logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Ferhat Gültek [1. B.], B. No: 2020/34051, 18/11/2025, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

FERHAT GÜLTEK BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2020/34051)

 

Karar Tarihi: 18/11/2025

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Recai AKYEL

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

İrfan FİDAN

 

 

Yılmaz AKÇİL

Raportör

:

Mustafa ŞENOCAK

Başvurucu

:

Ferhat GÜLTEK

Vekilleri

:

1. Av. Serdar ÇELEBİ

 

 

2. Av. Reyhan YALÇINDAĞ BAYDEMİR

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, gözaltında müdafi olmaksızın alınan ifadelere ve teşhis tutanağına dayalı olarak mahkûmiyet kararı verilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 26/10/2020 tarihinde yapılmıştır. Komisyon, hakkaniyete uygun yargılanma hakkı dışındaki adil yargılanma hakkı kapsamındaki diğer güvencelere, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına, kötü muamele yasağına ilişkin şikâyetlerin kabul edilemez olduğuna, anılan hakka ilişkin şikâyetlerin kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.

3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmuştur.

III. OLAY VE OLGULAR

4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla ulaşılan bilgi ve belgelere göre ilgili olaylar özetle şöyledir:

5. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı (Başsavcılık) devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma, sayı ve nitelik bakımından vahim olan silah veya mermilerin satın alınması, taşınması, bulundurulması, kişiyi yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle öldürmeye teşebbüs etme şüphesiyle başvurucu hakkında soruşturma başlatmıştır.

6. Diyarbakır İl Emniyet Müdürlüğü Muhabere Elektronik Şube Müdürlüğüne 26/10/2015 tarihinde yapılan ihbar üzerine 27/10/2015 tarihinde başvurucu, emniyet güçleri tarafından yakalanmış ve gözaltına alınmıştır.

7. Diyarbakır İl Emniyet Müdürlüğünde 27/10/2015 tarihinde başvurucuya ait Bilgi Alma ve Fotoğraftan Teşhis Tutanağı düzenlenmiştir. Söz konusu tutanağa göre başvurucuya yasal hakları hatırlatılmış, başvurucu avukatın hukuki yardımından yararlanmak istemediğini belirterek kendi özgür iradesiyle beyanda bulunmuştur. Ayrıca başvurucu, yargılamanın ileriki aşamalarında müdafi yardımından yararlandırılmıştır.

8. Başvurucu, 28/10/2015 tarihinde sırasıyla Diyarbakır İl Emniyet Müdürlüğü ve Başsavcılıkta müdafi ile birlikte ifadesi alınmak üzere hazır edilmiş, ancak susma hakkını kullanmıştır. Yine 28/10/2015 tarihinde Diyarbakır Cumhuriyet Savcısı tarafından müdafi ile birlikte başvurucu ifadesi alınmak üzere hazır edilmiş; başvurucu, susma hakkını kullanmıştır. Başvurucu müdafii; alınan savcılık beyanında başvurucunun teşhis tutanağı ile ilgili ifade vermediğini, tutanağın usule aykırı alındığını ifade etmiştir.

9. Soruşturma neticesinde Başsavcılık tarafından başvurucunun anılan suçlardan cezalandırılması talebiyle 8/3/2016 tarihli iddianame düzenlenmiştir. Başvurucu hakkında düzenlenen iddianame ile ilgili Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesince yetkisizlik kararı verilerek dosya Tunceli Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmiştir. Tunceli Ağır Ceza Mahkemesince verilen nakil kararı üzerine dava Diyarbakır 8. Ağır Ceza Mahkemesince (Mahkeme) görülmeye başlanmıştır. Başvurucu, soruşturma aşamasında 28/1/2016 tarihinde müdafiine vekâlet vermiştir.

10. Duruşma sekiz celsede bitirilmiştir. Yargılamada 20/1/2017 tarihinde duruşma hazırlığı işlemleri yapılmıştır. Birinci celsede başvurucu, müdafiinin de hazır bulunmasıyla savunma yapmıştır. Başvurucu savunmasında üzerine atılı suçlamaları kabul etmediğini belirtmiştir. Mahkemece savunma sırasında başvurucuya sağ kolunu açması söylenmiş, sağ kolunu açtığında sağ dirseğinin omzuna yakınında iyileşmiş ancak büyük sayılacak bir yara izinin mevcut olduğu görülmüş ve bu husus tutanağa geçirilmiştir.

11. Yargılama sonucunda Mahkeme; başvurucunun devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozmak suçundan müebbet hapis, sayı ve nitelik bakımından vahim olan silah veya mermilerin satın alınması, taşınması, bulundurulması suçundan6 yıl 3 ay hapis ve 12.500,00 TL adli para cezasıyla, müştekilere (3 kişi) karşı nitelikli kasten insan öldürmeye teşebbüs suçundan ise ayrı ayrı 10 yıl 10 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına karar vermiştir. Gerekçeli kararın ilgili kısmı şu şekildedir:

"...Sanığın 27.10.2015 tarihli Diyarbakır İl Emniyet Müdürlüğünde düzenlenen Bilgi Alma ve Fotoğraftan Teşhis Tutanağında verdiği bilgiler üzerine yapılan araştırma neticesinde Tunceli ili Nazımiye ilçe Jandarma Komutanlıklarına Bağlı Doğanbaşı Köyü Süleymantepe mevkiinde 20/09/2015 tarihinde bir jandarma özel harekat Timi ile 3 BTÖ mensubu arasında çatışma çıktığı, çatışma bölgesinde 1 adet Kaleşnikof marka silah ve gıda malzemelerinin bulunduğu sırt çantası ele geçirildiği, buna ilişkin soruşturmanın Nazımiye Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütüldüğü, dosyamız sanığı Ferhat Gültek'in Jandarma özel Harekat Timi ile çatışmaya giren 3 BTÖ mensubundan birisinin olabileceğinin bildirildiği. Bu olaya ilişkin olay ve tespit tutanaklarının incelenmesinde, 20/09/2015 tarihinde saat:18:30 sıralarında Nazimiye ilçesi Doğantaş Köyü Süleyman Tepe Bölgesinde Tunceli il Jandarma Komutanlığında görevli müştekilerin BTÖ mensuplarına yönelik gerçekleştirdikleri operasyonel faaliyetleri sırasında; yaya olarak hareket eden 3 örgüt mensubuna rastlanıldığı, örgüt mensuplarına teslim ol ihtarına uymayarak bu ihtira ateşle karşılık verdikleri, görevliler ve örgüt mensupları arasında yaklaşık 10 dakika çatışmanın devam ettiği, örgüt mensuplarının bölgede bulunan ormanlık alana kaçarak izlerini kaybettirdiği, görevlilerce olay yerinde bir adet kaleşnikof marka tüfek, 1 adet boş şarjör ve 2 adet sırt çantası ele geçirildiği, sırt çantaları içerisinde yapılan incelemelerde içerisinde muhtelif miktarlarda gıda maddelerinin bulunduğunun tespit edildiği, olay yerinde eyp yapımında kullanılan kapsül ve kablolar ele geçirildiğinin belirtilmiş olması karşısında... "

12. Başvurucu, anılan karara karşı istinaf talebinde bulunmuştur. Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 3. Ceza Dairesinin ilamıyla istinaf başvurusunun esastan reddine karar vermiştir.

13. Başvurucu anılan karara karşı temyiz talebinde bulunmuştur. Yargıtay (kapatılan) 16. Ceza Dairesinin 13/5/2019 tarihli ilamıyla devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma, sayı ve nitelik bakımından vahim olan silah veya mermilerin satın alınması, taşınması, bulundurulması suçlarından verilen mahkûmiyet kararlarının onanmasına, üç ayrı müştekiye yönelik kasten öldürmeye teşebbüs suçlarından kurulan hükümlerin bozulmasına karar vermiştir. Bozma kararının gerekçesinin ilgili kısmı ise şöyledir:

"...Kasten öldürmeye teşebbüs suçlarından kurulan hükümlere yönelik temyize gelince;

Sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;

Oluşa ve dosya kapsamına göre; sanığın, 20/09/2015 tarihinde Tunceli ili Nazımiye ilçesi Doğantaş köyü sınırları içinde bulunan Süleyman tepe bölgesinde güvenlik güçleriyle girdiği silahlı çatışmada güvenlik görevlilerinden ölen veya yaralanan olmadığının anlaşılması karşısında, hedef olarak seçilen mağdurların görülemediği ve/veya bilinemediği, ölüm veya yaralanmaların da vuku bulmadığı olaylarda vahim eylem yerine kaim olmak üzere 'en az bir kişiyi öldürmeye teşebbüs etme' suçundan hüküm kurulması kuralına ilişkin müstekar uygulama nazara alınmadan yazılı şekilde üç kez mahkumiyetine karar verilmesi,

Kanuna aykırı, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükümlerin bu sebepten dolayı CMK'nın 302/2. maddesi uyarınca BOZULMASINA..."

14. Başvurucu; devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma, sayı ve nitelik bakımından vahim olan silah veya mermilerin satın alınması, taşınması, bulundurulması suçlarından verilen ve kesinleşen mahkûmiyet kararlarına karşı bireysel başvuruda bulunmuş, Anayasa Mahkemesi ileri sürülen iddiaları 2019/28674 numaralı dosya üzerinden incelemiş ve başvurunun kabul edilemez olduğuna karar vermiştir.

15. Bozma kararı üzerine Mahkemece yapılan yargılama iki celsede bitirilmiştir. Yargılama sonucunda başvurucunun kamu görevlisini kasten öldürmeye teşebbüs suçundan bir kez 10 yıl 10 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına karar verilmiştir. Yargıtay bozma kararı öncesi ve sonrası yapılan celselerin tamamında başvurucu müdafii hazır bulunmuştur.

16. Başvurucu anılan karara karşı temyiz talebinde bulunmuştur. Yargıtay (kapatılan) 16. Ceza Dairesinin 7/9/2020 tarihli ilamıyla hükmün onanmasına karar verilmiştir.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

17. Başvurucunun mahkûmiyetine konu 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 82. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (g) bendi şöyledir:

"(1) Kasten öldürme suçunun;

...

g) Kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle,

...

İşlenmesi halinde, kişi ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırılır."

18. 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun "Devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozmak" başlıklı 302. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

"Bu suçun işlenmesi sırasında başka suçların işlenmesi halinde, ayrıca bu suçlardan dolayı ilgili hükümlere göre cezaya hükmolunur."

19. 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun "Suça teşebbüs" başlıklı 35. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

"Suça teşebbüs halinde fail, meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığına göre, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine onüç yıldan yirmi yıla kadar, müebbet hapis cezası yerine dokuz yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Diğer hallerde verilecek cezanın dörtte birinden dörtte üçüne kadarı indirilir."

20. 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu'nun "Terör tanımı" başlıklı 1. maddesi şöyledir:

"Terör; cebir ve şiddet kullanarak; baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemlerinden biriyle, Anayasada belirtilen Cumhuriyetin niteliklerini, siyasî, hukukî, sosyal, laik, ekonomik düzeni değiştirmek, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak, Türk Devletinin ve Cumhuriyetin varlığını tehlikeye düşürmek, Devlet otoritesini zaafa uğratmak veya yıkmak veya ele geçirmek, temel hak ve hürriyetleri yok etmek, Devletin iç ve dış güvenliğini, kamu düzenini veya genel sağlığı bozmak amacıyla bir örgüte mensup kişi veya kişiler tarafından girişilecek her türlü suç teşkil eden eylemlerdir."

21. 3713 sayılı Kanun'un "Terör suçları" başlıklı 3. maddesi şöyledir:

"26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 302, 307, 309, 311, 312, 313, 314, 315 ve 320 nci maddeleri ile 310 uncu maddesinin birinci fıkrasında yazılı suçlar, terör suçlarıdır."

22. 3713 sayılı Kanun'un "Cezaların artırılması" başlıklı 5. maddesinin birinci fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:

 "3 ve 4 üncü maddelerde yazılı suçları işleyenler hakkında ilgili kanunlara göre tayin edilecek hapis cezaları veya adlî para cezaları yarı oranında artırılarak hükmolunur..."

23. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “İfade ve sorgunun tarzı” başlıklı 147. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

“(1) Şüphelinin veya sanığın ifadesinin alınmasında veya sorguya çekilmesinde aşağıdaki hususlara uyulur:

c) Müdafi seçme hakkının bulunduğu ve onun hukukî yardımından yararlanabileceği, müdafiin ifade veya sorgusunda hazır bulunabileceği, kendisine bildirilir. Müdafi seçecek durumda olmadığı ve bir müdafi yardımından faydalanmak istediği takdirde, kendisine baro tarafından bir müdafi görevlendirilir.”

24. 5271 sayılı Kanun’un "İfade alma ve sorguda yasak usuller" başlıklı 148. maddesinin (4) numaralı fıkrası şöyledir:

“Müdafi hazır bulunmaksızın kollukça alınan ifade, hâkim veya mahkeme huzurunda şüpheli veya sanık tarafından doğrulanmadıkça hükme esas alınamaz.”

25. 5271 sayılı Kanun’un “Delillerin ortaya konulması ve reddi” başlıklı 206. maddesinin (2) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:

“Ortaya konulması istenilen bir delil aşağıda yazılı hâllerde reddolunur:

a) Delil, kanuna aykırı olarak elde edilmişse.

…”

26. 5271 sayılı Kanun’un “Delilleri takdir yetkisi” başlıklı 217. maddesi şöyledir:

“(1) Hâkim, kararını ancak duruşmaya getirilmiş ve huzurunda tartışılmış delillere dayandırabilir. Bu deliller hâkimin vicdanî kanaatiyle serbestçe takdir edilir.

(2) Yüklenen suç, hukuka uygun bir şekilde elde edilmiş her türlü delille ispat edilebilir.”

B. Uluslararası Hukuk

1. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi

27. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) “Adil yargılanma hakkı” başlıklı 6. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

''1. Herkes davasının, … cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamaların esası konusunda karar verecek olan, yasayla kurulmuş, bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından, adil ve kamuya açık olarak, … görülmesini isteme hakkına sahiptir...

3. Bir suç ile itham edilen herkes aşağıdaki asgari haklara sahiptir:

c) Kendisini bizzat savunmak veya seçeceği bir müdafiin yardımından yararlanmak; eğer avukat tutmak için gerekli maddî olanaklardan yoksun ise ve adaletin yerine gelmesi için gerekli görüldüğünde, resen atanacak bir avukatın yardımından ücretsiz olarak yararlanabilmek;''

2. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi İçtihadı

28. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) göre Sözleşme'nin 6. maddesinin üçüncü fıkrasının (c) bendi kapsamında, suç isnadı altında bulunan kişi savunma hakkının kullanılmasında üç ayrı hakka sahiptir. Bunlar kendisini bizzat savunma, seçtiği bir müdafinin yardımından yararlanma, müdafi seçme olanağından yoksun ise ve adaletin yerine gelmesi için gerekli görülürse resen atanacak bir müdafi yardımından yararlanma haklarıdır. Dolayısıyla suç isnadı altında bulunan kişinin kendisini bizzat savunması istenemez (Pakelli/Federal Almanya, B. No: 8398/78, 25/4/1983, § 31). Bir suçla itham edilen herkesin avukat yardımından etkili bir şekilde yararlanma hakkı, mutlak bir hak olmamakla beraber adil yargılanma ilkesinin temel özelliklerinden birini oluşturmaktadır (Salduz/Türkiye [BD], B. No: 36391/02, 27/11/2008 § 51).

29. İlke olarak şüpheliye gözaltına alındığı ya da tutuklandığı andan itibaren müdafi yardımından yararlanma imkânı sağlanmalıdır (Dayanan/Türkiye, B. No: 7377/03, 13/10/2009, § 31). Diğer taraftan AİHM; kolluk tarafından ifade alınma aşamasını da kapsayan müdafi yardımından yararlanma hakkının geçerli bir nedene dayanılarak kısıtlanabileceğini, bu durumda somut olay açısından yargılamanın bütününe bakılarak söz konusu kısıtlamanın adil yargılanmaya engel olup olmadığının değerlendirilmesi gerektiğini ifade etmiştir (John Murray/Birleşik Krallık [BD], B. No: 18731/91, 8/2/1996, § 63; Magee/Birleşik Krallık, B. No: 28135/95, 6/6/2000, § 41).

30. Bu bağlamda AİHM, Sözleşme’nin 6. maddesinin hem lafzı hem de ruhunun başvuranın iradi olarak açık ya da örtülü biçimde adil yargılanma hakkının sağladığı güvencelerden feragat etmesini engellemediğini belirtmektedir (Aksin ve diğerleri/Türkiye, B. No: 4447/05, 1/10/2013, § 48). Adil yargılanma hakkı kapsamında yer alan müdafi yardımından yararlanma hakkından feragat edilmesinin geçerli ve etkin olabilmesi için açık bir biçimde dile getirilmesi, ayrıca bu feragatin önemiyle orantılı asgari güvencelerin de bulunması gerekir (Salduz/Türkiye, § 59). Buna ek olarak herhangi bir önemli kamu yararına da aykırı olmamalıdır (Sklyar/Rusya, B. No: 45498/11, 18/7/2017, § 22).

31. Diğer yandan AİHM, ceza davasının görülmekte olduğu sırada kişinin mahkemeye sunduğu dilekçelerle müdafi yardımından yararlanmak istemediğini açıkça belirttiği ve temyiz sürecinde adli makamlarca bu hak kendisine hatırlatıldığında da müdafi atanması hususunda talepte bulunmadığı durumda, anılan haktan yararlanılmak istenmediğine dair feragatin açık bir şekilde dile getirildiği, bu bağlamda geçerli bir feragatin söz konusu olduğu sonucuna ulaşmıştır. AİHM, bu başvuruda başvurucunun kendi el yazısı ile imzaladığı belgede belgenin içeriğini kabul ettiği ve müdafi yardımından yararlanmak istemediğini açıkça belirttiğine vurgu yapmıştır. Söz konusu belge, mahkeme kâtibince de onaylanmıştır. AİHM; bu sebeplerle feragat belgelerinin geçerliliğini ve kanuna uygun olup olmadığını sorgulamak için bir neden bulunmadığını, böyle bir feragat belgesinin Sözleşme'nin gereklilikleriyle de uyumlu olduğunu belirtmiştir. Üstelik başvurucu, temyiz aşamasında hukuki temsilin önemli olduğunu belirtmesine rağmen temyiz mahkemesinden bir avukat atanmasını talep etmediğini açıklamıştır. Hâlbuki başvurucu, temyiz mahkemesince müdafi atanabileceği hususunda usulünce bilgilendirilmiştir. AİHM, bu durumda hukuki temsil hususunda yeterince bilgilendirildiği durumlarda ulusal makamların başvurucuyu temsil için ayrıca bir adım atmalarına gerek olmadığını belirterek olayın koşullarında başvurucuya aşırı bir külfet yüklenmediği sonucuna ulaşmıştır (Sklyar/Rusya, §§ 24-26).

32. AİHM, bazı durumlarda kişinin talebi olmasa da ücretsiz olarak resen müdafi tayin edilmesi gerektiğini belirtmektedir. Kişinin olanağının olmaması yanında ayrıca suçlama nedeniyle alabileceği özgürlükten mahrum bırakılmayı gerektiren bir ceza ve davanın karmaşıklığı, müdafi yardımının sağlanmasını gerektiren bir hukuki menfaati ortaya çıkarmaktadır (Talat Tunç/Türkiye, B. No: 32432/96, 27/3/2007, §§ 55, 56).

33. Adil yargılanma hakkına ilişkin uluslararası hukuk için ayrıca bkz. Orhan Kılıç [GK], B. No: 2014/4704, 1/2/2018, §§ 30-34.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

34. Mahkemenin 18/11/2025 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Müdafi Yardımından Yararlanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

35. Başvurucu; soruşturma aşamasında müdafi yardımından yararlanmadığını belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Bakanlık görüşünde; başvurucunun yargılama aşamasında lehine olan hususları ileri sürebildiği, aleyhine olan delillere karşı çıkabildiği ve yargılamaya konu olaya ilişkin kendi anlatımını mahkemeye sunabildiği ifade edilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne ilişkin beyanında genel olarak bireysel başvuru formundaki iddialarını yinelemiştir.

2. Değerlendirme

36. Başvurucunun iddialarının adil yargılanma hakkının güvencelerinden olan müdafi yardımından faydalanma hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

37. Anayasa’nın 36. maddesinin(1) numaralı fıkrası şöyledir:

“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

38. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir nedenin de bulunmadığı anlaşılan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

i. Genel İlkeler

39. Ceza yargılamasında savunma haklarının güvence altına alınması, demokratik toplumun temel ilkelerindendir (Erol Aydeğer [1. B.], B. No: 2013/4784, 7/3/2014, § 32). Savunma, ceza adaletinin hakkaniyete uygun gerçekleşmesini sağlamaktadır. İddiaya karşı savunma tanınmadığı sürece silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerine uygun muhakeme yapılması ve maddi gerçeğe ulaşılması da mümkün değildir (Yusuf Karakuş ve diğerleri [1. B.], B. No: 2014/12002, 8/12/2016, § 69).

40. Savunma hakkının sağladığı “güvenceler” esasen adil yargılanma hakkı içinde yer almaktadır. Savunma hakkı, hukuk devleti ilkesinin gereklerinden ve adil yargılanma hakkının önemli güvencelerinden biri olması nedeniyle Anayasa'nın 36. maddesinde açıkça ifade edilmiştir. Anılan hükümde, herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle savunma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Savunma hakkı tanınmadan kişilerin cezalandırılması, Anayasa'nın 38. maddesinde güvence altına alınan masumiyet karinesine de uygun değildir. Bu nedenle savunma hakkının sağlanmadığı bir yargılamanın adil olduğundan söz edilemez (Yusuf Karakuş ve diğerleri, § 70).

41. Şüpheli ve sanığa salt savunma hakkının tanınması yeterli değildir. Şüpheli ve sanığın savunma için Anayasa’nın 36. maddesinde belirtilen “meşru vasıta ve yollar"dan yararlandırılması da gerekir. Şüpheli ve sanık için Anayasa'nın 36. maddesinde sözü edilen meşru vasıta ve yollardan en önemlisi müdafi yardımından yararlanmaktır. Diğer bir ifadeyle müdafi yardımından yararlanma hakkı, Anayasa’nın 36. maddesinde belirtilen “meşru vasıta ve yollar" kavramının kapsamındadır. Bu itibarla müdafi yardımından yararlanmanın adil yargılanma hakkının kapsam ve içeriğine dâhil ve bu hakkın doğal sonucu olduğu ortaya çıkmaktadır. Dolayısıyla suç isnadı altındaki kişi, adil yargılanma hakkı kapsamında kendisini bizzat savunma veya seçeceği bir müdafinin yardımından yararlanma hakkına sahiptir (Yusuf Karakuş ve diğerleri, § 72).

42. Diğer yandan Anayasa'nın 36. maddesine "adil yargılanma" ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, taraf olduğumuz uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılama hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. NitekimSözleşme'nin6. maddesinin (3) numaralı fıkrasının (c) bendinde; bir suç ile itham edilen herkesin kendisini bizzat savunma veya seçeceği bir müdafinin yardımından yararlanma, eğer avukat tutmak için gerekli maddi olanaklardan yoksun ise ve adaletin yerine gelmesi için gerekli görüldüğünde resen atanacak bir avukatın yardımından ücretsiz olarak yararlanabilme hakkı düzenlenmiştir (Yusuf Karakuş ve diğerleri, § 73).

43. Anılan hakkın ilke olarak şüphelinin kolluk tarafından ilk kez sorgulanmasından itibaren sağlanması gerekir. Şüpheliye kolluk tarafından ilk kez sorgulanmasından itibaren avukata erişim hakkı sağlanması, kendisini suçlamama ve susma hakları yanında genel olarak da adil yargılanma hakkının etkili bir koruma işlevine sahip olması bakımından gereklidir. Çünkü bu aşamada elde edilen deliller, yargılama sırasında söz konusu suçun hangi çerçevede ele alınacağını belirlemektedir. Özellikle delillerin toplanması ve kullanılması aşamasında cezai yargılamaya ilişkin mevzuat giderek daha karmaşık hâle geldiğinden şüpheliler, ceza yargılamasının bu evresinde kendilerini savunmasız bir durumda bulabilir. Belirtilen savunmasızlık hâli, ancak bir müdafinin hukuki yardımı ile gereği gibi telafi edilebilir (Aligül Alkaya ve diğerleri [GK], B. No: 2013/1138, 27/10/2015, §§ 118, 135; Sami Özbil [1. B.], B. No: 2012/543, 15/10/2014, § 64).

44. Sanık, olay hakkında doğrudan doğruya bilgiye sahiptir. Dolayısıyla sanığın beyanlarının olayın aydınlatılması bakımından son derece önemli bir delil niteliğinde olduğu açıktır. Bu bakımdan suç isnadı altındaki kişinin müdafi hazır bulunmadığı hâlde kendini suçlayıcı beyanlarda bulunup bulunmadığı, bu itirafların aleyhinde kullanılıp kullanılmadığı, susmasından mahkemece olumsuz sonuçlar çıkarılıp çıkarılmadığı ve kendisine herhangi bir baskı uygulanıp uygulanmadığı her somut olayda değerlendirilmelidir. Bir ceza davasında kendi aleyhine tanıklık etmeme ve delil vermeye zorlanmama hakkı, suç isnadını zorla veya baskıyla sanığın isteğine aykırı olarak elde edilen delillere başvurmadan kanıtlamaya çalışmayı gerektirir. Avukata erişimi sağlanmayan sanığın kolluktaki ikrarının mahkûmiyet kararında kullanılması durumunda savunma hakkına telafi edilmez biçimde zarar verilmiş olacaktır. Soruşturma evresinde elde edilen ikrarın kötü muamele ve işkence altında verildiği belirtilerek reddedilmesi durumunda mahkemece bu husus irdelenmeksizin ikrarın dayanak olarak kullanılması önemli bir özen eksikliğidir (Yusuf Karakuş ve diğerleri, § 79).

45. Müdafi yardımından yararlanma hakkı mutlak değildir. Bu hakkın istisnai hâllerde sınırlandırılması mümkündür. Zorunlu sebeplerin ortaya çıkması hâlinde bu hak kısıtlanabilir. Avukat erişiminin sağlanmamasına istisnai olarak zorunlu sebeplerin gerekçe gösterilmesi durumunda bile böylesi bir kısıtlama şüphelinin/sanığın adil yargılanma bağlamında güvence altına alınan haklarına zarar vermemelidir (Aligül Alkaya ve diğerleri, §§ 118, 137). Müdafi yardımından yararlanma hakkı bakımından önemli olan, yargılamaya bir bütün olarak bakıldığında şüphelinin/sanığın müdafi yardımından etkili bir biçimde yararlanmış olmasıdır. Ancak avukata erişim yönünden getirilen kısıtlama yargılamanın sonraki aşamalarında telafi edilmiş ise savunma hakkı ihlal edilmiş sayılmaz(Yusuf Karakuş ve diğerleri, § 78).

46. Bireysel başvuru incelemelerinde ölçü norm Anayasa'dır, bu durumda kanuna uygunluk denetimi yapılmamaktadır. Bu nedenle kanuna dayalı olarak avukata erişimin kısıtlanması yönündeki uygulamanın Anayasa'ya uygun olduğu anlamına gelmez. Müdafi yardımından yararlanma hakkının Anayasa'nın 36. maddesini ihlal edip etmediğinin değerlendirilmesinde yargılamanın bütünlüğü içinde somut davanın kendine özgü koşulları dikkate alınmalıdır. Anayasa Mahkemesi de daha önce şüphelilerin devlet güvenlik mahkemelerinin görev alanına giren suçlar yönünden müdafi yardımından faydalandırılmamasının mevzuattan kaynaklanan bir uygulama olduğunu tespit etmiş (Aligül Alkaya ve diğerleri, § 144, Sami Özbil, § 71; Güllüzar Erman [2. B.], B. No: 2012/542, 4/11/2014, § 48) ancak müdafi yararlanma hakkının sonradan telafi edilmediği gerekçesiyle ihlal kararları vermiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri, §§ 127-145, Sami Özbil, §§ 56-76; Aynur Avyüzen [2. B.], B. No: 2014/784, 27/10/2016, §§ 37-58; Veli Özdemir [2. B.], B. No: 2014/785, 27/10/2016, §§ 39-62).

ii. İlkelerin Olaya Uygulanması

47. Başvurucu esas olarak soruşturma aşamasında (gözaltında) müdafi olmaksızın alınan ifade ve teşhis tutanağına dayanılarak hakkında mahkûmiyet kararı verildiğini ileri sürmektedir.

48. Başvurucu; devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma, sayı ve nitelik bakımından vahim olan silah veya mermilerin satın alınması, taşınması, bulundurulması, kasten öldürmeye teşebbüs etme suçlarından mahkûm edilmiştir. Başvurucuya isnat edilen suçlar kapsamındaki eylemlere ilişkin değerlendirmede, başvurucunun gözaltında müdafi olmaksızın elde edilen beyanlarının da delil olarak kabul edildiği görülmektedir.

49. Anayasa Mahkemesi yukarıda belirtilen (bkz. §§ 39-46) ilkeler kapsamında başvurucunun soruşturma aşamasında (gözaltında) müdafi olmaksızın alınan ifade ve teşhis tutanağı esas alınarak verilen mahkûmiyet kararının bir bütün olarak yargılamanın hakkaniyetini etkileyip etkilemediğine bakarak bir inceleme yapacaktır.

50. İfade ve sorgu işlemleri ile müdafi olmaksızın alınan ifade hususu 5271 sayılı Kanun'un 147. ve 148. maddelerinde düzenlenmiştir (bkz. §§ 23, 24 ).

51. Başvurucuya gözaltına alındığı ya da tutuklandığı andan itibaren müdafi yardımından yararlanma imkânı sağlanmalıdır. Bu durum başvurucunun yasal hakları arasındadır. Ayrıca söz konusu hakka ilişkin AİHM daha önceden verdiği kararlarda bu hususa vurgu yapılmıştır (bkz. §§ 28, 29 ).

52. Somut olayda, 27/10/2015 tarihinde Diyarbakır İl Emniyet Müdürlüğünde başvurucunun ifadesi alınmış ve hakkında teşhis tutanağı düzenlenmiştir. Söz konusu tutanağa göre başvurucuya yasal hakları hatırlatılmış, başvurucu avukatın hukuki yardımından yararlanmak istemediğini belirterek kendi özgür iradesiyle beyanda bulunmuştur (bkz. §7). Başvurucunun gözaltında bulunduğu sırada müdafi yardımından yararlanma hakkının hatırlatıldığı, başvurucunun söz konusu hakkından feragat ettiği anlaşılmaktadır. Başvuru konusu somut olayda söz konusu feragat iradesinin geçerli olmadığına ilişkin herhangi bir bilgi veya belge dosyada mevcut değildir.

53. Mahkemece 27/10/2015 tarihinde Diyarbakır İl Emniyet Müdürlüğünde alınan başvurucuya ait ifade ve teşhis tutanağı ile yetinilmemiş, gerekçeli karar içeriğine göre çatışma yerinde ele geçirilen delillerin başvurucunun soruşturma aşamasında vermiş olduğu beyan ile örtüşmesi, dosya içerisinde bulunan tutanakların da olayı doğrulaması, çatışmaya dair başvurucuda yara izi olması ve duruşmada bu durumun Mahkemece tespit edilmesi hususlarına dayanılmıştır. Dolayısıyla başvurucunun müdafi olmaksızın kollukta alınan ifadesinin mahkûmiyeti için tek ve belirleyici biçimde kanıt olarak kullanılmadığı, sonraki aşamalarda sağlanan müdafi yardımı ve yargılama usulünün diğer güvencelerinin soruşturmanın başında başvurucunun savunma hakkına verilen zararı telafi ettiği anlaşılmaktadır. Ayrıca başvurucu yargılamanın ileriki aşamalarında müdafi yardımından yararlandırılmıştır (bkz. §7).

54. Somut olayda, soruşturma aşamasında 27/10/2015 tarihli Bilgi Alma ve Fotoğraftan Teşhis Tutanağı'na göre başvurucuya yasal hakları hatırlatılmış; başvurucu, avukatın hukuki yardımından yararlanmak istemediğini belirtmiştir. Diğer yandan başvurucu, yargılama boyunca hazır bulunduğu celselerde müdafii huzurunda savunma yapmıştır (bkz. § 15). Yargıtay bozma kararı öncesi ve sonrası verilen gerekçeli kararlar başvurucuya tebliğe çıkarılmış, müdafii aracılığıyla hakkındaki mahkûmiyet kararlarını başvurucu temyiz etmiştir.

55. Dolayısıyla belirtilen müdafi yardımından yararlanma hakkına yönelik bir ihlalin olmadığının açık olduğu anlaşılmıştır.

56. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki müdafi yardımından yararlanma hakkının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.

B. Hakkaniyete Uygun Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

57. Başvurucu; müdafi olmaksızın imzaladığı, içeriğinden haberdar olmadığı teşhis tutanağındaki beyanlarına dayanılarak mahkûm edildiğini, mahkûmiyetine ilişkin tek delilin bu tutanak olduğunu belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Bakanlık görüşünde; başvurucunun yargılama aşamasında lehine olan hususları ileri sürebildiği, aleyhine olan delillere karşı çıkabildiği ve yargılamaya konu olaya ilişkin kendi anlatımını mahkemeye sunabildiği ifade edilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne ilişkin beyanında genel olarak bireysel başvuru formundaki iddialarını yinelemiştir.

2. Değerlendirme

58. Anayasa'nın "Hak arama hürriyeti" başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

"Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."

59. Başvurucunun iddialarının adil yargılanma hakkının güvencelerinden olan hakkaniyete uygun yargılanma hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

60. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

i. Genel İlkeler

61. Ceza muhakemesinin amacı, maddi gerçeğin ortaya çıkarılmasıdır. Ancak bu amacın gerçekleştirilmesi için yapılan araştırma faaliyetleri sınırsız değildir. Maddi gerçeğin hukuka uygun bir şekilde ortaya çıkarılması, ceza adaletinin hakkaniyete uygun gerçekleşmesi için gereklidir. Bu bakımdan ceza yargılamasında hukuka uygun yöntemlerle delil elde edilmesi, hukuk devletinin temel ilkelerinden sayılmaktadır. Bu kapsamda Anayasa'nın 38. maddesinin altıncı fıkrasında da kanuna aykırı olarak elde edilmiş bulguların delil olarak kabul edilemeyeceği açıkça hükme bağlanmıştır (Orhan Kılıç [GK], B. No: 2014/4704, 1/2/2018, § 42).

62. Anayasa'nın 36. maddesine "...ile adil yargılanma" ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin tarafı olduğu uluslararası sözleşmelerle de güvence altına alınan adil yargılanma hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Nitekim Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasında hakkaniyete uygun yargılanma hakkı düzenlenmiştir. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca değerlendirme yaptığı birçok kararında kanuni bir temele dayanmadan veya hukuka aykırı şekilde elde edilen delillerin yargılamada kullanılmasıyla ilgili olarak ileri sürülen iddiaları, adil yargılanma hakkının güvencelerinden olan hakkaniyete uygun yargılanma hakkı kapsamında incelemiştir. Anayasa'nın 36. maddesi kapsamında bu konuda yapılan değerlendirmelerde Anayasa’nın 38. maddesinin altıncı fıkrası da dikkate alınmaktadır (Orhan Kılıç, § 43).

63. Ancak bireysel başvuruya konu davadaki eylemlerin kanıtlanması, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması, delillerin kabul edilebilirliği ve değerlendirilmesi ile uyuşmazlığa mahkemeler tarafından getirilen çözümün esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesinde değerlendirmeye tabi tutulamaz. Dolayısıyla somut başvuruyla ilgili olarak Anayasa Mahkemesinin rolü, mahkemelerce yapılan değerlendirmelerin ve varılan sonuçların hukuka uygunluğunu denetlemek değildir. Belirli bir davaya ilişkin olarak delilleri değerlendirme ve gösterilmek istenen delilin davayla ilgili olup olmadığına karar verme yetkisi esasen mahkemelere aittir (Orhan Kılıç, § 44).

64. Bununla birlikte kanuni bir temeli olmadan elde edildiği veya elde edilme yöntemi bakımından hukuka aykırı olduğu ilk bakışta anlaşılabilen veya mahkemelerce hukuka aykırı olduğu tespit edilen delillerin yargılamada tek ya da belirleyici delil olarak kullanılmasının hakkaniyete uygun yargılanma hakkı bakımından sorun oluşturabileceği dikkate alınmalıdır. Ceza muhakemesinde delillerin elde ediliş şekli ve mahkûmiyete dayanak alınma düzeyleri, yargılamanın bütününü hakkaniyete aykırı hâle getirebilir (Orhan Kılıç, § 45).

65. Bu yönüyle Anayasa Mahkemesinin görevi, belirli delil unsurlarının hukuka uygun şekilde elde edilip edilmediğini tespit etmek değildir. Anayasa Mahkemesinin görevi, hukuka aykırı olduğu ilk bakışta anlaşılabilen veya mahkemelerce hukuka aykırı olduğu tespit edilen delillerin yargılamada tek veya belirleyici delil olarak kullanmasının bir bütün olarak yargılamanın adil olup olmamasına etkisini incelemektir (bazı değişikliklerle birlikte bkz. Yaşar Yılmaz [1. B.], B. No: 2013/6183, 19/11/2014, § 46).

66. Bu konuda değerlendirme yapılırken delillerin elde edildiği koşulların onların gerçekliği ve güvenilirliği üzerinde şüphe doğurup doğurmadığının da dikkate alınması gerekir (Güllüzar Erman, § 61). Hakkaniyete uygun bir yargılama, delillerin gerçekliği ve güvenilirliği konusundaki kuşkuların giderilmesini, delillerin güvenilirliğine ve gerçekliğine etkili bir şekilde itiraz etme fırsatının tanınmasını zorunlu kılmaktadır. Bu bağlamda Anayasa Mahkemesi de delillere yönelik hukuka aykırılık iddialarıyla ilgili olarak başvuruculara delillerin gerçekliğine itiraz etme ve kullanılmalarına karşı çıkma fırsatı verilip verilmediğini, bu konuda silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin gözetilip gözetilmediğini, savunmanın menfaatlerinin korunması için onlara yeterli güvenceler sağlanıp sağlanmadığını incelemektedir (Orhan Kılıç, §§ 47, 48). Bununla birlikte hukuka aykırı olduğu tespit edilen ve yargılamada tek veya belirleyici olarak kullanılan delilin yargılamanın adilliğini etkilemediğinin tespiti için onun gerçek ve güvenilir olduğuna dair ikna edici bir değerlendirmenin yapılabiliyor olması da zorunludur.

67. Kanuni bir temeli olmadan elde edildiği veya elde edilme yöntemi bakımından hukuka aykırı olduğu ilk bakışta anlaşılabilen veya mahkemelerce hukuka aykırı olduğu tespit edilen delillerin kabul edilmesinin yargılamanın hakkaniyetini zedeleyip zedelemediğinin Anayasa'nın 36. ve 38. maddeleri açısından değerlendirilmesinde -yargılamanın bütünlüğü içinde- somut davanın kendine özgü koşulları dikkate alınmalıdır (Orhan Kılıç, § 51).

ii. İlkelerin Olaya Uygulanması

68. Başvurucu, esas olarak hükme esas alınan delilin hukuka aykırı delil niteliğinde olduğunu ileri sürmektedir. Bu delil gözaltında müdafi olmaksızın alınan ifade ve düzenlenen teşhis tutanağıdır.

69. Başvurucu; devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma, sayı ve nitelik bakımından vahim olan silah veya mermilerin satın alınması, taşınması, bulundurulması, kasten öldürmeye teşebbüs etme suçlarından mahkûm edilmiştir. Mahkemenin gerekçeli kararına göre çatışma yerinde ele geçirilen delillerin başvurucunun soruşturma aşamasında vermiş olduğu beyan ile örtüşmesi, dosya içinde bulunan tutanakların da olayı doğrulaması, çatışmaya dair başvurucuda yara izi olması ve duruşmada bu durumun Mahkemece tespit edilmesi hususlarına delil olarak dayanıldığı anlaşılmaktadır. Başvurucu ise gözaltında müdafi olmaksızın alınan ifade ve teşhis tutanağının hukuka aykırı olduğunu, bu nedenle söz konusu belgenin delil olarak kabul edilemeyeceğini ileri sürmüştür.

70. Anayasa Mahkemesi yukarıda belirtilen (bkz. §§ 61-67) ilkeler kapsamında sırasıyla iddia konusu delilin hukuka aykırı olduğunun ilk bakışta anlaşılıp anlaşılmadığına veya mahkemelerce hukuka aykırı olduğu yönünde bir tespitin bulunup bulunmadığına, bu delilin hükme esas alınıp alınmadığına, hükme esas alınmışsa tek veya belirleyici delil niteliğinde olup olmadığına ve son olarak tek veya belirleyici delil ise bu delilin kullanılmasının bir bütün olarak yargılamanın hakkaniyetini etkileyip etkilemediğine bakarak bir inceleme yapacaktır.

71. İfade ve sorgu işlemleri ile müdafi olmaksızın alınan ifade hususu 5271 sayılı Kanun'un 147. ve 148. maddelerinde düzenlenmiştir (bkz. §§ 23, 24).

72. Somut olayda 27/10/2015 tarihinde Diyarbakır İl Emniyet Müdürlüğünde başvurucunun ifadesi alınmış ve hakkında teşhis tutanağı düzenlenmiştir. Söz konusu tutanağa göre başvurucuya yasal hakları hatırlatılmış; başvurucu, avukatın hukuki yardımından yararlanmak istemediğini belirterek kendi özgür iradesiyle beyanda bulunmuştur (bkz. §7 ).

73. Öncelikle uyuşmazlık konusu delilin kanuni bir temeli olmadan elde edildiği veya elde edilme yöntemi bakımından hukuka aykırı olduğu ilk bakışta anlaşılabilen veya mahkemelerce hukuka aykırı olduğu tespit edilen delil vasfında olup olmadığına bakılmalıdır. Başvuru konusu olayda yerel mahkemece verilen mahkûmiyet kararında başvurucuya ait ifade ve teşhis tutanağının hukuka aykırı olduğu yönünde bir tespitin bulunmadığı anlaşılmaktadır. Hüküm, başvurucu tarafından gözaltında müdafi olmaksızın alınan ifade ve teşhis tutanağının hukuka aykırı delil olduğu ve hükme esas alınamayacağı belirtilerek temyiz edilmiştir. Yargıtay söz konusu hükmü onamıştır.

74. Bu noktada Anayasa Mahkemesinin görevinin belirli delil unsurlarının hukuka uygun şekilde elde edilip edilmediğini tespit etmek olmadığı tekrar vurgulanmalıdır. Somut olayda, başvurucunun gözaltında müdafi olmaksızın alınan ifade ve teşhis tutanağının hukuka aykırı delil olduğu yönündeki itirazı Yargıtay tarafından incelenmiş ve delilin hukuka uygun olduğu tespit edilmiştir. Diğer bir ifadeyle başvurucunun anılan delilin hukuka aykırı yöntemlerle elde edildiğine ilişkin itirazları, Yargıtay tarafından değerlendirilmiş ve söz konusu hüküm ile ilgili onama kararı verilerek delilin hukuka aykırı olmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Mahkûmiyet kararı bu şekilde kanun yolu incelemesinden geçerek kesinleşmiştir. Buna göre şikâyet konusu yapılan delilin hukuka aykırı olduğu yönünde mahkemelerce yapılan bir tespitin bulunduğu söylenemez.

75. Yukarıda yer verilen yasal düzenlemelerden de anlaşılacağı üzere şüpheli veya sanığın ifade ve sorgu işlemi sırasında müdafi yardımından yararlanma hakkı olduğu, bu hususun kendisine hatırlatılması gerektiği anlaşılmaktadır. Başvuru konusu olayda başvurucuya 27/10/2015 tarihinde Diyarbakır İl Emniyet Müdürlüğünde ifade alma işlemi sırasında söz konusu yasal hakları hatırlatılmış, başvurucu avukatın hukuki yardımından yararlanmak istemediğini belirterek kendi özgür iradesiyle beyanda bulunmuştur. Buna göre somut olayda şikâyet konusu yapılan delilin elde ediliş yöntemi bakımından hukuka aykırı olduğunun ilk bakışta anlaşılabildiğini söylemek mümkün gözükmemektedir.

76. Bu kapsamda iddia konusu delilin hukuka aykırı olduğunun ilk bakışta anlaşılamadığı ve mahkemelerce de hukuka aykırı olduğu yönünde bir tespitin bulunmadığı anlaşılmışsa da somut olayın koşullarında delilin elde edildiği koşulların onun gerçekliği ve güvenilirliği üzerinde şüphe doğurup doğurmadığının da değerlendirilmesinde yarar görülmektedir.

77. Mahkemece 27/10/2015 tarihinde Diyarbakır İl Emniyet Müdürlüğünde alınan başvurucuya ait ifade ve teşhis tutanağı ile yetinilmemiş, gerekçeli karar içeriğine göre çatışma yerinde ele geçirilen delillerin başvurucunun soruşturma aşamasında vermiş olduğu beyan ile örtüşmesi, dosya içerisinde bulunan tutanakların da olayı doğrulaması, çatışmaya dair başvurucuda yara izi olması ve duruşmada bu durumun Mahkemece tespit edilmesi hususlarına dayanılmıştır.

78. Başvurucunun her ne kadar duruşmadaki savunmasında gözaltında müdafi olmaksızın alınan ifade ve teşhis tutanağının hukuka aykırı elde edildiğini ileri sürmüşse de başvurucuya yasal haklarının hatırlatıldığı, başvurucunun avukatın hukuki yardımından yararlanmak istemediğini belirterek kendi özgür iradesiyle beyanda bulunduğunun anlaşılması karşısında başvurucunun bu savunmasının bireysel başvuru yolunda şikâyetine konu ettiği gözaltında müdafi olmaksızın alınan ifade ve teşhis tutanağının gerçekliği ve güvenilirliği üzerine de bir etkisi bulunmamaktadır.

79. Kaldı ki somut olayda başvurucunun -delilin gerçekliği ve güvenirliğine ilişkin olmasa dahi- itiraz ve savunmaları gözetilerek Mahkemece söz konusu tutanağı doğrulayacak diğer bilgi ve belgelerin dosyaya getirtildiği ve çelişmenin sağlandığı anlaşılmıştır (bkz. § 11).

80. Sonuç olarak şikâyete konu gözaltında müdafi olmaksızın alınan ifade ve teşhis tutanağının mahkûmiyete esas alınmasının -somut olayın özel koşullarında- yargılamanın bütününü hakkaniyete aykırı hâle getirmediği anlaşılmıştır.

81. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa'nın 36. maddesi altında güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamında hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekmektedir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Müdafi yardımından yararlanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

2. Hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. 1. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki müdafi yardımından yararlanma hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,

2. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki hakkaniyete uygun yargılanma hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,

C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA,

D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 18/11/2025 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim Birinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal Olmadığı)
Künye
(Ferhat Gültek [1. B.], B. No: 2020/34051, 18/11/2025, § …)
   
Başvuru Adı FERHAT GÜLTEK
Başvuru No 2020/34051
Başvuru Tarihi 26/10/2020
Karar Tarihi 18/11/2025

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, gözaltında müdafi olmaksızın alınan ifadelere ve teşhis tutanağına dayalı olarak mahkûmiyet kararı verilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Adil yargılanma hakkı (Suç İsnadı) Müdafi yardımından yararlanma hakkı (ceza) İhlal Olmadığı
Hakkaniyete uygun yargılanma hakkı (hukuka aykırı deliller, bariz takdir hatası vs.) İhlal Olmadığı
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi