TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
ABDULKERİM KAHRAMAN BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2020/37267)
Karar Tarihi: 11/5/2023
Başkan
:
Kadir ÖZKAYA
Üyeler
M. Emin KUZ
Yıldız SEFERİNOĞLU
Basri BAĞCI
Kenan YAŞAR
Raportör
Zehra GAYRETLİ
Başvurucu
Abdulkerim KAHRAMAN
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, beyanları belirleyici ölçüde hükme esas alınan tanığın sanık tarafından sorgulanmasına imkân verilmemesi nedeniyle tanık sorgulama hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 20/11/2020 tarihinde yapılmıştır. Komisyon; adli yardım talebinin kabulüne ve tanık sorgulama hakkı dışındaki şikâyetlerin kabul edilemez olduğuna, anılan hakka ilişkin şikâyetin kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.
3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
5. Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması (FETÖ/PDY) üyeliği suçundan Erdemli Cumhuriyet Başsavcılığınca (Başsavcılık) yürütülen soruşturmalar kapsamında bazı şüphelilerin ifadesi alınmıştır. Bahsi geçen şüpheliler verdikleri ifadelerde başvurucu hakkında da beyanda bulunmuştur. Bu kapsamda;
- Başsavcılık tarafından yürütülen bir soruşturma kapsamında ifadesine başvurulan E.Y. başvurucunun Abdullah kod adını kullandığını, 2014-2015 döneminde üniversite sorumlusu olduğunu, bölge talebe mesulü olarak faaliyetlerde bulunduğunu, üniversite öğrencilerinin örgüte kazandırılması için çalışmalar yürüttüğünü, sorumluluğundaki evlerden birine abilik yaptığını belirtmiştir. Bir diğer soruşturma kapsamında ifadesine başvurulan M.Ç. de benzer yönde beyanda bulunmuş; ayrıca kollukta birlikte gözaltında tutuldukları sırada şahsına yöneltilen suçlamalar hakkında konuşmaması ve herhangi bir itirafta bulunmaması yönünde başvurucunun kendisine baskı yaptığını ifade etmiştir.
- Başsavcılık tarafından yürütülen diğer bazı soruşturmalar kapsamında ifadelerinebaşvurulan şüpheliler V.M., A.Ç. veŞ.Ö.başvurucunun Mersin'de düzenlenen toplantılara üniversite sorumlusu olarak katıldığı yönünde beyanlarda bulunmuştur.
6. Mersin Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından başvurucu hakkında FETÖ/PDY üyeliği suçundan kamu davası açılmıştır. İddianamede yukarıda bahsi geçen tanık beyanlarına delil olarak yer verilmiştir. İddianamenin ilgili kısmı şöyledir:
"Tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde,şüpheli Abdulkerim Kahraman'ın'Abdullah'kod ismini alarakMersin ili Erdemli İlçesinde 2014-2015 sezonunda FETÖ/PDY terör örgütünde Üniversite sorumlusu ve BTM olarak faaliyet yürüttüğü, üniversite öğrencilerinin örgüte kazandırılması için çalışmalar yaptığı, sorumluluğunda olduğu 3 evden bir tanesinde ev abiliği yaptığının tanıklar [V.M.] [M.Ç.] , [A.Ç.] ve Cihan Medya Dağıtım Şti'nin Erdemli temsilcisi [Ş.Ö.nün] beyanlarından anlaşıldığı, örgüte ait yayın organlarına aboneliklerinin bulunduğu, yakalandıktan sonra nezarethanede birlikte kaldığı [M.Ç.] isimli şahsın itirafçı olmasını engellemek maksadıyla baskı yapacak kadar örgüte bağlı olduğu anlaşıl[mıştır.]"
7. Mersin 9. Ağır Ceza Mahkemesinde (Mahkeme) görülen yargılamada 19/7/2018 tarihinde duruşma hazırlığı işlemleri yapılmıştır. Tensip Tutanağı'nda tanıklar E.Y., V.M., M.Ç. A.Ç. ve Ş.Ö.nün yargı çevresi dışında ikamet ettiğinin anlaşıldığı gerekçesiyle olay hakkında bilgilerine başvurulması amacıyla ikamet ettikleri yer mahkemesine talimat yazılmasına karar verilmiştir.
8. Tanık A.Ç.nin 9/7/2018 tarihinde istinabe mahkemesinde alınan beyanının ilgili kısmı şöyledir:
"Sanık Abdulkerim Kahraman'ı 2014 yılının başlarında kaldığımız evlere öğrencilerden sorumlu abi olarak Erdemli'ye gelmesiyle tanıdım,... sadece öğrencilerden sorumlu kişi olarak bilirim, himmet topladığını görmedim, öğrencilere ne gibi yardımlarda bulunduğunu bilmiyorum, kendisiyle aynı ortamda pek bulunmadım, sanıkla ilgili bilgi ve görgüm bundan ibarettir dedi."
9. Tanık M.Ç.nin 16/7/2018 tarihinde istinabe mahkemesinde alınan beyanının ilgili kısmı şöyledir:
"Sanık Abdulkerim Kahraman 2013-2014 yıllarında Erdemli içesinde Üniversite Mesulü olarak görev yapmakta idi, ben bunu biliyorum, sanık ben mezun olacağım sene Erdemli'ye geldiği için sanık hakkında pek fazla bilgiye sahip değilim, ancak daha önce ifademde de söylediğim gibi benim bildiğim kadarı ile 2014 yılında Erdemli Üniversite Mesulü olarak görev yapmakta idi, dedi. "
10. Tanık V.M. nin 18/10/2018 tarihinde istinabe mahkemesinde alınan beyanının ilgili kısmı şöyledir:
"Ben bu konu hakkında daha önce beyanda bulunmuştum, o beyanlarımı aynen tekrar ederim, ben Mersin ili Erdemli ilçesinde 2011-2014 yılları arasında üniversite okumak için bulunuyordum, 17-25 Aralık olaylarına kadar örgüte ait evlerde kaldım, daha sonra ayrıldım, Abdulkerim Kahraman ile Mersin ilinde bir sohbet sırasında tanıştım, kendisinin kod isminin Abdullah olduğunu biliyorum, toplantıda kendisine orada bulunan şahıslar Abdullah diye hitap ettiği için kod adının Abdullah olduğunu söylüyorum, Abdulkerim Tarsus'ta okuyordu, Tarsus ilçesinden Mersin'e gelip, Mersin'deki üniversite öğrencileriyle ilgileniyordu, kendisine örgüt içerisinde üniversiteci sıfatı veriliyordu, ben Abdulkerim'i 17-25 Aralık tarihinden önce bir sohbet toplantısında görmüştüm, bu toplantı haricinde kendisiyle başka bir görüşmem olmadı, başka bir bilgimde yoktur dedi."
11. Tanık E.Y. nin 9/11/2018 tarihinde istinabe mahkemesinde alınan beyanının ilgili kısmı şöyledir:
"Abdulkerim KAHRAMAN'ı üniversite döneminden tanıyorum. Kendisi üniversite öğrenci sorumlusuydu. Kendisi bu görevi 2014-2015 tarihleri arasında yaptı. Hatırladığın kadarıyla 2015 in Nisan-Mayıs aylarında Mersin Erdemli ilçesinden ayrıldı. Ayrılmasından sonra kendisinden herhangi bir haber almadım. 2014-2015 arası üniversite öğrenci sorumlusu olduğunu biliyorum. Tüm bildiklerim bundan ibaret. Başkaca ekleyeceğim bir husus yoktur dedi."
12. Başvurucu ve müdafiinin hazır bulunduğu yargılamanın sırasıyla 7/8/2018 ve 6/12/2018 tarihli birinci ve üçüncü celselerinde tanıklar A.Ç., M.Ç., E.Y. ve V.M.nin beyanları okunmuştur. Başvurucu; beyanlara karşı savunmasında özetle aleyhteki beyanları kabul etmediğini, terör örgütü üyesi olmadığını ifade etmiştir.
13. Yargılamanın 10/1/2019 tarihli son celsesinde ise tanık H.T. duruşma salonunda hazır bulundurulmuştur. Tanık H.T. beyanında örgütün üniversite yapılanması hakkında bilgi vermiştir. H.T.nin beyanından, sorumluluğunda 20 ev bulunan kişiye büyük bölge talebe mesulü, 5-6 evle ilgilenen kişiye bölge talebe mesulü dendiği, "üniversiteci"nin ise üniversitelerden örgüt evlerine eleman kazandıran kişi olduğu, üniversitecinin bölge talebe mesulünün üstü olduğu, üniversite öğrencilerinin sohbetlerinin pazar günleri yapıldığı, 1. ve 2. sınıfların üniversite sorumlusunun sorumluluğunda olduğu anlaşılmıştır. Tanık H.T.nin başvurucu hakkında herhangi bir beyanı bulunmamaktadır.
14. Mahkeme, başvurucunun atılı suçtan hapis cezasıyla cezalandırılmasına 12/3/2019 tarihinde karar vermiştir. Kararda, istinabe yoluyla dinlenen tanıklar A.Ç., M.Ç., E.Y., V.M.nin beyanları Mahkemece delil olarak hükme esas alınmıştır. Bahsi geçentanıkların özetle başvurucunun üniversite mesulü olarak öğrencilerden sorumlu kişi olduğu ve kod adı kullandığı yönündeki beyanları hükme esas alınmıştır. Mahkemece tanık beyanlarına ek olarak başvurucunun FETÖ/PDY ile iltisakı bulunduğu gerekçesiyle kanun hükmünde kararname (KHK) ile kapatılan Kaynak Özel Eğitim Öğretim Sanayive Ticaret Anonim Şirketindeki sosyal güvenlik kaydı ile Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumundan temin edilen HTS kayıtlarından hareketle FETÖ/PDY'ye ait olan Cihan Medya Dağıtım, Feza Gazetecilik, NT, Işık Yayın ve Zaman isimli şirketlerle irtibatının bulunduğuna ilişkin tespit ve Zaman gazetesi abonesi olduğu yönündeki tanık beyanı delil olarak değerlendirilmiştir.
15. Başvurucunun istinaf talebi, Adana Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesinin 27/11/2019 tarihli kararı ile esastan reddedilmiştir.
16. Başvurucu müdafii 28/12/2019 tarihli temyiz dilekçesinde -diğerlerinin yanı sıra- tanık beyanlarının talimatla alındığını, tanıklarla yüzleştirme yapılmadığını belirterek kararın bozulmasını talep etmiştir.
17. Yargıtay 16. Ceza Dairesince yapılan inceleme neticesinde 7/9/2020 tarihinde hükmün onanmasınakarar verilmiştir.
18. Başvuru 20/11/2020 tarihinde yapılmıştır.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
19. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun "Silâhlı örgüt" kenar başlıklı 314. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"(1) Bu kısmın dördüncü ve beşinci bölümlerinde yer alan suçları işlemek amacıyla, silahlı örgüt kuran veya yöneten kişi, on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Birinci fıkrada tanımlanan örgüte üye olanlara, beş yıldan on yıla kadar hapis cezası verilir.
..."
20. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “Tanık ve bilirkişinin naiple veya istinabe yoluyla dinlenilmeleri" kenar başlıklı 180. maddesinin (5) numaralı fıkrası şöyledir:
"Yukarıdaki fıkralar içeriğine göre tanık veya bilirkişinin aynı anda görüntülü ve sesli iletişim tekniğinin kullanılması suretiyle dinlenebilmeleri olanağının varlığı hâlinde bu yöntem uygulanarak ifade alınır. Buna olanak verecek teknik donanımın kurulmasına ve kullanılmasına ilişkin esas ve usuller yönetmelikte gösterilir."
21. 5271 sayılı Kanun’un “Doğrudan soru yöneltme” kenar başlıklı 201. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Cumhuriyet savcısı, müdafi veya vekil sıfatıyla duruşmaya katılan avukat; sanığa, katılana, tanıklara, bilirkişilere ve duruşmaya çağrılmış diğer kişilere, duruşma disiplinine uygun olarak doğrudan soru yöneltebilirler. Sanık ve katılan da mahkeme başkanı veya hâkim aracılığı ile soru yöneltebilir. Yöneltilen soruya itiraz edildiğinde sorunun yöneltilmesinin gerekip gerekmediğine, mahkeme başkanı karar verir. Gerektiğinde ilgililer yeniden soru sorabilir.”
22. 5271 sayılı Kanun’un “Delillerin ortaya konulması ve reddi” kenar başlıklı 206. maddesinin (3) numaralı fıkrası şöyledir:
“Cumhuriyet savcısı ile sanık veya müdafii birlikte rıza gösterirlerse, tanığın dinlenmesinden veya başka herhangi bir delilin ortaya konulmasından vazgeçilebilir.”
23. 5271 sayılı Kanun’un “Duruşmada anlatılması zorunlu belge ve tutanaklar” kenar başlıklı 209. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“ Naip veya istinabe yoluyla sorgusu yapılan sanığa ait sorgu tutanakları, naip veya istinabe yoluyla dinlenen tanığın ifade tutanakları ile muayene ve keşif tutanakları gibi delil olarak kullanılacak belgeler ve diğer yazılar, adlî sicil özetleri ve sanığın kişisel ve ekonomik durumuna ilişkin bilgilerin yer aldığı belgeler, duruşmada anlatılır.”
24. 5271 sayılı Kanun’un “Duruşmada okunmayacak belgeler” kenar başlıklı 210. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Olayın delili, bir tanığın açıklamalarından ibaret ise, bu tanık duruşmada mutlaka dinlenir. Daha önce yapılan dinleme sırasında düzenlenmiş tutanağın veya yazılı bir açıklamanın okunması dinleme yerine geçemez.”
25. 5271 sayılı Kanun’un “Delilleri takdir yetkisi” kenar başlıklı 217. maddesi şöyledir:
“(1) Hâkim, kararını ancak duruşmaya getirilmiş ve huzurunda tartışılmış delillere dayandırabilir. Bu deliller hâkimin vicdanî kanaatiyle serbestçe takdir edilir.
(2) Yüklenen suç, hukuka uygun bir şekilde elde edilmiş her türlü delille ispat edilebilir.”
B. Uluslararası Hukuk
26. Tanık sorgulama hakkı yönünden ilgili uluslararası hukuk için bkz. Nurcan Gülabi, B. No: 2015/15355, 23/5/2018, §§ 24-27.
27. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) duruşmada hazır bulunmayan tanıkların beyanlarının delil olarak kullanılmasının yargılamanın adilliğini zedeleyip zedelemediğini tespit etmek amacıyla uyguladığı üç aşamalı teste ilişkin ilkeleri Faysal Pamuk/Türkiye (B. No: 430/13, 18/1/2022) kararında istinabe yoluyla dinlenen tanıklar yönünden de tekrarlamıştır. Karara konu olayda silahlı terör örgütüne üye olma suçundan mahkȗm edilen başvurucu hakkındaki suçlayıcı anlatımları mahkȗmiyet gerekçesinde büyük ölçüde delil olarak kullanılan tanıklar, yer itibarıyla yetkili mahkemenin yargı çevresi dışında ikamet etmektedir. Mahkeme, bu tanıkların beyanlarını istinabe yoluyla almıştır. AİHM, tanıkların beyanlarının ikamet etmekte oldukları yer mahkemelerince istinabe yoluyla alınmasına ilişkin uygulamanın 5271 sayılı Kanun'un 180. maddesinden kaynaklandığını tespit ettikten sonra bu yöntemin tanıkların duruşmada hazır bulunmamasına geçerli bir neden teşkil edip etmediğini değerlendirmiştir (Faysal Pamuk/Türkiye, §§ 53-62). Buna göre yargılamayı yürüten mahkemece tanıkların duruşmada hazır edilmemelerine gerekçe olarak tanıkların farklı şehirlerde ikamet ettikleri hususuna dayanılmasının esnek olmayan ve mekanik bir yaklaşım olduğuna dikkat çekmiştir. Nitekim AİHM'e göre bu uygulama tanıkların duruşmada hazır edilmemesi için geçerli nedenler olup olmadığı sorusunun bireysel değerlendirmesine engel olmakta ve tanıkların duruşmaya katılımını sağlamak için her türlü makul çabayı göstermeye yönelik görevlerinden derece mahkemelerini muaf tutuyor gibi görünmektedir (Faysal Pamuk/Türkiye, § 55).
28. AİHM; Faysal Pamuk/Türkiye kararında başvurucu hakkındaki tanık beyanlarının hükme ulaşılması noktasında belirleyici delil olarak kabul edildiğini tespit ettikten sonra tanıkların duruşmada hazır edilmemesi nedeniyle savunma makamının maruz kaldığı zorlukları telafi eden dengeleyici güvencelerin mevcut olup olmadığını ele almıştır (Faysal Pamuk/Türkiye, §§ 59-62). Bu bağlamda yaptığı değerlendirmede AİHM, 5271 sayılı Kanun'un 180. maddesinin (2) numaralı fıkrasının ikamet adresinin yargılamayı yürüten mahkemenin yargı çevresi dışında olmasından dolayı duruşmaya getirilmesi zor olan tanıklar hakkında olmasına rağmen yargılamayı yürüten mahkemenin kararında bu önemli gereklilik hususunda sessiz kalındığına dikkat çekmiştir. Benzer şekilde anılan Kanun'un 180. maddesinin (5) numaralı fıkrasında yargılamayı yürüten mahkemenin yargı çevresi dışındaki tanıkların aynı anda görüntülü ve sesli iletişim tekniğinin kullanılması suretiyle dinlenebilmeleri olanağının varlığı hâlinde bu yöntem uygulanarak ifade alınabileceği öngörüldüğü hâlde yargılamayı yürüten mahkemenin bu yöntemi de dikkate almadığının altı çizilmiştir. Öte yandan yargılamayı yürüten mahkemenin bu yönetimi kullanmasına engel teşkil eden herhangi bir gerekçe sunmadığı da vurgulanmıştır. Bu nedenle AİHM, yargılamayı yürüten mahkemenin hazır bulunmayan tanıklardan delil elde etmek için alternatif tedbirleri araştırmadığı sonucuna varmıştır (Faysal Pamuk/Türkiye, §§ 63-67).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
29. Anayasa Mahkemesinin 11/5/2023 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
30. Başvurucu, Mahkemece beyanları mahkûmiyete belirleyici ölçüde esas alınan tanıkların duruşmada dinlenmeyerek kendisine tanıklara soru sorma imkânının tanınmadığını, bu suretle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş; ihlalin tespiti, yargılamanın yenilenmesi ile tazminat talebinde bulunmuştur.
31. Bakanlık görüşünde;
i. Başvurucunun şikâyetlerinin esas itibarıyla yargılamanın sonucuna, delillerin değerlendirilmesine, hukuk kurallarının yorumuna ve uygulanmasına ilişkin olduğu, Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasına göre kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği hususu Anayasa Mahkemesinin dikkatine sunulmuştur.
ii. Yargılama sırasında Mahkemece tanık ifadelerin başvurucuya okunduğu ve başvurucunun bu beyanlara karşı savunmalarını dile getirebildiği belirtilmiştir.
B. Değerlendirme
32. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun iddiaları adil yargılanma hakkı kapsamındaki tanık sorgulama hakkı yönünden incelenmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
33. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan adil yargılanma hakkı kapsamındaki tanık sorgulama hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Genel İlkeler
34. Anayasa Mahkemesi, birçok kararında tanık kavramını sanığa isnat edilen fiil hakkında bilgi veren herhangi bir kişi şeklinde özerk olarak yorumlamış ve tanık sorgulama hakkı ile ilgili ilkeleri belirlemiştir (Atila Oğuz Boyalı, B. No: 2013/99, 20/3/2014; Selçuk Demir, B. No: 2014/9783, 22/1/2015; AZ. M., B. No: 2013/560, 16/4/2015; Baran Karadağ, B. No: 2014/12906, 7/5/2015; Orhan Güleryüz, B. No: 2019/30221, 28/12/2021). Buna göre bir ceza yargılamasında sanığın aleyhine olan tanıkları sorguya çekme veya çektirme hakkı vardır. Hakkında gerçekleştirilen ceza yargılaması sürecinde sanığın tanıklara soru yöneltebilmesi, onlarla yüzleşebilmesi ve tanıkların beyanlarının doğruluğunu sınama imkânına sahip olması adil bir yargılamanın yapılabilmesi bakımından gereklidir (AZ. M., § 55). Diğer yandan bir mahkûmiyet -sadece veya belirleyici ölçüde- sanığın soruşturma veya yargılama aşamasında sorgulama veya sorgulatma imkânı bulamadığı bir kimse tarafından verilen ifadelere dayandırılmış ve dengeleyici güvenceler sağlayan bir usul öngörülmemiş ise sanığın hakları Anayasa'nın 36. maddesindeki güvencelerle bağdaşmayacak ölçüde kısıtlanmış olur (Orhan Güleryüz, § 35).
35. Anayasa Mahkemesi tanık sorgulama hakkıyla ilgili olarak verdiği kararlarında somut bir yargılama öncesinde veya haricinde elde edilen tanık beyanlarının delil olarak kabulünün yargılamanın adilliğine zarar verip vermediğini değerlendirmek için üç aşamalı bir test uygulanması gerektiğini ifade etmektedir. Buna göre ilk olarak tanığın mahkemede hazır edilmemesi geçerli bir nedenin mevcudiyetine dayanmalıdır. İkinci olarak sanığın sorgulama veya sorgulatma imkânı bulamadığı tanığın verdiği beyanın mahkûmiyetin dayandığı tek veya belirleyici delil olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir. Sorgulama veya sorgulatma imkânı tanınmayan tanığın beyanının tek veya belirleyici delil olduğunun tespit edilmesi durumunda ise üçüncü aşama olarak savunma tarafının maruz kaldığı bu zorlukların telafi edilmesi amacıyla yeterli düzeyde karşı dengeleyici güvenceler sağlayan bir usulün yürütülüp yürütülmediği ortaya konulmalıdır (bazı değişikliklerle birlikte bkz. Abdurrahim Balur, B. No: 2013/5467, 7/1/2016, § 80; Onur Urbay, B. No: 2014/6222, 6/3/2019, §§ 36, 40; Zekeriya Sevim, B. No: 2018/18989, 16/6/2021, §§ 44, 51). Bu kapsamda, hükme ulaşılırken sorgulanmamış tanık beyanını destekleyen başka doğrulayıcı delillere dayanılması telafi edici güvencelerden biri olarak kabul edilebilir (Orhan Güleryüz, § 39). Sorgulanmayan tanığın beyanının güvenilirliğinin ve doğruluğunun saptanması amacıyla savunma tarafına sağlanabilecek bir diğer telafi edici güvence, sanığa olayın kendi versiyonunu anlatma ve delillerini sunma imkânının tanınmasıdır (Orhan Güleryüz, § 40).
b. İlkelerin Olaya Uygulanması
36. Mahkeme, mahkûmiyet kararında sanığın (başvurucunun) duruşmada sorgulamadığı tanıkların beyanlarına dayanmıştır. Gerekçeli karardan, duruşmada sorgulama imkânı verilmeyen tanıklar A.Ç., M.Ç., V.M. ve E.Y.nin başvurucunun örgüt hiyerarşisinde2015 yılına kadar Erdemli ilçesinde Abdullah kod adıyla üniversite mesulü olarak görev yaptığı yönündeki beyanlarının hükme esas alındığı anlaşılmıştır (bkz. § 14). Gerekçeli kararda, anılan tanıkların savunmanın da hazır bulunduğu bir celsede dinlenmemesine ilişkin olarak geçerli nedene yer verilmemiştir. Ancak böyle bir nedenin gösterilmemiş olması, tanık sorgulama hakkının ihlal edildiğinin kabul edilmesi için yeterli değildir. Tanık sorgulama hakkına ilişkin yukarıda belirtilen testin diğer aşamalarının da değerlendirilmesi gerekir.
37. Somut olayda Mahkeme, tanık beyanlarının yanı sıra FETÖ/PDY ile iltisaklı olduğu gerekçesiyle KHK ile kapatılan bir şirkette başvurucunun sigorta kaydının olduğuna ilişkin tespite veörgüte müzahir bazı basın yayın kuruluşları ile irtibatının bulunduğuna dair HTS kayıtlarına delil olarak dayanmıştır. Bununla birlikte Mahkeme söz konusu delilleri başvurucunun örgüt üyesi olduğuna ilişkin kabulü ve kastını kuvvetlendiren deliller olarak değerlendirdiğini gerekçeli kararında vurgulamıştır. Buna göre duruşmada dinlenmeyen tanıkların beyanlarının mahkûmiyet kararına götüren tek olmasa da belirleyici delil olduğunun kabul edilmesi gerekmektedir.
38. Yargılama sürecinde başvurucuya olayları kendi bakış açısına göre anlatma ve delillerini sunma imkânı tanınmıştır. Buna ek olarak hükme ulaşılırken sorgulanmamış tanığın beyanı dışında başka delillere de dayanılmıştır. Ancak Mahkemenin yargı çevresi dışındaki tanıkları başvurucunun da onlara soru sormasına imkân sağlayacak şekilde Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) gibi vasıtalarla neden dinlemediğine ya da tanıkların istinabe olunan Mahkemede dinlenirken başvurucunun haberdar edilip edilmediğine ilişkin bir bilgi ve belgeye ulaşılamamıştır. Tanıkların istinabe mahkemelerince alınmış yazılı beyanları duruşmada okunmuş ise de başvurucu, tanıkların beyanlarının tespiti sırasında hazır bulunmadığından ses ve görüntü nakli yoluyla da olsa onları sorgulayamamış; sorulan sorulara verdikleri cevaplar hakkında izlenim edinme fırsatı elde edememiştir. Bu yüzden tanıkların tepkileri konusunda Mahkemenin dikkati çekilememiş, tanıkların beyanlarının doğruluğu ve güvenilirliği test edilememiştir. Mahkeme de tanıklar beyanda bulunurken tepkileriyle ilgili olarak izlenim edinememiştir. Sonuç olarak doğruluğu ve güvenilirliği test edilmemiş tanığın beyanları belirleyici ölçüde hükme esas alındığı hâlde savunmanın karşılaştığı zorlukları telafi edecek karşı dengeleyici güvenceler sağlanmamıştır. Bu bağlamda tanıkların duruşmada veya SEGBİS yoluyla dinlenmemesinin bir bütün olarak yargılamanın hakkaniyetini zedelediği sonucuna ulaşılmıştır.
39. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki tanık sorgulama hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
40. Belirtilmelidir ki suçlu-suçsuz kararı vermek ya da daha hafif veya ağır ceza belirlemek de Anayasa Mahkemesinin görevi değildir (bazı değişikliklerle birlikte bkz. Ruhşen Mahmutoğlu, B. No: 2015/22, 15/1/2020, § 67). Belirli bir davaya ilişkin olarak delilleri değerlendirme ve gösterilen delilin davayla ilgili olup olmadığına karar verme yetkisi kural olarak yargılamayı yürüten derece mahkemelerine aittir (Orhan Kılıç [GK], B. No: 2014/4704, 1/2/2018, § 44). Bu bağlamda somut olayda başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olup olmadığı yönünde karar vermek Anayasa Mahkemesinin görevi değildir. Anayasa Mahkemesince verilen ihlal kararı, sanığın beraat ettiği anlamına gelmediği gibi ihlal kararının gereklerinin yerine getirilmesi amacıyla yapılacak yeniden yargılama neticesinde sanık hakkında mutlaka beraat kararı verilmesi gerektiği anlamına da gelmemektedir. İhlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemler yerine getirildikten sonra yapılacak değerlendirmede delillerin takdir biçimine göre mahkemenin benzer veya farklı bir sonuca varması mümkündür.
41. Tanık sorgulama hakkı tanığın yargılama evrelerindeki beyanlarının delil değeriyle ilgili bir derecelendirme yapılmasını güvence altına almamaktadır. Diğer birifadeyle bu hak, tanığın duruşmadaki beyanlarına üstünlük tanınması gerektiği yönünde bir güvence içermemektedir. Savunmaya duruşmada tanığı sorgulama fırsatı tanındığı ve sanığın diğer haklarına saygı gösterildiği sürece tanığın yargılama evresindeki beyanlarının hangisine itibar edileceği meselesi karar veren mahkemenin takdirindedir (bazı değişikliklerle birlikte bkz. Musa Yılmaz Acar, B.No:2013/1664, 16/7/2014,§ 53).
Basri BAĞCI bu görüşe katılmamıştır.
C. Giderim Yönünden
42. Başvurucu; ihlal tespiti ile yeniden yargılama yapılmasını, maddi ve manevi tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.
43. Tespit edilen ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına ilişkin usul ve esaslar 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinde yer almaktadır.
44. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü yeniden yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar için bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).
45. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılamanın yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Tanık sorgulama hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
B. Anayasa'nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkı kapsamındaki tanık sorgulama hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE Basri BAĞCI'nın karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
C. Kararın bir örneğinin tanık sorgulama hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Mersin 9. Ağır Ceza Mahkemesine (E.2018/237, K.2019/44) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucunun tazminat taleplerinin REDDİNE,
E. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 11/5/2023 tarihinde karar verildi.
KARŞIOY GEREKÇESİ
2020/5651 Bireysel Başvuru Numaralı dosyada yer alan karşı oyda belirtilen gerekçeler çerçevesinde çoğunluğun ihlal yönündeki görüşüne iştirak edilmemiştir.
Üye