logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(A. NESLİHAN KUYUCU [1.B.], B. No: 2020/7159, 18/12/2024, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

A. NESLİHAN KUYUCU BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2020/7159)

 

Karar Tarihi: 18/12/2024

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Recai AKYEL

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

Selahaddin MENTEŞ

 

 

Yılmaz AKÇİL

Raportör

:

Kamber Ozan TUTAL

Başvurucu

:

A. Neslihan KUYUCU

 

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru; yönetim kurulu üyesinin kamu alacağından sorumlu tutulması nedeniyle mülkiyet hakkının, yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle de makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

2. Başvurucunun 28/4/2008 tarihinde Ö. Yemek Üretim Servis Turizm Gıda Sanayi ve Ticaret A.Ş.nin (Şirket) yönetim kurulu üyeliğinden ayrıldığına ilişkin karar 9/5/2008 tarihinde tescil edilerek 14/5/2008 tarihli Ticaret Sicili Gazetesi'nde yayımlanmıştır. Başvurucu 2/6/2008 tarihinde ise Şirketteki tüm hisselerini devretmiştir.

3. Bozüyük Vergi Dairesi 11/10/2012 tarihinde iflas halinde Şirketten tahsil edilemeyen 2004 ile 2008 yıllarına ait çeşitli vergi borçlarından doğan kamu alacağının kanuni temsilci sıfatıyla başvurucudan tahsili amacıyla düzenlendiği otuz dört adet ödeme emrini başvurucuya tebliğ etmiştir.

4. Başvurucu 16/11/2012 tarihinde ödeme emirlerinin iptali için dava açmıştır. Dava dilekçesinde başvurucu, kamu alacağının öncelikle Şirketten tahsil edilmesi gerektiğini ve ödeme emirlerinin düzenlenmesi öncesinde herhangi bir bildirimde bulunulmadığından yasal haklarını kullanamadığını belirtmiş; ayrıca Şirkete ait olan ödeme emirlerine konu borçtan dolayı sorumluluğu olmadığını, yönetim kurulu üyeliği ile ortaklıktan ayrıldığından kanuni temsilci olmadığı dönemde ortaya çıkan borçla ilgisi bulunmadığını ve bazı borçların zamanaşımına uğramış olabileceğini ileri sürmüştür.

5. Eskişehir 1. Vergi Mahkemesi 4/4/2013 tarihinde davanın kabulü ile ödeme emirlerinin iptaline karar vermiştir. Kararda; iflas halinde olan ve iflasın henüz kapanmadığı Şirketin kamu alacağının tahsiline imkân veren mal varlığı bulunduğundan Şirketten tahsil edilemeyen alacakların tahsili amacıyla kanuni temsilci sıfatıyla başvurucu adına ödeme emirleri düzenlenmesinde kanuna uygunluk olmadığını açıklamıştır.

6. Davalı idare karara karşı temyiz kanun yoluna başvurmuştur. Danıştay Dördüncü Dairesi 21/7/1953 tarihli ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsili Usulü Hakkında Kanun'un 35. maddesi uyarınca bir şirket borcundan dolayı kanuni temsilcinin takip edilebilmesi için borcun tüzel kişinin varlığından alınamadığının ortaya konması gerektiğini belirtmiştir. Bu bağlamda Daire, Şirketin mal varlığının kamu alacağını karşılayacak nitelikte olmadığına dikkat çekerek yeni bir karar verilmek üzere hükmü bozmuştur.

7. Başvurucu, vergi borcundan sorumluluğu bulunmadığı kapsamındaki iddia ve itirazları mahkemelerce incelenmeksizin tek bir olguya dayanılarak karar verildiğini belirtip kararın düzeltilmesini talep etmiştir. Danıştay Dördüncü Dairesi karar düzeltme nedeni bulunmadığını açıklayarak talebi reddetmiştir.

8. Eskişehir 1. Vergi Mahkemesi 6/9/2018 tarihinde davanın yetkili olan Sakarya Vergi Mahkemesine gönderilmesine karar vermiştir.

9. Sakarya Vergi Mahkemesi 2/10/2018 tarihinde mal varlığı itibarıyla Şirketten tahsil imkânı bulunmayan kamu alacağının tahsili için düzenlenen ödeme emirlerinde hukuka aykırılık olmadığını belirterek davayı reddetmiştir.

10. Başvurucu, vergi borcundan sorumluluğu bulunmadığına yönelik iddialarının değerlendirilmediğini belirterek kararı temyiz etmiştir. Danıştay Üçüncü Dairesi, bozma kararındaki esaslar doğrultusunda karar verildiği gerekçesiyle hükmü onamıştır. Aynı Daire 27/12/2019 tarihinde başvurucunun benzer iddialara dayalı karar düzeltme talebini de reddetmiştir.

11. Başvurucu, nihai hükmü 23/1/2020 tarihinde öğrendikten sonra 17/2/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

12. Başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

II. DEĞERLENDİRME

A. Mülkiyet Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

13. Başvurucu; kanuni temsilci olmadığı döneme ait vergi borçlarından sorumlu tutulamayacağı, kanuni temsilci yetkisinin ötesinde sorumluluk yüklendiği, vergi borçlarının ortaya çıkmasında kusuru bulunmadığı ve ödeme emirlerine karşı itiraz imkânı sağlanmadığı bağlamında kamu alacağından sorumlu olmadığına ilişkin yargılama sürecinde ileri sürdüğü iddia ve itirazlarının mahkemelerce incelenmemesinden yakınmıştır. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.

14. Başvuru, mülkiyet hakkı kapsamında incelenmiştir.

15. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka neden bulunmadığı anlaşılan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

16. Somut olayda kamu alacağının başvurucudan tahsil edilmesi amacıyla ödeme emirleri düzenlenmiştir. Başvurucunun mal varlığında azalmaya yol açacak ödeme emirlerine konu paranın mülk teşkil ettiği açıktır. Şirketten tahsil edilemeyen vergi borçları için kanuni temsilci sıfatıyla başvurucu adına ödeme emri düzenlenmesi mülkiyet hakkına müdahale teşkil etmektedir. Söz konusu müdahale kamu alacağının tahsilinin sağlanması amacına yönelik olduğundan müdahalenin mülkiyetin kullanılmasının kontrolü veya düzenlenmesine ilişkin üçüncü kural kapsamında incelenmesi gerekir.

17. Mülkiyet hakkına yönelik müdahalenin Anayasa’ya uygun düşebilmesi için müdahalenin kanuna dayanması, kamu yararı amacı taşıması ve ayrıca ölçülülük ilkesi gözetilerek yapılması gerekir (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, B. No: 2014/1546, 2/2/2017, § 62). Somut olayda başvurucunun mülkiyet hakkına yapılan müdahale 6183 sayılı Kanun'un 35. maddesiyle öngörülmüştür. Kamu alacağının tahsil edilmesi amacıyla Şirketin kanuni temsilcisi olan başvurucunun sorumluluğuna gidilmesinde kamu yararına dayalı meşru bir amaç vardır (Erol Kesgin [GK], B. No: 2015/11192, 30/5/2019, § 50).

18. Son olarak kamu makamları, başvurucunun mülkiyet hakkına yapılan müdahaleyle gerçekleştirilmek istenen amaç ve bu amacın gerçekleştirilmesi için kullanılan araçlar arasında makul bir ölçülülük ilişkisi olup olmadığını değerlendirmelidir. Ölçülülük ilkesi elverişlilik, gereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden oluşur. Elverişlilik öngörülen müdahalenin ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını, gereklilik ulaşılmak istenen amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını yani aynı amaca daha hafif bir müdahale ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, orantılılık ise bireyin hakkına yapılan müdahaleyle ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade eder (AYM, E.2011/111, K.2012/56, 11/4/2012; E.2014/176, K.2015/53, 27/5/2015; E.2016/13, K.2016/127, 22/6/2016, § 18; Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 38).

19. Başvuruculara mülkiyet hakkına yapılan müdahaleye etkin biçimde itiraz edebilme, savunma ve iddialarını yetkili makamlar önünde ortaya koyabilme olanağının tanınıp tanınmadığı incelenmelidir. Anayasa'nın 35. maddesi usule ilişkin açık bir güvenceden söz etmez. Bununla birlikte mülkiyet hakkının gerçek anlamda korunabilmesi bakımından bu madde, Anayasa Mahkemesinin çeşitli kararlarında da ifade edildiği üzere mülk sahibine müdahalenin kanun dışı veya keyfî ya da makul olmayan şekilde uygulandığına ilişkin savunma ve itirazlarını sorumlu makamlar önünde etkin biçimde ortaya koyabilme olanağının tanınması güvencesini kapsar. Bu değerlendirme uygulanan sürecin bütününe bakılarak yapılmalıdır (Züliye Öztürk, B. No: 2014/1734, 14/9/2017, § 36; Bekir Yazıcı [GK], B. No: 2013/3044, 17/12/2015, § 71).

20. Mülkiyet hakkının korunmasının söz konusu olduğu durumlarda usule ilişkin güvencelerin somut olayda yerine getirildiğinden söz edilebilmesi için derece mahkemelerinin kararlarında konuyla ilgili ve yeterli gerekçe bulunmalıdır ayrıca belirtmek gerekir ki bu zorunluluk davacının bütün iddialarına cevap verilmesi anlamına gelmemekle birlikte mülkiyet hakkını ilgilendiren davanın sonucuna etkili esasa ilişkin temel iddia ve itirazların yargılama makamlarınca özenli şekilde değerlendirilerek karşılanması gerekir (Kamil Darbaz ve GMO Yapı Grup End. San. Tic. Ltd. Şti., B. No: 2014/12563, 24/5/2018, § 52).

21. Somut olayda vergi borcunun ödenmesi amacıyla başvurucu adına ödeme emirleri düzenlenmesinin takip edilen meşru amacı gerçekleştirmeye elverişli olduğu açıktır.Verginin tahsil edilmesi amacıyla kullanılacak yöntemlerin belirlenmesinde kamu makamlarının sahip olduğu geniş takdir yetkisi de dikkate alındığında Şirketten tahsil imkânı kalmayan vergi borcunun kanuni temsilcisi sıfatıyla başvurucudan talep edilmesinin gerekli olduğu değerlendirilmiştir.

22. Başvuruya konu olayda nihai olarak orantılılık incelemesi yapılmalıdır. Başvurucunun ödeme emirlerine konu vergi borcundan sorumlu tutulamayacağını belirterek açtığı iptal davasında ilgili mahkeme, Şirkete ait mal varlığının kamu alacağının tahsili için yeterli olduğu gerekçesiyle davayı kabul etmiştir. Buna karşılık Danıştay Dördüncü Dairesi, Şirkete ait değerlerin ödeme emirlerine konu alacağı karşılayacak nitelikte olmadığını kaydetmiştir. Yargılama süreci sonunda başvurucunun açtığı dava Danıştay Dördüncü Dairesinin bozma kararı doğrultusunda reddedilmiştir. Başvurucu, kamu alacağının öncelikle Şirketten tahsil edilmesi gerektiğine yönelik iddiası dışında ödeme emirlerine konu borçtan sorumlu olmadığı bağlamında yargılama sürecinde ileri sürdüğü diğer iddia ve itirazları yönünden bir inceleme yapılmamasından şikâyetçidir.

23. Anayasa Mahkemesi Erol Kesgin kararında, yönetim kurulu üyesi sıfatıyla şirketin kanuni temsilcisi bulunduğu dönemde şirkete ait sosyal sigorta prim borçları ile gecikme zamlarının ödenmemiş olması nedeniyle doğan kamu alacağından sorumlu tutulmasının başvurucuya aşırı ve orantısız bir külfet yüklemediği sonucuna ulaşmıştır (Erol Kesgin, §§ 51-66). Bu bağlamda somut olayda da Şirkete ait mal varlığı bulunsa dahi yönetim kurulu üyesi olması nedeniyle başvurucunun Şirkete ait vergi borçlarından sorumlu tutulması tek başına adil dengeyi bozmamaktadır. Bununla birlikte başvurucunun diğer iddiaları yönünden mülkiyet hakkının korunmasında usule ilişkin güvencelerin sağlanıp sağlanmadığı değerlendirilmelidir.

24. Başvurucu, ödeme emirlerinin iptali için başlattığı yargılama sürecinde borcun öncelikle Şirketten tahsil edilmesi gerektiğini iddia etmiştir. Başvurucu bunun yanında ayrıca kanuni temsilci olmadığı döneme dair vergi borcu çıkarıldığını, idarenin daha öncesinde bildirimde bulunmadığından ödeme emirlerine itiraz edemediğini ve kamu alacağını doğuran eylemde herhangi bir sorumluluğu olmadığını ileri sürmüştür.

25. Kanuni temsilciye tanınan yetki ve yüklenen ödevler gözetildiğinde ödenmeyen kamu borçlarından müteselsilen sorumlu tutulması kural olarak kanuni temsilciye aşırı ve olağanın dışında bir külfet yüklemeyecektir. Bununla birlikte kanuni temsilciye bu sıfatın tanıdığı kudret ve imkânların ötesinde bir sorumluluk yüklenmemelidir. Kanuni temsilcinin kanunda tanınan yetkiler çerçevesinde müdahale etme ve engelleme imkânına sahip olmadığı ve özellikle şirketin faaliyetleri üzerinde hâkimiyet kurmasına olanak bulunmadığı bir dönemde gerçekleşen birtakım fiil ve işlemlerden doğan kamu alacaklarının ödenmesinden sorumlu tutulması, -somut olayın koşulları çerçevesinde- kanuni temsilciye orantısız bir külfet yüklenmesi sonucunu doğurabilir (Ahmet Uğur Balkaner [GK], B. No: 2014/15237, 25/7/2017, §§ 58-59).

26. Başvurucunun yargılama sürecinde ileri sürdüğü iddia ve itirazlar ile Anayasa Mahkemesinin Ahmet Uğur Balkaner kararında açıkladığı ilkeler gözetildiğinde başvurucunun kanuni temsilci olmadığı dönemden sorumlu tutulduğuna, vergi borçlarının ortaya çıkmasında sorumluluğu bulunmadığına ve ödeme emirlerine itiraz edemediğine ilişkin iddia ve itirazlarının davanın sonucuna etkili, esasa ilişkin temel iddialar olduğu görülmektedir. Buna karşılık mahkemelerin kararları incelendiğinde, gerekçenin Şirketin mevcut mal varlığının vergi borçlarını karşılayabilecek nitelikte olup olmadığının değerlendirmesiyle sınırlı kaldığı, başvurucunun davanın sonucuna etkili, esasa ilişkin temel iddialarını karşılayacak bir değerlendirme yapılmadığı anlaşılmaktadır.

27. Sonuç olarak mahkeme kararlarının mülkiyet hakkının korunması bağlamında davanın sonucuna etkili olabilecek mahiyetteki iddia ve itirazlara cevap verecek nitelikte ilgili ve yeterli bir gerekçe içermediği tespit edilmiştir. Bu sebeple mülkiyet hakkının korunmasında usule ilişkin güvencelerin somut olayda yerine getirilmediği sonucuna varılmıştır. Dolayısıyla müdahalenin taşıdığı meşru amacın dayandığı kamu yararı ile başvurucunun mülkiyet hakkının korunması arasında olması gereken adil denge başvurucu aleyhine bozulmuş olup müdahale ölçülü değildir.

28. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

B. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

29. Başvurucu, yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.

30. Anayasa Mahkemesi, olay ve olguları somut başvurular ile benzer nitelikte olan Veysi Ado ([GK] B. No: 2022/100837, 27/4/2023) kararında anılan şikâyetle ilgili olarak uygulanacak anayasal ilkeleri belirlemiştir. Bu çerçevede Anayasa Mahkemesi 9/1/2013 tarihli ve 6384 sayılı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine Yapılmış Bazı Başvuruların Tazminat Ödenmek Suretiyle Çözümüne Dair Kanun'un geçici 2. maddesinde 28/3/2023 tarihli ve 7445 sayılı Kanun'un 40. maddesi ile yapılan değişikliğe göre 9/3/2023 tarihi (bu tarih dâhil) itibarıyla derdest olan, yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı iddialarıyla yapılan başvurulara ilişkin olarak Tazminat Komisyonuna başvuru yolu tüketilmeden yapılan başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil niteliği ile bağdaşmayacağı neticesine varmıştır.

31. Somut başvuruda anılan kararda açıklanan ilkelerden ve ulaşılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum yoktur. Dolayısıyla makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddia yönünden başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik kriterleri yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

III. GİDERİM

32. Başvurucu, ihlalin tespiti ve yeniden yargılama ile tazminat talebinde bulunmuştur.

33. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar vardır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü yeniden yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar için bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

34. Öte yandan ihlalin niteliğine göre yeniden yargılama yapılmasının yeterli giderim sağlayacağı anlaşıldığından başvurucunun tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.

IV. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin mülkiyet hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Sakarya Vergi Mahkemesine (E.2018/431, K.2018/494) GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvurucunun tazminat talebinin REDDİNE,

E. 446,90 TL harçtan oluşan yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

F. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 18/12/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim Birinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal)
Künye
(A. NESLİHAN KUYUCU [1.B.], B. No: 2020/7159, 18/12/2024, § …)
   
Başvuru Adı A. NESLİHAN KUYUCU
Başvuru No 2020/7159
Başvuru Tarihi 17/2/2020
Karar Tarihi 18/12/2024

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, yönetim kurulu üyesinin kamu alacağından sorumlu tutulması nedeniyle mülkiyet hakkının, yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle de makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Adil yargılanma hakkı (Medeni Hak ve Yükümlülükler) Makul sürede yargılanma hakkı (idare) Başvuru Yollarının Tüketilmemesi
Mülkiyet hakkı Vergi, kamu alacağı İhlal Yeniden yargılama
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi