logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Sırri Yeni [2.B.], B. No: 2017/34153, 24/5/2023, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

SIRRİ YENİ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2017/34153)

 

Karar Tarihi: 24/5/2023

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

M. Emin KUZ

 

 

Yıldız SEFERİNOĞLU

 

 

Basri BAĞCI

 

 

Kenan YAŞAR

Raportör

:

Ayşe Didem ÖZDEMİR AKCA

Başvurucu

:

Sırri YENİ

Vekili

:

Av. Abdullah ZEYTUN

 

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru, Diyarbakır'da yapılan önleme araması sırasında güvenlik kuvvetlerinin güç kullanımı neticesinde bir ölümün meydana gelmesi ile ilgili olarak etkili bir ceza soruşturması yürütülmemesi nedeniyle yaşam hakkının ve bu hak ile bağlantılı olarak eşitlik ilkesinin, bir yakının öldürülmesinden duyulan üzüntü nedeniyle de özel hayata saygı hakkı ile kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkindir.

2. Olayların arka planı yönünden PKK/KCK Terör Örgütü, Çözüm Süreci ve 6-7 Ekim Olayları ile ilgili açıklamalara Gazal Kolanç ve diğerleri [GK] (B. No: 2017/37897, 5/7/2022, §§ 16-28) kararında yer verilmiştir.

3. Türkiye, 2015 yılı Temmuz ayından itibaren giderek yoğunlaşan terör saldırılarına maruz kalmıştır. Tırmanan terör saldırılarını PKK/KCK terör örgütünün öz yönetim ilanları izlemiştir. Öz yönetim ilan edilen bölgelerde Öz Savunma Birlikleri (ÖSB) adı altında silahlı gruplar oluşturan PKK terör örgütü, bu gruplar ve YDG-H (Yurtsever Devrimci Gençlik Hareketi) eliyle yollara barikat kurma, hendek kazma ve tünel açma gibi eylemlerde bulunmuştur (Gazal Kolanç ve diğerleri [GK], §§ 25-27). Öz yönetim ilan ettiği tüm bölgelerde benzer bir strateji ile barikat ve hendeklere patlayıcı döşeyen, yolları patlayıcı düzenek kurmak suretiyle tuzaklayan ve karargâh olarak kullandığı binaları tünel kazarak birbirine bağlayan örgüt, bu şekilde ulaşımı engellediği bölgelerde güvenlik güçleri ve sivilleri hedef alan saldırılar düzenlemiştir. Yollar, köprüler, okul ve hastaneler dâhil kamu binaları, ambulanslar dâhil kamuya ve özel kişilere ait araç ve eşyaların terör saldırılarına maruz kalması, bir kısmının tahrip edilmesi neticesi eğitim, sağlık ve ulaşım gibi temel kamu hizmetlerine erişim durma noktasına gelmiştir (Cizre Devlet Hastanesine roketatar ve uzun namlulu silahlar kullanılarak yapılan terör saldırıları ile Cizre ilçesinde terör örgütü mensupları tarafından gerçekleştirilen saldırılar, oluşturulan hendek ve barikatlarla ilgili arka plan bilgisi için ayrıca bkz. Naile Bülbül, B. No: 2018/11016, 2/2/2022, § 24; Emine Gerez ve diğerleri, B. No: 2018/37620, 2/2/2022, § 33).

4. Bu gelişmelerin ardından öz yönetim ilan edilen bölgelerde terörle mücadele için geniş çaplı operasyonlar başlatılmıştır. Terör saldırıları ve devamında kamu düzeninin yeniden tesisi için yapılan güvenlik operasyonlarında yüzlerce güvenlik görevlisi şehit olmuş, binlercesi yaralanmıştır (anılan olaylar ile ilgili açıklamalar için ayrıca bkz. Ayşe Çelik, B. No: 2017/36722, 9/5/2019, §§ 10-13). Terörle mücadele operasyonlarının düzenlendiği bazı yerlerde ise sokağa çıkma yasakları uygulanmıştır. Bu kapsamda Şırnak Valiliği Cizre ilçesinde ilk olarak 4/9/2015 tarihinden itibaren terör örgütü mensuplarının etkisiz hâle getirilmesi, mayın ve patlayıcılarla tuzaklanmış barikat ve hendeklerin bertaraf edilmesi, vatandaşların can, mal güvenliğinin ve kamu düzeninin sağlanması amacıyla sokağa çıkma yasağı ilan edildiğini açıklamıştır. Cizre'de bu tarihten itibaren çeşitli defalar kaldırılıp yeniden uygulamaya konulan ve uygulama saatleri değiştirilen sokağa çıkma yasağı 10/4/2017 tarihinde tamamen kaldırılmıştır (Gazal Kolanç ve diğerleri [GK], §§ 28).

5. Başvurucunun oğlu C.Y. ile M.M. ve S.D., 24/12/2015 tarihinde Diyarbakır'da güvenlik güçleri ile girdikleri silahlı çatışmada hayatlarını kaybetmiştir.

6. Başvurucuya göre oğlu sağ olarak yakalandığı hâlde polisler tarafından “dur” ihtarı yapılmaksızın ve hedef gözetilmek suretiyle ateş edilerek öldürülmüştür. Olay sonrasında başvurucunun oğlu ve ölen diğer iki kişiden elde edilen svaplarda atış izine rastlanmaması olayda ölenlerin silah kullanmadıklarını göstermektedir. Bunun gibi olayda maktullerin elleri arkada kelepçelenmiş olmaları sağ olarak yakalandıktan sonra öldürüldüklerini göstermektedir. Olayda kolluk görevlilerinin öldürücü müdahalesini gerektiren bir zorunluluk hâli bulunmamaktadır. Başvurucunun oğlu orantısız ve öldürücü güç kullanılarak keyfî, kasıtlı ve planlı biçimde ateşli silah ile öldürülmüştür, sağ olarak yakalanması mümkün iken olası risklerin en aza indirilmesi için gerekli tedbirlerin alınmaması nedeniyle yaşamı koruma yükümlülüğü yerine getirilmemiştir. Keza olay sonrasında başlatılan ceza soruşturması da etkili biçimde yürütülmemiştir.

7. Kolluk görevlileri tarafından 24/12/2015 tarihinde düzenlenen olay tutanağında önleme araması yapıldığı sırada üç şüpheli şahsın fark edildiği, şahısların dur ihtarı yapıldığı hâlde durmadıkları ve silahlarını çıkartarak doğrulttukları, şahıslardan birinin “el bombasını at” diyerek bağırması üzerine önce havaya uyarı atışı yapıldığı, sonrasında ise iki şahsın vurulduğu, kaçan diğer şahsın silahını doğrulttuğu ve cebindeki el bombasını çıkartmaya çalıştığı sırada vurulduğu, vurulan şahıslardan birinin elini kolunu oynatması üzerine bomba taşımasından şüphelenilerek şahsa kelepçe takıldığı belirtilmiştir.

