logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Veli Ağbaba [1.B.], B. No: 2020/40377, 31/10/2024, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

VELİ AĞBABA BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2020/40377)

 

Karar Tarihi: 31/10/2024

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

İrfan FİDAN

 

 

Muhterem İNCE

 

 

Yılmaz AKÇİL

Raportör

:

Ekin ÇANKAL

Başvurucu

:

Veli AĞBABA

Vekili

:

Av. Hüseyin Can GÜNER

 

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru, bir siyasetçiye yönelik sözleri gerekçe gösterilerek aleyhine manevi tazminata hükmedilmesinin başvurucunun ifade özgürlüğünü ihlal ettiği iddiasına ilişkindir.

2. Başvurucu 24., 25., 26. ve 27. dönemlerde ana muhalefet partisinden Malatya milletvekili seçilmiş olup 8/5/2014 tarihinden bu yana ana muhalefet partisi genel başkan yardımcılığı görevini yürütmektedir. İ.M.G. ise ülke çapında tanınan bir siyasetçi ve bürokrat olup 27/3/1994-28/10/2017 tarihleri arasında Ankara Büyükşehir Belediyesi başkanı olarak görev yapmıştır. 2017 yılı Nisan ayında yayımlanan "Sol Siyaset Fetö İlişkileri" isimli kitabında İ.M.G., ana muhalefet partisi ile Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması (FETÖ/PDY)arasında sıkı bir ilişkinin olduğunu iddia etmiştir. Başvurucu ise bu iddialara karşı ana muhalefet partisinin Adana İl Başkanlığında 3/4/2017 tarihinde yaptığı konuşmasında şu ifadeleri kullanmıştır:

"Siyasetin imamı gibi görünen 'Sol ve FETÖ' diye kitap yazan yerel yöneticisidir. Boşuna yazmadı o kitabı. O siyasetteki FETÖ imamıdır. Karısının ismini FETÖ okullarına veren, parsel parsel Ankara'yı teslim eden siyasetin imamı utanmadan çıkmış kitap yazmış. Solda, o topraklarda FETÖ yetişmez, onu bilin."

3. Söz konusu ifadelerin sarf edildiği dönemde Ankara Büyükşehir Belediyesi başkanı olan İ.M.G. başvurucunun kendisine hakaret ettiğinden bahisle 20.000 TL'nin 3/4/2017 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte tahsili amacıyla 23/1/2018 tarihinde manevi tazminat davası açmıştır.

4. Ankara Asliye Hukuk Mahkemesi 2/5/2019 tarihinde davanın kısmen kabulü ile 5.000 TL manevi tazminatın olay tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar vermiştir. Mahkeme, başvurucunun konuşmasında davacının terör örgütü ile bağlantısı olduğunu iddia etmesinin -bu yönde verilmiş bir yargı kararı ya da davacının buna dair bir ikrarı bulunmadığı dikkate alındığında- kişilik haklarına saldırı teşkil edeceği kanaatine varmıştır.

5. Tarafların karara karşı istinaf kanun yoluna başvurmaları üzerine Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 25. Hukuk Dairesi, kararın esasına ilişkin istinaf isteminin reddine karar vermiş, yargılama giderleri yönünden ilk derece mahkemesi kararının hatalı olduğunu değerlendirdiğinden kararı kaldırarak yeniden hüküm kurmuştur. Sonuç olarak 5.000 TL manevi tazminatın 3/4/2017 tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline 11/11/2020 tarihinde kesin olarak karar verilmiştir.

6. Nihai karar başvurucuya 16/12/2020 tarihinde tebliğ edilmiş, başvurucu 31/12/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

7. Başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

II. DEĞERLENDİRME

8. Başvurucu; davacının kitabında asılsız olarak ana muhalefet partisi ve bu partinin mensuplarının FETÖ/PDY ile bağlantılı olduklarını ima ettiğini, kendisinin uzun yıllar ana muhalefet partisinde çalışmış ve bu partiye gönülden bağlı olan bir siyasetçi olarak davacının kitaptaki ifadelerine cevap vermek ve bunları eleştirmek amacıyla söz konusu konuşmayı yaptığını belirtmiştir. Başvurucu, bir siyasetçinin başka bir siyasetçi hakkında sarf ettiği sözler gerekçe gösterilerek aleyhine manevi tazminata hükmedilmesinin ifade özgürlüğünü ve adil yargılanma hakkını ihlal ettiğini iddia etmiştir.

9. Adalet Bakanlığı (Bakanlık) görüşünde, ifade özgürlüğü ile şeref ve itibarın korunması hakkı arasında adil bir denge kurulup kurulmadığının değerlendirilmesi gerektiği ifade edilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında bireysel başvuru formunda ileri sürdüğü iddiaları yinelemiştir.

10. Başvuru, ifade özgürlüğü kapsamında incelenmiştir. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeni de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

11. İfade özgürlüğüne gerçekleştirilen müdahalenin dayanağı olan 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 58. maddesinin kanunilik ölçütünü karşıladığı değerlendirilmiştir. Müdahalenin başkalarının şöhret veya haklarının korunmasına yönelik önlemlerin bir parçası olduğu ve meşru bir amaç taşıdığı sonucuna varılmıştır. Bu noktada müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluk ölçütü yönünden incelenmesi gereklidir.

12. Anayasa'nın 26. maddesinde korunan ifade özgürlüğüne yapılan müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için zorunlu bir ihtiyacı karşılayan orantılı bir müdahale olması gerekir (Bekir Coşkun [GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015, §§ 53-55; Mehmet Ali Aydın [GK], B. No: 2013/9343, 4/6/2015, §§ 70-72). Somut olayda başvurucunun ifade özgürlüğü ile bu özgürlüğe yapılan müdahalenin meşru amacı olan davacının şeref ve itibarının korunması hakkının çatıştığı görülmüştür. Taraflardan birinin ifade özgürlüğü ile diğerinin şeref ve itibarının korunması hakkı arasında adil bir denge kurulmalıdır (çatışan haklar arasında dengeleme yapılırken kullanılması gereken ölçütler için bkz. Orhan Aydın, B. No: 2020/13392, 5/9/2023, § 10).

13. Anayasa Mahkemesi somut olayın koşullarında başvurucunun davacı hakkında kullandığı ifadeler sebebiyle aleyhine manevi tazminata hükmedilmesinin zorunlu bir ihtiyaca karşılık gelip gelmediğini, müdahalenin gerçekleşmesi amaçlanan meşru amaçla orantılı olup olmadığını, bunu haklı göstermek için ortaya konan gerekçenin kendisinin ortaya koyduğu ve yukarıda açıklanan kriterleri karşılayan ilgili ve yeterli bir gerekçe olup olmadığını davanın bütününe bakarak değerlendirecektir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Kemal Kılıçdaroğlu, B. No: 2014/1577, 25/10/2017, § 58; Bekir Coşkun, § 56; Tansel Çölaşan, B. No: 2014/6128, 7/7/2015, § 56; Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri [GK], B. No: 2018/17635, 26/7/2019, § 120; Sinan Baran, B. No: 2015/11494, 11/6/2018, § 38).

14. Somut olayda davacı; yazdığı kitapta FETÖ/PDY'nin sızmadığı siyasi parti kalmadığını, örgütün 17-25 Aralık soruşturmaları olarak anılan sürecin ardından Türkiye üzerindeki amaçlarını ana muhalefet partisi aracılığıyla inşa etme çabasında olduğunu iddia etmiştir. Mezkûr kitabın tanıtımında kitabın temel gayesi FETÖ-CHP ilişkilerini bütün çıplaklığı ile ortaya koymak olarak gösterilmiştir. Ülkenin tanınan siyasetçilerinden biri tarafından yazılan söz konusu kitap yayımlandığı dönemde pek çok kesimin ilgisini çekmiş, olumlu ve olumsuz tepkiler almıştır.

15. Başvurucu her ne kadar davacının yazdığı kitap doğrudan kendisini hedef almasa da ana muhalefet partisinde siyaset yapan biri olarak kitaptaki iddialara cevap verdiğini belirtmiştir. Başvurucu; başvuruya konu ifadelerinde davacının kendisinin FETÖ/PDY'ye hizmet eden yerel bir siyasetçi olduğunu, FETÖ/PDY'nin yaptırdığı okullara eşinin ismini verdiğini ve uzun yıllar belediye başkanlığı yaptığı Ankara'daki pek çok araziyi usulsüz şekilde örgütün hizmetine sunduğunu ileri sürmüştür. Ayrıca partisinin sol çizgide olduğunu vurgulayan başvurucu, partisi ile FETÖ/PDY arasında bir bağlantı olmasının mümkün olmadığını ifade etmiştir.

16. Anayasa Mahkemesinin daha önce birçok kez ifade ettiği gibi siyasetçiler ve milletvekilleri aralarında geçen tartışmalarda ifade özgürlüğünden çok geniş şekilde yararlanır. Zira seçmenlerini temsil eden, onların taleplerini, endişelerini ve düşüncelerini politik alana aktaran ve çıkarlarını savunan, seçilmiş kimseler için ifade özgürlüğü özellikle değerlidir (Kemal Kılıçdaroğlu, § 60; Bilal Uçar, B. No: 2019/10122, 21/9/2022, § 19). Bununla birlikte ifade özgürlüğü, sıkı bir şekilde yorumlanması gereken istisnalara tabidir ve herhangi bir kısıtlama ihtiyacı ikna edici bir şekilde tesis edilmelidir. Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrasına göre ifade özgürlüğünün sınırlandırılma nedenlerinden ve bu bağlamda ifade özgürlüğünü kullananların uyması gereken görev ve sorumluluklardan biri de başkalarının şöhret veya haklarının korunmasıdır. Bireyin şeref ve itibarı, kişisel kimliğinin ve manevi bütünlüğünün bir parçasını oluşturur ve Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasının korumasından faydalanır (İlhan Cihaner (2), B. No: 2013/5574, 30/6/2014, § 44) Devlet, bireyin şeref ve itibarına keyfî olarak müdahale etmemek ve üçüncü kişilerin saldırılarını önlemekle yükümlüdür (Adnan Oktar (3), B. No: 2013/1123, 2/10/2013 § 33; Nilgün Halloran, B. No: 2012/1184, 16/7/2014, § 41; Bekir Coşkun, § 45; Önder Balıkçı, B. No: 2014/6009, 15/2/2017, § 44).

17. Eldeki başvuruya konu olayda öncelikle davacının yazdığı kitapta doğrudan başvurucuyu hedef almadığının, başvurucunun üyesi olduğu siyasi partinin eleştirildiğinin belirtilmesi gerekir. İkinci olarak başvurucunun kitaptaki eleştirilere cevap verirken kesinleşmiş yargı kararlarıyla terör örgütü olduğu tescillenmiş bir örgüte davacının bağlılığının bulunduğu iddiasında, diğer bir ifadeyle suç ithamında bulunduğu görülmektedir. Bu yönüyle başvurucunun sarf ettiği ifadelerle keyfî şekilde davacıyı hedef aldığı, davacı hakkında kullandığı ifadelerin suç isnadı niteliğinde olduğu değerlendirilmiştir. Nitekim başvurucu aleyhine açılan tazminat davasında ilk derece ve istinaf mahkemelerinin de bu tespiti yaparak ilgili ve yeterli gerekçeyle davayı kısmen kabul etikleri görülmektedir (bkz. §§ 4-5). Nihayetinde başvurucunun tazminat ile cezalandırılmasının toplumsal ihtiyacı karşıladığı ve dolayısıyla “demokratik bir toplumda gerekli” olduğu kabul edilmiştir.

18. Derece mahkemeleri, kararlarında tazminat miktarlarının takdir ve tayin ederken "tarafların sosyal ve ekonomik durumlarını" nazara aldığını belirtmiştir. Ayrıca her bir dava için hükmedilen tazminat miktarının başvurucunun sahip olduğu ekonomik olanakları zora sokacak veya ortadan kaldıracak miktarda olmadığı değerlendirilmiştir. Dolayısıyla verilen tazminat cezasının miktarının -bu tür davalarda genellikle verilen tutarlar ve söz konusu konuşmanın ağırlığıyla karşılaştırıldığında- ulaşılmak istenen amaç ile orantılı olduğu sonucuna varılmıştır.

19. Açıklanan gerekçelerle ifade özgürlüğünün ihlal edilmediği kanaatine varılmıştır.

Hasan Tahsin GÖKCAN ve Yusuf Şevki HAKYEMEZ bu sonuca katılmamıştır.

III. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. İfade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,

B. İfade özgürlüğünün İHLAL EDİLMEDİĞİNE Hasan Tahsin GÖKCAN ve Yusuf Şevki HAKYEMEZ'in KARŞIOYLARI ve OYÇOKLUĞUYLA,

C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 31/10/2024 tarihinde karar verildi.

 

 

 

KARŞIOY GEREKÇESİ

1. Başvurucu, partisinin il başkanlığı tarafından düzenlenen programda yaptığı konuşmadaki ifadeleri nedeniyle açılan tazminat davasında 5.000 TL manevi tazminata mahkum edilmiş, istinaf talebi de reddedilmiştir. Başvurucunun konuşmasında tazminata temel alınan sözleri şöyledir: "Siyasetin imamı gibi görünen 'Sol ve FETÖ' diye kitap yazan yerel yöneticisidir. Boşuna yazmadı o kitabı. O siyasetteki FETÖ imamıdır. Karısının ismini FETÖ okullarına veren, parsel parsel Ankara'yı teslim eden siyasetin imamı utanmadan çıkmış kitap yazmış. Solda, o topraklarda FETÖ yetişmez, onu bilin."

2. Başvurucu savunmasında, Ankara Belediye başkanı olan İ.M.G.’nin 2017 yılı Nisan ayında yayımlanan "Sol Siyaset Fetö İlişkileri" isimli kitabında ana muhalefet partisi ile Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması (FETÖ/PDY)arasında sıkı bir ilişkinin var olduğunu iddia etmesi nedeniyle ana muhalefet partisi genel başkan yardımcısı olması sıfatıyla Adana İl Başkanlığında 3 Nisan 2017 tarihinde yaptığı konuşmasında söz konusu ifadeleri sarfettiğini dile getirmiştir.

3. Sözlerinin arka planını bu şekilde aktaran başvurucu, ana muhalefet partisi milletvekili ve yöneticisi olarak olayların meydana geldiği tarihte başkentin belediye başkanı olan davacının anılan örgüte yönelik geçmişteki yaklaşımını hedef aldığını ileri sürmektedir. Başvurucu, iddiasına temel oluşturacak nitelikte iki olgu ileri sürmüştür. Bunlardan ilki davacının eşinin ismini FETÖ/PDY okullarına verdiği, ikincisi ise Ankara'daki arazileri örgütün hizmetine sunduğudur. Başvurucu, davacının parsel parsel Ankara'yı sattığı iddiasını ilk olarak 23/3/2015 tarihinde, o sırada başbakan yardımcısı olan B.A.’nın basına yaptığı konuşmasında ileri sürdüğünü ifade etmiştir. Başvurucunun söylediğine göre B.A bahsi geçen konuşmasında davacının FETÖ/PDY'ye birtakım yerler tahsis ettiğini, okul yaptırdığını iddia etmiştir.

4. Öncelikle başvurucunun sözlerinin vaka veya olgu isnadı mı yoksa değer yargısı mı olduğu belirlenmelidir. Tazminata esas alınan sözlerde geçen “FETÖ imamı” ibaresi herhangi bir örgütsel eylem bağlamında somutlaştırılarak ileri sürülmemiş, davacının akabinde değinilen ve şaibeli olduğu ima edilen faaliyetlerinden hareketle bir sıfat yakıştırması olarak ifade edilmiştir. Bu durumda söz konusu ifadenin olgusal bir isnad olmayıp değer yargısı niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır. Bilindiği üzere değer yargılarının ispatı gerekmez ve ifade açıklamasının bütünlüğüne ve dayandığı olgusal temele göre ifade özgürlüğü kapsamında görülebilir. Bununla birlikte, “bir ifadenin bir değer yargısına vardığı durumlarda bile, onu destekleyecek yeterli olgusal temelin mevcut olması gerekir; aksi takdirde özgürlüğün sınırı dışına çıkılmış olacaktır” (bkz. örneğin, AİHM Lindon, Otchakovsky Laurens ve July, § 55). Ayrıca, eğer bilgi zaten genel kamuoyu tarafından biliniyorsa, bir değer yargısını destekleyen gerçekleri sunma gerekliliği daha az katı olacaktır (bkz. Feldek / Slovakya, no. 29032/95, § 86, AİHM 2001 VIII).

5. Bu noktada ifade özgürlüğünün, sadece genel kabul gören veya zararsız bulunan bilgiler ya da fikirler için değil aynı zamanda kırıcı, şok edici veya rahatsız edici olanlar için de geçerli olduğu hatırlatılmalıdır (bkz. AYM Emin Aydın (2), B. No: 2013/3178, 25/6/2015, § 35; AYM Bekir Coşkun, § 52). AİHM de kimi kararlarında kişileri veya toplumu ya da yerleşik düzeni rahatsız eden, şok eden veya ona meydan okuyan fikirlerin iletilmesi söz konusu olduğunda ifade özgürlüğünün çok daha önemli olduğunu sıklıkla vurgulamaktadır (bkz. Otegı Mondragon v. İspanya no. 2034/07, 15.3.2011; Women On Waves ve Diğerleri / Portekiz, no. 31276/05, § 42, 3; Oberschlick/Avusturya (no. 1), 23 Mayıs 1991, § 57, Seri A no. 204). Şubat 2009).Esasen genelin benimsediği, yerleşik düzeni rahatsız etmeyen veya kimseyi incitmeyen düşünce açıklamalarının özel bir korumaya ihtiyaç duymayacağı açıktır. İncitici de olsa farklı veya karşı fikri ortaya koymak demokratik toplumun gelişmesi ve sürdürülebilirliği bakımından vazgeçilmez değerdedir. İfade özgürlüğü bu nedenle özellikle yerleşik düzene veya genel kabullere karşıazınlıkta kalan, farklı, muhalif, uç ve aynı zamanda rahatsız edici düşünce açıklamaları bakımından demokratik bir toplumda vazgeçilmez bir zorunluluktur.

6. Siyasi tartışmaların özgürce yürütülmesi ilkesi, sürdürülebilir bir demokratik toplum düşüncesinin merkezinde yer alır. Toplumun tamamını ilgilendiren ve kamusal bir tartışmaya katkı sunduğuna şüphe bulunmayan konuların ve oluşan rahatsızlıkların yüksek sesle dillendirilmesi ancak düşüncelerin herhangi bir engelle karşılaşmadan açıklanabildiği demokratik rejimlerde mümkündür(diğerleri arasında bkz. AYM Deniz Karadeniz ve diğ., B. No: 2014/18001, 6/2/2020, par.129). Ayrıca siyasi kişiliklerin siyasi faaliyetleri bağlamında çoğu kez çeşitli kamusal tartışmaları gündeme getirdikleri ve kendilerine karşı ileri sürülen iddialara karşı da cevap verme imkanlarına sahip oldukları bilinen bir gerçektir. Gerçekten de siyasetçilerin birbirlerine karşı kullandıkları sözlerin açıkça polemik çıkarmaya, şiddetli tepkiler yaratmaya ve böylece taraftarlarını konsolide etmeye yönelik olduğu ve bu üslubun da koruma altında olduğu kabul edilmelidir (Kemal Kılıçdaroğlu, § 65; Mustafa Hidayet Vahapoğlu, B. No: 2019/19608, 22/2/2022, §37; Bilal Uçar, B. No: 2019/10122, 21/9/2022, §16).

7. Tartışmayı başlatan belediye başkanı davacı, kamunun dikkatini çekmeyi başaracak ve farklı kesimlerde tepki yaratmayı sağlayacak derecede çarpıcı bir üslup ile bir kitap kaleme almış ve burada başvurucunun yöneticisi olduğu siyasi parti hakkında değer yargısında bulunmuştur. Başvurucunun da ana muhalefet partisinin genel başkan yardımcısı olarak il başkanlığında yaptığı konuşmasında muhatap eski belediye başkanının partisine yönelik ifadelerinden hareketle; genel olarak başkentteki yolsuzluk iddialarına dikkat çekme ve bundan hareketle davacıyı eleştiri amacıyla bu sözleri söylediğini savunduğu görülmektedir. Başvuranın tazminata mahkum edilmesi biçimindeki müdahalenin kanuni temeli ve muhatabın şeref ve haysiyetinin korunmasına yönelik meşru amacı bulunmaktadır. Şu halde müdahalenin demokratik toplumda gerekli ve orantılı olup olmadığı incelenmelidir.

8. Bu konuda ilk olarak davacının bizzat başlattığı bir tartışmada kendisine yöneltilen eleştirilere daha fazla tahammül göstermesinin bekleneceği hatırlatılmalıdır (AYM, Nilgün Halloran, § 62). İkinci olarak başvuruya konu açıklamaların davacının tartışmalı kitabına karşı sert bir eleştiri niteliğinde olduğu tespit edilmelidir. Siyasetçiler için ağır eleştirilerin dahi siyasi polemiklerin ve deyim yerindeyse siyaset oyununun kurallarının bir parçası olduğu, tarafların siyasi kimlikleri dikkate alındığında davacının hakkındaki söylemlere sıradan insanlara göre daha fazla hoşgörü göstermesi gerektiği not edilmelidir (bkz. AYM Kemal Kılıçdaroğlu, § 61;AYM Nihat Zeybekci, § 38;AYM Durmuş Fikri Sağlar (2), § 22).

9. Bu bağlamda üçüncü olarak ilave edilmelidir ki Anayasa Mahkemesinin daha önce birçok kez ifade ettiği gibi siyasetçiler ve milletvekilleri aralarında geçen tartışmalarda eleştiri hakkından ve ifade özgürlüğünden çok geniş bir şekilde yararlanmalıdır. Zira seçmenlerini temsil eden, onların taleplerini, endişelerini ve düşüncelerini politik alana aktaran ve çıkarlarını savunan demokratik yöntemle seçilmiş kimseler için ifade özgürlüğü özellikle değerlidir. Bunun bir nedeni de siyasetçilerin ifade özgürlüklerinin demokratik sistemin temelini oluşturmasıdır. Ayrıca kamu otoritelerine ve siyasi otoriteye karşı eleştiri yapma, kamusal tartışmaya katkı sunma ve kamuoyunu bilgilendirme yükümlülüğünü yerine getiren siyaset kurumu mensuplarının ifade özgürlüğünün korunması ülkedeki hukukun üstünlüğü ilkesine dayalı demokratik anayasal sistemin sürdürülebilmesi bakımından üstün bir kamusal yararı haizdir. Bu sebeple müdahale, eğer bir siyasetçinin, üstelik muhalefet partisi mensubu veya genel başkan yardımcısının ifade özgürlüğüne yönelik ise başvuruların çok daha sıkı bir denetimden geçirilmesi gerekmektedir (AYM Kemal Kılıçdaroğlu, § 60; AYM Bilal Uçar, § 19).

10. Öte yandan siyasi polemiklere dayalı müdahalelerde tarafların birbirlerine cevap verme imkanlarının varlığı da dikkate alınmalıdır. Nitekim olayların yaşandığı tarihte Ankara Büyükşehir Belediyesi başkanı olan davacı, farklı düzeydeki iletişim araçları ile hakkındaki sert ve ağır eleştirilere cevap verebilecek imkanlara fazlasıyla sahiptir. Bilindiği üzere siyasetçilerin konumları gereği yazılı ve görsel basına ulaşması bu konumda bulunmayan insanlara nazaran çok daha kolaydır ve itibarını zedelediğini düşündüğü ifadelere karşı kendisini savunma imkânı bulunmaktadır. (Bkz. AYM Nihat Zeybekci, § 39; AYM Durmuş Fikri Sağlar (2), §§ 23, 24). Dolayısıyla kamuoyuna sesini duyurabilir biçimde cevap verebilirlik, hakların tartımında dikkate alınması gereken bir kriterdir.

11. Belirtilen bütün bu hususlara karşın ilk derece mahkemesinin başvurucunun mahkûmiyeti bakımından ileri sürdüğü gerekçeler Mahkememizin daha önce çok sayıdaki kararlarında ortaya koyduğu ve yukarıda sözü edilen kriterleri karşılamaktan uzaktır. Dolayısıyla mahkemenin kararında haklar arasında denge kurma (tartım) çabasına girilmediği gibi başvurucunun ifade özgürlüğüne yapılan müdahale için ileri sürülen gerekçelerin ilgili ve yeterli olmadığı görüşünde olduğumdan çoğunluğun ihlal olmadığı yönünde ulaştığı sonuca katılamamaktayım.

 

 

 

 

Başkan

Hasan Tahsin GÖKCAN

 

 

 

KARŞIOY GEREKÇESİ

1. Bir siyasetçiye yönelik sözleri gerekçe gösterilerek aleyhine manevi tazminata hükmedilmesinin başvurucunun ifade özgürlüğünü ihlal ettiği iddiasıyla yapılan bireysel başvuruda Mahkememiz çoğunluğunca ulaşılan başvurucunun Anayasa'nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edilmediğine ilişkin kararına katılmamaktayım.

2. Bireysel başvuruya konu ifadeler başvurucunun da üyesi olduğu Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) hakkında yazılan ve 2017 yılı Nisan ayında yayımlanan "Sol Siyaset Fetö İlişkileri" isimli kitaptaki CHP ile Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması (FETÖ/PDY) arasında sıkı bir ilişkinin var olduğu iddiaları bağlamında başvurucunun CHP Adana İl Başkanlığında 3/4/2017 tarihinde yaptığı konuşmasında kullanılmıştır.

3. "Siyasetin imamı gibi görünen 'Sol ve FETÖ' diye kitap yazan yerel yöneticisidir. Boşuna yazmadı o kitabı. O siyasetteki FETÖ imamıdır. Karısının ismini FETÖ okullarına veren, parsel parsel Ankara'yı teslim eden siyasetin imamı utanmadan çıkmış kitap yazmış. Solda, o topraklarda FETÖ yetişmez, onu bilin." şeklindeki bahse konu ifadelerden hareketle açılan davada mahkeme kitabın yazarının (davacı) terör örgütü ile bağlantısı olduğunu iddia etmesinin bu yönde verilmiş bir yargı kararı ya da davacının buna dair bir ikrarı bulunmadığı dikkate alındığında kişilik haklarına saldırı teşkil edeceği kanaatine vararak başvurucuyu 5000 TL manevi tazminata mahkum etmiştir.

4. Başvurucu davacının kitabında asılsız olarak ana muhalefet partisi ve bu partinin mensuplarının FETÖ/PDY ile bağlantılı olduklarını ima ettiğini, kendisinin uzun yıllar ana muhalefet partisinde çalışmış ve bu partiye bağlı bir siyasetçi olarak davacının kitaptaki ifadelerine cevap vermek ve bunları eleştirmek amacıyla söz konusu konuşmayı yaptığını belirterek bir siyasetçinin başka bir siyasetçi hakkında sarf ettiği sözler gerekçe gösterilerek aleyhine manevi tazminata hükmedilmesinin ifade özgürlüğünü ihlal ettiğini ileri sürmüştür.

5. Çoğunluk, başvurucunun ifade özgürlüğünün ihlal edilmediği kanaatine ulaşırken davacının farklı düzeydeki iletişim araçları ile hakkındaki sert ve ağır eleştirilere cevap verebilecek imkânlara fazlasıyla sahip olduğu hususuna işaret etmekle birlikte (20) somut olayda davacının yazdığı kitapta doğrudan başvurucuyu hedef almadığını, buna karşın başvurucunun sarf ettiği ifadelerle keyfî şekilde davacıyı hedef aldığını ve davacı hakkında kullandığı ifadelerin suç isnadı niteliğinde olduğunu (22) belirtmiştir.

6. Oysa Anayasa Mahkemesinin benzer bireysel başvurularda ifade özgürlüğü ihlal iddiaları ile ilgili yapmış olduğu incelemede bireysel başvuruya konu ifadeleri değerlendirirken taraflardan birisinin ifade özgürlüğü ile diğer tarafın şeref ve itibarının korunması hakkı arasında kurulması gereken adil dengeyi hassas bir değerlendirme ile belirleyip sonuca ulaşmaya özen göstermektedir.

7. Anayasa Mahkemesi birbiriyle çatışan ifade özgürlüğü ile şeref ve itibarının korunması hakkı arasında dengeleme yaparken hangi ölçütleri kullanmakta olduğunu derli toplu biçimde kararlarında da belirtmektedir. Bu süreçte bireysel başvuruya konu ifadeler değerlendirilirken; ifadelerin kim tarafından dile getirildiği, hedef alınan kişinin kim olduğu, ünlülük derecesi ile ilgili kişinin önceki davranışları, katlanması gereken, kabul edilebilir eleştiri sınırlarının sade bir vatandaş ile karşılaştırıldığında daha geniş olup olmadığı, ifadelerin genel yarara ilişkin bir tartışmaya katkı sağlayıp sağlamadığı, kamuoyu ile diğer kişilerin düşünce açıklamaları karşısında sahip oldukları hakların ağırlığı, kamuyu bilgilendirme değeri, toplumsal ilginin varlığı ve konunun güncel olup olmadığı, müştekinin kendisine yöneltilen ifadelere cevap verme imkanının bulunup bulunmadığı, ifadelerin hedef alınan kişinin hayatı üzerindeki etkisi ve cezalandırmaya konu edilen ifadelerin kullanıldıkları bağlamından kopartılıp kopartılmadığının belirlenmesi önem arz etmektedir (Anayasa Mahkemesinin geliştirdiği ve bireysel başvuru incelemelerinde uyguladığı bu ölçütlerin derli toplu biçimde yer aldığı bir karar için bkz.: Bilal Uçar, B. No: 2019/10122, 21/9/2022, § 14).

8. Anayasa Mahkemesi bu iki hak arasında dengeleme yaparken sağlıklı bir sonuca ulaşma noktasında öncelikle kullanılan ifadelerin bağlamının ortaya konulmasını ön plana çıkarmaktadır. Kullanılan ifadelerin bir olgusal temelini olup olmadığı bu süreçte fevkalade önemlidir. Başvurucunun bahse konu kitabın yazarı İ.M.G. hakkında kullandığı ifadelerin başvurucunun da üyesi olduğu parti hakkında yazılan kitaptaki değerlendirmeler nedeniyle olduğu görülmektedir. Eğer bu biçimdeki bir olgusal temel olmaksızın bu ifadeler kullanılmış olsaydı değerlendirmede farklı bir sonuca ulaşmak mümkün olabilirdi.

9. 15 Temmuz Darbe Teşebbüsü gibi ülkemiz aleyhine ağır sonuçları olan bir hareketi gerçekleştirmeye tevessül eden FETÖ / PDY bağlamında darbe teşebbüsü sonrasındaki zamanlarda siyasi alandaki aktörlerin olgusal temeli olan sert eleştiri ve değerlendirmelerde bulunmaları demokratik bir toplumdaki ifade özgürlüğünün koruma alanı içerisinde görülebilir. Ancak bu süreçte kullanılan ifadelerin içeriği, bağlamı, kime karşı kullanıldığı, ifadelerin muhatabı olan kişinin konumu, kamusal tartışmalara katkı sağlama durumu, güncel bir soruna ilişkin olup olmaması, bu ifadelere karşı muhatapların cevap verebilme imkanının bulunup bulunmaması fevkalade önemlidir.

10. Somut olay değerlendirilirken bahse konu ifadelerin başvurucunun partisi ile FETÖ ilişkisini de içeren bir kitap yazılması üzerine ve kitabın yazarına yönelik olduğu dikkate alınmalıdır. Başvurucunun kullandığı ifadelerin de esasında yine siyasi alanda daha önce yapılan bazı açıklamalara dayalı bir olgusal temelinin olduğu da görülmektedir.

11. Zira başvurucu, bahse konu konuşmalarının muhatabının Ankara'daki arazileri parsel parsel verdiği şeklindeki iddiayı ilk olarak 23/3/2015 tarihinde, o sırada bir hükümet yetkilisinin basına yaptığı konuşmasında ileri sürdüğünü ifade etmiştir. Başvurucunun söylediğine göre hükümet yetkilisi bahsi geçen konuşmasında davacının FETÖ/PDY'ye birtakım yerler tahsis ettiğini, okul yaptırdığını iddia etmiştir. Dolayısıyla başvurucunun ifadelerinin kaynağında davacı ile aynı siyasi partiye mensup bir siyasetçinin konuşmasının bulunduğu görülmektedir.

12. Yine bireysel başvuruya konu sözleri ifade ettiği için aleyhinde manevi tazminata hükmedilen başvurucu siyasetçi kimliği olan ve halen milletvekilliği görevinde bulunan birisidir. Hakkında ifadeler sarf edilen İ.M.G. de geçmişte milletvekilliği yapmış olup aynı zamanda aktif olarak büyükşehir belediye başkanlığı görevinde bulunmaktadır. Dolayısıyla her iki taraf da siyasi kişiliği olan ve önemli görevlerde bulunmuş kişilerdir.

13. Dolayısıyla siyasetçi kimliği ile tanınan kişilere yönelik yapılan değerlendirme ve eleştirilerde kullanılan dil ve üslubun diğer kişilere nazaran daha farklı olması anlaşılabilir bir durumdur. Demokratik bir toplumda siyasetçi kimliği ile ön plana çıkan kişilerin eleştiriye katlanma eşiği daha farklı düzeyde olması gerektiğinden bu bağlamda bu kişilere yönelik eleştiri marjının daha yüksek düzeyde tutulması da normal karşılanmalıdır.

14. Anayasa Mahkemesinin yerleşik içtihadında da bireysel başvuruya konu olayların halka mal olmuş kişiler olarak hareket eden siyaset adamları arasında geçtiği durumlarda kabul edilebilir eleştiri sınırlarının sıradan bir kimse ile karşılaştırıldığında daha geniş olduğu, bu tür eleştirilerin siyaset adamları için oyunun kurallarının bir parçası olduğunun akılda tutulması gerektiği, olayın tarafları olan siyasetçilerin diğer insanlara nazaran kabul edilebilir eleştiri düzeyinin çok daha yüksek olduğu, bu kişilerin sıradan insanlara göre daha fazla hoşgörü göstermeleri gerektiği benimsenmektedir (Bkz.: Kemal Kılıçdaroğlu, B. No: 2014/1577, 25/10/2017, § 61; Nihat Zeybekci, B. No: 2015/5633, 8/5/2019, § 38).

15. Yine bu bağlamda bahse konu ifadelerde kullanılan dil ve üslup muhatabı açısından sert ve rahatsız edici olarak görülüyor olsa da Anayasa Mahkemesi kararlarında da ifade edildiği üzere ifade özgürlüğü sadece toplum tarafından kabul gören veya zararsız veya ilgisiz kabul edilen bilgi ve fikirler için değil, aynı zamanda incitici, şoke edici ya da endişelendirici bilgi ve düşünceler için de geçerlidir. (Emin Aydın (2), B. No: 2013/3178, 25/6/2015, § 35).

16. Öte yandan bireysel başvuruya konu ihlal iddiasını değerlendirirken kendisi aleyhinde kullanılan ifadelere ilgili kişinin cevap verme imkanının bulunup bulunmadığı ve bu imkanı kullanıp kullanmadığı da önem arz etmektedir. Bu bağlamda bu sözlerin muhatabının da her zaman farklı düzeydeki iletişim araçları aracılığıyla hakkındaki bu sert ve ağır eleştirilere cevap verebilecek imkanları kullanabilmesi mümkündür.

17. Zira siyasetçi yönü olan başvurucuların siyasi konumları gereği yazılı ve görsel basına ulaşması bu konumda bulunmayan insanlara nazaran çok daha kolaydır ve itibarını zedelediğini düşündüğü ifadelere karşı kendisini savunma imkânı bulunmaktadır. (Bkz.: Nihat Zeybekci, 39).

18. Oysa başvurucu aleyhine açılan tazminat davasında derece mahkemeleri, başvuruya konu ifadelerin kullanıldığı dönemdeki koşulları, ifadenin bağlamını, konuşmaya sebebiyet veren olgusal temellerin olup olmadığını ve başvurucu ile davacının toplumsal konumunu yeterli ölçüde ortaya koymadan başvurucunun davacı hakkındaki ifadelerinin kişilik haklarına saldırı teşkil ettiği sonucuna ulaşarak başvurucuyu mahkûm etmiştir. Bu sebeple ilk derece mahkemesinin başvurucunun mahkûmiyeti bakımından ileri sürdüğü gerekçeler, başvurucunun ifade özgürlüğüne yapılan müdahale için ilgili ve yeterli olarak kabul edilemez.

19. Dolayısıyla derece mahkemelerinin başvurucunun ifade özgürlüğü ile davacının şeref ve itibarının korunması hakkı arasında adil bir denge kurduklarından bahsedilemeyeceği değerlendirilmiştir. Bu yönü ile bakıldığında başvurucunun ifade özgürlüğüne yönelik yapılan müdahalenin her ne kadar başkalarının şöhret ve haklarının korunması biçimindeki bir meşru amacı mevcut ise de bu sınırlamanın demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olduğunu söyleyebilmek mümkün değildir.

20. Sonuç olarak yukarıda belirtilen nedenlerle, başvurucunun Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edildiği kanaatinde olduğumdan çoğunluğun aksi yöndeki kararına katılmamaktayım.

 

 

 

 

Üye

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim Birinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal Olmadığı)
Künye
(Veli Ağbaba [1.B.], B. No: 2020/40377, 31/10/2024, § …)
   
Başvuru Adı VELİ AĞBABA
Başvuru No 2020/40377
Başvuru Tarihi 31/12/2020
Karar Tarihi 31/10/2024

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, bir siyasetçiye yönelik sözleri gerekçe gösterilerek aleyhine manevi tazminata hükmedilmesinin başvurucunun ifade özgürlüğünü ihlal ettiği iddiasına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
İfade özgürlüğü İfade özgürlüğü - şeref ve itibar dengesi İhlal Olmadığı
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi