TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
AHMET ALİ ALA BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2020/5156)
|
|
Karar Tarihi: 10/3/2021
|
R.G. Tarih ve Sayı: 2/4/2021-31442
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Muammer TOPAL
|
|
|
Recai AKYEL
|
|
|
Selahaddin MENTEŞ
|
|
|
İrfan FİDAN
|
Raportör
|
:
|
Fatih HATİPOĞLU
|
Başvurucu
|
:
|
Ahmet Ali ALA
|
Vekili
|
:
|
Av. Bilal KOLBÜKEN
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, soruşturmanın başlamasından uzun süre
geçtikten sonra kovuşturma aşamasında uygulanan tutuklama tedbirinin hukuki
olmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği
iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 7/2/2020 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına ve adli yardım talebinin kabulüne
karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
6. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda
bulunmuştur.
III. OLAY VE
OLGULAR
7. Başvuru formları ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve
belgeler çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
8. Türkiye 15 Temmuz 2016 tarihinde askerî bir darbe
teşebbüsüyle karşı karşıya kalmış, bu nedenle 21/7/2016 tarihinde ülke
genelinde olağanüstü hâl ilan edilmesine karar verilmiştir. Olağanüstü hâl
19/7/2018 tarihinde sona ermiştir. Kamu makamları ve yargı organları -olgusal
temellere dayanarak- bu teşebbüsün arkasında Türkiye'de çok uzun yıllardır
faaliyetlerine devam eden ve son yıllarda Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ)
ve/veya Paralel Devlet Yapılanması (PDY) olarak isimlendirilen bir yapılanmanın
olduğunu değerlendirmişlerdir (Aydın Yavuz ve diğerleri [GK], B. No:
2016/22169, 20/6/2017, §§ 12-25).
9. Darbe teşebbüsü sırasında ve sonrasında ülke genelinde
darbe girişimiyle bağlantılı ya da doğrudan darbe girişimiyle bağlantılı olmasa
bile FETÖ/PDY'nin kamu kurumlarındaki örgütlenmesinin yanı sıra eğitim, sağlık,
ticaret, sivil toplum ve medya gibi farklı alanlardaki yapılanmasına yönelik
olarak Cumhuriyet başsavcılıkları tarafından soruşturmalar yürütülmüş; çok
sayıda kişi hakkında gözaltı ve tutuklama tedbirleri uygulanmıştır (Aydın
Yavuz ve diğerleri, § 51, Mehmet Hasan Altan (2) [GK], B. No:
2016/23672, 11/1/2018, § 12).
10. FETÖ/PDY ile irtibat ve iltisakı nedeniyle kapatılan
bir özel eğitim kurumunda öğretmen olarak görev yapmakta olan başvurucu
hakkında Tunceli Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından FETÖ/PDY ile bağlantısı
dolayısıyla soruşturma başlatılmıştır. Anılan soruşturma kapsamında başvurucunun
ifadesi Tavşanlı Cumhuriyet Başsavcılığında 18/10/2016 tarihinde alınmıştır.
Başvurucunun ifadesinin ilgili kısmı şöyledir:
"... 2006 yılından beri öğretmenlik
yapmaktayım. 23 Temmuz 2016 tarihinde Özel Munzur Anadolu Fen Liseleri adındaki
okulun kapatılması münasebetiyle bu tarihten beri işsizim. Bu okul FETÖ/PDY
örgütü kapsamında kapatılmıştır. Bu okul Tunceli Merkezde bulunmaktadır.
Ben bu yapının ne evlerinde kaldım, ne
yurtlarında kaldım. Bu yapıyla okullarında çalışmak dışında hiçbir bağlantım
yoktur.
2006-2007 yıllarında 3-5 aylık süreyle
Çorum ilinde Zaman Gazetesine aboneliğim olabilir. Ancak çok net
hatırlamıyorum.
2006 yılında tarihini tam hatırlamadığım
bir zaman diliminde Bank Asya'da mevduat hesabı açtım. Çorum'da Özel Murathan
Kolejinde çalıştığım sürede okul idaresinin telkiniyle maaşımın buraya yatması
münasebetiyle Bank Asya'da hesap açtırdım.
[''Bank Asyaya Aralık 2013'ten
Haziran 2014'e kadar olan zaman diliminde para yatırdın mı veya bunun dışındaki
zamanlarda toplu olarak para yatırdın mı?'' şeklindeki soru üzerine]
... hatırladığım kadarıyla 2011 yada
2012 yılında 6000-7000 TL civarındaki birikimimi Bank Asya'ya yatırdım. Bu para
yaklaşık olarak 6 ay süreyle Bank Asya'da bulundu. Daha sonra bu parayı çektim.
Bunun dışında Bank Asya'ya para yatırmadım. Eşim de para yatırmadı. Kaldı ki
eşimin Bank Asya hesabı söz konusu değildir.
[Çorum'da Özel Murathan Koleji
adında, Tunceli'de Özel Munzur Koleji adında FETÖ/PDY örgütünün kurumlarından
olan okullarda çalışmışsın, neden bu örgütün okullarında çalıştın da bu yapıyla
her ne hikmetse hiçbir bağlantın olmadığını iddia etmektesin, bu hususu nasıl
açıklayacaksın?' şeklindeki soru üzerine]
...2005 yılında okulumu bitirdim. Ben
aslında birçok dersane ve kuruma başvurmama rağmen beni hiçbir kurum işe
almadı. Ben bu sebeple bu okullarda çalışmak durumunda kaldım.
Ben örgüt üyesi hiç kimseyi tanımıyorum.
Benim tanıdıklarım okul içinde müdürlerimiz, idarecilerimizdir. Bu kişilerin de
örgüt içerisindeki hiyerarşilerini ve konumlarını bilmiyorum.
Ben 15/07/2016 tarihinde 0530 ...
numaralı cep telefonunu kullanmaktaydım. Hali hazırda da bu cep telefonunu
kullanmaktayım. Yaklaşık olarak 10 senedir bu cep telefonu hattını
kullanmaktayım.
Atılı suçlamaları kabul etmiyorum. Ben
matematik öğretmenliği dışında bu okullarda başka hiçbir şey yapmadım. Başka
sorumluluğum olmadı."
11. Başvurucu 18/10/2016 tarihinden itibaren hakkında
yurt dışına çıkamama ve haftanın belirlenen günlerinde imza verme şeklinde adli
kontrol tedbiri uygulanmasına karar verildiğini bildirmiştir.
12. Tunceli Cumhuriyet Başsavcılığı 20/5/2019 tarihli iddianame
ile başvurucu ve eşi hakkında terör örgütüne üye olma suçunu işlediklerinden
bahisle cezalandırılmaları istemiyle aynı yer ağır ceza mahkemesinde dava
açmıştır.
13. İddianamede başvurucuya yöneltilen suçlamaların
dayandığı olgular özetle şöyledir:
i. Tanık İ.K.nın beyanı dayanak gösterilerek başvurucunun
örgüt mensubu olduğu ve kod adı kullandığı, ayrıca örgütün tepe
yöneticilerinden S.U. ile doğrudan irtibat hâlinde olduğu ve örgütün
Tunceli'deki yapılanmasında önemli bir konumda bulunduğu,
ii. FETÖ/PDY ile iltisak veya irtibatı nedeniyle
kapatılan Pak Eğitim İş Sendikasına 20/10/2014 tarihinde terör örgütüne yardım
amacıyla üye olduğu,
iii. FETÖ/PDY ile iltisak veya irtibatı nedeniyle
kapatılan kurumlarda (Ankara, Çorum ve Tunceli'de) örgüt içi atamayla
çalıştığı,
iv. Tunceli'de bulunan örgütle bağlantılı Çemişgezek
Eğitim Gençlik ve İnovasyon Derneği ile Munzur Gençlik ve Spor Kulübüne üye
olduğu, ayrıca Çemişgezek Eğitim Gençlik ve İnovasyon Derneğinde yönetici
olarak da görev aldığı,
v. Örgüt liderinin talimatı doğrultusunda Bank Asyaya
para yatırdığı, bu bağlamda Bank Asya hesap hareketleri incelendiğinde
15/1/2014 tarihinde hesabına üç ayrı işlem ile 1.600 TL, 1.200 TL ve 100 TL
yatırdığı, 31/1/2014 tarihinde katılım hesabı açtırdığı ve söz konusu hesaba
2.279 TL yatırarak Amerikan doları satın aldığı, 5/2/2015 tarihinde yeniden
katılım hesabı açtırdığı, 12/9/2014 tarihinde altın hesabı açtırdığı, ayrıca
2014 yılından sonra belirtilen işlemler dışında çok sayıda para yatırma işlemi
gerçekleştirdiği,
vi. Örgütün talimatları doğrultusunda örgüte yardım
amacıyla örgüt ile iltisak ve irtibatı nedeniyle kapatılan Zaman, Bugün ve
Meydan gazetelerine abone olduğu ileri sürülmüştür.
14. Tunceli 1. Ağır Ceza Mahkemesi 28/5/2019 tarihinde
iddianamenin kabulüne karar vermiş ve E.2019/164 sayılı dosya üzerinden
kovuşturma başlamıştır.
15. Tunceli 1. Ağır Ceza Mahkemesi 31/5/2019 tarihinde
yaptığı tensip incelemesi ile birlikte yetkisizliğine ve dosyanın Kütahya Ağır
Ceza Mahkemelerine gönderilmesine karar vermiştir.
16. Yetkisizlik kararı üzerine dosyanın tevzi edildiği
Kütahya 3. Ağır Ceza Mahkemesince (Mahkeme) E.2019/188 sayılı dosya üzerinden
kovuşturmaya devam edilmiştir. Mahkeme 6/9/2019 tarihinde yaptığı tensip
incelemesinde ''başvurucunun kullandığı tüm telefon hatlarının tespiti ile
bu hatlarla örgütün kullandığı programları kullanıp kullanmadığının
araştırılması için Kütahya İl Emniyet Müdürlüğü'ne müzekkere yazılmasına, Bank
Asya hesap hareketlerine ilişkin bilirkişi raporu alınmasına ve Tanık İ.K.nın
ifadesinin alınması için ilgili mahkemeye talimat yazılmasına '' karar
vermiştir.
17. Mahkeme tensip incelemesi sonunda "...5271
sayılı CMK’nın 100. maddesinde yazılı tutuklama sebeplerinin bulunduğu, adli
kontrol tedbirinin ölçülü ve orantılı olduğu..." şeklindeki gerekçe
ile başvurucu hakkında yurt dışına çıkamama şeklinde adli kontrol tedbiri
uygulanmasına da karar vermiştir.
18. Mahkemece 28/1/2020 tarihinde yapılan ilk duruşmada
tanık ifadesi için yazılan talimatın ikmal edildiği, Bank Asya hesaplarına
ilişkin bilirkişi raporunun dosyaya sunulduğu ve iletişim kayıtlarının tespiti
için İl Emniyet Müdürlüğüne yazılan müzekkereye cevap verildiği belirtilmiştir.
Bu bağlamda kovuşturma aşamasında dosyaya dâhil olduğu belirtilen belgelere
ilişkin olarak UYAP'tan yapılan inceleme sonucu elde edilebilen belgelere göre;
- Talimat üzerine Erbaa 1. Asliye Ceza Mahkemesi
tarafından 21/10/2019 tarihinde ifadesi alınan tanık İ.K.nın ifadesinin ilgili
kısmı şöyledir:
"...ben Ahmet Ali ALA isimli kişiyi
Suat olarak tanırım, Beypazarı'nda bir tane öğrenci evinde kalıyordu, ben 2018
yılında polise verdiğim ifadede gerçek ismini öğrendim, Maltepe dersanesinde
fizik öğretmeniydi, bekardı, öğrenci evinde kalıyordu, ben de 3-4 ay kendisi
ile aynı evde kaldım, gazete abonesi olup olmadığına dair bilgim yoktur, ben
kendisini 2003-2004 yıllarında tanıdım, kendisinde baylock olup olmadığını
bilmiyorum, ben kendisinin gerçek ismini Suat olarak biliyordum, demekki kod
adı kullanıyormuş, ben kendisinin cemaat içinde hangi konumda olduğunu
bilmiyorum, benim dışındaki arkadaşlarda onun ismini Suat olarak biliyordu,
kendisinin Bankasyada hesabının olup olmadığını bilmiyorum, ben de kendisi ile
öğrenci evlerinde kalmam sebebiyle tanırım, ben [B.A.yı] tanımıyorum, o tarihlerde
bekardı, muhtemelen sonradan evlenmiştir, ben kaldığım o yıllarda evde siyaset
konuşulduğunu hiç görmedim, evdeki sorunlarla alakalı konuşurduk ya da dini
sohbetler olurdu..."
- Başvurucunun Bank Asyadaki hesap hareketlerine ilişkin
olarak alınan 23/9/2019 tarihli bilirkişi raporunda, bir kısmına iddianamede de
yer verilen Bank Asya hesap hareketlerine dair değerlendirmeler yapılmıştır.
Söz konusu değerlendirmelerin mahiyeti itibarıyla iddianamedeki
değerlendirmelerle benzer olduğu görülmektedir.
- Mahkemece Kütahya İl Emniyet Müdürlüğüne yazılan
28/1/2020 tarihli müzekkereye Emniyet Müdürlüğü tarafından yazılan (28/1/2020
tarihli ve 30/1/2020 havale tarihli) cevap yazısında; başvurucunun örgütle
iltisak ve irtibatı nedeniyle kapatılan özel kurumlarda çalışma kaydının
bulunduğu, yine örgütle bağlantılı bir kısım derneğe üye olduğu, bunların bir
kısmında yönetici olarak görev aldığı, haklarında FETÖ/PDY ile bağlantılı
suçlardan soruşturma veya kovuşturma yürütüldüğü -ayrıca bazılarının örgütün
tepe yöneticilerinden ve kaçak olduğu- belirtilen kişilerle iletişim kaydının
bulunduğu ancak ByLock kaydının bulunmadığı (yine Kütahya İl Emniyet
Müdürlüğünün 15/10/2020 tarihli yazısında da başvurucunun ve eşinin kullandığı
telefon numaralarına ilişkin olarak yapılan güncel sorgulamaya göre
başvurucunun ve eşinin ByLock kaydına rastlanmadığı) belirtilmiştir.
19. Öte yandan 28/1/2020 tarihinde yapılan bu duruşmada
Cumhuriyet savcısı Mahkemenin yetkisizliğine karar verilmesi yönünde mütalaada
bulunmuştur. Mahkeme duruşma sonunda başvurucunun tutuklanmasına, hakkında
uygulanan yurt dışına çıkış yasağı şeklindeki adli kontrol tedbirinin devamına,
Mahkemenin yetkisizliğine ve karşı yetkisizlik kararı verilmesi nedeniyle
olumsuz yetki uyuşmazlığının çözümü için dosyanın Yargıtay 5. Ceza Dairesine
gönderilmesine karar vermiştir. Tutuklama kararının ilgili kısmı şöyledir:
"Sanık Ahmet Ali Ala'nın örgütün
... üst düzey yöneticilerden [S.U.] ile irtibatının olduğu yine bu irtibatı doğrular
şekilde Çemiş Gezek Gençlik ve İnavasyon Derneği ve Munzur Gençlik ve Spor
Klübü gibi örgütün ... vatandaşları örgüte ısındırmaya yönelik sosyal
faaliyetlerine de etkin olduğu anlaşılmakla ayrıca benzer şekilde pek çok örgüt
üyelerinin yurt dışına kaçtıkları örgütün bu yurt dışına kaçımı rutin hale
getirdiği anlaşılmakla örgüt içerisinde yoğun faaliyetleri bulunduğundan, üzerine
atılı suçun niteliği, kuvvetli suç şüphesini gösteren somut olguların bulunuşu
(bylock tespit tutanağı) atılı suçun kanunda öngörülen cezasının alt sınırı, bu
yapıya mensup kişilerin hicret adı altında yurt dışına kaçma yönündeki yoğun
faaliyetleri ve bu yapı içerisindeki uzantı ve kolların kullanılarak
kovuşturmayı sonuçsuz bırakma adına kaçma ihtimalinin bulunuşu, sanığın üzerine
atılı suç ile uygulanan tedbir arasında bu anlamda orantı ve ölçü bulunması
nedeni dikkate alınarak CMK 100 ve devamı maddeleri gereğince itiraz yolu açık
olmak üzere tutuklanmasına... [karar verildi.]"
20. Başvurucu, tutuklama kararına itiraz etmiş; Kütahya
1. Ağır Ceza Mahkemesi 3/2/2020 tarihinde benzer gerekçe ile itirazı kesin
olarak reddetmiştir.
21. Başvurucu söz konusu kararın 4/2/2020 tarihinde
tebliğ edildiğini bildirmiştir.
22. Başvurucu 7/2/2020 tarihinde bireysel başvuru
yapmıştır.
23. Yargıtay 5. Ceza Dairesi 10/3/2020 tarihli ilamı ile
başvurucunun yargılamasını yapmaya yetkili mahkemenin Kütahya 3. Ağır Ceza
Mahkemesi olduğuna karar vermiş ve kovuşturmaya Kütahya 3. Ağır Ceza
Mahkemesinin E.2020/81 sayılı dosyası üzerinden devam edilmiştir.
24. Mahkeme 26/3/2020 tarihinde yaptığı tensip incelemesi
sonunda başvurucunun tahliyesine ve hakkında uygulanan yurt dışına çıkamama
şeklindeki adli kontrol tedbirinin devamına karar vermiştir. Tahliye kararının
ilgili kısmı şöyledir:
"Sanık Ahmet Ali Ala'nın üzerine
atılı suçun vasıf ve mahiyeti, tutuklu kaldığı süre, delillerin toplanmış
olması nazara alınarak bu aşamada tutuklamadan beklenen faydanın adli kontrol
tedbiri ile sağlanabilecek oluşu, tutuklama nedenlerinin varlığı nazara
alınarak sanık Ahmet Ali Ala'nın 5271 sayılı CMK'nın 109. Maddesi uyarınca
tahliyesine ... karar verildi."
25. Mahkeme 1/10/2020 tarihinde yaptığı duruşmada
başvurucunun savunmasını almış ve duruşma sonunda başvurucu hakkında uygulanan
adli kontrol tedbirinin devamına karar vermiştir. Başvurucu savunmasında özetle
Beypazarı'nda, FETÖ/PDY ile bağlantısı olmayan bir dershanede sigortasız
çalışması nedeniyle hafta içi ders veren S. isminde bir hocanın adını
kullanarak derslere girdiğini, daha sonra çalıştığı dershanelerde de bu ismi
kullanmaya devam ettiğini, başka yerlerde iş bulamaması nedeniyle örgütle
bağlantılı olan eğitim kurumunda öğretmenlik yaptığını, Bank Asyadaki hesabını
maaş ödemesini alabilmek için açtırdığını ve rutin bankacılık işlemleri yaptığını,
S.U. isimli kişi ile hiç tanışmadığını, Tunceli'de çalıştığı sırada İl Millî
Eğitim Müdürlüğünün bilgisi dâhilinde İstanbul'a gezi düzenlendiğini, bu
nedenle İstanbul'da bulundukları sırada okul müdürünün kendisine güzergâh
konusunda yardımcı olması için S.U.nun telefon numarasını verdiğini, S.U.yu
aradığında telefonu sekreterinin açtığını ve sekreterle kısa bir görüşme
yaptıklarını, dolayısıyla bu kişiyle yüz yüze veya telefonla görüşmediğini,
trajı yüksek göstermek amacıyla okul tarafından gazetelere abone edilmiş
olabileceğini, Asya Termal Tatil Köyü'ne ailesi ve arkadaşları ile tatil için
gitmiş olabileceğini, burada kaldığı söylenen ve kendisine sorulan kişileri
tanımadığını, bir kısım öğrenci velisi ile bir kez Kırgızistan'a gittiklerini
ve bazı okulları gezdiklerini, bunun dışında yurt dışına çıkmadığını ifade
etmiştir.
26. Dava, bireysel başvurunun incelendiği tarih
itibarıyla ilk derece mahkemesinde derdesttir.
27. Öte yandan Anayasa Mahkemesince Kütahya 3. Ağır Ceza
Mahkemesinden tutuklama kararında yer alan "kuvvetli suç şüphesini
gösteren somut olguların bulunuşu (bylock tespit tutanağı)" ibaresi
bağlamında başvurucunun ByLock kullanıcısı olup olmadığının
bildirilmesinin istenmesi üzerine Kütahya 3. Ağır Ceza Mahkemesince (30/10/2020
tarihli yazı cevabında) söz konusu ibarenin "matbu halde bulunan
duruşma kısayolundan sehven silinmediği" olduğu, ayrıca başvurucu
hakkında bir ByLock tespit tutanağının bulunmadığı belirtilmiştir.
IV. İLGİLİ
HUKUK
28. İlgili ulusal ve uluslararası hukuk için bkz. Yıldırım
Turan [GK], B. No: 2017/10536, 4/6/2020, §§ 27-82.
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
29. Mahkemenin 10/3/2021 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
30. Başvurucu, hakkında devam eden soruşturma sürecinde
uzun bir süre adli kontrol tedbirlerine uymasına rağmen dava açıldıktan sonra
yargılamayı yapan Mahkemece tutuklanmasının hukuka aykırı olduğunu belirterek
kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
31. Bakanlık görüşünde öncelikle 4/12/2004 tarihli ve
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 141. maddesinde düzenlenen tazminat
davası açılmadan başvuru yapıldığından başvuru yollarının tüketilmemesi
nedeniyle kabul edilemezlik kararı verilebileceği ifade edilmiş ve Anayasa
Mahkemesi tarafından esastan inceleme yapılacak olması durumunda tutuklama
kararında somut olgularla kuvvetli suç şüphesinin ortaya konulduğu ileri
sürülerek tutuklama kararının keyfî olduğunun söylenemeyeceği belirtilmiştir.
32. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında başvuru
dilekçesindeki iddialarını yinelemiştir.
B. Değerlendirme
33. Anayasa'nın "Kişi hürriyeti ve güvenliği"
kenar başlıklı 19. maddesinin birinci fıkrası ile üçüncü fıkrasının birinci
cümlesi şöyledir:
"Herkes, kişi hürriyeti ve
güvenliğine sahiptir.
...
Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti
bulunan kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini veya
değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan
ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla tutuklanabilir."
34. Başvurucunun iddialarının tutuklamanın hukuki
olmadığına yönelik olduğu değerlendirilmiş ve Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü
fıkrası bağlamındaki kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi
gerektiği sonucuna varılmıştır.
1. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
35. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı
anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas
Yönünden
a. Genel
İlkeler
36. Genel ilkeler için bkz. Mustafa Özterzi [GK],
B. No: 2016/14597, 31/10/2019, §§ 85-90; Zafer Özer, B. No: 2016/65239,
9/1/2020, §§ 38-45.
b. İlkelerin
Olaya Uygulanması
37. Somut olayda öncelikle başvurucunun tutuklanmasının
kanuni dayanağının olup olmadığının belirlenmesi gerekir. Başvurucu, FETÖ/PDY
ile bağlantısının bulunduğu iddiasıyla terör örgütüne üye olma suçundan 5271
sayılı Kanun'un 100. maddesi uyarınca tutuklanmıştır.
38. Öte yandan başvurucu, adli kontrol tedbirlerine
riayet etmesine rağmen kovuşturma aşamasında tutuklanmasının hukuka aykırı
olduğunu ileri sürmektedir. Adli kontrol tedbirlerine bir riayetsizlikleri
olmasa bile soruşturma veya kovuşturma aşamasında şüpheli ya da sanıklar
hakkında tutuklama tedbirine başvurulmasının önünde kanundan kaynaklanan bir
engelin bulunduğu tespit edilmemiştir (aynı yöndeki değerlendirme için bkz. Eren
Erdem, B. No: 2019/9120, 9/6/2020, §§ 138, 143). Esasen başvurucunun bu
yönde bir iddiası da yoktur. Dolayısıyla başvurucu hakkında uygulanan tutuklama
tedbirinin kanuni dayanağı bulunmaktadır.
39. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan tutuklama
tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığı ve ölçülülüğü incelenmeden önce
tutuklamanın ön koşulu olan suçun işlendiğine dair kuvvetli belirtinin bulunup
bulunmadığının değerlendirilmesi gerekir.
40. Bu bağlamda iddianamede; tanık İ.K.nın beyanı dayanak
gösterilerek başvurucunun örgüt mensubu olduğu ve kod adı kullandığı, ayrıca
örgütün tepe yöneticilerinden S.U. ile doğrudan irtibat hâlinde olduğu,
FETÖ/PDY ile iltisak veya irtibatı nedeniyle kapatılan Pak Eğitim İş
Sendikasına terör örgütüne yardım amacıyla üye olduğu, FETÖ/PDY ile iltisak
veya irtibatı nedeniyle kapatılan kurumlarda uzun süre örgüt içi atamayla
çalıştığı, Tunceli'de bulunan örgütle bağlantılı bir kısım derneğe üye olduğu
ve bunların bir kısmında yönetici olarak da görev aldığı, örgüt liderinin
talimatı doğrultusunda Bank Asyaya para yatırdığı, örgütün talimatları
doğrultusunda örgüte yardım amacıyla FETÖ/PDY ile iltisak ve irtibatı nedeniyle
kapatılan Zaman, Bugün ve Meydan gazetelerine abone olduğu belirtilerek
başvurucunun örgüt hiyerarşisi içinde yer aldığı ileri sürülmüş ve terör
örgütüne üye olma suçunu işlediği iddia olunmuştur.
41. Mahkemenin tutuklama kararında ise başvurucunun
örgütün üst düzey yöneticilerinden S.U. ile irtibatının bulunduğu, FETÖ/PDY ile
iltisak veya irtibatı olduğu belirtilen Çemişgezek Gençlik ve İnovasyon Derneği
ile Munzur Gençlik ve Spor Kulübü gibi derneklerin sosyal faaliyetlerinde etkin
rol aldığı belirtilerek suç işlediğine dair kuvvetli belirtinin bulunduğu
sonucuna varılmıştır (bkz. § 19).
42. Başvurucu, Mahkemedeki savunmasında suçlamaları kabul
etmemiştir (bkz. § 25).
43. Anayasa Mahkemesi birçok kararında başvurucunun
FETÖ/PDY ile irtibatının bulunduğuna ve bu yapılanmaya mensup olduğuna yönelik
tanık anlatımlarını tutuklamanın hukukiliği bağlamında FETÖ/PDY ile bağlantılı
bir suçun işlendiğine dair kuvvetli belirti olduğu sonucuna varmıştır (benzer
nitelikteki tanık beyanlarının kuvvetli belirti olarak kabul edildiği kararlar
arasından bkz. Metin Evecen, B. No: 2017/744, 4/4/2018, §§ 47-52, Recep
Uygun, B. No: 2016/76351, 12/6/2018, § 43, Mustafa Mendeş, B. No:
2018/1349, 30/10/2018, § 51).
44. Somut olayda tanık İ.K. başvurucunun FETÖ/PDY ile
irtibatlı olduğunu ve kod adı kullandığını ifade etmiştir (bkz. §§ 13, 18).
Ayrıca başvurucunun örgüt içi atama ile uzun süre örgütle irtibatlı kurumlarda
çalıştığı, yine örgütle irtibatlı bir kısım dernekte yöneticilik yaptığı
anlaşılmaktadır. Sonuç olarak söz konusu tanık beyanı ile bu hususlar birlikte
değerlendirildiğinde başvurucu yönünden suç şüphesinin varlığını doğrulayan
belirtilerin dosya kapsamında bulunduğu yönündeki değerlendirmelerin keyfî ve
temelsiz olduğu söylenemez. Nitekim Anayasa Mahkemesi -bu konudaki Yargıtay
kararlarına da değinerek- Didar Adak (B. No: 2017/13215, 10/3/2020, §§
41-44) kararında başvurucunun tamamı örgüte ait okullarda yaklaşık yirmi
yıllık bir süre ve tayine tabi konumda çalışma hayatı sürdürmesini dikkate
alarak kuvvetli suç belirtisi olarak kabul etmiştir (benzer yöndeki
değerlendirme için bkz. Hacı Karakurt, B. No: 2018/4064, 1/7/2020, §§
46, 47).
45. Diğer taraftan başvurucu hakkında uygulanan tutuklama
tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığının ve ölçülülüğünün
değerlendirilmesi gerekir. Bu değerlendirmede, tutuklama kararının verildiği
andaki genel ve özel koşullar gözardı edilmemelidir.
46. Kütahya 3. Ağır Ceza Mahkemesince başvurucunun
tutuklanmasına karar verilirken işlendiği iddia olunan terör örgütüne üye olma
suçunun niteliğine ve kanunda öngörülen yaptırımın ağırlığına vurgu yapılarak
başvurucunun kaçma şüphesinin bulunmasına dayanıldığı görülmektedir (bkz. §
19). Mahkeme tutuklama kararında delillerin yok edilmesi veya değiştirilmesi
riskine (delilleri etkileme ihtimaline) değinmemiştir. Kaldı ki yargılamanın
geldiği aşama ve dosya kapsamındaki delillerin niteliği dikkate alındığında
somut olayda delilleri etkileme ihtimalinden bahsetmek mümkün görünmemektedir.
Dolayısıyla tutuklamanın meşru bir amacının bulunup bulunmadığı incelenirken
başvurucunun delilleri etkileme ihtimaline ilişkin bir değerlendirme
yapılmayacaktır. Bu itibarla tutuklamanın meşru amacının bulunup bulunmadığı
değerlendirmesi yapılırken kaçma şüphesine ilişkin somut bir olgunun olup
olmadığının incelenmesi gerekir.
47. Başvurucunun tutuklanmasına esas alınan silahlı terör
örgütü üyesi olma suçu, Türk hukuk sistemi içinde ağır cezai yaptırımlar
öngörülen suç tipleri arasında olup isnat edilen suça ilişkin olarak kanunda
öngörülen cezanın ağırlığı kaçma şüphesine işaret eden durumlardan biridir
(benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Hüseyin Burçak, B. No:
2014/474, 3/2/2016, § 61; Devran Duran [GK], B. No: 2014/10405, 25/5/2017,
§ 66). Ayrıca anılan suç 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3) numaralı
fıkrasında yer alan ve kanun gereği tutuklama nedeni varsayılabilen
suçlar arasındadır (Gülser Yıldırım (2) [GK], B. No: 2016/40170,
16/11/2017, § 148).
48. Bununla birlikte tutuklama kararında dayanılan kaçma
şüphesinin mevcut olup olmadığının belirlenmesinde tutuklamaya konu soruşturma
ve kovuşturma sürecinin bir bütün olarak gözönüne alınması ve somut olayda
kaçma şüphesinin bulunduğu yönündeki değerlendirmelerin dayanağını oluşturan
olguların bu bütünlük içinde değerlendirilmesi gerekmektedir. Yine bu
değerlendirme yapılırken başvurucunun soruşturma ve kovuşturma sürecinde uzunca
bir süre geçtikten sonra tutuklanması nedeniyle kaçma şüphesinin varlığına
ilişkin denetimin daha sıkı yapılması -kaçma şüphesine ilişkin somut ve
belirgin olguların ortaya konulmasının aranması- gerekir.
49. Nitekim Anayasa Mahkemesi Erdem Gül ve Can Dündar
([GK], B. No: 2015/18567, 25/2/2016, §§ 79-81) kararında, başvurucular hakkında
soruşturma başlatıldığının kamuoyuna duyurulmasından sonra tutuklama tedbirinin
uygulandığı tarihe kadar geçen yaklaşık altı aylık sürede soruşturma
makamlarının suça konu edilen haberler dışında hangi delile ulaştıklarının ve
dolayısıyla tutuklama tedbirinin uygulanmasının neden gerekli olduğunun somut
olayın özelliklerinden ve tutuklama kararının gerekçelerinden anlaşılmaması
hususu, başvurucuların kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği
sonucuna varılırken dikkate alınan olgulardan biri olmuştur. Anayasa Mahkemesi
buna karşılık Mehmet Baransu (2) (B. No: 2015/7231, 17/5/2016, §§
139-141) ve Süleyman Bağrıyanık ve diğerleri (B. No: 2015/9756,
16/11/2016, §§ 228-232) kararlarında suçun işlendiği tarih ile tutuklama
tedbirinin uygulandığı tarih arasında uzun bir süre geçmiş olmasına rağmen bu
süre içinde soruşturma işlemlerinin devam ettiğini ve soruşturma makamlarının
hareketsiz kalmadığını dikkate alarak bu tutuklamaların süreç bakımından
gerekli ve ölçülü olduğu sonucuna varmıştır.
50. Öte yandan Anayasa Mahkemesi suç tarihi ile tutuklama
tarihi arasında önemli zaman diliminin bulunduğu bazı olaylara ilişkin
başvurularda ölçülülük bağlamında değerlendirme yaparken -süreç itibarıyla-
tutuklamanın gerekliliğine dair de incelemelerde bulunmuştur. Bu kapsamda
Anayasa Mahkemesi ilk tutuklamanın hukukiliğini incelediği Eren Erdem (aynı
kararda bkz. §§ 169-177) kararında başvurucunun suça konu olayların yaşandığı
tarihten dört yıl kadar sonra, A.C. (B. No: 2016/64868, 27/2/2020, §§
72-76) kararında ise başvurucunun soruşturma başlatılmasından yaklaşık iki yıl
sonra tutuklanmasını -söz konusu sürelerde soruşturma makamlarınca herhangi
yeni bir olguya ulaşılmadığına dikkat çekerek- ölçüsüz bulmuş ve tutuklamanın
hukuki olmadığı sonucuna varmıştır.
51. Somut olayda Kütahya 3. Ağır Ceza Mahkemesince
6/9/2019 tarihinde yapılan tensip incelemesinde başvurucu hakkında yurt
dışına çıkış yasağı şeklinde adli kontrol tedbiri uygulanmasına karar
verildiği görülmektedir (bkz. § 17). Mahkeme 28/1/2020 tarihli ilk duruşmada
ise soruşturmanın başlamasından yaklaşık üç yıl sonra başvurucunun terör
örgütüne üye olma suçundan tutuklanmasına karar vermiştir (bkz. § 19). Söz
konusu tutuklama kararında başvurucunun adli kontrol tedbirine uymadığı yönünde
herhangi bir tespit olmadığı gibi soruşturma makamlarınca böyle bir iddia da
ileri sürülmemiştir. Kovuşturma aşamasında dosyaya dâhil olduğu belirtilen
tanık beyanı ve Bank Asya hesabına ilişkin bilirkişi raporunun iddianamede aynı
hususlara ilişkin olarak ortaya konulan değerlendirmelerle mahiyetleri
itibarıyla benzer oldukları, emniyet tarafından gönderilen yazıda ise
başvurucunun ByLock kullanmadığının belirlendiği görülmektedir. Bu
kapsamda başvurucunun işlediği iddia olunan suçun ağırlığına, dolayısıyla kaçma
şüphesine etki edecek yeni bir delilin dosyaya dâhil olduğunu söylemek mümkün
değildir.
52. Öte yandan başvurucunun kaçma şüphesine yönelik
olarak dosyaya veya tutuklama kararına yansıyan başkaca somut bir olgu da
bulunmamaktadır. Yine mahkeme tutuklama kararında başvurucunun bu süreç içinde
kaçma hazırlığında ya da bu yönde bir eğiliminin olduğuna yönelik herhangi bir
açıklamaya da yer vermemiştir. Ayrıca başvurucunun soruşturma ve kovuşturma
sürecinde adli kontrol tedbirlerine uyduğu ve yapılan ilk duruşmaya da
katıldığı görülmektedir.
53. Sonuç itibarıyla somut olaya ilişkin olarak
mahkemelerin değerlendirmeleri ile soruşturma ve kovuşturma süreci dikkate
alındığında hakkında başlatılan soruşturma kapsamında başvurucunun ilk
ifadesinin alındığı 18/10/2016 tarihinden yaklaşık üç yıl geçtikten sonra
28/1/2020 tarihinde verilen tutuklama kararında ve diğer belgelerde yer alan
açıklamalarda kaçma şüphesine ve adli kontrolün neden yetersiz kalacağına dair
somut olgular ortaya konulmadan tutuklanmasının gerekli olduğunu söylemek
mümkün görünmemektedir. Dolayısıyla somut olayın koşullarında başvurucu
hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin ölçülü olmadığı değerlendirilmiştir
(ölçülülüğe ilişkin benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Abdullah
Kılıç, B. No: 2017/26110, 27/2/2020, §§ 82-86; Yetkin Yıldız, B. No:
2018/3292, 23/6/2020, § 69).
54. Bu itibarla tutuklama nedenlerinin bulunduğuna ve
tutuklamanın ölçülü olduğuna dair olgular yeterince ortaya konulmadan başvurucu
hakkında tutuklama tedbirinin uygulanmasının kişi hürriyeti ve güvenliği
hakkına ilişkin olarak Anayasa'nın 13. maddesi ile 19. maddesinin üçüncü
fıkrasında yer alan güvencelere aykırı olduğu sonucuna varılmıştır.
55. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa'nın 19.
maddesinin üçüncü fıkrası bağlamındaki kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının
ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı
Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
56. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
"(1) Esas inceleme sonunda,
başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal
kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme
kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden
yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir
veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir."
57. Başvurucu, tazminat talebinde bulunmamıştır.
58. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B.
No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl
ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi
diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine
getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına
geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına işaret
etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).
59. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal
edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural, mümkün olduğunca eski hâle
getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için
ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması,
ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan
kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların
giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması
gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
60. Başvuruda, tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle
Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasının ihlal edildiğine karar
verilmiştir. Başvurucu hakkındaki davada 26/3/2020 tarihinde başvurucunun
tahliyesine karar verilmiştir (bkz. § 24). Dolayısıyla başvurucunun tutukluluk
hâli sona ermiştir. Bu durumda ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yapılması gereken bir hususun bulunmadığı anlaşılmaktadır.
61. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 3.600 TL vekâlet
ücretinden oluşan yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi
gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle kişi hürriyeti
ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR
OLDUĞUNA,
B. Tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle Anayasa'nın 19.
maddesinin üçüncü fıkrası kapsamındaki kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının
İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin
başvurucuya ÖDENMESİNE,
D. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun
Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde
yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten
ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
E. Kararın bir örneğinin bilgi için Kütahya 3. Ağır Ceza
Mahkemesine (E.2020/81) GÖNDERİLMESİNE,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına
GÖNDERİLMESİNE 10/3/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.