TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
BANOVSHA HUMBATALIYEVA BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2020/38153)
Karar Tarihi: 27/2/2024
Başkan
:
Kadir ÖZKAYA
Üyeler
Engin YILDIRIM
M. Emin KUZ
Rıdvan GÜLEÇ
Yıldız SEFERİNOĞLU
Raportör
Kübra KAYA
Başvurucu
Banovsha HUMBATALIYEVA
Vekili
Av. Ahmet YAŞAR
I. BAŞVURUNUN ÖZETİ
1. Başvuru; yurt dışına çıkma yasağı şeklindeki adli kontrol tedbirine karar verilmesi nedeniyle özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının, yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
A. Bireysel Başvuruya Konu Süreç
2. Başvurucu Azerbaycan, başvurucunun eşi (müteveffa), Türk uyruklu Alman vatandaşıdır. Bayburt Cumhuriyet Başsavcılığına (Başsavcılık) 31/1/2017 tarihinde posta yoluyla gönderilen mektup içeriklerinde Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanmasına (FETÖ/PDY) ilişkin yargılamalarda görev alan hâkim ve savcılara yönelik tehdit içeren ifadelerin tespiti üzerine Başsavcılıkça soruşturma başlatılmıştır. Anılan soruşturma sırasında mektuplar üzerinde müteveffanın parmak izinin tespit edildiği iddiasıyla Başsavcılığın talebi üzerine Bayburt Sulh Ceza Hâkimliğince (Sulh Ceza Hâkimliği) 21/6/2017 tarihinde müteveffa hakkında tutuklamaya yönelik yakalama kararı çıkarılmıştır.
3. 20/6/2017 tarihinde Türkiye'ye giriş yapmakta iken havalimanında yakalanarak gözaltına alınan müteveffa, 22/6/2017 tarihinde şüpheli sıfatıyla alınan ifadesinde mektupları kendisinin gönderdiğine ilişkin suçlamaları inkâr etmiş, hakkında aynı gün Sulh Ceza Hâkimliğince tutuklama kararı verilmiştir.
4. Başsavcılıkça müteveffa hakkında, imzasız mektupla veya özel işaretlerle tehdit suçundan 5/1/2018 tarihinde iddianame düzenlenmiştir. Kovuşturmayı yürüten Bayburt Asliye Ceza Mahkemesi (Ceza Mahkemesi) 5/2/2018 tarihli duruşmada müteveffanın tahliyesine, 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 109. maddesi uyarınca imza başvurusu ve yurt dışına çıkmama şeklinde adli kontrol tedbiri uygulanmasına karar vermiştir.
5. Müteveffa, ailesiyle birlikte Almanya'da ikamet ettiğini, yurt dışı çıkış yasağı nedeniyle evine dönemediğini, bu durumun aile bütünlüğüne zarar verdiğini yargılama safahatında ileri sürmüştür. Ceza Mahkemesince 2/3/2018 ve 30/4/2018 tarihli duruşmalarda herhangi bir gerekçe gösterilmeksizin yurt dışı çıkış yasağına ilişkin adli kontrol tedbirinin devamına karar verilmiştir.
6. Ceza Mahkemesi 28/6/2018 tarihinde müteveffanın beraatine karar vermiştir. Kararın gerekçesinde; karşılaştırmalı parmak izi incelemesi sonucunda mektuplarda bulunan izle başvurucudan alınan örnek arasında benzerlik tespit edilemediğine, atılı suçun müteveffa tarafından işlendiğinin sabit olmadığına işaret edilmiştir. Bununla birlikte yurt dışı çıkış yasağına ilişkin adli kontrol tedbirinin kararın kesinleşmesine kadar devam etmesine herhangi bir gerekçe gösterilmeksizin karar verilmiştir.
7. Cumhuriyet savcısının istinafı üzerine Erzurum Bölge Adliye Mahkemesi 1. Ceza Dairesi (Daire) ekspertiz raporları arasındaki çelişkinin giderilmediği gerekçesiyle anılan kararın bozulmasına 5/11/2018 tarihinde karar vermiştir. Bozma sonrasında müteveffa adli kontrol tedbirine itirazlarını devam ettirmiştir. Ceza Mahkemesi 21/2/2019, 11/4/2019, 13/6/2019, 11/7/2019 ve 24/10/2019 duruşmalarda herhangi bir gerekçe göstermeksizin "yurt dışına çıkış yasağı şeklindeki adli kontrolün şu aşamada devamına" veyahut "sanığın adli kontrolün kaldırılması yönündeki talebinin reddine" şeklindeki ara kararlarıyla müteveffanın itirazlarının reddine karar vermiştir. Ceza Mahkemesi 24/9/2020 tarihli duruşmada dosya kapsamında delillerin henüz tamamlanmadığı, suç vasfı ve sanığın kaçma şüphesinin bulunduğu hususlarını gerekçe göstererek yurt dışı çıkış yasağına ilişkin adli kontrol tedbirinin kaldırılması talebinin reddine karar vermiştir. Müteveffanın anılan karara itirazı, Bayburt Ağır Ceza Mahkemesince (Ağır Ceza Mahkemesi) kararda usul ve yasaya aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle 1/10/2020 tarihinde reddedilmiştir.
8. Müteveffa, nihai hükmü 7/10/2020 tarihinde öğrendikten sonra 12/11/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. Bireysel Başvuru Sonrası Süreç
9. Müteveffanın 15/11/2021 tarihinde ölmesi nedeniyle Ceza Mahkemesince 7/12/2021 tarihinde davanın düşmesine karar verilmiş, 14/3/2022 tarihinde karar kesinleşmiştir.
10. Müteveffanın eşi 24/11/2023 tarihli dilekçesiyle başvuruya devam edeceğini bildirmiş olup dosyaya başvurucu sıfatıyla eklenmiştir.
11. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
II. DEĞERLENDİRME
A. Özel Hayata ve Aile Hayatına Saygı Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
12. Başvurucu; müteveffa hakkında ailesi Almanya'da yaşamasına rağmen yurt dışı çıkış yasağına ilişkin adli kontrol tedbirine karar verilmesi nedeniyle müteveffanın aile bütünlüğünün bozulduğunu ileri sürmüştür. Bununla birlikte bilgisayar mühendisi olan müteveffanın Almanya'dan aldığı iş teklifini anılan tedbir nedeniyle değerlendiremediğini belirtmiş, adli kontrol tedbirinin kaldırılması talebiyle yapılan başvuruların matbu gerekçelerle reddedildiğinden yakınmıştır.
13. Bakanlık görüşünde; Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda koruma tedbiri uygulandığı anda görünüşte haklılık ölçütünden hareket ederek değerlendirme yaptığı hususuna işaret edilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
14. Başvuruya konu yurt dışına çıkmama şeklindeki adli kontrol tedbirinin esas olarak yerleşme ve seyahat hürriyeti kapsamında kaldığı açıktır. Anayasa Mahkemesinin daha önceki kararlarında, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne (Sözleşme) ek (4) No.lu Protokol’e Türkiye'nin taraf olmadığı hatırlatılarak anılan protokolde yer alan "Serbest dolaşım özgürlüğü"nün ortak koruma alanına girmediği açıklanmıştır (birçok karar arasından bkz. Mehmet Takımsu, B. No: 2016/63712, 7/11/2013, §§ 78-80; Sebahat Tuncel, B. No: 2012/1051, 20/2/2014, § 53; Fevzi Doğaner, B. No: 2014/6453, 20/12/2017, § 14; Onur Can Taştan [GK], B. No: 2018/32475, 27/10/2021, § 48). Bununla birlikte Anayasa Mahkemesi, bireysel başvuru kapsamında olmayan bazı hakların ortak koruma alanı içinde yer alan temel haklarla esaslı şekilde ilişkili olması durumunda ilgili haklarla bağlantı kurularak inceleme yapılmasının mümkün olduğunu da açıklamıştır (ifade özgürlüğü bağlamında bkz. Özgür Sevgi Göral, B. No: 2014/12112, 4/10/2017; özel hayata ve aile hayatına saygı hakkı bağlamında bkz. Şengül Tükel, B. No: 2018/12456, 12/1/2022, § 40). Nitekim Anayasa Mahkemesi Yağmur Erşan ve Onur Can Taştan kararlarında, esasen seyahat özgürlüğü kapsamında kalan pasaport iptalinin, Latife Akyüz ve Hakkı Gök kararlarında ise yurt dışına çıkış yasağı öngören adli kontrol tedbirinin belirli şartların varlığı hâlinde özel hayata ve aile hayatına saygı hakkı kapsamında incelenebileceğini kabul etmiştir (ayrıntılı açıklamalar için bkz. Yağmur Erşan [GK], B. No: 2018/36451, 27/10/2021, §§ 39, 40, 47-51; Onur Can Taştan, §§ 39, 40, 47-51; Latife Akyüz, B. No: 2016/50822, 7/9/2021, 36-38 §§; Hakkı Gök, B. No: 2017/33469, 3/11/2022, §§ 31-33). Somut olayda adli kontrol kararının verildiği tarih itibarıyla ailesiyle birlikte Almanya'da yaşayan müteveffanın yurt dışına çıkışının yasaklanmasının aile hayatını ilgilendirdiği dolayısıyla tedbirin başvurucunun özel hayatına ve aile hayatına ciddi şekilde etki ettiği ve bu etkinin belirli bir ağırlık düzeyine ulaştığı anlaşılmaktadır. Bu durumda sonuca dayalı nedenlerle başvurunun özel hayata ve aile hayatına saygı hakkı kapsamında incelenebilir nitelikte olduğu değerlendirilmektedir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Latife Akyüz, § 38; Hakkı Gök, § 33).
15. Her ne kadar Ağır Ceza Mahkemesinin 1/10/2020 tarihli itirazın reddi kararında, kararın kesin olduğu belirtilmiş ve bireysel başvuru anılan kararın öğrenilmesinden itibaren otuz günlük süre geçtikten sonra yapılmış ise de adli kontrol tedbirleri mahiyeti gereği müdahale devam ettiği sürece itiraz konusu yapılabilen kararlardandır. Somut olayda müteveffanın uzun süredir ailesi ile birlikte Almanya'da yaşadığı ve çalıştığı gözetildiğinde bilhassa müteveffa hakkında uygulanan yurt dışına çıkamama şeklindeki tedbirin müteveffanın kişisel, sosyal ve mesleki ilişkilerine olumsuz etkisinin olduğunu kabul etmek gerekir. Anılan müdahalenin müteveffanın özel hayatına ciddi şekilde etki etmesi ve bu etkinin belirli bir ağırlık düzeyine ulaşması nedeniyle başvurunun özel hayata saygı hakkı kapsamında incelenebilir nitelikte olduğu değerlendirilmiştir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Latife Akyüz, § 38; Hakkı Gök, § 33; Hasan Hüseyin Güney, B. No: 2019/32372, 23/5/2023, § 14).
16. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
17. Ailesiyle birlikte başka bir ülkede yerleşik olan müteveffa hakkında yurt dışına çıkış yasağı şeklinde adli kontrol tedbiri uygulanması özel hayata ve aile hayatına saygı hakkına müdahale oluşturmaktadır. Söz konusu müdahalenin 5271 sayılı Kanun'un 109. maddesine istinaden gerçekleştirildiği görüldüğünden kanuni dayanağı bulunmaktadır. Ayrıca müdahalenin kamu düzeninin sağlanması meşru amacı ile yapıldığı görülmektedir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Latife Akyüz, §§ 43-45; Hasan Hüseyin Güney, § 16). Bu belirlemelerin ardından müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olup olmadığı irdelenecektir.
18. Genel olarak adli kontrol, işlediği iddia olunan bir suçtan dolayı şüpheli veya sanığın, tutuklama sebeplerinin varlığı hâlinde belirli yükümlülükler yüklenerek adli makam ve mercilerin denetimi ve kontrolü altına sokulmasıdır. Adli kontrol koruma tedbiri, tutuklamaya göre kişi özgürlüğünü daha az kısıtladığı ve sanık tutuklanmaksızın muhakemenin yapılabilmesini sağladığı için tutuklama yerine geçmek üzere ihdas edilmiştir. Böylelikle ilgili, bütünüyle özgürlüğünden yoksun bırakılmaksızın denetim altında tutulabilmektedir. Tutuklamaya alternatif bir koruma tedbiri olan adli kontrol, bu özelliğiyle tutuklamaya ancak istisnai hâllerde başvurulması kuralının işlerlik kazanmasına katkıda bulunmakta; tutuklamanın son çare olma özelliğini ortaya koymaktadır (Hülya Kar [GK], B. No: 2015/20360, 27/2/2019, §§ 18, 50; ayrıca bkz. Latife Akyüz, § 46; Hakkı Gök, § 42). Nitekim 5271 sayılı Kanun'un 109. maddesinde, aynı Kanun'un 100. maddesinde belirtilen tutuklama sebeplerinin varlığı hâlinde tutuklama yerine adli kontrol kararı verilebileceği açıkça düzenlenmiştir. Bu durumda anılan mevzuat hükümleri birlikte değerlendirildiğinde, adli kontrol kararı verilebilmesi için kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin ve bir tutuklama nedeninin bulunması gerekir. Elbette uygulanan tedbirin hukuka uygun olduğunu söyleyebilmek için öncelikle suç şüphesinin ve uygulanma nedeninin denetime elverişli olacak şekilde yeterli bir gerekçeyle ortaya konulması gerekir (aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Aret Demirci, B. No: 2018/30446, 8/2/2024, § 17).
19. Nitekim Anayasa Mahkemesi; mahkemelerin koruma tedbiri kararlarında lehte ve aleyhte ileri sürülen bütün delilleri incelemek ve temel hak ve özgürlüklere yapılan müdahaleye katlanmayı gerektirecek nitelikte kamu yararını haklı kılan gerçek bir ihtiyacın varlığını göstermek zorunda olduklarını, süregelen koruma tedbirlerinin devamına ilişkin olarak verilen kararlarda da tedbirin devamını haklı kılan gerekçelerin gösterilmesi ve çatışan menfaatler arasında adil dengenin korunması gerektiğini ifade etmiştir (Hülya Kar, §§ 29, 30, 35; ayrıca bkz. Latife Akyüz, §§ 49-52, 56; Hakkı Gök, §§ 51, 52). Ayrıca Anayasa Mahkemesi Hülya Kar ve Latife Akyüz başvurularında başvuruya konu adli kontrol koruma tedbirinde olduğu gibi tüm koruma tedbirlerinin geçici olduğunu, herhangi bir tedbirin ilanihaye veya herhangi bir kriterden bağımsız olarak süreklilik arz eder biçimde uygulanmasının mümkün olmadığını vurgulamış; süregelen bir koruma tedbirinin durumun gerektirdiğinden daha uzun sürdüğünün anlaşıldığı durumlarda tedbir nedeniyle müdahale edilen anayasal hakların ihlalinin söz konusu olabileceğini belirtmiştir. Anılan kararda, tedbirin türü ve kapsamı konusunda derece mahkemelerinin geniş takdir hakkının bulunduğu ancak yürütülen bir soruşturma veya kovuşturma kapsamında alınan koruma tedbiri ile hedeflenen amaca ulaşmak için hakların daha az sınırlanmasını sağlayacak alternatif yolların bulunup bulunmadığının da dikkate alınması gerektiği belirtilmiştir (Hülya Kar, §§ 25-28, 44; Latife Akyüz, §§ 48-51, 58; Hakkı Gök, §§ 44-47, 54; Hasan Hüseyin Güney, § 17).
20. Bu bağlamda özellikle yurt dışına çıkamamak şeklindeki adli kontrol tedbirinekarar verilirken kişinin yurt dışındaki ailevi, kişisel ve mesleki bağları ile kişiye isnat edilen suçun niteliği, delil durumu ve mahkûmiyet hâlinde alacağı cezanın ağırlığı birlikte değerlendirilerek adli kontrol tedbirinden beklenen kamusal menfaat ile başvurucunun menfaatleri arasında adil bir dengenin kurulması ve bu durumun yeterli gerekçeyle açıklanması gerekir ( benzer yöndeki karar için bkz. Hasan Hüseyin Güney, § 18).
21. Somut olayda müteveffa hakkında Ceza Mahkemesince 5/2/2018 tarihli ilk duruşmada yurt dışına çıkış yasağına ilişkin adli kontrol kararı verilmiş ve yargılama süresince tedbir devam etmiştir. Her ne kadar 28/6/2018 tarihinde beraat kararı verilmiş ise de adli kontrol tedbirinin kararın kesinleşmesiyle kaldırılmasına karar verilmiş dolayısıyla yurt dışına çıkış yasağı istinaf incelemesi süresince ve bozma kararı sonrasında da devam etmiştir. Müteveffanın ailesiyle birlikte Almanya'da yaşadığını ve yurt dışına çıkamamasının aile bütünlüğüne zarar verdiğini ileri sürmek suretiyle anılan tedbir kararına karşı itirazlarını yargılama süresince ileri sürdüğü tespit edilmiştir. Derece mahkemelerinin müteveffanın itirazlarını "yurt dışına çıkış yasağı şeklindeki adli kontrolün şu aşamada devamına" veyahut "sanığın adli kontrolün kaldırılması yönündeki talebinin reddine" şeklindeki ifadelerden ibaret ara kararlarıyla reddettikleri anlaşılmaktadır. Ceza Mahkemesi başvurudan önceki 24/9/2020 tarihli duruşmada dosya kapsamında delillerin henüz tamamlanmadığı, suç vasfı ve sanığın kaçma şüphesinin bulunduğu hususlarını gerekçe göstermiştir. Ardından Ağır Ceza Mahkemesine yapılan itiraz ise anılan kararın usul ve yasaya uygun olduğu gerekçesiyle reddedilmiştir. Başvurucunun sonraki tarihli itirazları gerekçe gösterilmeksizin reddedilmiştir. Böylece müteveffa hakkında 5/2/2018 tarihinden ölümünün gerçekleştiği 15/11/2021 tarihine kadar dört yıla yaklaşık bir süre boyunca yurt dışı çıkış yasağına ilişkin adli kontrol tedbiri uygulandığı görülmektedir.
22. Müteveffaya isnat edilen suç vasfı ve müteveffanın 5/2/2018 tarihinde savunmasının alındığı gözetildiğinde, başka hangi delillerin toplanması gerektiği ile yurt dışına çıkışın engellenmesinin bu delillerin toplanmasına veya delillerin karartılmasına ne gibi bir etkisi olacağı derece mahkemelerinin kararlarından anlaşılamamaktadır. Bunun yanı sıra tedbir kararı ile tedbirin devamına ilişkin kararlarda müteveffanın Almanya'daki ailevi bağlarına yönelik itirazlarının tartışılmayarak tekrar içeren, genel ve soyut gerekçelerle ve pek çok kez herhangi bir gerekçe gösterilmeksizin taleplerin reddedildiği görülmüştür. Öte yandan müteveffanın yurt dışına çıkma ihtimali nedeniyle ceza muhakemesinin yürütülmesinin zorlaşacağı ve sürecin uzayacağı düşünülüp koruma tedbiri uygulandığı söylenebilir. Somut olayda 16/1/2017, 17/1/2017 ve 30/1/2017 tarihlerinde işlendiği iddia edilen bir suçla ilgili ilk duruşmanın 5/2/2018 tarihinde yapıldığı anlaşılmaktadır. Buna göre adli kontrole karar verilen tarihte müteveffanın ifadesinin alındığı ve ilk duruşmada sorgusunun yapıldığı hususları ile suçun niteliği ve toplanacak deliller dikkate alındığında derece mahkemelerinin yurt dışı çıkış yasağına ilişkin adli kontrol tedbirinin devamını gerektiren nedenleri ilgili ve yeterli gerekçeyle ortaya koyduğu söylenemez.
23. Müteveffa hakkında tatbik edilen yurt dışına çıkış yasağı şeklindeki koruma tedbiri ile müteveffanın özel hayata ve aile hayatına saygı hakkına müdahale edilmiş, müteveffa itirazlarını yargı makamlarına taşımış, buna karşın derece mahkemeleri ilgili ve yeterli değerlendirmeler yapmaksızın başvurucunun taleplerini reddetmiştir. Tüm süreç birlikte değerlendirildiğinde derece mahkemeleri tarafından, müteveffanın yaşadığı ülkedeki bağları ile isnat edilen suçun vasfı, delil durumu ve muhtemel sonuç cezası gözetilerek -muhakemenin sağlıklı yürütülmesi ve müteveffanın yargılamaya katılarak savunma hakkını kullanması amaçlarıyla uygulanan- tedbirden beklenen kamusal menfaat ile müteveffanın menfaatleri arasında adil bir denge kurulduğu söylenemez. Ayrıca müdahale konusu tedbire alternatif olabilecek tedbirlerin tartışılmadığı, müteveffanın özel hayatına ve aile hayatına yönelen müdahalenin olumsuz etkilerini azaltacak şekilde hızlı ve özenli bir ceza soruşturması/kovuşturması yapılmadığı vurgulanmalıdır. Sonuç olarak yaklaşık dört yıl süren yurt dışı çıkış yasağı şeklindeki müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine uygun olmadığı kanaatine varılmıştır.
24. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
B. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
25. Başvurucu, yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
26. Anayasa Mahkemesi Veysi Ado ([GK], B. No: 2022/100837, 27/4/2023) kararında, ilk bakışta ulaşılabilir olan ve ihlal iddialarıyla ilgili başarı şansı sunma ve yeterli giderim sağlama kapasitesi olduğu görülen Tazminat Komisyonuna başvuru yolu tüketilmeden yapılan başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil niteliği ile bağdaşmayacağı sonucuna vararak başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemezlik kararı vermiştir. Mevcut başvuruda da söz konusu karardan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
27. Açıklanan gerekçeyle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik nedenleri incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
III. GİDERİM
28. Başvurucu, ihlalin tespiti, 598.500 avro ve 138.600 TL maddi tazminat ve 2.000.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
29. Müteveffanın 15/11/2021 tarihinde öldüğü görüldüğünden hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmadığı değerlendirilmiştir.
30. İhlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya net 30.000 TL manevi tazminatın ödenmesine karar verilmesi gerekir. Maddi zarara ilişkin olarak bilgi ve belge sunulmadığından maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
IV. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Anayasa'nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya net 30.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
D. 446,90 TL harç ve 18.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 19.246,90 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin bilgi için Bayburt Asliye Ceza Mahkemesi (E.2018/562, K.2021/1010) ile Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 27/2/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.