8. Kolluk görevlileri tarafından 24/12/2015 tarihinde düzenlenen tutanağın ilgili kısmında olay günü saat 15.45 sıralarında yapılan anons üzerine olay yerine gidildiği, yaralanan üç kişiyi olay yerine getiren beyaz renkli aracın eski hal tarafına kaçtığının öğrenilmesi üzerine aracın aranmaya başlandığı, saat 16.45 sıralarında aracın ve içindeki U.T., H.S. ve K.D. isimli kişilerin yakalandığı belirtilmiştir.

9. Kriminal Polis Laboratuvarı Daire Başkanlığının 24/12/2015 tarihli “Olay Yeri İnceleme Raporu Formu”nun ilgili kısmında olay yerine bomba imha uzmanları ile gidildiğinde üç erkek şahsın cesedi ve üç tabanca ile cesetlerin birinin üzerinden çıkan bir adet F1 model savunma tipi bombanın görülerek kayıt altına alındığı ve olay yeri inceleme işlemlerinin yapıldığı belirtilmiştir.

10. Başvuruya konu olay nedeniyle Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı (Başsavcılık) tarafından başlatılan ceza soruşturması kapsamında 24/12/2015 tarihinde düzenlenen Ölü Muayene ve Otopsi Tutanağında bilirkişi adli tıp uzmanı hekim tarafından kimliği belirsiz 2 No.lu erkek cesedi olarak adlandırılan ceset üzerinde yapılan ölü muayene ve otopsi işlemleri neticesinde “elde edilen bulgulara göre kişinin vücuduna isabet eden ateşli silah mermi çekirdeğinin müstakilen öldürücü nitelikte olduğu, atış mesafesinin tayini için atış elbiseli bölgeye isabet ettiğinden elbiselerin tetkiki gerektiği, cesetten mermi çekirdeği elde edilmediği, kişinin ölümünün ateşli silah mermi çekirdeği yaralanmasına bağlı kot kırıkları ile birlikte iç organ yaralanması ve iç kanama sonucu meydana geldiği” kanaati bildirilmiştir.

11. Başsavcılık tarafından 25/12/2015 tarihinde yapılan kimlik tespiti işlemiyle ölü muayene ve otopsi işlemi gerçekleştirilen ve parmak izi incelemesinde C.Y.ye ait olduğu belirlenen cesedin defin ruhsatı düzenlenerek başvurucu Sırri Yeni'ye teslimine karar verilmiştir.

12. Başsavcılıkça başlatılan soruşturma kapsamında görgü tanıkları tarafından olay yerinde bulundukları belirtilen ve kolluk görevlilerince yapılan takip neticesinde yakalanan (K.D., U.T., ve H.S. isimli) üç kişiden biri olan U.T. Diyarbakır Terörle Mücadele Şube Müdürlüğünde (TEM Şube Müdürlüğü) 27/12/2015 tarihinde şüpheli sıfatıyla alınan ifadesinde özet olarak terör örgütü ile bağlantısının bulunmadığını, ölü ele geçirilen kişileri tanımadığını, aynı araç içinde yakalanan K.D.nin halasının oğlu ve H.S.nin uzaktan akrabası olduğunu, ölen kişiler üzerinde bulunan dokümanlarda telefon numarasının neden yazılı olduğunu bilmediğini beyan etmiştir.

13. Her iki olay bakımından ayrı ayrı yürütülen soruşturmalar birleştirilmiş olup 29/12/2015 tarihinde Diyarbakır 4. Sulh Ceza Hâkimliği tarafından araçla kaçtıktan sonra yakalanan kişiler yönünden iletişimin tespitine ve karar gereği yapılan işlemlerin gizli tutulmasına karar verilmiştir.

14. Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü Bomba İmha ve İnceleme Şube Müdürlüğünün 17/1/2016 tarihli imha raporunda, Cumhuriyet savcısının imha kararı üzerine geçici olarak muhafaza altında bulunan bir adet patlamamış F1 savunma tipi el bombası 17/1/2016 tarihinde gerekli çevre emniyeti ve güvenlik tedbirleri alındıktan sonra uygun olarak patlatıldığında emsallerine eş değerde patladığının görüldüğü, çalışmaların fotoğraf çekimi yapılarak kayıt altına alındığı tespit edilmiştir.

15. Diyarbakır Emniyet Müdürlüğünün 1/2/2016 tarihli tutanağında 24/12/2015 günü S.D., C.Y. ve M.M.nin ölümü ile sonuçlanan olayda olay yerinde ve olaya müdahale eden araçlarda kamera bulunmadığı tespit edilmiştir.

16. Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü Bomba İmha ve İnceleme Şube Müdürlüğünün 3/2/2016 tarihli inceleme raporunda, “24/12/2015 tarihinde saat 15.10 sıralarında Diyarbakır Yenişehir İlçesi Şehitlik Mahallesi 262. Sokak üzerinde, TEM Şube Müdürlüğü ekiplerine karşı silahlı saldırı gerçekleştirildiği ve çıkan çatışmada 3 şahsın etkisiz hale getirildiği, saat 15.25 sıralarında, bahse konu adrese intikal edildiğinde belirtilen yerde üç ölü terörist olduğu, birinin üzerinde 1 adet F-1 model savunma tipi el bombası olduğu tespit edildiği, ayrıca bahse konu olayda ölü teröristlerin üzerinde 3 adet tabanca ve 4 adet dolu tabanca şarjörü, uzun namlulu silaha ait fişekler ve tabanca mermileri olduğunun görüldüğü, el bombasının askeri amaçlar için fabrikasyon olarak üretilen Rus menşeili, parça ve basınç etkili savunma tipi F-1 model el bombası olduğu, patlaması halinde canlılar üzerinde öldürücü ve yaralayıcı, cansızlar üzerinde yakıcı, yıkıcı ve tahrip edici özelliklere sahip olduğu” tespit edilmiştir.

17. Başsavcılık tarafından maktullerin üzerinden elde edilen materyallerde parmak izi bulunduğu tespit edilen M.F., şüpheli sıfatıyla 4/7/2016 tarihinde alınan ifadesinde özet olarak uyuşturucu esrar maddesi kullanıcısı olduğunu, Bağlar ilçesi Kelebek Parkı'nda uyuşturucu esrar maddesi kullanırken Sur operasyonları esnasında öldürülen üç örgüt mensubunun yanına geldiğini ve kendilerine eşlik etmesini aksi takdirde kardeşlerine ve ailesine zarar vereceklerini söylediklerini, bu kişilere iki gün eşlik ettiğini, bu sürede herhangi bir eyleme katılmadığını, Benusen'de bulunan harabe bir evde üç örgüt mensubu ve kendisi gibi eşlik etmeye zorladıkları tanımadığı iki kişi ile birlikte kaldığını, evde kaldığı sürede tehdit edilip dövüldüğünü, cep telefonunun üç örgüt mensubu tarafından kullanıldığını, bu kişilerin örgüt adına eylem ve faaliyette bulunacak özel ve büyük bir tim kurmak istediklerini söylediklerini, cebir ve şiddet ile bu kişilere eşlik etmek zorunda kaldığını, terör örgütüyle ilgisinin bulunmadığını, terör örgütü mensuplarının vurulmadan önce üzerinden çıkan not defterini vererek yazılı şahısları aramasını ve “Baran sizi bekliyor” demesini istediklerini, not defterini eline alıp söyleneni yaptığını, parmak izinin bu sebeple çıktığını, not defterinde kendi numarasının da bulunduğunu, ankesörlü telefondan arayarak kendisine ulaştıklarını belirtmiştir.

