Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Recai AKYEL
|
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
|
|
İrfan FİDAN
|
|
|
Yılmaz AKÇİL
|
Raportör
|
:
|
Olcay ÖZCAN
|
Başvurucu
|
:
|
Cengiz KARATEKİN
|
Vekili
|
:
|
Av. Serap GÜREL
|
I. BAŞVURUNUN ÖZETİ
1. Başvuru, satın alınan taşınmaz üzerindeki yapının kıyı kenar çizgisi içerisinde kaldığı gerekçesiyle müdahalenin menine ve yıkımına karar verilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
2. Balıkesir'in Edremit ilçesi Güre köyü Tuğlayeri mevkinde bulunan 53 parsel No.lu taşınmaz 7/7/1938 tarihli kök tapu kaydına istinaden M.O. tarafından edinilmiştir. Aynı yerde bulunan 438 parsel sayılı taşınmaz ise 22/1/1963 tarihli ve 54 sayılı kök tapu kaydıyla Maliye Hazinesi (Hazine) adına tapuya kayıtlıdır.
3. M.O. bireysel başvuru dosyası ve eklerinde belirlenemeyen bir tarihte taşınmaz üzerine ev inşa etmiştir. Hazine, inşa edilen evin kıyı şeridine tecavüzlü olduğu gerekçesiyle müdahalenin meni talebiyle Edremit Asliye Hukuk Mahkemesinde (Asliye Hukuk Mahkemesi) dava açmıştır. Bu dava E.1967/711 sayılı dosya ile incelenmiş ve davalının taşınmazının yüz ölçümünün 404 m² olduğu, Hazine taşınmazına ise 38 m² tecavüzlü olduğu belirlenmiş ve karar bu şekilde kesinleşmiştir.
4. Taşınmaz M.O. tarafından M.K. ve R.K.ya bireysel başvuru dosyası ve eklerinde belirlenemeyen bir tarihte satış suretiyle devredilmiştir. Taşınmazın yüz ölçümü kesinleşen Asliye Hukuk Mahkemesi kararında 404 m² olarak ifade edilmiş olmasına rağmen yapılan kadastro tespiti sırasında 15/5/1970 tarihli ve 51 numaralı tapu kaydı uygulanarak 209 m² olarak tespit edilmiştir. Bu tespite Hazinece yapılan itiraz reddedilmiştir.
5. Kadastro tespitine itirazı reddedilen Hazine, M.K. ve R.K. aleyhine Edremit Kadastro Mahkemesinde (Kadastro Mahkemesi) 7/7/1987 tarihinde tapulama tespitinin iptali talebiyle dava açmıştır. Bu davada, davalılar adına tespit edilen 53 parsel numaralı taşınmazın aslında 438 parsel sayılı Hazine taşınmazının içinde kaldığını ileri sürmüştür. Kadastro Mahkemesi, taşınmazın kesinleşen Asliye Hukuk Mahkemesi kararında yüz ölçümünün404 m² olarak ifade edilmiş olmasına rağmen yapılan kadastro tespiti sırasında 209 m² yüz ölçümü ile davalılar adına tespit edildiğini, dolayısıyla anılan 209 m² lik dava konusu kısım yönünden Hazine arazisine bir tecavüzün bulunmadığını ifade etmiştir. Yapılan temyiz talebini inceleyen Yargıtay 17. Hukuk Dairesi 9/10/1992 tarihinde karar onamış ve karar düzeltme talebini de 26/2/1993 tarihinde reddetmiştir.
6. Hazine 4/4/2002 tarihinde Asliye Hukuk Mahkemesinde 53 parsel malikleri aleyhine müdahalenin meni,inşaat vasfındaki tesislerin kali ve ekili ve dikili şeylerin sökülmesi talebiyle bireysel başvuruya konu davayı açmıştır. Bu davada Hazine, 53 parsel sayılı taşınmazın önünde bulunan ve kıyı niteliğindeki Hazineye ait 438 parsel üzerine ev ve duvar yapılmak ve bitki dikilmek suretiyle tecavüz edildiğini ileri sürmüştür.
7. Bunun yanında Hazine 53 parsel sayılı taşınmazın malikleri aleyhine 13/12/2007 tarihinde Asliye Hukuk Mahkemesinde açtığı diğer davada ise 53 parsel sayılı taşınmazın 86 m²lik kısmının Hazineye ait olduğunu ileri sürmüş ve bu kısmın tapu kaydının iptaline karar verilmesini ve üzerinde bulunan yapının 16,50 m²lik kısmının kaline karar verilmesini talep etmiştir. Dava dosyasına Edremit Tapu Müdürlüğünce 28/1/2008 tarihinde gönderilen tapu kaydı incelendiğinde beyanlar hanesine 16/5/1989 tarihinde eklenen kayıtta ''Güney hududunda paftasında gösterildiği şekilde 488 m² nolu 438 parsele tecavüzlüdür. İş bu taşınmaz malın kesinleşme şerhi Edremit Kadastro mahkemesinin 15/5/1989 tarih 987/46 sayılı yasaları gereği iptal edilerek evrakı ilgili dosyaya gönderildi'' ifadelerine yer verildiği anlaşılmıştır. Tapu iptali ve tescil davası 5/3/2015 tarihinde taşınmazın tamamının kıyı kenar çizgisi dışında kaldığı gerekçesiyle reddedilmiştir. Karar 21/5/2019 tarihinde Yargıtay 8. Hukuk Dairesince onanmış ve karar düzeltme talebi de 9/5/2024 tarihinde reddedilmiştir.
8. Her iki dava devam ederken başvurucu 53 parsel sayılı 209 m² yüz ölçümlü bahçeli kargir ev nitelikli taşınmazı 3/5/2013 tarihinde maliklerinden satın almıştır.
9. Bireysel başvuruya konu müdahalenin meni,inşaat vasfındaki tesislerin kali ve ekili ve dikili şeylerin sökülmesine ilişkin dava dosyasında davalılar vekilinin taşınmazın başvurucuya satıldığını belirten 3/3/2014 tarihli dilekçesi üzerine başvurucu davaya dâhil edilmiştir. Asliye Hukuk Mahkemesi 10/7/2015 tarihinde Hazineye ait 438 nolu parselin Fen Bilirkişisinin 25/09/2009 tarihli bilirkişi raporunda kırmızı ve mavi renkle gösterilen toplam 480,78 m²lik alana davalı tarafın tecavüzde bulunduğunu belirtmiş ve davalının haksız müdahalesinin meni ile taşınmaz üzerinde bulunan yapıların kaline karar vermiştir. Başvurucunun temyiz talebi Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin 5/3/2019 tarihli kararıyla reddedilerek karar onanmış ve karar düzeltme talebi de 6/11/2019 tarihinde reddedilmiştir. Başvurucu, kararı 18/12/2019 tarihinde öğrenmiş ve 8/1/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur. Başvuru süresi içinde yapılmıştır.
10. Birinci Bölüm İkinci Komisyon 2/11/2023 tarihinde adil yargılanma hakkı kapsamında makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna, mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasının kabul edilebilirlik hususunun karara bağlanmasının Bölüm kararı gerektirdiği gerekçesiyle başvurunun Bölüme gönderilmesine karar vermiştir.
II. DEĞERLENDİRME
11. Başvurucu; daha evvel eski malik aleyhine Hazine tarafından açılan E.1967/711sayılı dosyada taşınmazın yüz ölçümünün 404 m² olarak belirlendiğini, bu dava ile evin 53 parsel sayılı taşınmaza ait olduğunun kesinleştiğini ve kesin hükme aykırı karar verildiğini ileri sürmüştür. Taşınmazın tapu kaydında bahçeli kargir ev nitelikli olmasına ve kıyı kenar çizgisine girdiğine ilişkin bir şerh bulunmamasına güvenerek taşınmazı satın aldığını ifade etmiştir. Eski malik M.O. tarafından 1967 yılında 53 parsel sayılı taşınmazın bulunduğu kısma ilaveten zilyetlik senedi ile 240 m²lik kısmın da satın alındığını, tapulu 209,50 m² ile birlikte bu zamana kadar kullanıldığını ve bu sınırın mahkeme kararıyla kesinleştiğini ifade etmiştir. Elli bir yıldır kullanılan ve üzerinde şerh bulunmayan tapulu taşınmazın kamulaştırma yapılmaksızın ve tazminat ödenmeksizin yıkılmasının haklarını ihlal ettiğini iddia etmiştir. Bunun yanında kendi taşınmazına göre kıyıya daha yakın taşınmazlar hakkında herhangi bir dava açılmadığını belirtmiş ve eşitlik ilkesi ile mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Adalet Bakanlığı (Bakanlık), başvurucunun temel hak ve hürriyetlerinin ihlal edilip edilmediği konusunda yapılacak incelemede Anayasa ve ilgili mevzuat hükümleri ile somut olayın kendine özgü koşullarının da dikkate alınması gerektiğini ifade etmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı cevap sunmamıştır.
12. Başvurucunun tüm şikâyetleri mülkiyet hakkı kapsamında incelenmiştir.
A. Zemine İlişkin İhlal İddiaları
13. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğinden şikâyet eden bir kimse, önce böyle bir hakkının var olduğunu kanıtlamak zorundadır (Mustafa Ateşoğlu ve diğerleri [2. B.], B. No: 2013/1178, 5/11/2015, § 54). Bu nedenle öncelikle başvurucunun Anayasa'nın 35. maddesi uyarınca korunmayı gerektiren mülkiyete ilişkin bir menfaate sahip olup olmadığı noktasındaki hukuki durumunun değerlendirilmesi gerekir (Cemile Ünlü [2. B.], B. No: 2013/382, 16/4/2013, § 26; İhsan Vurucuoğlu [1. B.], B. No: 2013/539, 16/5/2013, § 31).
14. Anayasa'nın 35. maddesiyle güvenceye bağlanan mülkiyet hakkı, ekonomik değer ifade eden ve parayla değerlendirilebilen her türlü mal varlığı hakkını kapsamaktadır (AYM, E.2015/39, K.2015/62, 1/7/2015, § 20). Bu bağlamda mülk olarak değerlendirilmesi gerektiğinde kuşku bulunmayan menkul ve gayrimenkul mallar ile bunların üzerinde tesis edilen sınırlı ayni haklar ve fikrî hakların yanı sıra icrası kabil olan her türlü alacak da mülkiyet hakkının kapsamına dâhildir (Mahmut Duran ve diğerleri [2. B.], B. No: 2014/11441, 1/2/2017, § 60).
15. Mülkiyet hakkının özel hukukta veya idari yargıda kabul edilen mülkiyet hakkı kavramlarından farklı bir anlamı ve kapsamı olup bu alanlarda kabul edilen mülkiyet hakkı, yasal düzenlemeler ile yargı içtihatlarından bağımsız olarak özerk bir yorumla ele alınmalıdır (Hüseyin Remzi Polge [2. B.], B. No: 2013/2166, 25/6/2015, § 31; Mustafa Ateşoğlu ve diğerleri, § 51).
16. Anayasa'nın 35. maddesinde düzenlenen mülkiyet hakkı mevcut mal, mülk ve varlıkları koruyan bir güvencedir. Bir kişinin hâlihazırda sahibi olmadığı bir mülkün mülkiyetini kazanma hakkı -kişinin bu konudaki menfaati ne kadar güçlü olursa olsun- Anayasa'yla korunan mülkiyet kavramı içinde değildir. Bu bağlamda belirtmek gerekir ki Anayasa'nın 35. maddesi soyut bir temele dayalı olarak mülkiyete erişmeyi ve mülkiyeti edinmeyi değil mülkiyet hakkını güvence altına almaktadır. Bu hususun istisnası olarak belli durumlarda bir ekonomik değer veya icrası mümkün bir alacağı elde etmeye yönelik meşru bir beklenti Anayasa'da yer alan mülkiyet hakkı güvencesinden yararlanabilir (Kemal Yeler ve Ali Arslan Çelebi [1. B.], B. No: 2012/636, 15/4/2014, §§ 36, 37; Mehmet Şentürk [GK], B. No: 2014/13478, 25/7/2017, §§ 41, 53; Mustafa Ateşoğlu ve diğerleri, §§ 52-54).
17. Meşru beklenti objektif temelden uzak bir beklenti olmayıp belirli bir kanun hükmüne veya başarılı olma ihtimalinin yüksek olduğunu gösteren yerleşik bir yargı içtihadına ya da aynı menfaatle ilgili hukuki bir işleme dayanan yeterli derecede somut nitelikteki bir beklentidir (Selçuk Emiroğlu [1. B.], B. No: 2013/5660, 20/3/2014, § 28; Mehmet Şentürk, § 42). Dolayısıyla Anayasa ve Sözleşme'nin ortak koruma kapsamında olan meşru beklentiye dayalı mülkiyet hakkının tespiti mevcut hukuk sisteminde iddia edilen mülkiyet iddiasının tanınmasına bağlı olup bu tespit, mevzuat hükümleri ve yargı kararları ile yapılmaktadır (Üçgen Nakliyat Ticaret Ltd. Şti. [2. B.], B. No: 2013/845, 20/11/2014, § 37). Temelsiz bir hak kazanma beklentisi veya sadece mülkiyet hakkı kapsamında ileri sürülebilir bir iddianın varlığı meşru beklentinin kabulü için yeterli değildir (Kemal Yeler ve Ali Arslan Çelebi, § 37).
18. Somut olayda eski maliklerden M.O. tarafından belirlenemeyen bir tarihte inşa edilen ev hakkında Hazinece 1967 yılında açılan davada davalının taşınmazının 404 m² olduğu ifade edilmiştir. Daha sonra eski malik M.O. taşınmazı M.K. ve R.K.ya devretmiştir.Taşınmazın yüz ölçümü kesinleşen Asliye Hukuk Mahkemesi kararında 404 m² olarak ifade edilmiş olmasına rağmen yapılan kadastro tespiti sırasında 51 numaralı tapu kaydı uygulanarak yüz ölçümü 209 m² olarak tespit edilmiştir. Bu tespite Hazinece yapılan itiraz ve dava reddedilmiştir. Dolayısıyla başvuruya konu 53 parsel sayılı taşınmazın yüz ölçümü209 m² olarak kesinleşmiştir.
19. Bu tarihten sonra Hazine 2002 yılı içinde M.K. ve R.K. ve mirasçıları aleyhine müdahalenin meni, inşaat vasfındaki tesislerin kali ve ekili ve dikili şeylerin sökülmesi talebiyle dava açmıştır. Dava devam ederken 2013 yılı içinde ise başvurucu 53 parsel sayılı taşınmazı maliklerinden satın almıştır. Dava sonunda da Hazineye ait 438 nolu parselin 480,78 m²lik kısmına 53 parsel sayılı taşınmazın maliklerince ev yapılmaksuretiyle tecavüzde bulunulduğu belirtilmiş ve haksız müdahalenin meni ile taşınmaz üzerinde bulunan yapıların kaline karar verilmiştir.
20. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri süren başvurucunun öncelikle mülkiyet hakkı kapsamında mülkünün veya meşru bir beklentisinin bulunduğunu ortaya koyması gerekir. Taşınmazın eski maliki M.O.nun tarafı olduğu davada Asliye Hukuk Mahkemesince taşınmazın yüz ölçümü 404 m² olarak belirlenmekle birlikte daha sonra yapılan kadastro tespitinde 53 parsel sayılı taşınmazın yüz ölçümü 209 m² olarak belirlenmiş ve başvurucu da bu tapu kaydına dayanarak taşınmazı satın almıştır. Ayrıca satış tarihinden önce tapu kaydının beyanlar hanesine 438 parsele 488 m² tecavüzlü olduğuna ilişkin açıklama da eklenmiştir. Dolayısıyla başvurucu tapu kaydının 209 m² olduğunu ve 438 parsel sayılı taşınmaza 488 m² tecavüzlü olduğunu bilerek taşınmazı satın almıştır. Bu nedenle başvurucunun 53 parsel sayılı taşınmazın dışında kalan kısım yönünden mülkiyet hakkı kapsamında korunmaya değer bir mülkünün veya meşru bir beklentisinin bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
21. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin konu bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Taşınmaz Üzerindeki Yapıya İlişkin İhlal İddiaları
22. Anayasa Mahkemesine başvurulabilmesi için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması gerekir. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm organlarının anayasal ödevi olup bu ödevin ihmal edilmesi nedeniyle ortaya çıkan hak ihlallerinin düzeltilmesi idari ve yargısal makamların görevidir. Bu nedenle temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiğine ilişkin iddiaların öncelikle derece mahkemeleri önünde ileri sürülmesi, bu makamlar tarafından değerlendirilmesi ve bir çözüme kavuşturulması esastır (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt [2. B.], B. No: 2012/403, 26/3/2013, § 16).
23. Somut olayda bireysel başvuruya konu edilen dava Hazine tarafından açılmış ve müdahalenin meni ve kal talep edilmiştir. Başvurucunun tazminat ödenmesi gerektiğine ilişkin şikâyetlerinin bu davada incelenebilmesi mümkün olmayıp başvurucunun iddialarını tazminat davası ile ileri sürmesi gerekir. Ancak başvurucu yapının yıkılması nedeniyle uğradığı zararlar için ayrı bir dava açtığına ilişkin bir iddiada bulunmamıştır. Tazminat ödenmemesinden şikâyet eden başvurucunun tazminat davası yolunu tüketmeden doğrudan bireysel başvuruda bulunması bireysel başvurunun ikincilliği ilkesiyle bağdaşmamaktadır.
24. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
III. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Zemin yönünden mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın konu bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Taşınmaz üzerindeki yapı yönünden mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 12/6/2025 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.