TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
NİYAZİ ALTINDAL BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2020/6471)
Karar Tarihi: 10/12/2024
Başkan
:
Hasan Tahsin GÖKCAN Üyeler : Recai AKYEL
Selahaddin MENTEŞ
Muhterem İNCE
Yılmaz AKÇİL
Raportör
Duygu KALUKÇU
Başvurucu
Niyazi ALTINDAL
Vekili
Av. Ali ASRAK
I. BAŞVURUNUN ÖZETİ
1. Başvuru, hukuk mahkemesi kararına karşı yapılan kanun yolu başvurusunun süre aşımından reddedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
2. Başvurucu, Kağızman ilçesi ile Taşpınar köyü arasında 9. Piyade Tugay Komutanlığına gelen su isale hattının bakım ve onarım işleri sırasında kullanılan Millî Savunma Bakanlığına ait aracın komutanı olarak görev yapmaktayken aracın kaza yapması sonucu V.K. yaralanmıştır. İş gücü kaybına dayanılarak V.K. tarafından açılan maddi/manevi tazminat davası neticesinde Millî Savunma Bakanlığı aleyhine tazminata hükmedilmiş, Millî Savunma Bakanlığı da bunun üzerine başvurucu ile olaya karışan araç şoförlerine karşı 10/9/2009 tarihinde rücu davası açmıştır.
3. Gelibolu Asliye Hukuk Mahkemesi (Mahkeme) nezdinde görülmeye başlanan yargılamada, dava dilekçesi ve ilk duruşma gününü bildirir davetiye tabur adresine (2. Kolordu İstihkâm Alayı Köprücü Taburu Gelibolu/Çanakkale) tebliğe çıkarılmıştır. 18/11/2009 tarihli ilk duruşmaya katılan başvurucu, davanın reddini talep etmiştir. Duruşmada, başvurucunun tabur adresinde ikâmet ettiği belirtilmiştir.
4. Toplamda altı celsede tamamlanan yargılamanın ilk duruşması dışında diğer duruşmalara başvurucu katılmamış, kendisini vekil ile de temsil ettirmemiştir. 7/4/2011 tarihli karar duruşmasında 329.340,00 TL'nin yasal faizi ile başvurucudan tahsili ile Bakanlığa ödenmesine hükmedilmiştir.
5. Gerekçeli karar, ilk olarak 24/6/2011 tarihinde başvurucunun tabur adresine tebliğe çıkarılmış; tebliğ memurunun "Adresten soruldu. Tanınmıyor. İADE" şeklinde notuyla bila gelmiştir. Bunun üzerine karar, MERNİS adresine tebliğe çıkarılmış ancak 23/7/2012 tarihinde adrese gidildiğinde başvurucunun adresten ayrılmış olduğu gerekçesiyle 11/2/1959 tarihli ve 7201 sayılı Tebligat Kanunu'nun 21. maddesi uyarınca kapıya haber kâğıdı yapıştırıldığı belirtilmek suretiyle tebliğ evrakı muhtara teslim edilmiş ve mazbata muhtara imzalatılmıştır.
6. Diğer davalılardan U.B. kararı temyiz etmiş; Yargıtay 4. Hukuk Dairesi 2/5/2014 tarihinde temyiz itirazlarının reddiyle hükmün onanmasına karar vermiştir. Onama ilamı başvurucunun MERNİS'te kayıtlı olduğu belirtilen güncel adresine tebliğe çıkartılmıştır.
7. Mahkeme 20/12/2018 tarihli kesinleşme şerhi düzenlemiş ve onama kararı ile hükmün 2/5/2014 tarihinde kesinleştiğini belirtmiştir.
8. Bakanlık, Mahkeme kararının gereği için 3/2/2019 tarihinde icra takibi başlatmıştır. İcra takibi ile gerekçeli karardan haberdar olduğunu belirten başvurucu, vekili aracılığı ile ibraz ettiği 27/2/2019 tarihli dilekçe ile temyiz kanun yoluna başvurmuştur. Başvurucu temyiz dilekçesinde, gerekçeli kararın usulsüz bir şekilde tebliğ edildiğini belirterek yeni haberdar olduğu Mahkeme kararının hukuka aykırı olduğunu iddia etmiştir.
9. Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, başvurucunun dilekçesini karar düzeltme talebi olarak değerlendirmiş; buna göre onama ilamının başvurucuya 9/6/2016 gününde tebliğ edildiğini, karar düzeltme dilekçesinin ise 15 günlük süre geçirildikten sonra 27/2/2019 tarihinde ibraz edildiğini belirterek 26/12/2019 tarihli karar ile talebin reddine hükmetmiştir.
10. Nihai karar, başvurucu vekiline 2/2/2020 tarihinde tebliğ edilmiş; 19/2/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunulmuştur.
11. Başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
II. DEĞERLENDİRME
12. Başvurucu, gerekçeli karara ilişkin yapılan her iki tebligatın da usulüne uygun olmadığını iddia etmektedir. İlk tebligatın hiçbir araştırma yapılmadan iade edildiğini, Yargıtay içtihadına göre böyle bir durumda en azından bir komşunun vs. şahit tutulması gerektiğini, mevcut şekliyle tebliğ memurunun adrese gidip gitmediğinin bile anlaşılamadığını belirtmiştir. İkinci tebligatın ise 7201 sayılı Kanun'un 21. maddesine göre tebliğ edildiğini ancak muhtara tebliğ yapılabilmesi için öncelikle ilk tebliğin geçerli olması gerektiğini, öte yandan tebliğ mazbatasında adresten ayrıldığı yönünde yapılan tespitin de hatalı olduğunu, tebliğ çıkarılan adresin aile konutu olduğunu ve ailesinin bu evi kullanmaya devam ettiğini, kaldı ki kapıya herhangi bir bildirim de bırakılmadığını ileri sürmüştür. Başvurucu son olarak gerekçeli karardan icra emrinin tebliği ile haberdar olduğunu ve hemen temyiz ettiğini ancak temyiz dilekçesinin de hatalı bir şekilde karar düzeltme talebi olarak değerlendirildiğini ve süresinde talepte bulunulmadığı gerekçesiyle incelenmediğini, tebligatların usulsüz olup olmadığı ve bu çerçevede temyiz hakkının bulunup bulunmadığı hususlarındaki iddialarının incelenmediğini, usulsüz tebligatlar ile kesinleştirilen ve itiraz hakkı elinden alınan karar nedeniyle mağduriyet yaşadığını belirterek mahkemeye erişim hakkı ile gerekçeli karar hakkının ve savunma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
13. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder. Başvuru, mahkemeye erişim hakkı yönünden incelenmiştir.
14. Yargıtay, nihai kararında, onama ilamının 9/6/2016 tarihinde tebliğ edildiğini ve buna göre süresinde karar düzeltme talebinde bulunulmadığını belirtmiş (bkz. § 9); başvurucu ise bireysel başvuru formunda Yargıtayın tespitinin hatalı olduğunu, kendisine tebliğ yapılmadığını, diğer davalılar ile karıştırıldığını ileri sürmüştür. Yargıtayın mevcut tespiti bireysel başvurunun da süresinde yapılıp yapılmadığı hususunda önem arz etmektedir. Bu kapsamda Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) ve T.C. Posta ve Telgraf Teşkilatı (PTT) üzerinden tebliğin tespitine ilişkin araştırma yapılmıştır. UYAP üzerinden yapılan incelemede onama ilamının başvurucu ile diğer davalılara tebliğe çıkartıldığı (bkz. § 6)görülmekle birlikte tebliğ mazbatasının UYAP'a kaydedilmediği tespit edilmiş; PTT üzerinden yapılan araştırma neticesinde ise tebliğ evrakının ne zaman ve ne şekilde davalılara teslim edildiğine ilişkin bir sonuca varılamamıştır. Bunun üzerine müzekkere ile Mahkemeden onama ilamı ile gerekçeli karar evrakının tebliğine ilişkin bilgi ve belge istenmiş ise de cevaben gönderilen yazıda sadece 29/1/2020 tarihinde Yargıtay ilamının elektronik posta ile tebliğ edildiğine ilişkin evrak gönderilmiştir. Yapılan araştırmalar neticesinde Yargıtayın nihai kararında belirttiği 9/6/2016 tarihli tebliğe ilişkin bir bilgi yahut belgeye ulaşılamadığından başvurucunun beyanına itibar edilmek suretiyle bireysel başvurunun karar düzeltme talebinin reddi kararının tebliğinden itibaren süresi içerisinde yapıldığı değerlendirilmiştir.
15. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
16. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma ve savunma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla mahkemeye erişim hakkı, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün bir unsurudur (Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur. San. ve Tic. Ltd. Şti., B. No: 2014/13156, 20/4/2017, § 34).
17. Başvurucunun, usulsüz tebligatlar nedeniyle geç haberdar olduğunu iddia ederek gerekçeli karara karşı yaptığı temyiz talebinin, Yargıtay tarafından karar düzeltme dilekçesi olarak nitelendirilmek suretiyle süre aşımı gerekçe gösterilerek reddedilmesinin mahkemeye erişim hakkına müdahale teşkil ettiği açıktır.
18. Mahkemeye erişim hakkı, kural olarak mutlak bir hak olmayıp sınırlandırılabilen bir haktır. Bununla birlikte sınırlandırmanın kanuna dayanması, meşru amacının bulunması ve ölçülü olması gerekir (Serkan Acar, B. No: 2013/1613, 2/10/2013, § 38).
19. Somut olayda, açılan rücuen alacak davasında Yargıtay, başvurucunun gerekçeli karara karşı itirazen ileri sürmüş olduğu dilekçeyi 18/6/1927 tarihli 1086 sayılı mülga Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 440. maddesine göre karar düzeltme dilekçesinin gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 15 günlük yasal süre geçirildikten sonra ibraz edildiği gerekçesiyle reddetmiştir.
20. Yargıtay Dairesinin bu hükmü esas alarak verdiği ret kararına göre yapılan müdahalenin kanun tarafından öngörülme ölçütünü karşıladığı sonucuna varılmıştır.
21. Öte yandan dava açmanın bir süreye bağlanmasının meşru amacının ne olduğu hususu benzer nitelikteki başvurularda Anayasa Mahkemesi tarafından müteaddit defa incelenmiştir. Anayasa Mahkemesi bu incelemelerinde, dava açılmasında süre koşulu öngörülmesinin en genel ifadesiyle Anayasa'nın 2. maddesinde düzenlenen hukuk devleti ilkesinin bir gereği olan istikrarın sağlanması şeklinde bir meşru amacı bulunduğuna işaret etmiştir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Ayşe Yıldırım, B. No: 2014/5, 25/10/2017, §§ 54, 55; Fatma Altuner, B. No: 2014/17714, 26/10/2017, §§ 48, 49; Çölbeyi Lojistik Nakliyat Gümrükleme Denizcilik İnşaat Turizm Sanayii ve Ticaret Limitet Şirketi, B. No: 2014/12354, 9/11/2017, § 52).
22. Başvurucunun gerekçeli karara karşı yaptığı itirazın süresinde olmadığı gerekçesiyle reddinin, hukuki alanda istikrar sağlamak ve hukuk düzenine karşı olan güvenin sarsılmasını önlemek amacıyla vazedildiği, bu açıdan meşru bir amaca yönelik olduğu değerlendirilmiştir.
23. Son olarak ölçülülük ilkesi ise elverişlilik, gereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. Elverişlilik öngörülen müdahalenin ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını, gereklilik ulaşılmak istenen amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını yani aynı amaca daha hafif bir müdahale ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, orantılılık ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir (AYM, E.2011/111, K.2012/56, 11/4/2012; E.2014/176, K.2015/53, 27/5/2015; E.2016/13, K.2016/127, 22/6/2016; Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 38).
24. Mahkemenin, başvurucuya yapılan tebligatların usulüne uygun olduğunu kabul ederek başvurucunun yokluğunda davanın kabulüne karar verdiği, kararın Yargıtay tarafından onandığı, başvurucunun ise mahkeme kararının kendisine usulüne uygun olarak tebliğ edilmediğini belirterek temyiz talebinde bulunduğu; Yargıtayın, talebi karar düzeltme istemi niteliğinde değerlendirerek reddettiği anlaşılmıştır.
25. 7201 sayılı Kanun'un 21. maddesinin birinci fıkrasında kendisine tebligat yapılacak kimse veya Kanun'un diğer hükümlerine göre tebligat yapılabilecek kimselerden hiçbirinin gösterilen adreste bulunmaması veya tebellüğden imtina etmesi hâlinde tebliğ memurunun tebliğ olunacak evrakı o yerin muhtar veya ihtiyar heyeti azasından birine veyahut zabıta amir ve memurlarına imza mukabilinde teslim edeceği ve tesellüm edenin adresini ihtiva eden ihbarnameyi gösterilen adresteki binanın kapısına yapıştırmakla beraber adreste bulunmama hâlinde tebliğ olunacak şahsa keyfîyetin haber verilmesini de mümkün oldukça en yakın komşularından birine, varsa yönetici veya kapıcıya da bildirileceği ihbarnamenin kapıya yapıştırıldığı tarihin tebliğ tarihi sayılacağı belirtilmiştir.
26. 25/1/2012 tarihli ve 28184 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren Tebligat Kanunu'nun Uygulanmasına Dair Yönetmelik'in (Yönetmelik) 30. maddesinin birinci fıkrasında ise adres kayıt sistemindeki yerleşim yeri adresine meşruhat verilerek çıkarılan tebligatlar hariç olmak üzere muhatap veya muhatap adına tebliğ yapılabilecek olanlardan hiçbiri gösterilen adreste sürekli olarak bulunmazsa tebliğ memurunun adreste bulunmama sebebini bilmesi muhtemel komşu, yönetici, kapıcı, muhtar, ihtiyar heyeti veya ihtiyar meclisi üyeleri, kolluk amir ve memurlarından birini araştırarak beyanlarını tebliğ mazbatasına yazıp imzalatması, bu kişilerin imzadan çekinmeleri hâlinde de bu durumu yazarak imzalaması gerektiği hususu düzenlenmiştir.
27. Somut olayda, gerekçeli karar ilk olarak 24/6/2011 tarihinde daha önce de başvurucuya tebliğ yapılan tabur adresine tebliğe çıkarılmış ancak bu sefer muhatabın tanınmadığı gerekçesiyle karar tebliğ edilmeden Mahkemeye iade edilmiş, bunun üzerine gerekçeli karar başvurucunun MERNİS adresine tebliğe çıkarılmış; bu sefer de adrese gidildiğinde başvurucunun ayrılmış olduğu gerekçesiyle kapıya ihbar kâğıdı yapıştırıldığı da belirtilmek suretiyle tebliğ evrakı muhtara teslim edilmiştir.
28. 7201 sayılı Kanun'un 21. maddesine göre yapılacak tebligatlara ilişkin Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun verdiği bir kararda, muhatap veya muhatap adına tebliğ yapılabilecek olanlardan hiçbirinin gösterilen adreste bulunmaması hâlinde tebliğ memurunun adreste bulunmama sebebini bilmesi muhtemel komşu, yönetici, kapıcı, muhtar, ihtiyar kurulu ve meclisi üyeleri, zabıta amiri ve memurlarından tahkik ederek beyanlarını tebliğ tutanağına yazıp altını imzalatması gerektiği belirtilmiştir. Şayet bu kişiler imzadan imtina ederlerse bu durumu da yazarak kendisinin imzalaması gerekeceği ifade edilmiştir. Buna göre tebliğ işleminin geçerliliği, posta memurunun yapacağı tahkikata göre muhatabın bu adreste bulunduğunun tespitine ve bu işlemi tebligat parçasına yazarak maddede belirtilen kişilere imzalatmasına bağlıdır. Son olarak kararda, 7201 sayılı Kanun'un 21. maddesine göre yapılan tebligatlarda tebliğ tarihinin iki numaralı fişin (ihbarnamenin) kapıya yapıştırıldığı tarih olduğu, tebliğ tarihinin bu şekilde belirlenmesi ve geçerli sayılabilmesinin posta memurunun araştırma yapması ve muhatabın o anda adreste olmamakla birlikte tevziat saatlerinden sonra geldiğinin tevsik edilmesine bağlı olduğu, açıklanan durumu beyan eden ilgililerin imzadan çekinmesi hâlinde posta memurunun çekinme nedeniyle araştırma sonucunu kendisi imzalamakla yetineceği belirtilmiştir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 12/12/2007 tarihli ve E.2007/12-976, K.2007/973 sayılı kararı).
29. Usulsüz tebligat ile ilgili Yargıtayın verdiği kararlarda 7201 sayılı Kanun'un 32. maddesi uyarınca muhatabın usulsüz tebliği öğrendiği tarih olarak bildirdiği tarihin tebliğ tarihi olarak kabul edilmesinin gerektiğini ve temyiz süresinin buna göre değerlendirileceğini belirtmiştir (Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 6/6/2006 tarihli ve E.2006/1080, K.2006/6071 sayılı kararı, Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin 12/7/2011 tarihli ve E.2011/16738, K.2011/15736 sayılı kararı).
30. Başvurucunun 27/2/2019 tarihli temyiz dilekçesinde ileri sürdüğü temel iddianın, usulsüz tebligat nedeniyle 7201 sayılı Kanun'un 32. maddesine göre karardan haberdar olduğunu, öğrenme tarihine göre temyiz süresinin başlatılarak temyiz talebinin esastan incelenmesi gerektiği hususuna ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.
31. Yargıtay kararında ise yukarıda belirtilen mevzuat ve ilgili içtihada göre tebligatın geçerli olup olmadığı, yine 7201 sayılı Kanun'un 32. maddesine göre başvurucunun kararı öğrendiğini beyan ettiği tarihe göre temyiz talebinin süresinde olup olmadığına ilişkin ayrı ve açık bir değerlendirme yapılmadığı görülmektedir. Nihai kararda, başvurucu tarafından ibraz edilen dilekçenin karar düzeltme talebi niteliğinde olduğu kabul edilerek süresinde talepte bulunulmadığına dair yapılan yorumun, hukuki güvenlik ve belirlilik ilkeleri bağlamında öngörülebilirlik sınırları içinde olmadığı ve başvurucunun mahkemeye ulaşmasını aşırı derecede zorlaştıran ya da imkânsız hâle getiren nitelikte olduğu; bu suretle mahkemeye erişim hakkına yapılan müdahalenin orantısız olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
32. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
33. Başvurucu ayrıca yargılamanın esasına ilişkin birtakım iddialarda bulunmuş; bu kapsamda eksik ve yetersiz inceleme ile hüküm kurulduğunu, aynı olaya ilişkin ceza davasının dosyaya getirtilerek rücu davasının incelenmesi gerektiğini, somut olayın ve hukuk kurallarının hatalı değerlendirildiğini hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Mahkemeye erişim hakkı yönünden ulaşılan sonuç gözetildiğinde anılan ihlal iddiaları yönünden inceleme yapılmasına gerek bulunmadığına karar verilmesi gerekir.
III. GİDERİM
34. Başvurucu, ihlalin tespiti ile yeniden yargılama yapılması talebinde bulunmuştur. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).
IV. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Diğer ihlal iddialarının İNCELENMESİNE GEREK OLMADIĞINA,
D. Kararın bir örneğinin mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Yargıtay 4. Hukuk Dairesine (E.2019/1340, K.2019/6294) iletilmesi için Gelibolu Asliye Hukuk Mahkemesine (E.2009/276, K.2011/88) GÖNDERİLMESİNE,
E. 446,90 TL harç ve 30.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 30.446,90 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 10/12/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.