18. Başsavcılık tarafından 14/11/2016 tarihinde başvurucunun oğlu C.Y. ile S.D. ve M.M.nin öldüğü olayda operasyonda görevli kolluk görevlileri hakkında kasten öldürme suçundan ek kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:

 “...24.12.2015 günü TEM Şube Müdürlüğüne bağlı 2.. ve 2.. Kod Nolu zırhlı ekipler tarafından belirtilen kapanma noktalarında görev alan güvenlik güçlerinin güvenliğinin sağlanması ve surlar çevresinde bulunan şüpheli şahıslar üzerinde, Diyarbakır 5. Sulh Ceza Hakimliğinin 21.12.2015 tarih ve 2015/1932 Değişik İş sayılı Önleme Arama Kararına istinaden çalışma yapıldığı esnada Saat:15.15 sıralarında İlimiz Yenişehir İlçesi Şehitlik Mahallesi 261 Sokak üzerinde Turistik Caddesi ile Şehitlik Mahallesi 261 sokağı birbirine yaya olarak bağlayan Surların bir kısmının açık olduğu (halk arasına Simar Deliği olarak adlandırılan) yerde durumundan şüphelenilen 3 şahsın kontrol edilmesi amacıyla araç ile belirtilen noktaya yaklaşıldığı esnada şahıslar kolluk görevlilerini fark etmişler, araçlardan inen kolluk görevlilerince bu esnada şahıslara yönelik duyabilecekleri ses tonuyla, “DUR POLİS” şeklinde uyarıda bulunulmuş, şahıslar bu uyarıya rağmen durmayarak üzerinde bulunan silahları çekerek görevlilere doğrultarak silah kullanmaya çalışmaları ve içlerinden bir tanesinin yüksek sesle EL BOMBASINI AT şeklinde bağırması üzerine ekip otosuna zimmetli AK-47 Kaleşnikof marka uzun namlulu tüfek ile ilk önce havaya doğru uyarı atışı yapılmış ancak şahısların eylemlerine devam etmesi üzerine uzun namlulu silah ile iki şahıs (2) vurularak etkisiz hale getirilmişlerdir.

Etkisiz hale getirilen şahsın el bombası at diye bağırdığı 3. Şahsın Benusen deresi olarak adlandırılan istikamete doğru (İlimiz Yenişehir İlçesi Şehitlik Mahallesi 262 sokak istikametine doğru) elinde silah ile koşarak kaçtığı görülmüş, kaçan şahsa görevli tarafından yine “DUR KAÇMA POLİS, TESLİM OL” şeklinde duyabileceği ses tonu ile uyarıda bulunulmasına rağmen, kaçan şahıs uyarılara aldırış etmeyerek arkasından gelen görevlilere yönelik silahı doğrultarak ateş edeceği ve cebinde bulunan el bombasını çıkarmaya çalıştığı esnada vurularak etkisiz hale getirilmiştir.

Etkisiz hale getirilen üçüncü şahsın montunun sağ cebinde mandal kısmı dışardan pim kısmı görülen el bombası olduğu görülmesi ve kollukça ilk yapılmış olan müdahalede içlerinden bir tanesinin el bombasını at şeklinde bağırması üzerine diğer 2 şahsın yanında bulunan görevlilerin duyabileceği şekilde ” Bu şahsın cebinde el bombası var, diğerlerinin üzerin de de bomba olabilir. Şahısları kontrolünüzde tutun” şeklinde uyarı yapılarak, telsiz marifeti ile Haber merkezine hitaben “Şehitlik 262 sokak içerisinde silahlı şahıslar ile çatışmaya girildiği, yaralıların olduğu, çok sayıda Ambulans ve takviye ekip gelmesi” şeklinde anons edilerek, olay yerine derhal ambulans sevkinin sağlanması istenilmiştir.

Görevliler tarafından 261 sokak üzerinde etkisiz hale getirilen 2 şahıstan, ellerini ve kollarını oynatan hareketli şahsa üzerinde bomba olma ihtimali göz önünde bulundurularak, olası bombayı şahsın kendisine ve görevlilere karşı kullanamaması amacıyla 112 görevlileri olay yerine intikal edinceye kadar şahıs bir eline kelepçe takılmak suretiyle kontrol altına alınmıştır.

Ambulans ve takviye ekiplerin gelmesi beklenirken, olay yerinde görevlilerce çevre emniyeti alınmaya çalışıldığı esnada Benusen deresi tarafından olayın gerçekleştiği bölgeye doğru silah sesleri gelmesi üzerine, görevlilerce havaya yönelik uyarı atışları yapılmıştır.

Takviye ekiplerin gelmesi ile olay yeri ve çevresinin güvenliği sağlanmış, Bomba İmha ve İnceleme Şube Müdürlüğü görevlileri tarafından şahısların üzerinde gerekli kontroller yapılmış, Şehitlik 262 sokak üzerinde etkisiz hale getirilen şahsın montunun sağ cebinde (1) adet Savunma tipi el bombası olduğu tespit edilmiş, diğer 2 şahsın üzerinde herhangi patlayıcı madde, tuzaklama vs. olmadığının anlaşılması üzerine şahsa kontrol amaçlı takılan kelepçe çıkartılmıştır. Olay yerine intikal eden 112 personeli tarafından yapılan kontrollerde 3 şahsında EKS olduğu anlaşılmış, konu ile ilgili olarak Nöbetçi Cumhuriyet Savcısına bilgi verilmiş, Cumhuriyet Savcısının güvenlik nedeniyle olay yerine gelemeyeceğini, cenazelerini Eğitim Araştırma Hastanesine intikal ettirmeleri olay yeri ve çevresinde gerekli incelemelerin yapılması şeklideki talimatı doğrultusunda,

Eks olan 3 şahıs ambulans ile otopsi işlemleri için İlimiz Gazi Yaşargil Eğitim ve Araştırma Hastanesine intikali sağlanmıştır.

Maktul Şüpheliler Açısından; Olayda eks olan 3 şahsın yukarıda açık kimliği yazılı maktul şüpheliler S.D., C.Y. ve M.M. olduğu, Diyarbakır ilinde devam etmekte olan operasyon esnasında ölü olarak bulunduğu, bulundukları esnada üzerilerinde yukarıda da belirtildiği üzere silah ve savunma tipi el bombası olduğu, dosyada mevcut kriminal raporlarında el svaplarında atış artıkları bulunduğunun tespit edildiği hususları birlikte değerlendirildiğinde şüphelilerin Diyarbakır ilinde bölücü terör örgütü emir ve talimatları doğrultusunda hareket ederek güvenlik güçlerine karşı savaşmak suretiyle Devletin Birliği ve Bütünlüğünü Bozma Suçunu işlediği fakat şüphelilerin ölmüş olması sebebi ile soruşturma yürütülemeyeceği anlaşılmaktadır.

Operasyonda Görevli Kolluk Kuvvetleri Açısından; Kolluk kuvvetlerinin amacı; Diyarbakır ilinde BTÖ mensupları tarafından il merkezindeki cadde ve sokaklara emniyet güçleri ve diğer kamu görevlilerinin girişini engellemek, sözde asayişi sağlamak amacı ile kurulan hendek ve barikatlar ile bombaların temizlenmesi, BTÖ mensuplarının yakalanmasıdır. Bu noktada 2559 sayılı Polis Vazife ve Salahiyet Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 5681 sayılı kanunun 4. Maddesine değinecek olunursa; söz konusu maddede; "polis, görevini yaparken direnişle karşılaşması halinde bu direnişi kırmak amacı ile ve kıracak ölçüde zor kullanmaya yetkilidir.... Zor kullanmadan önce, ilgililere direnmeye devam etmeleri halinde doğrudan doğruya zor kullanılacağı ihtarı yapılır. Ancak direnmenin mahiyeti ve derecesi göz önünde bulundurularak ihtar yapılmadan da zor kullanılabilir.... Polis kendisine veya başkasına yönelik bir saldırı karşısında zor kullanmaya ilişkin koşullara bağlı kalmaksızın 5237 sayılı Türk Ceza Kanunun meşru savunmaya ilişkin hükümleri çerçevesinde savunmada bulunur. Polis; a) Meşru savunma hakkının kullanılması kapsamında, b) Bedeni kuvvet ve maddi güç kullanarak etkisiz hale getiremediği direniş karşısında bu direnişi kırmak amacıyla ve kıracak ölçüde, c) Hakkında tutuklama, gözaltına alma, zorla getirme kararı veya yakalama emri verilmiş olan kişilerin ya da suç üstü halinde şüphelinin yakalanmasını sağlamak amacıyla ve sağlayacak ölçüde silah kullanmaya yetkilidir. ........ Polis direnişi kırmak ya da yakalamak amacıyla zor veya silah kullanma yetkisini kullanırken kendisine karşı silahla saldırıya teşebbüs edilmesi halinde silahla saldırıya teşebbüs edene karşı saldırı tehlikesini etkisiz kılacak ölçüde duraksamadan silahla ateş edebilir" hükmünün düzenlendiği yine 5237 sayılı Türk Ceza Kanunun 25. Maddesinde meşru savunma ve zorunluluk halinin düzenlendiği, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunun 25/1 maddesinde "gerek kendisine ve gerek başkasına ait bir hakka yönelmiş gerçekleşen, gerçekleşmesi veya tekrarı muhakkak olan haksız bir saldırıyı o anda hal ve koşullara göre saldırı ile orantılı bir şekilde defetmek zorunluluğu ile işlenen fillerden dolayı faile ceza verilmez" hükmünün bulunduğu, Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 16/05/2011 gün ve 2008/7270, 2011/3119 nolu kararında da "...... Maktül ve mağdurların sanıkların kanunen kendilerine verilen görevi yerine getirmek üzere olay yerinde bulundukları sırada kalaşnikof tüfekle av tüfeği ile kendilerine yönelen haksız silahlı saldırı karşısında o anki hal ve koşullara göre saldırı ile orantılı biçimde yasal savunma koşullarında hareket ederek silahlı saldırıyı defetmek amacıyla kendilerine ateş edilen bölgeye doğru ateş ettikleri sırada ....... Sanıkların 5237 sayılı Türk Ceza Kanunun 25/1 ve 5271 sayılı Ceza Muhakemeleri Kanunun 232/2-d maddeleri uyarınca beraatlerine karar verilmesi gerekirken....." denildiği hususları birlikte değerlendirildiğinde operasyonda görevli kolluk kuvvetlerinin kendilerine karşı silah kullanan maktul şüphelilere karşı somut olayımızda 2559 sayılı Polis Vazife ve Salahiyet Kanununun 16. Maddesi delaletiyle 5237 sayılı Türk Ceza Kanunun 24. Maddesinde düzenlenen kanunun hükmü ve amirin emri, yine 5237 sayılı Türk Ceza Kanunun 25. Maddesinde düzenlenen meşru savunma ve zorunluluk hali hükümleri uyarınca silah kullandıkları anlaşılmaktadır. Dolayısıyla operasyonda görevli kolluk kuvvetlerinin maktul şüphelilere karşı silah kullanarak onların ölümüne sebep olmaları yönündeki eylemlerinin hukuka uygunluk nedenleri çerçevesinde hareket etmeleri sonucu meydana geldiği kanaatine varıldığından operasyonda görevli kolluk kuvvetlerinin açık kimlik bilgilerinin araştırılmasına tarafımızca gerek görülmemiş ve işbu kovuşturmaya yer olmadığına dair karar kaleme alınmıştır...”

19. Başsavcılık tarafından aynı tarihte düzenlenen iddianame ile şüpheliler K.D., U.T., M.F. ve H.S.nin silahlı terör örgütüne yardım etme suçundan cezalandırılmaları istemiyle kamu davası açılmıştır.

20. Başvurucu, ek kovuşturmaya yer olmadığına dair karara yapmış olduğu 6/12/2016 tarihli itirazında kararda sadece olaya karışan polislerin beyan ve tutanaklarının esas alındığını, usule aykırı olarak gizlilik kararı verildiğini, mahalle sakini görgü tanıklarının da bu hususu haricen ifade ettiklerini belirtmiştir.

21. Başvurucunun itirazını inceleyen Diyarbakır 5. Sulh Ceza Hâkimliğince 17/6/2017 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın etkili soruşturma yapılmadan verildiğinin tespit edilmediği ve kamu davası açılması için yeterli neden bulunmadığı gerekçesi açıklanarak itirazın reddine karar verilmiştir.

22. Başvurucu, nihai kararı 27/7/2017 tarihinde öğrendikten sonra 28/8/2017 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

II. DEĞERLENDİRME

A. Yaşam Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

23. Başvurucu, oğlunun terör örgütü üyesi olduğuna ve güvenlik güçlerine karşı silah kullandığına ilişkin soruşturma dosyasında delil bulunmadığını ve olayda meşru müdafaa koşullarının oluşmadığını, etkili soruşturma yürütülmediğini belirterek yaşam hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Başvurucu ayrıca ceza soruşturmasında dosyadan örnek alınması talebinde bulunmasının ardından müdafinin dosyayı inceleme yetkisinin kısıtlanması kararı verilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

24. Bakanlık görüşünde özet olarak somut başvuruda başvurucunun yakınına karşı güvenlik güçlerinin haksız ve ölümcül güç kullanımında bulunduğu kanaatini destekleyecek, her türlü makul şüphenin ötesinde delilin bulunmadığını belirterek yaşam hakkının esas boyutunun ihlal edilmediği, ayrıca olayın hangi koşullar atında meydana geldiğini ortaya koymaya elverişli bir soruşturma yürütülmüş olması nedeniyle yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edilmediği bildirilmiştir.

25. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.

26. Anayasa Mahkemesi, yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetleri devletin negatif ve pozitif yükümlülüklerini dikkate alarak maddi ve usul boyutları bakımından ayrı ayrı incelemektedir. Devletin negatif yükümlülüğü, kamusal bir yetkiyle güç kullanan görevlilerin, kasıtlı ve hukuka aykırı bir şekilde hiçbir bireyin yaşamına son vermeme ödevini (öldürmeme yükümlülüğü) içerirken pozitif yükümlülük hem her türlü tehlikeye karşı bireylerin yaşam hakkını korumayı (yaşamı koruma yükümlülüğü) hem de doğal olmayan her ölüm olayının tüm yönleriyle ortaya konulmasına, sorumlu kişilerin belirlenmesine ve gerektiğinde bu kişilerin cezalandırılmasına imkân tanıyan bir soruşturma yapmayı (etkili soruşturma yükümlülüğü) içermektedir. Yaşam hakkının maddi boyutu, negatif yükümlülük ile yaşamı koruma yükümlülüğünü kapsamakta iken yaşam hakkının usul boyutu, pozitif yükümlülüğün bir başka unsuru olan etkili soruşturma yükümlülüğünden ibarettir (benzer değerlendirme için bkz. Aziz Biter ve diğerleri, B. No: 2015/4603, 19/2/2019, § 58).

27. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvuruda yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

28. Somut başvuruya konu olay ve iddiaların yaşam hakkı bağlamında incelenmesinden önce bazı hususlara açıklık getirilmesi elzemdir. Öncelikle inceleme kapsamının bireysel başvurunun niteliği gereği başvuruya konu olaylarla sınırlı olduğu belirtilmedir. Yapılan tespit ve değerlendirmeler başvuru konusu olayı çevreleyen koşullara ilişkin ve bunlarla sınırlıdır, öz yönetim ilanlarını takip eden süreçte ülkemizin bir bölümünde yaşanan terör olaylarına karşı düzenlenen güvenlik operasyonlarının ve alınan diğer tedbirlerin genel bir değerlendirilmesi olarak anlaşılamaz. Başvuru formunda dile getirilen tüm iddialarla ilgili bir değerlendirmede bulunmak Anayasa Mahkemesinin görevi değildir. Buna karşılık yoğun terör hadiselerinin ve buna bağlı can kayıplarının yaşandığı, bunları sona erdirmek üzere güvenlik operasyonlarının düzenlendiği, son derece tehlikeli ve öngörülemez bir ortamda meydana gelen ölüm olaylarına ilişkin somut başvuru değerlendirilirken olayların arka planında yaşananların gözardı edilmesi de düşünülemez (Gazal Kolanç ve diğerleri [GK], § 332).

1. Öldürmeme Yükümlülüğünün İhlal Edildiğine İlişkin İddia

29. Anayasa'nın 17. maddesinde düzenlenen yaşam hakkı, dokunulmaz ve vazgeçilmez temel bir hak olup Anayasa'nın 5. maddesiyle birlikte değerlendirildiğinde devlete pozitif ve negatif ödevler yükler (Cem Sarısülük ve diğerleri [GK], B. No: 2015/16451, 15/12/2021, §§ 50, 51). Devletin negatif bir yükümlülük olarak yetki alanında bulunan hiçbir bireyin yaşamına kasıtlı ve hukuka aykırı olarak son vermeme, bunun yanı sıra pozitif bir yükümlülük olarak yine yetki alanında bulunan tüm bireylerin yaşam hakkını gerek kamusal makamların gerek diğer bireylerin gerekse kişinin kendisinin eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı koruma yükümlülüğü bulunmaktadır .

30. Kamusal yetkiyle güç kullanılması sonucu gerçekleşen ölümlerin devletin yaşam hakkına ilişkin negatif yükümlülüğü kapsamında değerlendirilmesi gerekir. Bu yükümlülük hem kasıtlı biçimde hem de kasıt olmaksızın ölümle sonuçlanan veya sonuçlanabilecek güç kullanımını kapsamaktadır (Cemil Danışman, B. No: 2013/6319, 16/7/2014, § 44).

31. Anayasa'nın 17. maddesinin son fıkrasında hangi durumlarda yaşam hakkına yapılan müdahalenin hukuka uygun olacağı belirtilmiştir. Bu durumlarda dahi başka şekilde müdahale olanağı kalmaması nedeniyle son çare olarak öldürücü kuvvet kullanılması zorunlu olmalıdır. Yaşam hakkının dokunulmaz niteliği de dikkate alınarak ölümle sonuçlanabilecek bir güç kullanımı söz konusu olduğunda bunun gerekliliği ve ölçülülüğü çok sıkı bir şekilde denetlenmelidir (İpek Deniz ve diğerleri, B. No: 2013/1595, 21/4/2016, §§ 116, 117).

32. Kamu görevlilerinin güç kullanımına ilişkin eylemlerinin gereklilik ve ölçülülük bakımından değerlendirmesi yapılırken sadece fiilen güç kullanan görevlilerin eylemlerinin değil söz konusu eylemlerin planlanması ve kontrolü dâhil olayın bütün aşamalarının dikkate alınması gerekmektedir (İpek Deniz ve diğerleri, § 118). Bunun yanı sıra bu konuda yapılacak değerlendirmede bir bütün olarak somut olayın hangi koşullarda gerçekleştiğinin ve nasıl bir seyir izlediğinin de gözönünde bulundurulması gerekmektedir (Cemil Danışman, § 57).

33. Devlet görevlileri tarafından kullanılan gücün Anayasa’nın 17. maddesinin aradığı kanunen cevaz verilen zorunlu bir durumda gerçekleşip gerçekleşmediği konusunda bir sonuca ulaşılırken ölüm olayının gerçekleşme şartlarının dikkatlice incelenmesi, yaşamını kaybeden kişinin daha önceki eylemlerinin ve kendisinin yaratacağı tehlikenin niteliğinin değerlendirilmesi gerekmektedir (Cemil Danışman, §§ 62, 63).

34. Devletin bir bireyin ölümünden sorumlu tutulabilmesi için öncelikle o kişinin devlet görevlileri tarafından öldürüldüğünün makul şüpheye yer kalmayacak şekilde kanıtlanmış olması gerekir. Eğer devletin ölüm olayından sorumlu olduğu kanıtlanırsa bu durumda öldürme olayının Anayasa'nın 17. maddesinin dördüncü fıkrasında izin verilen istisnai durumlardan birinin kapsamına girdiğini ispat yükümlülüğü devlete geçer (İpek Deniz ve diğerleri, § 121).

35. Devlet, yaşam hakkının etkili soruşturma yükümlülüğüne ilişkin usul boyutu kapsamında doğal olmayan her ölüm olayının sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili resmî bir soruşturma yürütmek durumundadır (Benzer yönde bkz. Cem Sarısülük ve diğerleri, § 140).

36. Kamu görevlilerinin güç kullanımı sonucu gerçekleşen ya da gerçekleştiği iddia edilen ölümlere ilişkin soruşturmaların etkili olabilmesi için soruşturma makamlarının olaya karışmış olabilecek kişilerden bağımsız olması gerekir. Soruşturma makamlarının sadece hiyerarşik ve kurumsal bağımsızlığı yeterli olmayıp aynı zamanda soruşturmanın da fiilen bağımsız olarak yürütülmesi gerekir (Cemil Danışman, § 96).

37. Ceza soruşturmasının etkililiği için soruşturma makamlarının resen ve derhâl harekete geçerek ölüm olayını aydınlatabilecek ve sorumluların belirlenmesini sağlayabilecek bütün delilleri tespit etmeleri gerekir. Soruşturmada ölüm olayının nedeninin veya sorumlu kişilerin belirlenmesi imkânını zayıflatan bir eksiklik, etkili soruşturma yükümlülüğüne aykırılık oluşturabilir (Cem Sarısülük ve diğerleri, § 143).

38. Ceza soruşturmasının etkililiğini sağlayacak hususlardan biri de fiilen hesap verilebilirliği sağlamak için soruşturma sürecinin kamu denetimine açık olmasıdır. Ayrıca her olayda, ölen kişinin yakınlarının meşru menfaatlerini korumak için bu sürece gerekli olduğu ölçüde katılmaları sağlanmalıdır (Cem Sarısülük ve diğerleri, § 143).

39. Bunların yanında soruşturmaların makul bir özen ve süratle yürütülmesi de gerekir. Bazı durumlarda soruşturmanın ilerlemesine engel olan güçlükler bulunabilir. Ancak böyle bir durumda dahi yetkililerin süratle hareket etmeleri olayın aydınlatılabilmesi, hukukun üstünlüğüne olan inancın korunması ve hukuka aykırı eylemlere müsamaha gösterildiği veya kayıtsız kalındığı görünümü verilmemesi açısından kritik bir öneme sahiptir (Cembeli Erdem, B. No: 2014/19077, 18/4/2018, § 119).

40. Soruşturma sonucunda alınan kararın soruşturmada elde edilen tüm bulguların kapsamlı, nesnel ve tarafsız bir analizine dayalı olması ve bunun yanı sıra söz konusu kararın yaşam hakkına yönelik müdahalenin Anayasa’nın aradığı zorunlu bir durumdan kaynaklanan ölçülü bir müdahale olup olmadığına yönelik bir değerlendirme içermesi de gerekmektedir (Cemil Danışman, § 99).

41. Yaşam hakkının öldürmeme yükümlülüğü bakımından ihlal edildiğine yönelik iddialar incelenirken öncelikle belirlenmesi gereken husus, ölümün devlet görevlilerinin güç kullanımı sonucu meydana gelip gelmediğidir. Başvurucular yakınlarının güvenlik güçlerince öldürüldüğünü iddia etmiştir. Ölüm olayıyla ilgili yürütülen soruşturma sonucunda verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararda C.Y.nin silahlı terör eyleminde bulunduğu sırada güvenlik güçlerince öldürüldüğü kabul edilmiştir. Bakanlık görüşü de aynı yöndedir. Somut başvuruda, başvurucunun yakını C.Y.nin güvenlik güçlerince düzenlenen operasyon sırasında öldürüldüğü yönündeki kabul ve tespitlerden ayrılmayı gerektiren bir husus bulunmamaktadır.

42. Bu belirlemenin ardından, bir başka deyişle öldürme fiilinin devlet görevlileri tarafından gerçekleştirildiği belirlendikten sonra yaşam hakkına yapılan müdahalenin Anayasa'ya uygun olup olmadığı Anayasa'nın 13. ve 17. maddelerinde belirtilen ilkeler çerçevesinde ele alınmalıdır. Öldürme fiilinin bu ilkeler çerçevesinde Anayasa'ya uygun olduğunu ispat yükümlülüğü devlete aittir. Bu konuda bir sonuca ulaşılırken ölüm olayının gerçekleşme şartlarının dikkatlice incelenmesi, yaşamını kaybeden kişinin daha önceki eylemlerinin ve kendisinin yaratacağı tehlikenin niteliğinin değerlendirilmesi gerekmektedir. Kamu görevlilerinin güç kullanımına ilişkin eylemlerinin Anayasa'nın 13. ve 17. maddeleri kapsamında değerlendirmesi yapılırken sadece fiilen güç kullanan görevlilerin eylemlerinin değil söz konusu eylemlerin planlanması ve kontrolü dâhil olayın bütün aşamalarının dikkate alınması gerekir. Bunun yanı sıra bir bütün olarak somut olayın hangi koşullarda gerçekleştiği ve nasıl bir seyir izlediği de gözönünde bulundurulmalıdır (Gazal Kolanç ve diğerleri [GK], § 334).

43. Devletin yaşam hakkına müdahalesinin Anayasa'ya uygun olabilmesi için sağlanması gereken ilk ölçüt müdahalenin kanuni bir dayanağının bulunmasıdır. Negatif bir yükümlülük olan öldürmeme yükümlülüğü bireylerin yaşamlarına hukuka aykırı olarak son verilmemesini öngörür ve kolluk görevlilerinin ölümcül güç ve silah kullanabilecekleri durumların Anayasa ve Sözleşme standartlarına uygun yasal ve idari düzenlemeler ile belirlenmesini gerektirir. Nitekim Anayasa'nın 13. maddesinde temel hak ve hürriyetlerin “ancak kanunla” sınırlanabileceği belirtilmiştir. Anayasa'nın 17. maddesinin dördüncü fıkrasında ise “silah kullanılmasına kanunun cevaz verdiği zorunlu durumlarda” öldürme fiilinin hukuka uygun sayılabileceği düzenlenmiştir (Gazal Kolanç ve diğerleri [GK], § 335).

44. Kolluk kuvvetlerinin güç ve silah kullanımını düzenleyen kanun hükümlerinin varlığı kanunilik kriterini sağlamaya yeterli değildir. Bu kriterin yerine getirilmiş sayılması için kanun hükümlerinin yaşam hakkına ancak mutlak bir zorunluluk altında ve ölçülü olarak müdahale edilmesi gerektiğini düzenlemesi; gücün kötüye kullanılmasına, keyfîliğe ve belirli bir ölçüde de olsa kazalara karşı koruma sağlayabilecek düzeyde yeterli ve açık kurallar içermesi gerekir (Gazal Kolanç ve diğerleri [GK], § 336).

45. Kolluk kuvvetlerinin güç ve silah kullanımını düzenleyen mevzuata Gazal Kolanç ve diğerleri [GK] (§§ 208, 214, 216-218, 221) kararında yer verilmiştir. Bu mevzuat her kolluk biriminin kendine özgü hizmet gerekleri nedeniyle farklı biçimlerde formüle edilmiş olsa da gücün ancak zorunlu hâllerde ve tehlikeyle orantılı olarak kullanılması, silahlı güç kullanımına son çare olarak ve önceden uyarı yapılarak başvurulması gibi keyfîliği önlemeye yönelik kurallara mevzuatın tamamında yer verilmiştir. Bu açıdan bakıldığında gerek Türk Silahlı Kuvvetleri gerekse emniyet ve jandarma teşkilatlarının güç ve silah kullanımının şartlarını düzenleyen kurallar tek başına kanunilik kriterini karşılayacak düzeyde açık ve yeterlidir (Gazal Kolanç ve diğerleri [GK], § 337).

46. Netice olarak anılan düzenlemelerin hangi görevlilerin hangi durumlarda ve ne ölçüde güç kullanacaklarını belirleyen, gücün kötüye kullanımını, keyfîliği önlemeye ve yaşam hakkına yapılan müdahalelerin asgari düzeyde tutulmasını sağlamaya yönelik yeterli ve açık kurallar içerdiği, böylece kanunilik ölçütünü karşıladığı değerlendirilmiştir.

47. Anayasa'nın 13. maddesinde temel hak ve hürriyetlerin Anayasa'nın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabileceği düzenlenmiştir. Yaşam hakkına hangi durumlarda müdahale edilebileceği ise Anayasa'nın 17. maddesinin dördüncü fıkrasında belirtilmiştir. Bu hükümlere göre yaşam hakkına yapılan müdahalenin Anayasa'ya uygun sayılması için karşılanması gereken ikinci kriter, müdahalenin Anayasa'nın 17. maddesinin dördüncü fıkrasında sayılan istisnai durumlardan biri kapsamında gerçekleştirilmesidir.

48. Kovuşturmaya yer olmadığına dair kararlarda güvenlik güçlerinin güç kullanımının bu istisnai durumlardan meşru müdafaa kapsamında olduğu kabul edilmiştir. Bakanlık görüşü de bu yöndedir. Başvuruya konu olayda güvenlik güçlerince maktullerin üzerinde savunma tipi el bombası ile ateşli silahlara ait mühimmat ve yanında üç adet ateşli silah (tabanca) ele geçirilmiş olması, olay yerinde çok sayıda boş kovan bulunması dikkate alınarak meşru müdafaa şartlarının gerçekleştiğine dair kabulden ayrılmayı gerektirecek bir husus bulunmadığı değerlendirilmiştir. Başvurucunun, yakını C.Y.nin kelepçelendikten sonra öldürüldüğü iddiası yönünden ise maktullerden birinin üzerinde el bombası bulunduğunun güvenlik güçlerince fark edilmesi üzerine silahlı çatışmadan sonra kelepçelendiği kabulünün aksi yönünde bilgi/bulgu bulunmadığı anlaşılmıştır.

49. Gazal Kolanç ve Diğerleri [GK] kararında, silahlı bir ayaklanma kapsamında ağır silahlar kullanılarak gerçekleştirilen kesintisiz ve öngörülemez nitelikteki ölümcül terör saldırılarına karşı güvenlik güçlerince ölümcül güç kullanılarak mukabele edilmesinin, silahlı ayaklanmayı bastırmak ve güvenlik güçleri ve diğer kişilerin yaşamları bakımından ortaya çıkan tehlikeyi bertaraf etmek için orantılı bir müdahale olduğu sonucuna varılmıştır. Başvuruya konu olayda, Gazal Kolanç ve Diğerleri [GK] kararında açıklanan ayaklanma ortamında yaşanan silahlı çatışmada C.Y.nin zorunlu ve orantılı güç kullanımı sonucu hayatını kaybettiği ve yaşam hakkının maddi boyutu yönünden bir ihlal bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.

50. Açıklanan gerekçelerle yaşam hakkı kapsamındaki öldürmeme yükümlüğünün ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.

2. Etkili Ceza Soruşturması Yürütülmesi Yükümlülüğünün İhlal Edildiğine İlişkin İddia

51. Kamu görevlilerinin güç kullanımı neticesi ölüm meydana geldiği durumlarda kamu makamları üzerinde bu ölüm olayıyla ilgili etkili bir ceza soruşturması yapma yükümlülüğü oluşmaktadır. Belirli unsurları ihtiva etmeyen soruşturmalar etkili olma şartını sağlamayacağından yaşam hakkının usul yükümlülüğü bakımından ihlali sonucunu doğurabilir. Bir soruşturmanın etkili sayılabilmesi için öncelikle güç kullanımı sonucu ölüm olayının öğrenilmesi ile kamu makamlarının kendiliğinden harekete geçerek ceza soruşturmasını resen başlatmaları gerekir. Soruşturmaya doğal olmayan ölümün öğrenilmesinden itibaren makul bir sürede başlanması, soruşturma işlemlerinin makul bir hızla yerine getirilmesi ve soruşturmanın makul bir sürede sonuçlandırılması hususlarının da soruşturmanın etkililiği üzerinde önemli bir rolü vardır. Bir soruşturmanın etkili sayılabilmesi için soruşturmayı yürüten kişilerin soruşturma konusu olayda sorumluluğu bulunması muhtemel kişilerden bağımsız olmaları gerekir. Etkili bir soruşturmada, ölen kişilerin yakın akrabalarının soruşturmadan haberdar edilmeleri ve soruşturma işlemlerine dâhil olma imkânına sahip olmaları gerekir. Bunun yanı sıra soruşturmanın gerekli olduğu ölçüde kamunun denetimine açık olmasının sağlanması da gerekmektedir. Son olarak soruşturmanın etkili kabul edilebilmesi için aynı zamanda yeterli olması gerekir. Yeterlilik, soruşturmanın ölüm olayının nasıl gerçekleştiğine dair olguları ortaya çıkaracak nitelikte olmasını ifade eder. Soruşturmanın yeterli olması, ölümle sonuçlanan güç kullanımının haklı olup olmadığının belirlenmesi açısından da önem arz etmektedir (Gazal Kolanç ve diğerleri [GK], § 369).

52. Somut olayda, kamu makamlarının terörle mücadele operasyonlarında yaşanan çatışmalarda ölen kişiler bulunduğunu tespit etmelerinin ardından kendiliklerinden harekete geçerek ceza soruşturması başlattıkları anlaşılmıştır. Dolayısıyla somut başvuruda resmî bir soruşturmanın resen başlatılması bakımından etkili soruşturma yükümlülüğüne uygun hareket edildiği sonucuna varılmıştır.

53. Ceza soruşturmalarına ölüm olaylarının öğrenilmesiyle derhâl başlanmıştır. C.Y.nin ölümüne ilişkin yürütülen soruşturma 17/6/2017 tarihinde sona ermiştir. Somut olayın koşullarında soruşturmaların başlamasından sonuçlanmasına kadar geçen 1 yıl 5 ay 24 günlük sürenin makul olduğu değerlendirilmiştir.

54. Başvurucu, olay yeri incelemesine olayın faili kolluk görevlilerinin katılması ve soruşturmanın olayın faillerini koruyucu nitelikte yürütülmesi nedeniyle soruşturmada bağımsızlık kriterinin ihlal edildiğini iddia etmektedir.

55. Ceza soruşturmalarında delil toplama işlemleri jandarma veya polis teşkilatları içindeki adli kolluk birimlerince yerine getirilmek zorunda olduğundan jandarma ve polisin ortak gerçekleştirdiği güvenlik operasyonları sonucu gerçekleşen ölüm olaylarında adli işlemlerle ilgili kim görevlendirilirse görevlendirilsin bu iki teşkilatla bir şekilde kurumsal bir bağı bulunacaktır. Somut başvuruya konu soruşturmada delil toplama işleminin Olay Yeri İnceleme görevlilerince yerine getirildiği anlaşılmıştır. Olay yeri inceleme ve delil toplama işlemlerinin çatışmalara fiilen katılan birimlerden ayrı bir yapı içindeki bu uzman birimlerce yerine getirilmesi somut olayın koşullarında soruşturmanın bağımsızlığının sağlanması bakımından önemli bir tedbir olarak değerlendirilmiştir. Buna ek olarak adli kolluk görevlileri, daha sonra tutanağa bağladıkları tüm işlemleri video ve fotoğraflarla kaydederek soruşturmayı yürütmekle görevli Cumhuriyet savcısının incelemesine imkân sağlamıştır. Soruşturmalar için kritik önemdeki ölü muayene ve otopsi işlemleri ise Cumhuriyet savcısının bizzat katılımıyla yapılmıştır. Dolayısıyla somut olayda etkili soruşturma yürütme yükümlülüğü kapsamında soruşturmanın bağımsızlığının zedelenmemesi için imkânlar dâhilindeki tüm tedbirlerin alındığı kanaatine varılmıştır.

56. Soruşturmanın etkili olabilmesi için sahip olması gereken bir diğer unsur başvurucu yakınlarının soruşturma işlemlerine katılımlarının sağlanması ve soruşturmanın gerektiği ölçüde kamu denetimine açık olmasıdır. Somut başvuruda, başvurucu müdafiin dosyayı inceleme yetkisinin kısıtlanması kararı nedeniyle soruşturma dosyasından örnek alamadığını iddia etmiştir. Başvurucunun 6/12/2016 havale tarihli ek kovuşturmaya yer olmadığına dair karara itiraz dilekçesinde dosya evrakından örnek alma talebinin uzmanlık raporları ile sınırlı olarak kabul edildiğini beyan ettiği anlaşılmaktadır. Başvurucunun soruşturma dosyasına erişiminin sağlanmadığına ve dosyayı inceleyemediğine ilişkin bir iddiası bulunmamaktadır. Başvurucu soruşturma dosyasının tamamına ulaşabilmiş, dosya içeriğini öğrenebilmiştir. Başvurucu, örnek alabildiği uzmanlık raporları dışındaki hangi belgenin örneğini hangi amaçla almak istediğine ilişkin bir açıklama yapmamıştır. Dolayısıyla başvurucunun, soruşturma dosyasının tamamından örnek alamamasının soruşturmaya gerektiği ölçüde katılım hakkını engellediği söylenemez.

57. Başvurucu, ölüm olaylarıyla ilgili soruşturmanın yeterli olmadığı bağlamında müşteki sıfatıyla alınan beyanlarına itibar edilmediğini, tarafsız tanıkların araştırılmadığını iddia etmiştir.

58. Anayasa’nın 17. maddesi gereğince yürütülecek soruşturmalarda soruşturma makamlarının olayın gelişimine ve delillerin elde edilmesine ilişkin olarak ileri sürülen her türlü iddiayı ve talebi karşılama zorunluluğu bulunmamaktadır. Soruşturma kapsamında yürütülecek soruşturma işlemlerinin belirleyicisi, yetkili soruşturma makamlarıdır (Yavuz Durmuş ve diğerleri, B. No: 2013/6574, 16/12/2015, § 62).

59. Başvurucunun yakınının ölümü olayıyla ilgili usul yükümlülüğüne ilişkin diğer hak ihlali iddiaları genel olarak soruşturmaların yeterli olmadığı temeline dayanmaktadır. Somut olayda Olay Yeri İnceleme birimi tarafından olay yerindeki cesetler bulundukları hâlleriyle numaralandırılıp fotoğraf ve video kaydı alınarak ölü muayene ve otopsi işlemi için hastaneye gönderilmiştir. Usul kurallarına uygun yapılan ölü muayene ve otopsi işlemlerinde cesetler üzerindeki tüm bulgular kaydedilmiş, kimlik ve delil tespiti için cesetlerden örnekler alınmıştır. Olay yerinde bulunan silahlar da öncelikle bulundukları yerde numaralandırılmış, bu şekilde fotoğrafları çekilip kayıt altına alındıktan sonra delil torbalarına konulup muhafaza altına alınmıştır. Maktullerden birinin üzerinde bulunan el bombası, olay yerinde bulunan silahlar ve içlerinden çıkan fişekler, boş kovanlar, ölü muayene ve otopsi işlemleri sırasında cesetlerden alınan iz ve svaplar incelenmek üzere Diyarbakır Kriminal Polis Laboratuvarına gönderilmiş Laboratuvar tarafından belirtilen materyallerle ilgili ayrıntılı inceleme raporları düzenlenmiştir. Somut olayın koşullarında delil toplama işlemlerinin azami dikkat ve özen gösterilerek yerine getirildiği, olayın aydınlatılmasına yönelik delil toplanması için alınması gereken tüm makul tedbirlerin alındığı kanaatine varmıştır.

60. Mevcut durumda soruşturmada ölüm olayını çevreleyen koşulların tespiti ve varsa ölüm olayının sorumlularının belirlenmesi için gerekli adımların atıldığı, soruşturma işlemleri ile işlemler sonucunda elde edilen deliller birlikte değerlendirdiğinde Cumhuriyet Başsavcılığının olayı aydınlatma isteğinden kuşku duyulmasını gerektirecek bir hususun bulunmadığı değerlendirilmiştir. Bununla birlikte soruşturmada olayın sebebinin objektif değerlendirmesinin yapılmadığını ve elde edilen delillerin kapsamlı, nesnel ve tarafsız bir analizine dayalı olarak sonuca ulaşılmadığını söyleyebilmeyi mümkün kılan bir durum da söz konusu değildir.

61. Açıklanan gerekçelerle yaşam hakkı kapsamındaki etkili ceza soruşturması yürütülmesi yükümlülüğünün ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.

B. Diğer İhlal İddiaları

62. Kötü muamele yasağı ile bağlantılı olarak ileri sürülen eşitlik ilkesinin ihlal edildiği iddiasının Adnan Oktar (3) (B. No: 2013/1123, 2/10/2013, § 50) kararı doğrultusunda açıkça dayanaktan yoksun olması; yakının öldürülmesinden duyulan üzüntü nedeniyle özel hayata saygı hakkı ve kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddiasının Seyfullah Turan ve diğerleri (B. No: 2014/1982, 9/11/2017, § 121) kararı doğrultusunda kişi bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

III. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

2. Diğer ihlal iddialarının KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,

C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 24/5/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim İkinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal Olmadığı)
Künye
(Sırri Yeni [2.B.], B. No: 2017/34153, 24/5/2023, § …)
   
Başvuru Adı SIRRİ YENİ
Başvuru No 2017/34153
Başvuru Tarihi 28/8/2017
Karar Tarihi 24/5/2023

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, Diyarbakır'da yapılan önleme araması sırasında güvenlik kuvvetlerinin güç kullanımı neticesinde bir ölümün meydana gelmesi ile ilgili olarak etkili bir ceza soruşturması yürütülmemesi nedeniyle yaşam hakkının ve bu hak ile bağlantılı olarak eşitlik ilkesinin, bir yakının öldürülmesinden duyulan üzüntü nedeniyle de özel hayata saygı hakkı ile kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Yaşam hakkı Güvenlik güçlerinin ölümcül güç kullanması İhlal Olmadığı
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi