TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
ABDURRAHİM ÇAĞLI VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2020/611)
Karar Tarihi: 15/11/2023
Başkan
:
Kadir ÖZKAYA
Üyeler
Engin YILDIRIM
M. Emin KUZ
Basri BAĞCI
Kenan YAŞAR
Raportör
Soner GÖÇER
Başvurucular
1. Abdurrahim ÇAĞLI
2. Cemal ÇAĞLI
3. Dilan ÇAĞLI
4. Halil ÇAĞLI
Başvurucular Vekilleri
Av. Nevroz UYSAL ASLAN
Av. Hüseyin TÜL
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; Cizre'de terör örgütüne yönelik gerçekleştirilen operasyonlar sırasında ölüm olayı meydana gelmesi ve konuya ilişkin etkili soruşturma yürütülmemesi nedeniyle yaşam hakkının, cenazeye ulaşılırken özensiz davranılması, cenazenin teşhisi ve teslimi ile defin sürecinde zorluklarla karşılaşılması nedeniyle de kötü muamele yasağının, özel hayata ve aile hayatına saygı hakkı ile din ve vicdan özgürlüğünün ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 26/12/2019 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
6. PKK terör örgütü 12/8/2015 tarihinden itibaren Cizre ilçesinin de dâhil olduğu bazı merkezlerde öz yönetim ilan etmiştir. Öz yönetim ilan ettiği bölgelerde patlayıcıyla tuzaklanmış hendekler kazmak ve barikatlar kurmak suretiyle yalıtılmış bölgeler oluşturmaya çalışan PKK terör örgütü, kamuoyunda hendek olayları olarak adlandırılan ve aylarca devam eden bu süreçte roketatarlar, keskin nişancı tüfekleri, patlayıcılar ve otomatik saldırı tüfekleri kullanarak terör saldırıları düzenlemiştir. Okullar, hastaneler, barajlar, adliye binaları, ambulanslar gibi temel kamu hizmetlerini sağlayan eşya ve binaların yanında sivilleri de hedef alan bu terör saldırılarında 335 sivil hayatını kaybederken 2.106 kişi yaralanmıştır. Terör saldırılarında 859 güvenlik görevlisi ve Derik kaymakamı şehit olmuş, 4.711 güvenlik görevlisi yaralanmıştır. Bu terör eylemlerinin engellenmesi, halkın can ve mal güvenliğinin sağlanması amacıyla sözde öz yönetim ilan edilen bazı bölgelerde mülki idare amirliklerince sokağa çıkma yasakları uygulanarak terörle mücadele operasyonları başlatılmıştır (hendek olayları, öz yönetim ilanları, PKK terör örgütünün şehir savaşı stratejisi ve sokağa çıkma yasakları hakkında arka plan bilgisi ile ayrıntılı açıklamalar için bkz. Gazal Kolanç ve diğerleri [GK], B. No: 2017/37897, 5/7/2022, §§ 16-28, 67, 346-348).
7. Başvuru konusu olay, yukarıda özetlenen operasyonların gerçekleştirildiği ve sokağa çıkma yasaklarının uygulandığı dönemde yaşanmış olup başvuru formu ve ekleri ile Bakanlık görüşü ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. 18/2/2016 tarihinde, Cizre Cumhuriyet Başsavcılığının kararına istinaden, Cudi Mahallesi Niran Sokak'ta bulunan ve güvenlik güçleri tarafından C-3185 olarak belirtilen binanın kalıntıları arasında arama yapılmıştır. Tamamen yıkılmış olan binadaki moloz yığınları kepçe vasıtasıyla temizlendiğinde altısı erkeğe ve biri kadına olmak üzere toplam yedi cesede ulaşılmıştır. Arama Tutanağı'nda, olay yerinde iki adet AK-47 model silah ile boş şarjörlerin bulunduğu, cesetler üzerinden kimlik veya zati eşya çıkmadığı kayıt altına alınmıştır. Kimliği belirsiz cesetlere (1)'den (7)'ye kadar numara verilmiştir.
9. Cizre Cumhuriyet Başsavcılığınca resen soruşturma işlemlerine başlanmıştır.
10. (4) No.lu ceset üzerinde aynı gün yapılan ölü muayene işlemi sırasında fotoğraf ve kamera çekimi de yapılmıştır. Ölü muayene işlemi neticesinde (4) No.lu kişinin ölümünün üzerinden yaklaşık 15 (on beş) günden fazla süre geçtiği tespit edilmiştir.
11. Yine aynı gün icra edilen otopsi işlemi de fotoğraf ve kamera çekimi ile kayıt altına alınmıştır. Otopsi işlemi sırasında cesetten, sol femur kemiğinden ve sağ omuz ekleminden olmak üzere -dip kısımları yassılaşmış hâlde- 2 (iki) ateşli silah mermi çekirdeği ele geçirilmiştir. İşlem sırasında -cesedin kimliğinin tespiti maksadıyla- doku örneği de alınmıştır. Otopsi Raporu'nda kişinin ölümünün, ateşli silah mermi çekirdeği yaralanmasına bağlı olarak gelişen kemik kırıkları ile iç organ değişimleri ve büyük damar kopması sonucu meydana geldiği mütalaa edilmiştir.
12. Ölü muayene ve otopsi işlemlerinde, çürümeye bağlı deformasyon nedeniyle vücuttan svap örneği ve parmak izleri alınamamıştır.
13. Olay yerinde yapılan incelemede, olay yerinin fotoğraf ve kamera çekimleri yapılmıştır. Olay Yeri İnceleme Raporu'nda olay yerinde ele geçen iki adet silahın ve şarjörlerin moloz altından çıkması nedeniyle vücut izi incelemesine uygun olmadığı belirtilmiştir. Cesetten ele geçen kıyafetler kriminal inceleme yapılmak üzere alıkonmuştur.
14. Diyarbakır Kriminal Polis Laboratuvarı Müdürlüğünün 10/3/2016 tarihli uzmanlık raporuna göre cesetten alınan gömlek ve pembe renkli tişört üzerinde atış artıklarında bulunan antimion (Sb) elementi tespit edilmiştir.
15. 4 No.lu cesetten alınan doku örneği ile Ş.İ.den alınan doku örnekleri moleküler genetik incelemeye tabi tutulmuş ve inceleme sonucunda cesedin başvurucuların yakını F.Ç.ye ait olduğun anlaşılmıştır.
16. Soruşturma sırasında başvurulardan Abdurrahim Çağlı'nın ve Cemal Çağlı'nın ifadelerine başvurulmuştur:
i. F.Ç.nin amcası olan başvurucu Abdurrahim ifadesinde -özetle- F.Ç.ye ve F.Ç.nin kardeşlerine kendisinin baktığını, sokağa çıkma yasağı ilan edildikten bir süre sonra, daha güvenli bir bölgeye gitmek için F.Ç. ve diğer aile efradı ile konutundan ayrıldığını ancak Cudi Mahallesi'nde bulunan kontrol noktasına vardıklarında F.Ç.nin yanlarında olmadığını fark ettiklerini, F.Ç.ye telefonla ulaştığını, olayların olmadığı mahallelere geçmesini söylediğini ancak F.Ç.nin çatışmaların yoğunluğu nedeniyle geçemediği şeklinde yanıt verdiğini, bir süre sonra da telefonlara bakmamaya başladığını, F.Ç.nin terör örgütü ile bir ilişkisi olmadığını beyan etmiştir.
ii. F.Ç.nin kardeşi olan başvurucu Cemal ise ifadesinde -özetle- Cizre'de sokağa çıkma yasağı ilan edildikten sonra F.Ç.nin dedelerinin evine gittiğini ve orada kalmaya başladığını, bir ay kadar sonra kendisinin ve diğer aile efradının evlerini terk etmek zorunda kaldıklarını ve köyde yaşayan akrabalarının evlerine gittiklerini; kendileri köye geldikten sonra dedelerinin de mahalleyi terk ettiğini ancak bu sırada F.Ç.nin kaybolduğu şeklinde kendilerine haber geldiğini, F.Ç.nin terör örgütü ile ilgisinin bulunmadığını ifade etmiştir.
17. Soruşturma kapsamında bazı gizli tanıklardan Cumhuriyet savcısı huzurunda F.Ç.yi fotoğraflarından teşhis etmeleri istenmiştir. Bu kişilerin konuyla ilgili beyanları aşağıda yer almaktadır:
i. Gizli tanık D.: Şahsın ismini bilmiyorum kendisi YDG-H üyesiydi, Cudi Mahallesi'nde hendek ve barikatlarda kalaşnikof silahla nöbet tutardı, vatandaşları nöbet tutmaları ve barikat kurmaları yönünde tehdit ederdi.
ii. Gizli tanık Ba.: Şahsın ismini F. olarak bilmekteyim, Cudi Mahallesi'nde güvenlik güçleri ile kalaşnikof silahla çatışmalara girdi ve girmiş olduğu silahlı çatışmada öldü.
iii. Gizli tanık Be.: Şahıs, Cudi Mahallesi'nde ikamet ederdi, kendi ikametinin önünde bulunan hendek ve barikatlarda kalaşnikof marka silahıyla nöbet tuttuğunu ve hendekleri açan şahıslardan olduğunu bilirim.
18. Kolluk tarafından yapılan açık kaynak araştırması neticesinde, güvenlik güçlerinin terör örgütüne müzahir yayın yaptığını değerlendirdiği bir haber ajansının internet sitesinde F.Ç.nin ölümünün, terör örgütünün silahlı aparatlarından YPS mensubu olarak sahiplenildiği saptanmıştır.
19. Kolluk tarafından düzenlenen Arşiv Araştırma Tutanağı'nda, F.Ç. hakkında adli tahkikat veya yakalama emri bulunmadığı gibi sözü edilen kişinin aranan şahıslardan olmadığı; herhangi bir suç kaydının veya kapalı veya açık dava dosyasının da bulunmadığı, iltisaklı kurumlardan temin edilen istihbarat nitelikteki bilgiler arasında herhangi bir kayda rastlanmadığı kayıt altına alınmıştır.
20. Soruşturma sırasında, olayın yaşandığı ve güvenlik güçleri tarafından C-3185 olarak kodlanan binanın civarında görev yapmış olan kolluk personelinin telsiz muhabere kayıtları getirtilmiştir. Telsiz kayıtlarından, C-3185 olarak kodlanan bina ve etrafında terör örgütü mensupları ile güvenlik güçleri arasında çok yoğun silahlı çatışmaların yaşandığı anlaşılmaktadır. Bu kayıtların ilgili kısmı özetle şöyledir:
i. 3/2/2016-4/2/2016 tarihlerine ilişkin telsiz muharebe kayıtlarına göre saat 15.39'da sahadaki Poyraz 12 kodlu askerî tim, C-3182 ile C-3185 olarak kodlanan binaların arasındaki bahçe gibi yerde yaklaşık 10 kişilik terörist bir grup gördüklerini anons geçiyor. Bu anonsa cevaben Eser 30 kodlu askerî birim, tankla belirtilen yerlere atış yaptıracağı şeklinde yanıt veriyor. Aynı askerî birim 16.03'te aynı telsiz kanalında muharebe yapan tüm birimlere telsiz kestirmesi neticesinde caminin yanında bulunan, yarısı inşaat hâlinde 3 katlı evden, güvenlik güçlerine saldırı yapılacağı şeklinde bilgi yakalandığını ifade ederek, askerî unsurları dikkatli olması konusunda uyarıyor. Saat 16.05'te Kobra 7 kodlu askerî birim, biraz önceki tank atışı sonrası terör örgütü mensuplarının sol tarafa doğru kaçtıkları, 1 kişinin yaralı olabileceği, 5'inin ise orada kaldığı yönünde anons geçiyor. Saat 16.26 Poyraz 12 kodlu askerî birim, terör örgütü üyelerinin soldaki 9 istikametindeki binaya girdikleri, aynı paftadaki binalara dağıldıkları yönünde anons geçiyor ve aynı askerî birim "köşede biri var roketçi olabilir" şeklinde uyarıyor.
ii. 3/2/2016-4/2/2016 tarihlerine ilişkin telsiz muharebe kayıtlarına göre, saat 09.28'de Ejder 210 kodlu askerî birim, C-3185 ve C-3156'da terörist cesetleri ile karşılaştıkları yönünde anons geçiyor. Saat 9.40'ta Arama 6 kodlu askerî birim, C-3185 No.lu olayın yaşandığı bina için arama kararı çıkartılması talebini dile getiriyor.
21. Kolluk tarafından düzenlenen Kamera Araştırma Tutanağı'nda, olay yer ve çevresinde yapılan araştırmalar neticesinde herhangi bir mobese veya kamuya ya da özel kişiye ait kamera sisteminin bulunmadığı kayıt altına alınmıştır.
22. Soruşturma dosyası, Cizre Cumhuriyet Başsavcılığının 28/11/2017 tarihli, soruşturmaların suçun işlendiği yerin bağlı olduğu ilin adıyla anılan Cumhuriyet başsavcılığınca yürütülmesinin gerektiğinden bahisle verdiği görevsizlik kararı üzerine Şırnak Cumhuriyet Başsavcılığına (Başsavcılık) gönderilmiştir.
23. Yürütülen soruşturma neticesinde Başsavcılık 7/2/2018 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir. Kararda, F.Ç.nin diğer terör örgütü üyeleri ile birlikte güvenlik güçleri ile yapılan çatışmalara katıldığı ve güvenlik güçlerine karşı silahlı faaliyet gösterdiği esnada güvenlik güçlerince öldürüldüğü kabul edilmiştir. Kararda bu kabule gerekçe olarak; F.Ç.nin cesedinin bulunduğu yerde örgüt mensuplarına ait 6 cesedin daha ele geçirilmiş olması, yine ölene ait cesedin yanında örgüt üyeleri tarafından kullanılan silahların ele geçirilmiş olması, F.Ç.nin elbisesindeki atış artıklarından olan antimon elementinin bulunması, F.Ç.nin silahlı terör örgütü üyesi olduğuna yönelik tanık anlatımları ile örgüte müzahir sitelerde F.Ç.nin örgüt üyesi olarak belirtilmesi gösterilmiştir. Bu kabul ve tespitler sonrası kararda; F.Ç.nin meşru müdafaa hakkı kapsamında güvenlik güçlerince öldürüldüğü, güvenlik güçlerinin yetkili bir merciden almış oldukları hukuka uygun bir emri yerine getirdikleri, bu emrin yerine getirilmesi esnasında kendilerine, diğer güvenlik güçlerine ve sivil halka örgüt mensuplarınca yöneltilen, gerçekleşen, gerçekleşmesi veya tekrarı muhakkak olan haksız saldırıları o anda hâl ve şartlara göre saldırı ile orantılı biçimde def etme zorunluluğunda bulundukları; güvenlik güçlerinin kanunun verdiği yetkiyi kullandıkları ve verilen emri ifa ettikleri, bu durumun da hukuka uygunluk nedenleri arasında yer aldığı sonucuna ulaşılarak kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiştir. Kararda ayrıca operasyonu gerçekleştiren güvenlik güçlerine uzun namlulu silahlarla, roket atarlarla, el yapımı patlayıcı ve mayınlarla saldırılar gerçekleştirilmiş olup, bu saldırılarda çok sayıda polis ve askerin şehit olduğu, bunun yanı sıra terör örgütünün silahlı saldırıları esnasında çok sayıda sivil vatandaşın da yaralandığı ve vefat ettiğine vurgu yapılarak kullanılan gücün orantılı olduğuna dikkat çekilmiştir.
24. Başvurucular, karara itiraz etmişlerdir. İtirazı inceleyen Şırnak Sulh Ceza Hâkimliği 5/4/2018 tarihli kararı ile kovuşturmaya yer olmadığına dair kararda yer verilen benzer gerekçeler ile itirazın reddine hükmetmiştir. Kararda ayrıca etkin soruşturma yürütme yükümlülüğünün ihlal edilmediği tespitine de yer verilmiştir.
25. Başvurucular, nihai kararı 27/11/2019 tarihinde öğrendikten sonra 26/12/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
26. İlgili hukuk için bkz. Gazal Kolanç ve diğerleri, §§ 208-251.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
27. Anayasa Mahkemesinin 15/11/2023 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Yaşam Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucuların İddiaları ve Bakanlık Görüşü
28. Başvurucular, somut başvuruda F.Ç.nin güvenlik güçlerince öldürüldüğü olayda yaşam hakkının esas ve usul boyutları bakımından ihlal edildiğini iddia etmiştir. Başvurucular, aynı olaylara dayanarak adil yargılanma hakkının da ihlal edildiğini belirtmiştir. Başvurucular, F.Ç.nin, hangi kolluk personelince, hangi silahlar kullanılarak, hangi şartlarda öldürüldüğünün ortaya konulmadığını bu anlamda soruşturmanın etkisiz olduğunu; F.Ç.nin sivil olduğu ve terör örgütü üyesi olmadığını, olayda tank atışı gibi ağır silahların kullanılması nedeniyle kullanılan gücün tamamen öldürücü olduğunu, ölçüsüz güç kullanıldığını ileri sürmüştür. Başvurucuların eksiklik olarak gördüğü başlıca hususlar şunlardır:
i. Operasyon planı dosyaya getirilmemiştir.
ii. Güvenlik güçlerinin ifadesi alınmamıştır. Hiçbir tanık ve görgü sahibi ifadesine başvurulmamıştır.
iii. Telsiz kayıtları ham hâlinde dosyaya getirtilmemiş, dahası konuşma dökümleri bağımsız bilirkişiye değil kolluk personeline yaptırılmıştır.
iv. Operasyonlarda kullanılan araçların kamera görüntüleri dosyaya getirtilmemiştir.
v. Olay yeri incelemesinde Cumhuriyet savcısı katılmadığı gibi, güvenlik güçleri dışında hazirun, muhtar vs. de bulundurulmamıştır.
vi. Öldürücü eylemi gerçekleştiren kolluk personeli ve kullandığı silah tespit edilmemiştir.
vii. Kovuşturmaya yer olmadığı dair karara yapılan itiraz gerekçesiz olarak reddedilmiştir.
29. Bakanlık görüşünde -özetle- suç işlenmesinin önlenmesi ve diğer kişilerin yaşamlarının korunması amacı kapsamında mutlak zorunlu ve orantılı bir güç kullanımı sonucu gerçekleşen ölüm olayında yaşam hakkının esası bakımından ihlal edilmediğine karar verilmesi gerektiği, derhâl başlatılan soruşturmada olayın gerçekleşme şartlarını ortaya çıkaracak tüm delillerin toplanarak soruşturmanın makul bir sürede tamamlanması karşısında yaşam hakkının usul boyutu bakımından da bir ihlalin oluşmadığı ifade edilmiştir. Başvurucular, Bakanlık görüşüne karşı beyanlarında başvuru formundaki iddialarını yinelemiştir.
2. Değerlendirme
30. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun ihlal iddialarının yaşam hakkının esas ve usul boyutları kapsamında incelenmesine karar verilmiştir.
31. Anayasa'nın "Devletin temel amaç ve görevleri" kenar başlıklı 5. maddesi şöyledir:
"Devletin temel amaç ve görevleri, Türk milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır."
32. Anayasa'nın "Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
33. Anayasa'nın "Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı" kenar başlıklı 17. maddesinin birinci ve dördüncü fıkraları şöyledir:
"Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığım koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.
...
Meşru müdafaa hali, yakalama ve tutuklama kararlarının yerine getirilmesi, bir tutuklu veya hükümlünün kaçmasının önlenmesi, bir ayaklanma veya isyanın bastırılması veya olağanüstü hallerde yetkili merciin verdiği emirlerin uygulanması sırasında silah kullanılmasına kanunun cevaz verdiği zorunlu durumlarda meydana gelen öldürme fiilleri, birinci fıkra hükmü dışındadır."
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
34. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan yaşam hakkının öldürmeme yükümlülüğüne ilişkin maddi boyutu ile etkili soruşturma yükümlülüğüne ilişkin usul boyutunun ihlal edildiğine ilişkin iddiaların kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Yaşam Hakkının Maddi Boyutu Yönünden
35. Somut başvurunun yaşam hakkı bağlamında incelenmesinden önce bazı hususlara açıklık getirilmesi elzemdir. Öncelikle inceleme kapsamının bireysel başvurunun niteliği gereği başvuruya konu olaylarla sınırlı olduğu belirtilmedir. Yapılan tespit ve değerlendirmeler başvuru konusu olayı çevreleyen şartlara ilişkin ve bunlarla sınırlıdır, öz yönetim ilanlarını takip eden süreçte ülkemizin bir bölümünde yaşanan terör olaylarına karşı düzenlenen güvenlik operasyonlarının ve alınan diğer tedbirlerin genel bir değerlendirilmesi olarak anlaşılamaz. Başvuru formunda dile getirilen tüm iddialarla ilgili bir değerlendirmede bulunmak Anayasa Mahkemesinin görevi değildir. Buna karşılık yoğun terör hadiselerinin ve buna bağlı can kayıplarının yaşandığı, bunları sona erdirmek üzere güvenlik operasyonlarının düzenlendiği, son derece tehlikeli ve öngörülemez bir ortamda meydana gelen ölüm olaylarına ilişkin somut başvuru değerlendirilirken olayların arka planında yaşananların gözardı edilmesi de düşünülemez (benzer yönde değerlendirmeler için bkz. Gazal Kolanç ve diğerleri § 332).
36. Yaşam hakkının öldürmeme yükümlülüğü bakımından ihlal edildiğine yönelik iddialar incelenirken öncelikle belirlenmesi gereken husus, ölümün devlet görevlilerinin güç kullanımı sonucu meydana gelip gelmediğidir. F.Ç.nin ölümüyle ilgili ceza soruşturmasında ölümün güvenlik kuvvetlerinin güç kulanımı sonucu meydana geldiği kabul edilmiştir. Ceza soruşturmasında toplanan delillere göre somut başvuruda bu tespitten ayrılmayı gerektiren bir yön bulunmadığı kanaatine varılmıştır.
37. Kamusal yetkiyle güç kullanılması sonucu gerçekleşen ölümlerin devletin yaşam hakkına ilişkin negatif yükümlülüğü kapsamında değerlendirilmesi gerekir. Bu yükümlülük hem kasıtlı biçimde hem de kasıt olmaksızın ölümle sonuçlanan veya sonuçlanabilecek güç kullanımını kapsamaktadır (Cemil Danışman, B. No: 2013/6319, 16/7/2014, § 44). Anayasa'nın 17. maddesinin son fıkrasında belirtilen yaşam hakkına yapılan müdahalenin hukuka uygun olacağı hâllerde dahi son çare olarak öldürücü kuvvet kullanılması gerekir. Kamu görevlilerinin güç kullanımına ilişkin eylemlerinin gereklilik ve ölçülülük bakımından değerlendirmesi yapılırken eylemlerin planlanması ve kontrolü dâhil olayın bütün aşamalarının dikkate alınması gerekir. Bunun yanı sıra bu konuda yapılacak değerlendirmede bir bütün olarak somut olayın hangi şartlarda gerçekleştiği, nasıl bir seyir izlediği ve yaşamını kaybeden kişinin daha önceki eylemleri ile kendisinin yaratacağı tehlikenin niteliği de gözönünde bulundurulmalıdır (detaylı aktarım için bkz. Cemil Danışman, B. No: 2013/6319, 16/7/2014; İpek Deniz ve diğerleri, B. No: 2013/1595, 21/4/2016; Cembeli Erdem, B. No: 2014/19077, 18/4/2018; Cem Sarısülük ve diğerleri [GK], B. No: 2015/16451, 15/12/2021). Güvenlik güçlerinin fiziksel zor ve silah kullanımına ilişkin mevzuat için bkz. Gazal Kolanç ve diğerleri, §§ 208, 214, 216-218, 221.
38. Anayasa Mahkemesi Gazal Kolanç ve diğerleri kararında, terör olayları nedeniyle 2015 ve 2016 yıllarında Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde güvenlik güçlerinin gerçekleştirdiği geniş çaplı operasyonlarda meydana gelen ölümler için birden çok başvurunun birleştirilmesi suretiyle yaşam hakkı yönünden yaptığı detaylı değerlendirmede olayın şartlarını, konuya ilişkin yaklaşımını, ilkeleri ve ölçütleri belirlemiştir. Somut başvuruya temel olan vaka da tarih ve mekân itibarıyla aynı operasyon içinde meydana geldiğinden ihlal iddiasına konu tekil ölüm olayı ve akabinde olaya özgü yapılan soruşturmanın özel şartları dışında genel operasyon (güç kullanımı) şartlarına yaklaşım bağlamında Gazal Kolanç ve diğerleri kararında yapılan belirlemelerden ayrılmayı gerektiren bir neden bulunmamaktadır.
39. Devletin yaşam hakkına müdahalesinin Anayasa'ya uygun olabilmesi için sağlanması gereken ilk ölçüt müdahalenin kanuni bir dayanağının bulunmasıdır. Güvenlik kuvvetlerinin güç ve silah kullanımını düzenleyen mevzuatın hangi durumlarda ve ne ölçüde güç kullanılacağını belirleyen, gücün kötüye kullanımını ve keyfîliği önlemeye, yaşam hakkına yapılan müdahalelerin asgari düzeyde tutulmasını sağlamaya yönelik yeterli ve açık kurallar içerdiği, dolayısıyla kanunilik şartını sağladığı değerlendirilmiştir (Gazal Kolanç ve diğerleri, § 339).
40. Yaşam hakkına yapılan müdahalenin ihlale yol açmaması için karşılanması gereken ikinci kriter, müdahalenin Anayasa'nın 17. maddesinin dördüncü fıkrasında sayılan istisnai durumlardan biri kapsamında gerçekleştirilmesidir. Kovuşturmaya yer olmadığına dair kararda, güvenlik güçlerinin terörle mücadele çerçevesinde aldıkları emri yerine getirdikleri sırada, kanunun verdiği yetkiyle güç kullandıkları ve dahası meşru müdafaa hâlinde oldukları kabul edilmiştir. Bu kabul yukarıda özetlenen soruşturma sürecinde elde edilen delillere dayanmaktadır. Söz konusu deliller maktulün terör eylemlerini engellemek için yapılan operasyonlar sırasında güvenlik güçleri ile girdiği silahlı çatışmada güvenlik güçlerinin emri yerine getirmesi sırasında kanunun verdiği yetkiyle ve Anayasa'nın 17. maddesinde yer alan meşru müdafaa şartları altında öldürüldüğünün kabulü için yeterlidir.
41. Diğer taraftan söz konusu operasyonların gerçekleşme sebebi olan yaygın terör olaylarının Gazal Kolanç ve diğerleri kararında yapılan belirleme (aynı kararda bkz. § 342)doğrultusunda ayaklanma olarak nitelendirilmesi gerektiği dikkate alındığında, F.Ç.nin ölümüyle sonuçlanan güç kullanımının Anayasa'nın 17. maddesinde yer alan bir ayaklanmanın bastırılması meşru amacına da matuf olduğu kanaatine ulaşılmıştır.
42. Yaşam hakkına yapılan müdahalenin ihlale yol açmaması için karşılanması gereken son kriter, müdahalenin Anayasa'nın 13. maddesi anlamında ölçülülük ilkesine aykırılık taşımamasıdır. Bir başka ifadeyle devlet görevlilerinin ölümle neticelenen güç kullanımlarının somut olayın şartlarında ortaya çıkan tehlikeyi bertaraf etmek için orantılı ve gerçekleştirilmek istenen meşru amaca ulaşmak için mutlak zorunlu olduğu ortaya konulmalıdır.
43. Anayasa Mahkemesi Gazal Kolanç ve diğerleri kararında güvenlik operasyonu öncesi hazırlanan harekât planını ayrıntılı bir şekilde değerlendirerek silahlı ayaklanmanın bastırılması meşru amacıyla yürütülen operasyonun somut olayın şartlarında mutlak zorunluluk ve orantılılık ilkelerine uygun olarak, can kayıplarının en aza indirilmesi için gerekli özen gösterilerek planlandığı sonucuna varmıştır (Gazal Kolanç ve diğerleri, §§ 350-356). Somut başvuruya konu olaylar bakımından farklı bir değerlendirme yapılmasını gerektiren bir yön bulunmadığı kanaatine varılmıştır. Son olarak başvurucuların yakınlarının ölümüyle neticelenen güç kullanımının somut olay şartlarında mutlak zorunlu ve orantılı olup olmadığı incelenmelidir. Bu inceleme yapılırken başvuru dosyasında yer alan bilgi ve belgeler bir bütün hâlinde değerlendirilecektir.
44. PKK terör örgütünün kendi ifadesiyle öz yönetim ilanını takip eden süreçte yaşanan terör hadiselerinin iki temel özelliği bulunmaktadır: Bunlardan birincisi yaşanan çatışmaların süreklilik arz etmesidir. Yoğunluğu zaman zaman artıp azalsa da yaşanan çatışmalar hiçbir zaman kesintiye uğramamış, güvenlik güçlerinin hendek ve barikatlarla kapatılan alanlara her müdahalesine terör saldırısı ile karşılık verilmiştir. Terör olaylarının ikinci özelliği ise saldırıların öngörülemez olmasıdır. Terör örgütü üyelerinin hendek ve barikatlarla kapatılan cadde ve sokaklarda, ayrıca buralardaki tünellerle birbirine bağlı binalar arasında sürekli hareket hâlinde olmaları, bazı çatışmaların sivillerin bulunması muhtemel mahallerde gerçekleşmesi nedeniyle potansiyel saldırının nereden geleceği, hangi şiddette olacağı ve ne zaman başlayacağının güvenlik güçlerince önceden bilinmesi neredeyse imkânsızdır. Bu durum; karşılık verilecek silahların türü, karşılığın derecesi, başka bir deyişle kullanılacak gücün orantılılığı bakımından isabetli bir muhakemeyi de önemli ölçüde engellemektedir (Gazal Kolanç ve diğerleri, §§ 359, 366). Bu şartları gözönünde bulundurmaksızın güvenlik güçlerinin operasyonlarda hangi araç ve silahları kullanabilecekleri konusunda bir değerlendirme yapmak ya da hangi araç ve silahların kullanılacağını kamu makamlarına dikte etmek güvenlik güçlerine, kendilerinin ve üçüncü kişilerin yaşamlarını tehlikeye sokacak şekilde gerçekçi olmayan bir sorumluluk yüklemek anlamına gelecektir. Son derece karmaşık ve zor şartlar altında gerçekleştirilen güvenlik operasyonlarında yöntem ve araçların seçimi konusunda operasyonu icra eden kamu makamlarının takdir hakları bulunduğu kuşkusuzdur (Şahide Akcanım, B. No: 2017/4632, 12/7/2023, § 30).
45. Somut başvuruya konu olayda çatışma bölgesindeki kalabalık terörist gruplar; güvenlik güçlerine keskin nişancı tüfekleri, otomatik tüfekler, el bombaları, patlayıcılar ve roketatarlar kullanarak kesintisiz ve öngörülemez saldırılar düzenlemiştir. Bu saldırılarda binalar arasında terör örgütü üyelerince açılan tüneller vasıtasıyla eleman ve mühimmat transferi yapılmaktadır. Belirtilen terör saldırılarında güvenlik güçlerinden yaralanan ve şehit olanlar bulunmaktadır. Dolayısıyla güvenlik güçlerinin F.Ç.nin teslim olma iradesinin olmadığını ve silahlı eylemlerine devam edeceğini değerlendirmeleri son derece tabiidir (benzer yönde bir değerlendirme için bkz. Şahide Akcanım, § 31).
46. Somut başvuruya konu olayda, F.Ç.nin cesedi, bölücü terör örgütü mensuplarının cesetleri ve terör örgütü mensuplarınca kullanıldığı değerlendirilen uzun namlulu silahlar ve kovanlar ile birlikte birlikte ele geçirilmiştir (bkz. § 8); F.Ç.nin kıyafetlerinde atış artığı tespit edilmiştir (bkz. § 14), dahası F.Ç.nin terör örgütüne üye olduğu ve çatışmalarda yer aldığına dair gizli tanık beyanları olduğu (bkz. § 17) gibi F.Ç.nin ölümünün soruşturma makamlarınca terör örgütüne müzahir olduğu değerlendirilen haber siteleri ile sosyal medya hesaplarınca sahiplenildiği tespit edilmiştir (bkz. § 18).
47. Somut başvuruya konu olayın yaşandığı bölgede şiddetli çatışmaların devam ettiği aşikârdır (bkz. telsiz kayıtları § 20). Yukarıda yer verilen delillere göre PKK terör örgütü adına güvenlik güçlerine karşı silahlı faaliyet yürüttüğü anlaşılan F.Ç.nin, girişleri barikat ve hendeklerle kapatılmış olan, üzerinde çok sayıda tuzaklanmış el yapımı patlayıcı madde ve el bombası bulunan, yoğun çatışmaların devam ettiği C-3185 olarak kodlanan binaya gelmiştir. Somut olayın açıklanan şartları altında güvenlik güçlerinin kendilerinin ve başkalarının hayatlarını koruma, silahlı ayaklanmayı bastırma meşru amaçlarına daha hafif bir sınırlama ile ulaşmalarının mümkün olmadığı ve ölümcül güç kullanmalarının mutlak zorunlu olduğu kanaatine varılmıştır.
48. F.Ç.nin cesedine, tamamen yıkılmış olan binadaki moloz yığınlarının kepçe vasıtasıyla temizlenmesi suretiyle ulaşılmıştır (bkz. § 8). F.Ç.nin ölümü ile sonuçlanan çatışmalar sırasında güvenlik güçlerince tank atışı dahil ağır silahlar kullanıldığı anlaşılmaktadır (bkz. § 20). Aynı çatışmalar sırasında terörist grupların da güvenlik güçlerine karşı roketatar ve türevi silahlar kullandıkları veya kullanmaya yeltendikleri de aşikârdır (bkz. § 20). Somut olayın şartlarını gözönünde bulundurmaksızın güvenlik güçlerinin operasyonlarda hangi araç ve silahları kullanabilecekleri konusunda bir değerlendirme yapmak ya da hangi araç ve silahların kullanılacağını kamu makamlarına dikte etmek güvenlik güçlerine, kendilerinin ve üçüncü kişilerin yaşamlarını tehlikeye sokacak şekilde gerçekçi olmayan bir sorumluluk yüklemek anlamına gelecektir. Daha önce açıklandığı üzere son derece karmaşık ve zor şartlar altında gerçekleştirilen güvenlik operasyonlarında yöntem ve araçların seçimi konusunda operasyonu icra eden kamu makamlarının takdir hakları bulunmaktadır. Zira potansiyel terör saldırısının şiddetinin, nereden geleceğinin ve ne şekilde gerçekleşeceğinin güvenlik güçlerince bilinebilmesi neredeyse imkânsızdır. Bu durum; karşılık verilecek silahların türü, karşılığın derecesi, başka bir deyişle kullanılacak gücün orantılılığı bakımından isabetli bir muhakemeyi de önemli ölçüde engellemektedir (Gazal Kolanç ve diğerleri, § 366).
49. Somut olayda çatışma bölgesindeki kalabalık terörist gruplar; güvenlik güçlerine keskin nişancı tüfekleri, otomatik tüfekler, el bombaları, patlayıcılar ve roketatarlar kullanarak saldırılar düzenlemektedir. Bu saldırılarda binalar arasında terör örgütü üyelerince açılan tüneller vasıtasıyla eleman ve mühimmat transferi yapılmaktadır. Dolayısıyla, çatışma bölgesinde teröristlerin bulundukları tespit edilen binadan terör örgütü üyelerinin roketatar, el bombası gibi ağır silahlarla saldırılarına devam edeceklerini değerlendirmeleri son derece tabiidir. Nitekim bu tarz silahlarla gerçekleştirilen saldırılarda Cizre'de 66 güvenlik görevlisi şehit olmuş ve 428 görevli yaralanmıştır (bkz. Gazal Kolanç ve diğerleri § 272; Cizre'deki bu terör hadiselerinden bazıları için ayrıca bkz. Gazal Kolanç ve diğerleri §§ 58, 59). Terör saldırılarında bulunan kişilerin teslim olmayı düşünmeksizin son ana kadar silahlı çatışmaya devam etme iradeleri bulunduğu da daha önce açıklanmıştır (bkz. § 45). Bu açıklamalar ışığında somut başvuruya konu olayda, silahlı bir ayaklanma kapsamında ağır silahlar kullanılarak gerçekleştirilen kesintisiz ve öngörülemez nitelikteki ölümcül terör saldırılarına karşı güvenlik güçlerince ölümcül güç kullanılarak mukabele edilmesinin silahlı ayaklanmayı bastırmak ve güvenlik güçleri ve diğer kişilerin yaşamları bakımından ortaya çıkan tehlikeyi bertaraf etmek için orantılı bir müdahale olduğu sonucuna varılmıştır.
50. Açıklanan gerekçelerle, yaşam hakkının öldürmeme yükümlülüğüne ilişkin maddi boyutunun ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
ii. Yaşam Hakkının Usul Boyutu Yönünden
51. Devlet, yaşam hakkının etkili soruşturma yükümlülüğüne ilişkin usul boyutu kapsamında doğal olmayan her ölüm olayının sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili resmî bir soruşturma yürütmek durumundadır. Kamu görevlilerinin güç kullanımı sonucu gerçekleşen ölümlere ilişkin soruşturmaların etkili olabilmesi için soruşturma makamlarının olaya karışmış olabilecek kişilerden bağımsız olması, resen ve derhâl harekete geçerek ölüm olayını aydınlatabilecek ve sorumluların belirlenmesini sağlayabilecek bütün delilleri tespit etmesi gerekir. Soruşturma süreci kamu denetimine açık olmalı ve ölen kişinin yakınlarının meşru menfaatlerini korumak için bu sürece gerekli olduğu ölçüde katılımları sağlanmalıdır. Makul bir özen ve süratle yürütülmesi gereken soruşturma sonucunda alınan karar, soruşturmada elde edilen tüm bulguların kapsamlı, nesnel ve tarafsız bir analizine dayalı olmalı; bunun yanı sıra yaşam hakkına yönelik müdahalenin Anayasa’nın aradığı zorunlu bir durumdan kaynaklanan ölçülü bir müdahale olup olmadığına yönelik bir değerlendirme içermelidir (detaylı aktarım için bkz. Cemil Danışman, B. No: 2013/6319, 16/7/2014; İpek Deniz ve diğerleri, B. No: 2013/1595, 21/4/2016; Cembeli Erdem, B. No: 2014/19077, 18/4/2018; Cem Sarısülük ve diğerleri [GK], B. No: 2015/16451, 15/12/2021; Gazal Kolanç ve diğerleri, § 369).
52. Somut başvuruya konu olayda kamu makamlarının terörle mücadele operasyonlarında yaşanan çatışmalarda ölen kişilerin bulunduğunu tespit etmelerinin ardından kendiliklerinden harekete geçerek ceza soruşturması başlattıkları anlaşılmıştır. Derhâl başlatılan bu soruşturma olayların karmaşık yapısı, olay tarihinde bölgedeki genel durum ve delil toplanmasındaki güçlükler dikkate alındığında makul sürede tamamlanmıştır. Başvurucu, yakınının ölümü nedeniyle başlatılan soruşturmada belge örneklerine erişebilmiş; kendisini avukatla temsil ettirmiş ve kararlara itiraz hakkını kullanmıştır. Dolayısıyla başvuruya konu ceza soruşturmasında; resmî bir soruşturmanın resen başlatılması, soruşturmanın makul süratle yürütülüp tamamlanması, başvurucunun soruşturma işlemlerine katılımının sağlanması ve soruşturmanın gerektiği ölçüde kamu denetimine açık olması şartlarının yerine getirildiği değerlendirilmiştir.
53. Anayasa Mahkemesi Gazal Kolanç ve diğerleri kararında soruşturmanın bağımsız kişilerce yürütülmesi kriterinin Cumhuriyet savcılarının ağır silahlarla çatışmaların devam ettiği bir bölgeye bizzat giderek delilleri tespit etmeleri gerektiği şeklinde hiçbir şekilde yorumlanamayacağını belirtmiştir (Gazal Kolanç ve diğerleri, § 373). Somut başvuruya konu soruşturmada arama kararlarının terörle mücadele operasyonlarına katılmayan adli kolluk birimlerince talep edildiği ve karar gereğinin uzman olay yeri inceleme görevlilerince yerine getirildiği anlaşılmıştır. Buna ek olarak adli kolluk görevlileri, daha sonra tutanağa bağladığı tüm işlemleri video ve fotoğraflarla kaydederek soruşturmayı yürütmekle görevli Cumhuriyet savcılarının incelemesine imkân sağlamıştır. Soruşturma için kritik önemdeki ölü muayene ve otopsi işlemleri ise Cumhuriyet savcılarının ve adli tabibin bizzat katılımıyla usulüne uygun olarak yapılmıştır. Dolayısıyla somut olayda etkili soruşturma yükümlülüğü kapsamında soruşturmanın bağımsızlığının zedelenmemesi için imkânlar dâhilindeki tüm tedbirlerin alındığı kanaatine varılmıştır.
54. Başvurucuların soruşturmanın yeterli olmadığı yönündeki diğer iddiaları olayda sorumluluğu bulunduğu iddia edilen kamu görevlilerinin ifadelerinin alınmamasına ilişkindir. Soruşturmanın amacı, somut olayın ne şekilde gerçekleştiğini ortaya çıkarmak ve böylece kullanılan gücün Anayasa'nın 17. maddesi anlamında meşru olup olmadığını belirleyerek yaşam hakkını koruyan hukukun etkin bir şekilde uygulanmasını güvenceye almaktır. Dolayısıyla ifade alma işlemi her soruşturmada yerine getirilmesi gereken otomatik bir zorunluluk olarak kabul edilemez. Bilakis ifade alma dâhil herhangi bir soruşturma işleminin yerine getirilmemesi ancak bu belirtilen amaç doğrultusunda faydalı olacaksa etkili soruşturma yükümlülüğüne aykırılık oluşturabilir.
55. Nitekim yaşam hakkının maddi boyutu bakımından ihlal edildiği iddiaları incelenirken açıklandığı üzere başvuru dosyasındaki deliller F.Ç.nin silahlı saldırıda bulunmasını engellemek amacıyla meşru müdafaa şartları altında öldürüldüğünü göstermektedir. Bu tespitlere ve soruşturmada ulaşılan benzer sonuca göre toplanan deliller olayın şartlarında maddi gerçeği ortaya çıkarmış ve kullanılan gücün Anayasa'nın 17. maddesi anlamında mutlak zorunlu ve orantılı olduğunu göstermiştir. Bu nedenle soruşturma açısından kritik önemi olan delillerin somut olayın şartlarında özen yükümlülüğüne uygun olarak toplandığı, çatışmalara katılan görevlilerin ifadelerinin alınmamasının ve başvuru formunda getirtilmediği öne sürülen delillerin ise etkili soruşturma yükümlülüğü ile ulaşılmak istenen amaç bakımından yerine getirilmesi gereken zorunlu ve faydalı birer delil toplama işlemi olmadığı kanaatine varılmıştır.
56. Bu açıklamalar ışığında F.Ç.nin ölümüyle ilgili soruşturmanın yeterli olduğu ve soruşturma neticesinde verilen kararların eldeki delillerin kapsamlı, nesnel ve tarafsız bir analizine dayalı olduğu sonucuna varılmıştır.
57. Açıklanan gerekçelerle, yaşam hakkının etkili soruşturma yükümlülüğüne ilişkin usul boyutunun da ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
B. Kötü Muamele Yasağının, Özel Hayata ve Aile Hayatına Saygı Hakkı ile Din ve Vicdan Özgürlüğünün İhlal Edildiğine İlişkin İddia
58. Başvurucular, cenazenin molozlar arasından çıkartılmasında özensiz davranıldığını, cenazenin tespiti, teşhisi ve kendilerine teslimi ile defin sürecinde zorluklarla karşılaştıklarını; kötü muamele yasağının, özel hayata ve aile hayatına saygı hakkı ile din ve vicdan özgürlüğünün ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir. Başvurucular, otopsisi tamamlanan cenazelerin saklanması, teslimi ve defnini düzenleyen ulusal mevzuatın 2016 yılı Ocak ve Nisan aylarında değiştirilmesi nedeniyle F.Ç.nin cenazesinin idare tarafından, ailesi hazır olmaksızın ve dini vecibelere uyulmaksızın, resen kimsesizler mezarlığına gömüldüğünü; cenaze kimsesizler mezarlığından tekrar alındıktan sonra Cizre ilçesinde defnedilirken defin törenine sınırlama getirildiğini, taziye yeri kurulmasına izin verilmediğini; olay yerinde cenazeye ulaşılırken iş makinesi kullanılması nedeniyle cenazenin vücut bütünlüğünün bozulduğunu iddia etmişlerdir.
59. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği, Anayasa Mahkemesine başvuruda bulunulabilmesi için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur; bir başka deyişle iddia edilen hak ihlalleri için mevcut idari ve hukuki giderim yollarına başvurulmadan doğrudan bireysel başvuruda bulunulması mümkün değildir (Gazal Kolanç ve diğerleri [GK], § 397).
60. Başvurucuların, ihlal nedeniyle uğradıklarını iddia ettikleri zararların tazmini için herhangi bir dava ya da başvuru yoluna gitmeden bu iddia ve talepleri ilk kez Anayasa Mahkemesi önünde dile getirdikleri anlaşılmıştır. Dolayısıyla bu hak ihlali iddiaları bakımından başvurucular, bireysel başvuruda bulunmadan önce mevcut idari ve hukuksal yolların tüketilmesi şartını yerine getirmemişlerdir (benzer yönde bkz.Gazal Kolanç ve diğerleri [GK], § 399).
61. Açıklanan gerekçelerle, kötü muamele yasağının, özel hayata ve aile hayatına saygı hakkı ile din ve vicdan özgürlüklerinin ihlal edildiği iddialarının, diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Kötü muamele yasağının, özel hayata ve aile hayatına saygı hakkı ile din ve vicdan özgürlüklerinin ihlal edildiği iddialarının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa'nın 17. maddesinde düzenlenen yaşam hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
C. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA 15/11/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.