (Kaymakamlık) manevi tazminat talep
etmiştir.
9. Kaymakamlık tazminat talebine ilişkin olarak 25/7/2019
tarihli yazısında müracaatın adli mercilere yapılması gerektiği gerekçesiyle
idarece yapılacak bir işlem olmadığını açıklamıştır.
10. Başvurucular toplantı hakkının kullanımına engel olan
kolluk görevlilerinin aşağılayıcı ve kötü muamelelerine maruz kaldıklarını ve
bu durumun basın yayın organlarında gösterilmesinin manevi tahribat
yaşamalarına neden olduğunu iddia ederek 2/12/2019 tarihinde Kocaeli 1. İdare
Mahkemesi (Mahkeme) nezdinde tam yargı davası açmıştır.
11. Kaymakamlık davaya karşı düzenlediği dilekçelerinde
özetle şu hususları savunmuştur:
i. Kocaeli Valiliğinin (Valilik) 18/10/2018 tarihli oluru
ile Kandıra T ve F Tipi Ceza İnfaz Kurumları merkez olmak üzere 5 km
yarıçapındaki alan ile Gebze Kadın Kapalı Ceza İnfaz Kurumunun bulunduğu alan
merkez olmak üzere 1 km yarıçaplı alan içinde 6/10/1983 tarihli ve 2911 sayılı
Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'nun 17. ve 22. maddesi ile 10/6/1949
tarihli ve 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu'nun 11/C maddesine istinaden her türlü
“açık ve kapalı toplantı, gösteri yürüyüşü, basın açıklaması, çadır kurma,
stant açma, el ilanı dağıtma vb.” eylem ve etkinliklerin 18/10/2018
tarihinden itibaren ikinci bir emre kadar yasaklandığını ifade etmiştir.
ii. PKK/KCK terör örgütü liderine tecrit uygulandığı
iddiasıyla Hakkâri Milletvekili L.G. önderliğinde başlatılan açlık grevi
eylemlerine destek vermek amacıyla ülke genelinde birçok ceza infaz kurumunda
PKK terör örgütü üyeliğinden tutuklu ve hükümlünün açlık grevine başladıklarını
belirtmiştir.
iii. Halkların Demokratik Partisince organize edilen ve
PKK terör örgütüne müzahir şahısların katılım ve desteğiyle 19/4/2019 günü saat
12.00'de Gebze Kadın Kapalı Ceza İnfaz Kurumu önünde düzenlenen oturma eylemi
için toplanan 50 kişiye, Valiliğin yasaklama kararı bulunduğu bildirilerek
grubun ikaz edildiğini ancak grubun dağılmamakta ısrar etmesi üzerine kolluk
görevlilerince süpürme işlemi yapılarak dağıtıldığını, kötü muamelede
bulunulmadığını açıklamıştır.
12. Başvurucuların anılan toplantılara katılmakla aykırı
davrandığının kabul edildiği emir, Kocaeli Valiliğinin "olur"u
şeklindeki 18/10/2018 tarihli yasaklama kararıdır. Söz konusu karar şu
şekildedir:
"Kandıra'da bulunan ve etrafı
güvenlik duvarı veya tel örgülerle çevrili bağımsız bölümleri bulunmayan T ve F
Tipi Ceza İnfaz Kurumlarının ortasından İzmit-Kandıra bağlantı yolunun geçtiği,
güvenlik önlemi veya yol bakım çalışması nedeniyle bu yolun zaman zaman ulaşıma
kapatıldığı,
MİT Bölge Daire Başkanlığı ve İl Emniyet
Müdürlüğü İstihbarat Şube Müdürlüğünden alınan istihbari bilgiler ve her hafta
yapılan İl Güvenlik ve Asayiş Toplantılarında; Kandıra İlçesinde bulunan T ve F
Tipi Ceza İnfaz Kurumlarının FETÖ/PDY, PKK, DAEŞ ve DHKP-C terör örgütü men
arını barındırması nedeniyle bu bölgede stant açma, toplantı ve gösteri
yürüyüşü veya basın açık ası adı altında provokatif eylemler yapılabileceği,
özellikle FETÖ/PDY ve PKK terör örgütü kapsamında tutuklanan kişilerin ceza
infaz kurumlarından isyan ve kaçma girişiminde bulunabilecekleri, bu durumun
yolda seyir halinde olan sürücüler ile ceza infaz kurumlarına ziyaret için
gelenlerin can ve mal güvenliğini ve aynı zamanda ceza infaz kurumunun
güvenliğini olumsuz etkileyeceği ve kamu düzeninin bozulacağı sebebiyle, bu
alanda güvenlik hassasiyetinin en üst seviyeye çıkarılmasına ihtiyaç duyulmuş,
08.10.2018 tarihinde gerçekleştirilen İl Güvenlik ve Asayiş Toplantısında
Kandıra T ve F Tipi Ceza İnfaz Kurumları olmak üzere 5 (beş) km yarı çapındaki
alan ile Gebze Kadın Kapalı Ceza İnfaz Kurumunun bulunduğu alan merkez olmak
üzere 1 (bir) km yarıçaplı alanda her türlü 'Açık ve kapalı toplantı, gösteri
yürüyüşü, basın açıklaması, çadır kurma, stant açma, el ilanı dağıtma vb.'
eylem ve etkinliklerin yasaklanması konusunda bir tavsiye kararı alınmıştır.
Yukarıda bahsedilen sebeplerden ötürü;
Kandıra T ve F Tipi Ceza İnfaz Kurumları merkez olmak üzere 5 (beş) km
yarıçapında ki alan ile Gebze Kadın Kapalı Ceza İnfaz Kurumunun bulunduğu alan
merkez olmak üzere 1 (bir) km yarıçaplı alan içerisinde 2911 sayılı Toplantı ve
Gösteri Yürüyüşü Kanunu'nun 17 ve 22. Maddesi ile 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu'nun
11/C maddesine istinaden her türlü 'Açık ve kapalı Toplantı, gösteri yürüyüşü,
basın açıklaması, çadır kurma, stant açma, el ilanı dağıtma vb.' eylem ve
etkinliklerin 18/10/2018 tarihinden itibaren ikinci bir emre kadar
yasaklanmasını,
..."
13. Kocaeli 1. İdare Mahkemesi dört ayrı esasa kaydedilen
tam yargı davaları sonucunda 28/2/2020 ve 3/3/2020 tarihlerinde tazminat
taleplerinin reddine dair kararlar vermiştir. Mahkemenin ret gerekçeleri aynı
olup kararların ilgili kısmı şöyledir:
"Dava dosyasının
incelenmesinden; davacının da aralarında bulunduğu 50 kişi tarafından
19/04/2019 tarihinde örgüt elebaşına tecrit uygulandığı iddiasıyla başlatılan
açlık grevlerine destek amacıyla Gebze Kapalı Kadın Cezaevi önünde oturma
eylemi yaptıkları, eylemin kolluk kuvvetlerince dağıtıldığı, bu esnada kolluk
kuvvetlerince orantısız güç kullanıldığı iddiası ile manevi tazminat istemiyle
yapılan başvurunun Gebze Kaymakamlığı'nın 25/07/2019 tarih ve E.2798 sayılı
işlemi ile reddi üzerine anılan işlemin iptali ile davacıya 50.000,00-TL manevi
tazminat ödenmesi istemiyle bakılan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
...
Dava konusu olayda, davacının ve davalı
idarenin sunduğu içeriği aynı CD'de yer alan görüntüler ile söz konusu
görüntülere ilişkin 24/04/2019 tarihli çözüm tutanağı ile dosyadaki bilgi ve
belgelerin birlikte değerlendirilmesinden; Kocaeli Valiliği'nin 18/10/2018
tarihli Olur'u ile Kandıra T ve F Tipi Ceza İnfaz Kurumları merkez olmak üzere
5 (beş) km yarıçapındaki alan ile Gebze Kadın Kapalı Ceza İnfaz Kurumunun
bulunduğu alan merkez olmak üzere 1 (bir) km yarıçaplı alan içerisinde 2911
sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanununun 17 ve 22. maddesi ile 5442
sayılı İl İdaresi Kanununun 11/C maddesine istinaden her türlü 'Açık ve kapalı
toplantı, gösteri yürüyüşü, basın açıklaması, çadır kurma, stant açma, el ilanı
dağıtma vb.' eylem ve etkinliklerin 18/10/2018 tarihinden itibaren ikinci bir
emre kadar yasaklandığı, Gebze ilçesinde bulunan M Tipi Kadın Kapalı İnfaz
Kurumunda PKK/KCK terör örgütü sözde lideri Abdullah Öcalan'a uygulanan sözde
tecridin kaldırılması amacıyla cezaevlerinde başlatılan açlık grevi eylemlerine
yapmış oldukları açlık grevi ile destek veren tutuklu ve hükümlülere destek
amacıyla 9 Nisan 2019 tarihinden itibaren terör örgütü müzahir kitlesi
tarafından cezaevleri önlerinde eylemler gerçekleştirilmeye başlanıldığı,
anılan eylemler kapsamında aralarında davacının da bulunduğu kalabalığın
19/04/2019 tarihinde Gebze Kapalı Kadın Cezaevi önünde oturma eylemi
gerçekleştirdiği, görevli memurların uzaklaşmaları yönünde ikazda bulunduğu,
kalabalığın eylemi bitirilmemesi ve sokak aralarına yönelmesi üzerine olay
mahalline tomanın geldiği, tomanın kalabalığın arkasından kalabalığa
ulaşmayacak şekilde su sıktığı, gösteriyi dağıtmakla görevli memurun elindeki
jop ile jopun iki tarafından tutarak şahısların bel ve omur hizasından temas
ettirmek sureti ile uzaklaştırmaya çalıştığı, kalabalığın yakalama/gözaltı
yapılmadan sadece süpürme işlemi olay mahallinden uzaklaştırıldığı
anlaşılmaktadır.
Bu itibarla, davacının Kocaeli
Valiliği'nin Gebze M Tipi Kadın Kapalı Ceza İnfaz Kurumunun bulunduğu alan
merkez olmak üzere 1 (bir) km yarıçaplı alan içerisinde yasaklama kararına
rağmen yasaklı alanda oturma eylemine katıldığı, akabinde güvenlik güçlerinin uyarılarını
dikkate almayarak olay mahallinden ayrılmadığı, olaya ilişkin görüntüler ile
görüntülerin çözümüne ilişkin raporun incelenmesinden tomaların direk
kalabalığın üzerine basınçlı su sıkmadığı, kalabalığa isabet etmeyecek şekilde
arkalarından yola sıktığı, kalabalığı dağıtmak amacı ile görevli memurun
elindeki jopun iki ucundan tutarak bel ve omur hizasından itelemek sureti ile
yaptığı müdahalenin de orantısız güç kullanımı olarak nitelendirilemeyeceği
kanaatine varıldığından; dava konusu manevi tazminat isteminin reddine ilişkin
Gebze Kaymakamlığı işleminde hukuka aykırılık bulunmamaktadır.
Davacının 50.000,00-TL manevi tazminat
talebine gelince;
...
...Manevî zarar; bir kimsenin kişi
olarak haiz olduğu ve hukukça korunan hayat, vücut bütünlüğü, sağlık, hürriyet,
isim, şeref, haysiyet, cinsel ve ruhsal bütünlük gibi kişilik değerlerine
yapılan saldırılar sonucu kişinin bu saldırıdan dolayı duyduğu bedenî ve/veya
ruhsal acı ve üzüntü olarak tanımlanmakta; manevî tazminatla kişinin bu acı ve
üzüntüsünün kısmen de olsa tatmin edilmesi amaçlanmaktadır. Buna göre; manevî
tazminata hükmedilebilmesi için, kişinin fizik yapısını zedeleyen, yaşama ve
kazanma gücünün azalması veya sona ermesi sonucunu doğuran olayların meydana
gelmesi ya da idarenin hukuka aykırı bir işlem veya eylemi sonucunda ağır bir
elem ve üzüntünün duyulmuş olması veya şeref ve haysiyetin rencide edilmiş
olması gerekir.
Bu itibarla; kolluk kuvvetinin yasak
alanda yapılan oturma eylemini dağıtmak amacıyla yaptığı eylemlerinin yukarıda
da açıklandığı üzere orantısız güç kullanımı olarak nitelendirilemeyeceği, söz
konusu yasal eylem nedeni ile şeref ve haysiyetinin rencide edilmediği
kanaatine varıldığından davacının 50.000,00-TL manevi tazminat isteminin
reddine karar vermek gerekmiştir."
14. Başvurucular anılan ret kararlarına itiraz etmiştir.
İtiraz dilekçelerinde, Valiliğin mahkeme kararlarında belirtilen yasaklama
kararının kolluğa otomatik olarak keyfî şekilde müdahale yetkisi vermediğini,
mahkeme kararında süpürme şeklinde bir müdahalenin neden yapıldığının
açıklanmadığını, toplanan kişilere cinsiyet ve yaşları gözetilmeden orantısız
şekilde kötü muamelede bulunulduğunu, bu eylemlerin basın yayın organlarında
gösterilmesinin aşağılanmalarına ve manevi tahribat yaşamalarına neden olduğunu
ileri sürmüşlerdir. Başvurucular barışçıl bir toplantının gerekli olmadığı
hâlde dağıtılmasının, dağıtılırken onur kırıcı davranışa maruz kalmalarının
hukuka aykırı olduğunu dile getirmiştir.
15. İstanbul Bölge İdare Mahkemesi 9. İdari Dava Dairesi
(Daire) istinaf yoluyla kaldırılması istenen mahkeme kararlarında kanunda
sayılan nedenlerin bulunmadığı gerekçesiyle 8/9/2020, 16/9/2020 ve 22/9/2020
tarihli kararlarıyla istinaf başvurularını reddetmiştir. Daire, ret
gerekçelerinde idari eylemlerden doğan tam yargı davalarının idareye başvurulup
bir ön karar alındıktan sonra açılabileceğini belirtmiştir. Daire, idarenin
başvurunun reddine ilişkin cevap yazısının kesin nitelikte olmaması, altmış
günlük cevap verme süresinin beklenmemesi nedeniyle idari davaya konu
olabilecek nitelikte bir ön karar olmadığını değerlendirmiştir. Bu nedenle
mahkemece tam yargı davasının incelenmeksizin davanın reddine karar verilmesi
gerektiğini belirtmiş ancak davanın reddine ilişkin kararın sonucu itibarıyla
hukuka uygun olduğuna karar vermiştir.
16. Başvurucu Hanife Bayar, anılan nihai kararı öğrenme
tarihinden itibaren otuz günlük bireysel başvuru süresini geçirdiğinden
Komisyon aşamasında başvurunun süre aşımı nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmiştir. Diğer başvurucular yasal sürede bireysel başvuruda
bulunmuştur.
B. Ceza
Soruşturması Süreci
17. Aralarında başvurucuların da bulunduğu on üç
şikâyetçi, 19/4/2019 tarihinde Ceza İnfaz Kurumu önünde yapılması planlanan
protesto gösterisini ve oturma eylemini kolluk görevlilerinin hukuka aykırı ve
orantısız güç kullanmak suretiyle engellemesi, ayrıca copla iterek ve hakaret
ederek gerçekleştirdikleri bu müdahalenin basına yansıması nedeniyle
aşağılandıklarını ve manevi yönden tahribata uğradıklarını, bu nedenle kendilerine
müdahale eden kolluk güçleri ve sorumlu olan amirler ile Kocaeli İl Emniyet
Müdürü ve Kocaeli Valisi hakkında 22/4/2019 tarihinde Gebze Cumhuriyet
Başsavcılığına (Cumhuriyet Başsavcılığı) suç duyurusunda bulunmuştur.
Başvurucular, kendilerine yapılan müdahaleye ilişkin olarak herhangi bir sağlık
raporu sunmadıkları gibi dilekçelerinde, sağlık muayenesinden geçirilmeleri
talebinde de bulunmamıştır.
18. Cumhuriyet Başsavcılığı 13/5/2019 tarihinde, Kocaeli
İl Emniyet Müdürü ve Kocaeli Valisi'nin özel soruşturma usulüne tabi olması
nedeniyle soruşturmanın ayrılmasına karar vermiş; 29/7/2019 tarihinde anılan
kişiler hakkındaki soruşturmayı görevsizlik kararıyla Yargıtay Cumhuriyet
Başsavcılığına göndermiştir.
19. Cumhuriyet Başsavcılığı 4/9/2019 tarihinde, şikâyet
edilen polis memurları ve amirleri hakkındaki hazırlık soruşturmasının kül
hâlinde Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca yapılması gerektiğini
değerlendirerek tefrik edilen soruşturma dosyasını görevsizlik kararı ile
göndermiştir. Cumhuriyet Başsavcılığı görevsizlik kararını, polis memurları ve
amirleri hakkındaki şikâyetlerin 2/12/1999 tarihli ve 4483 sayılı Memurlar ve
Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkındaki Kanun uyarınca soruşturma
iznine tabi olduğu, aynı Kanun'un 3. maddesinin (e) fıkrası uyarınca ast memur
ile üst memurun aynı fiile iştiraki hâlinde soruşturma izninin üst memurun
bağlı olduğu merciden isteneceği hükmüne dayandırmıştır.
20. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı 17/9/2019 tarihli
yazısıyla, başvuruya konu olay nedeniyle Vali ve İl Emniyet Müdürü hakkında işleme
konulmama kararı verildiğini açıklamıştır. Anılan merci, 4483 sayılı
Kanun'un 10. maddesinde yer alan "İştirak halinde işlenen suçlarda ast
memur üst memurla yargılanır." şeklindeki düzenlemenin soruşturma
aşamasını kapsamadığı gerekçesiyle polis memur ve amirleri hakkında verilen
görevsizlik kararını Cumhuriyet Başsavcılığına iade etmiştir.
21. Soruşturmayı yeniden esasa kaydeden Cumhuriyet
Başsavcılığı 9/1/2020 tarihinde, müdahalede bulunan polis memurları ve amirleri
hakkında Kaymakamlıktan soruşturma izni talep etmiştir. Kaymakamlık, ön
inceleme sonucunda 27/3/2020 tarihli ve 2020/12 sayılı kararıyla soruşturma
izni verilmemesine karar vermiştir. Gerçekleştirilen ön incelemede, haklarında
soruşturma izni istenen kolluk görevlilerinin ifadeleri alınmış; müdahaleye
ilişkin görüntü kaydı, düzenlenen Olay Tutanakları ve müştekilerin sağlık
raporları incelenmiştir. Ön inceleme raporunda; yasaklama kararı bildirildikten
ve ihtarda bulunulduktan sonra oturma eylemi yapan grubun dağıldıktan sonra
tekrar toplanmaya başlaması üzerine boş bir alana tazyikli su sıkıldığı, Ceza
İnfaz Kurumu çevresinde tekrar bir araya gelmek isteyen şahıslara süpürme
işlemi yapıldığı, şikâyetçilere vurulmadığı belirtilerek kolluk müdahalesinin 2911
sayılı Kanun'un 17. ve 22. maddeleri ile Valiliğin yasaklama kararına dayandığı
açıklanmıştır.
22. Cumhuriyet Başsavcılığı 9/10/2020 tarihinde,
soruşturma yapılması için izin koşulunun gerçekleşmediği gerekçesiyle
kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir. Anılan karara itiraz edilmesi
üzerine İstanbul Bölge İdare Mahkemesi 1. İdare Dava Dairesi 2/12/2020
tarihinde, kolluk görevlilerine isnat edilen eylemin görev sebebiyle
işlenmediği ve soruşturma iznine gerek olmadığı gerekçesiyle soruşturma izni verilmemesi
kararının kaldırılmasına karar vermiştir.
23. Anılan karar üzerine kolluk görevlileri hakkında
soruşturma açan Cumhuriyet Başsavcılığı, şikâyet edilen kolluk görevlilerinin
şüpheli sıfatıyla ifadelerini almış; 10/9/2021 tarihinde bu kişiler hakkında
kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir. Kararda; verilen talimat üzerine
yerine getirilen şikâyete konu eylemlerin kolluk görevlilerinin yetkileri
kapsamında olduğu ve kolluk görevlilerinin isnat edilen suçları işlediğine dair
kamu davası açmaya yeterli delil ve emare bulunmadığı belirtilmiştir.
24. Anılan karara itirazın 4/11/2021 tarihinde Gebze 2.
Sulh Ceza Hâkimliğince reddi üzerine başvurucular yasal süresi içinde Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ
HUKUK
25. 2911 sayılı Kanun’un 3. maddesinin birinci fıkrası
şöyledir:
“Herkes, önceden izin almaksızın, bu
Kanun hükümlerine göre silahsız ve saldırısız olarak kanunların suç saymadığı
belirli amaçlarla toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir.”
26. 2911 sayılı Kanun’un 17. maddesi şöyledir:
"Bölge valisi, vali veya kaymakam,
millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlığın ve
genel ahlâkın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla
belirli bir toplantıyı bir ayı aşmamak üzere erteleyebilir veya suç
işleneceğine dair açık ve yakın tehlike mevcut olması hâlinde
yasaklayabilir."
27. 2911 sayılı Kanun’un olay tarihinde yürürlükte olan
22. maddesi şöyledir:
"Genel yollar ile parklarda,
mabetlerde, kamu hizmeti görülen bina ve tesislerde ve bunların eklentilerinde
ve Türkiye Büyük Millet Meclisine bir kilometre uzaklıktaki alan içinde
toplantı yapılamaz ve şehirlerarası karayollarında gösteri yürüyüşleri
düzenlenemez.
Genel meydanlardaki toplantılarda,
halkın ve ulaşım araçlarının gelip geçmesini sağlamak üzere valilik ve
kaymakamlıklarca yapılacak düzenlemelere uyulması zorunludur."
28. 2577 sayılı Kanun'un 13. maddesinin (1) numaralı
fıkrası şöyledir:
"İdari eylemlerden hakları ihlal
edilmiş olanların idari dava açmadan önce, bu eylemleri yazılı bildirim üzerine
veya başka suretle öğrendikleri tarihten itibaren bir yıl ve her halde eylem
tarihinden itibaren beş yıl içinde ilgili idareye başvurarak haklarının yerine
getirilmesini istemeleri gereklidir. Bu isteklerin kısmen veya tamamen reddi
halinde, bu konudaki işlemin tebliğini izleyen günden itibaren veya istek
hakkında altmış gün içinde cevap verilmediği takdirde bu sürenin bittiği
tarihten itibaren, dava süresi içinde dava açılabilir."
29. 5442 sayılı Kanun'un 11. maddesinin (C) bendi
şöyledir:
"İl sınırları içinde huzur ve
güvenliğin, kişi dokunulmazlığının, tasarrufa müteallik emniyetin, kamu
esenliğinin sağlanması ve önleyici kolluk yetkisi valinin ödev ve
görevlerindendir. Bunları sağlamak için vali gereken karar ve tedbirleri alır.
Vali, kamu düzeni veya güvenliğinin
olağan hayatı durduracak veya kesintiye uğratacak şekilde bozulduğu ya da
bozulacağına ilişkin ciddi belirtilerin bulunduğu hâllerde on beş günü geçmemek
üzere ildeki belirli yerlere girişi ve çıkışı kamu düzeni ya da kamu
güvenliğini bozabileceği şüphesi bulunan kişiler için sınırlayabilir; belli
yerlerde veya saatlerde kişilerin dolaşmalarını, toplanmalarını, araçların
seyirlerini düzenleyebilir veya kısıtlayabilir ve ruhsatlı da olsa her çeşit
silah ve merminin taşınması ve naklini yasaklayabilir."
30. 4/7/1934 tarihli ve 2559 sayılı Polis Vazife ve
Salâhiyet Kanunu'nun 2. maddesinin (B) bendinin ilgili kısmı şöyledir:
"...Aşağıda yazılı hallerde;
IX. Kanunsuz toplantı veya kanunsuz
yürüyüşleri dağıtmak veya suçluları yakalamak için...
...
XIII. Yukardaki maddeler dışında diğer
kanunlarda istisnai olarak zabıtanın sözlü emirle yapmaya mecbur tutulduğu
haller için, Yetkili amir tarafından verilecek sözlü emirler derhal yerine
getirilir. Bu emirlerin yazılı olarak verilmesi istenilemez. Bu hallerde emrin
yerine getirilmesinden doğabilecek sorumluluk emri verene aittir."
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
31. Anayasa Mahkemesinin 6/10/2022 tarihinde yapmış
olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Adli Yardım
Talebi Yönünden
32. Başvurucu Zebide İnce, maddi durumunun iyi olmaması
nedeniyle fakirlik kâğıdının düzenlendiği 11/9/2019 tarihinden başvuru
tarihine kadar maddi durumunda herhangi bir iyileşme olmadığından bahisle adli
yardım talebinde bulunmuştur.
33. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Şerif Ay (B. No:
2012/1181, 17/9/2013) kararında belirtilen ilkeler dikkate alınarak geçimini
önemli ölçüde güçleştirmeksizin yargılama giderlerini ödeme gücünden yoksun
olduğu anlaşılan başvurucunun açıkça dayanaktan yoksun olmayan adli yardım
talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir.
B. Kötü Muamele
Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucuların
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
34. Başvurucular, barışçıl nitelikte gerçekleştirdikleri
oturma eyleminde kolluk görevlilerinin süpürme işlemi yaparak hukuka aykırı ve
orantısız müdahalede bulunduğunu ileri sürmüştür. Ayrıca kolluk güçlerinin
fiziksel durumlarını ve yaşlarını gözetmeden, copla iterek ve hakaret ederek
kendilerini uzaklaştırmaya çalıştığını, bu müdahalenin ulusal basında yer
alması nedeniyle aşağılandıklarını ve manevi çöküntü yaşadıklarını iddia
etmiştir. Başvurucular kötü muamele yasağına aykırı eylemler nedeniyle
açtıkları tam yargı davasının reddedilmesi ve sorumlular hakkında açılan ceza
soruşturmasının sonuçsuz kalması nedeniyle Anayasa'nın 17. maddesinde güvence
altına alınan aşağılayıcı ve onur kırıcı muamele ile kötü muamele yasağının
ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
35. Bakanlık görüşünde, başvurucuların kötü muameleye maruz
kaldıklarına ilişkin iddialarına yönelik ceza soruşturmasının devam ettiği
belirtilerek başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilmezlik kararı
verilmesi gerektiği ileri sürülmüştür. Ayrıca başvurucuların kötü muameleye
maruz kaldıklarına dair iddialarına yönelik olarak -herhangi bir sağlık evrakı
olup olmadığı da gözetilmek suretiyle- savunulabilir bir iddiayı kamu
makamlarına sunup sunmadıklarının ve muamelenin asgari ağırlık eşiğini aşıp
aşmadığının değerlendirilmesi gerektiği belirtilmiştir.
36. Bakanlık görüşüne karşı başvurucular, bireysel
başvuru formlarında ileri sürdükleri hususları yinelemiştir.
2. Değerlendirme
37. Başvurucular, gerçekleştirdikleri eylem barışçıl
nitelikte olduğu hâlde kolluk görevlilerinin gereksiz ve orantısız güç
kullanmak suretiyle eyleme müdahale ettiğini iddia etmişlerdir. Müdahale
esnasında yaşlarının ve konumlarının gözetilmediğini belirten başvurucular,
kolluk görevlilerinin copla ittirmek ve hakaret etmek suretiyle toplanma
alanından kendilerini uzaklaştırdıklarını, özellikle bu muamelenin ulusal
basında yer almasının manevi yaşamlarında tahribata yol açtığını belirterek
anılan müdahalenin aşağılayıcı ve onur kırıcı muamele ile kötü muamele yasağını
ihlal ettiğini ileri sürmüşlerdir.
38. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013,
§ 16). Başvurucuların iddialarını Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında
güvence altına alınan kötü muamele yasağı kapsamında ileri sürdüğü sonucuna
varılmıştır (benzer yöndeki değerlendirme için bkz. Meral Danış Beştaş (4),
B. No: 2018/6657, 24/3/2021, §§ 30, 38).
39. Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasının ilgili
kısmı ile üçüncü fıkrası şöyledir:
"Herkes, …maddi ve manevi varlığını
koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.
...
Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz,
kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz.”
40. Herkesin maddi ve manevi varlığını koruma ve
geliştirme hakkı Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınmıştır. Anılan
maddenin birinci fıkrasında insan onurunun korunması amaçlanmıştır. Üçüncü
fıkrasında da kimseye işkence ve eziyet yapılamayacağı, kimsenin insan haysiyetiyle
bağdaşmayan ceza veya muameleye tabi tutulamayacağı hüküm altına alınmıştır (Cezmi
Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293, 17/7/2014, § 80; Erdal Sarıkaya [GK],
B. No: 2017/37237, 17/3/2021, § 132).
41. Devletin bireyin maddi ve manevi varlığını koruma ve
geliştirme hakkına saygı gösterme yükümlülüğü, öncelikle kamu otoritelerinin bu
hakka müdahale etmemelerini yani anılan maddenin üçüncü fıkrasında belirtilen
şekillerde kişilerin fiziksel ve ruhsal zarar görmelerine neden olmamalarını
gerektirir. Bu, devletin bireyin vücut ve ruh bütünlüğüne saygı gösterme
yükümlülüğünden kaynaklanan negatif ödevidir (Cezmi Demir ve diğerleri,
§ 81; Erdal Sarıkaya, § 136).
42. Bununla birlikte bir muamelenin Anayasa’nın 17.
maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında olabilmesi için asgari bir ağırlık
derecesine ulaşmış olması gerekir. Bu asgari eşik, göreceli olup her olayın
somut koşulları dikkate alınarak değerlendirilmelidir. Bu kapsamda muamelenin
süresi, bedensel ve ruhsal etkileri ile mağdurun cinsiyeti, yaşı ve sağlık durumu
gibi faktörler önem taşır. Ayrıca muamelenin ardındaki saik ve amaç dikkate
alınmalıdır. Muamelenin heyecanın yükseldiği ve duygu yoğunluğunun olduğu bir
anda meydana gelip gelmediği de gözönünde bulundurulmalıdır (Cezmi Demir ve
diğerleri, § 83; Erdal Sarıkaya, § 137).
43. Somut olayda Kocaeli Valiliği, Ceza İnfaz Kurumunun
güvenliğini sağlamak ve kamu düzenini korumak amacıyla toplantı ve gösteri
yürüyüşü de dâhil olmak üzere tüm eylem ve etkinlikleri anılan Kuruma belli bir
mesafeye kadar yasaklamıştır. Devletin kamu düzeninin sağlanması amacıyla ve
özellikle zamanın koşullarını dikkate alarak yapacağı düzenleme ve
uygulamalarda belli bir takdirinin olduğunun kabulü gerekir. Bu doğrultuda
kolluk görevlilerinin idarenin aldığı yasaklama kararını uygulamaya ve Ceza
İnfaz Kurumunun güvenliğini sağlamaya yönelik müdahalesinin keyfî olduğu
söylenemez. Nitekim kolluk görevlilerinin -yasaklama kararı olması nedeniyle-
kanuna aykırı kabul edilen bir toplantıyı dağıtmasının kanuni dayanağı olup
(bkz. §§ 29, 30) bu müdahalenin anayasal başka bir hakkı ihlal etmesi otomatik
olarak kötü muamele yasağının ihlali sonucu doğurmaz.
44. Anayasa Mahkemesi yakın bir tarihte verdiği S.Ç.
(B. No: 2017/17516, 15/9/2020) kararında kolluk görevlilerinin açıkça keyfîlik
bulunmayan işlem ve eylemlerinde -haksız olduğu düşünülse dahi- yetkileri
kapsamında talep ettikleri hususların yerine getirilmesinin bir zorunluluk
olduğunu ve kişilerin aksi bir tutumu hâlinde zor kullanma yetkisinin
doğacağını açıklamıştır (S.Ç., § 34).
45. Bununla birlikte kamu düzeni ve güvenliğinin
sağlanmasına yönelik olarak kullanılan kolluk gücünün meşru amacı aşacak
boyutta keyfî ve orantısız olması kötü muamele yasağının ihlaline neden
olabilir. Bu nedenle kullanılan gücün makul seviyede olup olmadığı, sonuçları
bakımından güç uygulanan kişideki fiziksel ve ruhsal etkilerinin kötü muamele
oluşması için aranan eşiği aşıp aşmadığı değerlendirilmesi gereken diğer bir
husustur (kamu makamlarınca uygulanan tedbirler yönünden benzer
değerlendirmeler için bkz. Meral Danış Beştaş (4), § 34).
46. Dosya kapsamındaki bilgi ve belgelere göre kolluk
görevlileri, Ceza İnfaz Kurumu çevresinden ayrılmaları yönünde gruba ikazda
bulunduğu hâlde gruptan bazıları talimata uymamış, bazıları da yavaş hareket
etmiştir. Bu nedenle kolluk görevlileri, copla ittirmek suretiyle kişileri
uzaklaştırmıştır. Somut olayda başvurucular, kolluk görevlilerinin kötü muamele
teşkil eden söz ve davranışlarının ulusal basında yer almasının
aşağılanmalarına ve onurlarının rencide olmasına sebebiyet vermesinden şikâyet
etmiştir. Başvurucular, kolluk görevlilerinin anılan müdahalelerinin fiziksel
etkilerinden değil bu müdahalelerin ulusal basında yer alması nedeniyle manevi
bütünlükleri temelinde zarar gördüklerini açıklamıştır (bkz.§ 34). Nitekim
fiziksel müdahaleye ilişkin olarak dosya kapsamına sağlık raporu da
sunmamıştır.
47. Kolluk görevlilerinin uyguladığı gücün teşhir
edilmesi hâlinde kötü muamele yasağı kapsamında inceleme yapılabilmesi mümkünse
de bunun için öncelikle kamu görevlilerinin teşhir amacıyla hareket ettiğine
ilişkin somut delillerin varlığı gerekir (uygulanan güvenlik tedbirinin teşhir
edilmesi olayına ilişkin benzer değerlendirmeler için bkz. Mustafa Kamil
Çolak, B. No: 2016/75236, 8/9/2020, § 35; Meral Danış Beştaş (4), §
36).
48. Somut olayda başvurucular, kendilerine yönelik
gerçekleştirilen müdahalenin basına yansımasına ilişkin olarak kamu
görevlilerinin başvurucuları teşhir etmek amacıyla hareket ettiklerini ortaya
koymadıkları gibi mevcut müdahale ile onurlarının kırılmasının amaçlandığı
yönünde bir iddiada da bulunmamıştır. Öte yandan müdahalenin ulusal basında yer
aldığını ileri sürmüşlerse de haberin hangi basın ve yayın organında ne şekilde
aktarıldığına ve kapsamına ilişkin herhangi bir açıklamada bulunmamışlardır. Bu
doğrultuda kolluk görevlilerinin kamu düzeni ve güvenliğinin bir an önce
sağlanmasına dönük olan başvuruya konu müdahalelerinin, kötü muamele iddiası
yönünden asgari bir ağırlık derecesine ulaşıp ulaşmadığını belirleme bakımından
bir değerlendirme dahi yapılamamaktadır.
49. Diğer taraftan başvurucuların aşağılandıkları ve
manevi yönden tahribata uğradıklarına dair beyanları dışında olayın etkisi
nedeniyle yaşadıkları ruhsal sorunlara işaret eden bir açıklama yapmadıkları ya
da psikolojilerinin bozulduğuna dair bir rapor sunmadıkları görülmüştür. Bu
kapsamda başvurucuların kolluk görevlilerinin yaralanmaya sebebiyet vermeyecek
şekildeki müdahalelerinin ruhsal bütünlükleri üzerinde yarattığı olumsuz
etkinin asgari ağırlık derecesine ulaştığını ortaya koyamadığı sonucuna
ulaşılmıştır.
50. Açıklanan gerekçelerle kötü muamele yasağına ilişkin
bir ihlalin olmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
C. Toplantı ve
Gösteri Yürüyüşü Düzenleme Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucuların
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
51. Başvurucular, toplantının gerekli ve orantılı olmayan
güç kullanımı ile kolluk görevlilerince dağıtılması nedeniyle Anayasa'nın 34.
maddesinde güvence altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
52. Bakanlık görüşünde; başvurucuların yasaklama kararına
rağmen yasaklı alanda oturma eylemine katıldığı, güvenlik güçlerinin uyarılarına
rağmen olay mahallinden ayrılmadığı, kalabalığı dağıtmak amacıyla görevli
memurun copun iki ucundan tutarak başvurucuların bel ve omur hizasından itmek
suretiyle müdahalede bulunduğu, bu nedenle müdahalenin orantısız ve keyfî
olmadığı, kamu düzeninin korunmasına yönelik meşru bir amacının olduğu
değerlendirilmiştir.
53. Bakanlık görüşüne karşı başvurucular, bireysel
başvuru formlarında ileri sürdükleri hususları yinelemiştir.
2. Değerlendirme
54. Anayasa’nın iddiaların değerlendirilmesinde dayanak
alınacak "Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı" kenar
başlıklı 34. maddesi şöyledir:
"Herkes, önceden izin almadan,
silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir.
Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı
ancak, milli güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlığın
ve genel ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla ve
kanunla sınırlanabilir.
Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme
hakkının kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunda
gösterilir."
a. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
55. Somut olayda İdare Mahkemesi, başvuruya konu
uyuşmazlığın esası hakkında karar vermiştir. Bu karara karşı istinaf başvurusu
üzerine Bölge İdare Mahkemesi Dairesi, esastan inceleme yapmış ve yargılamayı
yapan mahkemeyle aynı sonuca ulaşması nedeniyle başvuruyu reddetmiştir.
Başvurucuların anılan hakkın ihlal edildiğine ilişkin iddiaları idari yargı
yolunda ileri sürdükleri anlaşıldığından başvuru yollarını usulüne uygun olarak
tükettikleri sonucuna varılmıştır.
56. Başvurucu Hanife Bayar'ın kamu görevlilerinin
toplantıya yönelik müdahalesi nedeniyle açtığı tam yargı davasında nihai kararı
öğrenme tarihinden itibaren yasal süresi içinde bireysel başvuruda
bulunmadığından başvurunun süre aşımı nedeniyle kabul edilemez olduğuna
karar verilmiştir (bkz. § 16). Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından bu konu
hakkında ayrıca değerlendirme yapılmasına gerek görülmemiştir.
57. Bununla birlikte başvurucu Hanife Bayar'ın kamu
görevlilerinin müdahalesi nedeniyle toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme
hakkı ile kötü muamele yasağını ihlal eden sorumluların cezalandırması için
talepte bulunduğu, soruşturma süreci tamamladıktan sonra da yasal süresi içinde
bireysel başvuru yaptığı anlaşılmıştır. Anayasa Mahkemesi bu zamana kadar
toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı yönünden oluşturduğu içtihadında,
kural olarak toplantı ya da gösteri yürüyüşüne yönelik müdahaleden sorumlu
tutulan kamu görevlileri hakkında adli makamlara suç duyurusunda bulunulmasını
ve Cumhuriyet savcılarının bir suç işlenip işlenmediği yönündeki
değerlendirmelerini olağan kanun yollarının tüketilmesi şartını karşılayan
etkili bir hukuk yolu olarak görmüştür (birçok karar arasından bkz. Özge
Özgürengin, B. No: 2014/5218, 19/4/2018; Sevinç Hocaoğulları, B. No:
2015/271, 15/11/2018, §§ 31, 47-53; Ali Çerkezoğlu ve diğerleri, B. No:
2015/1737, 18/7/2019; E. A. K., B. No: 2015/12263, 16/1/2020; Salih
Şahin, B. No: 2016/13964, 28/1/2020; Deniz Kaplan ve diğerleri, B.
No: 2015/17962, 11/3/2020; İlhan Yiğit, B. No: 2016/7532, 29/12/2021).
Bu doğrultuda anılan başvurucunun ihlal iddialarının da incelenmesi gerektiği
değerlendirilmiştir.
58. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı
anlaşılan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas
Yönünden
i. Müdahalenin
Varlığı
59. Başvurucuların ceza infaz kurumu önünde gerçekleştirmek
istedikleri oturma eyleminin kamu görevlileri tarafından engellenmesinin
toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına müdahale olduğu kabul
edilmelidir.
ii. Müdahalenin
İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
60. Anayasa’nın 13. maddesi şöyledir:
“Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
61. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde
belirtilen koşulları yerine getirmediği müddetçe Anayasa’nın 34. maddesinin
ihlalini teşkil edecektir.
(1) Kanunilik
(a) Genel
İlkeler
62. Hak ya da özgürlüklere bir müdahale söz konusu
olduğunda öncelikle tespiti gereken husus, müdahaleye yetki veren bir kanun
hükmünün mevcut olup olmadığıdır. Anayasa’nın 34. maddesi kapsamında yapılan
bir müdahalenin kanunilik şartını sağladığının kabul edilebilmesi için müdahalenin
kanuni bir dayanağının bulunması zorunludur (kanunilik şartına başka
bağlamlarda dikkat çeken kararlar için bkz. Tuğba Arslan [GK], B. No:
2014/256, 25/6/2014, § 82; Sevim Akat Eşki, B. No: 2013/2187,
19/12/2013, § 36; Hayriye Özdemir, B. No: 2013/3434, 25/6/2015, §§
56-61; Halk Radyo ve Televizyon Yayıncılık A.Ş. [GK], B. No: 2014/19270,
11/7/2019, § 35).
(b) İlkelerin
Olaya Uygulanması
63. Başvurucular, gerçekleştirmek istedikleri toplantıya
hukuka aykırı olarak müdahale ettiğini düşündükleri kamu görevlileri hakkında
Cumhuriyet Başsavcılığına şikâyetçi olmuş; ayrıca kolluk görevlilerinin anılan
müdahalesi nedeniyle idari yargıda tam yargı davası açmıştır. Başvurucular,
İdare Mahkemesince tazminat taleplerinin reddedilmesinin, şikâyet edilen ve
doğrudan müdahalede bulunan kolluk görevlileri hakkında Cumhuriyet
Başsavcılığınca kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilmesinin toplantı ve
gösteri yürüyüşü düzenleme haklarını ihlal ettiğini ileri sürmüştür.
64. Kolluk görevlileri, gerçekleştirilmek istenen
toplantıya Kocaeli Valiliğinin 18/10/2018 tarihli yasaklama kararı bulunduğu
gerekçesiyle müdahale etmiştir. Bu kapsamda Kocaeli Valiliğinin başvuru konusu
müdahaleye dayanak kararının 5442 sayılı Kanun'un 11. maddesinin (C) bendi ve
2911 sayılı Kanun'un 17. ve 22. maddeleri uyarınca verildiği anlaşılmıştır.
Somut olayda ikinci bir emre kadar geçerli olacağı öngörülen yasaklama
kararı şeklindeki müdahalenin kanunilik şartını karşılayıp karşılamadığı
değerlendirilmelidir.
65. Valilik, etkinlikleri yasaklamaya yönelik ilgili
kararına dayanak olarak 2911 sayılı Kanun'un 17. ve 22. maddeleri ile 5442
sayılı Kanun'un 11. maddesinin (C) bendini göstermiştir. 2911 sayılı Kanun'un
17. maddesi gereğince bir toplantı ve gösteri yürüyüşüne müdahale edilebilmesinin
koşulları şöyledir:
i. Müdahalenin millî güvenlik, kamu düzeni, suç
işlenmesinin önlenmesi, genel sağlığın ve ahlakın veya başkalarının hak ve
özgürlüklerinin korunması amacını taşıması
ii. Müdahalenin belirli bir toplantıya yönelik olması
iii. Toplantıya yönelik ertelemenin bir ayı aşmaması
iv. Suç işleneceğine dair açık ve yakın tehlikenin mevcut
olması hâlinde toplantının yasaklanabilmesi
66. 2911 sayılı Kanun'un 22. maddesinin birinci
fıkrasında; parklarda, mabetlerde, kamu hizmeti görülen bina ve tesislerde,
bunların eklentilerinde, Türkiye Büyük Millet Meclisine bir kilometre
uzaklıktaki alan içinde kategorik olarak toplantı ve gösteri yürüyüşü
düzenlenmesi yasaklanmıştır. Anılan maddenin ikinci fıkrasında ise iki koşulun
birlikte gerçekleşmesi hâlinde valilik ve kaymakamlıklara toplantı ve gösteri
yürüyüşüne ilişkin düzenleme yapabilme yetkisi verilmiştir. Bahsi geçen
koşullar şöyledir:
i. Genel meydanlarda yapılan bir toplantı olması
ii. Halkın ve ulaşım araçlarının gelip geçmesini sağlamak
amacına yönelik olması
67. 5442 sayılı Kanun'un 11. maddesinin (C) bendinin
ikinci fıkrası gereğince valinin toplantı ve gösteri yürüyüşüne müdahale
edilebilmesinin koşulları ise şöyledir:
i. Kamu düzeni veya güvenliğinin olağan hayatı durduracak
veya kesintiye uğratacak şekilde bozulduğuna ya da bozulacağına ilişkin ciddi
belirtilerin bulunması
ii. On beş günün geçilmemesi
68. Görüldüğü üzere kanun koyucu, her iki Kanun yönünden
de toplantıya ve gösteri yürüyüşüne müdahale edilebilmesi için belirli şartların
sağlanmasını ve belirli sürelerle müdahale edilebileceğini düzenlemiştir. 5442
sayılı Kanun'un 11. maddesinin (C) bendi uyarınca yasaklama süresi on
beş günle sınırlanmışken 2911 sayılı Kanun'un 17. maddesi uyarınca ancak
belirli bir toplantı ve gösteri yürüyüşü ancak bir ayla sınırlı olmak üzere
ertelenebilir. Bu kapsamda somut olayda her iki kuralın da Valiliğin başvuru
konusu belirsiz süreli yasaklama kararının dayanakları olarak kabulü mümkün
olmamıştır (Zeytin Dalı operasyonu devam ettiği sürece şeklinde bir
yasak süresi öngörülmesinin kanunilik şartını sağlamadığına ilişkin benzer
değerlendirmeler için bkz. Onur Erden, B. No: 2019/5403, 31/3/2022, §
41; Eser Budak, B. No: 2020/12955, 13/4/2022, § 38).
69. Öte yandan 2911 sayılı Kanun'un 22. maddesinin ikinci
fıkrası, idareye yasaklama yetkisi vermemektedir. Anılan Kanun maddesi
valiliğe, genel yollarda yapılacak toplantılarda sınırlı olmak üzere araç ve
yaya trafiğinin aksamaması amacına matuf düzenleme yapma yetkisi tanımaktadır.
2911 sayılı Kanun'un 22. maddesinin de Valiliğin somut başvuruya konu süresiz
yasaklama kararının dayanağı olamayacağı anlaşılmıştır.
70. Bu kapsamda başvuruya konu müdahaledeki asıl sorun,
Valiliğin yetkisini belirli bir toplanma ya da protesto eylemine yönelik bir tedbir
alınması amacıyla değil belirsiz süreyle geçerli, önleyici bir yasaklama
şeklinde kullanmasıdır. Nitekim dayanılan Kanun hükümleri uyarınca da ikinci
bir emre kadar şeklinde bir yasak süresi belirlenemeyeceği gibi Anayasa
Mahkemesine hâlihazırda anılan yasaklama kararına dayanak olabilecek başka bir
kanun hükmünün bulunduğu da gösterilememiştir.
71. Açıklanan gerekçelerle Valiliğin 8/10/2018 tarihli
yasaklama kararından yaklaşık altı ay sonra -19/4/2019 tarihinde-
gerçekleştirilen bir toplantıya yönelik müdahalenin Anayasa'nın 13. maddesinde
açıkça emredilen kanunilik ölçütünü karşılamadığı değerlendirilmiştir.
72. Başvuruya konu müdahalenin kanunilik şartını
sağlamadığı anlaşıldığından söz konusu müdahalede diğer güvence ölçütlerine
riayet edilip edilmediğinin ayrıca değerlendirilmesine gerek görülmemiştir.
73. Sonuç olarak başvurucuların Anayasa'nın 34.
maddesinde güvence altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme
hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
74. Ayrıca somut olayda başvurucuların ön karar talebine
idarenin yazılı olarak cevap verdiği gözetildiğinde idarenin verdiği cevabın
kesin nitelikte olmadığı, dolayısıyla ön karar alma şartı yerine
getirilmediğinin kabulüyle davanın reddi kararının aşırı şekilci nitelikte bir değerlendirme
olacağı gözetilmelidir.
D. 6216 Sayılı
Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
75. Başvurucular, ihlalin tespit edilmesi ve ihlalin
sonuçlarının ortadan kaldırılması ile maddi ve manevi zararların giderilmesini
talep etmiş; maddi ve manevi tazminat miktarına ilişkin herhangi bir açıklamada
bulunmamıştır.
76. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının
ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar
bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı merci
tarafından yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak
ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal
kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (6216 sayılı
Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya
özgü yeniden yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar
için bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül
Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri
Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).
77. Başvuruculara ayrı ayrı 13.500 TL manevi tazminat
ödenmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır. Başvurucular maddi zarar ile
ilgili bilgi ve belge sunulmadıklarından maddi tazminat talepleri reddedilmiştir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurucu Zebide İnce'nin adli yardım talebinin
KABULÜNE,
B. 1. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
2. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal
edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
C. Anayasa’nın 34. maddesinde güvence altına alınan
toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
D. Kararın bir örneğinin toplantı ve gösteri yürüyüşü
düzenleme hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden
yargılama yapılmak üzere Kocaeli 1. İdare Mahkemesine (E.2019/1209, K.2020/276;
E.2019/1210, K.2020/277; E.2019/1211, K.2020/278 ile E.2019/1213, K.2020/289 sayılı
dosyalar) GÖNDERİLMESİNE,
E. Başvuruculara net 13.500 TL manevi tazminatın AYRI
AYRI ÖDENMESİNE, diğer tazminat taleplerinin REDDİNE,
F. Başvurucular Elif Kulak (birleştirilen 2020/34656
numaralı dosya) ve Zeynep Bayar'a (birleştirilen 2020/34470 numaralı
dosya) 446,90 TL, başvurucu Zeynep Calıhan'a (2020/34033 numaralı dosya)
487,60 TL harcın AYRI AYRI; 487,60 TL (birleşen 2021/65032 numaralı dosya)
başvuru harcı ve 9.900 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin ise
başvuruculara MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
G. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucuların
Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde
yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten
ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına
GÖNDERİLMESİNE 6/10/2022 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.